ENVANTER

Alm. Inventar (n), Fr. Inventaire (m), İng. Inventory. Bir iktisâdî faaliyete konu, kıymetlerin belirli bir devre sonunda birer birer takibine, tartılmasına, ölçülmesine, sayılmasına ve bu zamanki râyiçlere göre bedellerinin takdirine âit işlemler.

Envanter, geniş mânâsı ile herhangi bir işletmenin muayyen bir târihteki varlıkları ile borçlarının sayılması ve değerlenmesi neticesinde bulunan kesin miktar ve kıymetlerin tafsilâtlı olarak tesbit edilmesi ve gösterilmesidir. Dar mânâsı ile ele alındığında ise envanter, yalnız mal stokunun veya mâmul ve yarı mâmüllerin veya ham madde ve malzemenin sayılarak değerlenmesini ifâde eder. Dar mânâda envanterin başlıca iki metodu bulunmaktadır. Bunlar sürekli envanter ve hesap devresi sonunda envanter alma metodlarıdır.

Türk Ticâret Kânunu’na göre, “Envanter çıkarmak; saymak, ölçmek, tartmak ve değerlendirmek yoluyla bilanço günündeki mevcutları, alacakları ve borçları kesin olarak ve ayrıntıları ile tesbit etmektir.” Mevcutlar, alacaklar ve borçlar işletmenin ekonomik değerlerini belirtir.

Vergi Usûl Kânunu’na göre, envanter çıkarmak; bilânço günündeki mevcutları, alacakları ve borçları saymak, ölçmek, tartmak ve değerlemek yoluyla kesin olarak ayrıntıları ile tesbit etmektir. Ticârî geleneklere göre, tartılması, sayılması ve ölçülmesi alışılmamış malların değerleri tahmînî olarak tesbit edilir. Mevcutlar, alacaklar ve borçlar işletmenin ekonomik değerlerini gösterir.

Envanter ile ilgili kânunlar: Bu kânunu düzenleyen T.T.K. 75’inci maddesi aynen şöyledir: “İlgililerin, işlemenin iktisâdî ve mâlî durumu hakkında mümkün olduğu kadar doğru bir fikir edebilmeleri için, envanter ve bilançoların ticârî esaslar gereğince eksiksiz açık ve kolay anlaşılır bir şekilde memleket parasına göre tanzimi lâzımdır. Bütün aktifler en çok bilanço gününde işletme için hâiz oldukları değer üzerinden kayıt olunur. Borsada kote edilen emtia ve kıymetler o günün borsa rayicine göre ve tahsil edilmeyen veya ihtilaflı bulunanlar müstesna olmak üzere, bütün alacaklar da îtibârî miktarlarına göre hesaplanır. Pasifler, hususiyle bütün borçlar, şarta bağlı veya vâdeli olsa bile, itibari değeri üzerinden hesaba geçilir. Ticâret şirketleriyle ticâret kurumlarını envanter ve bilançoları hakkındaki hususi hükümler mahfuzdur.”

Vergi Usûl Kânunu’nun 186’ıncı maddesinde şu tanım yapılmaktadır: “Envanter çıkartma; bilanço günündeki mevcutları, alacakları ve borçları saymak, ölçmek, tartmak ve değerlendirmek sureti ile kesin bir şekilde ve müfredatlı olarak tesbit etmektir. Şu kadar ki, ticârî teâmüle göre tartılması, sayılması ve ölçülmesi mutad olmayan malların değerleri tahminen tesbit olunur. Mevcutlar, alacaklar ve boçlar, işletmeye dâhil iktisâdî kıymetleri ifâde eder.”

Envanter listelerinin sayfa üzerinden numaralanarak sıralanması, envanter tanzim târihine göre târihlenmesi, envanteri çıkaran memur ile teşebbüs sâhibi veya vekili tarafından imzalanması, aynen envanter defteri gibi saklanması gerekir. (V.U.K. 188’inci madde)

Türk Ticâret Kânunu’nun 72’nci maddesi, envanterin yapılacağı zamanı ve iş yılını şöyle tanımlamaktadır: “Envanter defterine, işletmenin açılış târihinde ve müteâkiben her iş yılı sonunda çıkarılan envanterler ve bilançolar kaydolunur. İş yılı altı aydan az oniki aydan çok olamaz. Kânunda aksine hüküm olmadıkça, iş yılı sonu için çıkarılacak envanter ve bilançoların gelecek iş yılının ilk üç ayı içinde tamamlanmış olması lâzımdır.”

Envanter ve bilançoların Türk Lirası değer birimi ile düzenlenmesi gerekir (V.U.K. 190).

“Envanter defterine geçirilen envanter ve bilanço tacir, kollektif ve komandit şirketlerde hudutsuz olarak mesul olan bütün ortaklar donatma iştiraklerinde bütün donatanlar ve tacir sıfatına haiz olan diğer şirket ve kurumlarda idare işlerine selahiyetli olan kimseler tarafından imza ve notere ibraz olunur.” (T.T.K. m. 66, V.U. K. m. 215).

ENVER ÖREN

Gazeteci-yazar, biyolog ve Türkiye Gazetesi yayın topluluğu sâhibi. 10 Şubat 1939’da Denizli’nin Honaz köyünde (nâhiyesinde)doğdu. Babasının ismi Nazîf Efendi, annesinin ismi Melike Hanımdır. Dört yaşındayken âilesi Denizli’ye yerleşti. İlk ve ortaokulu burada bitirdi. Ortaokuldan mezun olduğu 1953 senesinde babasını kaybetti.

Annesi Melike Hanım, tam bir Anadolu Hanımefendisiydi. Yetim kalan beş çocuğunun iyi yetişmeleri ve terbiyeleri için birçok sıkıntılara katlandı.

Enver Ören, ortaokuldan sonra, âilesinin maddî yükünü biraz olsun hafifletebilmek için İstanbul’daki Kuleli Askerî Lisesine girdi. Ağırbaşlılığı, nezâketi, arkadaşları arasında iyi geçimiyle tanınarak hocaları tarafından çok sevilip takdir edildi. Her zaman, bu okulda tanıdığı kimyâ hocasının, annesinin ve babasının nasîhatlerini düşünür ve iyi insan olmak ideâliyle yanardı. Kuleli Askerî Lisesini 1956 yılında bitirdikten sonra sivil hayâta geçti. Bir yıl sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesine girerek 1961 yılında Zooloji-Botanik Bölümünden mezun oldu ve askere gitti. Dönüşünde İstanbul Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Yetişmesinde büyük emeği geçmiş olan Kuleli Askerî Lisesindeki kimyâ hocası ve zamanımızın büyük İslâm âlimi Hüseyin Hilmi Işık Beyin kerîmeleri Dilvîn Hanımefendi ile nişanlandı. NATO bursu ile meslekî araştırma için bir buçuk yıl müddetle Napoli’ye gitti, dönüşünde 12 Eylül 1968’de evlendi.

