FISTIK
Alm. Erdnuss, Pistazeie, Pinie (f), Fr. Arachide; Pistache (f); pignon (m), İng. Earth nut; istachio nut; pine nut.Antepfıstığı, çamfıstığı ve yerfıstığı denilen yemişlerin genel adı.
1. Yerfıstığı (Arachis hypogaea): Baklagiller(leguminosae)familyasından olan yerfıstığı, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yetişir.
Sıcak bölgelerde yetişen sarı çiçekli ve senelik bir bitki olan yerfıstığının boyu, 30-50 cm olup, sıralar hâlinde ekilir ve kumlu toprakları sever. Çiçekleri toprağa gömülerek, yassı, elipsoidik fındıksı meyveler verir. Vatanı Brezilya’dır. Afrika’da çok yetiştirilir.
Toplanması aynı patates gibi toprak kazılarak yapılır. Çoğunlukla herbirinden yenen iki tohum çıkar.
Kullanıldığı yerler: Tohumları çerez olarak yenildiği gibi, yağ bakımından zengin olduğundan, yağı çıkarılır. Yağın mühim kısmını araşıt asidin gliseridi teşkil eder. Ayrıca olerik asit ve lionik asidin gliseridi vardır. Bu yağ (Oleum arachidis) margarin îmâlinde, sabunculukta kullanılır.
2. Şamfıstığı-Antepfıstığı (Pistaci vera): Antepfıstığıgiller (Anacardiaceae) familyasından olan antepfıstığı, Türkiye’de Antep, Urfa çevresi ve Akdeniz bölgesinde yetiştirilir.
Sıcak bölgelerde yetişen, ince sert kabuklu reçine ihtiva eden 5-10 m boyunda küçük ağaççıklardır. Vatanı Asya’dır. Çiçekleri tek cinslidir. Meyveleri eriksi, tek tohumlu, kırmızımtrak renklidir. Antepfıstığı, Batı Anadolu’da yabânî olarak yetişen çitlenbik ağaçları üzerine kolayca aşılanmaktadır.
Kullanıldığı yerler:Meyvenin yenen kısmı, yağlı olan tohumlarıdır. Meyveleri yağ, protein, nişasta yönünden zengindir. Bir zamanlar öksürüğe karşı kullanılırdı. Halen gıda olarak kullanılmaktadır. Dış ticâretimizde önemli bir gelir kaynağıdır.
3.Çamfıstığı-Fıstıkçamı (Pinus pinea): Çamgiller (Pinaceae) familyasından olan çamfıstığı, Türkiye’de Ege ve Akdeniz bölgelerinde yetiştirilir.
15-25 m kadar yükselen, şemsiye şeklinde taçlı, gövdesi kurşunî mermer renkli ve (oluklu) çatlaklı kabukla örtülü bir türdür. Yapraklar 20 cm kadar uzunluk ve 2 mm çapında, açık renkli ve batıcıdır.Kozalaklar, oval-yuvarlak şekilli, ekseriya aşağı doğru sarkık, 8-10 cm uzunluk ve 7-10 mm çapındadır. Tohumlar dar kanatlı 2 cm kadar uzunluktadır. Tohumların içi “çamfıstığı” ismiyle tanınmaktadır.
Kullanıldığı yerler: Bol miktarda yağ taşır ve gıda olarak kullanılır. Bir ihraç maddesidir. Ortalama olarak bir ağaçtan 120 kg kozalak ve bundan 6-8 kg temiz iç fıstık elde edilir. Çeşitli yiyeceklerde çeşni olarak kullanılır.
Alm. Bruch m; Hernief, Fr. Hernie f, İng. Hernia.Karın içindeki organların, karın zarından yapılı bir kese ile sarılı olarak karın duvarındaki doğuştan veya sonradan olma bir yarıktan yâhut zayıf bir bölgeden geçerek karın duvarı dışında kendini belli etmeleri. Bu târif bütün fıtık türlerini anlatmaya yetmemektedir. Ancak bütün fıtıkları özellikleri ile anlatabilecek bir târif de yapılamamaktadır. Genellikle karın duvarı fıtıkları en sık görülenler olduğu için, bu târif yeterli sayılabilir. Bu târifte anlatılan dış fıtıklardan başka bir de karın içinde husule gelen ve nâdir görülen iç fıtıklar da vardır.İç fıtıklarda iç organların gövde içinde bâzı boşluklara girmesi söz konusudur. Burada etraflı bahsedilecek olan fıtıklar en sık rastlanan karın fıtıklarıdır.
Fıtığın iç materyalini saran kese, karın zarından (periton) meydana gelir. En sık olarak fıtık kesesinde bulunan organlar, omentum denen yağ tabakası, ince ve kalın barsaklardır.Karın içindeki bütün organlar (pankreas hariç) fıtık kesesine girebilirler. Hasta veya doktorun fıtık muhtevâsını karın içerisine geriye itmesine veya sırtüstü yattığı zaman muhtevânın kendiliğinden karın içerisine girmesine “geri itilme” veya “redüksiyon” ismi verilir. Fıtık muhtevâsının kese içinde sıkışarak bâzı fonksiyonların bozulmasına “fıtık boğulması” ismi verilir. Birbirinden farklı iki tip boğulma vardır. Birisinde fıtık muhtevâsının ileticilik görevi bozulmuş ve bir tıkanma husûle gelmiştir. Diğerinde ise fıtık muhtevâsının kan dolaşımı bozulmuş ve buna bağlı olarak doku ölümü ortaya çıkmıştır.
Kasık fıtıkları:Fıtıklar içinde en çok görüleni budur.
İndirekt kasık fıtığı denilen çeşit, doğuştan olan yatkınlığa, karın içi basıncı arttıran sebeplerin eklenmesi ile ortaya çıkarlar. Karın içi basıncını arttıran durumların en önemlileri şöylece sayılabilir: Şiddetli ve uzun süre devam eden öksürükler, karın içinde su toplanması, prostat büyümesine bağlı idrar yapma zorluğu ve uzun süreli kabızlığa bağlı ıkınmalar. Hastaların çoğunluğu fıtıklarının ortaya çıkışında ağır bir yük kaldırmalarının rol oynadığını öne sürerler. Bu, ana sebep olmayıp sadece yardımcı bir tesirdir.
Fıtığı olanlar genellikle önce kasıklarında ortaya çıkan bir ağrıdan ve bunu tâkip eden günlerde kasıklarında beliren ufak bir şişlikten bahsederler. Başlangıçta küçük olan kasık kitlesi giderek büyümekte ve bir kısım hastalarda testis torbasına kadar inmektedir. İndirekt fıtıklarda ağrı genellikle ilk devrelerde daha belirgin olup, fıtık büyüdükçe ağrının şiddeti de hafiflemektedir. İş görmek, uzun yol yürümek gibi durumlarda, ağrı artmakta, istirahatta azalmakta, hatta tamamen geçmektedir. Hasta ıkındırılır veya öksürtülürse fıtık kitlesi büyüyerek belirginleşir, yatınca kaybolur.
Fıtıkların en mühim ve en büyük tehlikesi fıtık boğulmasıdır. Fıtık kapsamının birden bire sıkışarak vazifesini yapamamasına ve doku harâbiyetine uğramasına “fıtık boğulması” denir. Fıtık halkasının sertleşmesi ve giderek esnekliğini kaybetmesi fıtık kapsamının burada sıkışmasına yol açmaktadır. Fıtık muhtevâsını meydana getiren bütün organlar boğulabilir. Bir fıtık boğulunca daha önceleri karın içine girip çıkabilen fıtık kitlesi âniden içeri giremez olur ve şiddetli bir ağrı başlar. Fıtık kitlesine hasta dokunamaz olur. Eğer boğulan barsak ise barsak tıkanmasına âit belirtiler ortaya çıkar (bulantı, kusma, karında şişkinlik, karın ağrısı, gaz ve dışkı çıkaramama). Fıtık boğulması vuku bulduğunda önce el ile itilerek boğulma giderilmeye çalışılır. Gecikmiş vak’alarda veya el ile giderilmesi mümkün olmayan boğulma durumlarında cerrâhî müdâhale ile boğulma giderilip fıtık tâmir edilmelidir. Boğulmayı önlemenin en iyi yolu fıtık teşhisini koyar koymaz fıtığı ameliyatla düzeltmektir.
