DANDANAKAN SAVAŞI

Çağrı ve Tuğrul beylerin Gaznelilere karşı Dandanakan’da kazandıkları, Büyük Selçuklu Devletinin kuruluşuna yol açan zafer.

Selçuklu liderleri Dâvûd Çağrı ve Tuğrul beyler, Oğuz boylarını yerleştirecek bir yurt bulup, devlet kurmak için geçici olarak kaldıkları Horasan’da, o bölgelere hâkim olan Gaznelilerle mücâdele hâlindeydiler. Yirmi seneden fazla devâm eden bu mücâdelelerin çoğunu Selçuklular kazanmış ve Gazne şehirlerinden bâzılarını ele geçirmişlerdi. Gaznelilerin baskıları, Selçukluları daha çok mücâdeleye sevk ediyordu.

Selçukluların, Gazneli Sultânı Mes’ûd’un 70.000 süvâri, 30.000 piyâde ve 60 muhârebe filinden müteşekkil ordusunu 1038 yılında Serahs’da yenmeleri, Gaznelileri haklı olarak endişelendirmişti.

Nitekim Sultan Mes’ûd büyük bir hazırlıktan sonra 1040 senesinin Mayıs ayında, ordusunun tekrar Serahs’a doğru harekete geçirdi. Selçuklular, Gazne ordusunun geçeceği yerlerdeki su kaynaklarını, kuyuları körelterek geriye çekiliyorlardı.

Selçuklu ordusunun baş komutanı Dâvûd Çağrı Bey, arasıra süvârî birlikleriyle baskınlar yaparak Gazne ordusunu hırpalıyor, sonra çöle doğru çekilerek, Gaznelileri kendisini tâkibe mecbûr ediyordu. Sultan Mes’ûd, Merv ve Serahs şehirleri arasında Kum Çölü kenarında, suları ve kuyuları bol Dandanakan Kalesine doğru savaşarak ilerleyip, askerin susuzluğunu gidermek istiyordu. Lâkin Dandanakan Kalesine geldiklerinde, bütün su kuyularının köreltildiğini gördüler. Kuyuları tekrar işler hâle getirmek teşebbüsünü kabul etmeyen Sultan, daha ileride suya yetişmek üzere harekete devâm edince, susuzluk, açlık, yorgunluk Gazne ordusu arasında fikir ayrılıklarına sebeb oldu. Hattâ birbirleriyle kavgaya başladılar. Hâdise büyüdü. Askerler arasında Sultan Mes’ûd’a karşı bir soğukluk meydana geldi. Sultânın yanından ayrılmak ve onu kendi hâline bırakmak için birbirlerini teşvike başladılar. Bu durumu fırsat bilen Dâvûd Çağrı Bey, askerlerini topyekün hücûma geçirdi. Kanlı bir çarpışma başladı. Bitkin hâlde bulunan Gazneli ordusu dağılmaya, hattâ kaçmaya başladı. Sultan Mes’ûd’un hassa ordusunu teşkil eden Gulamlardan bir kısmı Selçuklular tarafına geçince, Gazne ordusu iyice dağıldı. Sultan Mes’ûd ve vezîri, kaçan askerlerin geri dönmeleri için var güçleri ile çalıştılar. Fakat bozgun bir defâ başlamış asker dağılmıştı. Bütün çabalara rağmen toplamak mümkün olmadı. Artık Selçuklu akıncıları sultanın karargâhına kadar yaklaşmıştı. Harp meydanında sebatla direnmeye çalışan Sultan Mes’ûd’a:

“Sultânım! Bekleyecek zaman değildir. Ordu dağıldı, hassa askerleri bizi terk edip karşı tarafa geçtiler.Tehlikeli bir duruma düştük. Önümüz ve arkamız sarılmış durumda. Beklemenin ne faydası var. Acele burayı terk edelim!..” dediler.

Bunun üzerine Sultan Mes’ûd, yüz kadar askeriyle harp meydanını terkedip güçlükle kurtuldu.

Gazne ordusunun bütün hazîneleri, malları ve silâhları ele geçirildi. Bu zaferden sonra kurulan Büyük Selçuklu Devleti, Horasan ve Harezm’in en güçlü devleti hâline geldi.

DANIŞTAY

Alm. Staatsrat (m), Fr. Conseil (m), d’Etat. İng. Council of state. İdârî uyuşmazlıkları ve dâvâları görmek ve çözümlemek, Bakanlar Kurulunca gönderilen kânun tasarıları hakkında düşüncesini bildirmek, tüzük tasarılarını ve imtiyâz şartlaşma ve sözleşmelerini incelemek ve kânunla gösterilen diğer işleri ve kânunların başka idârî yargı mercîlerine bırakmadığı konularda ilk derece ve genel olarak üst derece idâre mahkemesi. Tanzimâtın îlânından sonra hukuk alanında günün şartlarına uygun mahkemeler kurma çalışmalarına başlanmıştır. Bu gâyeyle “Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye” ve “Dâr-ı Şûrâ-yı Bâb-ı Âlî”den sonra “Meclis-i Âli-i Tanzimât” kurulmuş ve daha sonra bu iki meclis, “Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye” adıyla birleştirilmiştir. Ancak bu birleşme, adlî teşkilâtla idârî teşkilâtın birleştirilmesi ve tek yargı sisteminin uygulanması gibi sakıncalı bir sonuç doğurmuştur. Bunun giderilmesi için, “Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye” 10 Mayıs 1868 târihinde “Şûrâyı Devlet ve “Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye” adlarıyla ikiye ayrılmıştı.