Enver Ören’in, İtalya’dan İstanbul’a döndüğü senelerde yıkıcı güçlerin sebeb olduğu işgâller, boykotlar, Türkiye’ye de sıçramıştı. Bütün Türkiye’de yaygınlaşan anarşik hareketlerle berâber, Fakülte kürsüleri de eylemci ve anarşist gençlerin izni ile açılıp kapanmaya başlamıştı. İlim adamına saygı, ilim öğrenmeye ve öğretmeye imkân kalmamıştı.

Bunları gören Enver Ören, sevdikleri ile istişâre ettikten sonra, 1970 yılında üniversiteden ayrıldı. Yıkıcılığa, bölücülüğe, komünizme, millet ve târih düşmanlarına karşı yayın yoluyla hizmet vermek kararı ile gazeteciliğe başladı. Önce Hakîkat sonra Türkiye ismiyle çıkarttığı gazetenin, başlattığı neşriyâtını uzun yıllar sıkıntılar içinde devâm ettirdi. 1970-80 arasında güçlü bir kadro ve eleman yetiştirmeye ağırlık verdi. Basın sektöründe Türkiye’de ilk ve yenilik olan “elden, iş yerine ve evlere gazete dağıtımı” modelini, 10 milyon tirajlı Japon Ashai Shimbum Gazetesi’nin yaptığı gibi, ülkemizde başarı ile tatbik etti. Hâlen bu dağıtım modeli devam etmektedir.

İlk yıllar Bâbıâlî’de dudak bükülerek karşılanan genç gazeteci, önüne çıkan bütün engelleri sabırla aşmasını bildi. Pek nâdir insanda bulunan, çile çekmesini bilmek, tatlı dil, güler yüz, kızmamak, telâşlanmamak, nezâket, affetmek onun tabiî hâliydi. Kendisine inanmış gazeteciliğe hevesli gençler, hemen her sahada engin bir kültür, sağlam, yapıcı ve birleştirici fikirler sâhibi bu nâdir insanın etrâfında toplandı. Sevgi ve bağlılıklarının ifâdesi olarak “Ağabey” dediler. Enver Bey de bu sevgi ve bağlılığa karşılık, dokuz arkadaşıyla birlikte İhlâs Vakfı’nı kurdu ve hizmetlerini halka mâletti. Böylece o, bir gazete patronu değil, sevenlerinin ağabeyi olmuştu. Bitmeyen sıkıntıların, çilelerin birbirini tâkib etmesine rağmen, 10 sene içinde gazete kadrosunu kurdu. Türkiye Gazetesi’ni güçlü ve etkili bir yayın topluluğu hâline getirdi.

Kurduğu, Bilim ve Teknoloji Vakfı’nın çalışmaları, Türk kültürüne hizmetleri, ilim ve teknolojinin gelişmesindeki gayret ve katkılarından dolayı Selçuk Üniversitesi Senatosu, 11.10.1989 târih ve 89/57 sayılı kararıyla Enver Ören’e “Fahrî Bilim Doktoru” ünvanını verdi. Yeni ve ilk olan proje uygulamaları gazetecilikte gösterdiği üstün başarıları sebebiyle Ankara Gazeteciler Cemiyeti tarafından son on yılın (1980-90) en başarılı gazete yöneticisi seçildi.

Kısa zamanda kurduğu şirketlerle Türkiye Yayın Topluluğunun Genel Müdürü olan Dr. Enver Ören, 1990’da İhlas Gazetecilik Holding A.Ş.’yi kurdu. Günümüzde binlerce çalışanı, trilyonlara ulaşan cirosuyla Türkiye’nin önde gelen kuruluşları arasında önemli bir yere sâhib olan İhlas Gazetecilik Holding A.Ş. a) Gazetecilik-Yayımcılık, b) İnşâat, c) Îmâlât, d) Otomotiv, e) sağlık, f) Ticâret sektörlerinde faaliyet göstermektedir.

500 büyük kuruluş sıralamasında ilk 150’nin içine giren Holding’in yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Dr. Enver Ören, Türkiye Gazetesi Radyo Televizyonunun (TGRT) ve 1993 yılında faaliyete geçecek olan Bakü YüksekTeknoloji Üniversitesinin de kurucusudur.

İhlâs Gazetecilik Holding A.Ş.’nin faaliyet sahaları şu şekildedir:

1. Gazetecilik yayıncılık: Türkiye Gazetesi, Türkiye Çocuk Dergisi, Medikal Gazete, Türkiye Duvar Takvimi, Turkey Gazetesi, Tekstil Teknik Dergisi, İnsan ve Kâinat Dergisi, İhlas Auto-Sport Dergisi, Kitaplar, Ansiklopediler,sesli Kasetler yayınları arasındadır. Ayrıca, İhlas Haber Ajansı (İHA) ile habercilik yapmaktadır.

2. İnşâat: İstanbul’da 42.000 metrekarelik alanda 1000 adetlik mesken inşâatını başarıyla bitirmiş; aynı mevkiide 63.500 metrekarelik kullanım alanına sâhip Türkiye Gazetesi tesislerinin inşâatına devam edilmektedir. Avcılar’da 4000 konutluk inşâat yapım ve proje çalışmaları da sürdürülmektedir.

3. Îmâlât: Holding; ses kaseti, kimyâsal madde üretimi, Tozsuz Altın Tebeşirleri, altın Tutkal, altın Matbaa Mürekkepleri, Altın Fotoğraf Malzemeleri, Altın Tek Komponetli Röntgen Filmi Yıkama Çözeltileri ve muhtelif reçineler üretmektedir.

4. Otomotiv: İthâlât yapmakta olup, temsilcisi olduğu Güney Kore Kia Motors ve Asia Motors firmalarının ürettiği kamyon, kamyonet ve otomobilleri pazarlamaktadır.

5. Sağlık: Holding; Şişli-Okmeydanı’nda 60 yataklı şirin bir hastâne olan “Türkiye Gazetesi Hastânesi”ni işletmektedir. Diğer taraftan, Fatih-Yavuz Selim’de kurulu İhlas Polikliniğinin de sâhibidir. Bu alanda hizmet veren İnternationale Hospital’in de ortağıdır.

6. Ticâret: İthal ettiği, iç piyasadan temin ettiği, iştirak ettiği şirketlerin ürettiği çeşitli emtiâyı, Türkiye genelinde ve yurt dışında açtığı 400’den fazla büro ve çeşitli ticâret merkezlerinde pazarlamaktadır.

