DOĞAL GAZ
Yeraltında eski oluşumlar sonucu meydana gelmiş olan gaz. Yaygın olarak kullanılır ve mâliyeti düşüktür. Yeraltında ve denizaltında yalnız veya petrolle ilgili olarak yaygın olarak rastlanır. Yeni gaz alanlarının keşfedilmesi, boru hatlarındaki gelişmeler ve sıvılaştırılmış doğal gazın kullanılması, doğal gaz sanâyiinin gelişmesini sağlamıştır. Doğal gaz dünyâ enerji ihtiyâcının % 20’sini sağlamakta ve sürekli olarak gelişmektedir. Meselâ ABD’de toplam enerji ihtiyâcının üçte biri doğal gazdan elde edilmektedir.
Kullanımı: Doğal gaz ısı, ışık elde etmek için ve kimyâsal maddelerin üretiminde ham madde olarak kullanılır. Yakıt olarak; soba ve ocaklarda, sıcak su elde edilmesinde, havalandırmada, elbise temizleme işinde, buzdolaplarında ve çöplerin yok edilmesinde ve diğer çeşitli ev âletlerinde kullanılır. Doğal gazdan, antifriz, deterjanlar, sun’î gübreler, haşerat ilâçları, plastikler, çözücüler ve sun’î elyaflar ve benzeri kimyâsal maddeler elde edilir. Karbon siyahı asetilen ve etilen de doğal gazdan yapılır. Amonyak, üre, nitrik asit ve metanol da hava ve doğal gazdan îmâl edilir.
Meydana gelişi:Doğal gaz muhtemelen organik maddelerin bozulması sonucu meydana gelmiştir. Çok büyük bitki ve hayvan kalıntıları eski okyanus diplerinde tortu tabakaları altında gömülü kalmışlardır. Çok uzun zaman sonra, üstte bulunan tabakaların basıncı ve dünyânın merkezinden gelen ısı, bu organik maddelerin kömür, petrol ve doğal gaza dönüşmesini sağlamıştır.
Rastlanması: Doğal gaza yeryüzünde binlerce metrelik tortul tabakaların altında rastlanır. Gazın yoğunluğu çevredeki kayaya göre düşük olduğu için gaz kayada bulunan boşluklardan ve çatlaklardan yukarı çıkmaya çalışır. Bu arada bir geçirgen olmayan örtü kayası altında toplanır. Doğal gazın toplandığı değişik jeolojik oluşumlar mevcuttur. Bunlardan en basiti, aşağı doğru konkav olan kapak kayasıdır. Böyle durumda gaz, alttaki kumtaşı, kiltaşı veya dolomit gibi geçirgen olmayan kapak kayası altında toplanır. Geçirgen olmayan kapak kayası, kabuk veya susuz tabakalarından meydana gelebilir.
Bileşimi: Havzadan havzaya değişmek üzere, doğal gazda değişik oranlarda çeşitli gazlar bulunur. Doğal gazda bir doymuş hidrokarbon olan metan CH4 çoğunluğu teşkil eder. Diğer bileşimleri daha ağır doymuş hidrokarbonlar meydana getirir. Ayrıca halkalı hekzan ve metil halkalı hekzan gibi halkalı parafinler, benzen ve toluen gibi halkalı hidrokarbonlar, karbon dioksit, hidrojen sülfür, su ve helyum, argon ve azot gibi gaz elementler de vardır. Bu gaz elementlerden hiçbiri doğal gazı destekleyici değildir. Mevcudiyetleri ile doğal gazın ısıtma gücü azalır. Helyum çok az bulunmasına karşılık, doğal gazda ticârî kıymete sâhip tek elementtir.
Karbondioksit (CO2) de arasıra rastlanan bir bileşiktir. Miktarı az olmasına rağmen, yanıcı olmadığı için kuyu çıkışında kimyâsal işlemle doğal gazdan alınır. Pekçok havzadaki doğal gazda hidrojen sülfüre (H2S) rastlanır. Kokusunun keskinliğinden dolayı böyle gaz “ekşi gaz” olarak isimlendirilir. Hidrojen sülfür mevcut değilse böyle gaza “tatlı gaz” denir. Zehirli ve konrosif özelliği olan hidrojen sülfür kimyâsal muâmele ile doğal gazdan uzaklaştırılır. Doğal gazdaki hidrojen sülfürden yan ürün olarak önemli miktarda element sülfürleri elde edilir.
Su, bütün gaz havzalarında sıvı veya gaz olarak mevcuttur. Sıvı su mevcutsa, doğal gazda buza benzeyen hidrat denilen katı parçacıklar meydana gelebilir. Meselâ, metan ve su 15,6°C’de 140 kg/cm2 basınç altında bir hidrat meydana getirirler. Yaklaşık olarak, dört su molekülü bir metan molekülü ile birleşerek metan hidrat meydana getirir. Hidratlar, boru hatlarını tıkadığı için arzu edilmezler.
Normal bir tatlı gazda % 82 metan, % 4 etan, % 3 propan, % 3 butan, % 2 hekzan ve yaklaşık % 5 heptan ile ağır hidrokarbonlar mevcuttur. Tipik bir ekşi gazda ise, % 52 metan, % 8 etan, % 11 propan, % 10 butan, % 5 pentan, % 3 hekzan, % 2 heptan ile ağır hidrokarbonlar ve % 9 hidrojen sülfür vardır.
Doğal gaz boru hattına eriştiğinde, karbon dioksit ve hidrojen sülfürden kimyâsal olarak arıtılmıştır. Ağır hidrokarbonlar, doğal benzin yapmak amacıyla alınır, propan ve butanın büyük bir kısmı da alınarak sıvılaştırılmış, petrol gazı (LPG) olarak satılır. Böyle bir gazda % 93 metan, % 5 etan ve % 2 propan vardır.
Özellikleri: Saflaştırılmış doğal gaz, renksiz ve kokusuzdur. Sülfür ihtivâ eden bileşenler ilâve edilerek, doğal gaza koku verilir. Böylece gazın havada patlama yapacak şekilde kaçağı önlenmiş olur. Gazın yoğunluğunun aynı sıcaklıktaki hava yoğunluğuna oranı olarak bilinen özgül yoğunluk yaklaşık olarak 0,6 civârındadır.
Herhangi bir muâmeleden geçmemiş kuyudaki gazın ısı değeri 31.800 ~ 45.900 Btu/m3 civârındadır (1 BTU=252 kaloridir). Boru hattındaki gaz esas olarak metandan ibâret olup az miktarda etan ve propan da ihtivâ eder, ısı değeri ise 36.400~38.800 Btu/m3 civârındadır. Metanın ısı değeri 35.738 Btu/m3, etanın 62.966 Btu/m3 ve propanın 90.300 Btu/m3tür.
