ELAZIĞ
Yüzölçümü : 9.142 km2
Nüfusu : 498.225
İlçeleri : Merkez, Ağın, Alacakaya, Arıcak, Baskil, Karakoçan, Keban, Kovancılar, Maden, Palu Sivrice.
Doğu Anadolu’nun Yukarı Fırat Havzasında yer alan bir ilimiz. Doğuda Bingöl, batı ve güneybatıda Malatya, kuzeybatıda Erzincan, kuzeyde Tunceli, güneyde ise Diyarbakır illeriyle çevrilidir. 40° 21’ ve 38° 30’ doğu boylamları ile 38° 17’ ve 39° 11’ kuzey enlemleri arasında yer alır. Türkiye’nin büyük baraj göllerinden olan Keban bu ildedir. Zirâatle mâdenciliğin yarıştığı ve mâden bakımından çok zengin olan Elazığ, târihî Harput şehrinin devâmıdır. Trafik numarası 23’tür.
İsminin Menşei
Bugün bir bucak olan Harput, Osmanlı devrinde eyâlet merkeziydi. 1834’te İkinci Mahmud Han zamânında Vâli Reşid Mehmed Paşa eyâlet merkezini bugünkü Elazığ (Mezraa)a nakletmiştir. Sultan Abdülazîz Han devrinde 1862’de yeni yerleşim merkezi çok gelişmiş ve îmâr edilmiştir. Vâli İsmâil Paşanın teklifiyle “Mezraa” ismi “Ma’mûrat-ül-Aziz” (Aziz’in îmâr ettiği şehir)e çevrilmiştir. 1879’da burası vilâyet olunca “Elaziz” denmiştir. Cumhûriyet devrinde 1937’de Bakanlar Kurulunun kararıyle ilk önce “Elazık” (Azık diyârı) ismini almış, bilâhare 10 Aralık 1937’de “Elazığ” olarak değiştirilmiştir.
Târihi
Elazığ, Eski Harput’un bir devâmıdır. Harput şehri ise, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerindendir. Harput’un bilinen en eski sâkinleri Hurrilerdir. Hurrilerden sonra bölgeye Hititler hâkim olmuştur. M.Ö. IX. yüzyıldan îtibâren ise Urartular bölgeye hâkim oldular. Hitit devletinin başkenti “Hattuşaş” (Boğazköy)taki yazılı kaynaklarda Harput mıntıkası, “Işuva” olarak geçer. Bilâhare bu bölge Mittaniler, âsurlular, Persler arasında el değiştirmiş, Makedonya Kralı İskender’in istilâsına uğramış, İskender’in ölümünden sonra Selevkoslar, Partlar, Kommagene Krallığı arasında el değiştirmiş, M.Ö. 3. asırda Roma’nın hâkimiyeti altına girmiştir. Roma’nın M.S. 395’te bölünmesi üzerine bu bölge Bizans (DoğuRoma)ın payına düşmüştür. Hazret-i Ömer zamânında 624-650 seneleri arasında Harput ve civârı, İslâm ordusu tarafından fethedilmiştir. Sonra Bizanslılar bölgeyi geri almışlarsa da, 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türk akınları başlamıştır. Türkmen beylerinden Çubuk Bey, 1085’te Bizans komutanı Philaretos Brakhamios’u yenerek Harput’u fethetmiştir. Kısa bir müddet sonra civar kaleleri de fetheden Çubuk Bey ölünce yerine oğlu Mehmed Bey geçti.
1115’te Artukoğlu Belek Bey, bölgeyi ele geçirerek, Harput merkez olmak üzere Artukoğulları’nın Harput kolunu kurdu. Kısa zamanda Harput’tan Halep’e kadar uzanan bir devlet hâlini aldı. 1234’te Anadolu Selçuklu Sultânı Alâeddîn Keykubat, Elazığ’ı kendi topraklarına katarak Artukoğullarının Harput koluna son verdi.
Selçuklular devrinde Harput, bir Subaşı ile idâre ediliyordu. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in 1243 Kösedağ Savaşında Moğollara yenilmesi üzerine bölge İlhanlıların hâkimiyeti altına girdi. Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılması üzerine Anadolu’da beylikler dönemi başladı. 1399’da bağımsızlığını îlân eden Dulkadiroğlu Zeyneddîn Karaca, Harput’a hâkim oldu. Dulkadiroğulları zamânında Harput önemli yerleşim merkezlerinden biriydi.
1468’de Akkoyunlu Hükümdârı Uzun Hasan, Dulkadiroğullarından Melik Arslan’la mücâdele etmiş ve Melik Arslan’ın sulh istemesi üzerine 4000 altın göndererek Harput Kalesini teslim almıştır.
Akkoyunlulardan sonra Harput’un idâresi Şah İsmâil Safevî’ye geçmiştir (1507). Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Seferinden döndükten sonra (1514) Doğu Anadolu’nun fethi için Bıyıklı Mehmed Paşayı görevlendirmiştir. Bu bölgedeki beylerin Osmanlı idâresine alınması için Mehmed Paşaya meşhur târihçi İdris-i Bitlisî yardım etmiştir. Yavuz Sultan Selim Han 1515 yılında Karaman beylerbeyi Hüsrev Paşa kumandasında büyük bir orduyu yola çıkardı ve ordu Diyarbakır tarafına gitmeden evvel Harput ve Ergani’yi zaptetmekle meşgul oldu. Harput’un etrâfı Çerkez Hüseyin Bey tarafından alınmasına rağmen, kale henüz İranlıların elindeydi. Yeniçerilerle berâber Kemah Hâkimi Karaçinzâde Ahmed Bey kaleyi kuşattılar ve üç günlük muhâsaradan sonra kale zaptedildi.
Harput ve yöresi eski devirlerden Osmanlı devrine kadar, kültürel bakımdan târihte önemli bir bölge olmuştur.
Fizikî Yapı
Elazığ’ın % 15’i ovalık, % 57’si dağlık, % 27’si plato ve % 1’i yaylalardan ibârettir.
Dağları: Elazığ ili toprakları, doğu, güney ve batı yönlerinden oval bir şekilde Doğu Torosların batı uzantılarıyla çevrilidir. Kuzeybatıdan ise Munzur Dağlarının güney uzantıları il topraklarına girer. Doğu Toroslar, Malatya ve Elazığ il sınırları içinde başlamaktadır. Başlıca dağları; Hazar Baba Dağı (2290 m), Mastar Dağı (2171 m), Hasan Dağı (1864 m), Çilemek Dağı (1710 m), Karaoğlan Dağı (2329 m), Bahtiyar Dağı (1850 m), Bulutlu Dağı (2020 m), Hazar Dağı (Gülşen Tepe 2347 m), Akdağ (2620 m), Karaboğa Dağlarının Karaömer Tepesi (2477 m)dir.
Ovaları: Ovalar küçük fakat verimlidir. Başlıca ovaları: Elazığ (Harput) Ovası: 35 km2dir. Denizden yüksekliği 1000 metredir. Dağlarla çevrilidir. Kesrik Suyu ve Sürsürü Çayı ile sulanır. Uluova: İlin en büyük ovasıdır. Yüzölçümü 325 km2dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1000 metredir. 11.600 hektarlık bölümü Keban Baraj Gölünden 5000 hektarlık bölümü DSİ tarafından yer altı suları vâsıtasıyla sulanmaktadır. Palu Ovası: Alüvyonlu topraklarla kaplı çok verimli bir ovadır. Çöküntü alanıdır. Bunlardan başka Behramaz Ovası, Mürüdü Ovası, Zihni Ovası, Murat Vâdisi, Fırat Vâdisi ve Karasu Vâdisi çok verimli ova ve düzlüklerdir.