Şûrâ-yı Devlet, idârenin taraf olduğu uyuşmazlıkları çözümlemekle yetkili kılınmıştır. O târihlerde idârî dâvâlar çok geniş mânâda ele alınarak taraflardan birinin devlet olması hâlinde her dâvâ idârî dâvâ sayılmıştır. Şûrânın yetkileri bu yüzden çok geniş tutulmuştur. Şûrâ, idâreye karşı açılmış dâvâlara bakmakla kalmıyor, aynı zamanda bir uyuşmazlık mahkemesi yetkisiyle de donatılmış bulunuyordu. 1868 târihinde yayınlanan Şûrâ-yı Devlet Nizâmnâmesi’ne göre Danıştay; Umûr-ı Mülkiye ve Zabıta ve Harbiye, Umûr-ı Mâliye ve Evkâf, Umûr-ı Adliye, Umûr-ı Nâfia Ticâret ve Zirâat, Umûr-ı Maârif olmak üzere beş dâireye ayrılmış bulunuyordu. Bu dâireler hem idârî ve danışma ve hem de yargı görevlerini bir arada yürütürlerdi. Ayrıca bir dâvâ dâiresi yoktu.

Cumhuriyet döneminde 669 sayılı kânunla kurulan Cumhuriyet döneminin ilk Danıştayı 6 Temmuz 1927 târihinde, Mülkiye, Mâliye ve Nâfia dâireleri olmak üzere üç idâre ve bir dâvâ dâiresiyle çalışmalarına başlamıştır. Bu kânunla, Danıştay tarafından verilen kararların hiçbir makâmın onayına gerek kalmadan yürütülmesi esas ve ilkesi kabûl edilmiş oluyordu.

Danıştayın kuruluşunda çeşitli târihlerde değişiklik yapılarak üç idârî ve üç dâvâ dâiresi olmak üzere daire sayısı altıya çıkarılmış ve 1947 yılında Danıştay Tüzüğü hazırlanarak yürürlüğe konmuştur. 1961 Anayasası ile Danıştaya Yüksek Yargı organları içinde yer verilmiş ve 24.12.1964 gün ve 521 sayılı kânunla Danıştay Yüksek İdâre Mahkemesi danışma ve inceleme merciî olarak görevlendirilmiştir. Bu kânunla Danıştay, dokuzu kazâî ve üçü de idârî işlere bakan on iki dâireye ayrılmıştır.

20 Ocak 1982 günü yürürlüğe giren 2575 sayılı kânunla Danıştayın kuruluşu, görev ve yetkileri yeniden düzenlenmiştir. Bu kânunla Danıştay, ikisi idârî, sekizi dâvâ dâiresi olmak üzere on dâireye ayrılmış, ayrıca Genel Kurul, İdârî İşler Kurulu, İdârî ve Vergi Dâvâ Dâireleri Genel Kurulu ile İctihâtları Birleştirme Kurulu gibi karar organlarına yer verilmiştir. Yine 1982 Anayasası ile Danıştay, Yüksek İdâre Mahkemesi, Danışma ve İnceleme Mercîi olarak yerini almıştır.

Danıştay bağımsızdır. Yönetimi ve temsili, Danıştay Başkanına âittir. Danıştay hükümetle ilgili işleri Başbakanlık aracılığı ile yürütür.

Danıştay Başkanı, Danıştay Genel Kurulu ile İctihatları Birleştirme Kuruluna, İdârî İşler Kuruluna, İdârî ve Vergi Dâvâ Dâireleri Genel Kurullarına ve Başkanlık Kurullarına başkanlık yapar. Öte yandan Danıştay Başkanına âit görevlerden Danıştay Başkanı tarafından verilenleri yapmak, yokluğunda ona vekillik etmek ve onun katılmadığı kurullara başkanlık yapmak üzere iki Başkanvekili bulunmaktadır.

Ayrıca üyelerin dâirelere ayrılmalarını, dâire değiştirmelerini, dâireler arasında görev uyuşmazlıklarını çözümlemek üzere Başkanlık Kurulu, meslek mensuplarının disiplin işlerini görmek üzere YüksekDisiplin ve Disiplin Kurulları vardır.

Danıştayda Genel Sekreter ve Yardımcıları, Özlük İşleri, Evrak, Levazım,Kitaplık ve Yayın, Tasnif, Arşiv, Sosyal ve İdârî İşler, Özel Kalem Müdürlükleri, İdârî ve öteki hizmetleri yürütmektedir.

2575 sayılı kânun hükümlerine göre Danıştay:

İdârî, vergi mahkemelerinden verilen kararlara karşı temyiz isteklerini inceler ve karara bağlar. Bu kânunda yazılı idârî dâvâları ilk ve son derece mahkemesi olarak karara bağlar. Başbakan ve bakanlar kurulunca gönderilen kânun tasarıları hakkında düşüncelerini bildirir. Tüzük tasarıları hakkında düşüncelerini bildirir.Tüzük tasarılarını ve imtiyaz sözleşme ve şartlarını inceler. Devlet Başkanlığı ve Başbakanlık tarafından gönderilen işler hakkında görüşünü bildirir. Bu kânunla ve diğer kânunlara verilen görevleri yapar. Danıştay üyelerinin dörtte üçü, Hâkimler ve SavcılarYüksek Kurulu tarafından, dörtte biri, Cumhurbaşkanı tarafından seçilir. Danıştay Başkanı,Danıştay Genel Kurulu tarafından üye tam sayısının salt çoğunluğu ile dört yıl müddetince seçilir.Süresi biten yeniden seçilebilir (Anayasa, madde 155). 1980 sonrası döneminde İdâre Mahkemeleri, Bölge İdâre Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin kurulmasıyla birlikte Danıştayın yükü önemli ölçüde hafiflemiştir.

DANİMARKA

DEVLETİN ADI

Danimarka Krallığı

BAŞŞEHRİ

Kopenhag

NÜFÛSU

5.146.000

YÜZÖLÇÜMÜ

43.092 km2

RESMÎ DİLİ

Danca

DÎNİ

Hıristiyan (Protestan)

PARA BİRİMİ

 Danimarka Kronu

 Kuzey Avrupa’da Baltık Denizi ile Kuzey Denizi arasında Jutland Yarımadası ve dört yüz seksen üç ada üzerinde kurulmuş olan en küçük İskandinav ülkesi. Güneyinde Batı Almanya, doğusunda Baltık Denizi, batısında Kuzey Denizi ile çevrilidir. Dünyânın en büyük adası olan Grönland da Danimarka’ya bağlıdır.

