ELEMENT (Eleman)

Alm. Element (n), Urstoff (m), Fr. Elément (m), İng. Element.Kimyâsal metodlarla daha basit maddelere ayrışması mümkün olmayan basit madde. Su bir element değildir. Fakat suyun elektrolizinden elde edilen hidrojen ve oksijen birer elementtir. Saf şeker bir element değildir. Çünkü şekerden karbon, hidrojen ve oksijen çıkarılabilir.

Element, aynı cins ve kimyâ tepkimelerinde bölünmeyen en küçük parçaların yığınıdır. Bu parçalara atom denir. Farklı atomların birleşmesinden yeni bir madde olan bileşik elde edilir. Su, oksijen ve hidrojenden elde edilir. Bir element, herhangi bir enerji kullanılarak (ısı, ışık, elektrik gibi) daha basit maddelere ayrıştırılamaz. Elementin diğer bir özelliği de bir bileşik vermek üzere kimyâsal reaksiyona girdiği zaman ağırlığının değişmemesidir.

1960 yılına kadar bilinen elementlerin sayısı 103’tü. Bugün ise bilinen element sayısı 107’dir. Fakat bütün özellikleri bilinen element sayısı sadece 95’tir. Diğerlerinin yalnız atom ve kütle numaraları bilinmektedir. Tabiatta mevcut olan element sayısı da yaklaşık 93’tür. Diğerleri laboratuvarlarda sentetik olarak elde edilmiştir. Tabiatta olan elementlerin 30 kadarı serbest hâlde, yâni diğer elementlerden herhangi biriyle birleşmemiş hâlde bulunabilir. Bunlar aktif olmayan, yâni normal şartlarda reaksiyon verme kâbiliyeti çok az olan maddelerdir. Platin, altın, gümüş, bakır, moleküler azot vs. bunlara misâldir. Oksijen çok aktif olduğu hâlde, O 2 şeklinde atmosferde bol miktarda bulunur. Fakat bileşik hâlinde suda, kayalarda ve arz içindeki minerallerde de bol miktarda bulunur. Yer küresinde % 46,6 oksijen, % 27,72 silisyum, % 8,13 alüminyum, % 5 demir, % 3,63 kalsiyum, % 2,83 sodyum, % 2,59 potasyum ve % 2,09 magnezyum bulunmaktadır. Bunların toplamı % 98,5 kadardır. Diğer elementlerin tamâmı da yer küresinin % 1,5 kadarını teşkil eder. Oda sıcaklığında on bir element gaz, altı element de sıvı hâldedir.

Özellikleri: Elementlerin özellikleri, büyük ölçüde atomunun büyüklüğü ve elektronik yapısına bağlıdır. Bu yüzden her bir elementin özelliği diğerinden çok farklı olabilir. Meselâ; helyumun erime noktası -271,4°C(29,6 atm’de), kaynama noktası ise -268,98°C’dir. Tungsten (volfram) elementinin ise erime noktası 3370°Cve kaynama noktası 5900°C’dir. Hidrojenin bir atmosfer basınçta ve 0°C’deki yoğunluğu 8,986.10-5 g/cm3 iken, iridyum ve osmiyumun yoğunluğu 22,8 g/cm3tür. Yâni iridyumun yoğunluğu aynı şartlarda (basınç ve sıcaklıkta) hidrojenin yoğunluğunun yaklaşık 253.000 katıdır. Periyodik cetvelde aynı periyodda bulunan elementlerin özellikleri düzenli bir şekilde değişir. Meselâ, erime noktası soldan sağa gidildikçe azalır.

Elementlerin içinde hakîkî metal 77 tânedir. Bunlar elektrik ve ısıyı iyi naklederler. Buharları tek atomlu olup, bileşiklerinde dâimâ (+) değerlikli olurlar. Metal olmayan, yâni ametal olan element sayısı 17’dir. Fizikî özellikleri metallerin aksidir. Necip gazlar müstesnâ diğer ametaller gaz hâlinde iki atomludurlar. Bileşiklerinde eksi ve artı değerlikli olabilirler. Fluor dâimâ eksi değerliklidir. Oksijen de fluor ile olan bileşiği hâriç bütün bileşiklerinde eksi değerliklidir.

Bir de yarımetaller vardır ki, bunlar bâzı durumlarda metal, bâzı durumlarda ise ametal gibi hareket ederler. Beş tâne element de sıvı hâldedir. Bunlar Civa (E.N. -38,4°C), Galyum (E.N. 29,8°C), Sezyum (E.N. 28,7°C), Fransiyum (E.N. 27°C) ve Brom (E.N. -7,2°C) dur.

Elementlerin yapısı: Elementlerin en küçük parçası atom olup, atom bir çekirdek ve bu çekirdeğe çeşitli uzaklıklarda bulunan elektronlardan meydana gelmiştir. Protonun kütlesi, nötronun kütlesine hemen hemen eşit olup, kütleleri yaklaşık 1,67.10-24 gramdır. Çekirdek, atomun toplam hacmi yanında ihmâl edilecek kadar küçük olup, pozitif elektrik yüklüdür. Pozitif elektrik yükü protondan gelmektedir. Proton (+1) elektrik yüklü olmasına rağmen, nötron yüksüz (nötr)dür. Çekirdekteki nötron sayısı ya proton sayısına eşit veya fazladır. (Nötronu olmayan tek element hidrojendir.) Bir elementte (serbest hâldeyken) proton sayısı elektron sayısına eşittir. Elektronun kütlesi protonun kütlesinin yaklaşık 1840’ta biri kadar olup, elementin kütlesi yanında yok denecek kadar azdır. Elektronun elektrik yükü (-1) olduğundan, element serbest hâldeyken nötr olarak kabul edilir. Elementin proton sayısı atom numarasına eşittir. Elementin sembolünün altında gösterilir. Meselâ 20 Ca hâli kalsiyum atomunun atom numarasının 20 olduğunu ve aynı zamanda, proton ve elektronun 20’şer tâne olduğunu ifâde eder. Atom numarasının değişmesi mümkün değildir. Değiştirilebilirse, yeni bir element meydana gelir.

Proton ve nötron sayılarının toplamı, kütle numarasını verir ve sembolün üst kısmında gösterilir. Meselâ;

  Ca veya  20 Ca 40 

şekli, kalsiyum elementinin, 20 protonu ve 20 nötronu olduğunu ifâde eder. Bir elementin atom numarası sâbit olduğu hâlde kütle numarası değişik olabilir.

İzotop: Atom numarası aynı, kütle numarası farklı olan, aynı sembolle gösterilen ve benzer kimyâsal-fiziksel özelliklere sâhip elementlere izotop elementler denir. Kütle farkı nötron sayısından meydana gelmektedir. Meselâ, atom numarası 50 olan (50 proton) kalayın tabiatta 10 tâne izotopu vardır. Kalay elde edildiği zaman, bu on izotopu bir arada elde edilir ve izotoplarının yüzde oranları belirlidir. Klor gazı tabiatta 17 Cl35 (% 75,5) ve 17 Cl36 (% 24,5) izotoplarını ihtivâ eder. Bu izotopların ortalaması klor elementinin atom ağırlığını verir ki, hesaplarda bu rakam kullanılır.

