ÇİFTLİK

Alm. Bauernhof, farm, Fr. Ferme, İng. Farm. Zirâat yapılan ve farklı şekillerde işletilen muayyen büyüklükteki toprak parçaları. Osmanlı Devletinin son zamanlarında toprak hukukunda kullanılan bir ıstılah olup, dört çeşittir:

1. Reâyâ çiftliği: Osmanlı Devletinde mîrî topraklar, bir takım parçalara bölünür, peşin kira demek olan tapu bedeli karşılığında işleyecek kimselere verilirdi. Böylece irsî ve devamlı olan bir kira mukavelesi (sözleşmesi) yapılarak, çiftçi bu toprağı işlemekle mükellef olurdu. İşletmediği takdirde toprak elinden alınıp, başkasına verilebildiği gibi, çiftçiye bâzan toprağın boş bırakılmasından doğan zararları ödeme mâhiyetinde “resmî” veya “levendlik akçesi” adı verilen bir tazminat da ödetilirdi. Reâya çiftliklerinin sahası verime göre muhtelif miktarlarda olmaktaydı.

2. Hassa çiftliği: Osmanlıların bilhassa ilk devirlerinde sipahi timarlarında doğrudan doğruya sipahiler tarafından işletilen ve kılıç yeri denilen çiftlikler ve çayırlardır. Ayrıca hassa olarak bağ, bahçe ve değirmen kayıtlarına da rastlanmaktadır. Sipahiler, bizzat, kendisi ve âilesi toprak işleri ile uğraşmak istemedikleri takdirde kiraya vermekte serbest idiler. Bu şekilde kira ve kiraya veriş, örf ve âdetlere göre ayarlanan bir nevi ortakçılık idi. Bununla beraber böyle çiftlikler, sipahinin mutlak mülkü olmayıp sipahi bunları kimseye satamazdı. Satsa bile bu satış ancak kendi zamanı için muteber tutulmakta, sonra gelen sipahi bu satış muamelelerini feshedebilmekteydi. Bu çiftlikler 19. yüzyılda devletin diğer toprakları arasında kaybolmuş veya husûsî mülkler şeklinde şahıslara mâl edilerek, son devrin büyük çiftliklerinden bazılarının teşekkülüne sebeb olmuştur.

3. Askerî çiftlikler: Askerî maksatlı çiftliklerdir.Timarlı sipahilerden ayrı olarak, çiftçi askere verilen topraklardır. Bu çiftlikleri işleyenler vergilerden muaf olup, aralarında nöbetleşe sefere giderlerdi. Yaya, atlı ve yörüklerin ellerinde bulunan çiftlikler böyle çiftliklerdendir.

4. Büyük zirâî çiftlikler: Osmanlı Devletinin son zamanlarında zengin kimselerin sahib oldukları çiftliklerdir. Çiftlik sahibi, ortağa verdikleri bu çiftliklerden gelen mahsulü ortakçılarıyla paylaşırdı.

ÇİĞDEM (Colchicum)

Alm. Krokus, Fr. Colchique (m), İng. Crocus.Familyası: Zambakgiller (Liliaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Farklı türlerde Türkiye’nin hemen hemen her tarafında.

Toprak altında, üzeri ince veya zarımsı birkaç pul ile örtülü, bir yumru taşıyan çok senelik bir bitki. Yaprakları çimen yaprağına benzer. Çiçekler genellikle 1-3 tâne veya türüne göre daha fazla olup, mor, beyaz-pembe sarımtrak renklerdedir. Çiçek taç yaprakları tüpsü olup, uç kısmında huni şeklinde genişlemiş ve 6 parçalıdır. Meyveleri çok tohumludur.

Avrupa ve Akdeniz bölgesine yayılmış, 40 civârında türü vardır. Bunun da 20 kadarı Türkiye’de bulunur. Genel olarak zehirli alkaloitler taşıyan bitkilerdir.

Çiğdem türlerinin bir kısmı ilkbaharda, diğer bir kısmı ise sonbaharda çiçek açmaktadır. Çok güzel olan çiçeklerinden dolayı da bir süs bitkisidirler. Daha çok kullanılanı ve tıbbî olarak bilineni sonbahar veya güz çiğdemi (Colchicum autumnale)dir. Bu da ağustos-ekim ayları arasında çiçek açan yumrulu bir bitkidir. Yaprakları ilkbaharda meydana gelir. Çiçekleri ise sonbaharda olup, pembemsi-mor veya beyazdır.

Kullanıldığı yerler: Bitkinin kullanılan kısmı tohumları ve yumrusudur. Tohumlarında sâbit yağ, sakkaroz ve kolsisin isimli bir alkaloit bulunur. Yumrularında da kolsisin, inulin, yağ, nişasta, sakkaroz bulunmaktadır.

Çiğdem tohumu ve yumrusundan hazırlanan preparatlar uzun zamandan beri damla hastalığına karşı kullanılmaktadır. Kolsisin bir ara kansere karşı kullanılmışsa da, hayvansal hücreler için çok zehirli olduğundan hâlen terk edilmiştir. Kolsisinin hücre bölünmesini durdurması etkisinden faydalanılarak, poliploit mutasyonlar elde etmek için zirâatte kullanılmaktadır. Poliploit organizmalar genellikle normalden daha fazla olan büyüklükleri ile göze çarparlar. Bu metod sâyesinde ekonomik değer taşıyan bu bitkilerin yaprak veya meyve ürünlerini arttırmak mümkün olmaktadır.

ÇİKLET

Alm. Kaugummi (m), Fr. Chewing-gum, gomme, İng. Chewing-gum (Chiclet’s) . Çiğnemek için küçük tabletler hâlinde hazırlanan şekerli ve şekersiz hoş kokulu bir sakız. Achras sapoto adlı ağaçtan elde edilen lateks, kimyâsal yollarla temizlenir. Temizlenen lateks maddesine, şeker, nişasta ve koku verici maddeler konularak modern usûllerle çiklet yapılır. Günümüzde çok çeşit ve kalitede yapılan çikletler, mis kokulu damla sakızının tadını veremediği gibi, yerini de tutmamaktadır. Fiyatının çok ucuz oluşu bilhassa çocukların fazla kullanmasına sebeb olmaktadır. Çok yaygın olarak kullanılmasına rağmen bilhassa boya ve aromalı çikletlerin sıhhî bakımdan mahzurlu olduğunu uzmanlar bildirmektedir.

ÇİKOLATA

Alm. Schokolade (f), Fr.Chocolat (m), İng. Chocolate. Kakao kabuğunun içinden çıkarılan çekirdeklerin kurutulduktan sonra kavrulup öğütülmesiyle elde edilen, kuvvetli bir besin maddesi.

Kakao, dönerli fırınlarda kavrularak tatları ve kokuları güzelleştirilir. Kavrulan çekirdekler kırma makinasında ufalanıp küçük kırıntı hâline getirilir. Kırılma anında çekirdekten ayrılan ince kabuklar, makinanın sağladığı yel sâyesinde bir tarafa ayrılır. Fırında yakıt olarak kullanılır. Elde edilen kakao kırıntılarından çikolata yapılır. Kırıntılar ağır çelik değirmen taşları arasında öğütülerek yarı sıvı bir hamur hâline getirilir. Öğütme ânında meydana gelen ısı, kırıntılarındaki bitki yağını eritir, hidrolik cendereler kakao yağı denen bu yağı hamurdan ayırır. Yağdan ayrışan hamur, kalıplara dökülerek, soğuduktan sonra, acı çikolata elde edilmiş olur. Kalıplar hâlinde elde edilen madde ince olarak öğütülür, piyasada satılır. Çikolataya biraz şeker, süt, kakao yağı, vanilya, tarçin katılarak özel bir tat verilir. Bunlar hususî bir makinada karıştırıldıktan sonra sıcak bir yerde bir müddet bekletilir. Daha sonra özel makinalardan geçirilerek bildiğimiz çubuklar hâlinde çikolata elde edilir.

Çocuklar tarafından çok sevilen çikolata, fazla yendiğinde hırçınlık yapmakta, vitaminsizliğe sebep olmaktadır. Ayrıca migrenli hastalara tavsiye edilmemektedir.

