ELÇİ
Alm. Botschafter (m), Fr. Ambassadeur (m), İng. Ambassador. Bir devleti, devamlı veya geçici olarak, gönderilen yerde temsil etmekle görevli şahıs. Devlet başkanının temsilcisi olup, gönderildiği memlekette devletinin ve vatandaşlarının hak ve menfaatlerini korur. Buradaki siyâsî, askerî, kültürel ve teknik gelişmeleri tâkib eder. Dışişleri bakanlığına bağlı olan elçiler, bakanlığın emirlerine göre, antlaşma ve sözleşmeleri imzâlar.
Elçilerin târihi çok eskidir. Diplomasinin kurallara bağlanmadığı eski çağlarda elçiler geçici olarak gönderilirdi. Dâimî elçi göndermek 14. asırda İtalya ve Venedik’te gelişmeye başladı. Bundan iki asır sonra İngiltere, Almanya ve İspanya gibi devletler de devamlı elçi göndermeyi benimsediler.
Osmanlıların ilk devirlerinde Memlûk, Bizans, Germiyan, Karaman, Candar, Timuroğulları, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve sâir devletlerle dostâne veya hasmâne olmak üzere iki taraf arasında elçiler gidip gelmişti. Ancak 15. yüzyıl ortalarından îtibâren Osmanlı Devletinin kudretinin artması üzerine, yabancı ülkeler bu devlette kalıcı elçiler ve maslahatgüzârlar bulundurmaya başladılar. Osmanlı memleketine gelen sefirlerin bir kısmı dâimî, bir kısmı ise geçiciydi. Ayrıca Avusturya ve Rusya gibi bâzı devletler de merkezde kapı kethüdâsı ismi altında maslahatgüzâr bulundurmuşlardır. Buna mukâbil Osmanlı Devletinin Avrupa’da hiç sefiri yoktu. Osmanlılar gerek İslâm devletlerine ve gerek münâsebette bulunduğu Hıristiyan devletlerine ara sıra sefir göndermişse de bunlar bir pâdişâhın cülûsunu bildirmek, yeni kral veya hükümdârın hükümdârlığını tebrik veya muhârebeyi müteakip yapılan antlaşma münâsebetiyle, âdet üzere hükümdârın nâmesiyle hediyeleri götürmeye mahsus geçici bir gidişti.
Osmanlı Devletinin elçiler hakkında muâmelesinin son derece medenî olduğunu yabancı kaynaklar da yazmaktadır. Ahitnâmelerine ve devletin şeref ve haysiyetine riâyet gösteren elçilere karşı dînî ve örfî îcâplara uygun şekilde davranılmıştır. Aksine davrananlara karşı ise, Osmanlılar da iyi muâmele göstermemişlerdir. Türkler arasında bugün de darb-ı mesel hâlinde söylenen “elçiye zeval yok” sözü onların her ne sûretle olursa olsun, emniyet içinde bulunduklarını göstermektedir.
Osmanlı Devleti nezdine gönderilen bir sefir huduttan içeri girer girmez, kendisini İstanbul’a götürmek üzere bir mihmândâr gönderilir ve Türklere has misâfirperverlik kâidesi üzere bütün yol ve yiyecek masrafı hükûmet tarafından verilirdi. Ancak Osmanlıların Üçüncü Selim Handan îtibâren devamlı elçi göndermeleri sırasında yabancı ülkeler tarafından uygulanmayan bu âdeti Sultan Selim Han da kaldırdı. Osmanlı Devletinde dâimî olmak kaydıyla ilk defa; 1792’de Londra’ya Yûsuf âgâh Efendi, 1798’de Pâris’e Seyyid Ali Efendi ve 1801’de Berlin’e Aziz Efendi elçi tâyin olundular.
Viyana Antlaşmasının eklerinden biri olan 19 Mart 1815 Nizamnâmesiyle elçilerin statüsü yeniden belirlendi. Buna göre diplomasi memurları büyükelçi, ortaelçi, maslahatgüzâr olarak üç sınıfa ayrılıyordu. Büyükelçiler bulundukları devlet başkanının yanında, kendi devlet başkanlarını temsil ederlerdi. Bu bakımdan doğrudan devlet başkanından mülâkat isteyebildikleri gibi, diğer elçilerden de üstün kabul edilirlerdi. Ortaelçiler ise; devlet başkanlarının şahsını değil, işlerinde ülkelerini temsil ederlerdi. Bu durumda bulundukları yerin devlet başkanlarından doğrudan mülâkat isteyemeyip, dışişleri bakanı aracılığıyla isterlerdi. 18 Nisan 1961’de Viyana’da diplomatik ilişkiler ile yeniden yapılan sözleşme, diplomasi temsilcilikleri bakımından bir yenilik getirmemiştir. Yalnız tatbikâtta ortaelçilik kaldırılarak yerine büyükelçilik göndermek usûlü devletler arasında kabûl edilmiştir. Türkiye Cumhûriyeti hukûkunda elçilerin görev yerleri Resmî Gazete’de yayımlanan bir kararnâme ile belirlenir. 1984’te çıkarılan kânun hükmünde kararnâmeyle misyon şefinden sonra birinci meslek memuru olarak görev yapmak üzere elçi-müsteşar makâmı kurulmuştur.
Elçilerin görevlerini tam yapabilmeleri için hemen hemen bütün devletlerce bâzı imtiyâz ve dokunulmazlıklardan istifâde etmeleri kabul edilmiştir. Devletler Hukûku Enstitüsünün kararlarına göre elçilere; şahıs ve elçilik binâsının dokunulmazlığı, kazâ ve vergi dokunulmazlığı verilir. Elçi; sorguya çekilmez, yargılanmaz, tutuklanmaz, tanık olarak bile mahkemeye çağrılmaz. Elçiler gezi ve haberleşme serbestliğinden faydalanırlar. Görevi herhangi bir sebeple sona eren elçi, dönüş seyâhati boyunca da dokunulmazlıklardan istifâde eder. (Bkz. Diplomasi)
Alm. Handschuh (-e pl) (m) Fr. Les gants (m.pl.), İng. Gloves. Elleri soğuktan, sıcaktan, zararlı şeylerden korumak için veya başka maksatlarla giyilen deri, kumaş, örgü ve süngerden yapılan el giyeceği, ellik.
Eldivenin kaynağının İran olduğu söylenir. Yedinci yüzyılda eldiven, lüks eşyalar arasına girmiş, bilhassa imparatorların kullandığı inci ile işlenmiş, mücevherlerle süslenmiş olanları dikkat çekmiştir. Yalnız bunlar baş parmağı ayrı, dört parmağı aynı yere sokulan eldiven şeklindeydiler. Ayrı parmaklı eldivenler ise, 12. yüzyılda yaygınlaşmıştı. Bunlarda umumiyetle işleme hâkim olup, kimisi kürklü, kimisi ipekli işlenmiştir. Yaptıkları işlere göre bâzı insanlar köpek ve geyik derisinden eldiven, soylu kişiler ise ipek ve kadife eldiven kullanmışlardır. On altıncı yüzyılda ise ipek, sırma, gümüş işlemeli, parmaktaki yüzükleri belli edecek şekilde delikli olanlar moda olmuştur.
Türklerin bulunduğu yörelerin soğuk olması sebebiyle eldiven, onlar tarafından, çok eski zamanlardan beri kullanılmaktaydı. Kuzu postu ve yün örgü olarak yapılanların pekçok çeşidi vardı. Renkli renkli, işlemeli olanları, kabarık tüylüleri günümüzde bilhassa, Doğu Anadolu köy ve kasabalarında çok kullanılmaktadır. Anadolu köylüleri eldivene “elcik, ellik, eleçek, elçimek” adlarını da verirlerdi.