Boğulma olayı dışında fıtıkların başka tehlikeleri de vardır. Bunlar fıtık muhtevâsının karın içine itilemez hâle gelmesi, fıtık kesesinin iltihaplanması, fıtık kesesinin giderek büyümesi ve bir dev fıtık hâlini almasıdır.
Kasık fıtıklarının tedavileri cerrahî müdahale iledir. Fıtık cerrâhisinin temel prensiplerine uyulduğu müddetçe ameliyat çok başarılıdır.Ameliyat olmasında mahzur görülen kişilere fıtık bağı tavsiye edilebilir. Bu metod tedâvi edici bir metod olmayıp, sâdece dışarıdan baskı ile fıtık kapsamının çıkmasını önlemektedir. Direk kasık fıtığı denilen tipte fıtıklar yarım elma biçiminde çıkıntı yaparlar. Bu tip fıtıklar iki taraflıdır ve erkeklerde kadınlardan daha sık görülürler. Hastaların çoğunluğu, ağır bir yük kaldırma, zorlanma gibi durumlarda ve bunu takip eden günlerde kasıklarında bir şişliğin belirdiğinden bahsederler.İş görürken kasıklarında ortaya çıkan ağrıdan şikayet ederler.Kasıktaki şişlik hasta ayakta dururken belirgin olup, yatınca hızla kaybolur. Bu fıtıkların da tedâvisi cerrâhî olup, ameliyat zayıflamış olan karın duvarı bölgesini kuvvetlendirmekten ibârettir.
Femoral fıtıklar: Kasık bağının altında uyluğun üst ucunda beliren fıtıklara femoral fıtık ismi verilir. Çoğu kadınlarda ve erişkin yaşlarda ortaya çıkar. Ortaya çıkmasında karın içi basıncını arttıran tesirler rol oynar. Kasıkta ve karında ağrı, hazımsızlık şikâyetleri sıktır. Bu fıtıkların sık boğulmaları erken tedâvi edilmelerini gerektirir.
Göbek fıtıkları: Göbek halkasından meydana gelen fıtıklardır.Çocuklardaki göbek fıtıkları genellikle doğumdan sonraki ilk altı ay içinde ortaya çıkarlar. Bunlar küçüktürler. Kolayca içeri itilebilirler. Fıtık kitlesi genellikle şikâyete yol açmaz. Çocuk ağladığı zaman daha belirgin hâle gelir.
Erişkin göbek fıtıkları, küçük keseli ve içleri boş ise pek belirti vermezler.Kese içerisinde yağ tabakası veya barsaklar varsa ağrı, gaz sancısı, kabızlık, bulantı görülebilir.
Bebeğin göbek fıtıklarında, çocuk iki yaşına gelinceye kadar beklenir. Çünkü fıtığın bu yaşa gelinceye kadar kendiliğinden iyileşme ihtimali vardır. Fıtık kitlesi elle itilerek göbek halkasını dışarıdan kapatacak büyüklükte bir gaz bezi topağı hazırlanır ve göbek halkası üzerine konur. Bu tedavi ile iyileşmezse ameliyat edilmelidir. Erişkin devrenin göbek fıtıklarında erken devrede yapılan ameliyatlar çok başarılı olmaktadır.
Kesi fıtıkları denilen fıtıklar, karın ameliyatlarında uygulanan karın duvarı kesi yerlerinden çıkan fıtıklardır. Ameliyat teknik hatası, şişmanlık, karın ameliyatlarında uygulanan karın duvarı kesi yerlerinden çıkan fıtıklardır. Ameliyat teknik hatası, şişmanlık, ameliyat yerinin iltihaplanması bunlara sebep olmaktadır.
On sekizinci asır divan şâirlerinden. Asıl adı Zübeyde’dir. İstanbul’da doğdu. Doğum târihi belli değildir. Şeyhülislâm Ebû İshakzâde Mehmed Esad Efendinin kızıdır. Akrabalarının çoğu şâir olan Fıtnat Hanım, sanatçı bir âile ortamı içinde yetişti. İlk edebiyat bilgilerini âileden öğrendi. Nakîb-ül-eşrâflık ve Rumeli Kazaskerliği vazifelerinde bulunmuş olan Mehmet Efendiyle evlendi. 1780 senesinde İstanbul’da vefât etti. Eyüp Sultan Türbesinin arka tarafındaki bahçeye defnedildi.
Fıtnat Hanım divan edebiyatı geleneğine son derece bağlı şiirler yazmıştır. Şiirleri kendine has fevkalâde özellikler arz etmez. Dili sâde ve ahenklidir. Şiirleri devrin geleneğine uyarak tıpkı erkek şâirler gibi, onların duygu, düşünce ve söyleyişlerini dile getirir. Gazellerinde Nedim’i hatırlatan söyleyişlere rastlanır. Yumuşak ve akıcı olan üslûbu mazmun ve mefhumlar îtibârıyle zengin olmadığı halde işleniş ve kuruluş bakımından başarılıdır. Halk deyimlerini zaman zaman kullanması üslûbuna ayrı bir canlılık katar.
Fıtnat Hanım, devrinin şiir muhitlerinde bulunmuş, Şâir Koca Râgıp Paşa ve Haşmet ile aralarında geçen konuşma ve latîfeler meşhur olmuştur. Fıtnat Hanımın en iyi şiirleri 1747’den sonra söylediği şiirlerdir. Kaside, gazel, şarkı ve musammatlardan başka cülus, doğum, ölüm, nasb, îmâr hadiseleri için söylenmiş târihleri vardır. Dîvân’ı iyi tertip edilmiş olup, İstanbul kütüphânelerinde 20’den fazla nüshası bulunur.
DÎVÂN’dan...
Na’t
Ey mefhar-ı enbiyâ vü sâhib-i mîrâc
Sultân u gedâ dergehine hep muhtâc
Düşmezse nola rûy-ı zemîne sâyen
Arş etti anı izzet ile başına tâc
Açıklaması: Ey peygamberlerin medarı iftiharı ve mîrâc sâhibi, sultan ve dilenci hep birlikte senin dergahına muhtaçtır. Yeryüzüne senin gölgen düşmezse buna şaşılmaz; çünkü gökyüzü seni şerefle başına taç yaptı.
Zengin olan Müslümanların, Ramazan Bayramının birinci günü sabahı fakirlere vermeleri İslâm dînince emredilen, belirli miktardaki sadaka. Buna “fitre” de denir.
Sadaka-ı fıtır vermek Hanefî mezhebinde vâcip, Şâfiî mezhebinde farzdır. Fıtra vermek zekâttan önce, Ramazân-ı şerîf orucunun farz kılındığı sene emrolunmuştur. Fıtrayı Ramazân-ı şerîf ayı içinde veya Ramazandan önce ve bayramdan sonra vermek câizdir. Bayram namazından önce verilince, sevâbı daha çok olur. Şâfiî’de Ramazandan önce, Mâliki ve Hanbelî’de bayramdan önce verilemez.