Üretimi: Üretim; havzaların araştırılması, kuyuların açılması, gazın muâmeleden geçirilmesi, iletim, dağıtım ve gazın depolanmasından ibârettir. Buradaki değişik bölümler, farklı şirketler tarfından yapılır. Bir kısım şirketler araştırmada ihtisas kazanırken diğerleri kuyu açmada ihtisas sâhibi olurlar. Üretim şirketleri havzadaki techizâtla çalışırken, boru hattı veya iletim şirketleri, üretim şirketlerinden büyük miktarda gazı satın alarak belirli merkezlere iletirler. Dağıtım şirketleri de boru hattından gazı alarak tüketiciye dağıtırlar.
Arama: Doğal gazın araştırılması, yüzey jeolojisinin incelenmesiyle başlar. Kaya tabakalarının yüzeydeki ve yakın çevredeki durumu incelenerek yüzey altındaki kaya tabakalarının muhtemel düzeni tahmin edilmeye çalışılır. Muhtemel gaz havzaları jeofizik ölçmelerle bulunur. Bu aşamada esas olarak sismik dalga yansımaları, magnetik alan ölçümleri ve yerçekim alanı ölçümleri olmak üzere üç metot kullanılır.
Sismik dalga yansımaları en iyi araştırma yoludur. Yüzeye yakın olarak yapılan patlamadan doğan ses dalgaları derindeki kayadan yansıyarak yüzeye geri döner. Bunlar uygun âletlerde kayıt edilerek bilgisayarlarda incelenir. Gaz ve petrol bulunabilecek kayalar tesbit edilmeğe çalışılır. Sismik yansıma, özellikle kıyı ötesi havzaların incelenmesinde uygundur. Bu yolla ses dalgalarında yapılan kayıtlardan okyanus tabanı altındaki kaya tabakaları belirlenmeye çalışılır.
Havza rezervlerinin ölçümü:Bir doğal gaz havzasının kuyu açma ve ihtiyâç olunan yerlere boru döşenmesini ekonomik kılacak gaza sâhib olması gereklidir. Tahmînî olarak elde edilebilecek gaz miktarı o havzanın rezervi olarak isimlendirilir. Rezervler, genellikle trilyon metre küplerle ölçülür. Ekonomik açıdan, bir kuyu rezervinin boru hattına en az 20 sene gaz verebilmesi beklenir.
Bir havzadaki rezerv miktarını belirlemek için, havzanın hacmini ve havzadaki gazın basıncını bilmek gerekir. Basınç, oldukça hassas bir şekilde ölçü âletleri ile belirlenebildiği hâlde, hacmin dolaylı metotlarla belirlenmesi gerekir.
Boşluk hacmi metodunda gazın hacmi, bir kaya tabakasındaki gaz dolu boşluklar, kayanın boşluk durumu, kalınlığı ve kapladığı yer hakkındaki jeolojik bilgiler kullanılarak tahmin edilmeye çalışılır.
Basınç, azalma metodunda ise, havzadan alınan gaz hacmine bağlı olarak basınçta meydana gelen değişim ölçülür ve gaz hacmi bulunmaya çalışılır. İki ölçüm arasındaki basınçta büyük düşüş, hacmin küçük olduğuna; küçük düşüş ise hacmin büyük olduğuna işâret eder.
Sondaj ve kuyunun idâresi: Doğal gaz kuyularının çoğu dönme metoduyla açılır. Bu yöntemde sondaj ağzı aşağı yukarı hareket ederken döner. Alt tarafta dönüşle, kaya parçalana parçalana kuyu açılarak ilerleme yapılır. Bu sırada yukarıdan pompalanan çamur borunun içinden geçer ve kaya parçalarını borunun dışından yukarı getirir.
Gaz keşfedildiği zaman, çıkış debisi ölçülerek, kullanılma imkânı kontrol edilir. Daha sonra kuyuya boru yerleştirilir. Yüzeye çıkan kısma vanalar konularak çıkış kontrol edilir. Vanaların çokluğundan bu kısma “Noel Ağacı” ismi de verilir.
Bâzı havzalaröda gazı bulunduran kaya tabakasının geçirimliliği o kadar azdır ki gaz buradan geçemez. Gaz akışı havzalarda hidrolik çatlatmayla, asitleme ile veya patlayıcı maddelerin kullanılmasıyla sağlanabilir. Hidrolik çatlatma, su veya petrolle kum karıştırılarak uygun basınçla kayaya çatlak meydana getirecek ve mevcut çatlağı büyütecek şekilde kum pompalanmasıdır. Bu işlemde kum çatlaklara girer ve onları açarak gazın çıkmasını sağlar. Asidasyon işleminde, kullanılan asitle kayanın çözülmesi ve akım için boşluk bırakması amaçlanır. Çatlaklar, kuyunun dibinde nitrogliserin ile veya nükleer patlama yapılarak meydana getirilir. İlk barışçı nükleer patlama 10 Aralık 1967’de New Mexico (ABD)da bir gaz havzasında gerçekleştirilmiştir.
Gaza yapılan işlemler: Boru hattına verilmeden pekçok doğal gazların bâzı işlemlerden geçirilmesi gereklidir. Bu tür işlemlerde, gazdan su, hidrokarbon, karbon dioksit ve hidrojen sülfür alınarak uzaklaştırılır. Doğal gazdan sıvı su ve sıvı hidrokarbonun alınması için ayrılma hazneleri kullanılır. Alınan sıvı hidrokarbon benzin îmâlâtında kullanılır. Doğal gazdan absorbsiyon yoluyla ilâve hidrokarbonlar da alınabilir. Bu tür işlemde gaz, hidrokarbonların çözülmesi amacıyla petrolden geçirilir. Bu çözülen hidrokarbonlar da kalorifer yakıtı tarafından alınır. Hidrokarbonlar ayrıca gazdan katı, tânecikler üzerine yapılacak adsorpsiyon yoluyla da ayrılabilir.
Karbondioksit ve hidrojen sülfür asidik gazlar olup, monoetandamin gibi bazik çözeltilerde absorbsiyon yoluyla alınabilir.
Boru hattında meydana gelebilecek yoğunlaşmayı ve korozyonu önlemek amacıyla su buharının da gazdan alınması gerekir. Bu amaçla, etil glikol da absorbsiyon ve katı kalsiyum klorür yataklarında adsorbsiyon işlemi kullanılır. Doğal gazın pek çoğu daha sonra çok düşük sıcaklıkta distile edilerek, helyum, etan ve propan gibi kıymetli bileşenlere ayrılır.
Boru hatları: Boru hatları, gaz kullanımında vazgeçilmez bir öneme sâhiptirler. İlk gaz boruları içi boşaltılmış, ziftlenmiş ve kuvvetlendirilmiş ağaç kütükleriydi. Bunlar 75 yıla kadar dayanabiliyorlardı. İlk önemli demir boru hattı 1872’de Titusville (ABD) şehrine gaz vermek için kurulmuştur. Çelik borular ise ilk defâ 1887’de kullanılmıştır. 1931’de de çelik boruların elektrik ile kaynaklanması başlamıştır.