Eldiven soğuktan korunmanın yanında, boksta, ev ve endüstri işlerinde çok kullanılmaktadır. Boks müsâbaka ve idmanlarında kullanılan eldivenler başka başkadır. Cerrâhîde kullanılanlar ameliyat ve diğer tıbbî işlerde kullanılır. Ayrıca ev hanımları tarafından günlük işlerde kullanılanları da vardır.
Eldivenler; yün, ipek, naylon, deri ve kauçuktan yapılır. Deriler; kuzu, oğlak, koyun derileri veya güderileştirilmiş alageyik, köpek ile dağ keçisi derileridir.
Alm. Elektret (m) Fr. Electret (m) İng. Electret. Elektrikî alanın korunup uzun süre saklanmasını sağlayan yalıtkan bir madde. Bir mıknatıs çubuğu nasıl sürekli mağnetik alan meydana getiriyorsa, bir elektret de sürekli bir elektrikî alan kaynağıdır.
Bir elektret ısıtıldığı zaman özelliğini kaybeder. Mıknatıslar da böyledir. Bir elektrette elektrikî yükler yalnızca yüzeylerde veya ara yüzeylerde bulunur.
Elektret ilk defa Japonya’da yapıldı. Daha sonra ABD’de ve Avrupa’da kullanıldı. Son yıllarda elektret ile çok hassas, sağlam ve küçük mikrofonlar yapılabilmiştir. Hesap makinası tuşları, telefon kulaklığı vb. yerlerde çok kullanılmaktadır. Elektretin yük dağılması dolu bir kondansatöre benzetilebilir. Yâni basit bir elektretin (+) ve (-) yüklü levhaları vardır ve bu yükler kalıcıdır.
Alm. Elektrizität (f), Fr. Electricité (f), İng. Electricity. İki cismin birbirine sürtünmesiyle, sıkıştırma gibi herhangi bir mekanik etki sırasında veya ısının bâzı kristallere olan tesiri sebebiyle meydana gelen ve tesirini, çekme, itme, mekanik, kimyâsal veya ısı olayları şeklinde gösteren bir enerji çeşidi.
İnsanlar elektriği yüzyıllar önce kehribarın, meselâ, kumaşa sürtünmesinden sonra toz ve kıl gibi hafif cisimleri kendisine çekmesi olayı ile tanımışlardır. Bu deneyi ilk yapan Yunanlı filozof ve bilgin Thales (M.Ö. 640-546) bu olayın sâdece kehribarla ilgili olduğunu sanmış ve elektron (Yunanca kehribar) adını kullanmıştır. Aradan yıllar geçtikten sonra elektriğin kânunları bulunmuştur.
Sürtme ile meydana gelen statik (durgun) elektrikten başka akan elektriğin bulunuşu İtalyan bilgini A. Volta’nın yaptığı deneylerle başlar. Bu bilgin ilk elektrik pilini ve bundan da ilk elektrik akımını elde etmeyi başarabildi.
Çok eski bir geçmişi bulunmasına rağmen 1890’ların fizikçileri bile “Elektrik nedir?” sorusunu kendilerine sormaktaydılar. Çeşitli teorilerle cevaplanmaya çalışılan bu soru, nihâyet modern atom teorisinin ortaya atılmasından sonra bugünkü anlamda cevaplanabildi.
Bohr ve Rutherford’un atom modeline göre her atom pozitif yüklü protonlar ile yüksüz nötronlardan meydana gelen bir çekirdek ve bunun etrâfında dönen negatif elektrikle yüklü elektronlardan müteşekkildir. Atom normal halde nötr, yâni yüksüzdür. Çünkü proton sayısı ile elektron sayısı eşittir.
Elektrik akımı bugünkü bilgilerle şu şekilde açıklanabilir: İletkenler dediğimiz maddeler grubunda atomların dış yörüngelerindeki elektronlar, bir atomdan diğer komşu bir atoma rastgele ve serbestçe hareket ederler. Bu elektronlara serbest elektronlar denir.
İletkenlerde serbest elektronların sayısı son derece fazladır. Hareketleri rastgele olduğundan herhangi bir dış etkiye maruz kalmadıkları sürece bir yöne hareket eden elektronların sayısını zıt yöne hareket edenlerin sayısı ile eşit kabul edebiliriz. Böylece belli bir yöne hareket söz konusu olmayacaktır. Halbuki bir dış sebep yüzünden iletkenin bir ucunda elektron fazlalığı ve diğer ucunda da elektron eksikliği meydana gelirse, iletken içindeki serbest elektronlar iki elektrostatik kuvvete mâruz kalırlar. Bunlar pozitif ucuna (elektron eksikliği olan uç) doğru çekme kuvveti ve negatif uçtan (elektron fazlalığı olan uç) öteye doğru bir itme kuvvetidir. Bu durumda serbest elektronların rastgele hareketleri devâm ettiği halde pozitif uca doğru aynı zamanda net bir elektron hareketi veya akışı gözlenecektir. Bu elektron akışına elektrik akımı denir. Elektrik akımı büyüklük olarak, birim zamanda bir iletken içinden akan ortalama negatif elektrik yükü (elektron) miktarı şeklinde târif edilir.
Yukarıda anlatılan olay iletkenin iki ucunu da, uçlarında potansiyel farkı veya gerilim bulunan bir batarya veya jeneratörün uçlarına bağlamak sûretiyle elde edilebilir. Elektrik akımı şiddetinin birimi Amperdir. 1 Amper, sâniyede yaklaşık 1018 elektron akışına eşdeğer bir büyüklüktür.
Alm. Elektrichestrom, Fr. Courant (m), électrigue, İng. Electric current. Elektrik yüklerinin bir yerden bir yere gitmesi. Bu, yüklerin kendi başlarına gitmesi şeklinde olabildiği gibi, yüklerin bir madde üzerine binerek taşınması şeklinde de olabilir. Kendi başlarına taşınarak akım meydana getiren elektrik yükleri, sâdece negatif yüklü elektronlardır. Pozitif yüklerin akım meydana getirmesi, dâimâ maddenin atom ve moleküllerine bağlıdır.
Maddeye bağlı olarak yüklerin taşınmasıyla elektrik akımının elde edilmesine Van de Graaff Jeneratörü misal olarak verilebilir. Bu sistemde yüksek potansiyelli kaynaktan çıkan yüklerin, tepedeki küreye taşınması, dönen bir yalıtkan şeritle sağlanmaktadır. Bu tip akımlara konveksiyonla elektrik akımı denir. Elektronların bir katı iletken içerisinde hareketleriyle meydana gelen akıma ise iletim akımı denir.
Sıvı çözeltiler ve gazlar içerisinde elektrik akımını iyonlaşmış atom ve moleküller meydana getirir. Çözelti içine daldırılan elektrotlara bir gerilim uygulanınca gelişigüzel dolaşmakta olan pozitif yüklü iyonlar, negatif kutba (katod), negatif yüklü iyonlar, pozitif kutba (anod) doğru hareket eder. Katoda ulaşan pozitif yüklü iyonlar elektron alarak nötrleşir. Böylece katottan sıvıya, sıvıdan anoda doğru bir elektron akışı meydana gelmiş olur.
