DIŞ BORÇLAR
Alm. Ausländische Kredite, Fr. Crédits exterievr, İng. External credits. Ülke içinde yerleşik kişi veya kuruluşlarca, ülke dışında yerleşik kişi veya kuruluşlardan sağlanan dış krediler. Sağlanan bu krediler bağış, yardım yâhut da kredi şeklinde olmaktadır. Yardım ve kredi adı altında verilen krediler, belli bir fâiz ve geri ödeme plânına bağlandığından uygulama açısından aralarında farklılık yoktur. Ancak bağış, tanımı gereği herhangi bir ödeme planı olmayan, gerçek anlamda bir bağış niteliğindeki karşılıksız kredidir. Sağlanan dış kredilerle genellikle ülke içindeki kaynaklarla sağlanması güç olan, yatırım malzeme ve teçhizâtının finansmanı karşılanmaktadır. Dış krediler, ülkeye döviz olarak veya döviz karşılığı mal olarak gelmekte ve bu sebeple ödemeler dengesine kullanım safhasında (+), yâni olumlu etkide bulunmakta; ancak geri ödeme sırasında yine döviz olarak ödendikleri için (-), yâni olumsuz etkide bulunmaktadırlar.
Ülkemizde dış borç çeşitleri:
Ülkemizde dış borçlar, vâdeleri bakımından iki grupta incelenmektedir: Kısa vâdeli dış borçlar, orta ve uzun vâdeli dış borçlar.
Bir dış borcun vâdesi, kredinin anlaşma târihi ile son anapara ödeme târihi arasında geçen süredir. Eğer bu süre, bir yıla eşit veya bir yıldan az ise o kredi kısa vâdeli dış borç kapsamında ele alınmaktadır. Sürenin bir yıldan uzun olması durumunda krediler, orta ve uzun vâdeli dış borç olarak değerlendirilmektedir.
a. Kısa vâdeli dış borçlar: Milletlerarası ticârette ve mal alışverişlerinde ödeme problemlerinin ortadan kaldırılması amacıyla sağlanan krediler genelde kısa vâdeli dış borçlar kapsamında ele alınmaktadır. Yurt dışında yerleşik kişilerce Merkez Bankasında kısa vâdeli açılan kredi mektuplu döviz tevdiat hesapları, ticârî bankalarda açılan mevduatlar, kısa dönemli poliçeler, kabul kredileri (akseptanslar) ve akreditifler kısa vâdeli borçlanma araçlarından bâzılarıdır. Ayrıca ihrâcat prefinansman kredileri, banker ve kurye kredileri de kısa vâdeli dış borç kapsamına giren kredi türleridir.
b. Orta ve uzun vâdeli dış borçlar: Orta ve uzun vâdeli dış borçların en çok görülen ve alışılmış olan türleri program ve proje kredileridir. Yeniden finansman ve borç erteleme kredileri de bu gruba girer. Bu krediler, genelde, ülkenin ekonomik kalkınmasına yönelik olarak sağlanan kredilerdir. Temel amaç, kalkınmanın zorunlu kıldığı sermaye ve yatırım mallarının finansmanının sağlanmasıdır.
Program kredileri: Program kredileri, genel olarak, ikili anlaşmalarla sağlanan ve ülke içinde yerleşik ithâlâtçı kuruluşların kullanımına açık olan bir kredi türüdür. Herhangi bir projeye bağlı olmadığından proje kredilerine göre daha esnek bir yapıdadır. Mal ve hizmetlerin sâdece belli bir ülkeden ithâl edilmesi şartının bulunması durumunda, bu tür kredilere “bağlı program kredileri” adı verilmektedir. Eğer mal ve hizmetlerin belli bir ülkeden ithal edilme zorunluluğu yoksa, bu durumda krediler “bağsız program kredileri” adını almaktadırlar.
Proje kredileri: Proje kredilerinde amaç, belli bir projeye ilişkin mal ve hizmet ithâlâtının finansmanının oluşturulmasıdır. Kredilerin kullanım yöntemleri çeşitli kredilere göre değişmekle birlikte, genel olarak kullanım dönemi projenin bitiş süresine göre sınırlandırılmıştır. Proje kredilerini krediyi veren kuruluşlara göre çeşitli biçimlerde sınıflandırmak mümkündür. Eğer proje kredileri, ikili ve çok taraflı anlaşmalarla hükümetlerden sağlanıyor ise bunlara “resmî (imtiyazlı) proje kredileri” adı verilmektedir. Proje kredileri, satıcı firmalardan veya yabancı bankalardan sağlanıyor ise “ticari proje kredileri” adını almaktadırlar. İmtiyazlı proje kredilerinde, proje mâliyetinin tamâmı, sağlanan dış kredi ile karşılanırken, ticârî proje kredilerinde proje mâliyetinin ancak % 80’i veya % 85’i krediden karşılanmaktadır. Geri kalan % 15 veya % 20’lik miktar “peşinât ödemesi” (advance payment) olarak satıcı firmalara verilmektedir. Peşinât kredileri genellikle 5-6 yıl vâdeli olarak ve değişken fâizle milletlerarası para piyasalarından temin edilmektedir (Euro loans).
Proje kredilerinde borçlu, merkezi hükümet veya kamu yâhut da özel sektör kuruluşlarından biridir. Program kredilerinde kullanıcılar hemen hemen bütün ithâlâtçı kuruluşlar olabildiği halde, proje kredilerinde kullanıcı bir veya birkaç kuruluş olmaktadır. Ülkemizde son yıllarda proje kredilerinin toplam içinde payı önemli ölçüde artış göstermiştir.
Yeniden finansman ve borç erteleme kredileri: Bu krediler genellikle, mevcut olan borçların ödenmesinde ortaya çıkan riskleri azaltmak amacıyla alınan kredilerdir.
Gebelik mahsulünün rahim dışında yerleşmesi hâli, 150 gebelikten birinde görüldüğü söylenir. Gebelik mahsulü bu vak’aların % 98'inde rahim ile yumurtalıkları birbirine bağlayan tüplerde yerleşir. Ayrıca diğer karın organlarında, yumurtalıklar üzerinde, rahim boynunda yerleşebilir.