İhlas Gazetecilik Holding A.Ş.’nin iştirak ettiği şirketler ve faaliyet sahaları da şu şekildedir:

1. İhlâs Elektronik Cihazlar Îmâlât ve Sanayi Ticâret Ltd. Şti.: Elektrikli ve elektronik cihazlar üretmektedir. Elektrikli şofben, su arıtma cihazı ve soba îmâl ettiği ürünlerden bâzılarıdır.

2. İhlas Motorlu Araçlar Organizasyon ve Ticâret A.Ş.: Oto organizasyonları sistemiyle otomobil pazarlamaktadır.

3. İhlas Kimyâ Sanâyii Ltd. Şti.: Kimyevî maddeler pazarlaması.

4. İhlas Pazarlama A.Ş.:Market işletmeciliği ve tüketim maddeleri pazarlaması.

5. İhlas Reklam Hizmetleri Ticâret Ltd. Şti.: Reklam filmleri yapımı ve reklam ajanslığı.

6. İhlas TarsanTartı Âletleri San. ve Ticâret Ltd. Şti.: Digital terâzi üretimi.

7. İhlas Kamuoyu ve Piyasa Araştırmaları Danışmanlık Ltd.Şti: Kamuoyu ve piyasa araştırmaları.

8. Yay-Sat A.Ş.:Gazete ve dergi dağıtımı.

9. İhlas Bilgi İşlem ve Ticâret A.Ş.: Bilgisayar ve bilgisayar yedek parçası ithâlat ve pazarlaması, bilgisayar programları.

10. Haifawi MedikalTurizm Tesisleri San ve Tic. A.Ş.: Sağlık alanında faaliyet göstermekte olup, İnternationale Hospitale Hastânesini işletmektedir.

11. İhlas İnşaat ve Emlak Organizasyon Ltd.Şti.: İnşâat ve emlak organizasyonları.

İhlâs Gazetecilik Holding A.Ş.’nin bütün bu hizmetleri; Enver Ören’in mahâretli ve şefkâtli idâresinde, hizmet edenlerin üstün gayret, fedâkârlık ve iyi niyetli çalışmalarıyla devâm etmektedir. Seçkin kişiliği ve gayretli çalışmaları sebebiyle müteaddit târihlerde Gazeteciler Cemiyeti ve çeşitli kuruluşlar tarafından yılın gazetecisi ve en başarılı iş adamı seçilen Dr. Enver Ören’in üstün başarısı, yöneticilik anlayışı, prensipleri, hayâta, olaylara bakış açısı şu sözlerinde açıkça görülmektedir:

“Bizi büyüten, bugünlere getiren, sevgidir.”

“Sağlam karakter kazanmak ve meşru yollarla hedefe ulaşmak, mâziye yaslanarak mümkün olur. Başta yüce Peygamberimiz olmak üzere târihî şahsiyetlerimiz, târih boyunca örnek alınmış rehber insanlar, fikirlerimi, benliğimi yoğurmuşlardır. Bütün hasletlerimi, işte bu yüksek âlimlerin yazdıkları kitaplarda anlattıkları tavsiyelere uyarak kazandım. Milletimin sâhib olduğu bu kültür zenginliği, hiç bitmeyen ilham kaynağımdır.”

“İnanmak, inanç sâhibi olmak; bütün güzelliklerin ve iyiliklerin kaynağıdır. Allah’a inanan insan, hayâtın bütün zorlukları ve tahammül edilmez gibi görünen güçlükleri karşısında dâimâ dirençli, dayanıklı ve çok kuvvetli olur.”

“Fertlerin rahat ve huzur içinde yaşaması, devletin güçlü olmasına bağlıdır. Bunun için, devlet otoritesinin ve kânunlarının kuvvetli olmasına hizmet etmeyi, birinci vazife biliyoruz. Bütün gazetecilik ve ticârî faaliyetlerimizde bu önemli konuya dâimâ öncelik veriyoruz.”

Dr. Enver Ören, İngilizce ve Fransızca bilmektedir.

Memleketimiz ondan, daha uzun yıllar hizmet beklemektedir.

İhlas Holding Genel Müdürlüğünü başarı ile idâre eden Ahmed Mücâhid isminde edeb timsâli bir oğlu vardır.

ENVER PAŞA

Osmanlı Devletinin son yıllarında devlet kademelerine hâkim olan İttihat ve Terakki Partisinin ileri gelenlerinden. 1881 yılında doğdu. İlk tahsiline İstanbul’da başladıktan sonra, babasının Manastır’a tâyin olması ile orada tamamladı. 1894’te Manastır Askerî Rüşdiyesini 1897’de Soğukçeşme Askerî İdâdisini ve 1899’da Harp Okulunu bitirdi. Harp Akademisini de yüzbaşı rütbesiyle 1902’de tamamlayarak merkezi Selânik’te olan Üçüncü Orduya tâyin edildi.

Balkanlar’da komite ve eşkıyânın çoğalmasından dolayı bunların tâkibi işlerinde görev aldı. 1905’te kolağası, 1906’da binbaşı oldu. Asker olmasına rağmen, o zaman merkezi Paris’te olan Terakki ve İttihat Cemiyetine katıldı (1907). Daha sonra İttihat ve Terakki adını alan bu cemiyette Talât Bey ile tanışarak faal rol oynamaya başladı. Siyâsetle uğraşması, Selânik Merkez Komutanı Albay Nâzım’a süikastteki rolü, onun Selânik’ten kaçarak dağlara çıkmasının önemli sebepleriydi. Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın tahttan indirilmesi ve meşrûtiyetin tekrar ilânı için İttihat ve Terakki Cemiyetinin çıkardığı karışıklık ve mücâdelelere kolağası Resneli Niyâzi Bey ve diğer bâzı subaylarla birlikte katıldı. Makedonya’nın Köprülü kazâsında tek başına meşrûtiyetini ilân etti (10 Temmuz 1908). Aynı gece Birinci Meşrûtiyette uygulanan anayasa yürürlüğe konuldu. Böylece Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından İkinci Meşrûtiyet resmen îlân edilmiş oldu. Eşkıyâlıktan İstanbul’a dönen Enver Paşa “hürriyet kahramanı” olarak karşılandı.