Katı iletken maddelerde atomlar hareketli olmadığından elektrik yükü elektronlar vâsıtasıyla taşınır. Bu elektronlar atomun en dış yörüngesine gevşek olarak bağlanmış elektronlardır. Atom ve moleküller katıları meydana getirmek üzere birleştikleri zaman, gevşek olan bu elektronlar katı içinde serbest hareket ederler. Metaller içindeki serbest hareket eden elektron sayısı çok olduğundan metaller iyi iletkendir. Bir iletkenin uçlarına uygulanan potansiyel farkı(gerilim) serbest elektronları harekete geçirerek bir uçtan diğer uca akmasını sağlar. Meydana gelen elektrik akımı her ne kadar bir elektron akımından ibâret ise de akım yönü olarak elektronların hareket yönünün tersi kabul edilir. Bu kabul sâdece gelenek ve alışkanlığa bağlı olup hiçbir fizikî mânâsı yoktur.
Elektrik akımı şiddeti birimi amper (A)dir. Amper temel birimlerden olup herhangi bir birimden türemiş değildir. Elektrik akım şiddeti (I) birim zamanda bir kesitten geçen yük miktarıdır. Kesit alanı (S) olan bir iletkenin bir santimetre küpünde (n) tâne serbest elektron varsa ve bir elektronun ortalama hareket hızı (v), yükü (e) ile gösterildiğinde akım şiddeti I= S.v.e.n formülüyle verilir. Elektronların hızı (v) fazla büyük değildir. Fakat bir elektrik lambası, anahtara basınca hemen yanmaktadır. Bunun sebebi elektrik akımını, elektronların yol almaları meydana getirmeyip, iletkenin her yerinde serbest elektron bulunduğundan, hareketin bir elektrondan diğerine iletilmesi meydana getirmektedir. Yâni elektron akışından hareketin elektrondan elektrona iletilmesi kastedilmektedir.
Elektrik akımı olması için, akımı üreten kaynağın pozitif ve negatif kutupları arasında kapalı bir devre olması gerekir. Eğer negatif ve pozitif kutup zamânın fonksiyonu olarak yer değiştirmeyip aynı kalır ve elektronlar hep aynı yönde akarsa buna doğru akım denir. Bu akımı üreten üreteçlere de doğru akım üreteçleri (jeneratörleri) adı verilir. Negatif ve pozitif kutup zamanla değişirse elektron akışı aynı kalmaz, kutuplara bağlı olarak yön değiştirir. Bu tür akımlara alternatif akım (dalgalı akım), bu akımı üreten üreteçlere de alternatif akım jeneratörü (alternatör) denir. Şâyet kutuplara uygulanan gerilim kesikli olursa, meydana gelen akıma da darbeli akım adı verilir.
Elektrik akımı hâsıl eden kuvvet kutuplar arasındaki gerilime (potansiyel farkına) bağlıdır. Gerilim birimi volttur. İletkenler, atomların mâni olması sebebiyle, ancak mahdut (sınırlı) miktarda elektron akmasına müsaade ederler. Bu, iletkenlerin direncine bağlıdır. Direnç birimi “ohm”dur. Uçlarına bir voltluk potansiyel farkı uygulanan iletken üzerinden bir amperlik akım geçerse bu iletkenin direnci bir ohmdur.
Elektrik akımının “ısı” etkisi yanında “mağnetik” ve “kimyâsal” etkileri de vardır. Meselâ elektrik akımı taşıyan bir telin etrâfında bir mağnetik alan meydana gelir. Tuz eriyiği veya erimiş hâlde bulunan tuz içerisinden doğru akım geçirilirse, bu akım cismi ayrıştırır. Bu olaya elektroliz denir. Metal kaplama sanâyiinde elektrolizden istifâde edilir.
Bugün elektrik akımı ve onun etkilerinden istifâde edilerek yapılmış sayısız âlet, insan hayâtının vazgeçilmez bir parçası olmuş gibidir. Hızla gelişen “elektronik” de, hiç şüphesiz, temellerini elektriğin meydana getirdiği bir ilim ve teknoloji dalıdır.
Alm. Elektrischer Schlag, Fr. Commotion (f), électrique, İng. Electric shock. Elektrik akımının insan vücûdundan geçmesiyle meydana gelen tehlikeli durum. Ortaya çıkan tahribât, çeşitli hususlara bağlıdır. Burada elektrik akımının gerilimi, şiddeti ve frekansı mühimdir. Akımın şiddeti, gerilimden önemlidir ve alternatif akım, doğru akımdan zararlıdır. Kuru kumaşlardan geçen akım, ıslak kumaşlardan geçen veya doğrudan çıplak deriye isâbet eden akım kadar tehlikeli değildir. Bütün akımlar, vücut toprağa bağlı olduğu zaman daha tehlikeli olur. Halbuki lâstik veya kauçuk tabanlı ayakkabı giymiş kişide akımların tesiri fazla tehlike arz etmez. Bir evde elektrik akımı yönünden en tehlikeli yer, banyodur. Çünkü banyoda vücut ıslak ve çıplaktır. Ayaklar yere bastığından, toprağa bağlıdır ve burada meydana gelebilecek bir elektrik kazâsı umûmiyetle ölümle sonuçlanır.
1200 voltun üstündeki yüksek gerilimli alternatif veya doğru akımlar, soğancık denen beyindeki bulbuş adlı kesime etki eder ve kalpte herhangi bir değişikliğe yol açmadan, solunumu durdurarak ölüme sebebiyet verir.
120 voltun altındaki gerilimde ise, 50 frekansta tehlike arz eder. Zîrâ kalb kası liflerini etkileyerek kalbi durdurur ve tansiyonu sıfıra indirir. 120 ilâ 1200 volt arasındaki gerilimler ise duruma göre kalbe ve bulbusa aynı anda etki ederler. İnsan vücudu, sâniyede 100.000 periyottan fazla, yüksek frekanslı akımlara daha uzun süre dayanır. Bu akımların, vücutta ısı arttırıcı etkisi vardır.
Ölüm mahkumlarına tatbik edilen elektrikli sandalyede îdâm işi için, bir elektrot bacağa, bir elektrot da alına yerleştirilir ve kişi ölünceye kadar 1300 voltluk akım uygulanır.
Elektrik çarptığında meydana gelen kas spazmları, kemik kırıklarına yol açabilir ve akımın vücuda girdiği yerde hafif bir yanıktan, kas ve iç organların şiddetli bir şekilde tahribine kadar, çeşitli derecelerde zararlara rastlanabilir.
Elektrik yanıkları, dışardan bakılınca küçük bir alanı tutmuş görünürler ki, bu aldatıcıdır. Çünkü yanığa bağlı doku ölümü, bir koni gibi, derinlere inildikçe genişlemektedir ki, yapılacak tedâvide bu husûsun gözönünde tutulması gerekir. Elektrik yanıkları bâzan ağrısız olabilirler. Deri parşömen gibi sert, kuru ve siyahımsıdır. Başlangıçta, krater manzarasında bir doku ölümü vardır. Harabiyet, sanıldığından daha derin olur. Giriş noktalarında ve cereyanın çıkış noktasında bulunur. Bâzan deri altında hava ve sıvı toplanabilir. Sonradan gerçek bir şoka ve geciken ölümlere rastlanabilir. Şoka; daha sık olarak yaygın yanıklardan sonra veya yüksek voltajla elektrik çarpmasından sonra rastlanır.
Elektrik çarpmalarında, kalpte ritm bozuklukları, kalp krizi (myokard enfarktüsü), çevresel damarlarda tıkanıklık meydana gelmesi, had (akut) böbrek yetmezliği, adale ağrıları, baş ağrıları, havale, beyin ödemi, âni tansiyon değişiklikleri, akciğer ödemi, ısı değişiklikleri, adale erimesi vb. sözkonusu olabilir.