İslâm dîninin bütün emirlerinde, cemiyet hayâtının sağlam temellere oturtulup, insanların râhat ve huzûr içinde yaşaması esâsı vardır. Bunların hepsi ilâhî emirler olup, inananlar tarafından seve seve yerine getirilmekte, böylece insanlar arasında kardeşlik bağları kurularak sıkıntıda olanlara her zaman yardım edilmektedir. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Komşusu aç iken karnı tok yatan bizden değildir.” ve “İnsanların en iyisi, başkalarına yardım edenlerdir.” buyurarak, insanları birbirine yardıma çağırmaktadır. Zengin olan Müslümanların mallarının kırkta birini, tarladan aldıkları mahsullerin onda birini, ticâret için bulunan hayvanların fıkıh kitaplarında bildirilen belli miktarını fakirlere zekât olarak vermesi, kestiği kurbanın dağıtımı, fıtra ve sadaka gibi hayırlarla her zaman yardım elinin uzatılması, dînin esas emirlerindendir. Böylelikle içtimâî ve iktisâdî nizâmın insanların rahat edeceği şekilde olması sağlanmış olur. Bütün bunlar, fakirlikten kurtulamamış insanlara yardım elinin hiç kesilmeden uzatılmasıdır.
Hanefî mezhebine göre, bir Müslümanın fıtra vermesi ve kurban kesmesi için, nisâba (belli bir miktar mala) mâlik olması lâzımdır. Nisap miktarı 200 dirhem (672 gram) gümüş veya yirmi miskal (96 gram) altın veya bunların değerlerine eşit olan maldır. (Bugün gümüş, para olarak kullanılmıyor. Gümüş eşyânın değeri çok düşüktür. Bunun için, kâğıt paraların ve ticâret eşyâsının nisabını hesap etmek için gümüşün değeri kullanılmaz.) Bu şekilde zengin bir insanın fıtra ve zekât alması haram olur. Fıtra ve kurbân nisâbı hesâbına katılacak malın ticâret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması lâzım değildir. İhtiyaçtan artan eşyâ, kirâdaki evler, evdeki süs eşyâları, sanat ve ticâret âletleri fıtra ve kurbân için nisâb hesâbına katılır. Halbuki bunlar zekât hesâbı yapılırken nisâba dâhil edilmezler.
Nisab miktarı malı olan âkıl bâliğ ve hür olan Müslüman, fıtra verir. Hanımı ve çocukları fakir ise onlar için de vermesi iyi olur. Bir kişinin fıtrası, bir fakire veya birkaç fakire verilebildiği gibi, bir fakire birkaç kimsenin fıtrası da verilebilir. Fıtra olarak, yarım “sâ” (1750 gr) buğday veya buğday unu verilir. Yâhut bir sâ (3,5 kg.) arpa, hurma veya kuru üzüm verilir.Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde hurma vermek, Şâfiî’de buğday vermek, Hanefî’de kıymeti çok olanı vermek efdaldir. Hanefî mezhebinde buğday, arpa, un bol olduğu zamanlarda bunların kıymetini altın veya gümüş olarak vermek daha iyidir. “Sâ” Hanefî mezhebinde 1x40 dirhem darı veya mercimek alacak bir kaptır. Yapılan hesaplara göre fıtra yerine 1750 gr un ve buğday vermek ihtiyatlı olur. Zîrâ yarım Sâ buğday biraz daha hafif gelmektedir. Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî mezheplerinde bir günlük yiyeceği olan fıtra verir ve miktarı bir “sâ”dır. Bu da 1680 gramdır.
Fıtra verirken buğday veya un vermek güç olursa, bunların kıymeti kadar ekmek veya mısır verilebilir. Ekmek ve mısır verirken ağırlığa değil, parasının kıymetine bakılır.
Alm. Fiberglas (n), Fr.Verre (m) fibré, İng. Fiber glass. İnce ve elastik lifler veya flamanlar şeklinde çekilen cam.Nisbeten kaba lifler hâlinde, Eski Mısır’dan beri tabak, bardak, şişe ve vazo süslemesinde kullanılmaktadır. Benzer cam işleyiciler de yüzlerce yıldır kullanılmaktaydı.
Birinci Dünyâ Savaşında Almanlar ince cam liflerini asbest yerine kullandılar. 1938’de ABD’de cam lifi, ticârî olarak piyasaya sürüldü. İkinci Dünyâ Savaşı sırasında cam lifi elde edilmesi yönünde yeni teknikler geliştirildi. Günümüzde pek çok tür kimyasal bileşimde elde edilmektedir. Bu kadar çeşitli olması, eritme ve çekme işleminde kolaylık sağlanması ve daha önemlisi, kimyâsal ve atmosfer etkilerine dayanıklılık bakımındandır. Bu gâye ile en iyi cam lifi, arıtılmış kuarstan elde edilir. Ayrıca birleşimde esas olarak çok dayanıklı borosilikatler bulunur.Ayrıca kimyâsal dayanıklılığın önemli olmadığı durumlarda, şişe ve pencere camı imalâtında olduğu gibi, sodyum ve karbonat da kullanılır. Uygun bileşim seçildikten sonra, üretim iki çeşit yapılabilir.Sürekli lif sisteminde, lifler yumak şeklinde sarılır.Parça lif sisteminde ise 15-38 cm arasında boyları rastgele olan lifler üretilir. Sürekli liflerde eritme işleminden sonra bloklar hâline getirilir.Sonra tekrar eritmek üzere fırına kontrollü bir şekilde atılır. Bu fırın haznesinde dakikada 3600 metre hızla çekilir. Çekme çapı genellikle 0,00025-0,00125 cm arasında seçilir.Yeni bir gelişme de çok ince liflerin elde edilmesidir.Yeni tekniklerle 0,00076 mm çapa, hattâ daha aşağı inmek mümkün olmaktadır. Parça lif sisteminde ise lifler çekme yerine, hava veya buhar üflemesi suretiyle elde edilir. Lifler bir ağ şeklinde, bir bobine sarılır. Bu tür lifler ayrıca bant üzerinde toplanıp, hasır şeklinde de elde edilebilir.
Cam yünü ise benzer şekilde hava ve buhar üflemesiyle elde edilir.Yalnız üretim şartları daha değişiktir. Kısa, farklı çaplarda lifler bantta toplanır. Bu şekildeki liflerin yoğunluğu 24 kg/m3tür. 500°C kadarlık bir sıcaklıkta kullanılabilirler. Bunlar ayrıca bir tür seçimle birleştirilerek istenilen sıklığa getirilebilir. Organik bağlayıcı reçinelerden dolayı ancak 400°C ye kadar dayanıklıdır. Cam yünü ısı yalıtkanı olarak yaygın bir şekilde kullanılır. Dış duvarlarda, evlerin çatısında ve diğer binalarda, sıcaklık ve yüzde bir nem geçirmez tabaka olarak kullanılır. Çok hafif cam yünü de uçaklarda ısı ve ses yalıtkanı olarak kullanılır. Bu suretle ağırlık azaltılmış ve yangına karşı direnç sağlanmış olur. Değişik bir kullanış yeri de uzay elbiseleri ve uzay gemilerindedir.
Ev âletlerinde, fırınlarda, su ısıtıcılarda, buzdolaplarında ve dondurucularda cam yünü vazgeçilmez yalıtım malzemesidir. Boruların ve kazanların yalıtımında da çeşitli türleri kullanılır. Hava filitreleri, kaba cam yününden de yapılır.Cam yününden, tekstil makinalarında yapılacak az bir değişiklikle çok farklı tür, genişlik ve kalınlıkta şeritler, ip ve halatlar süs için kullanılan 0,0008-0,058 cm arasında kumaşlar elde etmek mümkündür. Nem’e ve ateşe dayanıklı olması çok çeşitli yerlerde kullanış sahası bulmasına sebeb olmaktadır. Organik maddelere göre iki, hatta dört kat daha fazla mukavemete sahiptir. Daha önemlisi bu dayanıklılığını sıcaklık arttıkça diğer malzemeler gibi kaybetmez Elektrik sanâyiinde kablolar, motorlar, jeneratörler, transformatörler ve elektronik âletlerde yalıtım malzemesi olarak yaygın bir kullanım alanına sâhiptir.