Karın organlarını döşeyen zarın iltihabı, tüplerin iltihabı, karın cerrâhîsi, tümörler bu hastalığın sebeplerindendirler. Bu hastalarda da diğer gebelerde olduğu gibi hayz kesilir veya düzensiz kanamalar olur. Kasık ağrısı olur. Kasığın elle muayenesinde bir kitlenin anormal varlığı hissedilir.
Âni başlayan bir ağrı; aralıklı olarak etrâfa yayılmadan ve ataklar esnâsında bel ağrısıyle birlikte, hayzı kesilmiş bir hanımda kasık bölgesini tutduğunda dış gebelikten şüphe edilmelidir. Hafif kanama, karın şişkinliği, kasıkta kitle ve barsak tıkanıklığı şeklinde seyreden müzmin tipi de vardır. Dış gebeliğin tedâvisi cerrâhidir. Yâni ameliyat gerekir.
Alm. Aussen handelsgleichgewicht (n), Fr. Equilibre (m) du commerce (m) extérieur, İng. Foreign trade balance. Bir ülkenin mal, ithalat ve ihracatının gerektirdiği döviz giriş ve çıkışlarının meydana getirdiği denge.
Dış ticaret dengesi, câri işlemler ve sermâye hareketleri olarak ikiye ayrılabilecek dış ödemeler dengesinin câri işlemler bilânçosunun bir parçasıdır.
Bir ülkenin dış ticâret dengesi, mal ithâlâtının gerektirdiği dövizin mal ihrâcâtının getirdiği döviz gelirlerinden fazla olması hâlinde açık verir. Buna dış ticâret açığı denir. Bu açığın, câri işlemlerin diğer bölümünü teşkil eden hizmet (görünmeyen kalemler) bilânçosu fazlalığı ile bu da yetmiyorsa sermâye hareketleriyle kapatılması gerekir.
Türkiye hâli hazır durumda, dış ticâret dengesi açık veren bir ülke olup; bu açık, görünmeyen kalemler içinde yer alan işçi dövizleri, turizm gelirleri ve sermaye hareketleri içinde yer alan dış kredilerle kapatılmaktadır.
Alm. Auslandshilfen (f.pl.), Fr. Aides (f.pl.) èrangères, İng. Foreign aids. Devletlerin, diğer ülkelerden sağladıkları para, mal, silâh ve çeşitli askerî malzeme şeklindeki yardımlar.
Dış yardımlar, bağlantılı ve bağlantısız olmak üzere iki kısımdır. Esas îtibâriyle hibe şeklinde anlaşılması gereken bu yardımlar, bâzan uygun vâdeli ve düşük fâizli veya sonradan iâde edilmek kaydıyla alınan askerî malzeme, araç ve gereçler de olabilir. Bağlantılı yardımlar şarta bağlıdır. Yâni yardımı yapan ülke kendi lehinde bâzı şartlar koşar (üs verme, savaşa girme, belirli ülke veya ülkelerle ilişiği kesme gibi) ve bunlar yerine getirildikten sonra yardımı taahhüt eder. Bağlantısız yardımlar ise şarta bağlı değildir. Ama unutmamak lâzımdır ki, hiçbir devlet veya devletler çıkarları olmadan yardımı düşünmez.
Meselâ, İkinci Dünyâ Savaşında ABD, İngiltere ve Rusya’ya çok miktarda tank ve uçak yardımında bulunmuş; harpten sonra da Avrupa ülkelerine ve Türkiye’ye Marshall yardımı adı altında, daha sonraları Truman Doktrini adı altında askerî yardımlarına devam etmiştir.
Türkiye ayrıca, Federal Almanya, Kanada ve İtalya’dan da askerî yardımlar almıştır.
1990 yılı ortalarında Kuveyt’i işgal eden Irak’a karşı Amerika Birleşik Devletleri öncülüğündeki BM kuvvetleri tarafından yapılan kurtarma harekâtının başarıyla sonuçlanmasından sonra, çeşitli Avrupa ülkeleri ve ABD tarafından zarar gören ülkelere yeterli olmayan yardımlar yapıldı (1991).
Alm. Aussenministerium (n), Fr. Ministèire (m) des Affaires Etrangères, İng.Ministry of Foreign Affairs. Hükümetin diğer devletler ve bunların hükümetleriyle olan daha çok siyâsî münâsebetlerini organize ve icrâ eden bakanlık.
Osmanlı Devleti döneminde dışişleri bir süre sadrazamlar tarafından yürütülmüş, daha sonra bu görev Reisülküttaplara verilmiştir. On yedinci yüzyıl ortalarında Sultan Dördüncü Mehmed’in padişahlığı arasında Dîvân-ı Hümâyûnun eski önemini kaybetmesi üzerine bu dîvânın başkâtibi durumunda bulunan Reisülküttap elçilerle yapılması gereken görüşmeleri yürütmek, antlaşmaları müzâkere etmekle vazifeli kılınmıştır. Sonraları dışişleri vekili durumuna geçen Reisülküttaplık 1836 yılında Sultan İkinci Mahmud tarafından kaldırılmış, görev, Umûr-ı Hâriciye Nezâretine verilmiştir. Osmanlı Devleti yönetiminden Cumhûriyet yönetimine geçildiğinde çağdaş çalışma usûllerine uygun yasalar çıkarılarak Bakanlık günümüzdeki şeklini almıştır.