Tedâvi: İlk yapılacak iş, hastayı elektrikten kurtarmak olmalıdır. Bâzan kas spazmı, kişinin şoka yolaçan nesneyi elinden bırakmasını engeller. Bundan dolayı, hastayı elektrik kaynağından ayırmaya çalışmadan önce, akımı kesmek gereklidir. Bunun mümkün olmadığı hâllerde ise, kazâzedeyi elbisesinden çekecek olan kişinin elleri kuru olmalıdır. Dikkat edilmediği takdirde elektrik çarpan kimseyi kurtarmaya çalışan da aynı âkıbete mâruz kalabilir.
Şimşekli havada, devamlı hareket etmek faydalıdır. Duran şahsın çevresinden yükselen ılık hava, şimşeği çekebilir. Göl ve derelerden, tek tek duran ağaçlardan, çevresi tenha olan duvar ve çitlerden uzak durmalıdır. Çelik saplı sopaları taşımak da tehlikelidir. Elektrik veya yıldırım çarpması sonucu kişinin nefesi durmuşsa, derhal solunum, sun’î olarak başlatılır. Nabız da alınamıyorsa, bu arada kalp masajına da başlanır. Ancak solunum ve dolaşım sağlandıktan sonra kişi en yakın bir sağlık merkezine nakledilip; şok, beyin ödemi, had (akut) böbrek yetmezliği ve yanıklar yönünden tedâvi altına alınmalıdır.
Elektrik enerjisinin, üretildiği santraldan kullanılma yerine gelene kadar olan safhaları. Eskiden santrallar şehirlerin veya elektriğe ihtiyâcı olan yerlerin yakınlarına kurulurdu. Bugün ise enerji kaynaklarına yakın yerlerde kurulmaktadır. Hidrolik santraller ise, müsâit olan yerlerde kurulmakta, yerleşim merkezlerinden uzakta kalmaktadır.
Santralda üretilen enerji, uzaklara iletilmek istenirse, gerilim yükseltici transformatörler aracılığıyla birkaç kere yükseltilir. Böylece akım da birkaç kat düşmüş olur. Bu düşük akım uzaklara daha az kayıpla nakledilir (Bkz. Alternatif Akım). Kullanma yerine gelen bu yüksek gerilim tekrar transformatörler vâsıtasıyle düşürülerek kullanılır.
Dağıtım şebekeleri devletler arası, şehirler arası, bölgeler arası, şehir içi gibi yerlerde kendine has şekiller gösterir. Enterkollekte şebekede, enerjisi kesilen bir şehre başka yerden enerji gelebilir. Memleketimizde en önemli yüksek gerilim elektrik şebekesi, Keban Hidroelektrik Santralının ürettiği elektrik enerjisinin dağıtım şebekesidir. Keban Santralinden elde edilen elektrik enerjisinin gerilimi trafolarla megavoltlar mertebesine çıkarılıp, tüketim merkezlerine taşınırken, kademe kademe, Kayseri, Ankara, Ümraniye (İstanbul) gibi trafo merkezlerinde tekrar düşürülerek, tüketim merkezlerine dağıtılır.
Alm. Stromkreis (m), Fr. Circuit (m), électrique, İng. Electric Circuit. Elektrik akımının dolaştığı kapalı sistem. Bir elektrik devresinde en az üç eleman bulunmalıdır. Bunlar elektrik akımı kaynağı, iletkenler (tesisat) ve alıcıdır. Kaynak, elektrik enerjisinin üretildiği yerdir. Burası bir santral veya akü, pil vb. şeylerdir. Tesisât, bu enerjiyi alıcıya (veya elektriği harcayıp iş gören makinaya) nakleder. Alıcı da elektrik enerjisini ısı, ışık gibi bir başka enerjiye çevirerek kullanılmasını temin eder.
Bir elektrik devresinde bunlar dışında çok çeşitli elemanlar vardır. Sigorta, anahtar, otomatik kontrol üniteleri vb. Bunlar devrenin önemine göre çoğaltılır veya azaltılır.
Kaynaktan üretilen enerji alıcıya gitmeden tekrar kaynağa dönüyorsa, böyle devrelere kısa devre denir. Bu durumda devredeki sigortanın atması (kopup erimesi) lâzımdır. Eğer enerji kaynağa gidemiyorsa veya gidip dönemiyorsa, böyle devrelere açık devre denir. Anahtarı açık (çalışmayan) devre böyledir veya tesisâtında kopukluk olan devre böyledir.
Elektrik enerjisi evimize girerken kofradan (bir çeşit sigorta), elektrik sayacından, ana sigortadan, tâli sigortalardan, lâmbadan geçerek bağlı olduğu yere döner. Yâni devreden bir akımın akması gerekir. Bu akım lâmbayı çalıştırır. Anahtar açık ise akım akmayacağından, lâmba yanmayacaktır.
Alm. Elektrische Energie (f), Fr. Energie électrigue, İng. Electric energy. Mekanik veya kimyasal enerjinin veya ısı enerjisinin elektriğe dönüştürülmesiyle elde edilen ve tüketicilerin kullanımına sunulan enerji.
Elektriğin enerji olarak kullanılması 1880’lerde başlamıştır. Bundan önce bu safhaya gelmeye zemin hazırlayan pekçok çalışmalar yapılmıştır. M.Ö. Thales’in elektrostatikle ilgili buluşları, 1800’lerde İtalyan fizikçi Volta’nın yaptığı pil, fizikçi H.C. Oersted’in elektrik ve mağnetizma ile ilgili çalışmaları, elektrik akımının meydana getirdiği mağnetik alanla ilgili fizikçi Arago ve Ampére’in tesbitleri, mekanik enerjiyi elektrik enerjisine çeviren dinamoyu geliştiren Michael Faraday’ın incelemeleri bunların başlıcalarındandır. Faraday’dan sonra Fransız Hippolyte Pixli alternatif akım jeneratörünü yaptı. 1866’da Alman Weiner von Siemens’in jeneratörlerde mıknatıs yerine elektromıknatısı geliştirmesiyle yüksek güçte jeneratörlerin kullanılması sağlandı.
1880’lerde Thomas Edison’un ampulü keşfiyle elektrik enerjisi aydınlatmada kullanılmaya başlanmıştır. Aydınlatma gâyesiyle kullanılan ilk elektrik, dinamolarla üretilmiş, dinamoyu tahrik kaynağı olarak buhar makinaları kullanılmıştır. Daha sonra su ve buhar türbinlerinden istifâde edilmiş ve dinamoların yerini alternatif akım jeneratörleri almaya başlamıştır.
Elektrik enerjisi üretiminin esası çeşitli enerji kaynaklarıyla çalışan su türbini, buhar türbini, patlamalı motor, rüzgâr türbini vs. gibi tahrik kaynağının jeneratörün rotorunu döndürmesiyle, stator sargılarında elektrik akımı meydana gelmesidir.
Elektrik enerjisine duyulan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu yüzden elektrik üretmek için gerekli enerji kaynakları araştırılmakta ve bunların, kullanışlı, çevre kirliliğine mahal vermeyen cinsten olmalarına dikkat edilmektedir. Kömür, petrol, su potansiyeli, nükleer yakıtlar, güneş, jeotermal enerji gibi pekçok kaynaktan elektrik üretmek üzere yapılan çalışmalar yanında, elektriğin ucuz olarak üretilmesi için de uğraşılmaktadır. Bunun yanında üretilen enerjinin nakledilmesi de ayrı bir problemdir. Nakil hatlarındaki dirençlerden dolayı meydana gelen joule kayıpları (enerji kayıpları), voltajın yükseltilip, akımın düşürülmesine rağmen yine de mevcuttur. Kayıpları ortadan kaldırmak için sıvı helyum soğutmalı, niobium kaplı ince bakır tellerden meydana gelen süper iletken kablolar düşünülmektedir. Süper iletkenler jeneratör ve motorlarda dahi kullanılabilecek özelliklere sâhiptir.