Makedonya’da bir müddet müfettişlik yaptıktan sonra Berlin Askerî Ateşeliğine tâyin oldu (1909). Alman hayranlığı burada başlayan Enver Paşa, 31 Mart Vak’ası üzerine İstanbul’a dönerek, Harekat Ordusuna katıldı. Trablus’a İtalyanların saldırması üzerine oraya gitti ve cephe komutanlığı yaptı. Burada yarbay oldu. 1912’de Balkan Harbi çıkınca yurda döndü. Fakat Balkan cephesindeki savaşlara iştirak etmeyerek, İstanbul’da politik hâdiselerle meşgul olmayı tercih etti. Etrafına topladığı çoğu sokak kabadayısı sınıfından kimselerle birlikte Bâbıâli Baskınını düzenledi (23 Ocak 1913). Bu baskın esnâsında zamânın harbiye nâzırı Nâzım Paşa, Enver Paşanın teşvikiyle vurularak öldürüldü. Sadrâzam Kâmil Paşa istifâ ettirilerek yerine Mahmûd Şevket Paşa başkanlığında İttihatçı bir kabîne kuruldu. Balkan Harplerine bizzat iştirak edip, muhârebe etmediği halde Balkan Savaşlarında başarılı olduğu söylenerek üst seviyeli idârî kademelerde yer tutmuş İttihat ve Terakki mensuplarınca üç sene kıdem verilip, rütbesi albaylığa, sonra da paşalığa (generalliğe) yükseltildi. Bu arada Şehzâde Süleymân Efendinin kızı Nâciye Sultanla evlenerek saraya dâmât oldu. Albaylıktan üstün rütbeye yükseltmek hakkı sâdece pâdişâha âit olduğu halde, Sultan Reşad’dan habersiz paşa yapıldı. Aynı gün Harbiye Nâzırlığı da verilerek el çabukluğu ile ordunun başına getirildi. Arkasından Cemal Paşa’nın Bahriye Nâzırı olması ile berâberce orduyu gençleştirme arzularından hareketle tecrübeli ve yüksek rütbeli 1200 Erkân-ı harp ve zâbitanı (subay) emekliye ayırdı.

Otuz devletin iştirâki ile yeryüzüne felâket getiren Birinci Dünyâ Harbine Osmanlı Devletinin girmesine hiçbir sebep yokken yanlış, aceleci ve çoğunlukla tek başına yaptığı değerlendirmelerle devleti harbe sokarak yıkılışa ve büyük maddî ve mânevî zararlar getiren çılgınca harp mâcerâlarına sebeb olduğu bilinmektedir. Osmanlı Devletinde bütün muhârebeler sarayda toplanan fevkalâde meclislerin karârıyla ilân edilmesine rağmen, Birinci Dünyâ Harbine girişin ana sebebi olan Türk-Alman ittifakı sarayın ve kabînedeki bâzı bakanların haberi olmadan İttihatçı ileri gelenleri tarafından imzâlandı. Bunların başında Enver Paşa vardı.

Mason olan Enver Paşa’nın askerî idâresinin çok zayıf olduğu harp târihçileri tarafından söylenmektedir. Sâdece Kafkas cephesindeki harekâtı ile koca bir ordunun boşu boşuna kırdırılması buna bir örnektir. Kafkas cephesinin komutanı Hasan İzzet Paşa tarafından Ruslara taarruz emrine îtirazda bulunulmuş, mevsimin şiddetli kış, havanın çok soğuk olması, yapılacak taarruzun aleyhimize netîce vereceğinin anlatılmasına rağmen kararında ısrarı ve aksi görüş söyleyenleri görevlerinden azletmesi en büyük gafletlerinden biri olarak kaydedilir. Kumandayı bizzat Enver Paşanın ele aldığı meşhur Sarıkamış Harekâtı 20 Aralık 1914’te böylece başlatıldı. Bu çılgınlık 90.000’e yakın vatan evlâdının canına mal oldu. Kanal Harekâtı ve diğer cephedeki başarısızlıkları da aleyhine değerlendirilen hususlardandır.

Birinci Cihan Harbi sonunda Enver Paşa diğer İttihatçılar gibi vatandan kaçarak önce Odesa’ya, Berlin’e sonra da Moskova’ya gitti. Türkistan’a geçip oradaki mücâdeleye katıldı. Hazırlık yapmadan kendisini destekleyen Türk beylerinin kuvvetlerini toplayarak yaptığı savaşı kaybetti. Kızılorduların bir koluyla yaptığı savaşta öldürüldü (Tacikistan, 1922).

ENVER SEDAT

Mısırlı subay ve devlet adamı. 25 Aralık 1918’de El-Minufiye şehrinin Ebu’l-Kum köyünde doğdu. İlk ve orta tahsilini tamamladıktan sonra askerî okula girdi. 1938’de Askerî Akademiyi bitirdi. Mısır’da İngiliz hâkimiyetine son vermek için Almanların desteği ile düzenlenen çeşitli komplolara katıldı. İngilizler tarafından tutuklandı ise de çok geçmeden hapisten kaçtı. İngiliz hâkimiyetine ve krallık yönetimine son vermek için Cemal Nâsır tarafından kurulan gizli Hür Subaylar Örgütüne girdi. Örgütün 1952’de yönetime el koymasından sonra, yeni yönetimin sözcülüğünü yaptı. 1956’da Devlet Bakanı, 1957-61 arasında Arap Sosyalist Birliğinin Genel Sekreteri oldu. 1957-1960 arasında Millet Meclisi Başkan Vekilliği; 1960-69 arasında ise Başkanlık yaptı. Cumhurbaşkanı Nâsır tarafından 20 Aralık 1969’da Cumhuriyet İkinci Başkanlığına atandı. Nâsır’ın 28 Eylül 1970’te ölümü üzerine vekâleten yürüttüğü Cumhurbaşkanlığına 15 Ekimde yapılan plebisitle seçildi.

Enver Sedat, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra iç politikada siyâsî yapının liberalleştirilmesine, ekonominin çeşitlendirilmesine ve merkeziyetçi uygulamaların gevşetilmesine dayalı politikalar izledi. Bunu sağlayabilmek için yöneticiler arasında büyük değişiklikler yaptı. SSCB ile ilişkilerinin bozulması üzerine, 1972’de Sovyet teknisyen ve danışmanların ülkeyi terk etmelerini istedi. 6 Ekim 1973’te Suriye ile birlikte İsrail’e karşı harb ilân etti. İsrail bu saldırıya karşı koydu ise de, Sedat, harpten nüfûzunu arttırmış olarak çıktı. Bundan faydalanarak barış sağlamak için diplomatik görüşmeler yaptı. 19-20 Kasım 1977’de İsrail’e târihî bir ziyârette bulundu. Bu durum Arap dünyâsında tepki ile karşılandı. 1978’de İsrail Başbakanı Menahem Begin ile birlikte Nobel Barış Ödülünü aldı. Sedat-Begin görüşmeleri 26 Mart 1979’da barış antlaşmasının imzâlanmasıyla neticelendi.

Barış antlaşmasının ardından Mısır’da aşırı uçlar, gösteriler düzenlediler.Muhalefete ve aşırı uçlara karşı sert tedbirler alan EnverSedat’ın ağırlaşan ekonomik problemler yüzünden ülke içinde yeri sarsıldı. 1981 Ekiminde Kahire’de düzenlenen Arap-İsrail Savaşının yıldönümünü kutlamak için düzenlenen askerî bir törende saldırıya uğrayarak öldü. Yazmış olduğu El-Bahsu-an-iz-Zat (Kimlik Arayışı)adlı otobiyografisi 1978’de yayınlandı.