Türkiye Cumhûriyetinin dış politikasının temeli yurtta sulh cihanda sulhtur. Dışişleri Bakanlığı, dış politikanın bu temel prensip doğrultusunda hedef belirleme çalışmaları yaparak, hükümetçe belirtilen esaslar içinde dış ilişkileri yönetir. Ticârî antlaşmalar dışında antlaşma ve sözleşmeleri ilgili dâirelerle işbirliği yaparak hazırlar ve sonuçlandırır. Devleti dışarda temsil eder ve devletle beraber vatandaşların yabancılar karşısındaki haklarını korur. Dış politikayı etkileyebilecek her türlü dış ve iç gelişmeleri tâkip eder. Milletlerarası kuruluşlar ve yabancı ülkelerle Türkiye’deki çeşitli kuruluşlar arasındaki teknik, bilimsel, kültürel ve sosyal ilişkilere aracılık eder. İktisâdî, mâlî ve ticârî dış ilişkilerin politik yönleri dolayısıyla ilgili dâirelerle işbirliği yapar, çalışmaları siyâsî bakımdan destekler. NATO nezdindeki sivil ve askerî temsilcilerin başvurup danıştığı yerdir. NATO askerî birliklerine âit hukûkî konularla ilgilenir. NATO enfrastürk çalışmalarını ve antlaşmaya dayanan siyâsî, askerî, mâlî her türlü çalışmaları koordine eder ve NATO ilmî araştırma bursları ile ilgili işleri, yabancı ülkelerdeki Türk vatandaşlarının yasalarla gösterilen işlerini görür.
Dışişleri Bakanlığı kendisine bağlı şu teşkilâtlarla görevini yürütür: Yüksek Siyâset Plânlama Kurulu, Çok Taraflı İlişkiler Genel Müdürlüğü, İkili Siyâsî İlişkiler Genel Müdürlüğü, Ekonomik İşler Genel Müdülüğü, Müşterek Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü, Kültür ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Konsolosluk, Hukuk ve Sosyal İşler Genel Müdürlüğü.
(Bkz. Böbrek)
Alm. Diazoniumverbindungen, Fr. Composé de Diazo, İng. Diazo compounds. Bir aromatik veya alifatik radikaline diazo (-N-N veya=N=NO) grubu bağlı olan organik bileşikler sınıfı. Diazo bileşiklerinin hem aromatik hem de alifatik türleri bilinmektedir.
Aromatik diazo bileşikleri: Diazo bileşikleri kararlı olmadığından izole edilemezler. Ancak tuzları hâlinde elde edilirler. Hattâ kuru diazonyum tuzları izomerler hâlinde üretilir ve endüstride böyle pazarlanırlar. Diazonyum tuzlarının elde edilmesinde önemli bir metot primer aromatik aminlere, mineral asit mevcudiyetinde nitröz asit etki ettirilmesidir:
Ar-NH2 + ONOH + HCI
® [Ar-N2] Cl +
2H2O
Diazonyum tuzu
Kuru diazonyum tuzları patlayıcıyı olduklarından ekseriya sulu çözeltide hazırlanırlar. Bu maksatla, aminlere 3/2 katı mineral asit mevcûdiyetinde sodyum nitrat etki ettirilir. Sıcaklık reaksiyon boyunca ve sonunda 0-5°C arasında tutulmalıdır. Aromatik diazonyum bileşikleri çok aktif olduklarından laboratuvar ve endüstri açısından ehemmiyet taşırlar. Meselâ sıcak su ile muâmele edildiklerinde N2 çıkışıyla fenoller teşekkül eder:
[Ar-N2]Cl + H2O
® Ar-OH +N2 +
HCl
Fenol
Benzer tarzda birçok organik bileşik sentezi mümkündür. Diazo tuzları renksiz kristal bileşiklerdir. Havada kararırlar. Kura hâldeyken ısıtmakla veya sürtmekle patlarlar. Kuvvetli asitlerin diazonyum tuzları suda tamâmen iyonlaşırlar. Aromatik diazonyum tuzları boyar madde üretiminde de çok yaygın olarak kullanılırlar. Meselâ, diazoaminobenzen ve p-hidroksiazobenzen birer boyar maddedir. Kezâ diazonyum tuzları, ışığa olan hassâsiyetlerinden dolayı diazotip baskılar için kullanılırlar.
Alifatik diazo bileşikleri: En basit alifatik diazo bileşik diazometandır (H2C N2). Diğer bileşikler bunun homologlarıdır. Diazometan sarımsı renkte, çok zehirli ve patlayıcı bir gazdır. Kimyâdaki önemi bir metillendirme vâsıtası olarak kullanılmasıdır. Alifatik diazonyum tuzları RCH2N2Cl genel formülü ile gösterilebilirler. Bunların endüstriyel önemi o kadar fazla değildir. Sâdece kimyâda, yapıların anlaşılması için araştırmalara konu olmuşlardır.
İngiliz roman ve fıkra yazarı. 1812’de İngiltere’nin Landport limanında doğdu. 10 yaşından îtibâren hayâtını kazanmaya başlamış ve babasının borçlarından hapse atılması üzerine bir kundura boyası imâlâthânesine girmiştir. Birlikte çalıştığı arkadaşları da kendisi gibi yoksul çocuklardı. Babasının bir mîrasa sâhib olarak hapisten çıkması ve borcunu ödemesi üzerine, çalışmayı bırakmış ve mektebe verilmiştir.
İki senelik bir mekteb hayâtının sonunda bir hukuk müşâvirinin yanında çırak olarak çalışan Dickens, mükemmel bir stenografi öğrendiği gibi içinde yaşadığı hayâtın çeşit çeşit tiplerini ve karekterlerini gözden kaçırmamış, hepsini zihnine nakşetmesini bilmiştir. Bu tecrübe ve hayât bilgisi sâyesinde kendisine gazetelerin sâhip çıkma fırsatını kaçırmayan bu ünlü yazar, gazeteler adına, maharetli bir şekilde meclis zabıtlarını tutmaya başlamıştır.
Bir adliye dergisindeki hikâyelerini yayınlamaya başlayan Dickens, dikkatleri üstüne çekmiş ve teklifler almıştır. İlk romanı olan Bikvikin Sergüzeştleri neşredilince maddî sıkıntılardan kurtulmuş ve servet sâhibi olmaya başlamıştır.