                     Kütle Numarası x % + Kütle No x % +...
        Atom Ağırlığı = ¾ ¾¾¾¾¾ ¾ ¾¾¾¾¾¾ ¾¾¾¾¾¾¾¾¾
                                                   100

 

                         35x75,5+36x24,5

Atom Ağırlığı = ¾ ¾ ¾ ¾ ¾ ¾¾¾¾ ¾¾¾¾ = 35,245 

                                  100

Bir elementin, elde edildiği kaynak ne olursa olsun, izotoplarının yüzde oranı sâbit olmasına rağmen, nâdiren bâzı elementlerinki farklı olabiliyor. Meselâ Bor’un ( 5 B10) ve ( 5 B11) şeklinde 2 izotopu vardır. Elde edildiği kaynağa bağlı olarak bu izotopların yüzdesi sıra ile % 18,98-% 18,55 ve % 81,02-% 81,55 olabiliyor. Berilyum, fluor, fosfor, kobalt, arsenik, iyot, altın gibi bâzı elementlerin izotopları yoktur. Tabiî olarak meydana gelen elementlerin 259 tâne kararlı izotopu olduğu hâlde, izotopu kararlı olmayan 65 tâne tabiî element vardır. 1100’den fazla kararsız (radyoaktif) izotop vardır.

Elementlerin elektron düzeni: Element atomunun elektronları, atomun çekirdeği etrafında belirli kâidelere bağlı olarak yerleşir. Bu kâideler kuvantum teorisi ile açıklanmıştır. Bu teoriye göre çekirdek dışındaki bir elektronun 4 kuvantum sayısı vardır. Pauli prensibine göre bir atomda bulunan iki elektronun en azından bir kuvantum sayısı farklı olmalıdır. Meselâ bir orbitalde ancak iki elektron bulunabilir. Bu iki elektronun üç kuvantum sayısı aynı olduğu hâlde, spin (dönme impulsu) kuvantları farklıdır. Yâni birbirinin aksi yöndedir.

Kuvantum sayıları:

1. Prinsipal (baş veya aslî) kuvantum sayısı (n): Bu kuvantum sayısı elementin atomundaki enerji seviyelerini gösterir. Bu enerji seviyeleri 1,2,3,4,... olarak sıralanmış olup, n= 1 için K, n= 2 için L, n= 3 için M şeklinde; K,L,M,N,O,P ve Q harfleriyle sembolize edilirler ve yedi tânedir. Bunların her biri bir tabaka (zarf) olup, bulundurabileceği elektron sayısı 2.n2 formülüyle belirlenir. Buna göre n = 1 için 2.12 = 2, n = 2 için 2.22 = 8, n = 3 için 2.32 = 18 elektron bulunabilir. K en düşük enerji seviyesi, Q da en büyük enerji seviyesidir. Buna göre elektronlar çekirdekten uzaklaştıkça, yâni kuvantum sayısı büyüdükçe enerji seviyeleri de büyümektedir.

2. Azımutal (tâlî) kuvantum sayısı (1): Bu sayı K, L, M vs. tabakalarındaki alt tabakaları gösterir. Her aslî (baş) kuvantum sayısına karşılık olarak 0,1,2,3,... n-1 sayılarını alırlar ki, bu sayılar sıra ile s,p,d ve f harfleriyle gösterilir. Bu harfler elementlerin analizlerinde kullanılan spektroskopik terimlerin baş harfleridir. s = sharp, p = principal, d = diffuse ve f = fundamental.

Her tabakanın (zarfın) aslî sayısı kadar alt tabakası vardır. Bir tabaka içinde en düşük enerji seviyesi s, en yüksek de f’dir.

n = 1 için 1= 0 olup ls orbitali

n = 2 için 1= 0; 1 olup 2s, 2p orbitali

n = 4 için 1= 0; 1;2;3 olup 4s, 4p, 4d ve 4f orbitali vardır.

Genel olarak s enerji seviyelerinde 1 çift, p’de 3 çift, d’de 5 çift ve f’de 7 çift elektron bulunabilir. Bu elektron çiftlerinin her biri uzayda farklı yönelime mâlik olup, bir orbital (yörünge) meydana getirir.

3. Manyetik kuvantum sayısı (m): Bu kuvantik sayı alt tabakaların bir manyetik alandaki yönelmesini belli eder. Bir (n) tabakasında bu sayı 0,-1 ve +1 değerlerini alır.

n = 3 için

1 = 0; m= 0

1 = 1; m=+1, 0,-1

1 = 2; m = +2, +1, 0, -1, -2

4. Spin kuvantum sayısı (Ms veya s): Bu kuvantik sayı, elektronun kendi etrâfında dönmesini ifâde eder ve +1/2 ve -1/2 değerlerini alır.

 

ELEMENTLERİN PERİYODİK SİSTEMİ (Devri tasnif cedveli),GİRECEK

ELEŞKİRT OVASI

Eleşkirt ile Karaköse arasında, Murat Irmağının yukarı kesiminde uzanan oldukça yüksek bir ova. Doğudan gelen Murat Suyu ve Şirya Çayı, derinden aktıklarından, sulama işlerinde faydalı olamazlar. Kuzeyden inen dereler ise bu bakımdan daha faydalıdır. Ova, deniz yüzeyinden çok yüksek ve dağlarla çevrili olduğundan, kışlar sert ve uzun geçer. Sıcaklık uzun süre düşük kaldığından dolayı kar örtüsü mart sonlarına kadar devam eder. Ova en çok yağmuru nisan ve mayıs aylarında alır. Yaz mevsimi ise sıcak geçer. Ovada ağaç pek nâdiren görülür. Ovanın verimli ve kalın bir toprağı vardır. Çok iyi kavun ve karpuz yetiştirilir. Ova başta koyun ve sığır olmak üzere, hayvancılık için çok elverişlidir.

ELHAMRA SARAYI

Alm. Alhambra (f), Fr. Alhambra (m), İng. Alhambra.İspanya’da kurulan Nasrîler veya Benî Ahmer (1230-1492) İslâm Devletinin başkenti Gırnata şehrinin iç kalesi. Kırmızı Hisar da denir. Kale duvarlarının yapımında kırmızı yapı malzemeleri kullanılması sebebiyle Elhamra denilmekteyse de, Nasrîler Devletinin kurucusu Birinci Muhammed el-Gâlib’in (1230-1272), İbn ül-Ahmer lakabından dolayı denilmesi daha ilmî bir gerçektir. Kale’nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. 890 yılında Endülüs Emevî hükümdarlarından Abdullah (880-912) zamanında İspanyolların isyanında, Elhamra mevkiinde kale mevcuttu. Kale çeşitli târihlerde başka saldırılara da uğramıştır.

Nasrîler Devletinin kurucusu İbn ül-Ahmer, Gırnata Kalesini ele geçirince, dünyâca meşhur kendi ismiyle anılan Elhamra Sarayının inşâtını başlatmıştır. Nasrîlerin başşehri Gırnata’nın Kalesi içindeki düzlüğe kurulan saray, İbn ül-Ahmer ve kendisinden sonra gelen sultanlar tarafından ilâveler yapılarak Elhamra şaheseri meydana getirilmiştir.