Akarsuları: Elazığ akarsu bakımından çok zengindir. Büyük ve suları gür, nehir ve ırmaklar bu ilden geçer. Başlıca akarsuları:
Fırat: Keban ilçesinin kuzeyinde birleşen Murat Irmağı ve Karasu, Fırat ismini alır. Elazığ-Malatya sınırını teşkil eder. Derin bir vâdiden geçtiği için sulamada kullanılmaz. Güney Toros Dağlarını hızlı akıntı ve 300’den fazla çağlayanla aşar. Murat Suyu: Doğu Fırat denilen Murat Suyu, Ağrı Dağı eteklerinden çıkar. Muş Ovasından sonra, Peri Suyu ile ve Keban kuzeyinde Batı Fırat (Karasu) ile birleşir. Murat Suyu, Peri Suyu ve Karasu, Keban Baraj Gölüne dökülür. Bu barajın güney batısından Fırat ismi ile çıkar. Peri Çayı (suyu) debisi 100 m3tür. Murat Suyunun en büyük koludur. Bingöl’ün Şeytan Dağlarından çıkar. Tunceli’de Munzur Suyu ile birleşir sonra Keban Barajı Gölüne dökülür. Haringet Çayı: Hazar Gölünden çıkar. Dicle’nin başlangıcı sayılır. Elazığ’dan sonra Diyarbakır’a girince Dicle ismini alır.
Gölleri: Hazar Gölü: Tabiî bir göldür. Çöküntüyle meydana gelmiştir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1223 m, yüzölçümü 70 km2 olup, 16x4,5 km’lik bir alanı kaplar. Derinliği 250 m’dir. Gölün suyu, Uluovaya akıtılarak sulamada ve hidroelektrik enerji elde etmede kullanılır. Gölün etrâfı yemyeşil manzaralıdır. Göl içinde lezzetli balıklar yetişir. Keban Baraj Gölü: Türkiye’nin en büyük baraj (sun’î) gölüdür. Karasu ile Murat Suyunun birleştiği yerin ilerisindeki boğazda yapılmıştır. Barajın temelden yüksekliği 210 m’dir. Vâdi tabanından ise 167 m yüksekliktedir. 677 km2lik yüzölçümü ile Van ve Tuz gölünden sonra üçüncü büyük göldür. Sekiz ünitesi ile senede 7,5 milyar kilowatt-saat elektrik enerjisi üretilmektedir. Denizden yüksekliği 845 m, en derin yeri 160 m, vâdi boyunca uzunluğu 125 km, sağ kıyısı kaya dolgu ve sol kıyısı beton dolgudur. İçinde balık yetiştirilmektedir. Türkiye’nin elektrik enerji istihsâlinin dörtte biri Keban’dan elde edilir. Cip Baraj Gölü: Cip Çayı üzerinde ve Cip köyü yakınında toprak dolgu bir barajdır. Toplanan su kapasitesi 5 milyon m3tür. 800 hektarlık bir alanı sular. Kalecik Baraj Gölü, Elazığ’ın 100 km doğusunda Karakoçan ilçesi sınırları içinde bulunmaktadır. Kalecik Çayı üzerinde kurulu olup, toprak dolgu biçimindedir. Sulama amaçlıdır.
İklim ve Bitki Örtüsü
Kara iklimi hüküm sürer. Karasal iklimin yanı sıra yer yer akdeniz iklimi özelliği taşımaktadır. Bu iklim değişikliği KebanBarajı kurulduktan sonra meydana gelmiştir. Elazığ iklimi, Akdeniz ve karasal iklim arasında bir geçiş özelliği de gösterir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve sert geçer. Isı -15°C ile +42°C arasında seyreder. Senelik yağış ortalaması 433 mm’dir. En fazla yağış ilkbahara âittir.
İl topraklarının % 25’i orman ve fundalık, % 25’i ekili ve dikili arâzi ve % 42’si çayır ve mer’adır. Ekime müsâit olmayan arâzi % 8’dir. Ormanları bakımsızdır. Vâdiler ve akarsu etrâfı bitki örtüsü bakımından zengindir.
Ekonomi
Ekonomisi sanâyi, tarım ve ticârete dayanır. Keban Barajının yapılmasından sonra tarıma elverişli toprakların bir kısmı toprak altında kaldığından, tarım alanlarının azalması paralelinde sanâyi canlanmıştır. Gayri sâfi gelirinin % 30’u sanâyi, % 10’u ticâret ve % 25’i tarım sektöründen elde edilir. Toprak altı ve üstü çok zengindir.
Tarım: Ovaları az fakat çok verimlidir. Bol suları bulunan büyük akarsuların suladığı bu ovalarda, buğday, arpa, pirinç, şekerpancarı, tütün, fasulye, nohut, mercimek, fiğ, burçak, soğan, sarmısak, pamuk, üzüm, elma, armut, kayısı, ceviz, bâdem ve dut yetişir. Yetiştirilen ürünler arasında lahana, kavun ve çilek önemli gelir kaynağı hâline gelmiştir.
Hayvancılık: Elazığ hayvancılığa çok elverişlidir. Geniş mer’a ve çayırları, Karacadağ gibi yaylaları buna müsâittir. İl dâhilinde koyun, kıl keçisi, sığır, at ve katır beslenir. Arıcılık gelişmiştir. Akarsu ve gölleri bol ve su bakımından zengin olmasına rağmen balıkçılık henüz gelişmemiştir. Keban baraj gölünde sazan ve aynalı sazan balığı yetiştirilmeye başlanmıştır.
Ormancılık: İlin orman sahası her ne kadar % 25 görünmekte ise de çoğu fundalık olup, mevcut ormanlar da bakımsızdır (106.000 hektar).
Mâdenleri: Elazığ mâdenciliğin zirâatle yarıştığı ve hattâ zirâati geçtiği bir yerdir. Toprakları mâdenle doludur. Bakır, krom, simli kurşun ve betonit başlıcalarıdır. Ergani Bakır İşletmesi’nde; blister bakır, sülfirik asit ve prit tüvenan cevher istihsal edilir. Diğer mâden işletmeleri Guleman Krom İşletmesi, Ferro Krom Te’sisleri ve Elazığ Betonit Fabrikasıdır. Alacakaya ve Arıcak ilçelerinde çıkarılan mermer dünyâca meşhurdur. Kendine has özelliği bulunan Elazığ mermerini işlemek üzere son senelerde birçok mermer işleme fabrikası kurulmuştur.
Sanâyi: Elazığ’ın mâden bakımından zengin ve Türkiye’nin en büyük hidroelektrik santralının bu ilde oluşu ile sanâyi gelişmiştir. İrili ufaklı 1200 sanâyi iş kolu vardır. Elazığ sanâyi alanında Doğu Anadolu bölgesinde önemli bir yere sâhiptir. Özellikle Organize Sanâyi Bölgesinin kurulması ile fabrika sayısı hızla artmıştır. 49 fabrikalık sanâyi bölgesinde 20 fabrika inşaatı tamamlanarak üretime geçmiştir. Diğerlerinin inşaatı devam etmektedir. Un, deri, şeker, çimento, pamukyağı, pamuk ipliği, kiremit, yün, süt, yem, azot, süper fosfat, kireç, plastik boru, tüpgaz îmâlâtı ve dolum, kâğıt, tekstil, meşrubat, matbaacılık, mermer, ayçiçek yağı, ayakkabı, mobilya, sabun, tıbbî malzeme fabrikaları başlıca büyük sanâyi kuruluşlardır.