1837 yılından sonra şöhretini sağlayan romanları yayınlanmıştır. Geniş bir okuyucu kitlesi bulan bu romanlar, mizâhî sahnelerle dolu örfe ve âdete yer veren âile romanları idiler. Bunların yanında târihi romanlar da yazdı. Kendi hayâtını ve çocukluğunu ise David Copperfield (1850) romanı ile anlattı. Bir ara Amerika’ya gitti. Altı ay kaldığı bu ülkede şehirden şehire giderek nutuklar verdi ve eserlerinin en iyi kısımlarını şiir şeklinde okudu. Böylece büyük bir servetle İngiltere’ye döndü. Sonra hicve yer veren Amerika’ya Dâir Notlar’ını neşretti. Dickens İngiltere’ye döndükten sonra öldü (1870).
Vangtien gibi Dickens’i ilk romanlarına göre değerlendirenler onu romantik; Gillemin gibi bâzı münekkidler ile son romanlarına göre ele alanlar realist devre içine sokmaktadırlar. O daha çok romanlarında kendi çocukluğunun sefil ve talihsizliklerini anlatmış, eserlerinde yaşadığı hayattan gelen çeşitli tiplerin yer aldığı bir dünya kurarak, fakir ve sefil sokaklara, mahkemelere, çeşitli dalaverelere, şatolara yer vermiştir. Bu bakımdan Balzac’a benzeyen Dickens’in eserlerinde; senyörler, hizmetçiler, tüccarlar, arabacılar gibi her cinsten tipler yer almıştır. Bu yönü ile o, umûmî olarak realizmin içinde kalmış hattâ realistliği içinde zaman zaman lirizmde yer almıştır. Onunla İngiliz humour (alaycı ve şakacı)u Svift’ten sonra ikinci bir temsilcisini bulmuştur. Fakat Dickens istihzâsını haksızlıklara ve suistimâllere karşı kullanmıştır. Bu îtibârla, alayı ve eğlencesi tabiî ve mükemmeldir. Belki eserlerinin kudreti ve canlılığını da buna borçludur. İnce bir istihzâcı olmakla birlikte, ahlâka hizmet arzusu da vardır.
Dickens, yalnız İngiliz edebiyâtına değil, bu ülke dışı edebiyatlara da tesir etmiştir. 1850 yılından sonraki Fransız realizmine onun tesiri vardır. Hattâ, Jack (Jak) ve Le Petit Chose (Küçük Şey) romanlarının müellifi olan Alphonse Daudet, Dickens’ten bir yansımadır. Fransız edebiyâtı çocuk denen varlığı onun sâyesinde ve Daudet’in kalemiyle tanımıştır.
Dickens yirmi civârında eserin sâhibidir. Eserlerinin belli başlıları; Esquisse (Taslaklar), Papiers du Picwick Club (Pikvik Kulubün Kâğıtları), Oliver Twist (Oliver Tvist, 1838), Nicholas Nickleby (Nikola Niklebi), Martin Chuzzlewit (Marten Şazlvit), Le Magasin d’Antiquites, David Copperfield (David Koperfilt, 1859), Centes de Noel (Noel Hikâyeleri)dir.
Türkiye’de doğup birçok kolları olan ve Irak topraklarına geçip orada Fırat’la birleşerek Şattülarap’ta Basra körfezine dökülen nehir.
Uzunluğu 1990 km (Bunun Türkiye topraklarında kalan kısmı 523 km ) olan Dicle, Güneydoğu Toroslarda Maden Dağları kesiminde, Hazarbaba Dağının güney tarafında, Yıldızhan yanındaki bir kaynaktan çıkar. Eskiden Hazar Gölünden beslenirdi. Şimdi gölle bağlantısı kesilmiştir. Kaynaktan çıktıktan sonra Maden kasabası önünden geçerek, Maden Çayı adını alır ve güneydoğuya doğru dar ve derin vadilerden geçip Diyarbakır şehrinin bulunduğu lav sahanlığının doğu kesimine paralel akar. Burada nehir vâdisinin tabanı 600 m’ye iner. Diyarbakır’ın güneyinde 8 km mesâfede doğuya yönelir. Bundan sonra kuzeyden Toros Dağları yamaçlarından inen başlıcaları Anbarçayı, Kuruçay, Pamukçayı ve Hazroçayı, Batman ve Garzan sularını alır. Güneyden ve Mardin eşiğinden inen sel yatakları Göksu ve Savur Çayı Dicle’ye katılır. Raman Dağının güney eteklerinde dar boğazlardan geçerek Botan Suyu ile birleşerek onun doğrultusunda güneye döner.
Dicle Nehri, güneye doğru akarken Cizre kasabasının önünden Habur Suyu kavşağına kadar 40 km uzunlukta Türkiye-Suriye arasında sınırı meydana getirir. Habur Suyu ile birleştikten sonra Irak topraklarına girer. Dicle, Irak toprağında çöküntü çukurdan akarak, dar boğazları aşar Musul’da Büyük ve Küçük Zap sularıyla birleşir. Mezopotamya ovasına iner, bundan sonra Bağdat yakınlarında Fırat’a 35 km yaklaşır. Burada yine İran’dan gelen Piyale Nehri ile birleşir. Bu birleşmeden sonra tekrar Fırat’a yaklaşır ve Kurna yakınında Basra’nın 64 km yukarısında Fırat’la birleşerek Şattülarap ismini alır. Basra Körfezine dökülür.
Dicle Nehrinin suları yaz mevsimi sonlarına doğru azalır. Nisan ayında, nehrin yukarı çığırındaki dağlarda karların erimesinden suları çoğalır, en yüksek seviyesine ulaşır. Dicle, marttan mayısa kadar üç ay içinde, bütün yıl akıttığı suyun hemen yarısını akıtır. Rejimi düzenli değildir. Bu bakımdan bazı yıllar haddinden fazla taşarak birçok zararlara sebeb olur. Bu sebeple zararlarını önlemek maksadıyla Dicle’nin Mezopotamya’da kalan kıyılarına daha M.Ö. 3000 yıllarında setler yapılmıştır. Bu setler suların taşmasını önlediği gibi ekilen arâzilerin yazın sulanmasını da sağlamıştır. Fakat setlere rağmen büyük taşmalar önlenememiştir. Yirminci asırda çalışmaları ancak 1939’da başlamış ve Kut Barajı yapılmıştır. 1958’de Samarra ve 1961’de de Dokham Barajı yapılarak suların taşması önlenmiştir. Bugün sadece Samarra ve Amarra arasında bir milyon hektarlık arâzi ekilebilir hâle sokulmuştur.