ÇİL

Alm. Sommersprosse (f), Fr. Tache (f), de rousseur, İng. Freckle. Deride toplu iğne başı büyüklüğünden mercimek, hattâ küçük düğme büyüklüğüne kadar değişebilen çoğu açık kahverengi lekeler. Çiller en çok sırtta, yüzde ve boyunda görülür.

Irklar arasında çillerin görülmesi bakımından farklılık vardır. Rengi açık olan insanlarda çillere daha sık rastlanır. Özellikle renkleri kızıla çalan kızıl saçlı insanlarda olması sıktır.

Çiller genellikle güneş ışınları, sun’î kaynaklardan gelen ultraviole ışınları, sıcak ve arsenik etkisinde çoğalırlar. Çillerin bu sebepten kesin tedâvisi yoktur. Bâzı merhemler ve güneş ışığından kaçmak, çilleri azaltabilir. Çillerin meydana gelmesinde derinin melanosit denilen hücreleri rol oynar. Melanositlerde melanin adlı boya maddesinin birikmesi lekeleri ortaya çıkarır. Güneşin etkisinden başka bâzı kansızlık türleri, bâzı hormonal bozukluklar ile irsiyetin de çil teşekkülünde rolü vardır. Çocukluk ve yetişme çağında daha çok görülür. Bahar ve yaz aylarında ve gebelikte artar. Ancak gebelikte olan çiller genellikle geçicidir, yâni doğumdan sonra azalır hattâ kaybolur.

Çilleri derinin üst tabakasını soyan ilaçlarla tedâvî etmek tehlikelidir. Çünkü bu gibi ilaçlar genellikle toksik (zehirli)tir. Tedâvi dâimâ sebebe yönelik olmalıdır.

Tavuk, keklik gibi hayvanların tüylerinde bulunan lekelere de çil denilmektedir. Çilli tavuk, çilli keklik isimleri bu sebeple verilmiştir. Osmanlı devrinde parlak gümüş paralara da çil denirdi. Çil akçe, çil lira buradan gelmektedir.

ÇİLEK (Fragaria)

Alm. Erdbeere (f), Fr. Fraıse (f), İng. Strawberry. Familyası: Gülgiller (Rosaceae). Türkiye’de yetiştiği bölgeler: Ege, Marmara, Karadeniz bölgesi.

Koltuklarından verdiği saplarla yerlerde sürünen, meyveleri kokulu ve renkleri kırmızı, pembe ve beyaz olan, gülgiller familyasına bağlı 8 kadar türü bulunan, çok yıllık bitki.

Nisan-haziran aylarında, beyaz renkli çiçekler açan 5-30 cm boyunda, çok senelik bir bitkidir. Gövdeleri sürünücü ve tüylüdür.Yaprakları 3 parçalıdır. Yaprakçıklar oval şekilli, kenarları dişli, alt yüzleri grimsi tüylüdür. Meyveleri olgunlukta etlenip pembemsi bir renk almış olan çiçek ekseninin üzerinde, çok sayıda, küçük siyahımsı renkteki tohum gibi kısımlardan ibârettir. Çileğin bir çok tür ve çeşitleri ıslah edilerek önemli kültür bitkileri şeklini almıştır. Yabânî orman çilekleri çeşitli iklimlerde yetişmesine rağmen, kültür çilekleri genel olarak ılık iklimleri severler. Tınlı, kumlu, süzek ve humusca zengin topraklarda iyi yetişir.

Memleketimizde, en çok Marmara, Ege, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde zirâatı yapılır. Bursa, İstanbul, Karadeniz Ereğlisi, Antalya ve Mersin’de yetiştirilen çilekler tanınmıştır.

Yetiştirilmesi: Çilek üç şekilde çoğaltılır: 1) Tohumla çoğaltma: Tohumlar ılık ve sıcak yastıklara ekilir. Fideler 3-4 yapraklı olunca şaşırtılır. Sonbaharda, tarlada hazırlanan tavalara 30 cm aralıkla ikişer ikişer dikilir. 2) Daldırma ile çoğaltma: Çilekçilikte en çok bu usûl kullanılır. Çilek bitkisinin sürgün ve kolları üzerinde, 2-4 yapraklı ve aynı zamanda köklü fidecikler meydana gelir. Yaz mevsimi sonunda veya sonbahar mevsimi başlangıcında bu fidecikler sağdan ve soldan kesilerek çilek tarlasına dikilir. 3) Köklü fideleri ayırıp dikmek sûretiyle: Çilek bitkisi kuvvetli topraklarda bol kök salar. İlkbahar veya sonbaharda ana bitkiler ayrılarak, her birinden köklü fideler elde edilir.

Çilek tarlasının hazırlanması: Çilek 4-5 yıl aynı yerde kalacağından, toprağının temiz ve iyi işlenmiş olması lâzımdır. Çilek dikilecek toprak, 30-40 cm derinliğinde bellenir veya sürülür. Sonbaharda çilek yeri hazırlanırken dönüme, 5-6 ton eski çiftlik gübresi, 30 kg fosforlu ve 30 kg da potaslı sun’î gübre verilir ve toprakla karıştırılarak kapatılır. İlkbaharda çilekler çapalanırken dönüm başına 30 kg da azotlu bir sun’î gübre verilir.

Çilek fidelerinin dikim zamânı: Kışı ılık geçen yerlerde (ekim-kasım) aylarında, soğuk yerlerde ise, ilkbahar donları geçtikten sonra (nisan-mayıs) aylarında dikmelidir. İyi hazırlanmış tarlaya, birbirinden 75-80 cm aralıklarla, uzun ve derin çizgiler açılır. Çilek fideleri, bu çizgilerin meydana getirdikleri tesviye edilmiş balık sırtlarının üzerine 25-30 cm aralıklarla ikişer dikilir. Çilek fideleri dikildikten 4-5 hafta sonra, toprak çapalanır. Yazı kurak ve sıcak geçen yerlerde her 15 günde bir defâ salma su verilmelidir. Kışı donlu geçen bölgelerde, kıştan evvel çilek bitkilerinin üstüne samanlı gübre serilir.

Hasattan sonra çilek ana bitkisinin sürgün ve kolları kesilmelidir. Bu kesilme işi yapılmazsa, bitki kuvvetten düşer ve çayır hâlini alır. İyi bakım yapılan çilek tarlalarından 4-5 yıl normal mahsul alınabilir. Bir dönümden, çeşit ve bakım durumuna göre 300-1500 kg kadar çilek elde edilir.

Çilek meyveleri hergün erkenden toplanır ve küçük sepetler veya derin olmayan kutular içerisinde pazara gönderilir.

Kullanıldığı yerler: Çileğin kök, yaprak ve meyveleri kullanılmaktadır. Kök ve yapraklarında tanen bulunur. Kök ve yapraklarının kabız edici, kan temizleyici, iştah açıcı, idrar söktürücü özelliği vardır. Meyvelerinin, bileşiminde şeker, pektin, organik asitler, aromatik maddeler ve C vitamini bulunur. Tâze meyvelerden reçel yapılır.

ÇİM

Alm. Rasen, Gras dacke, Fr. Gazon (m), Pelouse, İng. Garden grass, lawn. Bahçelerde, parklarda, spor sahalarında sun’î çayır yapımında kullanılan çok yıllık bitki. Park ve bahçelerde, çim sahaları üzerindeki bitki grupları göze daha güzel gözükür. Onun için çim yetiştirme önemlidir.

Kâide olarak bir süs bahçesinin  3/5 kısmı çim sahası olmalıdır. Bu oran arâzinin durumuna göre değişebilir. Çim sahasının şekli, etrâfını çeviren yollara, binânın ve plânlamada yerleştirilen ağaç ve çiçek bitkilerinin durumuna göre ayarlanır. Geometrik veya başka şekiller verilir.

Çimlendirilecek saha derince işlenir. En iyisi 30-45 cm derinliğine krizma (belleme) yapılmalıdır.Toprak işlenirken, toprak içindeki yabânî otlar, taş ve ağaç kökleri temizlenir.