Ulaşım: Elazığ doğuyu batıya bağlayan yolların kavşak noktasındadır. Karayolları Ankara-Kayseri-Malatya-Elazığ-Bingöl-Muş karayolu, Adana-Maraş-Malatya-Elazığ-Tunceli karayolu, Mardin-Diyarbakır-Arapkir-Keban-Elazığ karayolu ile İran-Erzurum-Tunceli-Elazığ milletlerarası yollar ile bağlıdır. İyi asfalt vasfında olan bu yollardan Elazığ içinde kalan kısımlarının uzunluğu 425 kilometredir. Ankara-Kayseri-Sivas-Malatya demiryolu Elazığ’da iki kola ayrılır. Bir kol Diyarbakır-Batman’a diğeri Palu-Genç-Muş-Tatvan’a ulaşır. İl sınırları içinde kalan demiryolu 272 km ve 15 duraklıdır. 1981 yılında temeli atılıp, 1986 yılında hizmete giren Fırat köprüsü, Türkiye’nin en uzun köprüsüdür. 2030 m olup, 30 adet betonarme ayak üzerine inşâ edilmiştir. İmkanları her geçen sene artırılan hava alanı ile Ankara-İstanbul-Kayseri ve Malatya’ya seferler yapılmaktadır. Ayrıca Keban Baraj Gölü üzerinde Ağın ilçesi ile Tunceli’nin ilçeleri arasında feribotla ulaşım sağlanmaktadır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Nüfûsu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 498.225 olup, 272.790’ı şehirlerde, 225.435’i köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 9153 km2 ve nüfus yoğunluğu 54’dür. Selçuklular ve Osmanlılar zamânında kültür, san’at ve iktisâdî bakımdan büyük bir merkez idi. Osmanlı devri eyâlet merkezi olan Harput, 19. asır başından îtibâren gerilemeye başlamıştır. Bunun başlıca sebebi kale şehirlerinin önemini kaybetmiş olması, dağ üzerinde olduğundan gelişmesinin zor oluşu, civar illere bağlayan yolların virajlı olmasıdır. 1950’den sonra Elazığ yeniden gelişme seyrine girmiştir. Yakın bir gelecekte bölgenin büyük gelişmiş bir şehri hâline gelecektir.
Örf ve âdetleri: Oğuz boylarının ve Orta Anadolu halkının yaşayış ve doğuşu, Türk-İslâm kültürü hâkimdir. Elazığ folklor ve mahallî oyunlar bakımından Türkiye’nin en zengin bölgesidir. Zarif mahallî elbiseler, çok hareketli halk oyunları, bilhassa, “çayda çıra” oyunu ile isim yapmıştır. Eskiden ayrı ayrı oynanan oyunlar bugün müştereken oynanmaya başlamıştır. Başlıca oyunları Halay, Tamzara, Delilo, Üçayak ve Bıçak oyunudur. Mahallî kıyâfetleri (Harput Şalvarı) denilen üst kısmına gömlek, üstüne yelek giyilir, bele renkli kuşak sarılır. Kadınlar (geyme) “blüz”, ince yün çorap ve pullu papuç giyerler. Altta şalvar üzerine giyilen üçetek, bele takılan gümüş kemer, başa geçirilen fes ve bunu örten oyalı yazma (Hotoz)dur. El sanatları çok ileri gitmiştir. Dokumacılık, (halı ve kilim), ahşap, taş, bakır ve gümüş işçiliği ve ipekçilik meşhurdur. Elazığ’ın zengin bir halk edebiyâtı vardır. Dîvan şâirleri çoktur. Hacı Reşid Efendi, Ömer Nâimi Efendi, Hacı Hayri Bey, Harputî Âşık Câferî başlıcalarıdır.
Elazığ mutfağı, lezzetli yemekleri ile Türk mutfağında önemli yer tutar. Tarhana, erişte, kurut, kelleçoş, lobik, içli köfte, Harput köftesi, ışkın yemeği, taş ekmeği, patile, ekşili köfte, ışgene, döğme çorbası ile zengin bir mutfağa sâhiptir. Ayrıca kış aylarının vazgeçilmez ikramı olan orçik (cevizli sucuk) Elazığ’la özdeşleşen bir isim hâline gelmiştir. Orçikli şeker de Elazığ’a has bir şekerleme türüdür.
Elazığ’ın çedene kahvesi meşhurdur. Şifâ kaynağı lezzetli bir kahve olan çedene, bölgede yetişen menengiç ağacının meyvesinin kavrulup, ezilmesinden elde edilir. Nefes darlığı, mîde ve akciğer rahatsızlıklarına iyi geldiği tesbit edilmiştir.
1000 yataklı akıl ve ruh hastalıkları hastânesi, İstanbul Bakırköy akıl ve ruh hastânesinden sonra ikinci büyük hastânedir. Cüzzam hastânesi ise alanında büyüklük bakımından Türkiye’nin en büyük hastânesidir. Ayrıca 10 hastânesi vardır.
Eğitim: Osmanlı devrinde önemli bir kültür merkezi olan Elazığ zamanla gerilemiştir. Okur-yazar nisbeti % 70’e yakındır. 149 anaokulu, 705 ilkokul, 41 ortaokul, 6 meslekî ve teknik ortaokul, 15 lise ve 10 meslek lisesi, Fırat Üniversitesi’ne bağlı Fen ve Edebiyât, Veterinerlik, Mühendislik, Tıp Fakülteleri ile Su Ürünleri Yüksek Okulu, Teknik Eğitim Fakültesi mevcuttur (1988).
İlçeleri
Elazığ’ın biri merkez olmak üzere 11 ilçesi vardır.
Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 272.812 olup, 204.603’ü ilçe merkezinde, 68.209’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 33, Harput bucağına bağlı 20, Hıdırbaba bucağına bağlı 13, İçme bucağına bağlı 15, Mollakendi bucağına bağlı 17, Poyraz bucağına bağlı 19 köyü vardır. Yüzölçümü 2.158 km2 olup, nüfus yoğunluğu 129’dur. İlçe toprakları orta yükseklikte engebeli araziden meydana gelir. Keban baraj gölünün bir bölümü ilçe sınırları içinde kalır.
Ekonomisi tarım ve sanâyiye dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, nohut, baklagiller, tütün, pamuk, ayçiçeği, şekerpancarı, üzüm, kavun, çilek, soğan ve sarmısaktır. Hayvancılık gelişmiştir. Yem fabrikası, TSEK süt fabrikası, Azot sanâyiî süper fosfat fabrikası, Et kombinası, Beton direk, meşrubat, tüpgaz îmâlât ve dolum, kâğıt, çimento, ayçiçek yağı, un fabrikası, Plastik Boru Fabrikası başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi Harput Ovasında kurulmuştur ve Türkiye’nin en plânlı şehirlerinden biridir. Osmanlılar zamanında Sultan Abdülazîz Han devrinde büyük îmâr görmüştür. 1937’ye kadar ismi Elaziz idi. Belediyesi 1879’da kurulmuştur. Bugün bucak olan Harput, Elazığ’ın temelidir. On dokuzuncu asrın sonunda Harput’ta 10 büyük câmi, 10 medrese, 8 kütüphâne, 12 han, 90 hamam ve 843 dükkân bulunuyordu. Bugün harâbe hâlindeki Harput’tan 19. asrın seyyahı Hommaire de Hell, “Masallarda tasvir edilen doğu şehirlerinin gerçek nümûnesi” diye bahseder. Harput târihî ve tabiî müze şehridir.