13 ve 14. yüzyılda inşâ edilmiş Elhamra, İslâm sanatının Batıdaki şaheseridir. Sanat târihi bakımından kıymeti ölçülemeyecek kadar büyüktür. Kerpiçten duvarları, ahşapla ve kalıplardan dondurulmuş maddeler ile inşâ edilen kemerleri, kubbeleri, direk tabanları, pervazları, saçakları, tavanları ile zengin inceliklerle dolu İslâm sanat eserlerinin eşsiz bir teknik nümûnesidir. Dayanıksız yapı malzemelerinden yapılmış olması ve Hıristiyanların Haçlı taassubu ile tahribâta uğramasına rağmen, bugüne kadar hâlâ ayakta kalması ise akıllara durgunluk vermektedir.

Elhamra geniş bahçeler ve parklar içinde bir köşk, saray ve külliyedir. Kale duvarları arasında kalan saha, çeşitli süs bitkileri, hayvanlar ve fıskiyelerle nefis bir manzara arz etmekteydi. Yine bu saha, birbiriyle kenetlenmiş sanat âbideleriyle doluydu. İspanyollar zamanında Beşinci Karl’ın yaptırdığı binâlar hâriç diğerleri, Mersinler Avlusu ile Arslanlar Avlusunun çevresinde toplanmıştır. Arslanlar Avlusunda bulunan Sultan Mezarları kısmı, İspanyollar tarafından tamamen tahrib edilmiştir. Mersinler Avlusu etrafında; Mahkeme Divanhânesi, İki Kız Kardeşler Divanhânesi, Benî Sirâc Divanhânesi, Elçiler Divanhânesi, câmi ve hamamlar mevcuttu. Arslanlar Avlusunda köşkler ve ortasında fiskiye vardı. Elhamra’da tek, çift, üçüzlü, dördüzlü sütunların alt ve üst başları hâriç düz, diğer yerleri ince işlemelerle süslüdür. Elhamra kitâbeleri, tezyinât görünüşü ile ziyâretçilerin dikkatini çekmektedir.

Arslanlar Fıskiyesi ile Mahkeme Divanhânesi tezyinât sanatıyla doludur. Avluların birinin ortasında, herbirinin ağzındaki oluklardan sular akan on iki arslan bir dâire meydana getirir.

Nasrîler İslâm Devletine 1492 târihinde İspanyollar tarafından yıkılarak son verilmiştir. Müslümanların sağ kalanları Kuzey Afrika’ya göç etmişlerdir. Elhamra’nın sanat eserleri Hıristiyanların eline geçmesi ve Haçlı taassubu ile acımasız tahribâta uğramıştır. Mersinler Avlusundaki câmi, kiliseye çevrilmiştir. Elhamra sanat eserlerinin değeri sonra anlaşılmış ise de, tâmiri bütünüyle mümkün olamamıştır. Elhamra mîmârîsi İspanya, İtalya, Sicilya’da daha sonraki senelerde etkisini göstermiştir. Buralarda yapılan eserlerde Elhamra yapı tarzı kendini açıkça gösterir. Endülüs’teki ilim ve kültüre Müslümanların verdikleri önem, târih sayfalarını doldurmaktadır. Bu Endülüs medeniyeti Avrupa rönesansını hazırlayan en önemli faktördür. İlim ve kültür yanında sanat eserlerine verilen önem, Elhamra ile de kendini göstermişti.

ELİPS

Alm. Ellipse (f). Fr. Ellipse (m), İng. Ellipse.Verilen iki noktaya uzaklıkları toplamı sâbit olan noktaların geometrik yeri. Verilen bu iki noktaya “elipsin odakları” denir. Elips, aynı zamanda bir koni ile bir düzlemin ara kesitinden ibâret olan kapalı ikinci dereceden bir eğridir.

Elips, şekli ve geometrik özellikleriyle çok eski yıllarda bile bilinmekteydi. Elips, sâbit bir noktaya ve verilen bir doğruya uzaklıklarının oranı birden küçük bir sayıya eşit olan noktalarının geometrik yeridir. Denklemi x2+y2=a2 olarak verilen bir dâirenin koordinatlarının b/a oranında büyütülmesiyle veya küçültülmesiyle elipsin denklemi, x2/a2+y2/b2=1 olarak bulunur. Elipsin 2a büyüklüğünde büyük (büyük ekseni) ve 2b büyüklüğünde küçük ekseni mevcuttur. Elips bunları çap kabul eden küçük ve büyük çemberleri arasında kalır.

 

FORMÜL VAR!

 

büyüklüğü, elipsin dış merkezliği olarak isimlendirilir. Elips üzerindeki bir noktayı odaklarına birleştiren doğruların meydana getirdiği açının açı ortayları elipsin teğet ve normalini meydana getirir. Elipsin alanı p ab’dir. Elipsin çevresi eliptik integral ve eliptik fonksiyonlar yardımıyla elde edilir. Yaklaşık olarak p (a+b) alınabilir. Elipsin çizilmesinde tâkip edilecek yollardan biri, odak noktalarını tesbit edilecek bir ipi bir kurşun kalem ucu ile gergin tutarak kalemi hareket ettirmektir.

Güneş sisteminde gezegenlerin yörüngeleri odaklarından birinde güneş bulunan birer elipstir. Çember elipsin özel bir şekli olarak düşünülebilir. Burada iki odak üst üste çakışmıştır.

ELİPSOLİT

Alm. Ellipsoid (n), Fr. Ellipsoide (m), İng. Ellipsoid.İkinci dereceden bir yüzey olup, herhangi bir düzlemle arakesitleri elips olmaktadır. Asal eksenler adı verilen birbirine dik üç eksene göre ve bu eksenlerin kesim noktası olan merkeze göre simetrik bir şekil taşır. Orijinde bulunan merkez ve koordinat eksenleri boyunca alınan esas eksenlerine göre elipsoidin denklemi:

 x2      y2     z2
        ¾ ¾ + ¾ ¾ + ¾ ¾ = 1
         a2      b2     c2

Koordinat eksenleri üzerinde ayrılan parçalar (±a,0,0), (0±b,0) ve (0,0±c) dir. a > b > c ise, AA’; BB’ ve CC’ye büyük eksen, orta eksen ve küçük eksen adı verilir. a= b, veya b= c veya c= a ise yüzeye bir dönel elipsoit veya siferoit adı verilir. Bu bir elipsi büyük ve küçük ekseni etrafında döndürerek elde edilir. Birinci durumda proleit bir siferoit (football), ikinci durumda obleit (oblate) (basık) sipheroit ortaya çıkar. a= b= c iken ortaya çıkan yüzey bir küredir

ELİZABETH - 1

İngiltere ve İrlanda kraliçesi, Sekizinci Henry ve Anne Boley’in kızı. 1533’te doğdu. On altıncı yüzyılda İngiliz kraliçesi olup, mutaassıp bir Katolik olan kızkardeşi Mari Tudor’un 1558’de vefâtı üzerine kraliçe oldu ve 1603 yılına kadar saltanat sürdü. Elizabeth, Tudor’un aksine Protestan mezhebine mensub olup, kendisini memleketi dışındaki Protestanların da hâmisi sayıyordu. Bu îtibarla Katolik olup, Protestanların düşmanı olan İspanya Kralıİkinci Filip’in, amansız rakibiydi. Ancak o târihlerde denizde ve karada çok kuvvetli olan İkinci Filip’ten çekindiği için yine Filip’in hasmı olan Osmanlıları, İspanyollar üzerine tahrik etmek istedi. Her ne kadar iki devlet arasında bir savaş çıkarmaya muvaffak olamadı ise de, Osmanlı-İspanya dostluk ve ticâret münâsebetini büyük ölçüde baltaladı.