Târihi

Bilinen en eski târihi M.S. 800 yıllarında Vikingler zamanıdır. Fakat günümüzde Avrupa müzelerinde bulunan en eski târihi eşyalar burada yapılan kazılarda elde edilmiştir. 9-11. asırlarda burada bulunan Vikingler ilk Danimarka Krallığını kurmuşlardır. Danimarka târihinde İngiltere’yle yapılan sürekli savaşlar önemli yer tutar. Danimarka Krallığı İngiltere’ye yaptığı devamlı akınlar neticesinde 1013 senesinde İngiltere’yi ele geçirdi. İngiltere ile birlikte Norveç’i de Danimarka’yla birleştirerek büyük bir krallık kurdu. 1042 senesinde çıkan karışıklıklarda İngiltere bağımsızlığını kazandı. 1397’de iç karışıklıklarda Norveç’le birlikte İsveç de Danimarka’ya bağlandı. Yapılan savaşlar sonunda 1645’te Danimarka bugünkü durumunu aldı. 1848’de yapılan değişiklikle meşrûtî bir idâre kabul edildi. Birinci Dünyâ Harbinde tarafsız kalan ülke, İkinci Dünyâ Harbinde de tarafsızlığını îlân etmesine rağmen, 9 Nisan 1940’da Alman orduları tarafından daha önce aralarında yapmış oldukları saldırmazlık paktı hiçe sayılarak işgale uğradı. Bu işgale karşı hiçbir mukavemette bulunmayan Danimarka ordusunu kaldırıp, donanmasını kendisi batırdı. Herhangi bir savaşın olmadığı bu işgal 1945 senesinde Almanların yenilmesiyle sona erdi. Birleşmiş milletlerin kurucu üyeleri arasında bulunan Danimarka, 1949’da NATO’ya katıldı.

Avrupa Konseyinin de kurucu üyelerinden olup, Grönland’ın savunması içinAmerika BirleşikDevletleri ile bir anlaşma yapmış, ayrıca 1951’de İskandinav ülkeleri arasında bir konsey kurarak işbirliğini arttırmıştır. 1960’da AET’ye dâhil oldu.

Fizikî Yapı

Yüzölçümü 43.092 km2 olan ülke, Jutland Yarımadası ile 483 adadan müteşekkildir. Jutland Yarımadası Kuzey Avrupa düzlüğünün bir uzantısıdır. Kuzeyde Limfiyord Boğazı ile ayrılan yarımadanın batı kıyıları düzgün ve kum alanlarıyla kaplıdır. Kum alanlarının doğusunda bataklıklar yer alır. Son derece girintili, çıkıntılı olan doğu kıyılarında verimli moren (buzultaş) ovaları bulunur. Ovaların düzlüğünde seyrek rastlanan tepelerin en yükseği 173 m ile Yding Skovhoj’dur. Doğu kıyılarının açıklarında Büyük Fionie, Syaelland, Seeland ve Lolland adalarıyla birlikte yüzlerce küçük ada vardır. Buraya bağlı olan Grönland % 90’ı buzlarla kaplı, yüksek yayla görünümündedir.Yüzölçümü küçük olan Danimarka’nın yüksekliği fazla olmadığından, akarsuları da küçüktür. En uzun akarsuyu Jutland’daki Guden Irmağı (160 km), Stor Irmağı (100 km), Skern Nehri (90 km), Fyn adasındaki Odenja Nehri (60 km) ile Sjelland Adasındaki Sus Nehri (82 km) Danimarka’nın belli başlı ırmaklarındandır.Önemli bir gölü yoktur.

İklim

İklim, fizikî yapıdan dolayı her yerde aynı özelliği gösterir. En sıcak ayda sıcaklık 15-17°C, en soğuk ayda ise 0°C civarındadır. Yağışlı gün sayısı yılda 130-180 gün arasında değişir. En yağışlı aylar ağustos ve ekim olup, yağış ortalaması 130-180 mm, Batı Jutland’da ise 800 mm’dir. Rüzgârlar genellikle batıdan eserler ve çok serttirler.Katlegat ile Baltık Denizi arasındaki boğazların sert kışlarda aylarca donmuş şekilde kalmalarına rağmen Jutland kıyısı buz tutmaz. Kış ve sonbahar ayları fırtınalı geçer. Danimarka’da nisan ve haziran aylarında senenin en güzel günleri yaşanır.

Tabiî Kaynaklar

Tabiî kaynakları bakımından oldukça fakirdir. Yüzölçümünün % 10’unu kaplayan ormanların büyük bir kısmı halkın yaptığı ağaçlandırma çalışmaları ile meydana gelmiştir.Kayın, meşe ve kozalaklı ağaçlar yaygındır.Arâzinin doğu kısmında verimli ovalar bulunurken, diğer kısımları mer’a veya kırlık arâzidir. Yabâni hayvanların bir özellik göstermediği Danimarka’da, mâden olarak porselen kili, granit, tuğla yapımında kullanılan kil, turba ile tebeşir yatakları ve az miktarda kömür yatakları bulunur. Balık bakımından kıyıları zengindir. Balıkçılar,Baltık denizinde ve Kuzey denizinde bol miktarda balık avlarlar.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Halkın hemen hepsi yerliler olan Dan’lardan meydana gelir. Azınlıkları Alman, Eskimo, Mûsevî ve göçmen işçiler teşkil eder. Nüfus yoğunluğu başşehri olan Kopenhag’ın bulunduğu Sjelland Adasında fazladır.Ülkede ortalama nüfus yoğunluğu km2 ye 119 kişidir. Jutland Yarımadası diğer meskûn adalar içerisinde yoğunluğu en az olanlarındandır.Yarımadanın yerleşim bölgeleri genellikle doğu kıyılarındaki verimli ovalar üzerine kurulmuştur.Nüfus artışı hemen hemen yok denecek kadar azdır (binde 4). Halkın % 67’si şehirlerde, kalanı ise köylerde yaşar. Hıristiyan olan halk Protestan mezhebine bağlıdır. Kullanılan resmi dil Danca olup, kendi grubunda olan diğer İskandinav dillerinden İsveççe ve Norveççeye çok benzemektedir. Öğretimin devlet tarafından parasız olarak yapıldığı ülkede okuma-yazma bilenlerin toplam nüfusa oranı % 100’dür. Edebiyat dallarından çocuk edebiyatı oldukça gelişmiştir. Halk için deniz ulaşımında feribot, kara ulaşımında ise bisiklet vazgeçilmez araçlardandır. Hayat standardı bakımından Avrupa’da ikinci gelmektedir. İki milyon insan atletizm kulüplerine kayıtlıdır. Futbolda 1992 Avrupa Kupasını kazandı.