Elektrik enerjisini iletmeye yarayan araç. Bir telli, çıplak olanları olduğu gibi, çok telli, çok damarlı olanları da vardır. Kablo kullanıldığı yere göre çok çeşitli özellikler gösterir. Bunlar bina içi, dışı, havai hat, nemli yer, yeraltı vb. yerlerdir.
Bilhassa yeraltı kablolarının yapımı oldukça zordur. Çünkü bu kablo hem yüksek akım ve gerilimlere dayanabilmeli, hem de kimyasal etkilere karşı toprak altında uzun müddet vazife yapabilmelidir. Bu sebeple bir yeraltı kablosunun dış kalınlığı oldukça fazla olabilir.
Son senelerde bakır fiyatlarının artması sebebiyle, iletken olarak, bakır yerine, alüminyum kullanılmaktadır. Alüminyum daha hafif olmasına karşılık, direnci bakıra göre daha fazladır. Daha kalın alüminyum kullanmakla bu farklılığı gidermek yoluna gidilmiştir. Buna mukâbil yine de alüminyum ucuzdur.
Yağlı yeraltı kabloları yüksek akım taşıyan yerlerde kullanılır. İletken, akımı taşırken ısınır ve genleşir. Bu arada yalıtımda hâsıl olan genleşme ve büzüşmeye yalıtkan uyum sağlamayabilir. Bu da kısa devrelere sebep olur. Bu kötü duruma engel olmak için kablonun içine bir kanal yapılarak, burası yağ doldurulur. Genleşme veya soğuma sonucu bu yağ kablo boyunca hareket eder.
Kablo döşeme işi yapıldığı yere göre farklılık gösterir. Havaî hatlarda direkler üzerinde, yer altında kum içine, iç tesisâtta boru içine döşenildiği gibi, başka şekilde döşenenleri de vardır.
Telefon kablolarında bir dış kılıf içinde yüzlerce çift kablo bulunabilir.
Alm. Elektrische Maschienen (pl.), Fr. Machine électrique, İng. Electric machines. Elektrik enerjisiyle çalışan veya elektrik enerjisi üreten makina. Elektrik makinalarını, çalıştığı akıma göre sınıflandırıp, sonra her kısımda olanları tasnif etmek mümkündür. Elektrik makinaları, çalışma akımına göre “doğru akım” ve “alternatif akım” makinaları diye ikiye ayrılır. Doğru akım makinaları kısaca:
A-Doğru akım dinamoları: a) Seri dinamolar, b) Paralel dinamolar, c) Seri-paralel bileşik dinamolar.
B-Doğru akım motorları: a) Seri motorlar, b) Paralel motorlar, c) Seri-paralel bileşik motorlar, şeklinde sınıflandırılır.
Alternatif akım makinaları da kısaca:
A-Transformatörler,
B-İndüksiyon motorları,
C-Senkron makinaları: a) Senkron motorlar, b-Alternatörler,
D-Kollektörlü alternatif akım makinaları,
E-Doğrultmaçlar,
şeklinde sınıflandırılabilir. Alternatif akımla kullanılan makinaların bir fazlı ve çok fazlı çeşitleri yanında, çok özel maksatlarla yapılan motor veya alternatörleri vardır. Hem doğru hem alternatif akımda kullanılan motorlara ise üniversal motorlar denir (el matkabı gibi).
Alm. Elektrische motor, Fr.Motor électricien, İng.Electric motor. Elektrik enerjisini mekanik enerjiye çeviren makina. Elektrik kaynağına bağlandığı zaman bir mili döndürerek bir hareket meydana getirir. Günlük hayâtımızda milyonlarca motor kullanılır. Evde bulunan elektrik süpürgesi, çamaşır makinası, dikiş makinası ve karıştırıcıları hep motorlar çalıştırır. Modern bir fabrikada ise, bandların çalıştırılmasında, baskı makinalarında, değirmenlerde hep elektrik motoru vardır. Motorlar genellikle tüm yüklendikleri zaman tam verimlidirler. Büyük motorlar, küçük motorlardan, yüksek hız motorları düşük hız motorlarından daha verimlidir. Beygir gücünün küçük bir kesiminden, 5000 beygir gücüne veya daha büyük güce sâhip motorlar mevcuttur.
Motorlar kabaca, doğru akım ve alternatif akım motorları diye ikiye ayrılabilir. 1880’lerde ilk olarak doğru akım bulunduğundan ilk motorlar da bu akımla çalışanlar olmuştur. 1890’larda alternatif akımın bulunmasıyla indüksiyon motoru adıyla bilinen bir alternatif akım motoru basitliğinden dolayı yaygınlaşmıştır. Daha sonra, özellikle senkron ve universal motor olmak üzere, diğer tür alternatif akım motorları gelişmiş ve kullanılmıştır. Günümüzde alternatif akım yaygın olmasına karşılık, doğru akım motorlarının uygulamada önemli bir yeri vardır. Özellikle değişik hızların gerekli olduğu, asansör, el âleti ve konveyörlerde doğru akım motorları kullanılır.
Târihi: İlk ticârî motor 1880’lerde, elektrik ve manyetizmada 1820’lerin başlarında yapılan temel keşiflerden yarım asır sonra ortaya çıkmıştır. İlk defa 1821’de Michael Faraday, bir mıknatıs ve hareketli telden sürekli bir dönme hareketi elde edebileceğini göstermiştir. Bir Amerikalı demirci olan Thomas Davenport 1837’de elektrik motoru için ilk patenti almıştır. Ancak her buluş gibi bunun da uzun bir gelişme devresine ihtiyâcı vardı. 1860 ve 1870’lerde çok çalışmalar yapıldı. Hatta bu sırada doğru akım jeneratörünün tersine çalışabileceği, yâni başka bir doğru akım jeneratörü tarafından bir doğru akım motoru gibi çalıştırılabileceği anlaşıldı. 1888’lerin sonuna doğru doğru akım motorları büyük miktarlarda îmâl edilmeye başlandı. Büyük şehirlerdeki ulaşım ihtiyâcı motorlar için yeni imkânlar ortaya koydu. Atla çekilen arabaların elektrik motorlarıyla da hareket ettirilebileceği fikri çıktı. Bu arada elektrik motorlarının teorisinde de gelişmeler kaydedildi. Bütün bunlara rağmen, 1880 ortalarında, doğru akımın ancak birkaç kilometrelik mesâfeye dağıtılabilmesi ve elektrik motorunun pahalı olması, kullanımın gelişmesini engelleyen en önemli faktörlerdi. Bu sırada alternatif akımın uzak yerlerde ekonomik olacağı anlaşıldı.