Toprak işlemesini, tohumun ekiminden 20-30 gün evvel yapmalıdır. İşleme sırasında toprağın tavlı olmasına dikkat edilir. İşlemeden sonra, arâzinin tesviyesi yapılarak, saha dümdüz hâle getirilir.

Dönüme 1 ton hesâbiyle yanmış çiftlik gübresi verilir. Toprak ağır ise gübreleme ile birlikte 10-15 cm kalınlığında ince dere kumu yayılır. Bellenerek toprağa karıştırılır. Bellemeden sonra ince dişli tırmıklarla ekim sahası düzeltilir.

Çim tohumunun ekimi serpme olarak yapılır. Ekim mevsimi memleketimizde ilkbahar ve sonbahar mevsimi olmakla berâber, su bol olduğu takdirde yaz ayları içerisinde de yapılabilir.

Tohumu rüzgârsız ve iyi havalarda ekmelidir. Tohum içine 1/10 nisbetinde tırfıl tohumu katmalıdır. Ev bahçelerinde 35-50 gram tohum (metrekareye) hesap etmelidir. Geniş sahalara metrekare için 25-40 gram tohum hesaplanır. Ekime sahanın bir kenarından başlanır, geriye doğru gidilir. Tohum ekilecek alan bastırılır. Süzgeçli kova ile sulandıktan sonra, tohum eşit şekilde muntazam olarak toprağın yüzüne serpilir.

Çim tohumlarının serpilerek ekiminden sonra üzerinin kapatılması gerekir. Bu iş için 1/3 nisbetinde dere mili, 2/3 nisbetinde elenmiş ve yanmış beygir gübresi karışımı harc ile bir parmak kalınlığında örtülür. Tohumların toprakla temâsını sağlamak için harcın üstü tahta tokmakla bastırılır. Bundan sonra süzgeçli kovalar veya hortumla yağmurlama usûlü sulanır. Yağmurlama usûlü sulama sabahleyin, öğle üzeri ve akşam üzeri olmak üzere günde 3 defâ tekrarlanır. Her an devamlı rütûbetli olması çıkışı kolaylaştırır. Çimler ortalama olarak 8-10 cm boylandığı zamân toprağın oturması ve çimlerin kardeşlenmesi için üzerinden hafif merdâne geçirilir ve bolca sulanır.

Biçme işlemlerinden sonra, yağmurlama usûlü ile sulamalara devâm edilmelidir. Biçme işini akşam üzeri serinliğinde yapmak iyi olur.

ÇİMENTO

Alm. Zement (m), Fr. Ciment (m), İng. Cement. Genel anlamda bağlayıcı maddelere verilen isim. Bunlar yaygın olarak tanınan ve kullanılan silikat hidrat esaslı portland çimentosu olabildiği gibi, poliner esaslı plastik ve asfalt da olabilir. Genellikle bu terim günümüzde su ile karıştırıldığında su ile kimyâsal olarak birleşerek bağlayıcılık özelliği kazanan hidrolik bağlayıcılara verilen isimdir. Havada olduğu gibi su içinde de sertleşen çimentolar silikatlı ve alüminatlı kireç bileşiğine sâhiptir. Bâzı oksit mineraller de hidrolik çimento özelliğine sâhipse de normal çimento ile yarışacak durumda değildir. Hidrolik çimentoların çoğu su, kum ve çakıl ile berâber beton üretiminde kullanılır. Burada çimento hamuru, agrega denilen ayrık elemanları birbirine bağlar.

Çimentolar üç ana grup altında incelenebilir: Tabiî çimentolar, alüminli çimentolar ve portland çimentoları.

Tabiî Çimentolar

Tabiatta bulunan kalsiyum karbonat ve magnezyum karbonat ihtiva eden taşların 850-950°C sıcaklıkta pişirilmesiyle sönmemiş kireç (kalsiyum oksit), daha sonra su ile muâmele edilerek sönmüş kireç (kalsiyum hidroksid) elde edilir.

Bu, kumla karıştırılarak harç yapımında kullanılır. Burada su, işlenebilmeyi sağlar. Kum, dolgu ve taşıyıcı iskelet malzemesi olarak görev yapar. Kireç, havadaki karbondioksitle reaksiyona girerek nisbeten sert olan kalsiyum karbonat meydana gelir. Eğer kireç taşı % 25’e kadar kil ihtivâ ediyorsa, bu halde su ile yavaş reaksiyona girer ve ısı çıkışı hızlı olmaz. Su altında da sertleşir, yâni hidrolik bağlayıcı özellik gösterir. Elde edilen sertleşmiş malzeme suya dayanıklı olur, yâni suda çözünmez.

Alüminli Çimento

Üretimi 20. yüzyılın ilk dörtte birinde Fransız J. Bied tarafından gerçekleştirilmiştir. Sülfatlı yeraltı sularına dayanıklı bir çimento ararken bulduğu bu çimento 1918’de kullanılmaya başlanmıştır. Alüminli çimento, kireçtaşı ile boksitin (% 30 kadar) berâberce eriyinceye kadar (1700°C) ısıtılmasıyla elde edilir. Bu sûretle ortaya çıkan malzeme su ile çabuk reaksiyona girerek su ve sülfatlı çözeltilere dayanıklı sert bir kütle meydana getirir. Normal portland çimentosundan daha çabuk sertleştiğinden, acele yol tâmirlerinde, özellikle soğuk iklimlerde tercih edilir. Refrakter yâni yüksek sıcaklığa dayanıklı malzemedir. Fırınlarda kaplama olarak kullanılır. Sülfata ve asidik zemin sularına dayanıklı olmakla birlikte alkalilere dayanıksızdır.

Portland Çimentosu

İngiltere’de Portland Adasındaki tabiî kireç taşına benzemesi sebebiyle, 1824’te İngiliz Joseph Aspdin tarafından bu isim verilmiştir. Daha sonra bu taşın sun’î olarak da elde edilebileceği anlaşılmış ve 1845’te “Portland Çimentosu” ismiyle piyasaya çıkarılmıştır.

Ülkemizde portland çimentosu büyük bir endrüstri hâline gelmiştir. Dünyâda üretimde önde giden ülkeler ABD, Rusya Federasyonu, Almanya, Japonya ve Fransa’dır. Portland çimentosunun ilkel maddeleri kireçtaşı, marn alçı ve kildir. İstenen niteliğin sağlanması için kalsiyum oksit ve silisyum, alüminyum ve demir oksit miktarlarının öngörülen dar bir aralıkta bulunması gerekir. Bu şart bâzan esas hammadde ocağından mevcut olandan başka kireçtaşı, kum taşı, demir cevheri gibi malzemenin ilâve edilmesini gerekli kılar. Çimento fabrikalarında yapılan ilk iş, hammaddenin kırılarak toz hâline getirilmesidir. Ham malzeme bâzan büyük bloklar hâlinde olabileceğinden bu önemli bir iştir. Daha sonra bu tozlar homojen bir karışım elde edilecek şekilde karıştırılacaktır. Karıştırma kuru olarak yapılabileceği gibi su ile çamur hâline getirilerek de gerçekleştirilebilir. Çamur hâline getirilerek öğütülme ve karıştırılmasına “Yaş Metod”, kuru toz hâlinde karıştırıldığı üretim şekline “Kuru Metod” denir. Her iki metodda da ince öğütülmüş olan hammadde karışımı, çapı ortalama 15 mm olan tâneler hâline getirilir, yâni granule edilir, sonra pişirilir.