Karada sıvı ve gaz naklinde boru hatları en ekonomik vâsıtalardır. Yaklaşık olarak tüketiciye iletilen doğal gazın dörtte bir mâliyetini boru hattına sarf edilen para meydana getirir. Bu mâliyete, önerilen boru hattı çizgisinin topografik incelenmesinin yapılması, haritaya işlenmesi ve geçiş hakkının elde edilmesi dâhildir. Ayrıca, bir haberleşme ağının kurulması, bakım merkezlerinin teşkili, ölçüm istasyonları ve pompalama istasyonlarının kurulması, korozyonun önlenmesi için tedbirler, vanalar ve emniyet âlet ve techizâtının yerleştirilmesi boru hattı için gereklidir.
Tüketiciye dağıtım: Çeşitli Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da mahallî şirketler, nakliyât şirketlerinden gazı satın alarak tüketiciye dağıtırlar. Doğal gaz büyük caddelere çapı 7,5-90 cm arasında değişen borularla iletilirken, evlere çapı 1,8 cm olan küçük borularla dağıtılır. Caddelerde gaz basıncı 1,75-2,5 kg/cm2 civârında bulunur. Tüketiciye ise gaz atmosfer basıncının biraz üzerinde iletilir. Mevcut gaz dağıtım borularının çoğu çelik olmasına karşılık, plastik boruların kullanılması yaygınlaşmaktadır.
Türkiye, 1984 yılındaki çalışmalarla Sovyetler Birliğinden 25 yıl süreyle yıllık 5-6 milyar metreküp olmak kaydıyla doğal gaz alım anlaşması imzâladı. Sovyetler Birliği doğal gaz yataklarından Türkiye’ye boru hattı döşendi. 1988’de Ankara’ya getirilen doğal gaz şehir şebekesine bağlı havagazının yerine geçti. İstanbul’da da doğal gazın kullanımına başlanmış olup, hızla yayılmaktadır. Diğer büyük şehirlerde ise tesislerin yapımı sürdürülüyor (1993).
Depolama: Gaza ihtiyaç, mevsimlere bağlı olarak değişir. Yaz aylarında kullanılma sahalarına yakın yerlere taşınıp yeraltı depolarında bekletilen gaz, ihtiyacın fazla olduğu kış aylarında kullanılır. Depolarda gaz basıncı, sonbaharda en yüksek ve ilkbaharda en düşük olmak üzere değişir. Boru hatlarında basınç arttırılarak bir ölçüde depolama işlemi yapılır. Jeolojik yapının müsâade ettiği bâzı yeraltı bölgelerinde de gaz depo edilebilir. Bu tür bölgeler gaz havzalarının bütün özelliklerine sâhiptir, sâdece gaz yerine su ihtivâ ederler. Su uzaklaştırılarak gaz depolanır. Bu tür yerler büyük hacimdeki gazın ekonomik ve kolay depolanması için uygundur. Ancak, çoğu zaman yeryüzüne gaz kaçağı ortaya çıkar.
Dünyâ üretimi: ABD, Eski Sovyet Cumhûriyetleri, Kanada, Romanya, Meksika, İtalya, Venezuella, Hollanda, Fransa, Almanya, Arjantin ve Macaristan önemli rezervlere sahip ülkelerdir.
Önemli doğal gaz havzaları:Bâzı havzalar çok verimlidir. Bunlardan bâzıları tek bir büyük havzadan meydana gelirken, bâzıları da benzer jeolojik karakteristiklere sâhip birleştirilmiş tekil küçük havzalardan ibârettir. Doğal gazın önemli bir kısmı, petrol havzalarından elde edilir.
1956’da keşfedilen Hassi R’mel Cezayir havzası en büyük havzalardandır. Burada ayrıca büyük Rhourde-Nouss havzası da mevcuttur. Batı Avrupa’da en büyük havza 1965’te keşfedilen Groningen (Hollanda) havzasıdır. Özbekistan, Türkmenistan, Ukrayna ve Rus Cumhuriyeti’nde büyük doğal gaz havzaları mevcuttur. ABD’de Teksas, Louisiana, Oklahoma, New Mexico, Kansas ve California önemli havzaların bulunduğu eyâletlerdir. En büyük havza 1922’de keşfedilen Hugoton havzası olup, Teksas, Oklahoma ve Kansas eyâletlerine uzanmaktadır.
Dünyâ rezervi: 1950’lerden sonra Sovyetlerde yapılan keşifler bu ülkeyi en önemli doğal gaz rezervleri olan ülke durumuna getirmiştir. Bu arada önemli havzalar da dâhil olmak üzere yaklaşık olarak 400 havza keşfedilmiştir.
1990 Yılına Göre Dünyâ Doğal Gaz Rezervleri
Ülke |
Rezerv (milyar m3) |
Rusya+Türk Cumhûriyetleri |
45.280 |
İran |
16.990 |
Birleşik Arap Emirlikleri |
5671 |
Suudi Arabistan |
5104 |
ABD |
4704 |
Katar |
4619 |
Cezayir |
3246 |
Venezuella |
2991 |
Kanada |
2762 |
Irak |
2689 |
Endonezya |
2588 |
Nijerya |
2473 |
Meksika |
2059 |
Hollanda |
1723 |
Norveç |
1717 |
Malezya |
1610 |
Kuveyt |
1375 |
Libya |
1217 |
Türkiye |
14 |
Evlerde doğal gaz kullanımı:
Doğal gazın insanlar üzerindeki tehlikeleri şunlardır:
1. Kapalı bir hacimde oksijenin doğal gaz ile yer değiştirmesi sonucu oksijen eksikliği.
2. Eksik veya hatalı yanmaya sebep olan veya hatalı baca tertibatından kaynaklanan zehirli yanma ürünleri.
3. Kapalı alanların içine giren doğal gazın tesbit ve kumanda edilemeyen sızıntılarının sebeb olduğu patlamalar.
Ferdî ısınmada kullanılan doğal gazlı cihazlar genel olarak bacalı ve bacasız olmak üzere ikiye ayrılırlar. Yaşanan ortamın içinde bulunan bu cihazlar, sobalar ve kat kaloriferleridir.
Cihaz seçimi ve montaj aşamalarında öncelikle şu hususlara dikkat edilmelidir.