İkinci Dünyâ Savaşında plastik reçine ile birleştirilen cam yünü, çelik alüminyum ve titanyum ile mukayese edilebilecek mukâvemete sâhip bir malzeme ortaya çıkarır. Bu tür malzeme önce askeri amaçlarla, radarların saklanmasında, uçaklarda ve deniz savaş araçlarında kullanılmıştır. Daha sonra kullanma sahası genişlemiş ve hemen hemen her türlü imalâtta, hafifliği, ateşe dayanıklılığı ve mukâvemeti yönünden tercih sebebi olmuştur.Cam lifleriyle güçlendirilmiş plastik büyük uçaklarda, borularda, kaynakcı kalkanlarında ve benzeri pekçok değişik yerlerde kullanılmaktadır.
Türkiye’de fiberglas üretimi ihtiyacı karşılayacak seviyededir. Bina izolasyonu ve ısı yalıtımı isteyen yerlerde kullanılmak üzere cam yünü üretilmektedir. Yurdumuzda, su, yağ ve kimyâsal madde tanklarında, bâzı otomobillerin kaportaları, yat gövdeleri ve diğer deniz taşıtlarının çeşitli kısımlarında fiberglas kullanılmaktadır.
Alm.Fiber-optik(f), Fr. Optique (f), de fibres.İng. Fiber Optics. Işık ve optik resimlerin, şeffaf lifler kullanarak iletilmesi.Genel olarak camdan veya şeffaf plastikten yapılan lifler, yüzlerce metrelik düz veya eğrisel mesâfeye ışık iletebilirler. Lif demetleri, optik resimler iletmek için kullanılır ve bunlar resimlerin şekil ve durumunu hemen hemen her istenilen şekilde iletmek için düzenlenebilirler. Pekçok durumda ışık iletimi, toplama verimi ve uyabilirliği, mercek, prizma veya ayna gibi diğer optik âletlere göre kıyasla oldukça üstündür.
Teori: 1870’ten bu yana, lif optiğinin temel prensibinin anlaşılmasına rağmen, bu alandaki mühim gelişmeler 1951’den sonra ortaya çıkmıştır. Lif optiği, tam iç yansıma olayına dayanır. Tam iç yansıma, büyük kırılma indisli ortamla, hava gibi, düşük kırılma indisli ortamın arasında ortaya çıkar.Işık, yüksek kırılma indisli ortamın kritik kırılma (sınır) açısından daha büyük bir açı ile gelirse, bu olay meydana gelir. Kritik kırılma, yâni sınır açısının sinüsü, ortamların kırılma indislerinin oranına eşittir.İki ortamın kırılma indisleri farkı ne kadar büyük olursa, sınır açısı o kadar küçük olur.
Eğer ışık ışını silindirik bir çubuğa girer ve silindirik yüzeye sınır açısından daha büyük bir açıyla çarparsa, silindirin içinde birçok yansımalarla ilerler ve diğer taraftan çıkar. Bu çubuk eğri bile olsa ışık sâdece çubuğun içinde hareket eder.
Teknoloji: Genel olarak silindirik çubuğun yüzü korunmamışsa, ışığın bir kısmı çizikler ve hava tesirleri tarafından emilir. Bu sebepten lifler, cam veya plastik gibi düşük kırılma indisli şeffaf bir malzeme ile kaplanır. Kaplama kalınlığı ışığın dalga boyu civârındadır (yaklaşık 0,6 mikron). Bunlar tam yansıma yüzeyini korumakla kalmaz. Aynı zamanda demetteki liflerin birbirleri ile olan yalıtımını sağlarlar.
Bu kaplama teknolojisinin hem kendine has özellikleri vardır, hem de çok dikkat çekicidir. Meselâ, cam kaplı cam lifte, yüksek kırılma indisli cam çubuk düşük kırılma indisli cam tüpe yerleştirilir. Daha sonra çubuk-tüp düzeni boş bir silindirik fırına sokulur. Bu düzen uç kısmının yumuşayıp erimesiyle berâber çekilir ve dışı düşük kırılma indisli malzeme kaplı olan yüksek kırılma indisli çok ince lifler elde edilir. Bunlar daha sonra birleştirilir ve tekrar çekilir. Böylece pekçok ince liflerden meydana gelen bir lif elde edilmiş olur.
Elde edilen lifler tekrar birleştirilerek, esnek optik teleskoplar için veya resim iletmek için kullanılır.
Uygulaması: Optik liflerin tıp, fotoelektronik, fotograf gibi uygulama alanları mevcuttur. Birçok geniş kullanma sahası da erimiş lif optik plaklardır. Bunun yanında elastik lif demetleri tıpta, meselâ mîdenin ve insan vücudunun diğer kısımlarının incelenmesinde kullanılır. Değişik bir kullanış alanı da, ışık kılavuzlu düzenlerdir. Meselâ, bilgisayar kart okuyucuları, otomobil ışıklandırılması, çok sayıda uzak yerlerdeki aydınlanmayı tek bir kaynaktan kontrol etmek için de kullanılırlar.
Herbiri birkaç mikron çapında olan milyonlarca lif, milimetrede yüz çizgi çifti ihtivâ eden resimleri ortaya çıkarabilecek optik ekranları meydana getirirler. Pahalı olmayan plastik kaplı ışık kılavuzları, otomobil panellerinin ışıklandırılmasında çok geniş bir şekilde kullanılır. Kızılötesi ve görülebilir ışıkları kullanan optik lifli âletler, özellikle askerî gâyeler için geliştirilmiştir. Kendi ışığını ortaya çıkaracak laser lifleri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Lif optiğinde, herbir lif at kılı kadar olup camı çok saftır. Cam, bakırdan daha ucuz olduğu için telefon şirketleri bu liflerin en yaygın tatbikçisi olmuşlardır. Telefonda ses titreşimleri önce elektrik sinyaline çevrilir. Bunlar daha sonra ışığa çevrilir. Bunlar ise cam lifler tarafından nakledilir. Varılan yerde işlem tersten tatbik edilerek, ışıktan ses elde edilir. Ancak burada dikkat çekici iki nokta vardır. Bunlardan birisi, ışığın laser olması gereklidir. Çünkü âdi ışık, pekçok dalga boyunda olup, cam içerisinde farklı hızla hareket eder. Bu sebepten hızlı ve yavaş hareket eden ışıklar diğer uçta birbirine karışır. Böylece taşıdıkları bilgi de karışır. Laser ise dalga boyu bakımından çok saftır. Sâdece tek bir dalga boyuna sâhiptir. İkinci ilgi çekici nokta ise, camın çok saf ve geçirgen olması îcâb eder. Ancak saf camda ışık zayıflamadan uzun mesâfelere ulaşabilir. İlk yapılan deneyler o kadar başarılı olmuştur ki, hemen sanâyi tatbikatına geçilmiştir. Meselâ, bir parmak kalınlığındaki lif demeti, aynı anda 240.000 telefon görüşmesini, aynı zamanda televizyon yayınlarını da iletebilmektedir. Normal telefon görüşmesini sağlayan bakır teller televizyon yayınlarını iletemezler. Çünkü her televizyon resmi yaklaşık 100.000 farklı resim elemanından müteşekkildir. Ayrıca hareketi ortaya çıkarmak için saniyede 16 defa iletimin sağlanması gerekir. Yâni televizyon yayınlarının iletimi için bir bakır telin sâniyede, 1,6 milyon elektrik sinyalini taşıması gerekir ki bu imkânsızdır.