Öğütme, bilyalı değirmenlerde gerçekleştirilir. Bunların eksenleri genellikle yatay olur. Bu değirmenlerin iç yüzeyleri özel sert ve darbeye dayanıklı çelik plakalarla kaplı ve içindeki bölümlerle muhtelif büyüklüklerde, ceviz büyüklüğünden tenis topuna kadar çeşitli çelik bilyalar mevcuttur. Değirmenin dönmesi sırasında çelik bilyalar hammaddeyi un hâline getirir. Kuru metodda değirmenin bir tarafından girip diğer tarafından çekilen sıcak hava, öğütülen malzemeyi 80-90 °C’de kurutur. Değirmenden çıkan malzeme elenir. Kalın olanlar değirmene geri verilir. Öğütülen ve kurutulan toz, hammadde silolarına alınır ve son bileşim ayarlamaları yapılır. Bundan sonra çimento fabrikasyonunda en önemli safha olan granüle hammaddenin pişirilmesi işlemine geçilir. Pişirme iki şekilde yapılır. Biri eski usûl olan sâbit fırınlar, diğeri döner fırınlarda olur. Sâbit fırınlar bugün pek kullanılmamaktadır. Döner fırınlar ise 45-80 m boyunda, 2-4,5 m çapında silindirik olup, dışı çelik içi ateş tuğlası ile kaplıdır. Yatayla birkaç derecelik açı yapar ve tekerlekler üzerine oturur, dakikada 1-2 devir hızla dönerler. Öğütülmüş hammadde silolarından alınan malzeme, granülasyon işleminden sonra fırına girmeden yavaş yavaş ısıtılır. Fırına girişte sıcaklık 800°C’ye çıkmış olur. Fırının üst ucundan alınan malzeme içeride daha çok ısınır ve  1400-1500°C sıcaklığa erişir. Bu sırada bünyede bulunan silis ve alüminin kireç ile birleşmesinden trikalsiyum silikat (3CaO.SiO2) meydana gelir. Bu olaya klinkerleşme denir. Bu, çimentonun en kuvvetli hidrolik özellik gösteren bir bileşiğidir. Ayrıca daha az hidrolik özellik gösteren bikalsiyum silikat (2CaO.SiO2) ve monokalsiyum silikat (CaO.SiO2) bileşikleri de meydana gelir. Çimento üretiminde en önemli safha budur. Sıcaklığın 1400°C’den daha düşük kalması klinkerleşmenin olmamasına ve hidrolik bağlayıcılık özelliğinin ortaya çıkmamasına sebeb olur. Klinkerleşen malzeme fırından çıkışta belirli bir hızla soğutulur. Klinker içinde % 3 kadar alçı karıştırılıp, ayrı bir bilyalı değirmende tâne boyutu 0,2 mm’den az olacak şekilde öğütülür. Burada alçı kilinkerin sertleşme süresini uzatmak için katılır. Buradan çıkan çimento kullanıma hazırdır.

Portland çimentosu klinkerinin en önemli bileşeni trikalsiyum silikat olup, çimentonun ilk zamanda hızla sertleşmesini ve mukâvemet kazanmasını sağlar. Dikalsiyum silikat ise, yavaş yavaş kendini gösterir ve ileri yaşlarda meselâ bir ay sonra çimento-su hamurunun mukâvemet kazanmasında önemli rol oynar. Çimento içinde ayrıca demir ihtivâ eden tetra-kalsiyum alümino-ferrit (4CaO. Al2O3 Fe2O3) ile magnezyum ve kalsiyum oksit (MgO ve CaO) de mevcuttur. Hidrate kalsiyum sülfat (CaSO4 2H2O) ise çimento-su hamurunun iç yapısında bulunur.

Beton içinde su ile karıştırılmış olan portland çimentosu su ile bir seri kimyâsal tepkimelere girer. Bunlardan en önemlisi kalsiyum silikatlerin, su ile reaksiyona girmesi, yâni hidrate olmasıdır. Böylece meydana gelen Jel, betondaki agregayı çevreleyerek birbirine bağlar. Bu davranış çimentonun bileşim ve inceliğine, agrega türüne ve miktarına, çimento-su oranına, zaman ve sıcaklığa tâbi olduğu gibi, betonun sertleşirken içinde bulunduğu hava şartlarına da bağlı olacaktır.

Portland çimentosu içine giren malzemenin değiştirilmesi ile özel tür çimentolar elde edilir.

Süper Çimento (Yüksek dayanımlı portland çimentosu)

Daha önce öğütülmüş veya trikalsiyum silikat nisbeti yüksek bir tür olup, daha kısa zamanda mukâvemet kazanır. Bunların pişirilme ve öğütülmesi daha îtinâlı yapılır. Türkiye’de PÇ 400 ve PÇ 500 bu sınıfa girer.

Cûruf Çimentosu

Portland çimentosu klinklerinde, öğütme sırasında, granüle yüksek fırın cürûfunun katılması sûretiyle elde edilir. Sülfatlı sulara dayanıklıdır. Yavaş sertleşir. Hidrotasyon ısısı düşük olduğundan barajlarda kütle beton üretiminde kullanılır.

Beyaz Portland Çimento

Esas olarak normal portland çimentosundaki demir oksit azaltılarak elde edilir (Demir Oksit % 1). Mîmârî estetik görünüş istenen yerlerde kullanılır.

Ülkemizde Türkiye Çimento Sanâyinin Afyon, Ankara, Aşkale, Balıkesir, Bartın, Çorum, Elazığ, Gaziantep, İskenderun, Kars, Niğde, Pınarhisar, Sivas, Söke, Trabzon ve Van’da çimento fabrikaları vardır. Bu sanâyi kuruluşu ayrıca Adana, Bolu, Konya, Mardin Ünye fabrikalarına da ortaktır. Özel teşebbüse âit Akçimento, Batı Anadolu, Bursa, Çanakkale Çimento, Çimsa, Darıca, Aslan, Eskişehir, Göltaş, Kartal, Nuh, Yozgat, Zeytinburnu Çimento Fabrikaları mevcuttur.  Bunlardan Adana ve Akçimento 1,35 milyon ton/yıl, Çimentaş 1,05 milyon ton/yıl ile en büyük üç fabrikayı meydana getirmektedir.

Ülkemizde 1991 yılı îtibâriyle gerçekleştirilen toplam çimento üretiminin 26.088.000 ton olduğu tahmin edilmektedir. Kişi başına yıllık çimento üretimi ise yaklaşık 400 kg civârındadır.  Bu rakam ABD’de 900 kg’dır.

ÇİMLENME

Alm. Keimen (n), Fr. Germination (f), İng. Germination. Tohumdaki embriyonun uygun şartlar bulunca, gelişerek ana bitkiye benzer bitki vermek üzere tohumdan çıkıp serbest hâle geçmesi. Tohum olgunlaştıktan sonra çimlenene kadar çok az su ihtivâ ettiğinden bu esnâda hayat olayları çok yavaş olur. Tohumun bu hâline uyku hâli de denir. Tohumlar çimlenme özelliğini kaybetmeden senelerce uyku hâlinde kalabilirler.

Çimlenme ile birçok fizyolojik olaylar ortaya çıkmağa başlar. Meselâ 25°C’de tohumun şişmesinden 12-14 saat sonra tohumun embriyonunda, hem hücre bölünmeleri, hem de hücre uzamaları teşekkül eder. Çimlenmede en tipik metabolik değişmenin, solunum şiddetlenmesi olduğu ortaya konulmuştur. Bezelye tohumlarında, şişmeden 2-4 saat sonra çok açık solunum şiddetlenmesi gözlenmiştir. Ayrıca çimlenme ile enzimler de yüksek bir faaliyet gösterirler. Yalnız esas olarak tohumlu çimlenmenin açık olarak ortaya çıkması için öncelikle tohum tarafından su emilmesi gerekmektedir. Tohumun suyla şişme ve hacmin artışı sonucu tohum gömleği yırtılır. Birçok tohumlarda ise embriyo kökçüğü tohum gömleğini yırtar ve kökçük dışa uzanarak çimlenmenin gözle görünen ilk nümûnesini gösterir. Çimlenme ile tohumun yağ, protein gibi maddelerinde azalma görülür. Çimlenmenin biraz ilerlemesi ile ilk kök, hızla toprakta büyür ve yan kökler ile kök tüyleri bakımından gittikçe zenginleşir. Bundan sonra açığa çıkan fidecikte tipik dış farklılıklar görülmeye başlar.

Çimlenmeye doğrudan doğruya veya dolaylı olarak etki yapan dış ve iç şartlar vardır. Bu şartlar; su, ısı, oksijen, tohum gömleğinin yapısı, kimyâsal madde etkileri olarak sayılabilir. Kâfi miktarda ısı, nem ve oksijen biraraya gelmedikçe çimlenme başlamaz.