-Cihaz kullanılacağı mahalle ve ihtiyaca uygun seçilmeli;
-Cihaz, boyutları, yapısı ve durumu ile kullanma şekli bakımından bir tehlike oluşturmayacak yerlere yerleştirilmeli;
-Kullanma klavuzuna uygun kullanılmalı, amaç dışı kullanılmamalı;
-Her türlü hâricî, fizikî (çarpma, çizme, kırma) ve kimyevî etkenlerden korunmalı;
-Cihazlar, doğal gaz projesi hazırlatıldıktan sonra monte edilmeli ve işletmeye alınmalı;
-Duvar tipi cihazlar, fırın, ocak ve benzeri cihazların üzerine yerleştirilmemeli;
-Cihazın monte edileceği duvarın mukâvemeti, cihazın ağırlığını kaldırabilecek kapasitede olmalı;
-Cihaz, ateşe dayanıklı bir duvara monte edilmeli, gerekirse yanmaz malzeme ile korunmalı;
-Cihazın ısınan dış yüzeyleri ile yanabilen veya kolay tutuşabilen yapı elemanları ile kullanılan eşyalar arasında açıklık bırakılmalı;
-Cihazın hiçbir tarafı perde, havlu, elbise, örtü ve benzeri malzemelerle örtülmemeli;
-Cihaz ile tesisâtın birleştiği yerde mutlaka bir gaz vanası konulmalı ve bağlantı elle sökülmeyecek rekor bağlantı şekilinde yapılmalı;
-Her türlü temizlik ve bakım, cihaz sönük ve soğukken yapılmalı, cihaz yüzeylerine kimyasal temizleyiciler tatbik edilmemelidir.
Açık yanma hücreli bacaya bağlı cihazlar:
Bu cihazlar yanma havasını ortamdan alırlar ve yanmış gazları mevcut bir baca vâsıtasıyla dışarı atarlar.
Açık yanma hücreli sobaların bulunduğu bölümde iyi çekiş yapan bir baca bulunmalı ve cihaz mutlaka bacaya bağlanmalıdır. Soba mümkünse tam bu bacanın altına, bu mümkün değilse hizasından en çok 1 m açıklıkta bulunacak şekilde monte edilmelidir. Baca bağlantılarındaki borularda 90 derecelik dirsekler tercih edilmelidir. Baca çıkışlarında yönlendiricilerin olması gerekmektedir.
Açık yanma hücreli duvar tipi kat kaloriferleri ise, banyo, yatak odaları, gerektiğinde yatılabilen odalar, oturma odaları, açık balkonlar ve havalandırılmayan bölümlere monte edilmemelidir. Yanma havasını aydınlıktan almayan, iyi çekişli bir bacaya sâhip ve havalandırma şartlarına uyan mutfak bölümleri tercih edilmelidir.
Ayrıca pencereye vantilasyon menfezit takılmalıdır.
Kapalı yanma hücreli “hermetik” tip cihazlar:
Hermetik cihazlar yanma havasını dış atmosferden alırlar ve yanma ürünlerini de yine özel bir baca borusuyla dışarı atarlar. Bu sebeple ortamla temasları yoktur. Hermetik sobalar ve kat kaloriferli, dış atmosfere açık, sâbit duvar üzerine ve üretici firmanın montaj talmiatlarına uygun olarak monte edilmelidir. Montajda, sobaların soğuk hava akımının olduğu yerlere, özellikle pencere altlarına, bölüm içindeki hava sirkülasyonunun düzgün olması için yere yakın olarak monte edilmesi kullanım açısından faydalıdır. Bu tip sobaların baca borusu bina aydınlığına bağlanmaz.
Eğer cihaz bir dolap veya kabin içine yerleştirilecekse, bu yer bu amaca uygun hale getirilmeli, cihazın soğuyabilmesi için altta ve üstte birer adet havalandırma penceresi açılmalıdır.Cihaz yanabilir bir duvara monte edilecekse, duvara atık gaz-hava boruları çapından daha büyük delik delinerek boru etrafları izole edilmeli. Zemin katlarda veya balkondan insan elinin değebileceği durumlarda, hermetik cihazların baca çıkışları, koruyucu kafes içine alınmalıdır.
Kombi cihazlarda 4 değişik emniyet düzeni mevcuttur:
1. Su sıcaklığının belli bir değeri aşması hâlinde gaz valfini kapatarak cihazın çalışmasını durduran emniyet termostatı;
2. Kapalı devredeki basıncın belli bir değeri aşması halinde, basıncı düşürmek üzere bir tahliye ventili;
3. Gaz kesilmesi hâlinde veya herhangi bir dış etkenden ötürü alev sönmesi hâlinde gaz valfinin kapanmasını sağlayacak ionizasyon elektrodu;
4. Sistemde su eksilmesi veya yeterli basıncın olmaması hâlinde sistemin durmasını sağlayan diyaframlı valf.
Doğal gazın evlerde kullanılmasında mümkün olduğu kadar bütün tüketim cihazlarının aynı mahalde olmasına dikkat edilmelidir. Bunun için en uygun yer mutfaktır.
Cihazların montajı ve işletmesi konusunda kurallara ve standartlara uyulduğu taktirde doğal gazın kullanımındaki diğer gaz yakıtlarla karşılaştırılınca tehlike yok denecek kadar azdır. Ayrıca ocaklarda pişirme amacıyla kullanılan doğal gazı herhangi bir kaçak hâlinde algılamak üzere piyasada mevcut gaz alarm cihazları ise gaz hattına konmuş bir solenoit valfin gaz girişini kapatmasını sağlamakla mümkündür.
Alm. Wanderfalke, Fr. Faucon pelerin, İng. Peregrine. Familyası: Kartalgiller (Falconidae). Yaşadığı yerler: Hemen hemen bütün dünyâda. Özellikleri: 42-52 cm uzunlukta, sırtı külrengi ve enine çizgili. Avcı bir kuş. Ömrü: 162 yıl. Çeşitleri: Kızıl doğan, gök doğan, çayır doğan, delice doğan vs.
Kartalgiller âilesinin gündüz avcı kuşlarından. Tıknaz vücutlu, güçlü, kıvrık kısa gagalı, yırtıcı pençelidir. Sırtı kül renginde ve enine kahverengi çizgilidir. Karın kısmı beyazdır. Uzun, sivri kanatlı olup, saatte 200 kilometreye yakın bir hızla uçar. Avına 300 km hızla pike yapar. Dişileri erkeklerinden daha iridir. Kuş, fâre ve tavşan avlar. Küçük memeli kemiricilerin aşırı çoğalmasına mâni olur. Yüksek bir ağaç veya kayanın üzerine konarak avını bekler. Yâhut yükseklere çıkarak belli bir alan üzerinde büyük dâireler çizerek süzülür. Gözleri pek keskindir. Tarlada dolaşan küçük fâreyi görebilir ve hızla pike yaparak yakalar. Güvercin ve kümes hayvanlarına da saldırır. Göçmen ve yerli olanları vardır. Kıvrık üst gagası bir nevi dişlidir. Tarlalar çevresinde, suya yakın yüksek ağaç veya dağ tepelerinde tüner. Doğan da diğer kartalgiller gibi yuva yapmaz.