Siyâsî Hayat

Meşrûtî bir idâre vardır. 10 Eylül 1920 târihinde kabul edilen anayasaya göre Danimarka, anayasa düzeninde kral tarafından yönetilir. 27 Mart 1953 tarihli kânuna göre de hükümdar soyundan olan kadınlar da tahta çıkabilir. 4 yıl içinde seçilen 179 üyeli bir meclisi vardır.Kral, kânunları tatbik ve yürütme yetkisine sâhiptir. Parlamentoda kurulan bir hükümet icrâ işinde krala yardımcı olur. Kral parlamentoda başbakanı tâyin eder.

Ekonomi

Damimarka’da hayvancılık çok gelişmiştir. Et, süt ve süt ürünleri, Avrupa piyasasında son derece makbuldür. Nüfûsun % 16’sı tarım alanında çalışır. Ülke topraklarının üçte ikilik kısmında ekim yapılır. Arpa, buğday ve şekerpancarı yetiştirilen ürünlerin başında gelmektedir. Balıkçılık, bilhassa açık deniz balıkçılığı ileri seviyededir. Batı Jutland kıyılarındaki Esbjerg en önemli balıkçı limanıdır. Balık yağı ve diğer balık ürünleri üretimi ve işlenmesi için gelişmiş fabrikalar yapılmıştır. Tabiî kaynaklardan mahrum olmasına rağmen sanâyi ileri bir seviyededir. Dışardan alınan ham petrol ve hammaddeler işlenir. Sanâyi liman şehirlerinde fazladır. Gemi yapımı ve fabrika makinalarının yapımı ileri seviyededir. Sanâyi makinaları, gemi ve tersâne inşâ sanâyiinde dünyânın önde gelen ülkelerindendir.Hayvan ürünleri (et, süt, süt mâmülleri vs.), balık ve balık ürünleri, gemi, sanâyi makinaları, diğer ülkelere kurulan tersâneler ülkenin başlıca ihraç mallarıdır. İşlenmiş petrol satışı da mühimdir. İthal malları arasında yiyecek maddeleri, gübre, tohum, işlenecek hammadde başta gelmektedir.  Ticâretini genellikle batı Avrupa ülkeleri, ABD ile yapar.

DÂNİŞ

On dokuzuncu asır divan şâirlerinden. Asıl adı Mehmed’dir. İstanbul’da 1805’te doğdu. Babası Silâhşorân-ı Hassadan Ali Rifat Beydir. Küçük yaşta öğrenime başlayan Mehmed Dâniş’in nerede ve kimlerden okuduğu hakkında bir bilgi yoktur. Zekâsı ve bilgisiyle tanınan şâir, Dîvân-ı Hümâyûnda kâtip olarak vazife yaptı. Fakat memuriyette yükselememiştir. Dâniş, zamanın geleneklerine uyarak Nakşibendiliğin Hâlidiyye kolu şeyhlerinden Kudsî Ahmed Efendiye intisap etti. Daha sonra Süleymâniyeli Şeyh Mehmed Said Efendiden tarîkat kurallarını öğrendi ve bu yolda ilerleyerek hocasının takdirlerini kazandı. Mehmed Dâniş, memuriyetteki başarısızlığı yüzünden geçim sıkıntısına düştü. Henüz yirmi beş yaşındayken yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak 1830’da vefât etti.

Dâniş, Arapça, Türkçe ve Farsça şiirlerin yanısıra, nesirde ve resimde de başarılıdır. Dîvân’ı üvey kardeşi İrfan Paşa ve dostlarından Süleymân Fehim Efendi tarafından düzenlenmiştir. Dîvân’ın bilinen beş nüshasından dördü İstanbul kütüphânelerindedir. Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ına nazire olarak Gülşen-i Dâniş adında bir mesnevî yazmaya başladı ise de bitirememiştir. Menâzır-ul-İnşâ’nın şerhini de tamamlayamamıştır.

Dîvân’dan örnek mısrâlar:

Gazel

Âsûde olan hâl-i dil-efgârı ne bilsin

Handân-ı tarab girye-künân zârı ne bilsin

 

Sevdâ-zede-i aşk olalı âhı unutduk

Sûdâger-i gam germî-i bâzârı ne bilsin

.......

Açıklaması: Huzur içinde olan, gönlü yaralının; mutluluk içinde gülen, inleyerek göz yaşı dökenin hâlini ne bilsin? Gam (kaygı) alıp satan kişi harâretini nasıl bilmezse, biz de aşk derdine düşeli âh etmeyi unuttuk.

DÂNİŞMENDLİLER

1071-1178 yılları arasında Sivas, Malatya, Kayseri,Tokat,Amasya ve civârında hüküm süren bir Türkmen hânedânı.

Dânişmendliler beyliğinin kurucusu Gümüştekin Dânişmend Ahmed Gâzi, âlim ve fazîletli bir zâttı. Bir rivâyete göre Kutalmışoğlu Süleymân Şahın dayısıydı.