Ağın: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 4625 olup, 2794’ü ilçe merkezinde, 1831’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 18 köyü vardır. Yüzölçümü 260 km2 olup, nüfus yoğunluğu 17’dir. Engebeli arâziden meydana gelen ilçe topraklarının büyük kısmı Keban Baraj Gölü altında kalmıştır.
Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Tarım büyük çapta yapılır. Üzüm ve leblebisi meşhur olan bir ilçedir. Göl balıkçılığı gelişmiştir. Karayolu bağlantısı, Keban Baraj Gölü yüzünden kesildiğinden, ulaşım motorlarla sağlanır. Keban Barajı yapıldıktan sonra ilçe halkının büyük kısmı Elazığ ve çevre ilçelere göç etmiştir.
Alacakaya: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 11.644 olup, 3639’u ilçe merkezinde, 8005’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 14 köyü vardır. Mâden’e bağlı belediyelik köyken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu. İlçe toprakları dağlıktır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Dağlık kesimlerde hayvancılık yapılır. Mermer ve krom yatakları ilçenin en önemli gelir kaynaklarındandır.
Arıcak: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 17.246 olup, 3258’i ilçe merkezinde, 13.988’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 17 köyü vardır. Palu’ya bağlı bucakken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu. İlçe toprakları orta yükseklikte düzlüklerden meydana gelir. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri tahıl, şekerpancarı, soğan ve arpadır. Belediyesi 1972’de kurulmuştur.
Baskil: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 23.026 olup, 4374’ü ilçe merkezinde, 18.652’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 27, Aydınlar bucağına bağlı 10, Kuşsaray bucağına bağlı 22 köyü vardır. Yüzölçümü 1312 km2 olup, nüfus yoğunluğu 17’dir. İlçe topraklarının büyük bölümü platolarla kaplı olup Doğu Torosların uzantıları bâzı bölümlerini engebelendirir. Fırat Irmağı en önemli akarsuyudur. Bu ırmağın kenarlarında küçük düzlükler vardır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, fasulye, pamuk, şekerpancarı ve üzümdür. Sebze ve meyvecilik yaygındır. En çok kayısı yetiştirilir. Malatya kayısısı ile boy ölçüşebilecek kalitede olan kayısıyı, ilçede işlemek için kayısı entegre tesisleri yapılmaktadır. Hayvancılık gelişmiştir. İlçe merkezi, denizden 1500 m yükseklikte bulunan bir yayla üzerinde kurulmuştur. Malatya-Diyarbakır demiryolu ilçeden geçer. İlçe belediyesi 1929’da kurulmuştur. İl merkezine yakınlığı sebebiyle gelişmemiş bir yerleşim merkezidir.
Karakoçan: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 43.523 olup, 14.953’ü ilçe merkezinde, 28.570’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 42, Başyurt bucağına bağlı 25, Çan bucağına bağlı 21 köyü vardır. Yüzölçümü 1085 km2 olup, nüfus yoğunluğu 40’tır. İlçe toprakları dağlarla engebelenmiş bir arâziden meydana gelir. Doğusunda Karaboğa Dağları yer alır. İlçenin önemli Akarsuyu olan Peri Suyu, Bingöl ve Tunceli ile tabiî sınırı çizer. İlçe yakınlarında küçük bir dere üzerinde sulama amaçlı Kalecik Barajı vardır.
Ekonomisi hayvancılığa dayanır. Yaylacılık yöntemiyle en çok koyun ve kılkeçisi beslenir. Canlı hayvan ticâreti yaygın olduğundan süt, peynir, yapağı, kıl ve deri gibi hayvansal ürünler az miktarda elde edilir. Tarıma elverişli arâzinin az olması yüzünden tarım fazla gelişmemiştir. Başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı ve elma olup, ayrıca az miktarda soğan, arpa, üzüm ve baklagil yetiştirilir. Gelişmemiş ve küçük bir yerleşim merkezi olan Karakoçan, Elazığ-Bingöl karayolunun 4 km kuzeyinde yer alır. İl merkezine 97 km mesâfededir. İlçe belediyesi 1936’da kurulmuştur.
Keban: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 10.663 olup, 4900’ü ilçe merkezinde, 5763’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 30 köyü vardır. Yüzölçümü 543 km2 olup, nüfus yoğunluğu 20’dir. İlçe toprakları dağlıktır. Dağlar derin vâdilerle yarılmıştır. Keban Baraj Gölünün bir kısmı ilçe sınırları içinde kalır. Fırat Irmağı boyunca küçük düzlükler vardır.
Ekonomisi hayvancılık ve tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa ve üzümdür. Ürün rekoltesi düşüktür. Baraj gölünde tatlı su balıkçılığı gelişmektedir. İlçe topraklarında simli kurşun, volframit ve flüorit yatakları vardır. İlçe merkezi, baraj gölünün kıyısında yer alır. Küçük bir yerleşim yeri olan ilçe, il merkezine 47 km mesaâfededir. Belediyesi 1870’de kurulmuştur.
Kovancılar: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 37.856 olup, 10.270’i ilçe merkezinde 27.586’sı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 34 köyü vardır. Palu’ya bağlı belediyelik bir köy iken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kânunla ilçe oldu. İlçe toprakları orta yükseklikteki düzlüklerden meydana gelir. Keban Baraj Gölünün bir kısmı ilçe sınırları içinde kalır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Sulanabilen arâzide sebzecilik yaygındır. İlçe merkezi, Elazığ-Bingöl karayolu üzerinde yer alır. Belediyesi 1967’de kurulmuştur. Elazığ’ın gelişmeye müsait bir ilçesidir.
Mâden: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 27.281 olup, 10.838’i ilçe merkezinde, 16.443’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 20, Hazar bucağına bağlı 15 köyü vardır. İlçe toprakları dağlıktır. Hazar Gölünün bir bölümü ilçe sınırları içinde kalır.
Ekonomisi tarım ve mâdenciliğe dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri patates, buğday, üzüm ve şekerpancarı olup, ayrıca az miktarda arpa, baklagil, soğan, elma ve kayısı yetiştirilir. İlçe topraklarında krom ve bakır yatakları vardır. Bu yataklar Etibank’a bağlı Guleman Krom İşletmesi ve Ergani Bakır İşletmesi tarafından işletilir. İlçe merkezi, Mihrap Dağı eteklerinde dar bir vâdide kurulmuştur. Elazığ-Diyarbakır kara ve demiryolu ilçeden geçer. İl merkezine 72 km mesafededir. İlçe belediyesi 1854’te kurulmuştur.
Palu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 32.247 olup, 7900’ü ilçe merkezinde, 24.347’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 27 köyü vardır. İlçe toprakları etrafı dağlarla çevrili ovadan meydana gelmiştir. Ovayı Murat Irmağı sular. Kuzeyinde Gökdere Dağı, doğusunda Karaboğa Dağları, güneyinde Akdağ yer alır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı, üzüm, soğan ve arpa olup, ayrıca az miktarda elma, baklagil, kayısı, patates ve pamuk yetiştirilir. Sulanabilen topraklarda sebze yetiştiriciliği yaygındır. İlçe merkezi Murat Irmağı vâdisinde kurulmuştur. Elazığ-Tatvan demiryolu ilçeden geçer. İl merkezine 69 km mesâfededir. Belediyesi 1873’te kurulmuştur.
