ESKİŞEHİR

En hızlı kalkınan illerimizden biri. 29°58’ ve 32°04’ doğu boylamları ile 39°06’ ve 40°09’ kuzey enlemleri arasında kalan il toprakları, Ankara, Afyonkarahisar, Kütahya, Bilecik ve Bolu illeri ile çevrilidir. Topraklarının büyük kısmı İç Anadolu bölgesinde kalmasına rağmen, Seyitgâzi ilçesinde küçük bir alanı, Sarıcakaya ilçesinin tamamı, Merkez ve Mihalıççık ilçelerinin bir bölümü Karadeniz bölgesinde kalır. Trafik numarası 26’dır.

İsminin Menşei

Osmanlı Devletinin ilk kuruluş yıllarında büyük değer ve öneme sâhib olan bu şehre “Sultanönü” ismi verilmiştir. Bilâhare değerini kaybeden şehir, terk edilmiş görünümü almış ve eski şaşaalı günlerini özleyen halk bu şehre “Eskişehir” demeğe başlamıştır. Asıl ismi olan “Sultanönü” unutulmuştur. Frigyalılar zamânında kurulan târihî “Dorylaion” harâbelerine bakarak bu şehre “Eskişehir” denildiği de kuvvetli rivâyetler arasındadır.

Târihi

Üzerinde asırlarca kanlı ve çok önemli savaşların cereyan ettiği Eskişehir’in bilinen târihi Hititlere dayanır. Hititler zamânında bu bölgeye “Masa” denirdi. Hititlerden sonra Frigyalalılar bölgeye hâkim oldular. Başkentleri Gordion (Polatlı civârı) bu bölgeye yakın olduğundan, krallığın önemli bir bölgesiydi. Eskişehir’in eski ismi “Dorylaion” olup, Frigyalılar zamânında Eretrialı Doryleos tarafından kurulmuştur. Frigyalılardan sonra Lidyalılar bölgeye hâkim olmuşlardır. M.Ö. 6. asırda Persler, Lidya Devletini yıkarak topraklarını istilâ etiler. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender Persleri yenerek Anadolu’yu işgâl etti. Makedonya İmparatorluğu İskender’in ölümü üzerine komutanları arasında taksim edildi. Porsuk Çayının kuzeyinde Bitinya ve güneyinde Galatya krallıkları kuruldu. M.Ö. 1. asırda Roma İmparatorluğu bu bölgeyi ilhak etti.

M.S. 395 Roma İmparatorluğu ikiye bölününce, bütün Anadolu gibi bu bölge de Doğu Roma (Bizans) payına düştü. Bizans imparatorlarından bâzıları Eskişehir’de oturdular. Bizans’ın kuvvetli bir askerî üssü hâline geldi. Sâsânîler, İstanbul ve Üsküdar önlerine giderken buradan geçtiler. 708 senesinde Emevî kumandanı Abbâs İbnü’l-Velid Eskişehir’i fethetti. Abbâsîler devrinde ise Hasan ibni Kahtaba 778’de Eskişehir önlerine kadar geldi. Araplar Dorylaion’a “Durûlîye” dediler.

1071 Malazgirt Zaferinden az sonra Anadolu Fâtihi ve Anadolu’da Türkiye devletinin kurucusu Selçuklu Kutalmışoğlu Birinci Süleymân Şah’ın başkumandanlığı altındaki Türk orduları Eskişehir’i fethettiler. Birinci Haçlı Seferinin en büyük ve en kanlı meydan muhârebesi Eskişehir ovasındaki Porsuk civârında cereyân etmiştir. “Dorylaion” (Eskişehir) (Porsuk) Meydan Muhârebesi olarak târihe geçen bu savaşta, Kılıç Arslan emrindeki Türk ordusu, Haçlı ordusunu hezîmete uğrattı. Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhûriyetinin varoluşunun kökleri Alparslan’ın Malazgirt ve Kılıç Arslan’ın, Sultan Mes’ûd’un Eskişehir zaferlerine dayanır.

1175’te Bizans İmparatoru Manuel Kommenos Eskişehir’i işgâl etti. Ertesi sene Birinci Mes’ûd’un oğlu İkinci Kılıç Arslan, Bizans imparatorunu Miryakefalon (Karamukbeli) Meydan Muhârebesinde yenerek Eskişehir’i geri aldı. On üçüncü asır başlarında Eskişehir Bizans sınırında bir “uç” olarak bulunuyordu. Ertuğrul Gâzi ve oğlu Osman Gâzi uç beyi idiler. 1289’da Eskişehir-Bilecik- Kütahya vilâyetlerinin kesiştiği bölge, Osmanoğullarının elindeydi. Orhan Gâzi, Eskişehir’in bütün topraklarını Osmanlı Devletine kattı. Osmanlılar, şehrin kendisine Eskişehir derken, civârındaki topraklara “Sultanönü” dediler.

Sultanönü; merkezi Kütahya’da olan (1451’den önce Ankara) Anadolu Beylerbeyliği eyâletinin 14 sancağından biriydi. On dokuzuncu asır başlarında geriledi ve kasaba hâline geldi. Yirminci asır başlarında ise Hüdâvendigâr (Bursa) eyâletinin Kütahya sancağına bağlı 5 kazâdan birinin merkeziydi. On dokuzuncu asrın sonlarında Eskişehir’den demiryolu geçince, yeniden gelişmeye başladı. 1894’te Eskişehir’de 17 câmi, 3 medrese, 4 tekke, 25 han, 700 dükkan ve 2 kervansaray vardı. Rum, Ermeni gibi gayri müslim halk sayısı sâdece 2000 idi. 20 Temmuz 1921 ile 2 Eylül 1922 arasında 1 sene 1 ay 13 gün Yunan işgâlinde kaldı. Yunanlılar Eskişehir’den kaçarken en az yarısını yıktılar, yaktılar ve harâbe hâlinde terk ettiler. Cumhûriyet devrinde sancaklara (mutasarrıflıklara) “vilâyet-il” denilince, Eskişehir il olmuştur. Cumhûriyet devrinde en hızlı gelişen şehir Eskişehir’dir denilebilir. Demiryolu ve karayolu kavşağı olması, sanâyi tesisleri, uçak ve demiryolu fabrikası ve Anadolu’nun en büyük askerî hava meydanına sâhib olması, Eskişehir’in gelişmesinde mühim rol oynamıştır.

Fizikî Yapı

Eskişehir topraklarının yarısı plato, % 22’si dağlar ve % 26’sı ovalardan ibârettir.

Dağları: Eskişehir topraklarındaki dağlar orta derecede yüksek dağlar olup, 2000 metrenin altındadırlar. Başlıca dağları Türkmenbaba Tepesi (1354 m), Kızıldağ (1818 m), Çal Dağı (1690 m), Arayit Dağı (1819 m), Bozdağ (1534 m), Kırgız Dağı (1302 m), Sündiken Dağı (1770 m), ilin en yüksek Dağı olan Türkmen Dağı (1826 m)dır. Dağ silsileleri ise Sündiken, Mihalıççık, Bozdağ, Sivrihisar, Kırgız ve Türkmen dağlarıdır.

Ovaları: Ovalar akarsu havzalarında yer alır. Ovaları çok bereketlidir. Step karakteri gösterir. Porsuk Ovası: Kütahya il sınırı ile Ankara il sınırı arasında Porsuk Çayı boyunca uzanan ovadır. Bu ova Bozdağ, Sündiken, Sivrihisar ve Türkmen dağları ile çevrilidir. Ovanın meyli azdır. Buğday, arpa, yulaf, mısır, şekerpancarı ve pirinç yetişir. Sarısu Ovası: Porsuk Irmağının bir kolu olan Sarısu’yun iki yanındaki ova olup, Bozdağ ve Türkmen Dağı ile çevrilidir. Porsuk Ovası ile birleşir. Buğday, mısır, arpa, şekerpancarı ve pirinç yetişir. Yukarı Sakarya Ovası: Sivrihisar, Türkmen ve Emirdağ arasındaki büyük bir boşluktur. Denizden yüksekliği 800-1000 m’dir. Porsuk Ovası kadar verimli değilse de her tarafı ekilir. Tahıl, mısır, susam, şekerpancarı ve ayçiçeği yetişir. Sakarya Vâdisi:Türkmen Dağının doğusundan Seyitgâzi ve Ankara il sınırına kadardır. Vâdi 200 ile 2000 m arasında genişler ve daralır. Porsuk Vâdisi: Bilecik ve Kütahya’dan iki kol hâline giren akarsular birleşerek Porsuk Vâdisini meydana getirir.