Dişileri, erkeklerinden daha iricedir. Dişi zirvedeki kovuklara kırmızımtrak 3-7 yumurta yumurtlar. Kuluçkaya erkek de yardım eder. 21 gün zarfında yavrular çıkar. Doğan, avcılar tarafından evcilleştirilerek av kuşu olarak kullanılır. Kafası küçük bir torbayla örtülerek, eldivenli sağ bilek üzerinde taşınır. Evcil doğan (Hierofalco candicans) 60 cm boyundadır. Av partilerinde bilhassa sülün avı için kullanılır. Kızıl doğan, gök doğan, çayır doğan, delice doğan gibi birçok doğan türleri vardır.
(Bkz. Elektrik Akımı)
Alm. Partei (f) des Rechten Weges, Fr. Parti (m) du Droit Chemin, İng. True Path Party. 12 Eylül sonrası kurulan partilerden. 23 Haziran 1983’te Yıldırım Avcı ve arkadaşları tarafından kuruldu. Yalnız tüzel kişiliği kabul edilip kurucu üyeleri tamamlandığı hâlde, belirlenen târihe kadar kânûnî işlemlerini tamamlayamadığı için 6 Kasım 1983’te yapılan genel seçimlere katılamadı. 25 Mart 1984’te yapılan yerel seçimlerde aldığı oy potansiyeline göre, ikinci muhâlefet partisi durumuna geçti. 1985 Mayısta yapılan kongrede, başkanlığına Hüsâmeddîn Cindoruk getirildi. 6 Eylül 1987’de Anayasa’nın geçici 4. maddesi için yapılan referandumdan sonra, seçim yasağı kalkan eski Adâlet Partisi genel başkanı Süleyman Demirel, 24 Eylül 1987’de Doğru Yol Partisinin genel başkanlığına getirildi.
Doğru Yol Partisi (DYP), Süleyman Demirel’in genel başkanlığında 20 Ekim 1991 milletvekili erken genel seçimlerine katıldı. Ülke genelinde kullanılan oyların % 27.04’ünü alarak 178 milletvekiliyle TBMM’ye birinci parti olarak girdi. Seçimlerden sonra, SHP ile koalisyon kurarak 24 Kasım 1991’de iktidar partisi oldu. 19 Aralık 1992’de yeniden açılan Adalet Partisi kendisini feshederek mal varlığı ile DYP’ye katıldı.
Coğrafi bölgelerimizin en büyüğü. 163.000 km2lik yüzölçümü ile Türkiye’nin % 21’ini kaplar. Yüzölçümü Yunanistan ve Bulgaristan’ın her birinden daha fazla, Sûriye’nin alanına yakındır. Türkiye’nin en seyrek nüfuslanmış bölgesidir. Nüfûsumuzun ancak % 12’si burada yaşar.
Kuzeyde ve güneyde dağlarla çevrelenmiştir. Kuzeyde, Kuzey Anadolu Dağlarının iç sıralarından güney yamaçlarına kadar uzanır. Güneyde ise Güneydoğu Toros Dağlarının dış eteklerinde sona erer. Doğu Anadolu’nun tenhalığı ve ekonomik geriliğinde bölgenin çok çetin tabiî şartları, iklimi, olumsuz rol oynamıştır. Türkiye’nin en yüksek, en dağlık, iklimi en soğuk bölgesidir. Bölgenin 3/4’ü 1500-2000 m yükseltiler arasındadır. Ovalar bile (Erzurum Ovası 1950 m, Başkale Ovası 2400 m) Orta Anadolu ve Batı Anadolu’daki birçok dağlardan yüksektir.
Doğu Anadolu’da yer şekilleri sıradağlar, geniş plâtolardan, dağlar ile plâtolar arasına sokulmuş ovalar ve çukur alanlardan meydana gelir. Ovalardan çoğu genç faylar (kırıklar)la sınırlanmıştır. Bu yüzden (Erzincan, Bingöl, Çaldıran) deprem alanlarıdır. En kuzeyde Köse, Kop, Allahüekber dağları yer alır. Bölgenin ortasında Orta Torosların uzantısı Munzur-Karasu-Aras sıradağları bir yay çizerek uzanır. Üçüncü sırayı Güneydoğu Toroslar meydana getirir. Buzul (Cilo) Dağlarında yükselti 4000 metreyi aşar (Uludoruk Tepesi 4135 m Türkiye’nin ikinci yüksek noktası). Doğu Anadolu’nun başlıca volkanları Van Gölünün batısında çizgi hâlinde sıralanmıştır. Nemrut, Süphan (4058 m Türkiyenin üçüncü yüksek noktası), Tendürek ve Ağrı’dır. Ağrı Dağı Türkiye’nin en yüksek dağıdır. Büyük Ağrı 5137 m yüksekliktedir.
İklimi
Kışlar çok uzun karlı ve çok soğuktur. Yazlar kısadır. Ocak ayı ortalaması bütün bölgede sıfırın altındadır. En düşük sıcaklık (Ağrı’da) -43.2, Kars’ta -39.6 derecedir.
İç Anadolu’ya göre yağış daha elverişlidir. Yıllık 400 milimetredir. Dağlık alanlarda yağış daha fazladır. Bölgenin çukur alanlarında yağış azdır (Iğdır Ovası, en az yağış alan bölgedir).
Bitki Örtüsü
Yarı kurak çukurluklar ve ovalar steple kaplıdır. Ormanlar 1500-2000 metreden îtibâren başlar. Güneyde daha çok meşelerden, kuzeydoğuda, çam türlerinden meydana gelir. Yakacak sağlamak için ormanlar çok tahrip edilmiştir. Van ve Ağrı illerinde % 1’den azdır.
Fizikî Yapı
Akarsuları: Fırat Nehri, genel uzunluğu 2800 km, bizdeki uzunluğu 971 kilometredir. Murat, Aras ve Kura ırmakları kaynakları bölgenin orta kısmındadır. Dicle Nehrinin genel uzunluğu 1900 km, bizdeki uzunluğu 523 km. Bu nehir Batman, Garzan, Botan, Büyüktaş ırmaklarıyle beslenir.
Türkiye’nin hidroelektrik üretimi bakımından mevcut imkânlarının üçte biri Doğu Anadolu akarsularının payına döşer. Elazığ güneyinde Hazar Gölü, Fırat Nehri üzerinde Keban Barajı Hidroelektrik Santrali dünyânın sayılı santrallerindendir. Göletin yüzölçümü üçüncü büyük gölümüz olan Beyşehir Gölünden daha geniştir (680 km2); derinliği de 160 metreyi bulur. Bu santralden enerji yurdun öteki bölgelerine ulaştırılmaktadır.
