EDİRNE
İlin Kimliği
Yüzölçümü : 6276 km2
Nüfûsu : 404.599
İlçeleri : Merkez, Enez, Havsa, İpsala, Keşan, Lalapaşa, Meriç, Süloğlu, Uzunköprü
Marmara Bölgesinin Trakya kısmında yer alan; Türkiye’nin Avrupa yakasında ikinci büyük ve serhat şehri. Sınır kapısı, “Bursa’nın oğlu, İstanbul’un babası” olarak vasıflandırılan ve Osmanlı Devletinin ikinci başkenti ve “müze şehir” Edirne’nin doğusunda Kırklareli ve Tekirdağ, güneydoğusunda Çanakkale, batısında Yunanistan, kuzeybatısında Bulgaristan, güneyinde ise Ege Denizi bulunmaktadır. İl toprakları 40°30’ ve 42° 00’ kuzey enlemleri ile, 26°00’ ve 27°00’ doğu boylamları arasında yer alır.Trafik kod numarası 22’dir.
İsminin Menşei
Edirne,Roma İmparatoru Hadrianus tarafından M.S. 120’de yeniden îmâr edildiği için, buna izâfeten, “Hadrianapolis” ismi verilmiştir. Doğu Roma (Bizans) zamânında “Adrinople’” olarak anılmış, Türkler Edirne’yi fethedince, ilk önce “Edrine” demişler, sonradan bu kelime halk arasında “Edirne” olmuştur.
Târihi
Türk-Osmanlı târihinde büyük bir yeri olan serhat şehri Edirne’ye, ilkçağda Trak kabilelerinden Betlegerriler ve ardından Odrysler yerleşmişlerdir. M.Ö. 4. asırda Makedonyalılara, sonra Roma İmparatorluğuna ve M.S. 395’te Roma’nın parçalanması ile Doğu Roma (Bizans)ya geçmiştir. M.S. 586’da Avar Türkleri kuşatmış, fakat alamamıştır. Bulgar Türkleri, 914’te Edirne’yi almışsa da, kısa bir müddet sonra Bizanslılar geri almışlardır. 1050 ve 1078’de Peçenek Türkleri kuşatmıştır.
Osmanlı Türklerinin Rumeli’ye geçmesinden kısa bir müddet sonra, 1361 Temmuzunda Hacı İl Bey ve Evranos Bey emrindeki Türk ordusu tarafındanBizanslılardan alınarak fethedilmiştir. Edirne tekfuru kuşatma esnâsında Enez’e kaçmıştır. Tekfursuz kalan şehir halkı, dînî liderlerine “Ne yapalım?” diye sorar. Papazlar güzel kızları su almak için sur dışına gönderirler.Türk askerleri bu kızlara bakmaz bile. Ayrıca üzüm bağlarından yenilen üzüm kütüklerine paralarının bir mendil içinde bağlanmış olması üzerine, bu ordunun yenilmeyeceğini anlayan papazların tavsiyesi üzerine şehir halkı, Osmanlı komutanı Lala Şahin Paşaya teslim olurlar. Edirne 1361-1453 arasında Osmanlı Devletinin başşehri olmuş ve 91 sene başşehirlik yapmıştır. Birinci Murad Han,Avrupa fütûhâtını buradan başlatmıştır.
Fetret devrinde (1402-1413) Emir Süleymân ve kardeşi Mûsâ Çelebi’nin başşehri olmuştur. 1413’te pâdişah olan Çelebi Sultan Mehmed, uzun müddet Edirne’de kalmıştır. İkinci Murad Han zamânında,Edirne’nin ve çevresinin Türk-Osmanlı mîmârîsi ile yeniden inşâ edilmeye başlandığı görülür.Trakya ulaşımı bir ağ gibi örülmeye başlanmış, târihî Uzunköprü köprüsü yapılmış, Ergene nehri üzerinde iç kısımlara doğru ulaşım sağlanmıştır. İstanbul fethinde kullanılan toplar “Tophâne Bayırı’nda” dökülmüştür.Türk akıncılarının üssü hâline gelenEdirne Kalesi,İstanbul’un fethine zemin hazırlayan müstahkem mevki hâline gelmiştir.Üs olan Edirne Osmanlı Türk hükümdârlarının İstanbul’dan sonra en hoşlandıkları bir şehir olmuştur. Hattâ bâzıları Edirne’yi İstanbul’a tercih etmişlerdi.
Dördüncü Mehmed (1648-1687) ile kardeşleri İkinci Süleymân (1687-1691) ve İkinci Ahmed’in oğlu İkinci Mustafa (1695-1703) uzun süre Edirne’de oturmuşlardır. Bu devirde İstanbul bir kaymakam (Başbakan vekîli) tarafından yönetiliyor, devletEdirne’den idâre ediliyordu. Bu durum bâzılarının menfaatlerine dokunduğu için huzursuzluğa sebeb oldu. “Edirne Vak’ası” denilen hâdise ile İkinci Mustafa tahttan indirildi.Yerine kardeşi Üçüncü Ahmed pâdişâh oldu. Dördüncü Mehmed ile kardeşi İkinci Süleymân ve İkinci AhmedEdirne’de vefât ettiler.
Edirne, Osmanlı devrinde merkezi Sofya’da bulunan Rumeli Beylerbeyliğine (Eyâletine) bağlı bir vilâyetti. Edirne kâdısı, Osmanlı Devletinin İstanbul kâdısından sonra en yüksek rütbeli kâdısı sayılırdı. Edirne bir ilim merkezi, medreseler (üniversiteler) şehriydi. Tanzimâttan sonra Edirne vilâyeti (eyâleti) kuruldu. Doğu ve Batı Trakya Edirne’ye bağlandı. Balkan Harbinden sonra Batı Trakya (2 vilâyet)Bulgaristan’a bırakıldı.
1700 senesinde, Edirne 350 bin nüfûsu ile dünyânın en büyük birkaç şehrinden biriydi. Bunlar; İstanbul, Pâris, Londra ve Edirne idi. On sekizinci asırdan îtibâren gerilemeye başladı. 1745 senesinde çıkan büyük bir yangınla 60 mahalle kül oldu. 1751 yangını da 1745’teki yangın şiddetindeydi.
Edirne 4 defâ istilâya uğramış ve çok zarar görmüştür. 1829’da Ruslar Edirne’ye girmiş bir kaç ay kalmıştır. İkinci Sultan Mahmud, Edirne’de 10 gün kalarak halkın moralini takviye etmiş, istilânın tahribâtının yeniden îmârı için emir vermiştir. 20Ocak 1878’de Edirne’ye giren Ruslar 13 ay kalmışlar ve şehri tahrib etmişlerdir. Balkan Harbinde Şükrü Paşanın kahramanca savunmasına rağmen, açlık sebebiyle, Bulgarlara 26 Mart 1913’te teslim oldu. 4 ay sonra Türk ordusu 22 Temmuz 1913’de Edirne’yi geri aldı. Birinci Dünyâ Harbinden sonra 1920 Temmuzundan 25 Kasım 1922’ye kadar Yunan ordusunun işgâlinde kalan Edirne, çok geriledi ve dünyâda Edirne derecesinde gerileyen başka bir şehir görülmedi. Lozan Antlaşması ile EdirneTürkiye sınırları içine alındı. Cumhûriyetten sonra Edirne kendi adını taşıyan ilim merkezi oldu. İkinci Dünyâ Harbinde Edirne boşaldı ve çok sıkıntılı günler yaşadı.