ÇİN

DEVLETİN ADI

Çin Halk Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ

Pekin

NÜFÛSU

1.149.667.000

YÜZÖLÇÜMÜ

9.572.900 km2

RESMÎ DİLİ

Çince

DÎNİ

Konfüçyonist, Budist, Taoist, İslâmiyet

PARA BİRİMİ

Yuan

Yüzölçümü îtibâriyle dünyânın üçüncü, nüfus îtibâriyle en büyük Güney Doğu Asya ülkesi. Doğusunda Güney Kore, kuzeydoğusunda ve kuzeybatısında Rusya, kuzeyde Moğolistan, güneybatıda Afganistan ve Pakistan, güneyde Hindistan, Nepal, Butan, Birmanya Laos ve Kuzey Vietnam, doğusunda ise Büyük Okyanus ile çevrilidir.

Târihi

Eski devirlere âit yapılan araştırmalar Çin hakkında devamlı yeni bilgiler vermektedir. Ülkeyi yöneten ilk hânedân olarak Hya ve Şang sülâleleri bilinmektedir. Hya sülâlesi hakkında bilinen tek bilgi hükümdârların isimleridir. Şang sülâlesinin, yapılan araştırmalar netîcesinde yaklaşık olarak M.Ö. 1450-1050 seneleri arasında Çin ovalarına hâkim oldukları bilinmektedir. M.Ö. 1050-220 yılları arasında değişik çeşitli uygulamalarla Çov Sülâlesi yönetmiştir. Şang Sülâlesini yıkarak başa geçen Çov Sülâlesi, M.Ö. 1050-771 seneleri arasında feodal bir idâre kurdular. Ülkede, feodal devletler bağımsız devletler hâlinde gelişmeye başladı. Bu durum hükümdârın gücünün azalmasına ve feodal devletler arasında savaşa sebeb oldu. Batıdan gelenTürk ve Moğollar, ülkenin büyük bir kısmını fethettiler. Batı milletlerinin eline düşmüş olan topraklarından büyük bir kısmını Çin beyi Tsin, geri aldı. Böylelikle devleti önemli feodal devletlerden biri oldu.

M.Ö. 770-472 devri:Feodal beylerin kendi aralarında iç savaşlara giriştikleri bir devirdir. Bu savaşlar netîcesinde yedi bey kalmış ve bunlar da kral şanını alarak Çov Sülâlesinden ayrıldılar. M.Ö. 472-221 iç savaş sonunda M.Ö. 453 senelerinde Tsin’in feodal devleti üç devlete bölündü. M.Ö. 221-206 aralarında Tsin’in Sülâlesi memleketi mutlakiyetle idâre etti. Tekerlek dingillerinin standartlaştırılması ve bâzı ölçü birimlerinin kullanılmaya başlaması Çin târihinin bu safhasına âit önemli hâdiselerdir. Kuzeyden gelen saldırılardan (Hun saldırıları) korunmak için Çin Seddinin ilk şekli olan toprak tabyalar yapıldı. Doğu Çin bölgesinde başlayan bir ayaklanma, uzun süren savaşlara sebebiyet verdi ve bu savaşlar sonunda Han Sülâlesi yönetimi ele geçirdi ise de, bir müddet sonra idâre değişti. M.Ö. 206 yılında yönetimi, küçük rütbeli bir asker olan Lui Ki ele geçirerek Han Sülâlesini (asiller) kurdu. M.S. 168 senesinde meydana gelen bir hükûmet darbesi üzerine 220 senesine kadar devâm eden iç savaşlar devri başladı. Büyük bir halk ayaklanması bastırıldı. Bu iç savaş netîcesinde ülke üçe bölündü, kuzeyde Vey (220-264), güneydoğuda Vu (229-280), güneybatı Şu (221-263) imparatorlukları kuruldu. Göçlerin arttığı devirde, Tsin Sülâlesinin (265-316) başa geçerek, parçalanan Çin’i birleştirmeleri de ülkeye huzur ve istikrar getirdi. Daha önceleri ücretle kullanılan milletler bu savaşlarda (asillerin savaşlarında) o derece kuvvetlendiler ki, bunlardan Hyung-nu’lar (Hunlar) 303’te yeni bir devlet (Han) kurdular. Bu sülâle Çin İmparatorunu iki defâ esir almış ve 317’den başlayarak bütün Kuzey Çin’de hâkimiyet kurmayı başarmıştır. Bunun üzerine Tsin Âilesi kuzeye inerek burada Doğu Tsin Sülâlesini (317-419) kurdu.

Güney Çin’de 580 senesine kadar çeşitli sülâlelerin kurduğu muhtelif devletler görülür. Suy Sülâlesi (581-618) Çin’i birleştirmeye muvaffak oldu. Bu kısa ömürlü hânedan zamânında Çin, Vietnam’ın kuzey ve güneyini ve Tibet’in kuzeyini ele geçirdi. Çin’in nüfûzunu tekrar Orta Asya’da hissettirdi. Bu devrede Kuzey ve Orta Çin Ovasındaki ticârî münâsebetleri kolaylaştırmak için kanallar açıldı. Ancak bütün bu işlerin yapılması için yabancılardan yardım istenmesi Suy Sülâlesinin sonu oldu. T’ang Sülâlesi (618-907) işbaşına geldi. Bu hânedân devrinde (664) toprakların yeniden taksimi ve vergilendirilmesi yapılmıştır. Müslüman Arapların saldırıları üzerine Türkistan Çin’in elinden çıktı.

Bundan sonra Türkler devlet idâresinde önemli mevkilere yerleştiler ve sık sık vukû bulan ihtilâllerde önemli rol oynadılar. T’ang Hânedânının düşüşünden sonra 960 târihine kadar 5 küçük hânedân iş başına geçti. Bu devirde Kuzey ve Güney Çin’de küçük eyâletler şeklinde devletler meydana çıkmıştı. 960 târihinde iş başına geçen Sung Hânedânı zamânında Çin İmparatorluğunun birliği yeniden tesis edilmeye çalışılmış, ancak bunda muvaffak olunamamıştır. Bu hânedân devrinde birçok şehirler kuruldu ve barut kullanılmaya başlandı. Mîmârî, târih, şiir, resim, porselen ve bahçecilikte çok yüksek bir seviyeye ulaştılar. Elde bulunan târihî dokümanlar bu medeniyetin yüksekliğine delil teşkil etmektedir.

Cengiz Han, 1206-27 yılları arasında Çin’i işgâl etti ve Moğollar, 1214 yılında Sarı Nehirin kuzey tarafındaki bölgede hâkimiyeti ele geçirdiler. 1271 târihinde Kubilay Hân, imparatorluğunu îlân etti. Böylece Yüan Hânedânının (1260-1368) ve başşehir Yenching (Pekin)i kurdular. Moğollarla berâber Yüan Hânedânı bütün Çin’i fethederek hâkimiyetleri altına aldılar. Bundan sonra Moğollar Çin kültürünün etkisi altına girerek, din, örf ve âdetlerinde, giyim ve kuşamlarında Çin örf ve âdetlerini benimsediler.

Chu Yüan Chang, Yüan Hânedânı yerine Ming Hânedânını (1368-1644) kurdu. Bu hânedân zamânında Moğollar, Baykal Gölünün kuzey tarafına sürüldü ve imparatorluk eski kuvvetine kavuştu. Yine bu devirde Avrupalılar Çin’e ulaştılar. Portekizliler ve İspanyollar 16. yüzyılda, Alman ve İngilizler 17. yüzyılda buraya geldiler.

Ming Hânedânından sonra işbaşına geçen Ch’ing Hânedânı (1644-1912) zamânında, Avrupalı tüccarlar, Çin’in önemli kaynaklarını yıllarca batıya aktarıp, bundan istifâde ettiler.