Sivrice: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 17.302 olup, 5261’i ilçe merkezinde, 12.041’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 27, Güzel bucağına bağlı 22 köyü vardır. Yüzölçümü 634 km2 olup, nüfus yoğunluğu 27’dir. İlçe toprakları dağlık ve engebeli araziden meydana gelir. Hazarbaba Dağı ilçe topraklarını güneybatı-kuzeybatı istikâmetinde engebelendirir. Kürk Suyu vâdisinde bazı düzlükler vardır. Hazar Gölünün bir bölümü ilçe sınırları içinde kalır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, patates ve soğan olup, ayrıca az miktarda üzüm, elma, kayısı, çilek, şekerpancarı ve pamuk yetiştirilir. Hayvancılık gelişmiştir. Etibank Ferrokrom tesisleri başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi, Hazar Gölü kıyısında kurulmuştur. Diyarbakır-Malatya demiryolu ilçeden geçer. İl merkezine 29 km mesâfededir. Elazığ-Diyarbakır karayolu ilçenin kuzeydoğu kesiminden geçer. Göl kıyısında özel ve kamu kuruluşlarına ait dinlenme tesisleri vardır. Belediyesi 1938’de kurulmuştur.
Târihî Eserler ve Turistik Yerleri
Elazığ, turizm potansiyeli yüksek olan bir ilimizdir. Târihî eserleri, tabiî güzellikleri ve zengin folkloruyla turisti çeken özelliklere sâhiptir.
Harput Kalesi: Coğrafî durum bakımından târih boyunca önemli bir kale olarak kendinden bahsettirmiştir. Yalçın kaya üzerine inşâ edilmiş olan kalenin iç kısmında birçok yapı kalıntıları mevcuttur. İç kale ve dış sur olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Dış surlar tamâmen yıkılmış, sâdece Harput’a girişte bâzı kalıntıları zamânımıza gelmiştir. “Süt Kalesi” diye adlandırılan iç kale, muhâsarası çok güç olan bir kaledir. Roma, Bizans ve Arapların Harput Kalesini ele geçirdikleri târihî belgelerde mevcuttur. Yalnız bu devrelere âit izler kalede görülmemektedir. Kale duvarlarının örme tekniğinden, Osmanlılar devrinde de onarım görmüş olduğu anlaşılır. Kaleye âit onarım kitâbelerinden bâzıları Harput Müzesinde bulunmaktadır. Doğu Torosların yalçın kayalıkları üzerine kurulmuştur. Araplar Hısn-ı Ziyâd (Ziyâd Kalesi), Bizanslılar (Ziata), Türkler ise Harput Kalesi demişlerdir.
Palu Kalesi: âsurilerden kalma çivi yazısıyla yazılmış dev bir kitâbesi vardır. Tamâmen yıkılmıştır.
Ahmed Bey Câmii: Harput’a dağ kapısından girişte ilk görülen câmidir. Yıkık olan câminin mihrâbı ve minâresinin kâide kısmı mevcuttur. Kesme taşlardan yapılmış olan mihrap sâdedir. Minâre kuzeyde câmiye bitişik, fakat câmiden tamâmen ayrı olarak inşâ edilmiştir. Osmanlı devrinin ilk sancak beylerinden Ahmed Bey tarafından yaptırılmıştır. İlk Osmanlı devri eseri olması bakımından önemlidir.
Ağa Câmii: Harput’a girişte solda yer almaktadır. Dikdörtgen plânlı câmi tamâmen yıkılmasına rağmen ince işçilik gösteren taş minâresi ayakta durmaktadır. Osmanlı devri yapısı olan bu câmi, müzedeki kitâbesine göre, 1559 yılında Pervâne Ağa tarafından yaptırılmıştır.
Alacalı Mescit: Eski Harput’un Kayabaşı mevkiinde bulunmaktadır. Dikdörtgen plânlı yapının üzeri düz dam ile örtülüdür. Mihrap, kesme taştan sâde olarak yapılmış ve mihrap içi atalaktitlerle süslenmiştir. Kalın gövdeli minâre, iki renkli taşla örülmüştür. İlk inşâsı Artuklulara âit olan bu mescit, 19. yüzyılda onarım görmüştür. Ahşap tavanı bu onarım sırasında yapılmıştır. Minâresi, şerefeye kadar bir sıra beyaz bir sıra karataşlardan yapılmış, şerefeden yukarısı karalı-beyazlı taşlarla dama şeklinde örülmüştür.
Kurşunlu Câmii: Eskiden etrafında bulunan medreseler tamâmen yıkılmıştır. Bugün park olarak kullanılan bahçesindeki asırlık çınar, eski eser niteliğini taşımaktadır. Câminin harim kısmı kare plânlı olup, kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmaktadır. Kubbe kasnağında 4 pencere vardır. Mihrap kesme taştan örülmüş, sâde bir iniş hâlindedir. Harim kapısı yonca yaprağı şeklinde bir kemere sâhiptir. Bu tip kemer bölgede sevilen bir özelliktir. Son cemâat mahalli revaklı olup, orta kısmı beşik tonozlu, kenarlar ise kubbelidir. Kubbeler kurşunla kaplıdır. Minâre son cemâat mahalline bitişik olarak yapılmış olmasına rağmen tamâmen müstakildir. Kare kâide kısmından sekizgen ve sağır nişli gövde altına, oradan da oldukça uzun yuvarlak gövdeye geçilir. Kapı üzerinde iki kitabesi mevcuttur. Bir tânesi oldukça harapdır. İkinci kitâbe ise kapı kemeri üzerinde bulunmakta ve üzerinde 1153 H. târihi okunmaktadır. Câmi içinde abanoz ağacından yapılmış, san’at değeri büyük olan bir minber vardır. Bu minber aslında Ulu Câmiye âittir. Ulu Câmi onarılırken buraya getirilmiştir.
Sara Hâtun Câmii: Kare plânlı câminin orta kısmının üzeri, dört kalın sütuna dayanan kubbe ile kenarları ise tonozla örtülüdür. Kubbe, tonozları örten çatı ortasından çok az yükselmektedir. Mihrap sâde bir niş hâlindedir. Minberi ise Harput taş işçiliğini göstermesi bakımından önemlidir. Son cemaat mahalli ile harim kısmı arasında bulunan minarenin merdiven kısımları koyu renk taştan, diğer kısımları ise beyaz renk taştan örülmüştür. Minârenin 1898 yılında yaptırıldığı kitâbesinden anlaşılmaktadır. Câminin ilk kısımlarında san’at değeri olan yazılar vardır. Sara Hâtun Câmiinin Akkoyunlu Hükümdârı Bahadır Han (Uzun Hasan) ın annesi Sara Hâtun tarafından yaptırılmış olduğu söylenir. Fakat daha sonraki devirlerde yapılmış olan birçok onarım, onun ilk inşâ tipini tamâmen bozmuştur. Kıble duvarının sol tarafındaki kitâbede 1585 (H. 993) yılında Hacı Mustafa tarafından onarıldığından bahsedilir. 1843 yılında da Harput müftüsü Hacı Ahmed tarafından bugünkü durumuna getirilmiştir.
Ulu Câmi: Harput’un en önemli ve en eski yapısıdır. Dikdörtgen plânlı, duvarları moloz taştan; kubbe, kemerler ve minâre tuğladan yapılmıştır. İki kapısı mevcuttur. Sara Hâtun Câmiinin doğusunda, kaleye hakim bir yerdedir. Câmi, harim kısmı, son cemâat mahalli ve avlu olmak üzere üç bölümden meydana gelmektedir. Minâre bugünkü giriş kapısının hemen arkasında kare kaide üzerinde yükselir. Kalın eğri gövdesi değişik tuğla tezyinatlıdır. Artukoğulları yapısı olan bu câmi Anadolu’nun en eski câmileri arasındadır. Avludaki kitâbesine göre 1556-1557 senesinde Artukoğlu Fahreddîn Karaarslan tarafından inşâ ettirilmiştir. Tuğla işçiliğinin çok güzel bir örneğini veren minâresi eğri oluşu bakımından dikkat çekicidir.