Kraliçe Elizabeth, Katoliklik ile Kalven mezhebinden alınmak sûretiyle meydana gelmiş olan Anglikan kilisesine muhâlefet eden Katolik ve Kalvenistleri cezalandırdı. Bu târihte, Büyük Britanya Adasında Elizabeth’e rakib olarak İskoçya kraliçesi ve Katoliklerin hâmisi, Marie Stuart vardı. Marie, Sekizinci Henry’nin yeğeni olup, Fransa Kralı İkinci Fransuva’nın zevcesi idi. Ancak, 1568 yılında İskoçya’da bir ihtilalin çıkması üzerine, Kraliçe Elizabeth’e sığınan Marie, tevkif edilerek hapsedildi. Burada 18 sene esir kaldıktan sonra Elizabeth’e karşı düzenlenen bir komplonun içinde yer aldığı iddiasıyla öldürüldü.

Kraliçe Elizabeth’in, İspanya aleyhine ayaklanmış olan Felemenkleri desteklemesi iki devletin arasını iyice açtı. Artık harp kaçınılmazdı. Fakat İspanya’nın “yenilmez armada” denilen donanması 1558’de fırtınadan dolayı perişan olduğundan, İngiltere, İspanyol istilasından kurtuldu. 1603 yılında ölen Elizabeth’in kraliçeliği, Osmanlı hükümdarı Üçüncü Murad’la oğlu Üçüncü Mehmed zamanlarına rastlamaktadır.

ELLİDÖRT FARZ

Her Müslümanın öğrenmesi ve uyması gereken dînî emirlerden meşhur olanları.

Çocuk bâlig olunca, inanmayan biri Kelime-i tevhîdi (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah) söyleyince, bunun mânâsını bilip, inanınca, Müslüman olur. Bunların her Müslüman gibi, İslâmiyetin hepsine, yâni Muhammed aleyhisselâmın söylediği emirlerin ve yasakların tamamına, Allahü teâlânın bildirmiş olduğuna inandım, demeleri lâzımdır. Daha sonra karşılaştığı bütün işlerde, emirleri ve yasakları öğrenmesi, inanması ve yapması lâzımdır. Farzlardan meşhur olan elli dört adedini seçmişlerdir. Elli dört farz şunlardır:

1) Allahü teâlânın bir olduğuna inanmak, 2) Helâl yemek ve içmek, 3) Abdest almak, 4) Beş vakit namazı kılmak, 5) Cünüplükten gusletmek, 6) Rızkın Allah’tan olduğuna inanmak, 7) Helâl, temiz elbise giymek, 8) Hakka tevekkül etmek, 9) Kanâat etmek, 10) Nîmetlerinin mukâbilinde, Allahü teâlâya şükretmek, 11) Kazâya râzı olmak, 12) Belâlara sabretmek, 13) Günahlara tövbe etmek, 14) Allah rızâsı için ibâdet etmek, 15) Şeytanı düşman bilmek, 16) Kur’ân-ı kerîmin hükmüne râzı olmak, 17) Ölümü hak bilmek, 18) Allah’ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmak, 19) Babaya ve anaya iyilik etmek, 20) Mârûfu (iyiliği) emr, münkeri (kötülüğü) nehyetmek, 21) Sıla-i rahm, akrabâyı ziyâret etmek, 22) Emânete hıyânet etmemek, 23) Dâimâ Allahü teâlâdan korkup, ferahı(şımarıklığı ve azgınlığı) terk etmek, 24) Allah’a ve Resûlü’ne itâat etmek, 25) Günâhtan kaçıp ibâdetlerle meşgûl olmak, 26) Müslüman devlet başkanına itâat etmek, 27) âleme, ibret nazarıyla bakmak, 28) Allahü teâlânın varlığını tefekkür etmek, 29) Dilini, fuhşa âit kelimelerden korumak, 30) Kalbini temiz tutmak, 31) Kimseyi maskaralığa almamak, 32) Harama bakmamak, 33) Sözüne sâdık olmak, 34) Kulağını münkerât (günah olan şeyler) dinlemekten korumak, 35) İlim öğrenmek, 36) Tartı ve ölçü âletlerini, hak üzere kullanmak, 37) Allah’ın azâbından dâimâ korkmak, 38) Müslüman fakîrlere zekât vermek ve yardım etmek, 39) Allah’ın rahmetinden ümid kesmemek, 40) Nefsinin isteklerine tâbi olmamak, 41) Allah rızâsı için yemek yedirmek, 42) Kifâyet miktarı rızık kazanmak için çalışmak, 43) Malının zekâtını, mahsûlün uşrunu vermek, 44) âdetli ve lohusa olan ehline yakın olmamak, 45) Kalbini, günâhlardan temizlemek, 46) Kibirli olmaktan sakınmak, 47) Bâlig olmamış yetimin malını muhâfaza etmek, 48) Genç oğlanlara yakın olmamak, 49) Beş vakit namazı vaktinde kılıp, kazâya bırakmamak, 50) Zulümle kimsenin malını yememek, 51) Allahü teâlâya şirk koşmamak, 52) Zinâdan kaçınmak, 53) Şarabı ve alkollü içkileri içmemek, 54) Yok yere yemin etmemek.

ELMA (Malus Communis)

Alm. Apfel (m), Fr. Pomme (f), İng. Apple. Familyası: Gülgiller (Rosaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Bütün Anadolu’da.

Çok eskiden beri yetiştirilen mutedil iklim meyvesi. Kültür elma ağacı, orta irilikte veya iri olur. Taç yüksekliği 8-10 m, genişliği 8-12 m’yi bulur. Dallar yanlara açılır. Ağaç yayvan bir hal alır. Kökler taçta olduğu gibi, genel olarak derinliğine olmaktan ziyade genişliğine yayılır. Kazık kök bulunmaz. Dallar odun ve meyve dalları olmak üzere başlıca iki gruba ayrılır. Odun dallarında boğum araları uzun, meyve dallarında ise genel olarak odun dallarına göre kısadır. Meyve dalcıkları ucunda çiçek tomurcukları teşekkül eder. Yapraklar kalın dokulu, üst yüzeyleri yeşil veya koyu yeşil, alt yüzleri çeşidine göre az veya çok tüylü, kenarları dişli, sapı uzun, orta veya kısadır. Çiçekler 2-13 çiçekli bir hüzmedir. Çiçek sayısı çeşide göre değişir. Çiçeklenme havanın gidişine göre 4-15 gün sürer.

Elma çeşitleri umûmiyetle kendine kısırdır. Kendine kısırlık, bir çeşidin kendi çiçek tozu ile döllenmemesi demektir. Bu kısırlık çeşitlere göre, tam veya kısmîdir. Kendi kendine döllenmeyle meyve verenlerde de yabancı döllenmeyle daha iyi ürün alınabilmektedir. Bu sebeple elma bahçelerini kurarken, döllenmeyi temin edecek iyi bir çeşit karışımının yapılmasına dikkat edilmelidir.