Çin, uzun yıllar batıya kapalı kaldı. Çin’in batıya açılması 19. yüzyıl ortalarında başladı. Bu yıllarda Portekiz, İngiltere, Fransa, ABD ile ticârî, siyâsî münâsebetler başladı. Bunlardan İngilizler, Hint pamuklukları ve afyonunu, çay ve ipekle değiştiriyorlardı. Çin üst makamları bu ticâreti engellemeye çalıştılar. Bununla ilgili olarak afyon ithâlini yasaklayan kararlar aldılar. Bunun üzerine İngilizlerle anlaşmazlıklar çıktı ve savaşlar başladı. Ancak bu savaşlar İngilizlerin gâlibiyeti ile sona erdi (1842). Yapılan anlaşma sonunda İngilizler daha geniş haklara sâhip oldular. Bunun netîcesi olarak beş Çin limanı İngilizlere açıldı ve Hong Kong Adası da İngilizlere bırakıldı. Bu savaşlara “Afyon Savaşı” adı verildi. Daha sonra yapılan anlaşmalarla ABDve Fransa’ya aynı haklar tanındı.

Zamanla anlaşmaların uygulanması aksadı. Çinliler yabancıları ülkelerinden atmak istiyorlardı. Fakat onlar elde ettikleri imtiyazları geri vermeye niyetli olmadıkları gibi, bunları az buldular. Böylece, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ülkede ayaklanmalar oldu. Fakat bu ayaklanmalar yabancı güçler tarafından bastırıldı. 1858 yılında anlaşma uyarınca İngiliz ve Fransızlar yeni haklar kazandılar. Bir müddet sonra aynı menfaatler ABDve Rusya’ya da tanındı. Bu olaylardan sonra, Çin’de bir sükûnet dönemi başladı.

Çin-Japon Savaşları:Çin’in Kore üzerinde hâkimiyet kurmak istemesi üzerine 1894 yılında ilk savaş başladı. Kore’de çıkan ayaklanmayı bastırmak üzere her iki ülke de Kore’ye asker gönderdi. Ayaklanma bastırıldı. Fakat daha sonra her iki ülke birbirleriyle savaşa tutuştular. Bu savaşlar sonunda Çin büyük kayıplara uğradı. 1895 yılında savaş sona erdi ve Çin, Kore’nin bağımsızlığını tanıdı, ayrıca Formoza Adasını da Japonya’ya vermek mecbûriyetinde kaldı.

1911’den sonra başa geçen Yuan Şi-K’ay monarşik bir idâre kurmaya başlamışsa da muvaffak olmayarak 1916 ‘da öldü. Bu arada 1917’de sembolik olarak Birinci Dünyâ Savaşına girmiş ancak bir çok şehirleri bu arada Şanghay, Japonya tarafından işgâl edilmiştir.

1925 yılında milliyetçilerin önderi olan Çiank Kayşek yönetimi ele geçirdi. Orduları ile Japonlara karşı savaşarak bir çok yerleri geri aldı. Bu arada Şanghay tekrar ele geçirildi.

Ülkede 1920 yılında komünist partisi kuruldu ve taraftar toplamaya başladı. Bu parti,  ülkede bir çok karışıklıklar çıkardı. Çiank- Kay-Şek bir taraftan Japonlarla savaşırken, bir taraftan da bu ayaklanmaları bastırmaya uğraşıyordu. Nihâyet 1927’de komünistlerin başına geçen Mao Çe-Tung, Çu Enlay ve Çu Di’ ile komünist partisi güçlenerek ülke çapında teşkilâtlanmaya, hükûmet kuvvetleri ile çarpışmaya başladı. İkinci Dünyâ Savaşı sona erince, komünistlerle milliyetçiler başbaşa kaldılar. Mao Çe-Tung yönetimindeki komünist birlikleri ülkeye hâkim oldular. ABDmilliyetçilere yardım eder göründü. ABD’nin Çin’e gönderdiği diplomatlar hep milliyetçilerin aleyhine çalışmış, onların komünistlerin eline geçmesine sebeb olmuşlardır.

Yönetim tamâmen komünistlerin eline geçince, Milliyetçi Çin hükûmeti, Formoza (Tay-Van) Adasına çekilmek zorunda kaldı. Böylece Çin ikiye ayrıldı: Çin Halk Cumhûriyeti ve Milliyetçi Çin Cumhûriyeti.

1 Ekim 1949 yılında Mao Çe-Tung’un başkanlığında Çin Halk Cumhûriyeti kurulmuş oldu. Böylece Çin’in Asya kıtasındaki bütün toprakları Çin Halk Cumhûriyeti’nin eline geçti. Milliyetçi Çin Cumhûriyeti de Formoza Adasına çekildi ve orada hükûmet kurdu. Mao, 1976’da öldü. Mao’nun ölümünden sonra, Maoizm açıktan tenkid edilmeye başlandı. Çin idârecileri ABD ve Japonya ile ekonomik iş birliği yaptı. Mareşal Ye Cienying, Mao’nun yanlışlarını açıkladı. Eski katı durum kaldırılarak ekonomik ve siyâsî yönde yumuşama başladı. Çin kapıları yabancı sermâyeye açıldı. Son yıllarda demokratikleşme hareketleri kanlı bir şekilde bastırıldı.

Fizikî Yapı

9.572.900 km2lik yüzölçüme sâhip olan Çin, fizikî yapı îtibâriyle genellikle doğu, batı olmak üzere iki bölüme ayrılır. Ülkenin batısı; güneybatı ve kuzeybatıda iki farklı yapıya sâhiptir. Güneybatı Hindistan ve Bagnladeş ile olan sınırlarını, dünyânın en yüksek tepesine sâhip olan Himalaya Sıradağları teşkil eder. Himalayaların kuzeyinde yer alan 1 milyon km2 yüzölçüme ve ortalama 3900 m yüksekliğine sahip olan Tibet Yaylası, kuzeyden Astin Tagh ve Nam Şam sıradağlarıyla çevrilidir. Bu dağlarla Himalayalar ülkenin batısında birleşirler. Ülkenin kuzeybatısını teşkil eden Astin Tagh Dağlarının kuzeyi, Doğu Türkistan’ın tarım havzasıdır. Ülkenin kuzeybatı bölgesinde, Tiemşan Dağları, Moğolistan sınırını meydana getiren Altay Dağları, batıda Torbagatay ve Çungarski Alatau ile çevrili geniş Çungarya düzlüğü yer alır.

Ülkenin kuzeyini Gobi Çölünün güney kısmı kaplar. Doğusunda yüksekliği batıya göre fazla olmayan tepeler bulunur. Bu tepeler ülkenin kuzeydoğusundan, güneybatısına doğru uzanarak dağlık bölgeyle birleşirler. Kıngan, Çangpai ve Çangvansai dağlarıyla çevrili olan kuzey doğu bölgesi Mancurya olarak isimlendirilir.

Doğu Çin’in kuzey kısmı Hai Ho, Hvang Ho ve Kuai Ho nehirlerinin havzalarından meydana gelen düzlüklerden, güney kısmı ise Kuzey Burma ve Çin Hindi yarımadası  sınırında yükselen yaylalardan meydana gelir.  Bu iki bölge arasında ülkenin en bereketli ovalarının bulunduğu ve nüfûsun en kalabalık olduğu kesimdir. Toplam sınır uzunluğu 42.500 km olan Çin’in bu sınır uzunluklarının 22.500 kilometresi Büyük Okyanus iledir. Kıyıları Liatoung ve Şantung yarımadalarında genellikle yüksek, diğer kesimlerinde alçak ve alüvyonlu ovalar hâlindedir.

Ülke topraklarının üçte biri dağlık, dörtte biri yayla, beşte biri vâdi, onda biri tepeler, yüzde on ikisi ise ovalıktır. Akarsuları doğu ve batıda farklı özelliklere sâhiptir. Çöl ve yüksek yaylaların bulunduğu batı kesimindeki akarsular, daha çok yeraltı veya çorak havzalar hâlindedir. Doğu bölgelerindeki akursular ise genellikle Pasifik Okyanusuna dökülür. Çin’deki zayıf akarsuların suladığı topraklar yüzölçümünün beşte ikisini teşkil eder. En önemli akarsular, Doğu Çin bölgelerinde bulunur. Kuzey doğudaki Mancurya bölgesinde Sungari-Lia Ho ve doğu bölgesinde Sarı Nehir (Huanghı), orta kısımda Mâvi Nehir (Yang-tse kiang) ve güneyde İnci Irmağı (Şi-kiang) en önemli nehirlerdir. Doğu bölgesindeki ırmaklar yön değiştirebilme özelliğine sâhiptirler. Eriyen kar sularıyla beslenmeler, buharlaşma, kat ettikleri yoldaki çöl şartları bu nehirlerin debileri ve yönlerinin değişmesine etki eden en büyük faktörlerdendir. Mâvi Nehir (Yang-tse kiang) 5552 km uzunluğuna sâhib olup, dünyânın dördüncü uzun nehridir.