Yusuf Ziyâ Paşa Câmii: Keban’ın önemli bir târihi eseridir. Yusuf Ziyâ Paşa yaptırmıştır. Osmanlıların son dönem mimârisi ve süslemelerinin çok güzel bir örneğidir. Hicrî 1210’da yapılmıştır. Bir san’at eseri olan kubbesi 4 sütun üzerine oturtulmuştur. Mihrap ve mimberde oyma taş süslemeler kullanılmıştır. İki kapısı oyularak süslenmiş tahtalardan yapılmıştır. Keban’ın en büyük câmisidir. Minâresi kesme taştandır.
Murad Baba Türbesi: Ağa Câmii yanında bulunan bu türbe altıgen plânlı ve üzeri basık bir kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır. Osmanlı devri yapısı olan bu türbe oldukça harap durumdadır.
İmam Efendi Türbesi: Osman Bedreddîn Erzurumî adı ile de bilinen büyük velînin türbesi Harput Mezarlığındadır. Çok ziyâret edilen yerlerin başında gelir.
Arap Baba Türbesi ve Mescidi: Kurşunlu Câmiinin doğusunda, Elazığ ovasına bakan yamaç üzerinde bulunmaktadır. Selçuklu devri mimârisine göre iki katlı olarak inşâ edilmiş yapının sağ tarafında mescit kısmı bulunmaktadır. Burada bulunan ve Arap Baba diye anılan şahsa âit cesed bozulmadan zamânımıza kadar gelmiştir. Yalnız cesedin yapıya âit olmadığı sonradan konulduğu rivâyet edilmektedir. Söz konusu şahsın şehid olduğu bilinmektedir. Kitâbesine göre bu yapı Selçuklu sultânı Üçüncü Gıyâseddîn Keyhüsrev zamânında 1280 (H. 670) târihinde inşâ edilmiştir.
Mansûr Baba Türbesi: Sara Hâtun Câmiinin kuzey batısındadır. Sekizgen plânlı iç kısım orijinal şeklini muhâfaza etmektedir. Fakat üst örtü sistemi sonradan yapılmıştır. İki katlı bir yapı olduğu izlerden belli olmaktadır. İçinde sanduka bulunmaktadır. Yapının Artukoğulları devrine âit olma ihtimâli kuvvetlidir.
Fâtih Ahmed Baba Türbesi ve Mescidi:Harput’tan 2 kilometre uzaklıktadır. Mesîre yeri ve ziyâretgâh olarak kullanılmaktadır. Kaya üzerinde inşa edilmiş türbenin yanında san’at değeri olan bir mescidi ve yanında çeşmesi vardır. Türbe altıgen plânlı olup, üst kısmı sonradan yapılmış yalnız cenâzelik kısmı mevcuttur. İçinde büyük bir sanduka bulunmaktadır.
Seyyid MuhammedKattâl Türbesi: Elazığ-Diyarbakır yolu üzerinde, Kartaldere köyündedir.Hakkında fazla bir bilgi yoktur. Peygamber efendimizin dördüncü göbekten torunu ve büyük bir zât olduğu, türbedeki kitâbeden anlaşılmaktadır. Türbenin bitişiğinde ayrıca mescid vardır.
Hoca Hasan Hamamı: Ağa Câmiinden anayolu tâkip ederek gidildiğinde sağda yer almaktadır. Kurşunlu Câmiinin güneyinde bulunur. Zamânımıza kadar iyi gelmiş klasik Osmanlı tipi hamamlarından biridir. Soyunma, ılıklık ve yıkanma yerlerinden meydana gelmiştir. İki giriş kapısı bulunur. Soyunma yeri kare plânlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. Tamâmen yıkılmış olan ılıklıktan yıkanma yerine geçilir. Yıkanma yeri dört eyvanlı ortası büyük kubbeli ve köşelerde birer kubbeli halvetlerden meydana gelmiştir.
Cemşit (Cimşit) Hamamı: Sara Hâtun Câmii bitişiğinde bulunan bu hamam klasik Osmanlı hamamları tipindedir. Zamânımıza kadar bozulmadan gelmiştir. Su ihtiyâcını ünlü Dabakhâne şifâlı suyu ile karşılayan Cemşit Hamamının bâzı dert ve sıkıntılara karşı çok etkili olduğuna halk arasında inanılmaktadır. Soyunma yeri kare plânlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür. İçte ortada havuz, kenarlarında setler bulunmaktadır. İki kapı ile ılıklık kapısı geçilir ve yıkanma kısmı Sara Hâtun Câmiine dayanır. Bu yapı, Yavuz Sultan Selîm’in Palu sipâhi beylerinden Cemşit Bey tarafından yaptırılmıştır (on dördüncü asrın ilk yarısı). Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hamamı restore ederek halkın hizmetine açmıştır.
İbrâhim Şah Kervansarayı: Elazığ-Çemişkezek yolunda Fırat köprüsünden öncedir. On üçüncü asırda Artuklular’dan Nizâmeddîn İbrâhim inşâ ettirmiştir.
Dördüncü Murâd Hanı: Elazığ’ın Denizli köyündedir. Kışlık ve yazlık bölümlerden meydana gelen hanın giriş kapısının solunda bir mescid vardır. Bugün yıkık durumdadır.
Meryem Ana Kilisesi: Harput’ta bulunan en eski Süryâni kilisesidir. Kilise iyi bir durumda zamânımıza kadar gelmiştir. Dikdörtgen plânlı olup, bir duvarını bunun oturduğu kaya teşkil etmektedir. Diğer duvarları moloz taşlarla örülmüştür. Dışarı taşkın apsis önü yarı kubbe ile, diğer kısımları molozlarla örtülüdür. Apsis kenarındaki hücrelerden kaleye giden gizli yolların mevcut olduğu söylenmektedir. Bugün bu kısımlar toprakla dolmuştur. İlk inşâsına âit kitâbe mevcut değildir. Mardin Süryâni metropolitindeki kayıtlardan alınan bilgilere göre 1179 ile 1845 senelerinde onarılmıştır.
Harput Müzesi: 1960’da Alacamescit Medresesi’nde açılmıştır. Çeşitli çağlara âit târihî eserler sergilenmektedir.
Elazığ Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi: 1965 senesinde kurulmuştur. Bugün Fırat Üniversitesi Rektörlüğü Kampüsü içerisindedir.
Mesîre Yerleri
Hazar Gölü: Elazığ’ın 30 km güneyinde, 70 km2’lik bir alanı kaplayan bu göl Mastar ve Hazar Baba dağları arasındadır. Çevresi yemyeşil, manzarası güzel, kıyıları kumsaldır. Gölün bir tarafından Elazığ-Kurtalan, öbür tarafından Elazığ-Diyarbakır devlet karayolu geçtiği için ulaşım kolaydır. Göl her çeşit su sporuna elverişlidir. Bol balık avlanır. Ortasında bulunan iki küçük adadan birinde (Manastır adasında) bir nasrâni tapınağı vardır. Hazar gölü yaz aylarında çevrenin deniz ihtiyâcını karşılar.
Zafran: Merkez ilçede yeralan bir mesîre yeridir. Güzel bir içme suyu, yüzme havuzu, piknik yapanlar için masa-bank ve ocak vardır. Günde normal 1.500 kişi faydalanabilecek durumdadır.