1063 yılından îtibâren Sultan Alparslan’ın hizmetine giren Dânişmend; ilmi, cesâreti ve yiğitliğiyle onun dikkatini çekmiş ve en güvenilir emirleri arasında yer almıştır.Malazgirt Savaşına da katılan Dânişmend Ahmed Gâzi, zaferin kazanılmasında önemli rol oynadı. Sultan Alparslan savaşa katılan emirlerinden Anadolu’da fetihlerde bulunmalarını istemiş ve fethedecekleri yerlerin kendilerine ıktâ edileceğini bildirmişti. Zaferi müteâkip fetihlere girişen beyler, Anadolu’nun muhtelif şehirlerini zaptederek buralarda kendi adlarıyla anılan beylikler kurmuşlardı. Danişmend Ahmed Gâzi de zaferden sonra Bizanslılardan Sivas’ı aldı ve Dânişmendli Hânedânını kurdu (1071).

Sivas’ı bir üs olarak kullanan Dânişmend Gâzi; Çavuldur, Tursan, Kara Doğan,Osmancık, İltekin ve Karatekin adlı emirleriyle Amasya, Tokat, Niksar, Kayseri, Zamantı, Develi ve Çorum’u fethederek beyliğine kattı. Dânişmend Ahmed Gâzi daha çok Haçlılar ve Rumlara karşı yaptığı cihâd hareketleriyle meşhur oldu. 1097 yılında İznik’i kuşatan ve zapteden Haçlılara karşı Sultan Birinci Kılıçarslanla birlikte Eskişehir’de büyük bir meydan muhârebesine girdi. Binlerce Haçlı askerinin ölümüyle netîcelenen savaşta Kılıçarslan ve Dânişmend Gâzi düşman kuvvetlerinin çokluğunu düşünerek geri çekildiler. Bundan sonra vur-kaç taktiğini kullanan Türkler, Haçlıların Antalya’ya ulaşıncaya kadar büyük bölümünü yok ettiler. Dânişmend Ahmed Gâzi, 1098 senesinde büyük bir orduyla Sivas’tan Malatya üzerine yürüdü ve şehri kuşattı. Üç yıl devâm eden kuşatma sonunda Dânişmend Gâzi’ye mukâvemet edemeyeceğini anlayan Gabriel, Antakya Prensi Bohemond’dan yardım istedi. Karşılığında da, Malatya’yı ve güzelliğiyle meşhur kızı Morfia’yı vermeyi teklif etti.

Bunu fırsat bilen Bohemond, pekçok Haçlı reislerini ve bir kısım Ermeni prenslerini toplayıp, Malatya’ya hareket etti.Haçlıların topraklarına gelişlerini önce memnûniyetle karşılayan Ermeniler, zulümlerini görünce endişeye düştüler ve durumu DanişmendAhmed Gâzî’ye haber verdiler. Bohemond kuvvetleri Malatya’yı Aksu Vâdisinden ayıran dağlık bölgeye girdiğinde pusuda beklemekte olan Danişmend Gâzî’nin askerlerince kuşatıldı, çok kısa süren çetin bir savaştan sonra, Haçlı ordusu imhâ edilirken Müslümanlara zulümleriyle meşhur olan Bohemond ve ileri gelen adamları esir alındı.

Dânişmendlilerin Haçlılara karşı kazandıkları bu muhteşem zafer, bütün Müslümanları çok sevindirdi. Bohemond gibi bir kontun Müslüman Türkler tarafından esir edilmesi ise Haçlıları derin bir üzüntüye soktu. Ayrıca Dânişmendlilerin şöhretini arttırdı. Gümüştekin Dânişmend, 1100 (H.494) senesinde kazandığı bu zaferden sonra, Sivas’a döndü.

Gümüştekin Ahmed Gâzî bundan sonra Rumlar elinde bulunan Malatya üzerine yürüdü ve kısa bir süre içerisinde şehri fethetti (1101). Ahmed Gâzî, sıkıntı içindeki Malatya halkına kendi ülkesinden buğday ile zirâat için, öküz ve diğer ihtiyâçları getirterek halka dağıttı. Önceleri zulüm altında inleyen Malatya halkı, bu davranışa memnûn ve hayran kaldılar. Pekçoğu İslâmiyeti kabul etti. Dânişmend Gâzî elinde esir bulunan Bohemond’u iki yüz altmış bin dînar karşılığı serbest bıraktı. Ancak bu hareketi Kılıçarslan’la arasını açtı. Maraş civârında yapılan savaşta mağlûb olan Dânişmend Ahmed Gâzî, 1105 yılında vefât etti. Beyliğin başına, 1105’ten 1134 senesine kadar hüküm süren oğlu Emir Gâzi geçti. Dânişmend Gâzi’nin vefâtından istifâde eden Birinci Kılıçarslan, Malatya’yı ele geçirdi. Emir Gâzi Rükneddîn Mes’ûd’un kızıyla evlenip dâmâdı oldu. (Bir rivâyette ise kayınpederi oldu.) Emîr Gâzi zamânında Dânişmend ülkesi Fırat ve Sakarya’ya kadar uzandı. Kısa zamanda Kastamonu’yu alıp, Bizans’ın eline geçen topraklarını kurtardı. Başarılarından dolayı Büyük Selçuklu Devleti sultânı, Sultan Sencer’in ve Abbâsî Halîfesinin takdirlerini kazandı. Abbâsî halîfesi onun melikliğini bir fermânla tasdik edip, ayrıca dört siyah sancak, bir kös ve çeşitli hediyeler gönderdi. Bunları getiren elçiler yanına ulaştıkları sırada, Emîr Gâzi ağır hastaydı.