Bakır teller sâniyede bir milyon dalga taşıyabildiği hâlde optik sistemler sâniyede 500 trilyon elektromanyetik dalgayı iletirler. Konuşurken her sâniyede 4000 dalga üretilir. Yâni bakır tel aynı anda 250 konuşmayı iletir. Işık dalgası ise teorik olarak yaklaşık 100 milyar sesi iletebilecek durumdadır. Optik liflerin ayrı dikkati çeken bir özelliği de gürültüye ve karşılıklı etkiye daha az hassas olmalarıdır. Bir sinyal optik lifte hemen hemen hiç değişikliğe uğramadan 30 km iletilebildiği hâlde, bakır telde 1,5-2 km civârında mesâfeye değişmeden iletilebilir.
Alm. Fibrin (n), Faserstoff(m), Fr. Fibrine (f), İng. Fibrin. Fibrinojenden trombin tesiri ile meydana gelen ve kanın pıhtılaşmasında önemli rol oynayan protein.
Bir bölgeden kanama olduğunda, orada fibrinojenden fibrin lifleri husule gelir. Bu lifler kırmızı ve beyaz kan hücrelerini adeta bir ağ gibi tutarak pıhtıyı meydana getirirler. Daha sonra fibrin liflerinin boylarının kısalmasıyla pıhtının sıvı kısmı açığa çıkar ve kalan kısım yara kabuğunu yapar.
Fibrin, bâzı hastalıklarda anormal olarak bulunabilir. Zâtülcenp (akciğer zarı iltihâbı) ve kalp zarı iltihâbında, buralarda fibrin toplanabilir. Fibrinin böyle yerlerde toplanması bu zarları kalınlaştırıp zarın kapladığı organın hareketini zorlaştırabilir.
Alm. Fibrinogen(n), Fr. Fibrinogéne (m), İng. Fibrinogen. Karaciğerde sentez edilen, kan plazmasında bulunan ve pıhtılaşma olayında önemli rol oynayan kan proteini. Fibrinojen, kan pıhtılaşmasında meydana gelen “fibrin” in öncü maddesidir. Pıhtılaşma husûle gelirken, fibrinojen trombin maddesi tesiriyle ve iyonize kalsiyum yanında fibrine dönüşerek pıhtı meydana gelir.
Fibrinojen sâdece kan plazmasında değil, aynı zamanda çeşitli vücut sıvılarında (lenf sıvısı, iltihâbî sıvı birikintileri vb.) da bulunur. Plazmadaki fibrinojen miktarı yaklaşık olarak litrede 5 gr’dır. Çeşitli karaciğer rahatsızlıklarında sentez işinin bozulmasıyla kandaki fibrinojen miktarı azalır. Gebelik, eklem romatizması ve iltihâbî durumlarda kanda fibrinojen miktarı artar. Doğumdan veya sonradan olma bâzı rahatsızlıklarda fibrinojenin görev yapamaması söz konusu olabilir.
Böyle durumlarda insan plazmasında yoğunlaştırılmış fibronojenin hasta şahısa verilmesi, eksiklik belirtilerini ortadan kaldırır.
Alm. Junge Pflanze (f) Fplanzenbeet (n), Fr. Jeune plante (f), arbrisseau (m) pepiniere, İng. Sapling, young tree; plant. Ağaçların veya ağaççıkların tâzesi ve yeni yetişeni. Başka bir yere dikilmek üzere ekildiği yerden çıkarılmış tâze genç ağaç.
Fidanlık: Çoğaltmak ve başka yere dikmek maksadıyla ağaç tohumlarının çimlendirilip, yetiştirildiği yerdir. Fidanlıklar merkezî veya devamlı fidanlıklar, mahallî veya geçici fidanlıklar olmak üzere ikiye ayrılır. Devamlı fidanlıklar geniş bir sahaya kurulur. Mahallî fidanlıklar ise bir çevreyi ağaçlandırmak gâyesiyle sâdece birkaç yıl süreyle kullanılırlar. Fidanlık olarak kullanılacak arazinin iyi vasıflı olması şarttır. Fidan dikilmeden evvel şu hazırlıklar yapılır:
1) Önce tesfiye drenajı yapılır.Yağmur ve sulama sularının zarar vermeden tahliyesinin temin edilmesi; servis yolları açılması; toprağın durumuna göre parsellere bölünmesi önemli hususlardır. 2) Her parsel kış bastırmadan önce derin olarak sürülmeli, 35-60 cm derinliğe kadar kazma yapılmalıdır. 3) Toprakta bulunan besin maddeleri dikkate alınarak yeşil veya fennî kalsiyumlu gübre ile gübrelenmelidir. 4) Hayvan gübresi, yaprak gübresi, kum karışımı ile beraber çürütülüp halledilerek toprağa karıştırılmalıdır. 5) Etrafı herhangi bir tahribata mâni olmak için duvar veya çitle çevrilmelidir.
Ekilen tohumlar 1-3 cm kalınlığında ince toprak, gübre-kum karışımı ile örtülür. Ekilen tohumları kuşlardan korumak için ekili arâzinin üzerine çit gerilir veya korkuluk dikilir. Zararlı böceklerle usule uygun olarak mücâdele yapılır. Fidanları dondan korumak için yerden bir metre kadar yükseklikte olmak üzere bez naylon, ekin saplarından örtüler konduğu gibi nadiren camekânlı özel yerler de yapılır. Bunlar gündüzleri kaldırılır veya açılır. Rüzgârdan korumak için rüzgâr tarafına dik olarak kum çitler yapılır. Tâze fidanların bakımı devamlı yapılmalıdır. Zararlı otları yolmalı ve çapalamalıdır. Sulama, gübreleme işlemleri titizlikle zamanında yapılmalıdır.
Orman ağaçları esas yerini alıncaya kadar bakıma devam edilir. Söküm yapılır, demetlenir ve dikilecek yerlere gönderilir. Zirâatta kullanılan fidanlık tohumları ekim-kasım ayında toprağa ekilmiş olmalıdır. İlkbaharda çimlenen tohumların bakımı yapılır (gübreleme, çapalama, sulama ve ot atma gibi). Bir yaşını alan fidana “çöğün” ismi verilir. Çöğünler 30-40 cm aralıklarla ertesi yıl şaşırtılır. Kurşun kalem kalınlığını aldığında “durgun veya sürgün” göz aşısı metodlarıyla aşılama yapılır. Durgun göz aşısının yapıldığı zaman temmuz-ağustos aylarıdır. Aşıların çöğüne “anaç”, kültür bitkisi cinsine “kalem” denir. İyi bir fidan elde etmek için anaçla kalem arasında uyum olması lâzımdır. Meselâ, armudun anacı çördük, elmanınki yabânî elma (karadis ve düşey) kiraz ve vişneninki mahlep ve kuş kirazı, asmanınki yabâni Amerikan çubuğu, kayısınınki zerdâli, şeftâlininki ise yabânî şeftâlidir. Turunçgillerin anacı üç yapraklıdır. Anaçla kalem arasındaki uyum temin edilmezse fidan gelişmesi iyi olmaz. Mahsûl verimi az olur. Ömrü kısa sürer.
Üzerinden kış geçen açık çöğünlerin üzerleri aşı yerinin hemen üzerinden sürmeye başladığı zamanda keskin makaslarla ezmeden kesilir. Bakım işlemine devam edilir. Böcek saldırısına ve hastalıklarına karşı ilâçlar yapılır. Sonbaharda yaprakların dökülmesinden sonra kökler zedelenmeden derince sökülür. Demetler hâlinde esas dikileceği yere gönderilir. Böylece tohum ekiminden satış esnâsına kadar 3 yıl geçmektedir. Fidan sökülen parsele en az 2-3 yıl tekrar fidan dikilmemelidir. Ülkemizde fidan dikimi zamanı sonbahar, kış ve ilkbahardır. Bu mevsimlerde fidan nakledilirken dikkat edilecek en önemli husus, köklerin soğuktan donmasına mâni olmaktır. Ticârî gâye ile fidanlık yapanlar, iç ve dış zirâî karantina listesinde bulunan bâzı hastalık ve zararların fidanla taşınmasına mâni olunması için Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanlığının koyacağı esaslara uymak zorundadır. Fidanların yurdun bir yerinden başka bir yerine gitmesi için “fidan taşıma ve satış sertifikası” almak, fidanların resmi mühürle mühürlenmesi mecburiyettendir. Pazar yerlerinde satış esnâsında ilgililerin kontrolünde sertifikanın bulunması da mecburidir.