Dicle, eski Mezopotamya sınırını meydana getiren ırmaklardan biridir. Uzunluğu Fırat’tan daha kısa olmakla beraber suyu daha çoktur. Dicle, günümüzde de sulama kanallarıyle sulama sağladığı gibi, orta büyüklükteki taşıtlar nehrin ağzından Bağdat’a kadar, daha küçük boy taşıtlarsa Musul’a kadar giderek ulaşıma katkıda bulunmaktadırlar. Bu nehirlerden ulaşım bakımından çok faydalanıldığı tarihî kalıntılardan anlaşılmaktadır. Dicle kıyısında eskiden kurulmuş Ninova, Nemrut, Asur şehirlerinin eski kalıntıları bunun en sağlam belgesidir.
Alm. Dielektrikum, Nichletiter, Fr. Dielectrique. İng. Dielectric. Elektrik techizatlarında birçok şekillerde kullanılan izolasyon maddeleri. Dielektrik olarak cam, kâğıt vb. lifli maddeler kullanıldığı gibi bâzı mineral yağlar da kullanılır. Seramik, mika, quartz ve mağnezya gibi dielektrikler (izolatörler) mekanik olarak dayanıklı ve sıcaklığa karşı da dirençlidirler. Kauçuk ve bâzı plastikler esnek olduklarından bâzı özel techizatlarda kullanılırlar. Dielektriklerin önemli bir uygulama alanı, elektrik depolayan kondansatörlerde kullanılmasıdır.
Dielektrik sâbiti: Coulomb kânununa göre, aralarındaki uzaklık r olan q ve q’ elektrik yükleri arasındaki kuvvet:
1 q.q’
F
=
¾¾
.
¾¾
dir.
D r2
D’ye ortamın “dielektrik sâbiti” denir. Yâni bir cismin dielektrik sâbiti iki elektrik yük arasındaki elektrostatik kuvveti azaltan miktardır. Vakumda (tam havasız boşluk) D= 1’dir. Dielektrik sâbitinin büyüklüğü nisbetinde iki yük arasındaki kuvvet o kadar azdır. Meselâ suyun dielektrik sâbiti oldukça büyük olup, 80’dir. Yâni su içinde bulunan (+) ve (-) yüklü iyonların birbirini çekme kuvveti 1/80 oranında azalır. Su içindeki elektriksel çekme havadakinden 80 defa azdır.
Muhtelif Sıvıların 20oC’deki Dielektrik Sâbitleri
Sıvı-Dielektrik sabiti
Hidrojensiyanür-116
Amonyak-15,5
Su-80
Kükürtdioksit-12,4
Gliserol-56
Asetik asit-9,7
Nitrometan-39
Fenol-9,7
Metil nitril-37
Etilbromür-9,5
Nitrobenzen-36
Anilin-7,0
Metil alkol-33
Etilamin-6,3
İzopropil alkol-26
Hidrojensülfür-5,7
Etil alkol-25
Klorbenzen-5,6
Asetaldehid-21,6
Kloroform-5,1
Aseton-21,4
Kunduz yağı-4,7
n-butil alkol-16
n-amil alkol-16
Hidrojen klorür-4,6
Etileter-4,3
Alm. Differentialrechnung (f), Fr. Calcul (m), differentiel, İng. Differential Calculus. Matematikte y= f(x) gibi bir fonksiyonda x bağımsız değişkeninde meydana getirilen sonsuz küçük dx artımına karşılık, bağımlı y değişkeninde meydana gelen dy artımı ile ilgili hesaplar. Kelime olarak fark anlamına gelir.
Türev: Matematik analizin önemli kavramlarından biri. Bir fonksiyonun sonsuz küçük değişimlerini inceleyen konu. En basiti dy/dx’tir ki, buna fonksiyonun incelenen noktadaki türevi denir. Geometrik olarak teğetin eğimi ile ilgilidir. Türevin değişik bir fizik karşılığı da, hareket hâlinde bulunan bir cismin âni hızıdır. Meselâ bir noktanın doğru üzerindeki hareketi belirli bir noktadan olan uzaklığı f (t) ile ölçülüyorsa, âni hızı df/dt olarak belirtilir. Eğer artımlar sonlu bir değerde iseler, meselâ y=f (x) fonksiyonunda x’deki Dx sonlu artımına Dy = f(x + Dx) - f(x) artımı karşı gelir. Dx ve Dy’ler küçüldükçe dx ve dy’e yaklaşırlar. Buna göre y= f(x)in x0 noktasındaki türevi:
f(x° + Dx) -
f(x°) f(x)
- f (x°)
’(x°)
= Lim
¾¾¾¾¾¾¾¾¾
= Lim
¾¾¾¾¾¾
Dx®0
Dx
x®x°
x-x°
dir.
y = f(x) her noktada türevli ise
dy
df
y’
=
¾¾
= f’
(x)
= ¾¾
=Dxf
dx
dx
notasyonları kullanılır.
Maksimum ve minimum:sürekli fonksiyonların bir noktadaki teğeti yataysa bu nokta bir maksimum veya minimum nokta olabilir. Bu ise fonksiyonun türevi sıfıra eşitlenerek kolayca aranabilir.
Diferansiyel denklem:Matematiksel fizik ve kimyâda olayları kontrol eden ifâdeler genellikle fonksiyonu ve türevlerini ihtivâ ederler. İşte böyle aranan fonksiyonun türevlerini de ihtivâ eden denklemlere “diferansiyel denklem” denir. Meselâ dy/dx = -ky bir diferansiyel denklemdir.