Emîr Gâzinin vefâtından sonra 1134 yılında yerine oğlu Mehmed, emir oldu ve 1146 senesine kadar saltanat sürdü. Melik Mehmed, fetih hareketlerinden geri kalmadı ve Finike’ye kadar uzandı. Bizanslıları yendi, Sivas’ı başşehir yaptı. Vefât edince Kayseri’de bir medreseye defnedildi ve yerine büyük oğlu Zünnûn geçti. Ancak kardeşi Sivas Emîri Yağıbasan, emirliğini tanımadı ve kendi melikliğini îlân etti. Duruma hâkim olan Yağıbasan, 1146’dan 1164 senesine kadar hüküm sürdü. İstanbul’a sefere çıktı, fakat başarılı olamadı.Yağıbasan zamânı, beyliğin Selçuklularla münâsebetlerinin en bozuk olduğu bir dönemdir.Yağıbasan, dışta Selçuklularla, içte de kardeşleriyle çarpıştı. Ağabeyi Zünnûn Kayseri’yi,Yağıbasan da Malatya’yı ele geçirmişti. Selçuklularla münâsebetlerini bozan ve Saltuklularla da iyi geçinemeyen Yağıbasan, 1164 senesinde Kayseri’de vefât etti. Oldukça karışık bir dönem yaşayan Danişmendliler, yine de kültür faaliyetini devâm ettirdiler. Sivas ve Niksar’da medreseler kurdular. Yaptıkları medreseler, târihe ilk kubbeli medreseler olarak geçti.

Danişmendli Hükümdârı Yağıbasan’dan sonra bunun kardeşi İsmâil, gençliğinin ilk yıllarında bir müddet emirlik yaptı. Bundan sonra Zünnûn tekrar melik oldu. 1175 senesinde Danişmendliler beyliği sona erdi. Toprakları İkinci Kılıçarslan tarafından Selçuklu topraklarına katıldı. Danişmendlilerden bir kol, Malatya’da bir müddet daha hüküm sürdü. Fakat bunlar da, 1178 senesinde Selçuklu Sultânı İkinci Kılıçarslan tarafından Selçuklu ülkesine katıldı. Böylece Danişmendli Beyliği târihe karışmış oldu. Ancak bu beylikten pekçok emir Anadolu Selçuklularına itaat edip, onlar safında hizmete devâm ettiler.Anadolu’da bir asra yakın hüküm süren Danişmendliler, büyük şehirlerde câmiler, medreseler ve pekçok hayır eserleri yaptırmışlardır. Bu eserlerin zamanla tâmirler sebebiyle husûsiyeti değişmiştir.Yaptıkları eserler, plân îtibâriyle 13. yüzyıl Anadolu mîmârisi için dikkat çekicidir.

DÂNİŞMENDLİLER

Sivas Şûbesi

Melik Dânişmend Gâzi

1071

Emir Gâzi Gümüştekin

1084

Melik Muhammed

1134

Melik İmâdeddîn Zünnûn(İlk hük.)

1142

Melik Nizâmeddîn Yağıbasan

1143

Melik Mücâhid Cemâleddîn Gâzi

1164

Melik Şemseddîn İbrâhim

1166

Melik Şemseddîn İsmâil

1166

Melik Zünnûn(İkinci hük.)

1168,1174

 Malatya Şûbesi

Ayneddîn bin Gümüştekin

 1142

Zülkarneyn

1152

Nâsıreddîn Muhammed (İlk hük.)

1162

Fahreddîn Kâsım

1170

Efrîdûn

1172

Nâsıreddîn Muhammed (İkinci hük.)

1175,78

DÂNİŞMENDNÂME

Anadolu’nun Müslüman-Türklerin hâkimiyetine girmesi hakkında yazılmış halk destanı. Dânişmend Gâzi ve Melik Gâzi’nin kahramanlıklarını, gazâlarını anlatan, Battalnâme tarzında yazılmış olan Dânişmendnâme’nin ne zaman ve kimin tarafından yazıldığı kesin olarak bilinmemektedir.

Eser ilkönce Anadolu Selçuklu Sultânı İkinci İzzeddîn Keykâvus’un emriyle İbn-i Alâ tarafından derlendi. İbn-i Alâ halk arasındaki rivâyetlerin doğrularını toplayıp, Dânişmendnâme’yi yazdı. Hikâye edilen vak’alarla adı geçen kahramanların târihten alınmış olması ve coğrâfî isimlerin Anadolu’ya uygunluğu, eserin Türk edebiyâtında uzun süre târih kitabı gibi kabul edilmesine sebeb oldu. Osmanlı Hükümdârı Sultan İkinci Murad’ın emriyle Tokat Dizdârı Ârif Ali, Dânişmendnâme’yi Türkçe olarak aralarında manzum parçaların da bulunduğu bir nesir diliyle 17 bölüm hâlinde yazdı.

Dânişmendnâme’nin konusu özetle şöyledir: Peygamber efendimizin hicretinden 360 sene sonra, Battal Gâzinin torunlarından Melik Ahmed Dânişmend, halîfeden izin alarak, birçok beyle birlikte Anadolu’da fetihlere başlar. Uzun bir zamandır harâb olan Sivas’ı mâmur hâle getirerek buraya yerleşir. Burada mücâhidleri ikiye ayırır. Turasan idâresindeki mücâhidler İstanbul üzerine giderler. Fakat Alemdağ önlerinde şehid olurlar. Melik Ahmed Dânişmend ise Sivas’tan Karadeniz’e kadar olan bölgeyi fethetmeyi kararlaştırır. Artuhi isminde bir Hıristiyanın Müslüman olmasına vesîle olur ve onu yanından ayırmaz. Tokat, Zile, Amasya, Çorum ve Niksar bölgelerini fethederek halkı Müslüman olmaya davet eder.

Halkın büyük bir kısmı İslâmiyeti seve seve kabul eder. Ancak bir müddet sonra Niksarlılar dinden çıkarak bölgedeki birçok Müslümanı öldürürler. Dânişmend Gâzi, Niksar’ı tekrar alarak Canik’e doğru yola çıkar. Fakat yolda pusuya düşürülerek şehid edilir. Vasiyeti üzerine Niksar Kalesi karşısında bir yere defnedilir.

Dânişmend Gâzinin şehid edilmesinden sonra Hıristiyanlar kaybettikleri yerleri tekrar alırlar. Dânişmend Gâzinin oğlu Melik Gâzi Bağdat’a giderek halîfenin huzuruna çıkar. Babasının fethettiği yerleri Hıristiyanlardan tekrar alır. Niksar’a babasının mezârının üzerine bir türbe yaptırır. Melik Gâzinin fetihlerini Anadolu Selçukluları hâkimiyetine bağlayan destanda olaylar birbiri arkasına devam ettirilerek anlatılır.