Batı Çin’de seyrek rastlanan akarsular göl havzalarında veya kıraç topraklarda yeraltı suları halinde sona erer. Ülkenin iki büyük ırmağı olan Huang-Ho (4845 km) ve Yang-tse kiang, Tibet’te doğar. Kuzeyde Moğolistan kısmında Huang-Ho Nehri ülkenin en önemli nehridir. Batıdaki tarım havzasında birkaç küçük göl vardır. Moğolistan’daki tuz gölleri, doğu bölgelerdeki Tung-Ting, Pu-yang ve Tai gölleri en önemli gölleridir. Ayrıca pekçok küçük göle (daha ziyâde doğuda) sâhip olmasına rağmen, başka önemli gölü yoktur.

İklim

Güney kesimlerinde muson iklimi hâkim olan Çin’de, özellikle kuzeybatı kesimleri sert kara ikliminin hüküm sürdüğü bölgelerdir. Kış mevsiminde Orta Asya üzerinde bulunan soğuk, kuru ve yüksek basınçlı hava, karalardan denizlere doğru bir rüzgâra sebep olur. Yazın bu durum tam tersine olarak meydana gelir. Denizlerden karalara doğru esen rüzgârlar hâliyle nemli olurlar. Doğu kesimleri bilhassa yaz aylarında musonlar sebebiyle bol yağış alır. Batı kısımları yağış yönünden son derece fakir bölgelerdir. Kuzeybatıda senelik 50 mm civarında olan yağış ortalaması, güneydoğu kesimlerinde 3000 mm gibi çok yüksek bir rakamı bulur. Mayıs ve ekim ayları arasında yağan yağmur, senelik miktarın yaklaşık % 80’ini teşkil eder. Kuzey bölgelerinde temmuz ve ağustos ayları yağmur mevsimleridir.

Güneyde tropikal iklim sıcaklıklarına karşı kuzeyde kara iklimine uygun sıcaklıklar görülür. Yaz mevsiminde kuzey ve güney bölgeleri hemen hemen aynı sıcaklığa sâhipken, kış aylarında sıcaklık farkı 35°C gibi büyük bir rakama ulaşır. Kuzey bölgesi, kışın sert kara iklimi sebebiyle soğuk bir kış mevsimi yaşarken, güneyde ılıman bir ekvatoral iklim hüküm sürer.  Güneydoğuda uzun ve sıcak yazlar, özellikle Tibet ve Tsinghai platolarında ise çok uzun ve sert kışlar hüküm sürer. Burada yazlar aksine kısa ve sıcak geçer.

Tabiî Kaynakları

İklim ve fizikî yapısının tabiî netîcesi olarak doğu bölgeleri ormanlarla kaplı, batısı ise çayırlık, geniş olarak da çöl bitkileri ile kaplıdır. Ormanların kapladığı alan, toplam yüzölçümün yüzde onunu teşkil eder. Güney kesimlerde tropikal ağaçların teşkil ettiği ormanlar kuzeye gidildikçe yaprak döken ağaçlardan meydana gelir. Biraz daha kuzeye gidilince, ülkenin orta kesimlerine gelinir ki, buralarda yaprak dökmeyen kozalaklı ağaçlar mevcuttur.

Kuzeyde, step ve çöl bitkileri hâkimdir. Güneybatıdaki Tibet soğuklarının bulundğu bölgede nâdir rastlanan dağınık ve bodur bitkiler yetişir. Dünyâdaki hayvanlardan kuş türlerinin % 12’si, memeli hayvan türlerinin % 10’u, balık türlerinin de % 9’u Çin’de yaşamaktadır. Pandalar ve semenderler Çin’de yaşıyan ve dünyâda nesli tükenmekte olan hayvanlardır.

Mâdenler bakımından pek fazla zengin olduğu söylenemez. Mevcut zengin mâden yataklarının pek çoğu ulaşım ve teknik imkânsızlıklar sebebiyle işletilememektedir. Ülkenin özellikle kuzey ve orta kısımları demir üretiminde dünyâda ilk sıralarda yer almaktadır. Antimon ve tungsten üretiminde de dünyâda ilk sırayı alan Çin, kalay üretiminde ise dünyâda ikinci sırada bulunmaktadır. Molibden, civa ve bizmuttan başka az miktarda bakır, çinko, kurşun ile krom ve nikel vardır. Kalsiyum florür, grafit, mağnezit, talk, tuz mineralleri, asbest ve baryum rezervlerinin yanısıra, kükürt ve fosfat da kayda değer mâdenlerdendir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Çin nüfus bakımından dünyânın en kalabalık ülkesidir. Nüfûsun çoğu, sâhil bölgelerinde, delta ve nehir vâdilerinde, Szechwan’ın merkez platosundaki münbit arâzilerde ve Kuzey Çin’in Büyük Vâdisindeki ekilebilir arazide yerleşmişlerdir. Bu bölgelerde nüfûsu iki milyonun üzerinde birçok büyük şehir merkezleri bulunmaktadır. Hükûmet nüfus kontrolü ile ilgili tedbirler almasına rağmen, yıllık nüfus artışı 15 milyonun üzerindedir. Ülkenin tabiat şartları, nüfûsun, ülkenin her yanına eşit olarak dağılımını engellemektedir. Nüfus yoğunluğu ortalaması 109’dur. Fakat bu ortalama yoğunluk olup, batıya doğru yoğunluk azalır ve bir kilometre kareye bir kişiden daha az düşer. Çin’in nüfus yoğunluğu bakımından en kalabalık bölgesi, büyük şehirlerin yığıldığı kuzey doğu bölgesidir. Bu bölge Çin topraklarının % 40’ını teşkil ettiği halde, nüfûsun % 90’ını barındırmaktadır. Burada nüfus yoğunluğu kilometrekare başına 450 kişidir. Nüfûsun geri kalanı arâzinin % 60’lık bir bölümünde yaşarlar. Bu bölgelerin başında Çinlilerin “Yeni Arâzi” (Sömürge) dedikleri Doğu Türkistan ile Tibet gelmektedir. Komünist idâre başa geçtikten sona doğudan birçok Çinli bu bölgelere yerleştirilmiştir. Bilhassa çok kalabalık olan şehirlerde geçim sıkıntısı sebebiyle kırsal bölgelere göçler yapılmaktadır. Komünist idâre 1960 yılından beri doğum kontrolü, âile planlaması, kırsal bölgelere teşvik vb. tedbirler alınmasına rağmen nüfus hızla artmakta ve nüfus problemi çözülemeyecek hâle gelmektedir.

Çin’in büyük nüfus artışı yeni bir mesele değildir. M.Ö birinci asırda Çin’in nüfûsu 50 milyon civârındaydı. M.S. 1200 yıllarında 100 milyona  çıkmıştı. 1368’de 65 milyona düşen nüfus, 1600 yıllarında 150 milyona, 1800 yıllarında 430 milyona fırlıyordu. Bugün 1 milyarın üzerine çıkmış durumdadır. Dünyâ nüfusunun dörtte birini teşkil etmektedir. Ülkede senede 10 milyondan fazla evlilik olmaktadır. Bu kadar büyük nüfûsu olan Çin’de 56 etnik grup vardır. Bu etnik grupların % 94’ünü Hanlılar teşkil etmektedir. Hanlılar asıl Çinliler demektir. Türkçedeki Han Kağan ile alâkası yoktur. M.Ö. 202-220 yılları arasındaki Hun Hânedânından adını almaktadır. Diğer 55 etnik grup da azınlıkları teşkil etmektedir. Başlıcaları:

Türkler: Çinlilerin işgâl ederek buradaki Türk devletinin varlığına son verdikleri Doğu Türkistan’da oturmaktadırlar. Çoğunluğu Uygur Türkleri olup, Kazak, Özbek, Kırgız Türkleri burada bulunmakdadır. Nüfûsu yaklaşık 19-20 milyondur. Bu bölge 1867 yılında kesin olarak Çin’in sömürgesi olmuştur. İslâm dîni ve Türk gelenekleri yasaklanmış, câmiler ve medreseler kapatılmıştır. (Bkz. Türkistan)

Türklerden sonra gelen başlıca azınlıklar: Şuanglar, Hueiler, Tibetliler ve Moğollardır. Şuangların nüfûsu 10 milyon kadar olup, Orta Çin’in güney kesimlerinde, Kuang-si Şuang eyâletinde yaşamaktadırlar.