Akarsuları: Eskişehir il topraklarında Sakarya, Porsuk ve bunların küçük kolları vardır. Aslında Porsuk da Sakarya’nın bir koludur. Fakat bu iki akarsu Ankara il sınırlarında Polatlı ilçesinin “Gordion Harâbeleri” bölgesinde birleşirler. Porsuk Irmağı: Kütahya’nın Altıntaş ilçesi yakınlarında Murat Dağından çıkar. Batı-doğu istikâmetine akar, Eskişehir il topraklarını ikiye bölerek il merkezinin ortasından geçer. Debisi 10 metreküptür. Yazın suyu azalır. Sakarya Nehri: Çifteler ilçesinde Sakaryabaşı (Sakarbaşı) denilen yerden doğar. 19-25°C sıcaklıkta kaynayan 5 kaynak, Sakarya’yı meydana getirir. Kaynakların denizden yüksekliği 900 metredir. Sakarya-Eskişehir-Ankara sınırını çizer. Porsuk, Ankara il sınırlarında Sakarya ile birleşir. Sakarya bilâhare Sakarya ilinde Karadeniz’e dökülür. Sakarya’nın Porsuk ile birleşmeden önce debisi 27 metreküptür.

Gölleri: Eskişehir ilinde tabiî göller yoktur. Baraj gölleri ve sun’î göller (göletler) vardır. Gökçekaya Barajı: Gökçekaya köyü yakınında ve Sakarya Nehri üzerindedir. 1967-1972’de yapılmıştır. 910 milyon m3 su toplanır. Yüksekliği 115 metredir. Senede 500 milyon kilovat-saat elektrik enerjisi istihsal edilir ve gücü 300 megawattır. Sarıyar Barajı: Sakarya Nehri üzerindedir.Senede 400 milyon kwh elektrik enerjisi elde edelir. 1950-56 arasında inşâ edilmiştir. Gücü 160 megawattır. 190 milyon m3 su birikir. Porsuk Barajı: Porsuk Irmağı üzerinde sulama, taşkınlardan koruma ve Eskişehir’in içme suyu temini için inşâ edilmiştir. Yüksekliği 98 metredir. 525 milyon m3 su toplanır. Balık yetiştirilir ve etrâfı güzel bir mesîre yeridir. Musaözü Barajı: Porsuk’un kollarından Mollaoğlu Deresi üzerinde sulama ve taşkın önleme maksadıyla kurulmuştur. 1.5 milyon m3 su toplanır, 350 hektar arâziyi sular. Dodurga Barajı: Porsuk’un kolu olan Sarısu üzerindedir. 21.5 milyon m3 su toplanır. 1670 hektar arâzi sulanır. Muhtelif göletler taşkınları önlediği gibi, 200 hektar arâzinin sulanmasını temin eder. Kunduzlar Barajı: Seyitgâzi ilçesinin 16 km güneybatısında Akin Deresi üzerinde inşâ edilmiştir. Yüksekliği temelden 40 metredir. Hacmi 23 milyon metreküptür. Gövde dolgu hacmi de 375.000 metreküptür.

İklim ve Bitki Örtüsü

Eskişehir’de sert bir kara iklimi hüküm sürer. Etrâfı dağlarla çevrili olduğu için Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinin tesiri altında kalmaz. Bir kısmında Batı Anadolu ikliminin tesiri görülür. Kışın bol kar yağar, yağmur yağışı azdır. Yıllık yağış ortalaması 368-393 mm arasındadır. Kışlar soğuk, yazlar ovalarda sıcak,yaylalarda serin geçer. Yaylaları azdır. Gece ve gündüz arasında büyük ısı farkı vardır. Sıcaklık -26°C ile +39°C (gölgede) arasında seyreder. İl topraklarının % 42’si ekili-dikili alanlar, % 25’i çayır ve mer’a, % 27’si orman ve fundalıktır. Tarıma elverişli olmayan arâzi % 6’dır. Ormanlar daha çok Batı Anadolu bölgesindedir. Sarıçam, akçam, karaçam ve ardıç ağaçları çoğunluktadır. Akarsu vâdilerinde söğüt ve kavak ağaçları fazladır. Ovalarında her yer ekilmektedir.

Ekonomi

Orta Anadolu’nun Ankara’dan sonra ikinci büyük şehri olan Eskişehir, aynı zamanda sanâyi bakımından gelişmiş illerden biridir. Sanâyi geliri tarım gelirinden fazladır. Îmâlât ve inşaat sektöründe çalışan nüfûsun yüzdesi 1970’te 11, 1975’te 9, 1980’de 13, 1985’te 15 civârındadır.

Tarım: Eskişehir tarım bakımından da gelişmiş bir ildir. Hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve avcılıkla geçimini temin eden faal nüfûsun yüzdesi 1970’te 59, 1975’te 63, 1980’de 49, 1985’te 48 olarak görülmektedir. Sulama, gübreleme ve modern tarım araçları kullanılır.Sert kara iklimi hüküm sürdüğünden tarım ürünlerinin çeşitleri azdır. Sarıcakaya ve Mihalıççık’ta meyvecilik ve sebzecilik ileridir. Sarıcakaya havâlisinin iklimi Ege iklimine benzediği için, kar görmez ve yılın dört mevsimi çeşitli tarım ürünleri elde edilir. Toplam 200 bin tona yakın marul, ıspanak, patlıcan, domates, salatalık, biber ve tâze soğan, meyve olarak armut, elma, vişne, kayısı, bâdem, dut, karpuz ve kavun yetişir. Buğday, arpa, çavdar, yulaf, ayçiçeği, patates ve en çok olarak da şekerpancarı elde edilir.

Hayvancılık: Eskişehir’de hayvancılık da çok gelişmiştir. Verim ise Türkiye ortalamasının üstündedir.Koyun, tiftik keçisi, sığır, kıl keçisi ve kümes hayvanları beslenmektedir. Arıcılık gelişmiştir. Çifteler harası İkinci Mahmud Han devrinden beri faaliyettedir. Eskiden burada ordunun süvâri sınıfı için at yetiştirilirdi.

Ormancılık: Eskişehir orman varlığı bakımından zengin sayılmaz. Her ne kadar arâzinin% 27’si ormanlık olarak görülmekte ise de çoğu fundalıktır. Ormanlar, Türkmen, Bozdağ ve Sündiken dağlarının yamaç ve uzantılarında bulunur. 1980’li yıllardaki yıllık ortalama kesim, 40 bin m3 çam tomruk, 8 bin m3 mâden direği ve 10 bin m3 telefon direği ile 150 bin ster yakacak odundur.

Mâdenler: Eskişehir ili mâden bakımından zengin sayılır. Çıkan başlıca mâdenler:

Krom: Özel sektör tarafından çıkarılır. Boraks: Kırka’da Etibank tarafından işletilmektedir. Manyezit: Etibank ve Transtürk Holding tarafından mağnezyum elde edilir. Alüminyumdan hafif ve dayanıklı olan mağnezyum, uzay, otomotiv ve uçak sanâyiinde kullanılır. Bor tuzları: Etibank tarafından çıkarılır. Perlit: Özel sektörce çıkarılır. Lületaşı: Eskişehir’in milletlerarası şöhretlerinden biri lületaşıdır. Deniz köpüğü (Meerschaum) denilen beyaz ve işlenmesi kolay taştan ağızlık, vazo ve süs eşyâsı yapılır. 1981’de Avrupa’ya 11 bin sandık lületaşı ihrâç edilmiştir. Lületaşı pipoların nikotinini emerek tütünün zararını azalttığı söylenmektedir. Lületaşının 5 cinsi vardır. Sırmalı, birim malı, parçalı pamuklu, taneli dökme ve çeltiz gibi isimler alır. 100 kilometrekarelik bir sahada 300’e yakın kuyudan her sene yaklaşık 3500 ton lületaşı çıkarılır. Dünyânın en zengin lületaşı Eskişehir’dedir. Bunlardan başka mermer, linyit, alçıtaşı, amyant, kalsedon çıkarılır.

Sanâyi: Nüfus yoğunluğu, ulaşım imkânı, enerji kaynakları, mâden ve tarım imkânlarının müsâit oluşu, Eskişehir’de sanâyinin gelişmesinde mühim rol oynamıştır. Eskişehir; sanâyisi gelişmiş, ileri bir ilimizdir.Türkye’nin belli başlı sanâyi merkezlerindendir. Başlıca sanâyi tesisleri şunlardır: Un fabrikaları, tuğla ve kiremit fabrikaları, uçak-bakım tesisleri, uçak motor fabrikası, devlet demir yolu fabrikası, çimento fabrikası, basma fabrikası, buzdolabı ve kompresör fabrikası, jant fabrikası, pulverizatör ve su pompası üreten makina fabrikası, yapı malzemesi, makina ve tesis îmâlatı fabrikası, makina sanâyii, cıvata fabrikası, beton sanâyii, gıda, şekerleme, sunta, otomotiv, yem, giyim ve şeker fabrikaları. Eskiden bir tarım kasabası olan Eskişehir, gittikçe bir ticâret, sanâyi, turizm ve sağlık merkezi hâline gelmektedir.