Battalnâme’nin bir devamı olarak kabul edilen bu eserde münâcaatlar, Allah’a sığınıp yardım dilekleri, Hızır aleyhisselâmın görünüp yaraları iyileştirmesi, bâzı Hıristiyanların rüyâlarında Peygamber efendimizi görerek Müslüman olmaları, kimi Hıristiyan kızlarının mücâhidlerle evlenmeleri gibi dînî motifler yanında târihî ve efsânevî unsurlar da çoktur. Eserin son bölümü bir sonsözden ibârettir. Yazar burada dünyânın fâniliğinden bahsederken dînî ve ahlâkî nasihatler verir. Dânişmendnâme’de târihî, masallaştıran ve pekçok vak’a için yanında târihe ışık tutan parçalar da vardır. Eserde gazâlara kimlerin hangi sıra ile katıldıkları belirtilmekte, özellikle başı açık, yalın ayak harb eden dervişlerin küffâr ile yapılacak gazâya yürüyüşleri hakkında bilgi verilmektedir.

Dânişmendnâme’nin kahramanı olan Melik Dânişmend Gâzi, Battal Gâziye benzeyen bir kişi olup, bilgili, dindar ve usta bir kumandandır. Bir kılıç darbesiyle, düşman askerinin başını ve vücudunu oturduğu atın eğer kayışına kadar ikiye böler. Muhârebe esnâsında attığı naralarla koca bir orduyu dağıtır.

Halk şâirleri tarafından bu tür eserlerin nazmında çok kullanılan “Mefâîlün mefâilün faûlün” vezninde ve o devir halkının kolay anlayabileceği dille söylemiş ve yazılmış olan Dânişmendnâme, târihçiler için kaynak eserlerden sayılmıştır. Osmanlı târihçileri devirlerinin târih zevkine uygun buldukları bu eserden bir târih kaynağı olarak faydalandılar. On beşinci asırda yaşayan Ârif Ali yazdığı Dânişmendliler târihini anlatan Mirkât-ül-Cihâd adlı eserinde Dânişmendnâme’den çok faydalandı. Anadolu’da birçok yazması bulunan eserin bir nüshası da Pâris Millî Kütüphanesindedir. İstanbul’da Millet Kütüphânesi Ali Emiri Bölümü (Tarih Nu: 571) ile Belediye (İnkılap) Kütüphânesi Muallim Cevdet Bölümü (Nu: K.441)nde birer nüshası daha vardır. Eser, 1960 senesinde batı dillerine tercüme edilerek La Geste de Melik Dânişmend, Etude Critique Dânişmendnâme adı altında yayınlandı. Eser üzerinde son ilmî çalışma İréne Melikof tarafından yapılmış ve La Geste Melik Dânişmend Tome I, Edition Critique Tome II adı ile iki cilt hâlinde yayımlanmıştır.

DANTE, Alighieri

İtalyan şâiri. 1265 senesinde Floransa’da doğdu. Guelfo Partisi taraftarı bir burjuva âilesine mensub olan Dante, küçük yaşta annesini kaybetti. Babası, yeniden evlendi. Gençliğinde eğlenceli ve düzensiz bir hayat sürdü.

Devrinin önde gelen Floransalı şâirleri G. Cavalcanti, L. Gianni ile dostluk kurdu. Onlarla birlikte Dolce stil nuoro (yeni tatlı üslup) adlı şiir akımını kurdu. Beatrice Portinari adlı kadına âşık oldu. Onun için Yeni Hayat adlı eserini yazdı. Beatrice’nin ölümünden sonra Gemma Dodnatti ile evlendi Ondan dört çocuğu oldu. Flosansa’da siyâsî ve ekonomik üstünlük sağlamak isteyen imparatorluk yanlısı Ghilbellimler ile papalık yanlısı Guelfolar arasındaki uzun mücâdelede Dante’nin âilesi Guelfoların yanında yer aldı. 1295’te Giano dela Bella’nın devrilmesini tâkib eden günlerde Doktorlar ve Eczâcılar Loncasına girdi ve politikaya atıldı. 1296 senesinde Yüzler Konseyi adı verilen meclise katılarak Soylulara karşı çıkarılan kânunları destekledi. 1300 senesinde Floransa şehri idâresinde yer aldı. Siyahlar ve beyazlar arasındaki mücâdelede beyazlar tarafını destekleyen Dante, uzlaşma için üç kişilik bir kurulla birlikte papaya elçi olarak gitti. Böylece bir daha dönmemek üzere Floransa’dan ayrıldı. 1 Kasım 1301 de Floransa’ya hâkim olan siyahlar, beyazları yargılamaya başladılar. Kamu fonlarını kötüye kullanmakla ve zimmetine para geçirmekle itham edilen Dante, üç gün içinde 5000 florin gibi yüksek bir parayı ödemeye ve iki yıl Toscana bölgesi dışında sürgün yaşamaya mahkum edildi. Belirtilen sürede para cezâsını ödeyemeyen Dante’nin on dört arkadaşıyla birlikte yakılarak idâm edilmesine karar verildi. Karara şiddetle karşı çıkan Dante, huzuru okumakta ve şiir yazmakta aradı.

1303’te Forli ve Verona’ya gitti. 1304-1306 arasında felsefe, hukuk, edebiyât çalışmaları için uygun bir yer olan Bologna’da kaldı. Hem avunmak hem de düşünür ve sanatçı olmak için eserler yazdı. Eserlerinde Floransa’ya duyduğu özlemi dile getirdi.