Fizikî Yapı
Trakya’nın batısını teşkil eden Edirne toprakları, geniş düzlükler ve basık tepelerden meydana gelir. Arâzinin % 78’i platolar, % 5’i dağ ve yaylalar ve % 17’si ovalardan ibârettir.Akarsu ve göl bakımından da zengin sayılır. % 25’i orman ve fundalıklarla kaplıdır.
Dağları: Bellibaşlı dört dağ silsilesi vardır. Istıranca Dağları, Uzunköprü Dağları, Koru Dağları, ve Çandır Dağları. En yüksek yer Korudağ (Yerli Su Tepesi) 720 metredir. Diğer dağların yüksekliği azdır. Bakacak Kuletepesi (590 m), Çandır Tepe (385 m), Süleymâniye Tepesi (378 m), Hasır Tepesi (385 m) ve Hızır İlyas Tepesi (378 m)dir. Dağlar orman ve fundalıklarla kaplıdır.
Ovaları: Edirne ilinin mühim kısmı 0-250 m yüksekliktedir. Topraklarının % 78’i plato ise de bunlar ova görünümündedir. Ovalar ise % 17’dir. Ergene, Tunca, Kazanova ve İpsala ovaları başlıca geniş ovalarıdır. Düzlükler doğudan batıya doğru gittikçe alçalır. Meriç Ovasına kavuşur. Meriç ile Ergene arasında kalan arâzi hafif dalgalı ve yarımada şeklindedir. Keşan ve Enez arası 250-500 m arasındadır. Ergene Ovası; Ergene Vâdisi ile Uzunköprü ve Meriç ilçelerinin mühim kısmını ihtiva eder. Ergene Irmağı sık sık taşarak mil bıraktığı için arâzi çok verimlidir.Tunca Irmağı vâdisinde bulunan ovalara, Tunca Ovası denir.
Meriç Vâdisinde Kapıkule-Edirne arasında kalan ovaya Kazanova denir. İpsala Ovası en büyük ovadır. Sulu ve kuru tarım yapılır. İpsala ve Enez topraklarını ihtivâ eder. Edirne’de yaylalar çok azdır.Yerli Su Tepesi (Keşan)-Çandır (Enez)-Hisarlı (Lalapaşa), Yazın (Lalapaşa) ve Ömeroba çok güzel manzaralı ve su kaynakları zengin yaylalardır.
Akarsuları: Edirne, akarsu bakımından zengin, fakat su rejimleri düzensiz ve kontrolsüzdür. İlkbahar ve sonbaharda taşmalar olur. Başlıca akarsuları şunlardır:
Meriç: Edirne’ye Bulgaristan’dan girer. Türk-Yunan sınırını çizer. Edirne yakınında Arda ve Tunca nehirlerini alır. Dimetoka yakınında, Yunanistan’dan gelen Kopkino Çayını alır. Balabancık yakınında Ergene Çayı ile birleşir. Enez yakınlarında Ege Denizine dökülür. Taşmaları önlemek için Uzunköprü-Altınyazı Barajı yapılmıştır. Arda ile birlikte debisi 193 m3tür. Nehir balık bakımından zengindir. Arâzinin sulanmasında kullanılır. Derinliği 60-520 cm arasındadır. Edirne il sınırları içindeki uzunluğu 185 km’dir. Arda Nehri: Pazarkule sınır kapısından giren Arda, 1 km sonra Meriç ile birleşir. Tunca Nehri: Bulgaristan’dan Uzunbayır civârında Türk topraklarına girer. 32 km yol alarak, Bülbül Adasında Meriç’le birleşir. Ergene Nehri: Kırklareli’nin Istıranca Dağlarından çıkar. Pehlivanköy ilçesinde, Edirne sınırlarına girer. İpsala-Sarıcaali köyünde Meriç’le birleşir. Bütün uzunluğu 230 km ise de Edirne’deki kısmı 72 km’dir. Süleoğlu Deresi: Süleoğlu köyü civârından çıkar. Hıdırca yakınında Ergene Nehrine karışır. 79 km’dir. Ayrıca, Başamaklar Deresi (27 km) Pravadi Deresi (42 km) Keşan Deresi (32 km) ve Büyükdoğan Deresi (33 km) vardır.
Göller: Edirne tabiî ve baraj gölleri ile göletler bakımından en zengin illerden biridir. Gala Gölü: Enez ilçesinde 8 km2lik bir göldür. Etrâfı bataklıktır. Meriç taşınca gölle birleşir.Tuzludur.Sulamada kullanılmaz. Balığı boldur. Derinliği 70 santimdir. Dalyan Gölü: Enez ilçesi güneyindedir. Çok tuzlu ve sodyumludur. Derinliği 1-1,5 metredir. Çevresi kumluktur. Sulamada kullanılmaz.Yüzölçümü 3,5 km2dir. Taşaltı Gölü: Dalyan Gölünün doğusundadır. Sığ bir göldür. Derinliği 80 cm’dir. Yüzölçümü 70 hektardır. Suyu tuzludur. Kıyılarının bir kısmı bataklıktır. Bir kısmında ise çeltik ekimi yapılır. Pamuklu Gölü: Gala ile Sığırcık Gölü arasındadır. Yüzölçümü 2,5 km2dir. Derinliği 70 cm’dir. Etrâfı bataklık ve sazlıktır. Sığırcık Gölü: Yüzölçümü 2 km2, derinliği az, suyu tuzludur. Kıyılarının bir kısmı bataklık ve sazlıktır. Altınyazı Barajı: Uzunköprü-Altınyazı köyündedir. 2300 hektarlık arâzi sulanır ve 1490 hektar aâazi su taşkınlarından korunur. Kadıköy Barajı: Büyükdoğanca Deresi üzerindedir. 42 milyon m3 su toplanır. 4 bin hektar arâzi sulanır. Başamak Deresi: Üzerinde 9 m yükseklikte ve 900 m uzunlukta bir set ile toplanan sular taşkınları önler. Bu su 12 km’lik bir kanalla Altınyazı Barajına aktarılır.
İklim ve Bitki Örtüsü
Edirne ilinde çeşitli iklim tipleri görülür.Toprakları fazla engebeli olmadığı ve denize kıyısı olduğu halde Balkanların şiddetli kara iklimi hüküm sürer. Ayrıca Akdeniz’in ılık ve yağışlı iklimi ile bâzan Karadeniz iklimi görülür. Balkan yarımadası, Orta Avrupa, Akdeniz, Ege, Karadeniz ve Marmara denizinin tesiri altındadır. Ergene havzasında kara iklimi hüküm sürer. Kışlar sert ve kar yağışlı, yazlar sıcak geçer.Senelik ortalama yağış miktarı 597 milimetredir.
Topraklarının % 57’sinde tarım yapılır. % 14’ü çayır ve mer’alıktır. Orman ve fundalıklar %25’tir. Ekime müsâit olmayan arâzi % 4’tür. Trakya’nın en verimli topraklarıdır. Ergene Havzası, bozkır görünümündedir. Ormanlarında meşe, kızılçam ve karaçam ağaçları çoğunluktadır. Koru Dağları ile Saros Körfezi arasında kalan kısım makiliktir. Edirne nemli ve rüzgârlıdır. Rüzgârlar buharlaşmayı önler. Bu ise bitki örtüsünün çeşitli olmasını temin eder.