Ulaşım: Eskişehir kara, demiryolu ve hava ulaştırması bakımından büyük imkânlara sâhiptir. Kara ve demiryollarının kavşak noktasıdır. İstanbul- Bilecik-Eskişehir-Ankara ve Ankara-Eskişehir-Bursa karayolu ile İstanbul’u İç Anadolu’ya, Ankara’yı Güney Marmara ve Batı Anadolu’ya bağlar. Köylerinin hepsinin yolları vardır. İlçeleri Eskişehir’e iyi vasıflı yollarla bağlıdır. Askerî maksatla kullanılan büyük bir hava alanı vardır. Haydarpaşa-Ankara demiryolu Eskişehir’den geçer, burada bir hat Ankara istikâmetine diğer hat ise, Kütahya-Afyonkarahisar istikâmetine gider. Böylece demiryolu ile Türkiye’nin her yerine bağlanmış olur. Trenlerin en çok uğradığı yerlerden biri de Eskişehir’dir. Karayolları bakımından İstanbul-Ankara-Bursa üçgeninin ortasında bulunur. Ankara ve Bursa’ya oldukça yakındır. Eskişehir- Bilecik-Adapazarı kavşağı ile İstanbul-Ankara karayoluna bağlanır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Nüfûsu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 641.057 olup, 477.436’sı şehirlerde, 163.621’i köylerde yaşamaktadır. Kırsal nüfus 1940’larda % 66 civârındayken gittikçe azalarak 1985’lerde % 32 civârına düşmüştür. Yüzölçümü 13.652 km2, nüfus yoğunluğu 47’dir.

Örf ve âdetleri:Sekizinci ve dokuzuncu asırda İslâm ordularının fethettiği Eskişehir 1074’ten bu yana 917 senedir, Türklerin idâresinde olarak Türk-İslâm kültürüyle yoğrulmuştur. Daha önceki asırlarda yaşayan Hitit, Frikya, Lidya, Pers, Galat, Roma ve Bizans kültürü tamâmen silinmiştir. Osmanlı Devletinin son zamanlarında Eskişehir göç edilen bir merkez olmuştur. Balkan, Kırım ve Kafkasya’dan göç eden Türklerin bir kısmı toplu olarak Eskişehir’de iskân edilmiştir. Örf ve âdetlerde Balkan, Kırım ve Kafkasya’nın tesirleri görülür.

Mahallî kıyâfeti:Köylerde kadınların cepken ve şalvar giyimi yaygındır. Ayrıca atlas peştamal, işlemeli kulak ve elde örme renkli yün çorap, sefal, çetal ve sarka ismi verilen esvaptır.

Mahallî yemekleri:Hamur aşlarıyla et yemekleri meşhurdur. Çiğ börek, kaşık mantısı, Eskişehir böreği, yağlı börek, bazlama, gözleme, bamya çorbası gâziler helvası, aşur aşı başlıca mahallî yemeklerdir. El sanatları: Türkmenler tarafından dokunan kilim, heybe ve seccâdeler meşhurdur. Sivrihisar kilimleri motif, renk ve dokunuşundaki sanat bakımından üstündür.

Folklor: Eskişehir ili folklor bakımından çok zengindir. Kırım, Kafkas ve Rumeli’nin tesiri görülür. Başlıca oyunları Kırım oyunu, Çeçen kılıç oyunu, Dağıstan ağır oyunu, Eskişehir zeybeği ve mendil oyunudur. Halk Edebiyâtı: Eskişehir, halk edebiyâtı bakımından zengindir.Mâniler (şen söyleme) geleneği yaygındır.Yunus Emre asırlardır sevilen tasavvufî halk şâiridir. Mihalıççık’ın Sarıköyü’nde doğmuştur. Sarıköy tren istasyonu yakınında türbesi vardır. On üçüncü asırda yaşamış olup,Taptuk Emre’nin talebesi olmuştur. Konya’dan Âzerbaycan’a kadar çok yerleri gezmiş, gönüllerden gönüllere pınarlar gibi çağlamıştır.

Eğitim: Eskişehir okur-yazar nisbeti % 90’a yaklaşan ender illerden biridir. Okulsuz köy yoktur. İl dâhilinde 55 anaokulu, 525 ilkokul, 14 ilköğretim okulu, 76 ortaokul, 9 meslekî ve teknik ortaokul, 23 lise, 27 meslekî ve teknik okul vardır. İç Anadolu’da üniversiteye giriş oranı en yüksek olan ildir. 1958-1959’da kurulan İktisâdî ve Ticârî İlimler Akademisi, 1981’de Anadolu Üniversitesine dönüştü. Buna bağlı olarak İktisâdî İdârî Bilimler Fakültesi, Fen-Edebiyât Fakültesi, Açık Öğretim Fakültesi, Tıp Fakültesi, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri ve Sağlık Bilimleri Enstitüleri, Afyonkarahisar, Bilecik, Bolvadin ve Kütahya Meslek Yüksek Okulları ile öğretim kurumları bulunmaktadır. Sporun muhtelif dallarında başarılı bir ildir.

İlçeleri

Eskişehir’in biri merkez olmak üzere 13 ilçesi vardır.

Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 447.926 olup, 413.082’si ilçe merkezinde 34.844’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 95, Hekimdağ bucağına bağlı 10 köyü vardır. İlçe toprakları genelde düzdür. Kuzeyinde Sündiken Dağları, güneyinde Türkmen Dağları yer alır. Ovayı Porsuk Çayı sular.

Ekonomisi tarım ve sanâyiye dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri pancar, buğday, çavdar ve arpadır. Çimento fabrikası, şeker fabrikası, uçak fabrikası, un fabrikaları, DDY motor fabrikası, Sümerbank dokuma fabrikası, tuğla ve kiremit fabrikaları, şekerleme ve bisküvi fabrikaları, soba fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.

İlçe merkezi, Porsuk Çayı kenarında denizden 792 m yükseklikte kurulmuştur. İzmir-Ankara, İstanbul, Ankara demiryolları ve Ankara-Bursa, İstanbul-Denizli karayollarının geçtiği bir kavşak noktasındadır. İlçe belediyesi 1854’te kurulmuştur.

Alpu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 18.679 olup, 5087’si ilçe merkezinde, 13.592’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 28 köyü vardır. İlçe toprakları hafif engebeli düzlüklerden meydana gelir. Topraklarını Porsuk Çayı sular.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri pancar ve tahıldır. Sepetçi köyünde çıkarılan lületaşı dünyâca meşhur ihrâç ürünüdür. İlçe merkezi Porsuk Ovasının orta kısımlarında, Porsuk Çayı kenarında kurulmuştur. Eskişehir-Ankara demiryolu ve Eskişehir-Mihalıççık karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 45 km mesâfededir. Merkez ilçeye bağlı bir bucakkken, 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu.

Beylikova: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 10.946 olup, 5995’i ilçe merkezinde, 4951’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 17 köyü vardır. İlçe toprakları hafif engebeli düzlüklerden meydana gelir. Topraklarını Porsuk Çayı sular.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri tahıl ve pancardır.Hayvancılık gelişmiş olup, küçükbaş hayvan besiciliği yaygın olarak yapılır.İlçede traktör römorku îmâl eden küçük atölyeler vardır.

İlçe merkezi Porsuk Çayı kıyısında kurulmuştur. Eskişehir-Ankara demiryolu ilçeden geçer. Mihalıççık ilçesine bağlı bir bucak iken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu.

Çifteler: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 20.073 olup, 11.540’ı ilçe merkezinde, 8533’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 23 köyü vardır. Dalgalı düzlüklerden meydana gelen ilçe topraklarının büyük bölümü yukarı Sakarya Ovasında yer alır. Türkiye’nin en önemli akarsularından olan Sakarya, ilçe yakınlarında Sakarbaşı olarak bilinen yerden kaynaklanır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday, arpa, yulaf ve ayçiçeğidir. Hayvancılık önemli gelir kaynağıdır. Un fabrikaları ve tarım âletleri yapan küçük atölyeler başlıca sanayi kuruluşlarıdır. Modern harada damızlık koyun ve sığır yetiştirilir.