Gölleri: Van Gölü: Nemrut volkanının çıkardığı lavlarla önü tıkanmıştır. Küçük bir iç deniz kadar geniştir (3173 km2). Derinliği güneybatıda 400 metreyi aşar. Tuzludur. Bir litre suda 20 gr tuz bulunur. Sodalıdır. Suyu acıdır. Balık yaşamaz. Gölde Van ile Tatvan arasında feribotlar ve göl gemileri ile taşımacılık yapılır.
Nüfusu
Kilometrekareye ancak 15 kişi düşmektedir. Türkiye ortalamasından 3 kat daha seyrektir. En tenha bölgemizdir. Engebeli kısımlarda ise kilometre kareye düşen insan sayısı 5-10 kişi arasında hattâ daha azdır. Önemli şehirler:
Malatya 702.055 nüfusludur. Önemli bir tarım alanı, ticâret merkezi ve aynı zamanda önemli bir endüstri şehridir (pamuklu dokuma, şeker ve sigara).
Elazığ, 498.225 nüfusludur. Bu şehrimiz önemli bir ticâret ve endüstri merkezidir (şeker ve çimento).
Doğuda Muş ve Bitlis, Tunceli ise çok tenhadır.
Bingöl ve Tunceli az nüfuslu şehirlerdir.
Erzurum, 848.201 nüfusludur. İran ve Kafkasya’dan gelen yolların Akdeniz ve Karadeniz’e ulaşmak için çatallandığı yol kavşağındadır. Askerlik ve ticâret bakımından büyük önem taşır. Savaşlar yüzünden sönük kalmıştır. Üniversite açılması şehrin gelişmesini etkilemiştir. Kars, Sarıkamış, Hasankale, Ardahan, Iğdır, Erzincan, Kemah, Kemaliye, Divriği bölgedeki diğer önemli yerleşim merkezleridir.
Van ve Tatvan, kuzeyde Karaköse, Doğu Beyazıt, batıda Hınıs ve Varto kesimlerinde en önemli ekonomik faâliyet küçük baş hayvan yetiştiriciliğidir. Hakkari ilinde nüfus ortalaması çok azdır. Nüfûsu 172.479’dur.
Târihi
Doğu Anadolu, târihî yönden önemli bir bölgedir. Anadolu Selçuklu Devletini kuran Alparslan, 1071 yılında Malazgirt’te Bizans’ın büyük bir ordusunu, az bir kuvvetiyle yenerek, Romen Diyojen’i esir almıştı. Osmanlı pâdişâhlarından Yavuz Sultan Selim Han, İran Şâhı Şah İsmâil’e karşı yaptığı harekâtı bu bölgeye geçerek sürdürmüş, 1512 yılında Çaldıran Meydan Muhârebesini kazanarak Şah İsmâil’i mağlub etmiştir.
Yurdumuzun doğusundaki sınır kapısı Kars ve Erzurum, târihî bakımdan çok önemlidir. Aziziye Savaşında Erzurumlular, eşi görülmemiş kahramanlıklar göstermişlerdir. 27 Ekim 1877 gecesi Rus askerleri Ermenilerin yardımı ile Erzurum’un çok yakınındaki Top Dağındaki Aziziye Tabyasına baskın yaparak, Türk askerlerini şehid etmişlerdir. Ertesi sabah baskını duyan Erzurumlu erkek, kadın, çocuklar; silâh, kama, balta ve sopa ile Aziziye’deki düşmana hücum etmiştir. Bu kanlı savaş sonunda düşmanlar, Aziziye Tabyasından çıkarılmıştır. Kahraman Nene Hâtun, 20 yaşında genç bir anne olarak, körpe çocuğunu evde yalnız bırakmış, bu savaşın öncülüğünü yapmıştır. Şimdi Aziziye Tabyasında, o günün kahramanları olan askerleri, ihtiyarları, genç kadınları ve çocukları temsil eden bir anıt ve şehitlik vardır. Kurtuluş Savaşımızın ilk önemli karârı, 23 Temmuz 1919’da toplanan Erzurum Kongresinde alınmıştır.
Târihî Eserler ve Turistik Yerleri
Doğu Anadolu Bölgesinde birçok târihî yerler ve eserler vardır. Erzurum Kalesi, Yâkutiye Medresesi, Kars’ta Kars Kalesi, Ulu Câmi ve Ani Harâbeleri, Erzincan’da Altın Tepe’de Urartulara âit eserler bulunmuştur.
Van’da Urartular’dan kalma kaleler ve târihî eserler Selçuklulardan kalma câmi ve türbeler, Doğu Beyazıt’ta İshak Paşa Sarayı, Malazgirt’te şehrin kalesi ve yıkıntıları bulunmaktadır. Malatya’da Aslantepe civârında Etiler’den kalma eserler, Romalılardan kalma kiliseden çevirme Ulu Câmi vardır. Elazığ’da Harput, târihî bir yerdir. Burası eskiden doğunun ilim merkezi hâlindeydi. Harput’ta, Selçuklular ve Osmanlılardan kalma çarşı, medrese, kütüphâne ve hamamlar bulunmaktadır. Muş’ta, Urartular ve Asurlulardan kalma yıkıntılara rastlanır. Hakkari’de Gevaruk denen yerde, târih öncesinde yaşayan insanlarla ilgili, üzerine resim yapılmış ve yazı yazılmış kayalar bulunmuştur. Ağrı Dağı, Cilo Dağları, Sarıkamış ormanları ve târihî kalıntıların olduğu alanlar turistik yerlerdir. Tunceli’de Munzur Vâdisi, millî park olarak turistik önem taşır.
Ekonomi
Doğu Anadolu’nun yurt ekonomisine katkısı şimdilik sınırlıdır. Bölgenin geri kalmışlığının başlıca sebebi, yüzyıllarca ihmâl edilmesi, Birinci Dünyâ Harbi yıllarında meydana gelen karışıklıklar, Doğu Anadolu’nun diğer bölgelerle bağlantısının az oluşu gibi târihî ve coğrafî sebeplerdir. Düzenli kara yolu, ancak yakın zamanda yayılmaya başlamıştır. Doğu Anadolu’nun, yurt ekonomisine katkılarından biri, canlı hayvan ihracı ve hayvan ürünleridir. Koyun, keçi ve sığır beslenir. Erzurum ve Ağrı’da et kombinaları, Kars’ta süt tozu fabrikası işletmeye açılmıştır. Malatya’da şeker, sigara ve dokuma fabrikası, Erzurum’da şeker fabrikası mevcuttur. Erzurum ve Erzincan’da kuyumculuk ve bakır işlemeciliği çok ileri seviyededir. Divriği’de elde edilen demir mâdeni, Karabük ve Karadeniz Ereğlisi’ndeki fabrikalarda işlenmektedir. Bölgede en çok buğday ve çavdar ekilir. Elazığ ve Erzincan ovalarında şekerpancarı yetiştirilir. Malatya ve Bitlis çevrelerinde tütün ekilir. Malatya, Elazığ, Iğdır, Erzincan’da meyve bahçeleri vardır. Doğu Anadolu Türkiye ekonomisine elektrik üretimi yoluyla, büyük katkılar yapmaktadır. Yalnız Keban Barajı üzerinde kurulan hidroelektrik santrali, enerji ihtiyâcının büyük miktarını karşılamaktadır.