Ekonomi
Edirne’nin ekonomisinde ağırlık tarıma dayanır. Faal nüfûsun % 73’ü tarım, balıkçılık, avcılık ve ormancılıkla uğraşır. Gayri sâfi hâsılasının % 42’si tarımdan elde edilir. Sanâyi hızla gelişmektedir. Avrupa’yı Ortadoğu’ya, Anadolu ve İstanbul’a bağlayan transit yol buradan geçer.
Tarım: Edirne’de çeşitli tarım ürünleri yetişir. Ovaları çok bereketlidir.Tarla tarımı çok gelişmiştir. Tahılda buğday, sanâyi ürünlerinde şekerpancarı ve ayçiçeği ön sırayı alır. Meyvecilikte, kavun, karpuz yetiştiriciliği ve bağcılık ileridir. Son 10 senede tarım ürünleri bir kat artmıştır. Buğday, pirinç, ayçiçeği, şekerpancarı, fasulye, susam, kolza, domates, patlıcan, pırasa ve lahana ilde yetiştirilen başlıca tarım ürünleridir.Meyve olarak kavun, üzüm, karpuz, elma, armut, erik, kızılcık ve bâdem önemli yer tutar. Sulama, gübreleme ve modern tarım araçları kullanma husûsunda önde gelen iller arasındadır.
Hayvancılık: Çayır ve mer’aların gittikçe azalmasına rağmen hayvan potansiyeli yüksektir. Koyun, kıl keçisi, sığır ve manda beslenir. Koyunların çoğu kıvırcıktır. Eti yağsız, sütü bol ve yapağısı kalitelidir.Kışın Balkanlardan gelen yaban ördek sürüleri boldur. Beyaz peyniri meşhurdur.
Ormancılık: Yüzölçümünün % 25’i orman ve fundalıklarla kaplı ise de Edirne orman bakımından zengin sayılmaz. 160 bin hektara yakın orman sahasının 20 bin hektarı koruluktur. Her sene bu ormanlardan 25 bin m3 sanâyi odunu ile 20 bin m3 yakacak odun elde edilir.
Mâdenleri: Edirne’de çıkarılan başlıca mâden linyittir.Keşan, Demirhanlı, Küçük Doğanca, Enez ve Meriç linyit ocaklarından senede yaklaşık 50 bin ton linyit çıkarılır. Türkiye ihtiyâcının yarısını karşılayacak tabiî gaz rezervleri Trakya’da bulunmaktadır. Edirne’de tabiî gaz ve petrol aramalarına devâm edilmektedir.
Sanâyi: Yakın zamâna kadar Edirne’nin sanâyii tarıma dayalı, yağ, un, beyaz peynir ve kaşar peyniri fabrika ve mandıralarından ibâretti. Son 10 senede sanâyi hızla büyümüştür. Mühim kısmı imâlat, gıdâ, tarım, sıhhi tesisat malzemeleri, dokuma ve deri sanâyiine âittir.
Ulaşım: Edirne Türkiye’nin Avrupa’daki sınır kapısıdır.Anadolu’yu, İstanbul’u, Ortadoğu’yu Avrupa’ya bağlayan kara ve demiryolları Edirne’den geçer. Avrupa’dan Türkiye’ye giren 4 sınır kapısından 3’ü Yunanistan ve biri Bulgaristan sınırındadır. Kapıkule sınır kapısından başlayan E-5 Karayolu, Edirne-Havsa-Babaeski-Çorlu-Silivri-İstanbul güzergâhını tâkip eder. İpsala sınır kapısından başlayan yol, İpsala-Keşan-Malkara-Tekirdağ-Silivri güzergâhını tâkip eder ve E-5 Karayolu ile birleşip İstanbul istikâmetine devâm eder. Edirne ile ilçeleri birbirine asfalt yollarla bağlanmıştır. Köy yolları düzgündür. Motorlu araç sayısı hızla artmıştır. Demiryolu bakımından da Edirne işlek bir yerdedir. Hergün İstanbul-Sofya-Venedik-Paris, İstanbul-Sofya-Belgrad-Zagreb-Viyana, İstanbul-Sofya-Bükreş-Moskova seferleri karşılıklı olarak Kapıkule’den yapılır.Ayrıca İstanbul-Selanik-Atinatren seferleri Uzunköprü ve Eskiköy üzerinden yapılır. 230 km’lik düzgün bir yolla İstanbul’a bağlıdır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Nüfûsu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 404.599 olup, bunun 210.421’i ilçelerde, 194.178’i köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 6276 km2 olup, nüfus yoğunluğu km2 başına 64 kişidir.
Örf ve âdetleri: Edirne târih boyunca Avrupa ve Asya arasında göç, akın, istilâ ve sefer yolu üzerinde olduğu için, çeşitli kültürler bu bölgede hâkim olmuştur. 1361’de Osmanlı Türklerinin fethiyle, Türk-İslâm kültürü hızla yerleşmiş ve diğer kültürler unutulmuş, sâdece bâzı harâbe ve târihî kalıntıları kalmıştır. Edirne’de Türk-İslâm gelenekleri hâkimdir. Kıyâfet: Mahallî kıyâfet gittikçe kaybolmakta, sâdece düğün, bayram ve folklor gösterilerinde kullanılmaktadır.Yine de köylerde şalvar ve yelve gibi elbiselerin giyilmesi yaygındır. Yemekleri: Mahallî yemekleri tarhana, bâdem ezmesi, ciğer sarması, mazmaza ve akıtma (mayalı, ince), mantı ve katmer, bakla tavası, çerkes tavuğu, nemse böreği, gözleme’dir. Türküleri: Göçlere, bozgunlara, yağma ve istilalara mâruz kalan mahallî halkın türküleri acı, yanık ve hasretleri aksettirir.Oyunları: Trakya bölgesinin oyunlarıdır. Erkekler kendi aralarında davul ve zurna ile, kızlar kendi aralarında darbuka ile oynarlar. Başlıcaları kasap oyunu, Debreli Hasan, mendil, alaybeyi ve karşılamadır. Oyunlar sona doğru çok hareketlenir. El sanatları: Ahşap işçiliği, oyma, kakma, boya bezekli çalışmalar çok ilerlemiş ve bu tür eserlere “Edirne-kâri” denmiştir.Trabzan ayakları, tavan işlemeleri, sini-sofra altları, dolaplar, çekmeceler sanatkârâne şekilde yapılır.Süpürge darısından yapılan süpürgecilik yaygındır. Edirne’nin peyniri, süpürgesi, kokulu ve renkli sabunu, bâdem ezmesi ve devâimisk ismindeki macun şeklinde helvası meşhurdur.