İlçe merkezi, Afyonkarahisar-Eskişehir karayolu üzerinde İhsaniye (Ilıcabaşı) Çayı kenarında yer alır. Osmanlılar zamânında bölgede orduya at yetiştirmek üzere bir hara kurulmuştur. Bir süvâri alayı devamlı burada bulunurdu. Kumarcı Mustafa zulmünden kaçanlar hara yakınlarında yerleşerek Adalı Mahallesini kurdular. 1878-1885 arasında Kırım ve Kafkaslardan gelen göçmenlerin bölgeye yerleştirilmesi ile büyük bir yerleşim merkezi halini aldı. 1954’te ilçe olmuştur. Eskiden kalma 10 han ve bir hamam vardır. İlçe belediyesi 1951’de kurulmuştur.

Günyüzü: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 15.310 olup, 3804’ü ilçe merkezinde, 11.506’sı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 16 köyü vardır. İlçe toprakları orta yükseklikteki dalgalı düzlüklerden meydana gelir. Sakarya Nehri başlıca akarsuyudur.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, baklagiller, yulaf, arpa şeker pancarı, patates ve üzümdür.Hayvancılık önemli gelir kaynağıdır. Sivrihisar’a bağlı bir bucak iken, 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânun ile ilçe oldu. İl merkezine en uzak olan ilçedir.

Han: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 4277 olup, 1874’ü ilçe merkezinde 2403’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 10 köyü vardır. Dalgalı düzlüklerden meydana gelen ilçe toprakları yukarı Sakarya Havzasında yer alır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri tahıl ve şekerpancarıdır. Hayvancılık önemli gelir kaynağıdır. İlçe merkezi gelişmemiş ve köy görünümünde bir yerleşim birimidir. Çiftelere bağlı belediyelik bir köy iken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu.

İnönü: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 9377 olup, 4399’u ilçe merkezinde, 4978’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 12 köyü vardır. İlçe toprakları hafif engebeli düzlüklerden meydana gelir. Güneyinde Türkmen Dağları yer alır. Dağlar meşe ve çam ormanları ile kaplıdır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri pancar ve buğdaydır. Yüksek kesimlerde yaygın olarak hayvancılık yapılır. En çok küçük baş hayvan beslenir. İlçe merkezi Sarısu Ovasının güneyinde, Türkmen Dağları eteklerinde kurulmuştur. Türk Hava Kurumunun, Planör Uçuş Eğitim Merkezi ilçededir. İstiklâl Harbinde, İnönü Savaşları bu ilçe yakınlarında olmuştur. Kütahya- İstanbul karayolu ilçenin kenarından geçer. Merkez ilçeye bağlı bucak iken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu.

Mahmudiye: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 11.267 olup, 5781’i ilçe merkezinde, 5486’sı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 15 köyü vardır. Yüzölçümü 676 km2 olup, nüfus yoğunluğu 17’dir. İlçe toprakları orta yükseklikde düzlüklerden meydana gelir. Seyit Suyu başlıca akarsuyudur.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı ve arpa olup, ayrıca az miktarda yulaf, baklagiller, soğan, patates elma ve armut yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. Anadolu tarım işletmesinde damızlık at, yarış atı, tavuk, koyun, sığır yetiştirilir.

İlçe merkezi, Eskişehir-Çifteler-Afyon karayolu üzerinde yer alır. İl merkezine 46 km mesâfededir. 1954’te ilçe olan Mahmudiye’nin belediyesi 1948’de kurulmuştur.

Mihalgazi: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 9059 olup, 4016’sı ilçe merkezinde 5043’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 5 köyü vardır. İlçe toprakları dağlarla çevrili Sakarya Vâdisinde yer alır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Sebze ve meyve yetiştiriciliği yaygın olarak yapılır. İklimi müsâit olduğundan dört mevsim ürün alınır. İlçe merkezi Sakarya Nehri kıyısında yer alır. Yüzölçümü bakımından en küçük ilçesidir.

Mihalıççık: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 24.088 olup, 4.473’ü ilçe merkezinde 19.615’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 52 köyü vardır. İlçe toprakları genelde dağlıktır. Sündiken dağları engebelendirir. Gökçekaya ve Sarıyar baraj göllerinin bir bölümü ilçe sınırları içinde kalır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, çavdar, yulaf ve soğuk mevsim sebzeleridir. Hayvancılık gelişmiş olup, küçükbaş hayvan besiciliği yapılır. Orman içi köylerde ormancılık yapılır. İlçe topraklarında asbest, demir, kaolin, magnezit ve talk yatakları vardır.

İlçe merkezi, Sündiken Dağlarının doğu eteklerinde kurulmuştur. Ulaşım yönünden sapa bir yerde kalması yüzünden ekonomik açıdan gelişmemiştir. İl merkezine 92 km mesafededir. İlçe belediyesi 1923’te kurulmuştur.  İstanbul- Ankara demiryolu Yunusemre köyünden geçer.

Sarıcakaya: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 7996 olup, 3672’si ilçe merkezinde, 4324’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 8 köyü vardır. İlçe toprakları dağlarla çevrili Sakarya Nehri Vâdisinde yer alır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Çok verimli olan topraklarında sulu tarım yapılır. Sebze, meyve, zeytin ve pamuk başlıca tarım ürünleridir. Bağcılık yaygın olarak yapılır. İkliminin uygun olması sebebiyle dört mevsim ürün alınır. İlçe merkezi Sakarya Nehri kıyısında bir yamaçta kurulmuştur. İl merkezine 47 km mesafededir. 1957’de ilçe olan Sarıcakaya’nın belediyesi 1958’de kurulmuştur.

Seyitgazi: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 24.762 olup, 3223’ü ilçe merkezinde, 21.539’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 28, Kırka bucağına bağlı 19 köyü vardır.Yüzölçümü 1502 km2 olup, nüfus yoğunluğu 16’dır. İlçe toprakları orta yükseklikte tepelik dalgalı düzlüklerden meydana gelir. Batısında Türkmen Dağları yer alır. Dağlardan kaynaklanan suları Seydi Çayı toplar. Yönek Deresi üzerinde kurulan Kunduzlar Barajının arkasında sun’î bir göl meydana gelmiştir. Dağlık kesimlerde çam ormanları vardır.

Ekonomisi tarım ve mâdenciliğe dayanır. Başlıca tarım ürenleri şekerpancarı, buğday, arpa, patates ve baklagiller olup, az miktarda yulaf, soğan ve elma yetiştirilir. Yüksek kesimlerde hayvancılık yapılır. İlçe topraklarında perlit ve bor yatakları vardır. Bor yatakları, Etibank Kırka Boraks İşletmesi Müessesesi tarafından işletilir.

İlçe merkezi Seydi Çayı kenarında deniz seviyesinden 1000 m yükseklikte kurulmuştur. Çok eski bir yerleşim merkezidir. Tarihî eserler bakımından zengindir. İl merkezine 45 km mesâfededir. Belediyesi 1917’de kurulmuştur.

Sivrihisar: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 37.297 olup, 10.490’ı ilçe merkezinde, 26.807’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 57, Kaymaz bucağına bağlı 8 köyü vardır. İlçe toprakları dalgalı düzlüklerden meydana gelir.Topraklardan kaynaklanan suları Porsuk Çayı ve Sakarya Nehri toplar. Kaymaz Barajı arkasında bir sun’î göl meydana gelmiştir.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, arpa, buğday, baklagiller, patates, yulaf ve üzüm olup, soğan, elma, armut yetiştirilir. Yüksek kesimlerde hayvancılık yaygın olarak yapılır. İlçe topraklarında barit, demir, jips talk, toryum ve flüorit yatakları vardır.

İlçe merkezi, kayalık bir tepenin eteklerinde kurulmuştur. Eskişehir-Ankara ve İzmir-Ankara karayolu ilçenin güney kıyısından geçer. İl merkezine 92 km mesafededir. Bir kavşak noktasında bulunması sebebiyle târih boyunca önemli bir şehir olmuştur. Târihî eserler bakımından zengindir. Belediyesi 1877’de kurulmuştur.

Târihî Eserler ve Turistik Yerleri

Eskişehir, târihî eserler ve tabiî güzellikler bakımından zengindir. Şifâlı kaplıca ve içmeleri ve modern konaklama te’sislerine sâhiptir.

Sivrihisar Kalesi:Bizanslılar tarafından yaptırılmıştır. Altı adet kapısı olan bu kalenin ancak yeraltı depoları, sarnıç ve yer üstü tahıl anbarı günümüze ulaşabilmiştir.

Alâeddîn Câmii:İl merkezinde bulunan câmi, Selçuklu Sultânı Birinci Alâeddîn Keykubat tarafından 1220’de yaptırılmıştır. 1262’de Gıyâseddîn Keyhüsrev’in tâmir ettirdiği bu câmi, ilk yapıldığı devirden günümüze kadar çok tâmirâtlar görmüş, sâdece minâresi tâmir edilmeden gelmiştir.