Kısmî türev: Eğer U gibi bir fonksiyon x,y ve z gibi birden fazla bağımsız değişkene bağlı ise, U=U (x,y,z) bu hâlde türev işlemi her üç değişkene göre yapılabilir. Bu hâlde türevi alınmayan bağımsız değişken sâbit gibi kabûl edilir. Birden fazla bağımsız değişken olmasındaki bu özel durum:
au
au au
¾¾
,
¾¾
,
¾¾
ax uy
az
yazılarak ayırt edilir. Bilinmeyen fonksiyonların bu çeşit
türevlerini ihtivâ eden denklemlere ise kısmî türevli diferansiyel
denklemler denir.
Zincir kâidesi:Bir fonksiyonun bağımsız değişkeni, başka bir bağımsız değişkenin fonksiyonu ise, yâni z=z (y) ve y=y (x) ise, ilk fonksiyonun esas bağımsız değişkene göre türevi zincir kâidesi denilen:
dz dz dy
¾¾
=
¾¾ .
¾¾
dx dy
dx
ifâdesine göre hesaplanır.
Diferansiyel geometri:Matematiğin, türev işleminin anlamlı olduğu uzayları bu vâsıta ile inceleyen koludur. Fonksiyonun bağımsız değişken sayısı uzayın koordinatlarına karşı getirtilebilir. İncelediği temel büyüklükler eğri, yüzey, teğet, düzlem, normal vektör olarak sayılabilir.
Târihî gelişim: Diferansiyel hesap üzerinde batıda ilk çalışan İngiliz İsaac Newton’dur. 1665’te yayınladığı çalışmalarında sonsuz küçük büyüklerden bahsetmiştir. Ancak daha büyük bir katkıya Alman Gottfriend Wilhelm Leibniz sâhiptir. 1673’te günümüzde de kullanılan dx sembolünü vermiştir. Almanya’da tutulmayan eseri, İsviçre’de Jakob ve Johann Bernoulli Kardeşler tarafından dikkatlice tâkip edilmiş ve verilen hesap metodları uygulanmıştır. Daha sonra bu alanda ilk çalışan İtalyan Jacopo Riccatti, Leonhard Euler, N.H. Abel ve Augustin Louis Cauchy olarak sayılabilir.
Alm.Differentialgehause (n), Fr. Boîte (f) du diffèrentiel, İng. Differential gear. Diferansiyel motorlu araçlarda viraj üzerinde hareket ederken, tahrik miline bağlı tekerleklerin farklı hızlarda dönmesini sağlayan bir dişli takımı. Bu dişli, takım, bir kutu içinde, arka tekerlek millerinin önden gelen tahrik mili ile birleştiği yerde bulunur. Araç düz yolda giderken bu dişli takım her iki milin de aynı hızla dönmesini sağlarken, virajda dıştaki tekerleğe bağlı milin daha hızlı dönmesine müsâade eder. Bu suretle her iki tekerlek de tam dönme yaparak ilerlerler. Jip veya inşaat makinaları gibi bazı araçlar çok değişik zemin şartlarında hareket ettiklerinden bunlarda tahrik ön tekerleklere de iletilir ve ön tekerleklerinde de diferansiyel kutusu bulunur.
Diferansiyel kutusu içine giren tahrik miline bağlı konik dişli (mahrutî dişli) akslardan biri üzerine serbestçe dönebilecek şekilde yerleştirilmiş ayna dişlisini ve buna bağlı diferansiyel kafesini döndürür. Diferansiyel kafesinin içine iki taraftan giren aksların ucunda bulunan konik dişliler yine bu kafese yataklanmış iki tane konik dişli (istavroz dişli) vasıtasıyla birbirleri ile temas halindedirler. Araç düz yolda giderken ayna dişlisinin tahrikiyle diferansiyel kafesi ve iki aks aynı hızda döndürülür. Bu durumda kafes içindeki dişliler kafesle birlikte hep beraber dönerler. Birbirlerini döndürmezler. Viraja girildiğinde dıştaki tekerleğe bağlı aks içtekine göre daha fazla döneceğinden aradaki dönme farkını kafes içindeki konik dişliler istavroz dişliler vâsıtasıyla birbirleri üzerinde yuvarlanarak karşılarlar. Burada aksların tahrik edildiği moment değişmemekte, sadece dönme sayıları değişmekte böylece tekerleklerin virajda tahriki sağlanmaktadır.
Günümüzdeki arabalarda diferansiyel mekanizmasında düz konik dişliler yerine eğrisel tipte konik dişliler kullanılmakta olup daha sessiz ve sarsıntısız çalışırlar, ömürleri daha uzundur.
Alm. Diphterie, Diphteritis (f), Fr.Diphtèrie, İng. Diphteria. Halk arasında kuşpalazı olarak da bilinen, corynebacterium diphteriae isimli mikroorganizmanın boğaz, burun, göz ve derideki yaralarda yerleşmesiyle ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalık.
Bebeklerin 2-4 ve 6. aylarında tatbik edilen DBT karma aşısı içinde yer alan ve difteri mikrobunun toksininin sayıflatılmasıyla yapılan difteri aşısının yaygın olarak kullanılması sebebiyle, günümüzde aşılanmayanlarda tek tük ortaya çıkan bir hastalıktır.
Difteri basili, düz veya hafif bükük silindir şeklindedir. Kalınlık ve boyları değişiktir. 34-38 derecede ürerken toksinini (zehirini) salgılar. Toksin, insan ve bütün hayvanlar için oldukça tehlikelidir. Dokularda harabiyet ve sinirlerde felç yapar.
Difteri oldukça yaygın bir hastalıktır. Soğuk mevsimlerde daha fazla görülür. İki yaşından önce sâdece burun ve yara difterisi şeklinde raslanır. Çocuğa annesinden geçen antikorlar onu bir süre hastalıklardan korur. Kuşpalazı tablosunu yapan tipik difteri özel bir anjin türüdür. Tipik hastalığını yapabilmesi için boğazın lenf dokusunda ve özellikle bâdemciklerde tutunması gerekir. Bâdemcikler ancak iki yaşından sonra olgunlaştıklarından ancak bu yaşlarda hastalığa duyarlık başlar. Daha sonra çocuk dış çevre ile temâsa geçer. Oyun yaşında devamlı olarak sıcak-soğuk ve dış ortam etkilerine mâruz kalır. Boğazda âdi bakteri iltihapları olur, doku direnci kırılır. Bu arada difteri basili de girerse, hastalığın özel tablosu meydana gelir. Bir şahıs erişkin yaşlarına kadar difteri basili ile temas etmemiş ise her yaşta hastalığa yakalanabilir. Büyüklerin hastalığı çocukların hastalığına göre daha hafif geçmektedir.