Kırkpınar güreşleri: 14. yüzyılın ikinci yarısından îtibâren Edirne’nin Kırkpınar mevkiinde güreş şenlikleri düzenlenir. Süleymân Paşanın Rumeli’yi fetihleri sırasında (1346-1358) Anadolu’dan Rumeli’ye geçenTürk askerleri bu bölgede mola verirken 40 er birbiriyle güreşe başladılar. Bu 40 er birbirini yenemedi ve güreşteyken öldüler. Seneler sonra arkadaşları seferden (akınlardan) dönünce arkadaşlarının kabrini ziyâret ettiklerinde soğuk, gür bir pınarın aktığını görürler. “Kırklar pınarı” zamanla “Kırkpınar” olur.Rumeli’yi fethedenkırk şehîdi yâd etmek için tertiplenen “Kırkpınar Güreşleri” zamanla an’ane hâline gelir. (Bkz. Kırkpınar Güreşleri)
Yiğitlerin harman olduğu er meydanı Kırkpınar’daki güreşlerde baş pehlivan olarak Aliço, Koca Yusuf, Hergeleci İbrâhim,Adalı Halil ve Kurtdereli Mehmed yetişmişlerdir.Avrupa ve Amerika’da bütün râkiplerini yenen Adalı Halil’in kabri Kasımpaşa Câmii yanındadır.Her sene güreşçiler, güreşe başlamadan kabrini ziyâret ederler.Adalı Halil, Kırkpınar’da tam 18 sene başpehlivan olmuştur.
Allah,Allah, İllallah;
Hayırlar gele inşallah.
Pirimiz,Hamza Pehlivan,
Aslımız, neslimiz, pehlivan.
İki yiğit çıkmış meydana,
Birbirlerinden merdane.
Biri here, biri kara,
İkisinin de zarı pâre.
Alta düştüm diye yerinme,
Üste çıktım diye sevinme.
Alta gelirsen apış,
Üste çıkarsan yapış.
Vur sarmayı kündeden at,
Gönder Muhammed’e salevât.
Seyirttim gittim pınara,
Allah ikinizin de işini onara...
Eğitim:Edirne 1362’den bu yana ilim ve kültür merkezi olmuştur. Okur-yazar nisbeti %85’tir. Okulsuz köy yoktur. Bâzı köylerde ortaokul vardır.İlde 88 ana okulu, 318 ilkokul, 91 ortaokul, 12 lise ve 17 meslekî ve teknik okul bulunur. Tıp Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Meslek Yüksek Okulu, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Keşan Meslek Yüksek Okulu, Mühendislik ve Mîmârlık Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Trakya Üniversitesine bağlı kuruluşlardır.
Yetişen meşhurlar: Edirne, târihî, kültürel bir merkez olarak pekçok büyük meşhurun yetiştiği bir beldemizdir. On altıncı yüzyıl seyhülislâmlarından, büyük âlim Kemâl Paşazâde Ahmed Şemseddîn Efendi, 1775’te şeyhülislâm olan Topkapılızâde Mehmed Emîn Efendi, Sezâi Hasan Dede, 15. asrın ilk yarısının büyük şâiri İvaz Paşazâde Atâyî, meşhur tezkire yazarı Şehî, Şakayik mütercimi Mecdî, İbret-Nümây-i Devlet yazarı Hicrî, 17. asrın büyük şâiri Cevrî; 18. asır târihçilerinden Örfî Edirne’de doğan, yetişen ve şöhretleri asrını aşan ilim ve sanat adamlarından sâdece birkaçıdır.
İlçeleri
Edirne’nin biri merkez olmak üzere 8 ilçesi vardır.
Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 124.361 olup 102.345’i ilçe merkezinde 22.016’sı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 22, Karakasım bucağına bağlı 6, Sırpsındığı bucağına bağlı 7 köyü vardır.İlçe toprakları dalgalı düzlüklerden meydana gelir.Tunca ve Meriç ırmakları topraklarını sular.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, üzüm, şekerpancarı, susamdır. Sebze ve meyvecilik yaygın olarak yapılır. Hayvancılık gelişmiştir.Süpürge otu üretimi ve süpürgecilik başlıca gelir kaynağıdır. Dokuma, un, çeltik, yağ, süt ürünleri, tuğla ve kiremit, yem, salça, karton-mukavva fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi, Tunca, Meriç ve Arda nehirlerinin birleştiği verimli toprakların yamaçlarında kurulmuştur.Türkiye-Bulgaristan arasındaki sınır kapısı olan Kapıkule ilçenin batısındadır. Trakya’nın en büyük şehri olup Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısıdır.Osmanlı Devletine başkentlik yapan Edirne,İstanbul’dan sonra târihî eser bakımından yakın zamanın en zengin şehriydi. Geçirdiği iki büyük yangın, bir deprem ve dört istilâ ile târihî eserler oldukça imhâ olmuştur. Yalnız Fâtih devrinde Edirne’de 28 câmi ve 7 medrese (Üniversite) açılmıştır.Günümüzde târihî eser bakımından İstanbul ve Bursa’dan sonra, kütüphâne (kitap) bakımından ise İstanbul,Ankara ve Bursa’dan sonra gelir.Merkez ilçe (Edirne), 1850 senesine kadar Osmanlı Devletinin İstanbul ve Kâhire’den sonra üçüncü büyük şehriydi. 1850’de dördüncü, 1875’te onuncu, 1900’de onuncu, 1915’te sekizinci şehri oldu. Günümüzde ise Türkiye’nin 36. şehridir. Dünyânın hiçbir şehri bu derece hızla gerilememiştir.
Enez: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 12.700 olup, 3509’u ilçe merkezinde, 9191’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 19 köyü vardır.Yüzölçümü 458 km2 olup, nüfus yoğunluğu 28’dir. İlçe toprakları alçak tepelerle çevrili geniş tabanlı vâdilerden meydana gelir. Doğusunda Işıklar ve Koru dağları yer alır. İlçe topraklarını Meriç Irmağı sular. İpsala Ovasının bir bölümü ilçe sınırları içinde kalır. Akarsu vâdilerinde küçük ovalar vardır. Meriç bağlantılı Gala Gölü 8 km2 yüzölçüme sâhiptir. Ayrıca irili ufaklı küçük göller vardır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, ayçiçeği, arpa ve susam olup, ayrıca az miktarda pirinç, fasulye, nohut ve şekerpancarı yetiştirilir.Hayvancılık gelişmiştir. Kaşarpeyniri olan kaşkaval ve Edirne türü beyaz peynir üretilir. Meriç ağzında balıkçılık yapılır.
İlçe merkezi Meriç Irmağının güneyi ile Dalyan arasında kurulmuştur.Gelişmemiş küçük bir yerleşim merkezidir. Ege kıyılarında yazlık evler ve tâtil siteleri vardır. Has Yunus Bey tarafından 1456’da Osmanlı topraklarına katılan ilçe önemli bir liman kentiydi. Meriç’in ağzının çamurla tıkanıp ulaşıma kapanması yüzünden bu önemi kaybetmiştir. Enez 1953’te ilçe merkezi oldu ve aynı sene belediyesi kuruldu.
Havsa: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 27.900 olup, 9237’si ilçe merkezinde, 18.663’ü köylerde yaşamaktadır.Merkez bucağına bağlı 17, Hasköy bucağına bağlı 4 köyü vardır.Yüzölçümü 545 km2 olup, nüfus yoğunluğu 51’dir. İlçe toprakları Ergene Irmağının kenarlarındaki geniş düzlüklerden ve bunların etrafındaki hafif engebeli arâziden meydana gelir. Ergene Irmağı ve kolları ilçe topraklarını sular.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, ayçiçeği, şekerpancarı, üzüm, pirinç, arpa, kozla, kavun ve karpuzdur. Hayvancılık gelişmiş olup, en çok koyun beslenir. Yağ, un, dokuma ve süt fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi, Edirne-İstanbul karayolunun güneyinde kurulmuştur. İl merkezine 27 km mesâfededir. İlçe, Fâtih Sultan Mehmed Hanın vezirlerinden Mahmud Paşaya verildiğinden, ilk zamanlar Havass-ı Mahmud Paşa adıyla anıldı. Daha sonraları bu isim Havsa olarak değişime uğradı. 1954’te ilçe merkezi olan Havsa’nın belediyesi 1941’de kurulmuştur.