ENVERÎ

Manzum târih yazarı. On beşinci asırda yaşamıştır. Hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. Düstûrnâme isimli eserinden anlaşıldığına göre, Fâtih Sultan Mehmed ve İkinci Bâyezîd Han devirlerinde yaşamıştır. Vezîriâzam MahmudPaşanın maiyetinde Eflâk, Midilli ve Bosna seferlerine katılmıştır. Arabî ve Fârisî lisanlarını öğrendi.

Eserleri:

Düstûrnâme; Mahmud Paşanın emriyle 1564-65 senesinde tamamladı. Eser, manzum târih kitabıdır. Mükremin Halil Yınanç tarafından neşredilmiştir.

Teferrücnâme isimli eserini Fâtih Sultan Mehmed Han için yazmıştır. Enverî, şâir olmaktan çok târihçi olarak tanınır.

ENZİMLER

Alm. Enzym (n), Fr. Enzyme (f), İng. Enzymes. Biyokimyâsal reaksiyonları katalizleyen, protein yapısındaki katalizör maddeler. Ferment olarak da bilinirler.

Enzimler, canlı hücrelerce genlerin kontrolünde meydana getirilirler. Enzimlerin yokluğunda, birçok canlının hayatiyeti için önemli olan reaksiyonlar, bâzan hızı ölçülemeyecek kadar yavaş seyreder. Enzimlerin varlığı, reaksiyonların hızını milyarlarca kere arttırabilir. Enzimler reaksiyonların dengesini bozmaz. Sâdece hızına tesir eder. Yaşayan her canlı hücre, bağımsız olsun veya bir dokunun parçası olsun, varlığı ve üremesi için gerekli yüzlerce çeşit enzim ihtiva eder. Bâzı enzimler hücre içindeki alt yapılarda üretilip, hücre içinde vazife görürken, bâzıları da hücreden vücut sıvılarına ve boşluklarına (kan, sindirim sistemi gibi) salgılanırlar.

Her enzim çok özel kimyâsal reaksiyonları katalizlemek üzere vücuttaki hücreler tarafından yapılmaktadır. Enzimlerin hormon denilen biyokimyâsal maddelerce kontrolü ve kendilerine verilen bu çok özel görevler organizmanın işleyişinde birinci sırada önemi hâizdir.

Târihçesi: Enzimler ilk olarak 19. yüzyılın başlarında, Fransız ve Alman kimyâcılar tarafından tanımlanmıştır. Bu araştırmacılar daha çok şekerin mayalanması üzerinde çalışmışlardır. 1860’ta Pasteur mayalanmanın maya hücresi tarafından yapıldığını ileri sürdü. Enzimlerin protein tabiatında olduğu 1930’larda gösterildi. Daha sonraları çeşitli enzimler kristal şeklinde elde edilip tanımlandı. 1960’larda enzimlerin yapıları, amino asit dizileri tâyin edilmeye başlandı. Biyokimyâsal genetik alanındaki araştırmaların çoğu enzimlerin yapımı ve genetik kontrolünü incelemektedir.

Yapısı: Enzimler büyük proteinlerdir. Bu protein zincirleri çeşitli bükülme ve düğümlenmeler yaparak vazife görebilecekleri şekillere girerler. Meydana gelen üç buutlu karışık yapı, çok hassastır. Zincirin hiçbir kimyâsal bağı rastgele değildir. Bir enzimin bu özel yapısı (düğümlü ve kıvrımlı) kuvvetli asit ve alkalitlerle, sıcakla bozulabilir. 55 oC’nin üzerinde enzimler, genellikle çalışamazlar (yâni bu sıcaklıkların üzerinde pıhtılaşarak hayâtiyetlerini kaybederler). Yapının bozulması ile protein çözülür ve enzim vazife görme kâbiliyetini kaybeder.

Enzimin karmaşık yapısı üzerinde anahtar bölgeler mevcuttur. Bu bölgelere aktif vazife gören bölge denir. Enzimin reaksiyona soktuğu maddeye, “substrat” denir. Katalizin meydana gelmesi için, substratın anahtar bölgeye uyan kısmının buraya yerleşmesi gerekir. Bu yerleşme için substrat molekülü ve anahtar bölge arasında molekül seviyesinde âdeta bir kilit ve anahtar gibi uyum şarttır. Bu uyumun sağlanmasında moleküllerin elektrostatik yükleri, suda çözünebilme özellikleri önemlidir.

Enzimler tek bir protein zincirinden veya bir kaç zincirin birleşmesinden meydana gelir. Enzimler protein olmakla birlikte birçoğu protein olmayan, fakat kataliz için gerekli yapıları ihtivâ ederler. Bu durumda enzimin protein kısmına apoenzim, diğer kısmına ise koenzim denir. Koenzim; bâzan demir, bakır, mağnezyum, çinko gibi bir metal iyonu, bâzan da amino asit olmayan organik bir maddedir. Organik koenzimler olarak bilinen maddeler, yapılarında vitaminleri veya mikroorganizmalar için büyüme faktörü olan maddeleri ihtivâ ederler. NAD,FAD ve bâzı Bvitamini kompleksleri böyledir.

Enzimlerin yaptığı işin en önemli hususiyeti çok özel olmasıdır. Bunu enzim proteininin sâhib olduğu zincirin bükülme, düğümlenmelerinden meydana gelen üç buutlu yapısı sağlar. Burada özel kelimesi ile kast edilen enzimin sâdece tek bir kimyâsal reaksiyonu katalizlemek üzere yapılmış olmasıdır. Yâni her enzim türü belli bir reaksiyonu yönetir. Enzimlerin bu hallerine “spesifik özellik” denir.

Enzim ve substrat arasındaki bu hassas ilişkinin sağlanması için, enzimin substratını, benzer yapıdaki diğer maddeler arasından seçebilme kabiliyetinin olması gerekir. Yâni enzimler kendi substratlarını çok iyi tanırlar ve bu tanıma işi oldukça hassastır. Meselâ aynı özellikteki bir bağı parçalayan birden fazla enzim bağı meydana getiren amino asit moleküllerini tanıyarak vazife görürler. Yine pankreasta yapılan tripsin enzimi sadece arginin veya lizin amino asidinin yaptığı bağları yıkar. Pankreasta yapılan kimotripsin ise, tripsinin etki ettiği yere etki etmez. Fakat fenilalanin gibi suda çözünmeyen amino asit birimlerine karşı etkilidir. Demek ki vücutta her vazife için ayrı bir enzim yapan hassas bir düzen mevcuttur. Enzimler karbon atomlarının üç buutlu yerleşim şekillerini bile ayırt ederler. Bu aşırı seçicilik enzim ve substrat arasındaki çeşitli bağlar sâyesinde meydana gelir. Enzimdeki bağların meydana getirdiği karışık yapı enzime ayrı bir hassasiyet sağlar.