Kurşunlu Câmi ve Külliyesi:Odunpazarı semtindedir. Kânûnî Sultan Süleymân Han devrinde yaptırılmıştır. Vezir Mustafa Paşa tarafından yaptırılan külliye, câmi, kütüphâne, aşhâne ve medreseden meydana gelmiştir. Mîmâr Sinan’ın eseri olduğu tahmin edilmektedir. Câminin yanında 20 odalı medrese, bir kütüphâne ve aşhâne vardır. Büyük kubbesi kurşunla kaplı olduğundan bu isim verilmiştir.

Ulu Câmi:Sivrihisar’da Selçuklu devrine âit kıymetli bir eserdir. 1275’te Selçuklu Emiri Mikâil bin Abdullah yaptırmıştır.Anadolu Selçuklu sanatının en güzel eserlerindendir.

Haskadem Câmii:Sivrihisar’da 13. asır sonlarında, Anadolu Selçuklu hazinedârlarından Necibüddîn Mustafa tarafından hanımı için yaptırılmıştır. Minâresi Anadolu’nun ilk Selçuklu eserlerindendir.

Kurşunlu Câmi:Sivrihisar’da 1343’te Hoca İbrâhim tarafından mescid olarak yaptırılmıştır. 1492’de Şeyh Yusuf tarafından genişletilerek câmi hâline getirilmiştir.

Şeyh Edebâli Türbesi:Odunpazarı mezarlığındadır. Osman Gâzinin kayınpederi olan Şeyh Edebâli’nin türbesidir. On üçüncü asırda yapılmış olup, 19. asırda tâmir ettirilmiştir. Şeyh Edebâli’nin türbesinin Bilecik’te olduğu kabûl edilmektedir.

Seyyid Battal Gâzi Türbesi ve Külliyesi: Türbe, câmi, medrese, imârethâne gibi bölümlerden ibârettir. Tepe üzerindedir. Emevîler zamânında İslâm ordularının başında Bizans’a karşı insan üstü kahramanlıklar gösteren ve “Nakaleia” önünde şehid düşen bir İslâm büyüğüdür.Türkler Nakalein’e Seyitgâzi ismini vermişlerdir. Câmi ve külliyeyi 13. asır başında Gıyâseddîn Keyhüsrev yaptırmış ve 1511’de İkinci Bâyezîd zamânında esaslı bir şekilde onarılmıştır. Seyyid Battal Gâzi Medrese ve İmârethâne Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Yûnus Emre Türbesi:Mihalıççık’ın Yûnusemre köyündedir.Yûnus Emre’ye âit olduğu söylenen kabir, Yunanlılar tarafından yıkılmıştır. 1949’da türbe ve çeşme yeniden yapılmıştır. Türbenin kıyısından demiryolu geçmesi üzerine 1971’de bugünkü türbesi yapılarak buraya nakledilmiştir.

Yazılıkaya (Midas Şehri): Han ilçesinin Yazılıkaya köyündedir. Çok sayıda yazılıkaya anıtları, yeraltı geçitleri vardır. Kral Midas’ın mezarının burada olduğu söylenmektedir. Dünyâca meşhur bir yerdir.

Pessinus (Ballıhisar):Sivrihisar ilçesine 16 km uzaklıkta Ballıhisar köyündedir. İzmir’i, Ankara’ya bağlayan (kara yolu) üzerinde Frigler ve sonrasına âit eserler vardır. Bölgede Frig (Kybele) Tapınağı, Bizans Kilisesi ve tiyatro harâbeleri bulunmaktadır.

Mesîre yerleri:Eskişehir’de mesîre yerleri oldukça fazladır. Barajlar, akarsu kenarları ve orman içi dinlenme yerlerinden faydalanılmaktadır.

Orman fidanlığı:İl merkezine 7 km uzaklıkta Karacaşehir köyü kenarındadır. Fidanlığın ortasından geçen Porsuk Çayı bölgeye ayrı bir güzellik vermektedir.

Musaözü: İl merkezine 21 km uzaklıkta orman içi dinlenme yeridir. Bölgede bir sulama barajı bulunmaktadır.

Sakarbaşı: Çifteler ilçesi yakınındadır. Sakarya Irmağının kaynağıdır. Birbirine yakın beş kaynak vardır. Kaynak suları küçük fakat derin bir su meydana getirir.

Kalabaksuyubaşı: Türkmen Dağı eteklerindedir. Şehrin içme suyu olan Kalabaksuyu buradan çıkar. Çam ormanları ve çağlayanları ile güzel bir mesîre yeridir.

Çatacık Ormanları:Sündiken Dağlarındaki yaylalarda bulunan bol içme sulu ve Orta Anadolu’nun en güzel manzaralı ormanlarıdır.

Şöförler Çeşmesi:İl merkezine 17 km uzaklıkta orman içi dinlenme yeridir. Çok güzel soğuk içme suyu vardır.

Kaplıca ve İçmeler:Eskişehir, kaplıca ve içmeler bakımından oldukça zengindir. Bu kaplıca ve ılıcalar muhtelif hastalıklara iyi gelmektedir. Bunların başlıcaları şunlardır:

Eskişehir Kaplıcası:İl merkezinde, Porsuk Çayının güneyinde 5 kaynaktan meydana gelir. Tabiî sıcaklıktadır. Şehir merkezindeki hamamlar bu sıcaksu kaynağından faydalanmaktadır. Bu su varis, kırık ve çıkık ağrılarına ve böbrek taşlarına karşı faydalıdır.

Sakarya Ilıcası ve Mâden Suyu: İl merkezine 32 km uzaklıkta, Mihalgâzi ilçesine bağlı Ilıca köyündedir. Mîde, barsak ve idrar yolları rahatsızlıklarına ve romatizma hastalığına faydalıdır.

Uyuz Hamamı:Alpu ilçesine bağlı Uyuz Hamamı köyündedir. İçme ve banyo kürleriyle faydalanılan kaplıca suyu deri hastalıklarına iyi gelmektedir.

Çardak Hamamı: Günyüzü ilçesi yakınlarındadır. 35°C sıcaklıktaki suyu deri hastalıklarına iyi gelmektedir.

ESKRİM

Alm. Fechten, Fr.Escrime, İng. Fencing. Kılıç türünden (flöre, epe, kılıç) silahlarla, belli kurallara göre iki kişi arasında bir pist üzerinde yapılan bir nevi saldırı ve savunma sporu. Eskrim; çeviklik, sürat, âni karar verme, refleks ve sinir sistemini geliştiren bir spordur. Ülkemizde “kılıç sporu” olarak tanınır. 1896 yılından beri olimpiyat sporları arasında yer almıştır. Kullanılan silahlara göre; flore, epe ve kılıç olmak üzere üç dala ayrılır. Silahların ucunda rakibe temas için kullanılan metal bir düğme bulunur. Silahlar, müsâbıkları yaralamayacak özelliktedir. Pist sahası minimum 12 m uzunluk, 1.8-2 m genişlikte olur.

Karşılaşmada amaç, rakibin belli bölgelerine dokunarak puan almaktır. Müsabakalar, 6 dakikada 5-10 dokunma (tuş) ile sınırlanır. Flöre ve epede dokunmalar elektrik göstergeli bir âletle belirlenir. Silahlar, iletken birer kordonla elektrikli cihaza bağlıdır. Hasımların temas yerleri esnâsında cihazın lambaları yanar. Plastron denen koruyucu metal bir yelekle kaplıdır. Yüzde koruyucu bir maske bulunur. Eldiven, dize kadar inen eskrim pantolonu beyaz çorap ve tabanı düz ayakkabı giyilir. Flore ucunun kontakt yapabilmesi için, darbenin en az 500 gr basıncında olması gerekir. Elektrik kontrolcu henüz uygulanmadığı kılıçta ise müsâbakalar, bir hakem (başkan) ve yardımcılarıyla kontrol edilerek değerlendirilir.

Flöre, ince-uzun ve hafif bir çeşit kılıçtır. Uzunluğu 110 cm ve ağırlığı 500 gr’dır. Uzun süre kadınların kullandığı tek silahtı. Karşılaşmada, darbeler sâdece ucuyla hasmın boyundan kasıklara kadar olan gövde kısmına yapılır. Epe, 110 cm uzunlukta (flöre kadar) ve 770 gr ağırlıktadır. Kadınlar tarafından son zamanlarda kullanılmaya başlandı. Darbeler, silahın uç kısmıyla bedenin her tarafına yapılabilir. Müsâbıklar; baş, el, önkol, bacak gibi organlarını tuştan korumak için birbirlerinden flöreye göre daha uzak mesâfelerde dururlar. Epede esas kural, çift vuruşa yer vermeden hasmı tuş etmektir.