İpsala: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 36.122 olup, 9212’si ilçe merkezinde 26.910’u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 15, İbrik Tepe bucağına bağlı 6 köyü vardır.Yüzölçümü 753 km2 olup, nüfus yoğunluğu 48’dir. İlçe toprakları alçak tepelerle engebelenmiş dalgalı düzlüklerden meydana gelir. Batısında İpsala Ovası yer alır. Ovayı Meriç Irmağı sular. Başmaklar Deresi üzerinde sulama amacıyla kurulan Altınyazı Baraj Gölünün bir kısmı ilçe sınırları içinde kalır. Ekonomisi tarım ve sanâyiye dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, ayçiçeği, pirinç ve şekerpancarı, fasulye, üzüm, arpa, kavun ve karpuz olup, ayrıca az miktarda elma, armut ve susam yetiştirilir. Hayvancılık yaygındır. En çok kıvırcık koyunu, sığır ve manda beslenir. Mandıralarda beyaz peynir, kaşkaval tipi kaşar peyniri ve ova kaşarı üretilmektedir.Yağ, çeltik ve un fabrikaları vardır.
İlçe merkezi, İpsala ovasının kuzeydoğusunda bir tepenin eteklerinde kurulmuştur.İl merkezine 108 km mesâfededir.Osmanlı Devleti zamânında İstanbul’u Selânik’e bağlayan yol üzerinde önemli bir konaklama yeriydi. Daha sonra bu önemini kaybetti.Osmanlı Devletine asırlarca at yetiştiren bir merkez olup, 1928’de ilçe olmuştur. İlçe belediyesi 1923’te kurulmuştur.
Keşan: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 71.133 olup, 40.656’sı ilçe merkezinde 30.477’si köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 1087 km2 olup, nüfus yoğunluğu 65’tir. Merkez bucağına bağlı 20, Mecidiye bucağına bağlı 5 ve Yerlisu bucağına bağlı 12 köyü vardır. İlçe toprakları dalgalı düzlüklerden meydana gelir.Güneydoğusunda Koru Dağı yer alır.İlçe topraklarını Keşan Deresi ile Büyükdoğanca Deresi sular.Saroz Körfezi kıyısındaki Tuzla Gölü ve sulama amaçlı Kadıköy Baraj Gölü ilçe sınırları içinde kalır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri, buğday, ayçiçeği, şekerpancarı, arpa, kavun, karpuz olup, ayrıca az miktarda pirinç, mısır, üzüm, elma, armut, susam ve baklagiller yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. Mandıralarda kaşkaval türü kaşar peyniri üretilir. İlçe topraklarında linyit yatakları vardır.Çeltik, yağ, tuğla ve kiremit fabrikaları başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi Gelibolu-İstanbul ve İstanbul-İpsala karayollarının kesiştiği noktada yer alır.İşlek yolların kavşak noktasında yer alması ve askerî birliklerin olması ilçenin gelişmesine sebeb olmuştur. İl merkezine 102 km mesafededir. İlçe belediyesi 1866’da kurulmuştur
Lalapaşa: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 11.297 olup, 1248’i ilçe merkezinde, 10.049’u köylerde yaşamaktadır.Merkez bucağına bağlı 27 köyü vardır. Yüzölçümü 554 km2 olup, nüfus yoğunluğu 20’dir. İlçe topraklarını İstranca Dağları engebelendirir. Alçak olan dağlar, akarsular tarafından parçalanmıştır. Dağlardan kaynaklanan suları Tunca Irmağı, Sinanpaşa Deresi ve Süloğlu Deresi toplar.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, ayçiçeği ve arpa olup, ayrıca az miktarda üzüm, elma, armut ve şekerpancarı yetiştirilir.Hayvancılık gelişmiş olup, kıl keçisi ve koyun beslenir. Gelişmemiş ve küçük olan kasaba, ilin en az nüfuslu ilçesidir.İl merkezine 26 km mesâfededir.İlçe belediyesi 1945’te kurulmuştur. 1361’de Lala Şâhin Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra Lalapaşa ismiyle anılmaya başlandı.
Meriç: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 25.896 olup 5021’i ilçe merkezinde ve 20.875’i köylerde yaşamaktadır.Yüzölçümü 448 km2 olup, nüfus yoğunluğu 58’dir. Merkez bucağına bağlı 18, Küplü bucağına bağlı 4 köyü vardır. İlçe toprakları dalgalı düzlüklerden ve ovalardan meydana gelir. Ergene Irmağı ve Meriç Nehri ilçe topraklarını sular.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri pirinç, buğday, ayçiçeği, şekerpancarı ve baklagiller olup, ayrıca az miktarda elma, üzüm, armut, susam yetiştirilir.Hayvancılık gelişmiştir.Çeltik atölyeleri ile peynir îmâlâthâneleri başlıca küçük sanâyi kuruluşlarıdır. El sanatlarından sepetçilik yaygın olarak yapılır.Gelişmemiş bir yerleşim merkezi olan Meriç, il merkezine 89 km mesâfededir.İlçe belediyesi 1930’da kurulmuştur.
Süloğlu: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 11.634 olup, 4452’si ilçe merkezinde 7182’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 11 köyü vardır. Merkez ilçeye bağlı bir bucak iken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kânunla ilçe oldu. İlçe toprakları dalgalı düzlüklerden meydana gelir. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, ayçiçeği, üzüm, şekerpancarıdır. Sebze ve meyvecilik yaygın olarak yapılır. Hayvancılık gelişmiştir.
Uzunköprü: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 83.556 olup, 34.741’i ilçe merkezinde, 48.815’i köylerde yaşamaktadır.Merkez bucağına bağlı 17, Çöpköy bucağına bağlı 14, Hamidiye bucağına bağlı 18, Kırcasalih bucağına bağlı 4 köyü vardır. Yüzölçümü 1226 km2 olup nüfus yoğunluğu 68’dir.İlçe toprakları Ergene Havzasında yer alır ve alçak dalgalı düzlüklerden meydana gelir.Topraklarından kaynaklanan suları Ergene ve Meriç ırmakları toplar. Basamaklar Deresi üzerinde kurulan sulama gâyeli Altınyazı Baraj Gölünün bir bölümü ilçe sınırları içinde kalır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı, ayçiçeği, üzüm, pirinç ve arpadır. Hayvancılık gelişmiş olup en çok büyükbaş hayvan beslenir. Mandıralarda peynir üretilir. Un, yağ, yem fabrikaları ve çeltik atölyeleri başlıca sanâyi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi, Ergene Irmağı üzerinde Sultan İkinci Murad Han tarafından yaptırılan köprünün kenarında kurulmuştur. 1392 m uzunluğunda ve 174 gözlü olan bu köprü aynı zamanda ilçeye ismini de vermiştir. Eskiden ilçenin, demiryolu ulaşımı yönünden önemli bir yeri vardı. Edirne-Kapıkule hattı açılınca bu önemini kaybetti. Edirne’nin en büyük ilçesidir. Keşan-Edirne karayolu ilçe merkezinden geçer. İl merkezine 64 km mesâfededir. Eski ismi Cisr-i Ergene’dir.