Alm. Setpflanze (f), Pflanzlıng (m), Fr. (Jeune)plant (m), İng. Seedling.Bahçıvancılıkta ve çiçekçilikte özel kum yataklarında (yastıklarında) tohumdan yetiştirilerek belli zaman sonra esas yetişme sahasına dikilmek üzere hazırlanan sebze veya çiçek. Fide yetiştirilen yerlere genellikle yastık veya tavla ismi verilir. Sebze ve türlü çiçek yetiştirilen yerlerde mahsûlü daha erken çıkarıp, çok kazanmak için tohum erkence ekilir. Özellikle ilkbahar ve sonbaharda tohum yastıkları titizlikle korunmalıdır.
İyi bir fide nasıl yetiştirilir: Fideyi erken yetiştirebilmek için yastıkların ısıtılması lazımdır. Isı kaynağı olarak tâne hayvan gübresi (özellikle at), elektrik, su buharı gibi imkanlardan faydalanılır.Yastık yeri; kuzeyi kapalı, güneşlenebilen, orta geçirgen toprak bünyeli yerlerde seçilir. Eni 60-80 cm, derinliği 40-70 cm, boyu da ihtiyâca göre uzatılabilecek şekilde yerleştirilir. Yastık toprağı 1/3 iyi vasıflı elenmiş bahçe toprağı, 1/3 nisbetinde yanmış ve elenmiş hayvan gübresi, 1/3 nisbetinde de ada kumu karışımından meydana gelir. Buna harç tâbir edilir. Gübrenin üzeri, yüzeye birkaç cm kalıncaya kadar bu harçla doldurulur, tırmıklanır, toprakları düzelterek, güzel bir şekilde bastırılır. Hastalık ve zararlılara karşı yastıkları ilaçlanır. Üzerinden iki gün geçtikten sonra hazırlanan bu yataklara tohum ekilir.Tohumun üzeri 1-2 cm kadar ince harçla kapatılır.Çimlenmeyi tâkip eden günlerde soğuk ve sıcaktan tâze fidelerin zarar görmemesi için üzerleri naylon, cam, çalı, çırpı, hasırla örtülür. Gerektiğinde açılarak havalandırılır. Bitkinin durumuna göre sırlama, hastalık ve zararlılarla mücâdele, gübreleme gibi kültürel tedbirler alınmalıdır. Bu anlatılanlar sıcak yastıkta fide yetiştirme tekniğidir. Ayrıca soğuk yastık, kara yastık ismi verilen yastıklarda ısıtma için birşey yapılmaz. Toprak yapısı aynı bırakılır. Soğuklara karşı koruma tedbirleri alınır. Kara yastığın ekim târihi sıcak yastık târihinden daha sonradır.
Fidelerin sıhhatli olması, tarlaya şaşırtıldığı zamanda tutma nisbetinin yüksek olması için, bitki özelliğine göre sıklığı normal tutulmalıdır. Meselâ, sıhhatli bir domates fidesi 15-20 cm boyunda, kurşun kalem kalınlığında, kök boğazı morumsu olmalıdır. Yastıkta normal boyunu alan fideler, ya sabah erkenden veya öğleden sonra geç vakitte tek tek veya demetler halinde kökleri zedelenmeden çıkarılmalı, hasır sepet veya küfelere dizilip, üzeri ıslak çuvallarla örtülerek hayatiyeti korunmalıdır. Böylece sökülen fideler tarladaki yerlerine uygun aralıklarla dikilmelidir.
Alm. Lösegeld (n), Fr. Rançon (f), İng. Ransom. Kurtuluş bedeli. Bir kimsenin esirlikten veya başına gelen bir belâdan kurtulmak karşılığında verilen para, mal vs.
Ticaret hukûkunda: Bir geminin düşman veya korsanlar tarafından durdurulması hâlinde, gemideki yük ve rehineleri kurtarmak amacıyla verilen bedel “fidye” olarak isimlendirilir. Nitekim, 6762 sayılı ve 1.1.1967 târihinde yürürlüğe giren Türk Ticâret Kânunu’nun 1194. mad. göre; “Geminin düşman veya deniz haydutları tarafından durdurulup da fidye verilerek geminin ve yükün kurtarılması hâlinde, rehinelerin geçim ve kurtarma masraflarıyla birlikte verilen fidye müşterek avarya olarak kabul edilir.” hükmü vardır.
İslâm Hukûkunda: Bir Müslümanın hastalık, ihtiyarlık veya başka bir imkânsızlık sebebiyle yerine getiremediği dînî bir ibâdetten dolayı fakirlere para, mal ve yiyecek olarak verilmesi lâzım gelen bedele “fidye” denir. Dînî bir ibâdetin yerine getirilememesi sebebiyle ödenecek fidye, fakir bir kimsenin sabah ve akşam bir günlük yiyeceğidir. Bir sadaka-ı fıtra (fitreye) eşittir. Bir fitre de, 1750 gr buğday ve buğday unu veya bunların bedeli olan altın ve gümüş ile 3,5 kg arpa, kuru üzüm ve hurma veya bunların bedelidir.
Kur’ân-ı kerîmde Allahü teâlâ, tutulamayan Ramazân-ı şerîf orucu ile bunun kazâsı ve nezir (adak) oruçları için fidye verileceğini açıkça bildirmektedir:
O size farz kılınan oruç, sayılı günlerdir. O günlerde sizden kim hasta, yâhut seferde (yolculukta) olur da iftâr ederse (orucu bozarsa), tutamadığı günler sayısınca sıhhat bulduğu veya râhat ettiği başka günlerde oruç tutar. Fazla ihtiyarlık ve devâmlı hastalık gibi sebeplerle oruç tutmaya güç yetiremeyenler üzerine bir yoksul (fakir) doyuracak kadar fidye vermek lâzımdır. Bununla berâber kim fidyeyi çok verir, yâhut hem oruç tutar hem de fidye verirse, onun için daha hayırlı olur. Size seferde oruç bozmak ve yaşlı hâlinizde fidye vermek izni verilmişken, yine oruç tutsanız hakkınızda hayırlıdır. Eğer orucun fazîletini bilirseniz... (Bakara sûresi: 184)
Yolculuk, hastalık veya başka bir özrü sebebiyle Ramazan orucu tutamamış kimse, bunu tamâmen veya kısmen kazâ edebilecek bir zaman bulmuş olduğu halde, kazâ etmeden vefât edecek olursa -eğer malı varsa- kazâsı îcâb eden her gün için bir fidye verilmesini vasiyet etmesi lâzım olur. Bu fidye ölenin, malının üçte birinden fakirlere verilir. Özürsüz olarak oruç tutmayanın da, bunun gibi kazâ edecek vakit bulamaması hâlinde, fidye verilmesini vasiyet etmesi îcâb etmektedir. Yukarıdaki özürleri sebebiyle, oruç tutamamış ve kazâ etmeye de vakit bulamadan vefât eden kimsenin, fidye verilmesini vasiyet etmesi lâzım olmaz. Bununla berâber vasiyet etse, malının üçte birinden fidyesinin verilmesi îcâb eder.