Kılıç, sâdece erkeklerin kullandığı 105 cm uzunluk ve 500 gr ağırlığında bir eskrim silahıdır. Baş ve kollar dahil belden yukarı kısımlara tuş yapmak serbesttir. 6 dakikalık sürenin bitiminden önce, rakiplerden biri 5 tuş kaydederse çarpışma biter.

Başa hücum sâdece epe ve kılıç müsâbakalarında serbesttir. Başı hedef alan vuruş, silahın ucuyla değil, sâdece keskin veya kör yanıyla gerçekleştirilir.

Türkiye’nin ilk eskrim hocası Muallim Hüsnü Beydir. İlk talebeleri Refik, Ömer Lütfi ve Fuat (Balkan) beylerdir. Muallim Hüsnü Beyin yetiştirdiği bu üç genç, Yıldız Sarayında İkinci Abdülhamîd Hanın huzûrunda yapılan eskrim müsâbakalarında İtalyan subaylarına karşı büyük başarılar kazandılar (1903). Bunun üzerine, Abdülhamîd Hanın emriyle Harp Okullarına eskrim dersleri konuldu. Günümüzde birçok okullarda eskrim çalışmaları yapılmaktadır. Devlet Konservatuvarında ve İstanbul belediyesi Konservatuvarında eskrim, resmî ders olarak uygulanmaktadır. Türk eskrimcileri milletlerarası müsâbakalarda zaman zaman başarılı neticeler almaktadır.

ESMÂ-İ HÜSNÂ

Allahü teâlânın meşhur 99 ismi. Allahü teâlânın isimleri çoktur. Bunlardan doksan dokuzu Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde bildirildi. Allahü teâlânın isimleri Tevkîfîdir. Yâni, İslâmiyette bildirilen isimleri söylemeye izin verilmiştir. Bunlardan başkasını söylemek yasaklanmıştır. Buna göre Allahü teâlâya “âlim” denir. Fakat, âlim demek olan “fakîh” denmez. Çünkü İslâmiyet Allahü teâlâya fakîh dememiştir.

Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: “Allahü teâlânın Esmâ-i Hüsnâsı vardır. O hâlde O’na bunlarla duâ edin.” (A’râf sûresi: 180). İslâm âlimlerinden Kâdı Ebû Bekr Bâkıllânî rahmetullahi aleyh buyurdu ki: “Allahü teâlânın sıfatlarına uygun olup, O’na lâyık olmayan mânâların anlaşılmayacağı bilinen kelimeleri, Allahü teâlâya isim olarak söylemek câizdir.” Âlimlerin çoğu ise: “Belli doksan dokuz isimden başkası söylenemez” demişlerdir. Bundan dolayı Allahü teâlâya tanrı demeğe izin yoktur. Yâni tanrı demenin günâh olacağı bildirilmiştir. Allah ismini kullanmak istemeyip, bunun yerine tanrı demek veya doksan dokuz isimden birini bile kullanmak istememek çok büyük ve çirkin suç olacağı bildirilmiştir.

Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Muhakkak, Allahü teâlâya mahsûs olan doksan dokuz isim vardır. Her kim bunları okur veya ezberlerse, Cennet’e girer.” Yüce Allah’ın bu doksan dokuz ismi söylenerek duâ edilir. Allah’ı bilmek, isimlerini ve sıfatlarını bilmekle mümkün olacağından, Esmâ-ül- Hüsnâ’yı her Müslümanın öğrenmesi lâzımdır. Bu sûretle O’nun rızâsı kazanılmış olur. Hadîs-i şerîfte bildirilen 99 güzel isim şunlardır:

1) Allah, 2) Er-Rahmân, 3) Er-Rahîm, 4) El-Melik, 5) El-Kuddûs, 6) Es-Selâm, 7) El-Mü’min, 8) El-Müheymin, 9) El-Azîz, 10) El-Cebbâr, 11) El-Mütekebbir, 12) El-Hâlık, 13) El-Bârî, 14) El-Musavvir, 15) El-Gaffâr, 16) El-Kahhâr, 17) El-Vehhâb, 18) Er-Rezzâk, 19) El-Fettâh, 20) El-Alîm, 21) El-Kâbıd, 22) El-Bâsıt, 23) El-Hâfid, 24) Er-Râfi’, 25) El-Muizz, 26) El-Müzill, 27) Es-Semî’, 28) El-Basîr, 29) El-Hakem, 30) El-Adl, 31) El-Latîf, 32) El-Habîr, 33) El-Halîm, 34) El-Azîm, 35) El-Gafûr, 36) Eş-Şekûr, 37) El-Aliyy, 38) El-Kebîr, 39) El-Hafîz, 40) El-Mukît, 41) El-Hasîb, 42) El-Celîl, 43) El-Kerîm, 44) Er-Rakîb, 45) El-Mucîb, 46) El-Vâsi’, 47) El-Hakîm, 48) El-Vedûd, 49) El-Mecîd, 50) El-Bâis, 51) Eş-Şehîd, 52) El-Hakk, 53) El-Vekîl, 54) El-Kaviyy, 55) El-Metîn, 56) El-Veliyy, 57) El-Hamîd, 58) El-Muhsî, 59) El-Mübdî, 60) El-Muîd, 61) El-Muhyî, 62) El-Mümît, 63) El-Hayy, 64) El-Kayyûm, 65) El-Vâcid, 66) El-Mâcid, 67) El-Vâhid (El-Ehad), 68) Es-Samed, 69) El-Kadîr, 70) El-Muktedir, 71) El-Mukaddim, 72) El-Muahhir, 73) El-Evvel, 74) El-Âhir, 75) Ez-Zâhir, 76) El-Bâtın, 77) El-Vâlî, 78) El-Müteâlî, 79) El-Berr, 80) Et-Tevvâb, 81) El-Müntekım, 82) El-Afüvv, 83) Er-Raûf, 84) Mâlikü’l-Mülk, 85) Zül-Celâli ve’l-İkrâm, 86) El-Muksıt, 87) El-Câmi’, 88) El-Ganiyy, 89) El-Muğnî, 90) El-Mâni’, 91) Ed-Dârr, 92) En-Nâfi’, 93) En-Nûr, 94) El-Hâdî, 95) El-Bedî’, 96) El-Bâkî, 97) El-Vâris, 98) Er-Reşîd, 99) Es-Sabûr (Celle Celâlühû).

Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde bildirdiği doksan dokuz isminden bir çoğu, yaratıcı olduğunu göstermektedir. Meselâ: Mukît, Hâlık, Bârî, Musavvir, Rezzâk, Mübdî, Muîd, Muhyî, Mümît, Kayyûm, Vâlî, Bedî’ isimleri böyledir. Bu on iki isimden meşhur olan Hâlık ismi, “takdir, tâyin edici”, Bâri’ “var edici”, Musavvîr “sûret verici” demektir.

Allahü teâlânın sıfatlarını gösteren Âlim (bilici), Semî’ (işitici), Basîr (gören), Kâdir (gücü yetici, kudretli), Mürîd (dileyici) ve Mütekellim (söyleyici) ve bunlar gibi isimleri insanlar için kullanılabilir. Rahmân, Kuddûs, Müheymin, Hâlık, Kerîm gibi yalnız Allahü teâlâya mahsus isimleri insanlara isim yapmak haramdır, günâhtır. Bunları, Abdül-Kuddûs gibi abd kelimesi ile kullanmak gerekir.

Allahü teâlânın ismini söyleyince, işitince, yazınca, “Sübhânallah, Tebârekallah, Celle Celâlüh, Azze-ismüh, Cellet-Kudretüh veya Teâlâ” gibi saygı sözlerinden birini söylemek, yazmak birincisinde vâcib (lâzım), tekrarında ise müstehâbdır (iyidir). Resûlullah efendimizin ismini işitince salevât söylemek de böyledir.

ESNAF

Alm. Handwerker, Kleinhaendler, Fr. Artisan, İng. Artisan, craftsman, tradesman. El sanatları veya küçük ticâretle geçinen kimselere verilen genel ad. Eskiden esnaf deyince, çok az bir sermâye ile daha çok bedenî faaliyete dayanan işleri yapan kimseler hâtıra gelirdi.

1964 Ağustos ayı içinde yürürlüğe giren 507 sayılı Esnaf ve Küçük Sanatlar Kânunu esnafı, “İster gezici olsun, ister bir dükkanda veya bir sokağın belli bir yerinde sâbit bulunsunlar, ticâreti sermâyesi ile birlikte vücut çalışmalarına dayanarak ve geliri o yer gelenek ve teâmülüne nazaran tâcir niteliği kazanmasını îcâb ettirmeyecek mikdârda sınırlı olan” kimseler olarak târif etmiştir. Ayrıca geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükle temin eden kimselerin de esnaftan sayılacağı hükmedilmiştir.