Târihî Eserler ve Turistik Yerleri
Edirne, İstanbul ve Bursa’dan sonra târihî eser zenginliği bakımından üçüncü ilimizdir.Geçirdiği iki büyük yangın, zelzele ve dört istilâ ile eserlerin çoğu kaybolmasına rağmen müze şehir olma özelliğini korumaktadır. Önemli târihî eserleri şunlardır:
Selîmiye Câmii: Tek kubbe ile dört minâresi olan câmi, Mîmâr Sinân’ın en güzel eseridir. Gerçek bir sanat şâheseridir. Sultan İkinci Selim devrinde 1569’da başlayıp, 6 senede yapılmıştır. Mermer işlemeler ve İznik çinileri câmiye ayrı bir güzellik katar. Minâreleri üç şerefelidir. Edirne denilince akla Selîmiye Câmii gelir. (Bkz.Selîmiye Câmii)
Üç Şerefeli Câmi:Fâtih Sultan Mehmed’in babası İkinci Sultan Murad tarafından o zamanki Osmanlı Devleti pâyitahtı (başkenti)Edirne’de yapılan câmi 10 senede tamamlanmıştır (1438-1448). Bu câmiye İzmir’in fethinde elde edilen ganîmetten 7 bin kese para harcanmıştır.Mîmârı Kemâleddîn Efendidir. Bursa câmilerinden ayrı bir plânla ortaya çıkmıştır.Câmi iç avlu, 18 sütun ve 21 kubbeli revak ile İstanbul Bâyezîd Câmiine örnek teşkil eder. Dört minâreden biri burmalı, diğeri çubuklu ve baklava, dördüncüsü dama gibi satrançlı şekillerdedir. Baklavalı denilen minârenin üç şerefesine giden yollar ayrıdır.
Murâdiye Câmii: İkinci Sultan Murad, Varna’da Haçlı ordularını yenince Edirne’ye dönüşte bir şükür ifâdesi olarak bu câmiyi yaptırdı.
Hicrî 839 (M.1435) senesinin 10 Muharrem günü ibâdete açıldı.Orhan Beyin Bursa’da yaptırdığı câmi örnek alınmıştır. Kalemkar işçiliği ve çinileri ile gerçek bir şâheserdir. Çinili ilk minâresi 1572 depreminde yıkılmış ve 1754’te Birinci Mahmud çinisiz bugünkü tek şerefeli minâreyi yaptırmıştır.Câminin iki büyük kubbesinin arasında bulunan kemer kalem işlemeleriyle, duvarlar çiçek motifli çinilerle süslüdür.
Eski Câmi: Çelebi Sultan Mehmed devrinde, 1414 yılında yapılmıştır.Mîmârı,Konyalı Hacı Alâeddîn’dir.Yazılar sanat bakımından çok değerlidir.Hâcı Bayram Velî hazretlerinin vaaz verdiği kürsü hâlen durmaktadır. 1748 yangını ve 1752 depreminden zarar görmüş olup Birinci Mahmud tâmir ettirmiştir.Yanındaki bedesten câmiye vakıf olarak yapılmıştır.Osmanlı mîmârisinin bütün özelliklerini taşır.
Şah Melek Câmii: 1429 da Şah Melek Paşa tarafından yaptırılan tek kubbeli ve tek minâreli bir câmidir. Çinileri fevkalâdedir.
İkinci Bâyezîd Câmii: Sultan İkinci Bâyezîd tarafından 1488’de Mîmar Hayreddîn’e yaptırılmıştır. Büyük bir câmidir. Dârüşşifâsı vardır. Burada akıl hastaları, su sesi, psikolojik telkin, meşgûliyet ve ilâçla tedâvi edilmiştir.Câminin külliyesi 7 bölümdür.
Beylerbeyi Câmii: Rumeli Beylerbeyi Yûsuf Paşa tarafından yaptırılmıştır. Küçük bir câmidir. İçi kalem süslemeleriyle bezenmiştir.
Defterdar Câmii: 1576’da Defterdar Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1572 depreminde kubbesi yıkılmış ve 1872’de Hacı Rûşen kubbe yerine çatı yaptırmıştır. Sonradan yeniden kubbe yapılmıştır.
Yıldırım Câmii:Edirne’de bulunan en eski câmidir. Yıldırım Bâyezîd 1400 senesinde yaptırmıştır. Dördüncü Haçlı Seferinde yapılan bir katolik kilisesinin temelleri üzerine inşâ edilmiştir. Yanındaki Hasan Çelebi Sebili, en eski sebildir. Birinci Murad’ın oğlu Şehzâde Ahmed’in türbesi bu câmi yanındadır. 1878’de Ruslar câminin çinilerini ve mermerlerini sökmüşlerdir. Yanında imâret ve hamam vardır.
Şeyh Çelebi Câmii: Mîmar Sinân’ın eseridir. Minâresi yıldırımla yıkılmıştır. Akustiği ve kubbe süslemeleri çok değerlidir.
Gâzi Mihal Bey Câmii:Gâzi Mihal Bey 1422’de yaptırmıştır. Türbesi de buradadır. İmâret ve şadırvanı vardır.
Süleymâniye Câmii: Kânûnî Sultan Süleymân Hanın vezirlerinden Süleymân Paşa yaptırmıştır.Tunca Nehri kenarındadır.
Ayşe Kadın Câmii: Çelebi Sultan Mehmed’in kızı Ayşe Hâtun yaptırmıştır. Tek kubbeli şirin bir câmidir.
Şûle Çelebi Câmii: 1560 senesinde Şûle Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Kirişhane semtindedir.
Sitti Sultan Câmii:1482’de Fâtih’in eşi Sitti Sultan yaptırmıştır. Devrin mîmârî özelliklerini aksettirir. Yanında Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın sarayı (konağı) bulunuyordu.
Mezitbey Câmii (Yeşil Câmi): Mezitbey isimli bir kahraman yaptırmıştır.Minâresi yeşil çinilerle süslüdür.
Lari Çelebi Câmii: 1514’te Lari Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Devrin bütün mîmârî özelliklerini taşır.
Kâdı Bedreddîn Câmii: 1530’da tek kubbeli olarak inşâ edilmiş ve depremlerde zarar görmüştür.
Saatli Medrese: Üç Şerefeli Câminin avlusundadır. On beşinci asırda İkinci Murad Han tarafından yaptırılmıştır.
Peykler Medresesi: On beşinci asırda Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılmıştır. İki renkli kapısı çok ilgi çekicidir.
Rüstem Paşa Kervansarayı: 1561’de Sadrâzam Rüstem Paşa tarafından Mîmar Sinân’a yaptırılmıştır.Kâgir ve iki katlı 102 odalı ve geniş salonlu bir kervansaraydır.
Ayşe Kadın Kervansarayı: On yedinci asırda Ekmekçioğlu Ahmed Paşa tarafından yaptırılmıştır.Mîmarları Sedefkâr Mehmed Ağa ile Edirneli Hacı Şaban’dır. Tek katlıdır. Mermer işçiliği çok kıymetlidir.