Bütün dünyâda yetiştirilen elma çeşitlerinin sayısı 6500’dür. Bunun 460’ı Türkiye’de yetişmektedir. Elma çeşitleri arasında dünyâ pazarlarında rağbet gören ve memleket şartlarına iyi uydukları için standartlarımızın arasına alınan yerli ve yabancı orijinli elma çeşitleri arasında, Amasya elması, Starking elması, Golden elması, Graverstein elması, Tonathan elması, Rombuti elması sayılabilir.

Elmanın vatanı Ön Asya’dır. Mutedil özellikle soğuk mutedil ikliminin bir ağacıdır. Bu sebeple dünyâ üzerinde en yukarı kuzey enlemde İsveç’te dahi ekonomik bir şekilde yetişmektedir. Buna karşılık elma 35 enlem derecesinin altında, alçak yerlerde yetişmeyip, ancak yüksek yerlerde yetişir. Memleketimizde, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’nun sıcak ve kurak yerlerinde 800 m’den daha yukarılarda yetişebilmektedir. Elma ağacı kış soğuğuna iyi dayanır. Kış dinlenme peryodunda 35,40°C’ye, yaşlı sürgünler -20°C’ye dayanır. -2,   -3°C’de çiçekler ve 1 cm çapındaki meyveler zarar görür ve dökülür. Olgun meyveler -2, -3,5°C’de donar.

Elma ağacı için en iyi topraklar, içerisinde normal derecede kireci ve yeteri kadar humusu bulunan tınlı, tınlı-kumlu veya kumlu-tınlı geçirgen topraklardır. Kökler derine gitmediğinden fazla nemli ve ağır killi topraklarda armut kadar zarar görmez. Taban suyunun 1 m’den yukarda olması istenir. Elma için en elverişli toprak reaksiyonu pH 6-8 arasıdır.

Elma bahçelerini, fidanlıklarda yetiştirilmiş aşılı fidanlarla kurmak en iyisidir. Kültür çeşitleri, çeşitli anaçlar üzerine aşılanmak suretiyle üretilir. Elma fidanı yetiştirmede en çok kullanılan aşı durgun göz aşısıdır. Bu aşı memleketimizde Temmuz 15’den Ağustos sonlarına kadar yapılmaktadır.

Elma, yetiştirmekte olduğumuz meyve türleri arasında iyi gelir sağlayanlardan biridir. Üretimi oldukça iyi düzenlenmiş bulunan yerlerde dönümden ortalama 300-600 kg meyve elde edilebilmekte, bakım şartlarının iyi olduğu durumlarda bu miktar 1000 kg’a kadar yükselmektedir. Bu miktar bazı ülkelerde üç tonun üzerindedir. Elma tüketimimiz kişi başına 20 kg civarında olup, dünyâda en fazla elma tüketen ülkeler arasında yer almaktayız.

Kullanıldığı yerler: Elma vitamince zengin meyvelerdendir. Vitaminlerden A ve C vitaminleri oldukça fazla miktarlarda bulunur. B vitamini pek azdır.

Elma yiyenlerde aklî bozuklukların ve teneffüs yolları rahatsızlıklarının azaldığı ve diş çürümesi nisbetinin % 30’dan daha az olduğu tıbbî kaynaklarda belirtilmektedir. Elmanın % 83,85’i su, 0,40 protein, 8,35 invert şekeri, 1,60 sakkaroz, 0,07 tanen, 1,32 ham lif 0,41 kül, ayrıca çok az miktarda mangan, bakır, flor, magnezyum, kalsiyum, potasyum vs. maddeleri ve 100 gramında 59 kalori mevcuttur.

ELMA ASİDİ (Malik Asit)

Bir monoksi süksünik asit. Açık formülü:

       H
              ½
        HO ¾ C ¾ COOH
              ½
          H ¾ C ¾ COOH
              ½
               H

şeklinde olup, tabiî olarak elma, üzüm, kiraz ve üvezde (uvazda) bulunur. Bu asidin tuzları da birçok bitkilerde vardır. Meselâ, tütün yapraklarında kalsiyum, ravent’te potasyum tuzu hâlindedir. Elma asidinin polarize ışığı sağa ve sola çeviren şekilleri vardır. Elma asidi ince iğneler şeklinde kristalleşir. Suda ve alkolde çözünür. Hidrojen iyodürle, süksinik asite indirgenir. Isıtıldığında su kaybederek fumarik veya maleik asite dönüşür. Walden çevrilmesi olarak bilinen kimyâsal olay ilk olarak P.Walden tarafından elma asidinde keşfedilmiştir.

Elma asidi, sentetik yoldan fumarik asite su katmakla, mono brom süksinik asiti gümüş hidroksitle indirgemekle, asparagin asidini nitröz asitle etkileştirmekle elde edilebilir.

ELMAS

Alm. Diamant (m), Fr. Diamant (m), İng. Diamond.Saf karbondan meydana gelen, bilinen en sert madde. Karbon elementinin bir modifikasyonu grafit, diğeri ise elmastır. Elmasın saf karbon olduğu ilk olarak Fransız kimyâcı Lavoisier tarafından aydınlatılmıştır. Lavoisier, elması yakmış ve yanma gazının sâdece karbondioksit olduğunu görünce elmasın karbon olduğu hükmüne varmıştır.

Özellikleri: En belirgin özelliği sertliğidir. Mineralojide kullanılan mohs sertlik göstergesinde en yüksek rakamla (10) gösterilir. Bu, diğer bütün mineralleri çizebilmesi demektir. Sertliğinden dolayı endüstriyel âletlerde kullanılması büyük önem kazanmıştır. Kezâ dayanıklılığından ve ışığı çok iyi kırmasından dolayı kıymetli bir zînet  eşyâsıdır. Elmas mineralinin her cihetteki sertliği aynı değildir. Fakat X ve Gama ışınları ile en sert yönüne doğru yönlendirilerek, âletlerde kesici olarak kullanılması sağlanır.

Elmas, ametalik özellikler gösterir. Erime noktası 3500°C’dir. Yoğunluğu yaklaşık 3,5 gr/cm3tür. Havada 850°C’de yanar. Havasız ortamda 1500°C’de grafite dönüşür. Oda sıcaklığında hiçbir madde etki etmez. Florla 750°C’de, karbon tetra florür (CF 4 ) bileşiğini meydana getirir. Diğer halojenlerle birleşmez. Elmas izometrik bir sistemde kristallenir. Her karbon atomu kendisini çevreleyen dört karbon atomuyla düzgün dörtyüzlü meydana getirecek şekilde bağlanmıştır. Daha doğrusu iki tâne kare tabanlı piramidin taban tabana gelmiş şekli görünümündedir. 12 yüzlü ve kübik kristal yapıları da vardır. Kristallerin rengi beyaz, kahverengi, siyah veya renksiz olabilir. Mineralin içinde yabancı atom mevcudiyeti de söz konusu olabilir. Fakat her 10.000 karbon atomu başına ancak bir tâne yabancı atom bulunur. Hattâ güzel tabiî elmasta 100.000 atom başına ancak 1 tâne yabancı atom bulunur.