Buzluk Mağarası: Harput’a 12 km uzaklıktadır. Türkiye’de bir benzeri bulunmayan mağarada yaz mevsiminin sıcak günlerinde buz oluşmakta ve buzlar kışın erimektedir. Mağara tavanından sarkan ve tabandan yukarıya doğru yükselen sarkıt ve dikitlerin seyrine doyum olmaz. 1991 senesinde tabiî güzelliği bozulmadan merdiven ve ışıklandırma sistemi yapılmıştır.
İçmeler ve Kaplıcalar: Elazığ içmeler ve kaplıcalar bakımından zengindir. Fakat yeterince faydalanılmamaktadır.
Mürüdü (Sarılık) Çeşmesi: İl merkezinin 7 km kuzeyinde yer almaktadır. Bir çeşmeden akan Mürüdü suyu hidrokarbonatlı ve kireçli bir su olup, sarılık hastalığına iyi gelmektedir. Bu yüzden sarılık çeşmesi de denilmektedir.
Hırhırık Mâdensuyu: Elazığ’a 5 km uzaklıkta Gümüşkavak köyündedir. Ağrı ve kaşıntılara iyi gelir.
Harput Dabakhane Şifâhânesi: Harput Kalesinin kuzeyinde dere içerisinde yer alır. İlk olarak kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen binâ 1988’de yeniden inşâ edildi. Suyun sıcaklığı -5°C’dir. Mîde, barsak, karaciğer, romatizma hastalıklarına ve rûhî deprasyonlara iyi gelir.
Yurtbaşı Mâdensuyu: Acı su olarak da bilinir. Elazığ’a 16 km uzaklıkta Yurtbaşı kasabası yakınlarındadır. Suyun sıcaklığı 19°C’dir. Böbrek taşlarının düşürülmesinde, mîde ve barsak, karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir.
Kolon Kaplıcası: Karakoçan ilçesine 27 km uzaklıktadır. Banyo kürlerinin sâkinleştirici ve damar genişletici etkisi vardır. İçme kürlerinin ise mîde, barsak sistemi ile karaciğer ve safrakesesi üzerinde olumlu te’siri vardır.
Buhan Hame Kaplıcası: Bozcanak köyündedir. Romatizma ve siyatiğe iyi gelmektedir.
Genefik (Yelpınarı) Mâden Suyu: Elazığ’a 30 km uzaklıkta Genefik köyü ile Zerteriç köyü arası Bezerker Çayı mevkiindedir. Banyo kürleri ağrılara ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir.
İtalya’nın batı sahilinde büyük bir ada. İtalya batı sâhillerinin 10 km açığında uzanır. İtalya’ya âittir. 223 km2’dir. En yüksek yeri Monte Capanne olup, 1019 m’dir. Adanın iklimi ılımandır. Akdeniz iklimi bölgelerinde görülen zeytin ağaçları, kaktüs, agaveler vb. bitki örtüsünü meydana getirir.
Elba’nın başlıca ürünleri, zeytin, üzüm ve diğer meyvelerdir. Balıkçılık da gelişmiştir. Adanın esas geliri Etruryalılar ve Romalıların da işlettiği demir yataklarındandır. Demir cevheri Elba’nın başşehri Portoferraio’da işlenir veya Piembino ve San Giovani Valdarno gibi adanın çelik sanâyi merkezlerine gönderilir. Târihte önemli bir deniz üssü olarak da kullanılan Elba birçok defâ el değiştirdi. 1814’de sürgün edilen Birinci Napolyon’a tahsis edildiğinde ünü arttı. Napolyon 3 Mayıs 1814’den, 26 Şubat 1815’de Fransa’ya dönüşüne kadar orada kaldı. Vaktinin çoğunu Porteferraio’da gösterişsiz bir evde geçirdi. Fakat San Martino’da bir villa yaptırdı. Portoferraio müzesinde Napolyon’dan kalma birçok hâtıralar vardır.
Çekolovakya’dan doğup, Almanya’dan geçerek Kuzey denizine dökülen bir nehir. Çekolovakya’da “Labe” olarak bilinir. 1144 km uzunluğunda olup, havzası 145.800 km2’lik bir alanı kaplar. Çekolovakya-Polonya sınır dağları olan Krkonovse Dağlarından doğup, önce güneye, sonra Bohemia dağlık bölgesi içerisinden batıya akar. Mvelnik yakınlarında Vlatava nehriyle karışır. Kuzeye döner. Bohemia’da vâdilerden geçerek, Almanya’ya girer. Yolu üzerinde Aesden’in ötesinde Kuzey Alman ovasının karşısında Saxony ve Thuringia’dan gelen Mulde ve Saale nehirleriyle ve Branderburg’dan gelen Havel nehriyle karışır. Hamburg’u geçerken genişleyen nehir, Ağu Cuxhaven yakınından Kuzey denizine açılır. Ulaşım küçük mavnalarla Prag’a kadar yapılabilmektedir. Nehir, Elbe-Havel kanalıyla Berlin’e girer. Oder nehriyle birleşir ve Bitteland kanalıyla da Ruhr havzasıyla ve Ren’le birleşir. Elbe-Lübeck kanalı nehri Baltık denizine bağlar. Târihte Elbe ve Saale nehirleri, 12 ve 14. yüzyıllardaki Doğu Almanya kolonileşme hareketlerinden önce Slavlar arasındaki sınırı belirtiyordu.
Alm. Kleidung (f), Fr. Habiller, İng. Dress. Çamaşırın üstüne giyilecek her türlü eşyâ. Arapça libasın çoğuludur. İslâm dîninin temel kitaplarında ilk insan ve ilk peygamber hazret-i Âdem’e Allahü teâlâ tarafından gönderilen sâhifelerde dokumayla ilgili kısımlar olduğu ve hazret-i âdem ve ondan çoğalıp kendisine inananların elbise giydikleri, yâni örtündükleri bildirilmektedir. Bu elbiselerin biçim ve şekilleri hakkında bugün kesin bilgimiz yoktur.
Yapılan târihî araştırmalar ve kazılarda bulunan çeşitli eşyâlardan, elbiselerin basit ve mevsimlere göre yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Yine bunlardan anlaşıldığına göre kadın-erkek arasında giyim farkı yoktu. Zamanla bu fark arttı. Eski Yunanistan’da erkeklerin bu işin üzerine çok düşmesi, bellerini inceltmek için, küçük yaşta, erkek çocuklara mâden kemerler takılması, ellerine bilezik, boyunlarına kolye takılması şeklinde göründü. Bunların aksine Mısırlılarda, bilhassa erkekler çok basit giyinirlerdi.
Ortaçağ, ilkçağın aksine insanın kendini güzel göstermek için giyimine çok dikkat ettiği ve işlemeli elbiselere rağbetin çok olduğu bir zamandır. Avrupa’daki hükümdarlar, zenginler birbirinden süslü işlemeli elbiselere çok rağbet gösteriyorlardı. Kraliçe ve asillerin özenerek diktirdikleri elbiseler 18. yüzyılda hemen halk arasında yayılıp moda hâline geliyordu.
Erkekler pantolon giymeye, 18. yüzyılın sonunda başladılar. Yirminci yüzyıl başında kadınlar ince zarîf görünmek için korse kullandılar. Her geçen sene kadınların açılıp saçılması, moda hastalığının salgın hâlinde toplum tarafından yerine getirilmesi şeklinde görüldü. Sinema, arkasından televizyonun her eve girmesi, aktrist ve meşhurlar gibi giyinme merakını yaygınlaştırdı. Belli mihrakların kontrolünde olan dünyâ moda evleri, elbise tiplerini her mevsim değişmek sûretiyle, dünyâda milyonlarca insanı tesir altında bırakarak gereksiz harcamalar yaptırmak sûretiyle büyük miktarları bulan meblağları kazanmaktadırlar.