Ali Paşa Çarşısı: 1560’ta Hersekli SemizAli Paşa tarafından Kânûnî Sultan Süleymân’ın Babaeski’de yaptırdığı câmiye vakıf olarak yaptırılmıştır. Mîmar Sinân’ın eseridir. İstanbul’daki Kapalı Çarşıya benzer. 1992 yılında çıkan yangınla kullanılmaz haldedir.
Bedesten: Eski Câmi yanındadır. 1414’te Birinci Murad tarafından yaptırılmıştır.Konyalı Mîmar Hacı Alâeddîn’in eseridir.On sekizinci asra kadar önemli bir alış-veriş merkeziydi. Hâlen kapalı çarşı olarak kullanılır.
Taşhan: Sokullu Mehmed Paşa, Mîmar Sinan’a yaptırmıştır.
Darülhadîs: 1435’te İkinci Murad tarafından medrese olarak yapılmıştır. Minâre ilâve edilerek câmi hâline getirilmiştir. Balkan Harbinde Bulgarlar topçu atışı ile minâresini yıktılar. Câminin yanındaki türbelerde İkinci Murad’ın iki oğlu ile Üçüncü Mustafa ile Üçüncü Ahmed’in çocuklarının kabirleri vardır.
Darüttedris: 1574’te Selîmiye Câmii bahçesine İkinci Selim yaptırmıştır.Mîmar Sinân’ın eseridir. 1935-1971 arasında Arkeoloji Müzesi, 1971’den sonra Türk-İslâm eserleri müzesi olmuştur.
Edirne Saray-ı Hümâyunu (Yeni Saray): Osmanlı devrinin Topkapı’dan sonraki en büyük sarayıdır. Tunca Irmağı kenarındadır. On yedinci asırda bu sarayda yaşayan nüfus 10 bin kişi idi.Zamanımıza ancak bir kısmı gelebilmiştir.
Eski Saray (Saray-ı Atik): Birinci Murad tarafından 1367’de yaptırılmıştır. Eski askerlik idâresinin bulunduğu arsada olduğu tahmin ediliyor.
Gâzi Mihal Köprüsü: Şehrin batısında Tunca Nehri üzerindedir. Bizans döneminde yapılan köprüyü, 1420’de Gâzi Mihal Bey yeniden yapılırcasına tâmir ettirmiştir. Köprü 766 m uzunlukta, 27 gözlü ve üç bölümlüdür. 1544’te Kânûnî Sultan Süleymân tarafından ikinci kez tâmir ettirilmiştir.
Saraçhâne Köprüsü:Şehrin kuzeybatısında Tunca Nehri üzerinde, 1451’de devlet adamlarından Şehâbeddîn Paşa tarafından yaptırılmıştır. 120 m uzunlukta, 5 m genişlikte, 11 ayaklı ve 12 kemerlidir.
Bâyezîd Köprüsü: Bâyezîd külliyesi yakınındadır. 1488’de İkinci Bâyezîd’in Mîmâr Hayreddîn’e yaptırdığı zannedilmektedir.Üç gözlü, 34 m boyunda, 4.40 m genişliktedir.
Saray Köprüsü: Saray içinde, Tunca Nehri üzerindedir. Edirne’den Sarayiçi’ne geçilen tek köprüdür. 60 m uzunluğunda ve dört gözlüdür.
Uzun Köprü: Ergene Nehri üzerinde, İkinci Murad Han tarafından yaptırılmıştır. 1392 m uzunlukta 5.5 m genişliktedir. 174 gözlüdür. Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinde tâmir ettirilmiştir. Uzunköprü ilçesi ismini bu köprüden almaktadır.
Tahtakale Hamamı: 1435’te Dârülhadîs Câmiine vakıf olarak Sultan İkinci Murad Han tarafından yaptırılmıştır.Tahtakale Mahallesinde olup,Edirne’nin en büyük hamamıdır.
Sokullu Hamamı: Çifte hamam olarak da bilinir. Üç Şerefeli Câminin karşısındadır. Sokullu Mehmed Paşa tarafından Mîmar Sinân’a yaptırılmıştır. On altıncı asır Türk sanatının en önemli örneklerindendir.
Mesîre Yerleri: Edirne topraklarında Meriç, Tunca ve Arda ırmaklarının birleştiği ve içinden Ergene, Keşan ve birçok çayların aktığı bir yer olması sebebiyle çok güzel mesîre yerleri ve ormanlık bölgeleri vardır.
Söğütlük: İlin güney kesiminde yüksek ağaçlarla kaplı bir alandır. Edirne-Karaağaç karayolu üzerinde ve Meriç Irmağı kıyısındadır.
Sarayiçi: Edirne’ye 12 km uzaklıkta sık ağaçlarla süslü, çayırlık ve Tunca Irmağının iki kolu arasında bir yerdir. Kırkpınar güreşleri burada yapılmaktadır.
Karaağaç: Sebze ve meyve bahçeleri ve sinekli içme suyuyla meşhur bir yerdir.
Bülbül Adası: Edirne-Karaağaç yolu üzerinde Tunca ile Meriç ırmakları arasında bulunan bir adadır. Sebze ve meyve bahçeleriyle zengindir. Çok sayıda bülbül vardır. Sabahları bülbül sesleri etrâfı şenlendirir. Sazan ve yayın balıkları da bulunur.
Kaplıcaları: Edirne, kaplıca ve içme suyu yönünden zengin değildir. Bilinenleri şunlardır:
Gülbaba Çamuru:Edirne’nin Gülbaba bataklığı romatizma ağrılarına iyi gelir.
Mercan Deresi İçmeleri: Keşan ilçesindedir. Mîde rahatsızlıklarına iyi gelir.
Ampülü ilk bulan Amerikalı ilim adamı. 1847’de doğmuş,1931’de ölmüştür.
7 yaşında okula başlamış, ancak öğretmenleri, anlaması yavaş diyerek okuldan uzaklaştırmıştır. Buna rağmen, okuma yazmayı öğrenmiş, daha 12 yaşındayken Detroit ile Port Huron arasındaki demiryolu hattında çalışmaya başlamıştır. Bu sırada teknik yayınlara ilgi duymuş, boş vakitlerinde devamlı teknolojik kitapları okumuş ve bilinen makinaları geliştirme yollarını araştırmıştır. 1859’da Port Huron ile Detroit arasındaki Grand Trunk demiryolunda gazete sattı. Buradan kazandığı parayla 1862 senesinde basit ve elle çalışan bir baskı makinası almış, baskısı ve neşriyâtı kendisine âit olan haftalık Herald adındaki gazeteyi çıkarmıştır. Daha sonra telgrafçılığı öğrenerek Mount Clemeas’ta telgrafçı oldu. Bu işinden de kısa zamanda sıkılan Edison, buluşlarla ilgilenmek istediği için birkaç iş değiştirmiştir. 1864 senesinde İndiannapolis’te iken ilk defa otomatik telgraf cevaplayıcısını keşfetmiş, bunu ölümüne yakın pekçok buluşları tâkib etmiştir. 1869’da New York’ta iş bulduktan sonra, telgraf ve telgraf sesi üzerine çalışmaya başlamıştır.İçlerinden birisini 40.000 dolara sattığı buluşlarından dördünün patentini almıştır. Bu para ile New York’ta teferruâtlı bir elektrik laboratuvarı inşâ ettirmiştir. 1876’da sıhhati bozulduğundan çalışmaya ara vermiş, fakat, emrinde çalışan kişileri keşif yapmaya ve araştırmaya teşvik etmiştir.Laboratuvarlarını, Menlo Park’ta tekrar açmış, daha sonra West Orange’a taşıyarak emrinde binlerce işçi çalıştırmıştır.