Elmasın tartılmasında ölçü birimi olarak kırat kullanılır (1 kırat 200 miligrama eşittir).

Elmasın optik özellikleri ona güzellik ve kıymetli zînet eşyâsı özelliğini vermektedir. Işığı kırma indisi çok yüksektir (2,417). Yâni içeri kabul ettiği ışın yansıttığı ışına göre fazladır. Kezâ ışını disperse etme (yâni, beyaz ışını renklere ayırma) kâbiliyeti de oldukça yüksektir. Radyasyonları tutma özelliklerine göre iki tiptedirler.

Birinci tip, görünen ışını absorbe edenler (soğuranlar, emenler); ikinci tip ise, morötesi ve kızılötesi ışınları absorbe edenlerdir. İkinci tip elmaslar tabiî hâlde mâvi renklidirler.

Elmas, mükemmel bir elektrik izolatörüdür. Kezâ ısı iletkenliği en yüksek olan maddedir. Bu özelliğinden dolayı zarar görmeden kesilebilir.

Bulunuşu: Elmas orjinal olarak yalnız kimberlit kayalarında bulunur. Diğer kayalarda bulunan elmas, muhtemelen kimberlitten aşınmayla veya tortuların başkalaşım geçirmelerinden meydana gelmiştir. Kimberlit kayasında bâzan elmas bulunmayabilir. Bulunma nisbeti ancak ortalama kırk milyonda birdir. Kimberlit, yüksek nispette magnezyum ve demir bulunduran volkanik kaya kalıntısıdır. Bu kayalarda birçok başka mineral de bulunur. Kalsit, olivin, ilmenit, mika vs. gibi. Kimberlit yer kabuğunun derin tabakalarında kanallar şeklinde bulunur. Elmasın bâzı yer kabuğu hareketleriyle yukarıya çıktığı kabul edilmektedir. Kısmen de bâzı bölgelerde nehir kumlarına karışmıştır. Elmasın en çok bulunduğu yerler olarak, Güney Afrika (Kimberley’de), Güney Amerika, Endonezya ve Hindistan sayılabilir.

Üretimi: Elmasın kazanılması, diğer minerallerin işlenmesi gibidir. Yalnız kristaller o kadar bol değildir. Çok dağınık olup, tespitleri bile güçtür. Yeryüzüne yakın cevherler olduğu gibi, 300 metre derinlerde olan cevherler de vardır. Cevher kayaları, borular daldırılarak kırılır. Çıkarılan balçıklı, kumlu cevher iki ameliyeden geçirilir. Cevher önce yoğun bir sıvıda yüzdürülür. Çok ağır olan mineraller dibe çöker. Daha sonra kumlu-çamurlu karışım bir nevi elekte aşağı-yukarı titreşim verilerek, elmasın dibe çöktürülmesi sağlanır.

Ayrı bir sistemle hem kesilmiş, hem de parlatılmış hâle getirilebilen yegâne mineral, elmastır. Birçok elmas kristali kendiliğinden pırlanta olacak şekildedir. Fakat bir kısmı da kesilmek zorundadır. Kesilmesi dikkat ve titizlik ister. Elmasların kıymeti dört faktörle ilgilidir: Kesilme, renk, büyüklük ve mükemmellik. Çatlak olup olmaması da çok önemlidir. Çünkü, çatlaklık, ışık girişini zorlaştırmaktadır. Sarı ve kahverengi elmaslar pek istenmez. Pembe, menekşe rengi ve yeşil elmaslar çok makbuldur. Kesilme şekli belki de en mühim faktördür ve parça büyüklüğü ile kıymeti artar.

Kullanılışı: Elmas zînet eşyâsı olarak ve yüzük taşı olarak çok yaygın bir şekilde kullanılır. Elmasın güzelliği eskilerin de çok dikkatini çekmiş ve hattâ hastalık ve zehirlenmeyi önlediği sanılmıştır. Elmasın esas kıymeti kesme tekniğinin gelişmesinden sonra (17. yüzyılın sonlarına doğru) başlamıştır. Elmasın kesilmesi yine elmasla yapılmaktadır. Zînet eşyâlarından başka endüstriyel âletlerde de elmas kıymetini devâm ettirmektedir. Endüstride kullanılan miktarı % 75-80 kadardır. Fakat kıymet olarak % 25-30 civârındadır. Endüstride cam kesici, taş yontucu, delici ve perdahlayıcı âletlerde kullanılır

Sanâyi elması: Rengi ve biçimi açısından kıymetli taş olarak kabul edilemeyen ve sanâyide çeşitli maksatlarla kullanılan elmaslardır. Başlıca üç çeşit tabiî sanâyi elması vardır. Bunlar, ballas, bort ve karbonado isimlerini alır. Ballas, çok sert ve tok bir elmas çeşididir. Bort çeşidi, umûmiyetle bozuk renkli veya biçimsiz elmasları ihtivâ eder. Küçük olanları elmas matkap takımlarında kullanılır. Siyah renkli karbonado ise, torna tezgahlarında, cam kesme âletlerinde, pikap iğnelerinde vb. kullanılır.

Sentetik (Sun’î) elmas: Elmasın karbon olduğu anlaşılınca, kömürün (grafitin) elmasa dönüştürülebileceği düşünülerek, bu hususta birçok çalışmalar yapıldı. Nitekim bugün, grafitin elmasa dönüştürülmesi mümkündür. Termodinamik hesaplamalar grafitin elmasa dönüştürülmesi için en az 10.000 atmosfer basınç gerektiğini göstermiştir. Bununla berâber ilk defâ 1955 yılında 100.000 atmosfer basınç altında 2500°C sıcaklıkta ve krom katalizör kullanılarak sun’î elmas elde edilmiştir. Ancak parçalar genellikle küçük ve siyah renkli olup, nâdiren mücevher evsafında olabilmektedir. 1962’de yapılan bir çalışmada 200.000 atmosfer basınç ve 5000°C sıcaklıkta katalizörsüz olarak grafit elmasa dönüştürülmüştür.

Sun’î elmasın üretimi için gerekli olan yüksek sıcaklık ve basınç şartları patlayıcılardan faydalanılarak elde edilir. Sun’î elmas üreticilerinden Du Pont Company bu tekniği uygular.

ELMAS MEHMED PAŞA

On yedinci yüzyıl Osmanlı devlet adamlarından. 1662’de Kastamonu’nun Cide kazâsına bağlı Hoşalay’da doğdu. Babası Sadık Reis, bir gemi kaptanıydı. Genç yaşta Divrikli Mehmed Ağanın hizmetine girdi. 1677’de Mehmed Ağanın Şam Trablus vâliliğine tâyini üzerine, onunla birlikte gitti. Daha sonra Sultan Dördüncü Mehmed’in isteği üzerine Enderun’da Hazine Odasına, 1685’te de Hasoda’ya alındı. Süratle terfi ederek çuhadar ve rikâbdar oldu. İkinci Süleymân Han zamanında silahdâlığa getirildi (1687). 1688’de beylerbeyilik pâyesiyle nişancı oldu. 1689’da vezir rütbesini aldı.