Hac ve Umre ibâdetlerindeki kusurundan dolayı da fidye olarak bir kurban kesmesini veya oruç tutmasını Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde bildirmektedir;
Haccı da, umreyi de Allah için farz ve sünnetleriyle tam yapın. Fakat herhangi bir sebeple bunlardan kim umresini bitirip ondan faydalanarak haccı yaparsa, kolayına gelen bir kurbân kesmek vâcib olur (gerekir). Fakat kesecek kurban bulamazsa veya buna gücü yetmezse, ona hac günlerinde 3 gün, vatanına döndüğü zaman 7 gün ki, tam on gün oruç tutmak vâcib olur. Bu hüküm Mescid-i Harâm’da (Mekke’de) oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun (Hac ahkâmını koruyun) ve bilin ki, Allah’ın azâbı cidden çok şiddetlidir.(Barakara sûresi: 196)
İslâm devletler hukûkunda, savaş esirlerine uygulanacak hükümler husûsunda devlet reisine geniş yetkiler verilmiştir. Esirin hayatta kalmasının zararı göz önünde tutularak îdâm edilmesi, para ve mal karşılığında salıverilmesi, karşılıklı olarak esirlerin değiştirilmesi ve hattâ karşılıksız salıverilmesi, yâhut köle elde tutulması gibi seçimlik yetkiler tanınmıştır. Bu yetkiler, her devredeki hal ve şartlara uygun bir tarzda, dînin ve devletin menfeatleri göz ününde tutularak kullanılır. Nitekim Bedir Harbi esirlerinin bir kısmı, kurtuluş fidyeleri olarak Müslüman çocuklarına okuyup yazma öğretmeyi üzerine almışlardı.
Kazâya kalan namaz borçlarından kurtulmak için kılınması farz olan vakitlerinde edâ edememiş ve sonra da kazâ etmek için zaman bulamadan vefât eden kimse, namazlarının iskatını (borçlarından kurtulmasını) vasiyet etmiş ise her bir namazı için oruçta olduğu gibi bir fidye (fıtra) verilmesi îcâb eder. (Bkz. Devir ve Iskat)
Alm. Wicke (f), Fr.Vesce (f), İng. Vetch. Familyası: Baklagiller (Leguminosae) Yetiştiği yerler: Memleketimizin her yerinde yetişir.
İki çenekliler sınıfının, baklagiller familyasından bir bitki. Fiğ, bir veya birçok yıllık, genellikle tırmanıcı, otsu bitkidir. Çiçekleri yaprakların koltuğundan çıkar. Tek tek veya salkım hâlinde bulunur. Kuzey yarımkürenin ılıman bölgelerinde, yaygın pekçok türü vardır. Memleketimiz gerek zirâati yapılan cinsleri, gerek yabânî fiğler bakımından çok zengindir. Anadolu’da yetişen birçok fiğ türleri vardır. Bunlardan Vicia ervilia, tohumları bâzı hayvanlar ve insanlar için zehirlidir. Anadolu fiğleri Avrupa fiğlerinden üstündür. Bu üstünlükleri şunlardır: Tânelerin dökülmemesi, çabuk olgunlaşması, kuraklığa dayanıklı olması, yem olarak kalitesinin yüksekliği, tohumların iriliğidir.
Kullanıldığı yerler: Değerli bir yem bitkisi olup, tâne yem ve otu için yetiştirilir. Türkiye’de üç çeşit fiğ yem bitkisi yetişmektedir.
Bayağı fiğ (Vicia sativa): Gövdesi dört köşeli, ince ve yumuşak bir bitkidir.Yaprakları karşılıklı dizili yaprakçıklardan meydana gelir. Son yapraklar 1-3 dallı sülük şeklindedir. Yaprakların koltuğundan kısa saplı 1-3 çiçek çıkar. Çiçekler kendi çiçek tozlarıyla döllenir. Meyvesi fasulye biçimindedir.
Koca Fiğ (V. narbonensis): Bayağı fiğe çok benzer. Ondan daha fazla boylanır (35-85 cm). Çiçekleri sapsız gibidir. Tâne verimi daha yüksektir.
Tüylü Fiğ(V. villosa): Sapı ince, dişli ve tüylüdür. Bâzan 1,5 metreye kadar boy atar. Daha çok yeşil ve kuru ot olarak kullanılır.
Tahıla tutunarak daha iyi boy atması ve gelişmesi için fiğ, mahallî olarak arpa ile beraber karışık ekilir. Tam çiçek açarken biçilirse mükemmel bir yeşil yem olur. Fiğ, besi ve süt hayvancılığında, çok iyi besleme özelliğine sâhiptir. Toprak isteği bakımından da fazla istekli değildir. Yurdumuzun hemen hemen her yerinde, her toprakta yetiştirilebilir.Toprak işlemesi yapıldıktan sonra ilkbaharda ekim yapılır. Bir dekara 10-16 kg tohum düşürülmelidir. Nadasa bırakılan alanlara da ekilebilir. Sulama imkanı varsa, 1-2 su verilirse iyi olur. Kıraçta da verimli olabildiği için, susuz da yetiştirilir.Ot için yetiştiriliyorsa çiçekleme zamanında biçilmelidir. Bu devrede en iyi besleme özelliğine sâhiptir. Erken biçim yapılırsa, su nisbeti çok olduğu için ya çürür veya gazel olur. Geç biçildiği zaman odunlaştığı için hayvana yedirilmesi güç olur.
Ekimle hasat arasında geçen süre 120-150 gündür. Tâne üretimi için yetiştirildiğinde, badıçlar=kapsüller sararmaya başladığı erken dönemde biçilmelidir. Hasat geç kalırsa kapsüller patlar ve tâneler yere döküleceği için istihsal azalmış olur. Yığınlar toplanır veya harmanlanarak uygun yerlerde depolanır veya pazarlanır.
Alm.Verb (n), Fr.Verbe (n), İng. Verb. Bir iş, bir oluş, bir hareket bildiren kelimelere verilen ad.
Fiilin, şahıs ve zaman bildirmeden, yalnız iş, hareket, oluş anlamı taşıyan ve “-mek” ekiyle söylenen biçimine mastar denir. Bir mastarın sonundaki -mek çıkarılınca geriye kalan bölümüne fiilin kökü veya gövdesi denir. Meselâ: “Bakıyorum” fiilinin mastarı “Bakmak”, kök veya gövdesi “bak”tır. Mastar, fiilin ismidir.Onun için mastarlar isimler gibi çekilirler.
İşin, hareketin, içinde geçtiği, geçeceği; oluşun içinde olduğu, olacağı süreye fiilin zamanı denir.
Fiillerin bildirdiği işi, hareketi yapan veya bir oluşun içinde bulunan varlığa fiilin şahsı veya özne denir.
Fiillerde üç şahıs vardır; tekil ve çoğul olarak kullanılır. Bunlar şöyle adlandırılmıştır:
1. Şahıs: Söz söyleyeni veya söyleyenleri;
2. Şahıs: Kendisine söz söylediğimiz kişiyi veya kişileri;
3. Şahıs: Kendisinden söz edileni veya edilenleri bildirir.
Meselâ:
“Gidememiştim” fiilinin sonundaki “m” eki “ben”i, yâni, birinci şahsı gösterir.
Şahıs anlamı veren ekler, fiillerin sonuna eklenir. Yalnız üçüncü tekil şahısla, emir kipinin ikinci tekil şahsı için şahıs eki kullanılmaz: “Geldi, gel” gibi.
Fiilin kök ve gövdeleri, zaman, şahıs ekleri aldıkları zaman kullanılış alanına çıkarlar. Bu sebeple anlam katan ekler, eklendikten sonra fiilin aldığı biçimleri şahıs sırasına göre söylemeye “fiil çekimi” denir.
Meselâ, inandım, inandın, inandı, inandık, inandınız, inandılar, gibi.
Böylece zaman ve şahıs anlamı taşıyan eklerle belli biçimlere girmiş fiillere “çekimli fiiller” denir.
Fiillerde kip: Fiillerin, iş ve oluşları, bir zaman veya dilekle ilgili olarak bildirmelerine kip denir.
Dilimizde iki çeşit kip vardır.