1888’de İtalyan Galileo Ferrari birbirinden 90° faz farkı olan iki alternatif manyetik alanının sabit dönen bir manyetik alan olarak görülebileceğini gösterdi. Ayrıca, bir tek akımın, fazları farklı iki manyetik alan doğuran fazları farklı iki akıma ayrılabileceğini gösterdi. Dönen tek bir manyetik alanın motorun rotasında bir dönme meydana getirdiğini müşâhede etti. Böylece ilk indüksiyon motoru doğmuşsa da bunun sanâyideki uygulamasını Ferrari devâm ettirememiştir. 1888-1896 arasında Nikola Tesla bağımsız olarak geliştirdiği indüksiyon motorunun patentlerini aldı. George Westinghouse, Tesla’nın patentlerini alarak ileri çalışmalar yaptırdı ise de, ekonomik kriz ve elektrik akımı tekniğinin gelişmeleri bu çalışmaları engelledi. 1890’lardan îtibâren çeşitli ülkelerde alternatif akım motorları ortaya çıktı. Çok fazlı elektrik motorları geliştirildi. Böylece elektrik motorunun temelleri atılmış oldu. Bundan sonraki gelişmeler genellikle esası değiştirmeden yapılan geliştirmeler oldu.
Elektrik motorları yapılış îtibâriyle başlıca iki kısımda meydana gelir:
Stator: Sabit olan kısımdır. Manyetik alan elde etmeye yarayan bir mıknatıstır. Motorların bir kısmında bu parça elektromıknatıstır. Bu elektromıknatıstan akım geçtiği zaman, kutuplar arasında manyetik alan meydana gelir.
Rotor: Mıknatısın kutupları arasında dönme hareketi yapabilen bir makara sistemidir. Elektrik motorları kullanma maksatlarına göre çeşitli büyüklükte ve türde îmâl edilir. Genellikle bunlar iki grupta toplanabilir.
1. Elektromanyetik makinalar: Bu gruba indüksiyon, senkron, doğru akım, doğru akım çok fazlı kollektörlü motorlar girebilir:
2. Manyetik motorlar (makinalar): Bu gruba ise manyetik dirençli eşzamanlı motorlar, keşiklik motorları, selenoitler ve röleler girer.
Elektromanyetik motorların hacimleri büyüdükçe verimleri artar. Manyetik motorlarda verim artışı için hacim küçülür.
Alm. Kraftwerk, Fr. Usine géenératrice, İng. Power plant. Elektrik enerjisinin üretildiği merkez. Bir santralda iki ana makina vardır. Bunlardan biri herhangi bir enerjiyi mekanik enerjiye çeviren makinadır. Bu bir su türbini, buhar türbini, dizel motoru veya gaz türbini olabilir. Diğer makina da bir alternatif akım üreticisidir. Buna jeneratör denir. Santraller kullandıkları maddeye göre isimlendirilirler. Bunlar kısaca kömür, petrol, doğal gaz, nükleer yakıt ve sudur.
Buharlı Elektrik Santralları
Buhar kazanı, buhar türbini ve jeneratörden ibârettir. Buhar, kazanda elde edilir, türbinde mekanik enerjiye çevrilir ve jeneratörde elektrik enerjisi elde edilir.
Buhar kazanı: 15 katlı binâ yüksekliğinde olanları mevcuttur. Buhar kazanı, sıcaklıkla genişlemeyi mümkün kılabilmek amacıyla çelik bir çerçeve üzerine yerleştirilmiştir. Kazanın fırınına, petrol, gaz veya toz hâlindeki kömür gönderilir. Kazanın altında yanan bu maddelerden çıkan kızgın gazlar, kazandaki borular etrâfından geçerek suyu ısıtır. Yaklaşık 540°C sıcaklık ve 200 kgf/cm2 basınçta buhar elde edilir. Bu buhar türbine gönderilir. Kullanılan buhar ikinci bir defâ türbine gönderilebildiği gibi, geri alınarak kazanda tekrar ısıtılabilir. Bu suretle verim yükseltilir.
Buhar türbini: Buharın yüksek sürati, türbinin sık pervânelerine çarparak döndürür. Türbinin pervâneleri, buharın enerjisinden en iyi bir şekilde faydalanabilmek için, değişik şekillere sâhiptir. Normal türbinlerin dönüşü 3600 devir/dakikadır.
Soğutma suyu: Türbinden geçen kullanılmış buharı, buhar kazanına geri döndürmeden, buharı yoğunlaştırmak için soğutma suyuna ihtiyaç olabilir. Yakın bir göl veya nehrin suyu bu maksatla kullanılabildiği gibi, soğutma kulelerinden de faydalanılabilir. Bu durumda türbinin yoğunlaştırıcısındaki su, kuleden geçirilerek soğutma sağlanır.
Kontrol odası: Modern santraller bir kontrol odasından yönetilir. Santralın durumu gösterge ve sayaçlardan kontrol edilir. Bir tipik santralde sıcaklıkla ilgili yaklaşık 600 gösterge, basınçla ilgili 40, suyun akımı ile ilgili 20 ve değişik maksatlarla ilgili 600 gösterge ve sayaç mevcuttur.
Hidroelektrik Santrallar
Jeneratörlerin dönmesi, düşen suyun enerjisinden faydalanılarak gerçekleştirilir. Bu su doğrudan türbinin kanatlarına çarparak dönüşü sağlar. Elde edilecek elektrik gücü, suyundan faydalanılan nehrin akış hacmine, düşüş yüksekliğine bağlıdır. En uygun hidroelektrik santralleri, yeterli yağmurlarla beslenen ve akış eğimi büyük olan nehirler üzerine kurulur. Nehre yapılacak bir barajla, santralin sürekli çalışması için su biriktirilmiş olur. Barajdan sular cebrî borularla türbine taşınır. Kullanılan türbinin türü su yüksekliğiyle yakından ilgilidir. Eğer düşüş yüksekliği 300 metreden büyükse, darbe türbinleri kullanılır. Bu türbin, yüksek hızdaki suyun türbinin dış çevresindeki kepçelere vurmasıyla döndürülür. Eğer suyun yüksekliği 300 metreden düşükse, reaksiyon türbinleri kullanılır. Bu tip türbinlerde ise suyun yalnız hız enerjisinden değil, basıncından da faydalanılır. Su, türbini 100-200 devir/dakikada çevirdiği için ve buhar türbinleri 3600 devir/dakika çalıştığı için bu türbinlerin düzeni buhar türbinlerinden farklıdır.
Günün belirli saatlerindeki büyük elektrik ihtiyâcını karşılamak için, değişik düzene sâhip hidroelektrik santraller mevcuttur. Enerjiye talep çok olduğu zaman su üst seviyeden alt seviyeye düşürülerek enerji kazanılır. Enerjiye talep az olduğu zaman, fazla olan enerji ile pompa çalıştırılarak su alt seviyeden üste yükseltilir. Gel-git (med-cezir) olayının büyük olduğu yerlerde bu olaydan faydalanılır. Böyle ilk santral Fransa’da Rance Nehrinde 1966’da 240 MW güçle kurulmuş olup, 24 türbine sâhiptir.
İçten Yanmalı Motorlu Santrallar
Bu santrallar dizel motorları ve gaz türbinleri ile tahrik edilirler. Yüksek yakıt ihtiyâçlarından dolayı büyük buhar türbinlerine göre daha pahalıdırlar. 1000-15000 kw arasında güçleri bulunan bu santraller küçük yerleşim merkezlerine güç temin ettikleri gibi, ihtiyâcın yüksek olduğu saatlerde devreye girmek üzere de yapılırlar. Buhar türbinlerinin devreye girmesi saatler aldığı hâlde, dizelmotorları ve gaz türbinleri birkaç dakikada devreye girerler. Bu sebepten, günün birkaç saatinde ihtiyaç olan ilâve gücü elde etmek için kullanılırlar. Ayrıca hastâne gibi kurumlarda elektrik kesildiği durumlarda devreye girerler.