2 Ekim 1306 da Bologna komünü, Floransalı sürgünleri sınır dışı etti. Bologna’dan çıkan Dante 1308 senesi başına kadar İtalya’nın çeşitli yerlerini dolaştı. Bu arada eser yazmaya devam etti. Eserlerinde İmparatorların papaya saygı göstermesi gerektiğini işledi. Bir müddet Toscana’da kaldıktan sonra 1316’da Verona’ya 1318’de şâir Guido da Polenta’nın misâfiri olarak Ravenna’ya gitti. Burada çocukları Pietro, Locopo ve Antonia ile buluştu. Elçilik vazifesiyle gittiği Venedik’ten Ravenna’ya döndü ve 14 Eylül 1321’de bu şehirde öldü.

Eserlerinde monarşi idâresinin mükemmelliğini öven Dante, yeryüzü iktidârının rûhânî iktidar karşısında özerkliğini savunur. Papanın yetkilerini sırf kiliseyi İncil’e yaraşır yoksulluğa geri götürmek gâyesiyle kullanması gerektiğini söyler. Bu din düşmanlığını ve inançsızlığını, bozuk düşünce ve hayalleriyle ölüm sonrasını anlatmaya çalıştığı İlahî Komedya adlı kitabında belirgin şekilde ortaya koymuştur. Tamâmen saçmalıklar, ruh bozukluğu ve sapık düşüncelerini ortaya koyduğu bu kitap, Dante’nin rûhî bir çöküntü içinde olduğunu gösteren eseridir.

Eserleri:

1) İl Convivio (Şölen): Nesirle yazılan ve felsefe ile şiirin birbirine karıştığı bir eserdir. 2) De Vulgari Eloquentia: Halk dili üstüne yazılmış bir incelemedir. 3) De Monarcia: Monarşi üstüne yazılan bir inceleme eseridir. 4) Divina Commedia: (İlâhî Komedya), 5) Quaestio de Aqua et-Terra: Toprak ve su üstüne yapılmış bir incelemedir.

DANTON, Georges Jacques

1759’da doğup, 1794’te Paris’te ölen Fransız ihtilâlcisidir. Asıl mesleği avukatlıktır.

1789 ihtilâlinde halkın başına geçmiştir. 1792’de adâlet bakanı olmuştur. Paris’te çıkan çok büyük karışıklıklar sırasında mûtedilleri yıldırmak için meşhur Eylül Kırımı adı verilen 2-7 Eylül 1792 hâdiselerini düzenlemiştir. 1793 senesinde bir iktidâr mahkemesi kurmuştur. Danton daha sonraları yavaş yavaş gözden düşerken, radikal Habert’çilerin gücü artmıştır. Orleanss dükünü tahta çıkarmak suçundan ihtilâl mahkemesine verilmiştir. Ateşli ve tesirli hitâbet kâbiliyeti ile kendisini müdâfaa etmişse de, 13 taraftârı ile giyotinle îdâm edildi.

DANYÂL ALEYHİSSELÂM

İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Mûsâ aleyhisselâmın dîninin hükümlerini insanlara tebliğ etmiş, duyurmuştur.

İsrâiloğulları Mûsâ aleyhisselâmdan sonra kendilerine gönderilen peygamberleri dinlemeyip isyân edince, Allahü teâlâ onlara zâlimleri musallat etti. Çeşitli belâlar gönderdi. Düşmanları tarafından yurtları işgâl edildi. Asurlu hükümdârı Buhtunnasar (Nabukadnazar)ın orduları Kudüs’e girip ele geçirdiler. Şehri yakıp yıktılar, İsrâiloğullarından pekçok kimseyi öldürdüler, esir aldıkları yetmiş bin çocuğu yanlarında götürdüler. Bu çocuklar arasında Danyâl aleyhisselâmı Buhtunnasar sarayına aldı. Danyâl aleyhisselâm onun sarayında büyüdü. Mecûsî olan, yâni ateşe tapan Buhtunnasar, Danyâl aleyhisselâmın kendi dîninden olmadığını anlayınca, onu yanından uzaklaştırdı ve hapse attırdı. Daha sonra Danyâl aleyhisselâmı hapisten çıkaran Buhtunnasar ona memleketin işlerini havâle etti. Çıkardığı fermanla ona saygı gösterilmesini emretti. Buhtunnasar’ın adamları onu kıskandılar. Onun işten uzaklaştırılmasını istediler. İleri gelen adamlarının sözlerine aldanan Buhtunnasar, Danyâl aleyhisselâmı kendi dîninden olmadığı için ateşe attırdı. Fakat Danyâl aleyhisselâm Allahü teâlânın yardımıyla yanmadı. Daha sonra Buhtunnasar’a yâhut Buhtunnasar’ın resmine secde etmediği için, içinde arslanların bulunduğu bir kuyuya atıldı. Fakat Allahü teâlânın yardımıyla arslanlar ona hiç dokunmadılar. Danyâl aleyhisselâm atıldığı kuyudan sağ sâlim kurtuldu.

Buhtunnasar’ın ölümünden sonra, Uzeyr aleyhisselâmla birlikte Kudüs’e geldi. Kendisine peygamberlik verildi. İnsanlara Mûsâ aleyhisselâmın dîninin emir ve yasaklarını anlattı. Bir müddet sonra Ehvaz yakınlarında Sûs şehrinde vefât etti.

DÂRÂ

Eski İran krallarından Keyâniyân Sülâlesinin dokuzuncu ve son hükümdârı. Darab’ın oğludur. Babasının ölümünden sonra İran tahtına çıktı. On iki yıl hüküm sürdü. Makedonya Kralı İskender, Anadolu, Suriye ve Mısır bölgelerini ele geçirdikten sonra Dârâ’nın sulh ve anlaşma tekliflerini kabul etmeyerek İran üzerine yürüdü. Erbil’de meydana gelen büyük muhârebede Dârâ mağlub oldu. Kaçacağı sırada yakalanıp öldürüldü (M.Ö. 330). Dârâ’nın vefâtıyla birlikte Keyaniyân Devleti de yıkıldı. İran bölgesi bir müddet Makedonyalıların idâresi altında kaldıktan sonra Eskaniyân ile bâzı küçük devletçiklerin idâresine geçti. Daha sonra ise Sâsânî Devletinin kurulmasıyla İran Devleti yeniden dirilmiş oldu.