Difterinin bulaşmasında hastalar ve taşıyıcılar rol oynamaktadır. “Portör” denilen taşıyıcılar hastalığı bulaştırabilme özelliğinde olan ancak kendileri hastalık belirtilerini gösteremeyen kişilerdir. Bunlar boğaz salgıları ile devamlı olarak difteri basilini yayarlar. Hastanın kullandığı çamaşır, havlu, yemek takımları, oyuncaklar, vâsıtasıyla bulaşabilir.
Difterinin kuluçka dönemi ortalama 2 ilâ 4 gün arasında değişir.
Hastalık belirtileri: Difteri mikrobu, yerleşmiş olduğu organa göre değişik belirtiler yapar. Tek başına difteri denince boğaz difterisi anlaşılır. Ayrıca gırtlak difterisi (krup), burun difterisi vardır.
Boğaz difterisi: Sinsi olarak başlar. Hastalarda neşesizlik, halsizlik, iştahsızlık olur. Bâzan titreme ile 39-40 °C’ye çıkan ateş, başağrısı ve kusma ile başlayabilir. Toksinin kana karışmasının ilk günlerinde nabız hızlanır. Hastanın rengi soluk sarıdır.
Difteri basili genellikle bâdemcikler üzerinde, bâzan da yutak üzerinde yerleşmiştir. Bâdemcikler kızarmıştır, hafif şiştir. İlk 24 saat sonunda, bâdemcikler üzerinde sarı-gri renkte bir-iki nokta belirir, sonra bunlar genişleyerek bir gün içinde bütün bâdemcik yüzeyini kaplayan yalancı bir zar yapar. Bu zar giderek çevreye yayılır. Hastanın ağzı fenâ kokar. Çevre dokular şişmiştir. Yutak daralır, yutmayı imkânsız bir hâle getirir. Yalancı zar, gırtlağa doğru da ilerleyerek, nefes almayı da zorlaştırır. Yalancı zar, altındaki mukoza (örtüye) sıkıca yapışmıştır. Zorlanarak kaldırılırsa, altındaki mukoza kanar. Zarı kaldırılmış mukoza üzerine ertesi gün bakılırsa yeniden zar meydana geldiği görülür.
Difteride boyundaki lenf bezeleri şişer, bu bezeler basmakla ağrılıdır. Hastalığın başlangıcında görülen başağrısı, solukluk, halsizlik, hızlı nabız, idrarda protein bulunması mikrobun zehirinin kana geçmesi ile ilgili belirtilerdir. Her geçen gün bunlar biraz daha ilerler. Kaslar iyice gevşer, hasta çok halsiz ve sıkıntı içindedir. Bâzan şuur bozuklukları ve havâle görülebilir. Şiddetli durumlar koma ile sonuçlanır. En mühim belirtiler dolaşım sisteminde görülür. Önce nabız sayısı artar. Hastalığın ikinci haftasında tansiyonu oldukça düşen hastanın uçuk olan rengine morarma da eklenir. Kalp sesleri giderek zayıflar, nabız sayısı azalır, kalp yetmezliğe girer. Çünkü zehir, kalp kasına da etki eder. Ağır vak’alar ve zamânında tedâviye alınmayanlar, genellikle ikinci haftanın sonunda ölürler. Hiç idrar yapamama hâli, ölümün yakın olduğunun habercisidir. Zehirlenmenin çok fazla olduğu vak’alarda ağız ve burun kanamaları olur ki bunlar da ölümle sonuçlanır.
Difteri en çok anjinle karışır. Hekimin bunu nazarı dikkate alması gerekir.
Gırtlak difterisi (Krup): Genellikle 1 ilâ 5 yaşları arasında bulunan çocukların tehlikeli bir hastalığıdır. Hastalığın 3 dönemi vardır.
a) Disfoni (Ses kısıklığı) dönemi: Ateş, öksürük ve ses kısıklığı ile sinsice başlar. İlk zamanlar, bir soğukalgınlığı şeklindedir. Öksürük çift sesli havlar gibi ve serttir. Ses telleri şiştir ve kızarıktır. İlk günlerde küçük olan yalancı zarlar hızla yayılır şişlik artar. Ses kısıklığı 2-3 gün sürer.
b) Ara ara gelen nefes darlığı dönemi:Şişlik ve yalancı zarlar, solunumu engellemektedir. Hava daralmış aralıktan geçerken bir ses çıkartır. Nefes darlığı nöbetleri, hastanın heyecanlanmasından sonra veya kendiliğinden olur, birkaç saate kadar sürer. Başlangıçta nöbetler arası uzundur. Sonra gittikçe sıklaşır, ileri dönemde nöbet sırasında çocuk boğulur gibidir.
c) Nefes alamama dönemi: Gırtlak difterisinin sonudur. Sinir sistemi tembelleşir, reflekler zayıflar. Hasta aldatıcı bir sükûnete girer. Kalp hızlı çarpar, solunum çok sathidir. Renk soluk mâvi olur. Bundan sonra komaya giren hastada, arada sırada görülen havâlelerle hayat sona erer.
Gırtlak difterisi, ya burun difterisinden sonra veya boğaz difterisinin yayılması ile olur.
Burun difterisi: Belirtisi azdır, en mühimi tek veya iki yanlı burun akıntısıdır. Hastalık eskidikçe akıntı koyulaşır, cerahatlı ve kanlı bir nitelik alır. Çok kez akıntı nezle sanılarak önem verilmediğinden hastalık geç tanınır. Burundan zehirin kana karışması az olduğundan kalp ve damar belirtileri ve felçlere rastlanılmaz. Uzun süre tedâvisiz kalan burun difterisi zehiri iç kulağı etkileyerek sağırlık yapabilir. Bâzan gırtlak difterisine yol açabilir.