Enzimler genellikle üzerine etki ettiği maddenin isminin sonuna-ase (az) getirilerek adlandırılır. Meselâ; Sukroz’a etki eden enzimin adı sukrase (sukraz)’dır. Enzimler çoğunlukla renksizdir. Ama sarı, yeşil, mavi ve kırmızı olabilirler. Enzimlerin çoğu suda çözülebilir ama bazıları yağlı proteinlerle bağlı olduklarından çözünmezler. Bâzı enzimlerin katalitik kâbiliyeti çok üstündür. Meselâ sığır karaciğerinden elde edilen ve demir taşıyan bir kataloz enzimi molekülü, 5.000.000 hidrojen peroksit molekülünü 0oC’de ve bir dakikada bileşenlerine ayırır. Kataloz enzimi yan ürün olarak çıkan hidrojen peroksiti yok ederek hücreyi korur. Çoğu enzimler basit olarak hücrenin stoplazmasına dağılmışlardır. Diğer enzimler ise belli hücre yapılarına sıkıca yapışıktır, elde edilmeleri zordur.

Enzim faaliyetlerinin düzenlenmesi: Enzimlerin faâliyeti çeşitli yollardan kontrol edilir. Bâzı mekanizmalar enzim yapımını kontrol eden genler vâsıtasıyla, bâzıları da katalitik reaksiyonu etkileyerek olur.

Enzimin faaliyetindeki temel nokta, enzim ve substrat arasındaki özel bağlanmadır. Enzimin anahtar bölgesine başka maddeler de bağlanıp substratla yarışa girebilirler. Bu tip yabancı maddelerde enzimin faaliyetini sağlayan bağlar yoktur. Böylece enzimlerin faaliyetini engeller. Bu tip engellemeye “kompetitif inhibisyon” denir ve mevcut substratın miktarını arttırarak önlenebilir. Enzimin faaliyetini engelleyen diğer bâzı maddeler ise substrat miktarını arttırmak ile önlenemeyen bir engelleme yaparlar. Buna “nonkompetitif inhibisyon” denir. Aktivatör denilen bâzı kimyâsal maddeler enzimlerin faaliyetlerini arttırırlar. Bu maddeler enzim üzerindeki engelleyici bir maddenin (meselâ bakır, civa, kurşun gibi bâzı ağır metallerin)yerini değiştirerek vazife görürler.

Enzim faaliyetinin bilhassa hücre içindeki enzim sistemlerindeki kontrolünün özel bir önemi vardır. Allosterik etkileyiciler olarak bilinen bâzı maddeler birden fazla zincirden meydana gelen enzimlerin yapılarını değiştirerek etki ederler. Bunlar bâzan bir metabolik yolda subap vazifesi görerek üretilen madde miktarını kontrol ederler. Vücuttaki metabolik sistemlerde bunun çok örneği görülebilir. İzah edilecek olursa, hücre içinde belli bir maddenin yapımı için gerekli birçok olayları ihtivâ eden metabolik yollar mevcuttur. Bu yollarda çeşitli ara ürünler yapılır. Hücreler ihtiyacı olan maddeleri gerektiği kadar sentezleyen ekonomik birimler olduğu için, metabolik yollarda bu kâideye uyar. Metabolik yoldaki son ürünün miktarı ara ürünler (allosterik etkileyiciler)tarafından devamlı kontrol edilirler. Ürün yeterli ise ara ürünler enzimi engelliyerek yapımı durdururlar.

Enzimlerin faaliyetini arttırmak veya baskılamak mümkündür. Enzim kontrolündeki yollardan birisi olan bu özellik enzimlerin sâdece ihtiyaç olduğu zaman yapılmalarını mümkün kılar.

Metabolizmada enzimler: Sindirim ve besinlerin yakımı büyük ölçüde enzimler vâsıtasıyla olur. Memelilerde nişastanın yıkımı (parçalanışı) salya ve pankreastan salınan amilaz ile olur. Diyetteki yağlar pankreastaki lipaz’la yıkılır. Proteinlerin yıkımı daha karışıktır. Midede pepsinle başlar, ince barsakta tripsin ve kimotripsin ile devam eder. Barsak duvarında yapılan bâzı enzimler de proteinlerin sindiriminde rol alır. Yıkılan maddeler asetil koenzim-A denen bileşiğe çevrilir. Bu madde de hücrede su ve karbondioksite yıkılır. Yıkımda bir dizi solunum enzimleri rol alır. Diğer yandan da organizma için lüzumlu enerji maddeleri elde edilir.

Enzimler hücre için gerekli maddelerin, hormonların sentezinde de temel bir rol alırlar. Bâzı ilaçlar enzimlerin işleyişini etkilerler. Tabiî antibiyotikler ise bakterilerin büyümesi için gerekli enzimleri engelleyerek mikropları öldürürler. Böcek öldürücü olarak kullanılan çeşitli organik fosfatlar da insanda sinirlerdeki bâzı enzimleri etkileyerek felç yaparlar.

Enzimlerin eksikliği veya fazlalığı insanlarda çeşitli hastalıklara yol açar. Bunların çoğu irsi hastalıklardır, teşhisi kandaki enzim miktarları tayin edilerek yapılır. Enzimlerin tedâvide kullanımı oldukça sınırlıdır.

Enzimler etkilerine göre başlıca üç gruba ayrılırlar:

1.Hidrolazlar:Hidroliz yapan enzimlerdir. Su almak veya su vermek suretiyle muhtelif bağları parçalar veya sentez eder. (Karbonhidrozlar, esterazlar, proteazlar).

2. Dehihidrogenazlar:Bileşiklerden hidrojen ayıran enzimlerdir.

3. Desmolazlar:Bileşiklerinde iki karbon atomu arasındaki bağı parçalar.

Enzim konusundaki son gelişmeler: Bâzı araştırıcılar, enzimlerin aminoasit dizisini değiştirmeye çalışmaktadırlar. Bunların gâyesi daha etkili enzimler elde etmektir. Yapılan genetik çalışmalar yakın bir gelecekte enzim dayanıklılığının artırılmasını plânlamaktadır. Son kırk yılda bakterilerden elde edilen Penisilin miktarı bu metotlarla 10.000 kat arttırılabildi. Sonuçlar henüz açıklanmamakta, fakat şimdiye kadarki çalışmalar bir rüya gibi gelen enzimleri değiştirme fikrinin geçerli olduğunu göstermiştir.