Nükleer Santrallar
Uranyum veya plutonium atomlarının bir nükleer reaktörde fizyon veya parçalanmasıyla ortaya çıkan ısı enerjisi, buhar elde etmek için kullanılır. Buhar ile türbinler döndürülür. Buhar türbininden farkı, fosil yakacak yerine nükleer yakacak kullanır ve buhar kazanı yerine nükleer reaktör mevcuttur. Nükleer yakıt olan uranyum 235 veya plutonium 239 atomlarına nötronların çarpmasıyla fizyon meydana gelir. Fizyon işleminde ısı yanında meydana gelen nötronlar fizyonun devâmını sağlar. Kontrollü bir düzen ile ısı kaynağının sürekliliği sağlanır. Nükleer reaktörlerin değişik türleri mevcuttur. Bunlar nötronların enerjisi ve sayısının kontrol edilmesinde reaktör çekirdeğinden ısının sıvı veya gaz ile uzaklaştırma türüne göre değişikliklere sâhiptir.
Nükleer güçten elektrik, ilk defâ 1951’de ABD’de Arco (Idaho)daki deneme merkezinde elde edilmiştir. 1976 yılında ABD’de 55 tâne nükleer reaktör çalışmakta ve 160 tânesi yapım hâlindeydi. İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Kazakistan’da da nükleer enerji santralları vardır. 1970’lerde yaygınlaşan nükleer reaktörler, 1980’lerde, Three Mile Island (ABD) ve Chernobil (Rusya) santrallarında meydana gelen kazâlar, ülkeleri temkinli davranmaya zorlamıştır. Genellikle nükleer santrallar çok pahalı inşâ edildikleri hâlde, işletim masrafları düşüktür.
Elektrik Santralları ve Çevre
İlk zamanlar yeni bir elektrik santralinin kurulması dâimâ soğuma suyunun mevcudiyetine ve çevredeki ihtiyâca göre karar verilmekteydi. Ancak 1960’ların sonlarından îtibâren hava ve su kirliliği santrallerin yapımı ve işletmesinde önemli olmuştur. Santral yeri ve iletim hatlarının inşâsından dolayı ormanları kesmek, şerit yollar açmak gerekmektedir.
Hava kirliliği: Kömür ve petrolde az miktarda sülfür mevcuttur. Yakıtın yanmasıyla sülfür; sülfür dioksit gazına dönüşür. Bu gaz insanlara, bitkilere ve binâlara zararlıdır. Fosil yakıtın kullanılmasıyla sülfür dioksit gazı, uçucu kül ve diğer artıklar bâzıları 300 metreye varan bacalarla havaya verilir. Kül, elektrostatik tutucularla alınabilirse de, sülfür dioksitin tutulması kolay değildir. Bu sebepten daha pahalı sülfür oranı düşük kömür kullanılır. Dünyâdaki petrol kaynaklarının ancak % 1’inin sülfür oranı % 1’in altındadır ve ancak % 28’inin sülfür oranı % 2’nin altındadır.
Isı kirliliği: Tabiatta mevcut ısı dengesinin bozulması ısı kirliliği olarak bilinir. Modern fosil yakacak kullanan santrallerin verimi % 40 civârındadır. Yâni % 60 yakıt enerjisi elektrik enerjisine çevrilmeden havaya veya soğutma suyuna verilir. En kolay ve ucuz soğutma yolu, soğutma suyunun bir göl veya nehirden alınarak kullanılıp geri verilmesidir. Ancak, göl ve nehirdeki canlılar suyun sıcaklığına ve sudaki oksijen miktarına karşı çok hassastırlar. Su sıcaklığı arttıkça, sudaki erimiş oksijen miktarı azalır. Bu, özellikle küçük su kaynakları için önemlidir. Değişik bir yol da soğutma kuleleri kullanarak soğutma suyunu bacalarda soğutup, sıcaklığı havaya vermektir. Bu sûretle aynı su sürekli olarak kullanılır. Başka bir yol ise sun’î göller yaparak buradaki suyun kullanılmasıdır.
Radyoaktif kirlilik: Fizyon işleminde, uranyum ve plutoniumun ağır atomları daha hafif atomlara ayrılırlar. Bunlar fizyonun artıkları olup, radyoaktiftirler. Bunların dışarı kaçmasının önlenmesi gerekir. Bu amaçla fizyon işlemi ve nükleer yakıt önce paslanmaz çelik veya zirkonyum hazneler içine konulur. Bu ise çelik basınçlı hazne içine yerleştirilir. Üçüncü koruma olarak etrâfı kalın çelik veya beton ile çevrilir. Bunlar şehirlerden uzak yerlere deprem gibi büyük etkilere dayanacak şekilde yapılır. Deneyler, iyi bir sistemde, radyoaktif yoğunluğunun kabul edilebilir sınırın % 1’ine indirilebileceğini göstermiştir.
Alm. Elektrizitätszähler (m.), Fr. Electrique compteur, İng. Electricity meter. Harcanan elektrik enerjisini sayaçlı bir sistemle kaydeden elektrikli bir ölçü âleti. Doğru akım ve alternatif akım sayaçları, yapı bakımından farklılık gösterirler. Mühim olan günümüzde kullanılmakta olan alternatif akım sayaçlarıdır. Bu sayaçların bir fazlı ve üç fazlı tipleri mevcuttur. Üç fazlı olanlar ile bir fazlı olanlar arasında yapı bakımından bir fark yoktur. Her faz için bir fazlı sayaç birbirine ortak bir mil ile bağlıdır ve üç fazın etkisinin toplamına göre dönme momenti meydana gelerek sayacı döndürür.
Alternatif akım sayaçlarına indüksiyon sayaçları da denir. Devreye seri bağlı birkaç spiral ve kalın telden olan akım elektromıknatısı ve devreye paralel bağlı ince tel ve çok spiral meydana gelen gerilim elektromıknatısı yanında, bir alüminyum disk, bir U mıknatıs ve dişli tertibâttan meydana gelir. İki elektromıknatısın birbirine karşı olan konumları önemlidir. Bu iki elektromıknatısın arasından ve bobinlerinin manyetik alanından etkilenebilecek şekilde, ortadan mili bulunan ve dönebilen alüminyum disk geçer.
Sayacın dönebilmesi için devreden akım çekilmesi gerekir. Böylece akım bobininde bir manyetik alan hâsıl olur. Sayacın devreye paralel bağlı gerilim bobininde zâten manyetik alan vardır. Gerilim bobinleri tarafından meydana getirilen manyetik alanın diskte doğurduğu Foucault akımları, akım bobininin meydana getirdiği manyetik alanın etkisiyle diski hareket ettirir. Hareket eden disk, bir dişli sistemi çalıştırarak numaratörün hareketini sağlar. Sayaçta bulunan U mıknatısın kutupları arasından geçen disk üzerinde de bir indükleme akımı doğurur. Bu da diskin frenlenmesine ve hareketinin ayarlanmasına sebeb olur. Sayacın ayarı bu mıknatıs aracılığıyla yapılabilir.
Alm. Elektrisches Feld (n), Fr. Champ (m) êlectrigue, İng. Electric field. Elektrikî kuvvetlerin hüküm sürdüğü, tesirlerinin geçerli olduğu alan. Bir elektrik yükünün civârında başka bir elektrik yüküne kuvvet tesir ediyorsa, orada elektrik alanının mevcudiyetinden söz edilir.