Afşin-Elbistan Termik Santralinden de büyük miktarda elektrik enerjisi sağlanarak endüstrileşmeye büyük katkıları olmaktadır. GAP projesinin devreye girişiyle bu bölgenin geri kalmışlığı târihe karışacaktır.
Tabiî kaynakları
Mâden kaynakları bakımından Doğu Anadolu Bölgesi çok zengindir. Linyit başta Elbistan olmak üzere bâzı bölgelerde, krom, Guleman ve Palu yörelerinde demir, Divriği ve Hekimhan’da bakır, Ergani ve Pötürge’de kurşun ve çinko, Keban’da kaya tuzu, Erzincan ve Tercan’da manganez ve barit gibi mâdenler çıkarılmaktadır.
Alm. Ostchinesisches Meer (n), Fr. Mer de Chine Orientale, İng. Sea of Eastern China. Çin Denizinin doğuda kalan bölümü. Çince adı “Dunğ Hai”dir. Japonca “Tokau” denir. Çin kıyısının orta bölümü karşısında bulunur. Yüzölçümü ortalama 1.250.000 kilometrekaredir. Bu denizi doğuda Japonya’nın en güneyindeki adası olan Kyuşu ile Ryukyu Adası sınırlar. Formoza (Tayvan) bu denizin güney sınırını meydana getirir. Formoza Boğazı ise onu Güney Çin Denizine bağlar. Kuzeybatıda Sarı Denize karışır. Kuzeydoğuda Kore Boğazı Doğu Çin Denizini Japon Denizine bağlar. Denizin derinliği 165-198 m arasında değişir. Denize dökülen ırmakların en önemlileri Yang Se ve Kyong’dur. Doğu Çin Denizinin en önemli şehirleri Şanghay (Çin) ve Nagasaki (Japonya)dir.
Karadeniz’e paralel iki sıra hâlindeki dağlar: Kıyı dağları, İç sıralar. Kıyı dağları doğudan batıya doğru Rize, Trabzon, Gümüşhane ve Giresun dağları adlarını alarak Melet Vâdisi batısında Canik Dağlarına geçer. Yükseklikleri Trabzon, Erzincan hattına kadar 3000-4000 m civârındadır. Kaçkardağı (3937 m) ve kıyı dağlarının denize bakan tarafları çok yağış alır, gür bitki örtüsüyle kaplıdır. İçe bakan yamaçları çok dik, az yağışlı ve daha seyrek bir orman örtüsüyle kaplıdır. Bu dağların gerisinde Kelkit ve Çoruh Vâdilerini meydana getiren devamlı oluk, yer yer dar boğaz hâlini alır, bâzan da ova gibi genişler (Bayburt Ovası gibi). Bu oluğun güneyinde Mescit Dağları, Kap ve Çimen dağları ve Kızıldağ yer alır. Yer yer çamlıkların bulunduğu bu dağların yükseklikleri 2500-3000 m civârındadır. Bu iç sıralarda yağış kıyı dağlarına oranla daha az, bitki örtüsü daha seyrektir. İç sıraların güneyinde Doğu Anadolu yaylaları başlar. Doğu Karadeniz Dağlarında bâzı geçitler vardır. Bunlardan biri Zigana Geçidi, kıyı dağlarındadır. Diğeri Kop Geçidi, iç sıralardadır.
(Bkz. Bizans İmparatorluğu)
Alm. Geburt (f), Fr. Nalssance (f), İng. Birth. Kadının gebelik boyunca taşıdığı canlıyı zamânı gelince plasentayla birlikte dış âleme bırakması. Şüphesiz ki canlının dış ortama uyabilmesi onun mümkün ölçüde miada erişmesi, organ ve sistemlerinin yapı ve fonksiyon bakımından yeterli özellikler kazanmasıyla orantılıdır. Bu bakımdan normal doğum bebeğin olgunluğu ile paralel bir durum gösterir. Doğum, bütünüyle, ritmik ağrıların başlamasından, bebek ve eklerinin rahimden dışarı çıkışına kadar uzanan bir seri olayları içine alır.
Bebeğin doğuşunu sağlayan başlıca faktör, rahim adaleleriyle berâber ona yardımcı karın adalelerinin kasılmalarıdır. Normal doğum bu tabiî güçlerin tesiri altında netîcelenir. Bebeğin doğumu için tabiî kuvvetler dışında bir gücün müdâhalesine gerek duyuluyorsa “müdâhaleli doğum”dan söz edilir.
Miadında doğum, takriben 38-40 gebelik haftalarının içindedir. Bu devreden evvel, 28-37 haftalar arasında sonuçlanan gebelikler “erken doğum” adını alır. 20-28 haftalarda sonuçlanan gebeliklere “immatür doğum”, yâni olmamış doğum ismi verilir. 20. haftanın altında sonuçlanan gebelikler “düşük” olarak ele alınır. Birçok memleketlerde kânun gebelik süresini tesbit etmiştir. Bu süre bizim memleketimizde 300 gündür.
Doğum olayının yaklaştığını gösteren belirtiler:
1. Bebeğin başının aşağı düşerek karnın küçülmesi. Bu zamanda kadında solunumda bir rahatlama meydana gelir. Fakat mesaneye baskı arttığı için sık idrar etme hissi ve yürümede güçlük meydana gelir.
2. Doğum yolunda ifrazat artışı: Kadın doğum yolunda nemlilik hisseder ve pet kullanması gerekebilir. Bu, son haftada ortaya çıkan bir durumdur.
3. Son günlerde 100-1000 gr arasında bir ağırlık kaybı.
4. Nişan gelmesi: Doğumdan 24-36 saat önce hafif kanla karışık müküslü bir ifrazat gelir. Bu, rahim ağzının yumuşamaya ve genişlemeye başladığını gösterir ve doğumun yakın olduğunun belirgin işâretlerindendir.
5. Su kesesinin erken açılması: Bazı vak’alarda su kesesinin erken açılması yakın bir doğumun belirtisidir. Zîrâ zarların yırtılmasını çoğu kez 24- 48 saat içinde doğum ağrıları tâkib eder.
6. Yalancı ağrıların mevcudiyeti: Bâzı kadınlarda doğumdan birkaç gün önce meydana gelen ağrıların bir kısmı hafif ağrı şeklinde karında hissedilir. Bu ağrılar çoğu kez barsaklarda gaz birikimi sonucu meydana gelir. Diğer erken belirtiler mevcut olmadığından yalancı ağrı ismini alırlar.