A. Haber (Bildirme)kipleri: Zaman bildiren kiplerdir.Haber kiplerinin, basit zamanları şunlardır:
1. “-di”li geçmiş veya görülen geçmiş zaman kipi:
Daha önce yapılan bir işin, bir hareketin veya meydana gelen bir oluşun görüldüğünü veya kesinlikle bilindiğini anlatan fiil biçimine geçmiş zaman denir. Bu çekimde fiil kök veya gövdesine“-dı, -di, -dü, -du, -tı, -ti, -tü, -tu” eklerinden birisi getirilir.
Yaz-dı-m:“Yaz” fiil köküne, “-dı” di’li geçmiş zaman eki ve “-m” 1. şahıs eki eklenmiştir.
2. “-miş”li geçmiş veya anlatılan (öğrenilen) geçmiş zaman kipi:
Daha önce yapılan bir işin, bir hareketin, meydana gelen bir oluşun başkasından öğrenildiğini veya sonradan farkına varıldığını anlatan fiil biçimine -miş’li geçmiş veya anlatılan (öğrenilen) geçmiş zaman denir.
Fiil kök veya gövdesine “-mış -miş, -muş, -müş” eklerinden birisi eklenerek yapılır.
Yaz-mış-ız: “Yaz” köküne, “-miş” -miş’li geçmiş zaman eki ve “-ız” birinci çoğul şahıs eki eklenmiştir.
3. Şimdiki zaman kipi:
İşin, hareketin yapılmaya, oluşun meydana gelmeye başladığı, henüz bitmediğini anlatan fiil biçimine şimdiki zaman denir.
Fiil kök veya gövdesine“-yor” eki eklenerek yapılır.
Yaz-ı-yor-sun: “Yaz” fiil köküne, “-yor” şimdiki zaman eki ve “-sun” ikinci tekil şahıs eki eklenmiştir.
4. Gelecek zaman kipi:
İşin, hareketi yapanın, oluşta meydana gelmenin henüz başlamadığını anlatan fiil biçimine gelecek zaman denir.
Fiil kök veya gövdesine “-acak”, “-ecek” eklerinden biri eklenerek yapılır.
Yaz-acak-sınız: “Yaz” fiil köküne “-acak” gelecek zaman eki ve “-sınız” ikinci çoğul şahıs eki eklenmiştir.
5. Genişzaman kipi:
İşin, hareketin oluşun üç zamanda da yapılıp olduğunu anlatan fiil biçimine geniş zaman denir.
Fiil kök veya gövdesine “-r, -ar, -er, -ır, -ir, -ur, -ür” eklerinden birisi getirilerek yapılır.
Yaz-ar-lar: “Yaz” fiil köküne “-ar” geniş zaman eki ve “-lar” üçüncü çoğul şahıs eki eklenmiştir.
B. Dilek kipleri: Bir işin, bir hareketin yapılmasını veya bir oluşun meydana gelmesini dilek anlamı vererek anlatılan kiplere Dilek kipleri denir. Bunlarda zaman mefhumu yoktur. Dilek kiplerinin çeşitleri:
1. Dilek şart kipi:
Bir işin yapılmasına kendi bildirdiği işi şart koşan fiil kipine, dilek şartkipi denir.
Fiil kök veya gövdesine “-sa, -se” eklerinden birisi getirilerek yapılır.
Yaz-sa-m: “Yaz” fiil köküne “-sa” dilek şart eki ve “-m” birinci şahıs eki eklenmiştir.
2. İstekkipi:
Bir iş, bir hareketin, bir oluşun meydana gelmesi isteğini bildiren kipe, istekkipi denir.
Fiil kök veya gövdesine “-a, -e” eklerinden biri eklenerek yapılır.
Yaz-a-yım: “Yaz” fiil köküne “-a” istek eki ve “-yım” birinci şahıs eki eklenmiştir.
3. Gereklilik kipi:
Bir işin, bir hareketin yapılmasını veya bir oluşun olması gerektiğini bildiren fiil kipine gereklilikkipi denir.
Fiil kök veya gövdesine “-malı, -meli” eklerinden biri eklenerek yapılır.
Yaz-malı-lar: “Yaz” fiil köküne “-malı” gereklilik eki ve “-lar” üçüncü çoğul şahıs eki eklenmiştir.
4. Emir kipi:
Bir işin, bir hareketin yapılmasını veya olmasını buyurma biçiminde anlatan fiil kipine,emir kipi denir.
Birinci, tekil ve çoğul şahsı yoktur. Çünkü emir veren emir alan aynı şahıs olamaz.
İkinci tekil şahsında fiil, kip ve şahıs eki almaz. Böylece bütün fiil kök veya gövdeleri karşıdakilere emir tonu ile söylenirse, bu kipin ikinci tekil şahsı olur. Çalış, yaz, oku gibi.
İkinci çoğul şahıs “-ın, -ınız, in, iniz, un, unuz, ün, ünüz” eklerinden birini alır. Yaz-ın gibi
Üçüncü tekil şahıs, “-sın, -sin” çoğul şahıs “-sınlar, -sinler” eklerini alır.Yaz-sın, yaz-sınlar gibi.
Bileşik Zamanlı Fiiller
Bir tâne zaman ve kip eki almış, yâni tek zamanlı fiillere “basitzamanlı fiiller”, iki tâne zaman ve kip eki almış fiillere de “bileşik zamanlı fiiller” denir. Bileşik zamanlı fiiller üç çeşittir: Hikâye, Rivâyet, Şart.
1. Hikâye bileşik zamanı: Basit zamanlı fiillerin bildirdikleri işlerin, hareketlerin, oluşların eski zamanda geçmiş olduğunu, kesinlikle bildiğimizi anlatmak için kullanılır.
Basit zamanlı bir fiiin kip ekinden sonra şahıs ekinden önce “-dı, -di, -du, -dü, -tı, -ti, -tu, -tü” eklerinden birisi getirilerek yapılır. Meselâ: Yazıyor-lar-dı gibi.
2. Rivâyet bileşik zamanı: İşin, hareketin, oluşun geçmiş bir zamanda yapıldığını, olduğunu başkasından duyarak, kesin olmadan bildiren bileşik zamana denir.
Basit zamanlı bir fiile kip ekinden sonra, şahıs ekinden önce “-mış, -miş, -muş, -müş” eklerinden birisi eklenerek yapılır. Meselâ: Oku-muş-tu gibi.
3. Şartbileşik zamanı: Bir işin, bir hareketin yapılışını, bir durumun meydana gelişini, başka bir işin ve hareketin yapılışı veya başka bir durumun meydana gelişi için şart koşan birleşik zamana, şart bileşik zamanı denir.
Yalnız haber kiplerindeki fiillere kip ekinden sonra “-sa, -se,” eki getirilerek yapılır. Meselâ: Yazacak-sa-m, yazar-sa-m, yazıyor-sa-m gibi.
Olumlu, Olumsuz ve Soru Fiilleri
Bildirdiği işin, hareketin yapıldığı veya bir oluşun meydana geldiği anlamını taşıyan fiile olumlu fiil; bildirdiği işin, hareketin yapılmadığı, oluşun meydana gelmediği anlamını taşıyan fiile olumsuz fiil denir.
“Yaz-, oku-, gel-” gibi olumlu bir fiil kök veya gövdesine büyük sesli uyumu kuralına göre “-ma, -me, -maz, -mez” eklerinden biri eklenerek olumsuz yapılır. Meselâ: Yaz-ma-dılar, oku-maz-sın, gel-me-y-ecekler gibi.
Soru fiili: İşin, hareketin yapılıp yapılmadığını, oluşun olup olmadığını öğrenmek maksadıyla kullanılan fiil biçimine denir.
Fiil kök veya gövdelerinden sonra “-mı, -mi, -mu, -mü” soru edatları getirilerek yapılır. Meselâ: Yazacak mı? Gelir mi? Koşar mısınız? gibi.