Bir elektrik yükünün meydana getirdiği elektrik alanının içinde bulunan başka bir statik elektrik yüküne tesir eden kuvvet ne kadar büyükse elektrik alan da o kadar şiddetlidir. Alan şiddetini bulmak için, alanın içindeki pozitif birim yüke tesir eden kuvvet tesbit edilir. Bu kuvvet, alan şiddeti olarak kabul edilir. Yâni yüke belli bir kuvvet etki ediyorsa, bu yükün birim miktarına tesir eden kuvvet, alanın şiddetini göstermektedir. Alan şiddeti bir kuvvet olduğundan bir vektörle gösterilir. Yani bir noktadaki alan şiddetinin belirli bir büyüklüğü ve yönü vardır.
Bir Q yükünün meydana getirdiği elektrik alan içinde ve Q yükünün bulunduğu noktadan r mesâfedeki Q’ yüküne tesir eden kuvvet F = (k.Q.Q’)/r2 formülü ile hesaplanır. Q’ yükünün bulunduğu noktadaki elektrik alan şiddeti birim pozitif yüke tesir eden kuvvet olduğundan, F formülünde Q’ yerine (+1) koymak veya F’i Q’ye bölmek suretiyle alan şiddeti bulunabilir. Buna göre alan şiddeti, E= F/Q’= (k.Q)/r2 şeklinde hesaplanır (k: sabit katsayı).
Birbirine yakın birden fazla elektrik yükünün bir noktadaki elektrikî alan şiddetini veya bu noktadaki başka bir yüke yapacakları kuvvet etkisini bulmak için, her bir yükün o noktadaki alan şiddeti veya kuvvetleri hesaplanır. Vektörel olarak toplamları alınır.
ELEKTRİKLİ BALIKLAR (Electrophorus Piscis)
Alm. Elektrische pische (m.pl.), Fr. Poissons électriques, İng. Electric fishes. Elektrik üretebilen ve depolayabilen organlara sâhip, tatlı ve tuzlu su balıkları. Bugün 500’den fazla çeşidi bilinmektedir. Çizgili kas gruplarının değişmesiyle meydana gelmiş olan elektrik üretme organları, balıkların birbiriyle ilgisi olmayan farklı familya türlerinde rastlanmaktadır. En çok bilinenleri; elektrikli yayın balığı (Malopterurus electricus), elektrikli yılanbalığı (Electrophorus electricus), Nilturnabalıkları (Mormyridae) ve elektrikli voltaj balıkları (Torpedo marmorata)dır.
Elektrikli balıklar kendilerini bir elektrik alanıyla çevrelerler. Bu alan içinde kımıldayan her şeyi hissederler. Böylece yiyeceklerini, eşlerini ve düşmanlarını keşfederler. Bu özellik savunmada, avlanmada, yön tâyininde önemli olduğu kadar, eşlerin birbirini bulmasında da etkilidir. Çoğu elektrik balığında elektrik çıkışı, düşük voltajda ve türden türe değişen frekanslarda, aralıklarla olur. Bu aralıklar hayvanın o andaki durumuna göre farklı olur. Meselâ elektrikli yılanbalığı istirahat zamânında sâniyede 1 ilâ 5 defâ, heyecan ânında ise sâniyede 20 defâ elektrik deşarjı yapar. Bir diğer cinsi olan Stenarchus sâniyede 650-1500 voltluk elektriksel bir alan hâsıl eder. Bu alan sudan farklı bir cisme temas edince, balığın derisindeki elektrik duyarlıklı dokular balığı dışarıdan yaklaşan bir cisme karşı uyarırlar. Böylece balık yaklaştığı engelleri fark eder, yön tâyin eder, dar geçitlerden geçebilir. Bu özellik balık için savunma ve haberleşmeye de yarar. Elektrikli yılanbalığının vücut boyunca uzanan bir çift elektrik organı, gerçekte ayrı iş gören üç bölümden meydana gelir. Ana organ en yüksek gerilimi üretir. Savunma ve avını uyuşturmada kullanılır. İkinci organ meydana getirdiği elektrik alanıyla çevreden geçen canlıları ve sudan farklı cisimleri tesbit eder. Üçüncü organ birinciye yardımcı ve tamamlayıcıdır. Elektrik organlarının çalışması beynin denetimine tâbidir. Tatlı su elektrikli balıklarında görme organları zayıf olduğu gibi, yaşadıkları sular da umûmiyetle bulanıktır. Çevrede meydana getirdikleri elektrikî alan, bu balıkların görme ihtiyâcını karşılar. Her ne kadar elektrik organlarının çalışması tamâmiyle açıklığa kavuşturulamamışsa da, bu organların fevkalâde hassas olduğu kesindir.
Elektrik organının yapısı: Birkaç istisnâ dışında elektrik organları, kasılma özelliğini kaybetmiş voltaj üretebilen çizgili kas dokusundan meydana gelir. Bu organlar çeşitli balıklarda göz kasları, vücut kasları veya sinir dokularından ibârettir. (Elektrikli yayın balığında elektrik organı, deri bezlerinin değişmesinden meydana gelir. Deri ile kas arasında bulunup vücudu manto gibi sarar.) Elektrik organlarının hücreleri “elektroplak” adını alır. Bu hücreler uzun kas hücreleri gibi olmayıp, ardarda sıralanmış disklere benzerler. Yassı tabakalar hâlindedir. Elektrik akımının şiddeti, elektrik plakalarının sayısı ve balığın büyüklüğüne bağlı olarak değişir. Nilturnabalığının kuyruğunun her iki tarafında 600-3000 elektroplak hücresi vardır. Nilturnabalıkları ürettikleri elektrik alanını bir çeşit radar gibi kullanarak bulanık sularda rahatlıkla avlanırlar. Elektrikli yılanbalığının vücut boyunca uzanan üç elektrik organında 7000 elektroplak hücresi bulunur. Her elektroplak 1/10 voltluk elektrik üretir. Bir torpedo balığının bir çift elektrik organında 500-1500 elektroplak hücresi mevcuttur. 500.000 elektroplaklı olanları da vardır. Elektroplak hücreleri, gözlerin hemen arkasında böbreğe benzer bir çift organda toplanmıştır. Torpedo balığına, kadırga balığı, elektrikli voltaj, uyuşturucu balık veya torpil balığı da denir. Türkiye’de üç türü vardır.
Üretilen voltaj: Güney Amerika ve Afrika tatlı sularında çoğu türler, sâdece birkaç volt üretebilir. Çok yüksek voltaj üretenleri de vardır. Amazon Nehrinde yaşayan elektrikli yılanbalığı, 1 amper şiddetinde ve 500-800 voltluk elektrik üretir. 200 neon ampulünü bir anda yakabilir. Kendi elektriğinden ve hemcinslerinkinden zarar görmez. Afrika tatlı sularındaki elektrikli yayın balığı da 350 volt üretir. Elektrikli voltaj balıkları normalde 50-60 volt elektrik ürettikleri halde, bâzan bunu 220 volta çıkarabilirler. Bu elektrik deşarjları 3 milisâniye sürer ve sâniyede birkaç defâ tekrarlanır. Elektrik gücü zayıf olan balıklarda akım hızlı ve uzun süreli, kuvvetli olanlarda kısa süreli salınır.
İnsanlarda da baş ve ayaklar doğrultusunda vücudu devamlı dolaşan bir elektrik akımı vardır. Bunun şiddeti fertlerde farklıdır. 5-6 mumluk ampülleri vücut elektriğiyle yakabilen insanlara rastlanmıştır. Elektrikiyet özelliği çok olan insanlar, az olanları tesir altına alabilirler. Böyle kimseler bakışları, el sıkışları ve dokunmalarıyla karşılarındakini âdetâ ipnotizma ederler.