7. Ağrılı kasılmaların başlaması: Karın bölgesinde gebelik boyunca hissedilen ağrısız, düzensiz kasılmaların gebeliğin son haftalarında arttığı görülür. Bu kasılmaların rahim ağzını açmak ve yumuşatmak üzere ağrılı, düzenli ritmik seyir kazanması doğum süresinin başlamış olduğunu gösterir.
Doğumun Devreleri
Doğum olayı birbirini tâkip eden 3 devreye ayrılır.
I. Devre: Genişleme devresi de denilen bu devre, gerçek doğum ağrılarının belirmesiyle başlar. Rahim ağzının tam olarak açılmasıyla son bulur. Başlangıçta 2 milimetre olan rahim ağzı açıklığı kasılmalar sâyesinde 10 santimetreye ulaşır. Bu devre ilk doğumlarda 12, birden sonraki doğumlarda ise 6 saattir. Kasılmalara gerçek doğum vasfı kazandıran nitelik, ağrı duyusuyla berâber oluşudur. Rahim kasılmaları başlangıçta 15-20 dakikada bir gelmek üzere başlar ve takriben 15-20 saniye sürer. Başlangıçta bel ve kuyruk sokumunda duyulan ağrı zamanla aşağılara iner. Birinci devre sonunda ağrılar 2-3 dakika arayla gelip 40-60 saniye sürer.
Doğum ağrılarının başlama mekanizması:
Zamânı gelen bir gebelikte doğum ağrılarının ne şekilde başladığı problemi henüz karanlığını muhâfaza etmektedir. Bununla berâber bu kompleks mekanizmada tek bir faktörden ziyâde bir seri faktörlerin birbiri üzerine etkisinin söz konusu olduğu düşünülmektedir. Bu etkide hormonal, kimyevî, mekanik ve nöropsişik faktörler mesuldür.
Birinci devrenin sonunda tamâmen yumuşayan rahim ağzında genişleme tamamlanarak bebeğin geçeceği çapa erişir. Bu esnâda amnion kesesi de artan basınç netîcesinde en zayıf yerinden yırtılır ve su dışarı akar.
II. Devre: Rahim boynunun genişlemesinin tamamlandığı andan başlayan bu devre bebeğin doğumuna kadar devâm eder ve bebeğin dışarı atılmasını hedef alır. Bu sebeple buna “atılma dönemi” de denir. İkinci devre ilk doğumda, iki saat, birden sonraki doğumlarda ise 20-30 dakika kadar sürer. Ağrıları su kesesinin yırtılmasını takiben kısa bir süre hafifler, müteakiben bebeğin doğum kanalına girmesiyle daha da şiddetlenir. Doğum ağrıları ile akıntı hissinin refleks olarak meydana getirdiği karın adalelerinin kasılmaları aynı anda vukû bulur. Bu uyuşma temin edilmezse irâdî karın adalelerinin kasılmalarından istenilen sonuç alınamadığı gibi, gebe kadın boşuna ve lüzumsuz yere yorulmuş olur.
Çocuk normalde sol yanına yatmış başını gövdesine dayamış dizlerini karnına birleştirmiş olarak bulunur ve önce başın en tepesi çıkar. Kadında doğum mekanizması dik duruş sebebiyle çok kompleks bir özellik gösterir. Çocuğun dışarı atılması için vücut ve bebek bir çok seri hareket yapar. Bu hareketler kademeleriyle birlikte bilinmektedir. Fakat ne gibi faktörlerin etkisiyle meydana geldiği ve sebepleri henüz açıklığa kavuşmamıştır. Bu olay öyle programlanmış ve düzenlenmiştir ki, dışarıdan hiçbir müdahaleye fırsat kalmadan bebek doğar. Bebeğin anne karnındaki duruşu ve doğum esnâsındaki hareketlerinde meydana gelecek en küçük değişiklik doğumu imkânsızlaştırır veya çok zorlaştırır. Aynı zamanda bebek ve anne ölümlerine sebebiylet verebilir. Bu sebeple bu muazzam hâdise ve basamaklarını planlayan birinin mevcut olması selim akılların kabul ettiği bir gerçektir. Çünkü; doğumda çocuğun dışarı çıkması için yapmış olduğu başın öne eğilmesi vücudun ise dönmesi, gerilmesi, dışa dönmesi ve başın arkaya gitmesi ve sonra yana dönmesi hârika hareketlerdir. Başın gövdeye eğilip en üst kısmıyla doğum kanalına girmesi normal doğum için kat’î olarak lâzım olan bir şarttır. Bu baş hareketindeki en küçük değişme başın doğum kanalına girmesine müsâade etmez.
Yeni Doğan Bebeğin İlk Bakımı
Bebek doğar doğmaz ayaklarından tutulmak sûretiyle baş aşağı pozisyonda ağzı steril bir gazlı bezle veya pamukla silinerek mukus dışarı alınmalıdır. Bundan sonra göbek kordonunun kesilmesi ve bağlanmasına sıra gelir. 2 santim aralıkla iki pensle göbek kordunu iki taraftan kapatılır. Arasından makasla kesilir. Sonra bebeğin karın derisine 2 santim uzaklıktaki bölümü temiz, steril bir ipek veya keten şeritle bağlanır. Bağlamanın bir santim üzerinden ikinci bir bağlama yapılmalıdır. Bilâhare kesik uca antiseptik bir solüsyon (mersol) sürülerek steril bir gazlı bezle kapatılır.
Daha sonra bebeğin durumu; rengi, solunumu, kalp atımı, adale kuvveti, refleksleri bakımından değerlendirilir. Herhangi bir bozukluk varsa küvöze konulur. Yeni doğan bebeğin gözlerinin bakımı için % 1’lik gümüş nitrat solüsyonundan birer damla damlatılması kânûnî mecburiyettir. Derinin bakımı için önce steril kompreslerle silmek kâfidir. 2 ve 3. günlerde tahriş etmeyen antiseptikli ılık banyolarda kirlerini almak oldukça faydalıdır.
III. Devre: Plasentanın (bebeğin eşi) çıkışıdır. Bebeğin doğumunu müteakib 3-5 dakika istirahate geçen rahimde kasılmalar tekrar başlar. Kasılmalar netîcesinde plasenta tutunduğu yerden ayrılır. Bu genellikle 10-20 dakika kadar sürer. Burada en önemli husus rahimin kasılmalarını ve plasentanın kendiliğinden ayrılmasını kesin olarak beklemektir. Erken olsun diye tutulup çıkarılmaya çalışılırsa, rahimin içi dışına döner ve çok tehlikeli bir durum meydana gelmiş olur. Bebeğin doğumundan sonra hafif bir kan fışkırması ve kordonun bir miktar aşağıya sarkması plasentanın ayrıldığını gösteren belirtilerdir. Doğumun üçüncü devresinde 100-300 cm3lük bir kanama olur. Bu genellikle normal kabul edilir ve bir tedâvî îcâb ettirmez.