Elmas Mehmed Paşa 1695 Nisanında Sürmeli Ali Paşanın yerine veziriâzam oldu. Sultan İkinci Mustafa’nın üç seferine de iştirak etti. Lipva ve Lugoş kalelerinin Avusturyalılardan alınmasında önemli rol oynadı. 1697’deki son seferde Zanta bozgunu sırasında askerin geri dönmesini önlemek isterken yeniçeriler tarafından parçalanmak suretiyle öldürüldü. Veziriâzamlığı iki buçuk sene kadar olup ölümünde otuz altı yaşlarındaydı. Yakışıklı olmasından dolayı “Elmas” lakabı almıştır. Muktedir ve işinin ehli bir devlet adamıydı.

ELVAN ÇELEBİ

Amasya civârında yetişen âlim ve evliyânın büyüklerinden. Kırşehir’de doğmuş olup, doğum târihi belli değildir.

On üçüncü yüzyılın yarısında Moğol istilâsından kaçarak Orta Anadolu’ya gelip yerleşti. Zamânın âlimlerinden çeşitli ilimleri tahsil ettikten sonra, tasavvufa yöneldi. Babasının halîfelerinden şeyhülislâm Fahreddîn Efendinin sohbetlerinde bulunarak tasavvufta yükseldi. 1326 (H. 727)da babasının Mısır’a gitmesi üzerine, Mecitözü’ne gelip Elvan köyüne yerleşti. Bir câmi, zâviye, türbe ve hamam yaptırdı. Eratna Beyinin veziri olan amcazâdesi Alâeddîn Ali Şâh-ı Rûmî, bu eserleri besleyecek zengin vakıflar kurdu. Köyü ve etrâfındaki arâziyi Elvan Çelebi’ye bağışladı. Sohbetleriyle birçok kimsenin yetişmesini sağlayan Elvan Çelebi, zamânın ileri gelen evliyâsından oldu. O devirde ortaya çıkan Babaîlik sapık yoluna karşı insanları Ehl-i sünnet yoluna dâvet etti. Sohbetleri ile birçok devlet adamı ve şâirin doğru yola kavuşmalarına sebeb oldu. Çeşitli şiirler de yazan Elvan Çelebi, atalarının hayat hikâyelerini anlattığı Menâkib-i Kudsiyye fî Menâsib-il-Ünsiyye adlı 1081 beyitlik bir eser yazdı. Bu eseri dil bakımından eski Anadolu Türkçesinin özelliklerini taşımaktadır. Aynı zamanda 13 ve 14. yüzyıl Türk târihi bakımından önemli bir kaynaktır. Elvan Çelebi’nin vefât târihi belli değildir. Kabri Mecitözü ile Çorum arasında Elvan Çelebi köyünde bulunan zâviyesindeki türbesindedir. Ziyâret edenlerin çeşitli hastalıklara şifâ bulduğu rivâyet edilmektedir.

ELYAF

Alm. Fiber; Faser (f), Fr. Fibres (f.pl), filaments (m.pl.), İng. Fibers.Dokuma ürünlerinin hammaddesi. Bitki, hayvan ve mâdenî kaynaklardan elde edilen tabiî elyafların yanında çeşitli kimyevî usûllerle yapılan elyaflar da vardır. Pamuk, kapok, keten, kenevir, jüt, rami, manila, alfa, sisal, koko, bitkilerden elde edilen belli başlı elyaflardır. Yün, moher, deve tüyü, kaşmir, lama, angora (tavşan tüyü) alpaka, ipek ise hayvânî kaynaklı tabiî elyaflardır. Isıya dayanıklı bir madde olan asbest mâdenî kaynaklı tek tabiî elyaftır.

Elyaflar uzunluklarına göre stapel (kesikli) ve kontinü (kesiksiz) olmak üzere iki cinstir. Kesikli elyaflarda her bir elyaf bir santimetre kadardır. Pamuk ve yün bu tiptendir. Kesiksiz elyafta liflerin uzunluğu çok fazladır. Tabiî elyaflardan ipek ve bâzı kimyevî elyaflar bu tip elyaf grubuna girerler. Kimyevî elyaflar kısa kısa kesilerek yün, pamuk gibi kesikli yapılabilir. Elyaf boylarının yanında elyafın kalitesini etkileyen diğer özellikler; parlaklık, incelik, mukavemet, esneklik, ısı iletkenliği, nem çekme özelliği, su çekme özelliği, küflenme, ısı etkisi, boyanma yatkınlığı ve eğirme kâbiliyetinden ibârettir. Uzun elyaf kullanmak gibi usûllerle, istenen parlaklıkta dokuma yapabilecek çeşitli kimyevî elyaflar üretilebilir. İnce elyaflardan meydana gelen dokumalar daha yumuşak ve dikişe yatkındır. Ayrıca elyaf yüzeyi daha fazla olduğundan bu tip dokumalarda ısı izolasyonu daha iyidir. Elyaflar incelik sırasına göre, ipek, poliamid (naylon), pamuk, yün, moher (tiftik) ve bast elyaf (bitki gövdesi elyafı) şeklinde sıralanabilir. Dokumada önemli olan elyafın inceliğinden çok elyafın meydana getirdiği ipliğin inceliğidir. İplik incelikleri, belli bir ağırlıktaki elyaftan elde edilen ipliğin uzunluğuna göre verilen numaralardan anlaşılır. İpliğin numarası büyüdükçe inceliği artar.

Elyaftan istenen diğer bir özellik, elyaftan yapılan ipliğin mukâvemetidir. Bu, ipliğe tesir eden kuvvetin iplik numarasına bölümüyle ölçülür. Nem, bitki kaynaklı elyafların mukâvemetini arttırır. Diğerlerininkini ise azaltır. Mukâvemeti en fazla olan elyaf kimyevî elyaflardan cam elyafıdır. Diğerleri poliamid, poliester, ipek, keten, pamuk, akrilik elyaf, rayonlar, asetat ipeği ve yün sırasına göre mukâvimdirler.

Esneklik de elyaftan istenen özelliklerdendir. Esneklik elyafın ve neticede dokumanın mukâvemetini arttırır. Esnek olmayan dokumalardan yapılmış elbiselerde torbalanmalar meydana gelir. Elyaflar esneklik özelliğinin azalmasına göre kauçuk, elastomer elyaf, poliamit, yün, ipek, triasetat, akrilik elyaf, poliester, rayon, pamuk, keten ve cam elyafı sırasıyla gider.

Isı iletme kâbiliyeti elyaftan yapılan kumaşın kullanılacağı mevsimi tâyin etmek bakımından çok önemlidir. Bu hususta ipliğin dokunuş şekli de ısı izolasyonu bakımından kumaşa tesir eden bir faktördür. Isı iletkenliği, yüksekten alçağa doğru keten, pamuk, rayonlar, asetat ipliği, poliamid, poliester, yün, akrilik ve cam elyafı sırasına göredir.