Son yılların önemli keşiflerinden birisi de “restriksiyon enzimleri”dir. Bu enzimler gen mühendisliğinde kalıtım bilgilerini taşıyan DNAmaddesini kesmek için kullanılır. Bakteriler, virüslerin saldırılarından korunmak için bu enzimleri yapmaktadırlar. Bakteri, virüsün deoksiribonükleik asidini, (DNA’yı) bölerek virüsü nötralize eder veya sınırlar. Şimdiye kadar 350’den fazla restriksiyon enzimi bulunmuştur. Bu enzimlerin her biri belli aralıklarla dâima aynı bölgeden olmak üzere DNA’yı keserler. Moleküller biyologlar bu enzimleri kullanarak DNA’nın (genlerin) haritasını çıkarırlar. Kesilen DNA parçalarının uçları yapışkandır, başka bir DNAparçasına yapışabilir. Böylece bu çok önemli özellik sâyesinde değişik bilgiler ihtivâ eden, yeni genetik maddeler başka bakterilere aktarılabilmektedir. Değişik özellikler kazanan bu bakterilerin istenilen proteinleri yapmaları sağlanmaktadır. Bu metotla laboratuvarda elde edilemeyen çeşitli hormonlar (büyüme hormonu, insülün vs.)ucuz ve çok miktarda elde edilmiştir.

EOSİNOFİL

Alm. Eosinophile (m), Fr. Eosinophile (m), İng. Eosinophil. 11-14 mikron büyüklüğünde, toparlak, eosin boyası ile parlak kırmızı renge boyanan lökosit (akyuvarlar) türü. Eosinosit de denir. En doğru ismi “eosinofil gronulosit”tir. Kırmızı kemik iliğinde yapılırlar. Kanda yaşama süreleri 1,2 haftadır. Akyuvarların % 1-4’ü eosinofildir. Bir milimetreküp kanda ortalama 70-200 kadar eosinofil bulunur. Diapedez (kılcal damardan dokuya geçme), amöboit hareket (dokuda ilerlemeyi sağlayan amipsi hareket), fagositoz (yeme, artık ve yabancı maddelerin hücre tarafından yenmesi) gibi kâbiliyetlere sâhiptir. Hücre boyandığı zaman granüller (tânecikler)ihtivâ ettiği görülür.

Vazifeleri: Yabancı proteinleri etkisiz hâle getirip, vücuda zararlı olmalarını engellemektedir. Ayrıca görevi bitmiş kan pıhtılarını eritmekte ve antijen-antikor kompleksini parçalamakta rol oynadıkları sanılmaktadır.

Eosinofili: Eosinofil hücrelerin sayısının normalin üstüne çıkması demektir. Saman nezlesi, astım ve diğer allerjik hastalıklarda, bâzı deri hastalıklarında, parazit (asalak)lerin yaptığı hemen hemen bütün hastalıklarda kalın barsak ülserlerinde, ışın tedâvisinde ameliyatla dalak çıkarıldıktan sonra kan yapıcı sistem hastalıklarında, bâzı böbrek hastalıklarında, bâzı tümörlerde, lösemilerin bâzı türlerinde ve bâzı zehirlenmelerde eosinofili sıklıkla gözlenir. Özellikle parazitlerin sebeb olduğu hastalıklarda eosinofil sayısı normalin 10-50 katına çıkabilir.

Eosinopeni: Eosinofil granolositlerin sayısının kanda azalmasıdır. Eosinopeni enfeksiyonlarda ve bâzı ameliyatları tâkiben görülür.

EPİDERMA

Alm. Pflanzenhäutchen Epidermis (f) n,Fr. Epiderme (m), İng. Epidermis. Bütün bitkilerin dış yüzeyini bir tabaka olarak kaplıyan ve koruyan doku (tabaka). Epidermis olarak da bilinir. Epiderma, primer bölünür dokudan meydana geldiğinden, primer (devamlı) dokudur. Bâzı bitkilerde koruyucu doku, iki veya daha çok (kat) sıra hücreden yapılmış olabilir. Epiderma hücreleri dıştan gelen herhangi bir kuvvete karşı birbirinden ayrılmayı önlemek gâyesiyle çoğunlukla iç içe sıkıca kenetlenmiş gibidirler. Epiderma hücreleri çoğunlukla hücre arası boşluklarına mâlik değildir. Epiderma hücreleri canlıdır. Enine kesitte epidermayı meydana getiren hücreler, genellikle aşağı yukarı aynı yükseklikte basık veya uzunca dikdörtgen veya oval şeklinde görünürler. Çoğunlukla dış hücre çeperi diğerlerine göre daha kalındır. Özellikle hava içerisinde bulunan ve uzun süre yaşayan organların epidermasında, dış çeper dikine gelen kuvvetlere karşı en dirençli şekil olan kemer şeklini almıştır.

Toprak ve su altında yaşayan organlarda veya kısa ömrü olan çiçek örtüsü yapraklarında, epiderma hücrelerinin üst çeperlerine kıyasla belli bir kalınlık farkı göstermez. Epidermanın üzeri, su emen organlardan başka organlarda kalın veya ince bir kütiküla tabakası ile örtülüdür. Kütiküla su ve gazlara karşı çok az geçirgen olduğundan, epiderma yoluyla suyun fazla kaybını engellemiş olur. Epiderma, üzerinde girintili çıkıntılı bir tabaka teşkil eden kütiküla, üstten bakıldığında, tepecikler veya dalgalı çizgiler hâlinde görülür.

Epiderma, yalnız bitkiyi fazla su kaybına karşı korumakla kalmaz. Aynı zamanda bâzı bitkilerde su depolama ödevini de üzerine alır.

EPİFİT BİTKİ

Alm. Epiphyt (m), Fr. Epiphytem, İng. Epiphyte. Başka bir bitkiye tutunmuş, fakat asalak olmayan bitkiler. Bâzı sıcak memleket bitkileri, (Orchidaceae, Araceae, Bromeliaceae familyasındaki bitkiler gibi)başka bitkilere tesbit edilerek yaşarlar. Epifit bitki denen böyle bitkilerin uzun iplikler hâlinde gövdelerinden çıkıp, hava içerisinde sarkan hava kökleri vardır. Genellikle havada bulunduklarından nem bakımından fakirdirler. Eğer dâimî nemli bir ortamda yaşamıyorlarsa, az nem kaybedecek şekilde gelişim gösterirler. Böyle durumlarda yapraklar ya tüylü veya kaktüs gibi sert olurlar.

Genellikle kapalı yerlerde yeterli nem temin edildiğinde kolayca büyürler. Epifit bitkilerin klorofil taşıyan hava kökleri bir dereceye kadar özümleme yapabilirler. Tropikal bölgelerdeki nehir kenarlarında yaşayan bâzı bitkilerin klorofil taşıyan kökleri dış görünüş bakımından tamamıyla dallı yosunlara benzer. Bu kökler hem su emme, hem özümleme ödevi görürler.