Bu asırda erkeklerin giyimlerinde kadınlarınki gibi köklü bir değişme görülmez. Genellikle pantolon, ceket şeklinde olan elbiselerde sâdece biçim değişmektedir.
Türklerin Müslüman olmadan ve olduktan sonraki giyimleri farklılık arz eder. İslâmiyette kadınların örtünmesi önemli bir konu olduğundan, Selçuklu ve Osmanlılarda buna çok dikkat edilmiştir. Şimdi olduğu gibi o zamanlarda da büyük şehirlerle Anadolu’nun köyleri arasında giyim bakımından farklar görülürdü. Bilhassa İstanbul’da hanımların giydikleri kıymetli kumaşlardan yapılmış şık elbiseler müzeleri süslemektedir. Türk kadınlarının sokak kıyafetleri Avrupalılarınkine hiç benzemezdi. Türk kadınları uzun etekli yeldirmeler, ferâceler giyerlerdi. Başlarını tamamen kaparlardı. Vücutlarında görünen yer kalmazdı. Giyimdeki zerâfetleri Avrupa’dan çeşitli sebeplerle gelen kadınların hayranlıklarına sebeb olurdu. Türk kadınının giyiminde, zerâfet, sâdelik asırlar boyunca devâm etmişti. Anadolu kadınının giyimi ise yörelere göre değişmiş, fakat asılda olan sâdelik günümüze kadar devam edegelmiştir.
Erkeklerin kıyafetine gelince; her sınıfın kendine has bir giyimi vardı. Bunlardaki müşterek özellik rahat olmalarıydı. Pantolon yerine ekserî şalvar, yakasız mintan denilen gömlek giyerlerdi. Tanzimâttan sonra Avrupa tesiri kadınlarda görüldüğü gibi erkeklerde de tamâmen hissedildi.
Günümüzde moda cereyanı bilhassa kadınlar tarafından titizlikle tâkib edilmekte ve uyulmaktadır. Anadolu’nun köy ve küçük yerleri eski örf ve adetlerini devam ettiriyorlarsa da bilhassa büyük şehirlerde oturanlar Avrupaî şekilde giyinmektedirler. Bunun yanında sanat okullarınca hazırlanan, eski giyimlerden faydalanarak yapılan Türk modelleri modacılar tarafından örnek alınmaktadır.
Alm. Elbrusgebirge (n), Fr. Elbourz (m), İng. Elburz mts. İran’ın kuzeyinden doğuya doğru uzanan dağlar. Hazar Denizine paralel olup, İran-Türkmenistan sınırının hemen önünde kıvrılarak hilâl şeklini alırlar.
Elburz Sıradağları üç kola ayrılırlar: Birinci kol, kuzeyden güneye 193,2 km’lik bir uzantıyla; ikinci ve üçüncü kollar ise, birbirlerini tâkiben kuzeybatıdan güneydoğuya 386,4 km’lik, güneybatıdan kuzeydoğuya 466,9 km’lik uzantılarla Afganistan’a doğru uzanır. Aladağ sıradağlarına bağlanırlar.
Dağların en büyük özelliği, Hazar Denizinin alçak sâhiliyle İran’ın kuzeyindeki platoları birbirinden ayırmasıdır. Sıradağların en yüksek tepesi olan Demavend Dağı (5617 m), Tahran’ın kuzeydoğusunda ve sönmüş bir volkandır. Dağın, Hazar Denizine olan uzaklığı 80 km’dir. Hazar Denizinin deniz seviyesinden 26 metre aşağıda olması kapalı bir denizi andıran gölün de aynı şekilde meydana geldiğini haber vermektedir. Alam Kuh Dağı da en az Demavend Dağı kadar yüksek ve İran’ın yüksek dağlarındandır. Doğu Âzerbaycan, Gilan, Tahran ve Mazenderan’ın hemen üstünden geçen sıradağlar, Türkmenistan sınırında son bulur. Elburz Dağları, Alp Sıradağları uzantısı olmamakla beraber, teşekkülü hakkındaki jeolojik araştırmalar, taş üstündeki fosillerin 395 milyon ile 345 milyon sene öncesine vardığını göstermektedir. Üç kol hâlinde arka arkaya paralel olarak uzanan yanardağların birinci kolu Kafkas Dağlarıyla bağlantı hâlindedir. Leninakan (Gümrü)ın batısından başlayan ve Talish Sıradağları olarak adlandırılan dağların yüksekliği 3000 ile 4000 m arasındadır. Birinci kol Hazar Denizinin batı kıyılarında paralel olarak uzanır. İkinci ve üçüncü kollar birinci kolu tâkiben kuzeyden doğuya doğru hilâl şeklinde kıvrılırlar. Yükseklikler ikinci ve üçüncü kollarda 4000-5500 metreye ulaşır. Elburz sıradağlarının yüksek tepelerinde yılın büyük kısmında kar görmek mümkündür. Bâzı yüksek tepelerde İran’ın iç kısımlarından gelen sıcak hava dalgasının dahi eritemediği dâimî karlara rastlanır.
Hazar Denizi, İran’ın iç kısımları ve dağın güney yamaçlarında iklim ve bitki örtüsü değişiklik gösterir. Güney yamaçları İran Platosuna benzer şekilde kuru iklime sâhiptir. Su bakımından oldukça zengin olan vâdiler, ekime elverişli toprakları barındırır. Vâdilerin sulanması ve tarımın geniş ölçüde bu bölgeye kaydırılması bölgenin İran’ın can damarı hâline gelmesine sebeb olmuştur. Yamaçlar umûmiyetle step görünümündedir (ağaçsız ve çimenlik). Fazla geniş olmamak şartıyla da kestane türünün bol olduğu ağaçlık alanlara rastlanır. Meyve bahçeleri, otlaklar, mer’alar geniş bir alana yayılmıştır. Bâzı yüksekliklerde marta, nisana kadar karla kaplı ufak platolar, göçebelerin gelip serinledikleri, hayvanlarını otlattıkları yerler olarak bilinir. Kış içinde hayvanların yiyecek ihtiyacı yine buralardan sağlanır. Safid Rud Havzası, İran’ın belki de tek zeytin üretilen bölgesidir.
Hyrcanian kaplanları, Hazar ormanlarının meşhur hayvanları olmasına rağmen, artık seyrek rastlanmaktadır. Ancak değişik türde kedi cinslerine, leopar ve vaşağa bol miktarda rastlanır. Ayı, ala geyik, vahşi dağ koyunu (marfloon) ve keçiler tipik dağ hayvanları olarak günümüze kalanlardır. Kartal ve atmacalar, kuşlar arasında dikkate değer olanlarıdır.
Görünüşte stepe yakın iklime sâhib olan Elburz Dağlarında 8 milyon dönümlük orman arâzisi ve bunun 3 milyon dönümü işlenebilecek türde ağaçlarla kaplı bölgeleri vardır. Hidroelektrik enerjisi ile Tahran gibi büyük şehirlerin aydınlatılması, Safid Rud Deltasındaki Safid Rud Barajıyla sağlanmaktadır.
Araştırmalar, Elburz Dağlarında zengin mâden yataklarının varlığını ortaya koymuştur. Fakat çalıştırılmamaktadır. Az olmakla birlikte birkaç kömür mâdeni vardır. Yılda 250.000 ton kömür çıkartılmaktadır. Bol miktarda demir, kömür ve kurşun rezervlerinin bulunduğu söylenmektedir.