Nem çekme ve sonra buharlaşmayla bu nemi dışarı verme özelliği yaz aylarında sıhhat ve rahatlık bakımından dikkate alınması gereken bir husustur. Ayrıca nemi emme hızı ve dışarı buharla atma hızı da önemlidir. Ne kadar hızlı nem çekme olursa o kadar hızlı buharlaşma olur. Yün çok nem çekme kâbiliyetine sâhib olduğu halde çekme ve buharlaşma hızı, selülozik elyafa göre düşüktür. Gevşek dokuma gibi çeşitli dokuma yapısı ve çeşitli apre işlemleriyle nem çekme kabiliyeti arttırılabilir. En fazla nem çeken elyaf yündür. Sonra sırasıyla ipek, rayon, keten, pamuk, asetat ipeği, poliamid, akrilik ve poliester gelir. Cam elyafı hiç nem çekmez. Nem çekmenin yanında ıslandığı zaman elyaf ebat olarak çeker. Bunu azaltmak için elyafa özel apre verilebilir. Su ile çekme yün, pamuk, keten, rayonlar, ipek, asetat ipeği ve diğer kimyevî elyaf sırasına göre gittikçe azalır. Ayrıca nemli yerlerde pamuk, keten ve rayonların küflenmeye meyilleri vardır.

 

ŞEKİL VAR!

 

Cam yünü ısıya karşı en dayanıklı elyaf olmasına rağmen, bazı elyaflar yüksek ısılarda kavrulup alev alabilirler. Alev koruyucu ve apre kullanılarak elyafların yüksek sıcaklıklara karşı mukâvemeti arttırılabilir. Pamuk, keten, yün, ipek, rayon, asetat ipeği ve poliamit sırasına göre elyafların ısıya dayanıklılığı azalır. Boyanma kâbiliyetini gösteren gözeneklilik ve eğirme kâbiliyeti mükemmel elyaf için aranan diğer özelliklerdendir. Elyafın inceliği, yüzey yapısı ve uzunluğu, elyafların birbirine iyi yapışarak eğirme kâbiliyetini etkileyen önemli hususlardandır.

Kimyevî esaslı elyaflar, sentetik polimerlerden, tabiî polimerlerden veya anorganik hammaddelerden çeşitli usüllerle elde edilen elyaflardır. Kendi aralarında pekçok çeşitleri olan bu elyafların kendilerine has özellikleri vardır. Bu özelliklerinden ve ucuzluklarından dolayı dokumacılıkta oldukça yayılmış durumdadırlar.

ELYESA' ALEYHİSSELÂM

İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. İlyâs aleyhisselâmdan sonra gönderilmiştir. Her ikisi de Mûsâ aleyhisselâmın dînini yaymakla vazifelendirilmiş nebî idiler.

İlyâs aleyhisselâm, İsrâiloğullarını Allahü teâlâya îmâna ve ibâdete çağırdı. Onu dinlemediler, hattâ memleketlerinden kovdular. Ba’l adındaki puta tapmaya ısrarla devâm ettiler. Bu isyânları ve azgınlıkları sebebiyle, Allahü teâlâ onlar üzerine belâ ve musîbet gönderdi. Çeşitli sıkıntılarla cezâlandırıldılar. Memleketlerinden bereket kaldırıldı. Yağmur yağmaz oldu, kıtlık başgösterdi ve mahsûl alamadılar. Yiyecek bulamaz oldular. Açlıktan leş yemeye başladılar. Sonunda İlyâs aleyhisselâmı bulup, nasîhatini dinlediler. îmân ettikleri için, üzerlerinden belâlar ve musîbetler kaldırıldı. Bir müddet sonra, tekrar dinden dönüp puta tapmaya ve çeşitli günahları işlemeye başladılar. Küfürde ısrâr edip, îmân etmeye bir türlü yanaşmadılar. İlyâs aleyhisselâm, Allahü teâlânın izniyle Ba’lbek’te yaşayan bu kabîle arasından ayrılıp gitti. Başka beldelerde yaşayanları, Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Bu dâvetleri sırasında uğradığı bir belde halkı tarafından çok sevilip, orada kalması istendi. Bunun üzerine bir müddet kaldı. Bu sırada ihtiyâr bir kadının evinde misâfir olmuştu. Bu kadın Elyesa’ aleyhisselâmın annesiydi. Elyesa’ aleyhisselâm, o sırada genç olup hastaydı. Annesi, İlyâs aleyhisselâmdan, oğlunun sıhhate kavuşması için duâ istedi. İlyâs aleyhisselâm da duâ etti. Elyesâ’ aleyhisselâm hastalıktan kurtulup sıhhate kavuştu. Bundan sonra İlyâs aleyhisselâmın yanından hiç ayrılmadı. Ondan Tevrât-ı şerîfi öğrendi. İlyâs aleyhisselâmdan sonra Elyesa’ aleyhisselâm, Allahü teâlâ tarafından peygamber olarak görevlendirildi.

Elyesa’ aleyhisselâm, İsrâiloğullarının ıslâhı için uğraştı, tebliğ vazifesi yaptı. Azgınlık ve taşkınlıklarını günden güne arttıran bu kavim, Allahü teâlânın kendilerine gönderdiği kitâbın gösterdiği yoldan ayrıldı. Kabîleler, devletin başına geçmek yarışına girdi. Aralarındaki ayrılık ve başka memleket meseleleri yüzünden birbirlerine düştüler. İsrâiloğulları arasındaki fitnenin kavga ve çekişmelerin sonu gelmez oldu. Nihâyet Allahü teâlâ üzerlerine Asûr devletini musallat kıldı. Esir olup zelîl ve perîşân bir hayat sürmeye başladılar. Bu hâdiselerin vukû bulduğu sıralarda, Yûnus aleyhisselâm, Asûrluların başşehri olan Ninova’da dünyâya gelmişti.

Elyesa’ aleyhisselâmdan Kur’ân-ı kerîmde bahsedilmiş olup meâlen; (Yâ Muhammed!) İsmâil’i, Elyesa’ı, Zülkifl’i de hâtırla . (Kavmine anlat.) Bunlar hayırlılardan idiler.” (Enbiyâ sûresi: 85) buyrulmaktadır.

Mûcizeleri:

Erîha şehri ahâlisinin içme suları acılaşmıştı. Bu durumu Elyesa’ aleyhisselâma bildirip, kendilerine yardımcı olmasını istemişlerdi. Bunun üzerine, Elyesa’ aleyhisselâm acılaşan suyun içine bir parça tuz atıp, “Tatlı ol!” deyince, Allahü teâlânın izniyle su tatlı ve lezzetli olmuştur.

Borçlu ve dul bir kadın, Elyesa’ aleyhisselâma gelip, fakirliğinden şikâyetçi olmuştu. “Evinde neyin var?” deyince, kadın; “Bir kaşık kadar yağım var.” dedi. Elyesa’ aleyhisselâm, kadına; “Git, o yağı bir kab içine koy.” buyurdu. Kadın da gidip yağı bir kabın içine koydu. Elyesa’ aleyhisselâmın mûcizesiyle o yağ o kadar arttı ki, pekçok kap yağ ile doldu. Fakir kadın bundan borçlarını ödediği gibi, zengin de oldu.

İsrâiloğulları, Elyesa’ aleyhisselâma bâzan uyup, bildirdiği emirleri yerine getirdiler. Bâzan da muhâlefet ettiler. Elyesa’ aleyhisselâm vefâtına yakın Zülkifl aleyhisselâmı yanına çağırıp, kendinden sonra onu yerine halîfe tâyin etti.

EMÂNÂT-I MUKADDESE

(Bkz. Mukaddes Emânetler)