EPİFİZ

Alm. Epiphyse (f), Fr. Epiphyse (f), İng. Epiphysis. Kafatasında, orta boşluğun üst arka kısmında ara beyin tavanının küçük bir kabartısı şeklinde görünen, bir çeşit iç salgı bezi. Diğer ismi corpus pinealis’tir. Sinir dokusu karakterinde yapı gösterir. Eskiden hiçbir vazîfesi olmayan bir organ olarak târif edilirdi. Son araştırmalar, epifizin şiddetli bir metabolizmaya sâhib olduğunu göstermiştir.

Cinsel gelişme üzerine frenleyici etkisi vardır. Bunu hangi mekanizmayla başardığı yeni yeni anlaşılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca melatonin ve seratonin maddelerini sentez eder. Epifizin çalışması, çok enteresan olarak günlük aydınlanmalara, yâni gece veya gündüz oluşuna bağlı olarak ayarlanmıştır.

Gelişme çağında uzun kemiklerin her iki ucunda bulunan kısımların her birinde de epifiz denilir. Epifiz ile kemiğin cismi arasında büyüme çağında olanlarda kıkırdak dokusu mevcuttur. Buna epifiz plağı, epifiz çizgisi veya büyüme çizgisi denilir. Büyüme çağında, bu bölgedeki kıkırdak dokusu kemikleşerek, iskelet büyümesi gerçekleşir. Erişkin dönemde bu yapı kaybolur. Epifizle kemik cismi doğrudan birbirleriyle temastadır ve kemik büyümesi durmuştur. Epifiz çizgisinin harab olması hâlinde, o kemiğin büyümesi geri kalır. Bu çizginin kemikleşmesi ile büyüme sona erer.

EPİKRİZ

Alm. Epikrise (f), Fr. Epicrise (f), İng. Epicrisis. Mânâ îtibârıyle bir krizden sonra ortaya çıkan olayların bütününe verilen isim. Krizin mânâsını ve neticesini değerlendirir. Bu kelime, tıp lisanında çok kullanılır. Bir kişi, herhangi bir sebeple hastanede yatıp, çıkarken kendisine epikriz ismi verilen bir kâğıt verilir. Bu kâğıtta; o kişinin hastaneye niçin geldiği, ne gibi muayene ve laboratuar araştırmalarının sözkonusu olduğunu, teşhisin ne olduğu, ne gibi tedâvilerin yapıldığını gösteren bilgiler vardır. Böylece o kişi başka bir sağlık kuruluşuna veya bir doktora yeniden mürâcaat ettiğinde veya tekrar rahatsızlandığında doktoruna önceki hastalığı hakkında gerekli bütün bilgileri kolayca sunmuş olur.

EPİLEPSİ

(Bkz. Sara)

EPOKSİ REÇİNESİ

Alm. Epoxyharze, Fr. Résine (f) de, polymérisation, İng. Epoxyresin. Yapıştırma, koruyucu kaplama ve taşıyıcı malzeme olarak kullanılan her türlü ticârî polimer. Epoksi reçineleri çok çeşitli yüzeylere iyi yapışma özelliğine sâhip olup, büzülmesi düşüktür ve kimyevî maddelerden az müteessir olur. Ayrıca nem, ısı ve çarpmalara karşı mukâvimdir. Bütün bunların yanında çok esnek bir malzemedir.

Esas olarak epoksi reçinesi yapıştırıcı ve koruyucu kaplama olarak kullanılır. Mukâvemetleri o kadar fazladır ki, yüksek hızdaki uçakların dış yüzündeki alüminyum parçaların yapıştırılmasında kullanılır. Bunun yanında metalleri, camı ve seramiği yapıştırır. Kaplama maddesi olarak mukavim, elastik, ısıya ve kimyâsal tesirlere dayanıklı olması yönünden tercih edilir.

Şimdiye kadar kullanılmışsa da günümüzde basınçlı tankların, araba parçalarının ve roketlerin yapıştırılmasında kullanılması gitikçe yaygınlaşmaktadır. Burada özellikle kimyâsal tesirlere karşı dayanıklılığı, mukâvemet-ağırlık oranının düşük olmasından tercih edilmektedir. Basılı (kart şeklindeki) elektrik devrelerinin izole edilmesinde de kullanılır.

İlkel maddesi bis Fenol:

 

FORMÜL VAR!

 

Bu maddeler düşük moleküler ağırlıkta zincir vermek üzere polimerize olurlar. Genellikle poliamin veya poliamit olan yardımcı madde, zincirin çapraz bağlanmasını ve uzamasını sağlar. Epoksi yapıştırıcıları evde kullanmak için iki tüpte satılır. Bunlardan birinde düşük moleküler ağırlıktaki polimer ve diğerinde yardımcı madde bulunur.

ERBAÎN (Erbaûn)

Kışın en şiddetli geçen kırk günü. Halk arasında senenin günleri Hızır (yaz) ve Kasım (kış) diye ikiye ayrılır. Kasım günleri Mîlâdî 8 Kasımda girer, 6 Mayısa kadar 179 gün Şubatın 29 çektiği artık senelerde 180 gün sürer. 6 Mayısta Hızır günleri başlar. Kasımın en şiddetli günleri de gündönümü denilen 22 Aralıkta başlayan erbaîndir. Kışın en karlı, tipili ve soğuk zamânıdır. Halk arasında “zemherîr, karakış” da denilen bu günler 31 Ocak’a kadar 40 gün sürer ise de, bâzı seneler hafif, bâzı seneler şiddetli ve uzun olduğundan kesin süre tâyin edilmez.

Erbaînden sonra 21 Marta kadar devam eden “Hamsîn” girer ve 50 gün sürer. Fakat şiddeti erbaîn kadar değildir. Eskiden erbaînin çıkması ile halk arasında kurbanlar kesilir ve bu günler hasta olmadan, sıhhatli atlatıldığı için Allah’a şükredilir; eşe-dosta ziyâfetler verilirdi.

Erbaîn tâbiri tasavvuf ve hadis ilminde de kullanılır. Tasavvuf yolunda bulunanların, nefslerinin kırılması için, 40 gün bir hücreye (odaya) çekilerek ibâdet etmelerine “Erbaîn” denir. Bu erbaîn günleri takvimlerdeki erbaîn (kışın en şiddetli zamânı) günlerinde yapılırdı.

Hadis ilminde ise, Peygamber efendimizin: “Ümmetimden kim kırk hadis ezberlerse, kıyâmet günü fakîh olarak diriltilir ve benim şefâatime kavuşur.” buyurması üzerine, İslâm âlimleri halka kolay olsun diye 40 hadisi içine alan hadis kitapları yazmışlar ve bu kitaplara “Erbaîn” adını vermişlerdir. Bunların en meşhurlarından bâzıları; İmâm-ı Nevevî’nin, Ahmed İbni Kemâl Paşanın, İmâm-ı Birgivî’nin Erbaîn adlı eserleridir.