Burun difterisi genellikle iki yaşından önce görülür.
Solunum yolları dışı mukoza difterileri:Kulak difterisi nâdirdir. Burunda veya boğazda bulunan difteri mikroplarının östaki borusu aracılığı ile orta kulağa geçmesinden olur. Ateş, kulak ağrısıyla başlar. Zar delinebilir. Cerâhatli bir akıntı vardır.
Göz difterisi de nâdirdir. Genellikle boğaz, burun difterisi bulunanların mikrobu, gözlere bulaştırması sonucu meydana gelir. Tedâvi edilmezse körlükle netîcelenir.
Dölyolu difterisi: Daha çok yaralanmalarda ve cinâi düşüklerde veya nâdir olarak operasyonlar (ameliyatlar) sonucunda görülmektedir. Mikrop, tozlarla yara üzerine gelir veya taşıyıcı kişilerden bulaşır. Değişik büyüklükte yuvarlak, oval veya düzensiz sınırlı, gri-sarımtrak renkte deri gibi kalın bir cerahat örtüsü yapar. Had vak’alar kısa sürede, müzmin olanlar ise birkaç ayda kendiliğinden iyi olur.
Difteri felçleri: 3 ilâ 7 hafta içinde meydana gelirler. Felçlerin en çok görüldüğü yerler yumuşak damak, göz, kalp, yutak, gırtlak, diyafram adalesi, çevresel sinirler ve bacaktır. Bu felçler, mikrobun zehirine bağlı olarak hâsıl olur. Felç olan organların vazîfelerini yapamamalarına bağlı olarak değişik belirtileri ortaya çıkar. Meselâ yumuşak damak felç olursa, hastanın içtiği su, burundan gelir ve hım hım konuşur. Hasta iyiliğe dönerse, bu felçlerde yavaş yavaş iyileşir.
Difteri teşhisinde kullanılan Schick Testi, hastalarda çok defa pozitiftir. Hastanın kanında toksine (zehire karşı) savunma cisimciklerinin (antitoksin) bulunmadığını gösterir.
Tedâvi: Hasta yatak istirahatine alınır (1.5-2 ay). Özel tedâvi antitoksik serumla yapılır. Bu serum kandaki difteri zehrini, etkisiz hâle getirir. Ayrıca difteri zehiri, böbrek üstü bezini de etkilediğinden bu hastalara kortizon ihtivâ eden ilaçlar iyi gelir. Direkt olarak difteri basilini öldürmesi için de yüksek doz antibiotik gerekir. Hastaya serum takılır. Ağızdan da uygun sulu besinler verilir.
Gırtlak difterisinin nefes darlığı döneminde hayat kurtarıcı olarak, çok kere boğazı dışardan delip, havanın buradan kolay giriş-çıkışını sağlamak gerekebilir ki, bu işleme, trakeostomi ismi verilir.
Difteriden korunma: Bunu sağlamak için:
1. Hastalar, tecrit edilmelidir.
2. Difteri mikrobunu taşıyan şahıslar testlerle tesbit edilip tedâviye alınmalıdır.
3. Her çocuğa okul öncesi yaşlarında difteri aşısı yapmalıdır. Okullarda ve sağlık ocaklarında bu aşı, karma aşılar içerisinde uygulanmaktadır.
Alm. Verbreitung, Sendung (f), Fr. Diffusion, İng. Diffusion. Molekül, atom ve iyonların üniform (her yerde aynı) bir konsantrasyon (derişim) meydana getirmek üzere dağılmaları (yayılmaları) olayı. Gaz molekülleri, aralarındaki çekim kuvvetlerinden kurtulmuş olduklarından kolaylıkla ve hızla difüze olurlar (yayılırlar). Sıvılarda ise, moleküller birbirleri üzerinde serbestçe kayıp yuvarlanabilirler. Fakat aralarındaki çekim kuvvetleri onları birbirine yakın tutar ve difüzyonları orta hızda sayılır. Katılarda moleküller, katı bir yapı içinde büyük ölçüde titreşim hareketi yaparlar ve moleküllerin ferdî difüzyonları oldukça yavaştır.
Moleküllerin hareket veya kinetik enerjileri mutlak sıcaklıkla doğru orantılıdır. Sıcaklık yükseldikçe hareket artar. Dolayısıyla sıcaklık yükseldikçe difüzyon hızı artar.
Konsantrasyonu yüksek olan bölgeden az olan bölgeye doğru difüzyon her yönde aynıdır. Bir bardak suya bir kaşık şeker konduğunda şeker, bardağın her yerinde aynı tatlılık (derişim, konsantrasyon) olacak şekilde yavaşça dağılır. Aynı işlem sıcak suda yapılsa netîce çok daha çabuk gerçekleşir.
Graham difüzyon kânunu: Aynı sıcaklık ve basınç altında çeşitli gazların difüzyon hızları bunların molekül tartılarının (veya yoğunluklarının) karekökü ile ters orantılıdır.
Gaz difüzyonunun önemli bir uygulaması, izotopların birbirinden ayrılmalarıdır. İzotopların kimyâsal özellikleri hemen hemen aynıdır. Fakat kütleleri ve tabiatıyla difüzyon hızları farklıdır. Meselâ, parçalanabilen uranyum, uranyum tuzları karışımından bu metodla ayrılır. Karbon atomlarının çeliğe difüzyonundan yararlanarak yüzeyi sert yâni aşınmaya mukavim fakat içi yumuşak darbeye dayanıklı makina parçaları yapılır.
Kimyâsal reaksiyonlarda bilhassa katı hal reaksiyonlarında difüzyon hızının önemi büyüktür. Bireysel moleküllerin hareketleri demek olan difüzyon olayı ile, yerçekimi sebebiyle meydana gelen konveksiyon veya kütle taşınımı arasındaki farkı burada belirtmek gerekir.