Esnafların tâbi olduğu mecbûrî hususlar:507 sayılı kânunla tâbi olduğu iş kolunda kurulu derneklere üye olma mecbûriyeti getirilmiştir. Aynı kânun, derneğin târifini, “Esnaf ve küçük sanat sâhipleri ile yanlarında çalışanların meslekî, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını gidermek, sanat ve ticâretlerinin meslekî, ahlâkî ve kamu yararına uygun, âhenkli ve verimli bir tarzda gelişmesini sağlamak,müşteriler ile aralarındaki münâsebetleri düzenlemek amaçları ile kuracakları tüzel kişiliğe hâiz ve kamu kurumu niteliğindeki meslekî kuruluşlar” şeklinde yapmıştır.

Esnaf derneklerinin kuruluşları: Aynı yerde ve aynı konuda birden fazla dernek kurulmamak şartıyla en az elli esnafın isteği ve Ticâret Bakanlığının izniyle kurulur. Derneklerin, kurulmadığı ilçe, bucak ve köylerde birlik tarafından “Ajanlık” tesis etme imkânı da tanınmıştır.

Derneğe üye olma nitelikleri: T.C. uyruklu veya Türkiye’de yabancı uyruklu olmakla berâber sanat ve ticâreti yürütmeye izinli bulunmak, medenî hakları kullanma yetkisine sâhip bulunmak ve kânunda sayılan diğer niteliklerde esnaf olmak şartı aranmıştır.

Derneğin organları: Genel kurul, yönetim kurulu, denetleme kurulu ve haysiyet dîvânından müteşekkildir.

Esnaf konfedarasyonu: Esnaf ve küçük sanatkârların birlikleri ve dernekleri arasında kurulan gelişme ve ilerlemeyi sağlamak ve genel olarak bağlı üyelerin çalışmalarını meslek îcâbı ve memleket menfaatına uygun bir şekilde yürütülmesini düzenlemek ve bu hususta lüzumlu görülecek her türlü tedbir ve teşebbüslerde bulunmak, Ticâret ve Sanayi Bakanlıklarınca verilecek vazifeleri yapmakla görevli olan üst kuruluş.

Konfedarasyon, tüzel kişiye sâhip tek bir kuruluş olup, hukûkî statüsü, Ticâret Bakanlığının tasdîki ile geçerlilik kazanır.

Esnafın tâbi olduğu hükümler: 1) Esnaf sayılan kimseler tâcir statüsüne tâbi değildir. Türk Ticâret Kânunu kimlerin tâcir olduğunu, esnaf kapsamına girdiğini şöyle belirlemiştir: “İster gezici olsun, ister bir dükkanda veya muayyen bir yerde sâbit bulunsunlar, iktisâdî faaliyeti, nakdî sermayesinden ziyâde bedenî çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlayamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticâret sâhipleri tâcir değildir.” 2) Özel hükümle aksi ön görülmedikçe tâcir sıfatına bağlı müeyyide ve mükellefiyetler esnaf hakkında söz konusu olmaz. 3) Özellikle esnaf iflasa tâbi değildir. 4) Ticârî defter tutmaz. 5) İşletmenin ticâret siciline tescil etme mecburiyeti olmadığı gibi ticâret ünvânını tescil ettirmek mecbûriyeti de bulunmamaktadır. 6) İşyeri sâhibi dâhil üç kişi çalışılan işyerlerinde iş kânunu hükümleri de uygulanmaz. Buna bağlı olarak da işçilerle esnaf olan işveren arasındaki hukûkî ilişki Borçlar Kânunu hükümlerine tâbi tutulur.

Osmanlı İmparatorluğunda, esnaflara âit bâzı hususlar:Bunların kazançları ancak geçimini temin edecek kadar olurdu. Tüccar olmayan sanat ve ticâret sâhibi kimselerdi. Genellikle sâbit olup, seyyarları da vardı. Esnafların toplantı yapmalarına ve işlerinin idâresine mahsus kurumlara “Esnaf Loncaları” denirdi. Esnafların şikâyetleriyle ve devletle esnaf arasındaki işlerle meşgul olan esnafın büyüğü için de “Esnaf Şeyhi” tâbiri kulanılırdı.

Osmanlı Devleti zamânındaki Esnaf Nizamnâmesi’ne âit bâzı hükümler:

“... ve ekmekçilerin işlediği ekmeğin, içi ve karası olmaya...

Kasaplar, koyunu geceden temizlemeye ve arı (temiz) satalar... ve semizini saklayıp, zaifini boğazlamayalar...

... ve ahçının pişirdiği et, çiğ olmaya ve pak koparalar... ve kâsesi ve bezi temiz ola ve kazanı kalaysız, çanakları sırçasız olmaya... ve hizmetkârları kâfir olmaya ve bellerinde fûtaları (önlükleri) temiz ola...

... ve börekçiler de gözlene!.. Hamurları, arı undan ola... Miyânesi soğanlı ola ve koyun etinden gayrı et karıştırmayalar.

Üzüm, incir ve benzeri meyvelerin (onu, on bir) akçaya (% 10 kâr ile) satıla... Bahçelerden gelen yemişler, yüzleme olmaya. Üstü nasılsa, altı da öyle ola... Pazar yerinden önce satılmaya. Yolda karşılayıp almak isteyeni, muhtesip (belediye görevlisi) tutup, siyaset ede...

... Yoğurtçular da gözlene. Nişasta ve su katmayalar!.. Kaymakçılar, peynirciler, turşucular dahi gözlene. Turşu, sirke ile kurula; kepek ekşisi ile kurulmaya... Helvacılar, pekmezciler, şerbetçiler, hoşafçılar bile gözlene...

... ve terziler, dikmek için aldıkları kaftanları, vaktinde vere... Kemha ve kadife kaftanları 25 akçaya dikeler ve kadın kaftanı (iki kemha yakalı olursa) 30 akçaya dikile ve çocuk kaftanı için, emeklerine göre alına... İşlenen astar 8 arşından eksik olmaya...

ve ipekçiler de gözlene... Şeritleri, düğmeleri kalp (sahte) olmaya.

Bürüncükçüler, çuhacılar, takiyeciler, atlasçılar dahi gözlene... Altunlu kadifenin, klaptani eksik ve seyrek olmaya...”

ESRAR

Alm. Haschisch (n), Fr. Hachisch (m), İng. Hashish. Kendir veya Hint keneviri yâhut esrar otu (Cannabis sativa-Canabis indica) bitkisinin toprak üstü kısımlarından elde edilen reçineli bir madde. Bitkinin çiçekli dal uçları çiçek açtığı zaman toplanır ve gölgede kurutulur. Reçine çiçeklerin altındaki yaprakçıklarda, yapraklarda ve çiçeklerde bulunan salgı tüylerindedir. Reçine miktarı % 15-20’dir.

Gölgede 1,5 ay kuruyan bitki elle ufalandıktan sonra (sarı toz-kaynar) elenir ve avuç sıcaklığında hamur hâlinde yoğurularak çubuk veya levha hâline getirilir. Rengi kahverengi olan bu maddeye “Esrar” (Haşiş) veya (Ganjah) denir. Tütünle karıştırılana “Marihuana” denir. Hint keneviri her iklimde yetişir. Dere kenarları, ıssız yerler ve buğday tarlalarının ortaları en müsait yetiştiği yerlerdir. Bâzıları evlerinin bahçelerine ekerler. Sıcak ve rutubetli yerlerde bolca yetişir.

Esrar tozu elenirken üç kaliteye ayrılır. Birinci kalite esrar tozu, ikinci kaliteye “kara” ve en sona kalana “paspal” denir. Esrar selefon kâğıtlara konarak muhâfaza edilir. Esrar Hindistan’da çiğnenerek yenir. Bâzı yerlerde bal, reçel veya lokum içine konularak yenir. Tütüne karıştırılarak çift kâğıda sarılıp sigara hâlinde (dolma) içilir. Tümbeki ile nargilede kullanılır veya pipoya benzeyen (kabak) denilen bir âletle içilir veya yakılarak dumanı çekilir. Esrar, alışılması kolay ve terki çok zor olan bir uyuşturucudur.