Keşifleri kronolojik sıraya göre şöyledir: Remington hâline gelen daktilo, telgraf ve sinyal cihazı, tek hattan aynı anda çeşitli alıcılara mesaj göndermeye yarayan quadruple telgraf vericisi, daha sonra kopya makinası hâline gelen bir makina, elektrik lokomotifi, ampül, vanalı vites, 7 adet elektrik güç transmisyon patenti, demiryolu sinyal sistemi, cam yapım âleti (tabaka levhâ hâlinde) kinetogratik kamera(ilk hareketli kameranın gelişmemiş hâli), sun’î sıva, şarjlı galvanik piller, kompresörle kullanılabilen boyalar, yapım malzemeleri, otomobil tahrik edici ve devamlı ikmâl edici sistemler, renklerin çeşitlerini görmek için geliştirilmiş metodlar, el fenerleri, transmiterler, alkalinli piller, radyo alıcıları, sentetik kauçuk vs.
Birçok keşifleri yanında ilk elektrik ampülünü yaparak insanlığa hizmette bulunan bu büyük Amerikan kâşifi Edison hakkında, en yakın mesâî arkadaşı olan Martin André Rosonoff şu hâtırayı anlatıyor:
Bir gün laboratuvara girince Edison’un kendinden geçmiş, çok dalgın bir hâlde hiç kımıldamadan elinde tuttuğu bir kaba baktığını gördüm. Yüzünde büyük bir hayret, hürmet, takdir ve tâzim ifâdesi vardı.Yanına tam yaklaşıncaya kadar, geldiğimin bile farkına varmadı. Sonra beni yanında görünce, elindeki kabı bana gösterdi.Kap, cıva ile doluydu. Bana;“Şuna bak!” dedi.“Bu ne muazzam bir eserdir!Sen cıvanın hârikulade bir şey olduğuna inanır mısın?” Ben;“Civa, hakîkaten hayrete değer bir maddedir!” diye cevap verdim. Edison konuşurken sesi titriyordu. Bana; “Ben cıvaya bakınca, bunu yaratanın büyüklüğüne hayran oluyorum. Buna ne türlü hassalar vermiş. Bunları düşündükçe, aklım başımdan gidiyor!” diye mırıldandı. Sonra tekrar bana döndü:“Dünyâdaki bütün insanlar bana hayrandır. Benim yaptığım birçok keşifleri, birçok yeni buluşları birer hârika, birer başarı sanıyorlar. Beni insan üstü bir varlık gibi görmek istiyorlar. Hâlbuki ne büyük yanlış!Ben, beş para bile etmeyen bir bulucuyum. Benim buluşlarım esâsen dünyâda bulunan, fakat o zamâna kadar insanların göremedikleri büyük hârikaların ancak ufacık bir kısmını meydana çıkarmaktan ibarettir. Bunu ben yaptım! diyen bir insan, ancak en büyük yalancı, en büyük budaladır.İnsan, elinden hiçbir şey gelmeyen âciz bir yaratıktır.İnsan, ancak bir parça konuşabilen, biraz düşünebilen bir mahlûktur.İyi düşünse, azâmete kapılmaz, aksine, ne kadar boş olduğunun farkına varır.İşte ben de, bunları düşündükçe ne kadar kudretsiz, ne kadar âciz, ne kadar zayıf bir yaratık olduğumu anlıyorum. Ben mûcidim ha!Asıl mûcid, asıl yaratıcı işte O’dur, Allah’tır!” dedi.
(Bkz. Elektroensefalografi)
İslâm dîninde mükellef (sorumlu) kimsenin her türlü davranışlarının dindeki hükümleri. Dînin emirlerinden ve yasaklarından sorumlu kimselerin, yapmaları ve sakınmaları lâzım olan vazîfelerin hükümlerini belirten dînî bir tâbir.
Akıllı olan ve büluğ (ergenlik) çağına giren her Müslümanın, dînimizin emir ve yasaklarındaki bu hükümlere uyması kulluk vazifesidir.
Ef’âl-i mükellefîn sekizdir:
1. Farz: Allahü teâlanın Kur’ân-ı kerîmde yapılmasını açıkça ve kesin olarak emrettiği şeylere denir.Namaz kılmak, oruç tutmak, zengin olunca zekât vermek ve hacca gitmek gibi. (Bkz. Farz)
2.Vâcib: Yapılması farz gibi kesin olan emirlere denir. Bu emirlerin Kur’ân-ı kerîmdeki delîli farz kadar açık değildir. Zannî olan bir delîl ile sâbittir.Vitir namâzı ve bayram namazı kılmak, zengin olunca kurban kesmek, sadaka-i fıtr vermek gibi. (Bkz. Vâcib)
3.Sünnet: Peygamber efendimizin yapılmasını övdüğü, yâhut devâm üzere yaptığı, yâhut yapılırken görüp de yapılmasına mâni olmadığı şeylerdir.Namazların farzlarından önce ve sonra kılınan namazlar, ezan okumak, kâmet getirmek, abdest alırken misvâk kullanmak gibi. (Bkz. Sünnet)
4-Müstehab: Peygamber efendimizin, ara sıra yaptığı ve beğendiği hususlardır.Müstehaba, mendûb da denir.Yeni doğan çocuğa yedinci günü isim koymak, erkek olsun kız olsun çocuk için akîka hayvanı kesmek, güzel giyinmek, güzel koku sürünmek gibi.Müstehabı yapmak sevaptır.
5.Mübâh: Yapılması emir olunmayan ve yasak da edilmeyen şeylere denir.Yapanın niyetine göre sevap veya günah olur.Yemek, içmek, uyumak, giyinmek gibi işler mübahtır. Bunlar İslâmiyete uymak, emirleri yerine getirmek niyetiyle yapılırsa, sevap olurlar. Sıhhatli olup ibâdet yapmaya niyet ederek yemek, içmek böyledir.
6.Haram: İslâm dîninin kesin ve açık olarak yasak ettiği şeylerdir.Harâmların yapılması ve kullanılması kesinlikle yasaklanmıştır. Şarap ve her türlü alkollü içkileri içmek, yalan söylemek, hırsızlık yapmak, domuz eti, kan, leş yemek, emânete hıyânet etmek, rüşvet, fâiz ve kumar gibi. Harama helâl, helâla haram diyen dinden çıkar.(Bkz. Harâm ve Helâl)
7.Mekrûh: Allahü teâlânın ve Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın beğenmediği ve ibâdetlerin sevâbını gideren şeyler. Güneş doğarken, tam tepedeyken ve batarken namaz kılmak, sağ el ile tahâretlenmek, gayr-i müekked sünnetleri veya müstehapları yapmamak gibi. (Bkz. Mekrûh)
8.Müfsid: Dînimizde, meşrû olan bir işi veya başlanmış olan bir ibâdeti bozan şeylerdir. Namazda gülmek, oruçluyken bilerek bir şey yemek ve içmek gibi. Bu işler namazı ve orucu bozar.