Tibetliler: Nüfûsü 4 milyon kadar olup, Yüksek Tibet yaylalarında dağınık bir şekilde yaşamaktadırlar.

Huei’ler: Ning-hsia-huei eyâletinde yaşamaktadırlar. 5 milyon civârında nüfusları vardır.

Moğollar: İç Moğolistan’da yaşamakta olup, iki milyon civârında nüfusları vardır.

Çin’de Sina-Tibet dil âilesine bağlı çeşitli lehçeler konuşulur. Ancak resmî dil Kuzey Çin’in konuştuğu Mandarin lehçesidir. Bölgelere göre lehçeler değişmekte ve farklı telaffuzlar ile mânâ bozulmaktadır. Ancak kullanılan yazı dili herkes tarafından anlaşılmaktadır. Çincede harfler heceyi gösterdiğinden dolayı, 4 binden fazla harf vardır. Son zamanlarda bu sayı indirilmeye çalışılmaktadır. Azınlıklar ise kendi aralarında kendi dillerini kullanmaktadırlar. Çin’in resmî bir dîni yoktur. Ancak halk Taoizm, Konfüçyonizm, Budizm, İslâm, az miktarda Hıristiyan dînine mensupturlar.

Halkın başlıca gıdâları arasında kuzeyde buğday, güneyde pirinç ve çeşitli sebzeler ile balık başta gelir. Halk yakın zamâna kadar geleneksel âile düzenini muhâfaza etmekteydi. Âileler birçok akrâbaları ile berâber yaşamaktadırlar. Komünist idâre bunları komünlere dönüştürmektedir. Halkın eğlencelerinin başında uçurtma uçurtmak, millî geçit törenlerinde yapılan ateş oyunları ve kukla ejderler ile güreş başta gelmektedir. Son senelerde dünyâya yayılan Kung-fu sporu da buradan çıkmıştır. Çin son zamanlarda milletlerarası spor müsâbakalarına katılmaktadır. Haberleşme tamâmen komünist idârenin kontrolü altındadır.

Çin eski târihlerde birçok önemli teknolojiye beşiklik yapmıştır. Bunların başında porselen, kâğıt yapımı, demir dökümü, blok baskı, barut ve mağnetik âletleri sayabiliriz. Günümüzde ise Çin üçüncü süper güç hâline gelmiş bulunmaktadır. Bloksuz ülkeler safında yer alır.

Eğitim, komünist idâre tarafından rejimin maksadına uygun olarak düzenlenmektedir. Diğer komünist ülkelerden farklı olarak iş okulları da kurulmuştur. Önemli şehirleri: Pekin, (başşehir), Şanghay, Tientsin, Kanton, Shenyan, Wu-han, Urumçi’dir.

Siyasî Hayat

20 Eylül 1954 târihli bir anayasa ile komünizm idâresi kurulmuştur. İktidara ülkenin tek siyâsî partisi olan Komünist Parti hâkimdir. Ülkede yaşama ve yönetim 1227 üyeli senede bir defa toplanan Milli Halk Kongresinin elindedir. Seçmen yaşı 18’dir. Senede bir gün toplanan Millî Halk Kongresinin yürütme meclisi olan Dâimî Komisyon veya Devlet Meclisi, Kongre üyeleri tarafından kendi aralarından seçilen bir başkan, 13 temsilci, bir genel sekreter ve 65 milletvekilinden teşekkül eder. Yürütme yetkisi başbakan, 12 temsilci, 32 bakan veya bakan seviyesindeki komisyon başkanları ve genel sekreterden teşekkül eden hükûmete âittir. Yürütmenin bir kolu olan devlet başkanı kongre tarafından dört yıl için seçilir. İdârî bakımdan 28 eyâlete  ayrılmış olup, bunların 5’ini muhtar eyâlet, 21’ini eyâlet ve 2’sini de birer şehir olan iller teşkil eder.

Ekonomi

Tarım: Ekonomik bakımdan az gelişmiş, fakir ve dolayısıyla refah seviyesi çok düşük bir ülkedir. Çin için büyük sıfatı, nüfusunun ve topraklarının çokluğu sebebiyle kullanılmaktadır. Ekonomisi esas itbâriyle tarıma dayalı olan ülkede, komünizm idârelerinin her yerde uyguladığı gibi, arâzi, tarım araçları, fabrika, işletmeler tamâmen devlete âittir. Ülke yüzölçümüne nisbeten az olan ekime elverişli topraklarda ürettiği besin miktarı bakımından dünyâda başta gelen ülkelerden olmasına rağmen kendi ihtiyâcını karşılayamaz. Yetişen önemli tarım ürünlerinden pirinç, mısır, arpa, darı, soya fasulyesi, susam, fıstık, ceviz, şekerkamışı, tütün başta gelmektedir. Her çeşit meyvenin yetiştirildiği ülkede pamuk, kenevir, kayda değer tarım ürünlerindendir.

Ormancılık: Orman ürünleri oldukça fazla olup, bu hususta dünyânın önde gelen ülkelerindendir. Dünyâ devletlerine nisbeten üretim çok olmasına rağmen, kendi ihtiyâcını karşılamaya yetmez. Bu sebepten köylerde kereste yerine bambu ağaçları kullanılmaktadır.

Hayvancılık: Kuzey ve kuzeybatıdaki step bölgelerde daha yaygındır. Küçük ve büyükbaş hayvanlardan, at, deve, eşek en çok yetiştirilen hayvanlardandır. Doğu Türkistan, Şing-Hay ve İç Moğolistan’daki halkın geçim kaynağı hayvancılıktır.

Çin denizlerinde 1500’den fazla balık çeşidi bulunur. Senede ortalama 8.5 milyon ton civârındaki balık, ülke hakının en önemli protein kaynağıdır.

Pek fazla zengin olmayan mâden kaynakları çok iptidâî olan teknoloji sebebiyle yeteri kadar işletilememektedir. Ürettiği petrol, ülke ihtiyâcını karşıladığı gibi ihraç da edilir. Halkının refah seviyesi, son derece düşük olmasına rağmen, yapılan yatırımlar, nükleer bomba, sun’î peyk, bilgisayar, askerî araç ve gereç îmâli yönünde yapılmaktadır. Bu yöndeki sanâyi yatırımlarında büyük ölçüde dış yardım kullanılmaktadır. El sanatları dünyâca meşhur olan bir ülkedir. Bilhassa ipekçilik, porselencilik, oymacılık ve benzeri el sanatları son derece ileridedir.

Ticâretinde, ithâlâtı ihrâcatından daha önemlidir. Pamuk, çay, ipek, porselen ihraç ettiği ürünlerin başında gelir. İthal ettiği malların başında ise makina ve sanâyi mâmülleri ile buğday ve diğer gıdâ maddeleri yer alır.

Ulaşım: Çin’de kara ve demiryolu ulaşımına büyük önem verilmiştir. 982.243 km’yi bulan karayolunun % 83’ü asfalttır. Küçük üretim birimlerine bağlanan yerel hatlarla birlikte demiryollarının uzunluğu 64.960 km’yi bulmaktadır. Akarsuların büyük bir kısmında ulaşım yapılabilmektedir. En işlek akarsuları Yongtzo, X’i Huai ve Huang ırmaklarıdır. Uzun bir deniz kıyısı olan Çin’in 20 kadar açık deniz limanı vardır. Engebeli bir arâziye sâhip olan Çin’de en uygun ulaşım hava yoludur. Ülke çapında 80 hava alanı vardır.