Esrar, uyuşturucuların birasıdır. Nasıl ki alkolizmin ilk basamağı bira ise; esrar da uyuşturucuların ilk basamağıdır. Esrar kullananlar kısa bir müddet sonra bununla tatmin olmazlar, eroin, morfin ve LSD gibi daha şiddetli uyuşturuculara uzanırlar. Esrar eroinmanların ilk atlama taşıdır. Beyaz zehir dünyâsına açılan ilk kapıdır. İlk kullananlarda dolaşım bozukluğu, baş dönmesi, göz bebeklerinde büyüme, ışığa karşı duyarsızlık, kalp atışlarında artma, rüyâ görme ve uyuşukluk normal belirtilerdir. Uzaklık ölçüsü yoktur. Hız ölçüsü değişir. Hızlı yürüyen yavaş yürüdüğünü, yavaş yürüyen uçtuğunu zanneder. Titreme, kulak çınlaması, el ve ayakların soğuması, bulantı, kusma, düzensiz uyku zehirlenmenin ilk belirtileridir. Esrar, merkezî sinir sistemine tesir eder. Düşünme kâbiliyeti kaybolur. Beyin kontrolünü kaybeder. Her türlü suç işlemeye hazırdır. Anarşi ve terörde bu gibi kimseler tercihan kullanılır. İlk kullanmada aşırı duyarlı, saldırganlık, telaş, aşırı üzüntü ve heyecan hâsıl olur. Üstüne gidilirse patlama ve infial olur. Geçici cinnet hâli görülür.

Devamlı kullanmada başta beyin olmak üzere bütün organlar ve canlı dokular vaktinden önce yıpranır. Erken bunama ve çıldırma esrarın nihâî netîcesidir. Esrarkeş kendini beğenir. Suçlarını ve gizli sırlarını ifşâ eder. Rûhî çöküntü, uyuşukluk, miskinlik, melankoli beklenen tezâhürlerdir. Şizofreni gibi akıl hastalığı, zihin karışıklığı, şuur kaybı, uyuşukluk ve deliliğe yol açan esrar aslâ küçümsenmeyecek tehlikeli bir uyuşturucudur. ABD’de 1970’te gençlerin % 17’si uyuşturucu kullanıyordu. Bugün bu miktar 2 mislini aşmıştır. Avrupa’da gençler arasında uyuşturucu alışkanlığı ise ABD’yi geçmiştir. Türkiye’de esrar îmâli, satış ve kullanılması yasaktır. Türk Cezâ Kânunu’nun 404. maddesindeki cezâî müeyyideler uygulanır.

Amerikan ilim adamı ve idârecilerine göre; devleti dışardakiler değil, gerekli tedbirler alınmazsa içerdeki beyaz zehir yıkacaktır. Avrupa’da yapılan istatistiklere göre okul çağındaki yedi çocuktan biri korkunç bir hastalık olan uyuşturucuya mübtelâdır. Bu alışkanlık, Rus ordusu ve gençlerinde de sür’atle yayılmaktadır.

ESRAR DEDE

Osmanlı mutasavvıf ve tezkire yazarı. 1748’de İstanbul Sütlüce’de doğdu. Asıl adı Mehmed’dir. Küçük yaşından îtibâren tasavvuf muhitinde yaşadı. İyi bir tahsil gördü; Arabî, Fârisî, Lâtince ve İtalyanca öğrendi. Mevlevîliğe intisâb etmesinden önceki hayâtı bilinmemektedir. Şeyh Gâlib’in Galata mevlevihânesine girdi. Hocasının terbiyesi altında yetişerek “Dede”liğe yükseldi. Esrar Dede, güzel huyu, edeb ve olgunluğu ile kısa zamanda kendisini hocasına sevdirdi, onun gönlünü kazandı. Şeyh Gâlib de onun mevkiini yükselterek “Kazancı Dede”liğe getirdi. Şeyh Gâlib’den tasavvuf, ilim ve edepte çok istifâde etti. Bu husûsu şiirlerinde yer yer dile getirmektedir. 1796 (H.1211) senesinde vefât etti. Kabri, Galata Mevlevîhânesi hazîresinde Fasih Ahmed Dede’nin kabri yanındadır.

Şeyh Gâlib, Esrar Dede’nin vefâtına son derece üzülmüş ve bu hâdise üzerine meşhur mersiyesini yazmıştır.Hassas ve ince ruhlu bir şâir olan Esrar Dede, tarîkat (yol) îtibârıyle aşırılığa kaçmamış, Mevlânâ’ya bağlı kalmıştır. Samîmi duygularını saf ve sâde bir dille anlatmıştır. Buna rağmen tasavvufî şiirlerinde anlaşılması güç mısralar da bulunmaktadır. Şâirlik kuvveti, kendisini tasavvufî şiirlerinde gösterir. Aynı asır şâirler arasında meşhur olamayışı, Şeyh Gâlib gibi kuvvetli bir şâirin zamânında bulunmasındandır. Bu sebeple gölgede kalmıştır.

Ayrıca Nâbi, Sâbit, Fehim gibi şâirlerin tesirinde de kalan Esrar Dede, Şeyh Gâlib ile Arzî ve Fasîh Dede’ye nazîreler de yazmıştır. 3920 beyitten meydana gelen Türkçe Dîvânı’nda, gazel, kasîde, rubâî ve kıtalar dışında Arabî ve Fârisî birer gazeli bulunmaktadır. Bu dîvân ve 145 beyitten meydana gelen Mübâreknâme-i Esrar adlı bir manzûme ile 176 beyitlik Fütüvvetnâme-i Esrar adlı manzûme birlikte 1841 (H.1257)de yayınlandı. Tezkîre-i Şuârâ-yı Mevleviyye; Mevlevî şâirlerin hâl tercümelerini anlatan bir eser olup, vefât yılı olan 1796’da tamamlanmıştır. Lügat-ı Tilyân diğer bir eseridir. Rumca ve İtalyanca ile ilgili bir lügat ve gramer kitabıdır.

ESTER

Alm. Ester m, Fr. Esther m, İng. Ester. RCOOR1 genel formülü ile gösterilen organik bileşikler sınıfı. R ve R1 alkil gruplarını temsil eder. Çok meşhur olan elde edilmesi, asitlere alkollerin etki ettirilmesiyledir:  

RCOOH + HOR1 ¾¾> RCOOR1 + H2O

   asit      alkol           ester       su  

Esterlerin adlandırılması, karboksilli asitlerin tuzlarının adlandırılması gibidir. HCOOCH3, formik asit ile metil alkolden elde edilir ve adı metil formiyattır.

CH3 COOC2H5 = Etil asetat, C2H5COOC3H7 = Propil propiyanat

Ester elde etme işlemine esterleşme veya esterifikasyon denir. Metil ve etil esterler sıvıdır. Kaynama noktası elde edildiği asidin kaynama noktasından daha düşüktür. Kezâ katı asitlerin esterlerinin erime noktası asitlerinin erime noktasından daha düşüktür. Molekül ağırlıkları düşük olan esterler suda çözünmezler.

Kullanılışı: Molekül ağırlığı küçük olan etilasetat, butil asetat gibi esterler, bilhassa selüloz türevlerine dayalı verniklerin çözücüsü olarak kullanılır. Bâzan büyük moleküllü esterler plastik reçinelerine yumuşaklık veya sertlik vermek için kullanılır. Gerçek plastikler, meselâ selüloz asetat, alkit reçineleri, polivinil asetat, lukit ve sentetik tekstil fiber dakron, esterdirler. Hayvansal ve bitkisel yağlar, uzun zincirli yağ asitlerinin gliserin ile meydana getirdikleri esterlerdir. Meselâ oleik asidin gliserin esteri = gliserin trioleat (C17 H33 COO)3 C3H5 zeytin, çiçek ve balık yağlarında bulunur.

Esterler alkali çözeltisinde hidroliz olarak asidin tuzuna ve alkole dönüşür. Bir ester olan yağ, NaOH ile reaksiyona sokulursa, sabun ve gliserin elde edilir:

FORMÜL VAR!

  

Uçucu esterler sıvı olup, güzel kokuludur. Bir çok çiçek ve meyvelerin lezzeti, hoş kokusu, esterlerden ileri gelmektedir. İsobutilasetat muzda, metilbutirat elmada, etilbutirat ananasta ve ısoamilbutirat armutta bulunur. Bunların kokuları bu esterlerden dolayıdır. Esterlerin karışımları ile ahududu, çilek, kiraz ve elma gibi sun’î meyve lezzetleri elde edilir. Bu esterler çeşitli metotlarla bâzı maddelere emdirilir ve ekşilik vermek için uygun bir organik asit ilâve edilir. Isoamil asetat muz kokusunda olduğu için, muz yağı da denir ve vernik çözücüsü olarak da kullanılır. Alkollerin anorganik asitlerle verdiği bileşiklere de ester denir. Trinitro gliserin (dinamit) bir esterdir. Gliserin trinitrat da denilen bu madde nitrat asidi ile gliserinden elde edilir. Nitrik asit ile izoamil alkolden elde edilen isoamil nitrik kan basıncını düşürmek ve göğüs ağrısı nöbetlerini hafifletmek için kullanılır.