Ç

Yeni Türk alfâbesinin dördüncü harfi. Ana seslerden olduğu için Yenisey Orhun alfâbesinde “Ÿ” işâreti ile karşılanmıştır. Eski ve yeni Türk lehçelerinde başta, ortada, sonda kullanılır. Ancak iki ünlü yâni sesli harf arasında sedalaşarak, ağaç- ağacı; aç-acıkmak vs. gibi kelimelerde görüldüğü üzere “c” olarak söylenir. Zâten Türkçedeki bütün “c”ler, Türkçe olmayan kelimeler hâriç, “Ç” sesinden gelmişlerdir. Bu ses Arapçada bulunmaz.

ÇAÇABALIĞI (Clupea Sprattus)

Alm. Sprott (m), Fr. Sprat (m), İng. Sprat. Familyası: Hamsigiller (Clupeidae). Yaşadığı yerler: Avrupa denizleri ile Karadeniz’de, Özellikleri: 15 cm kadar uzunlukta olup, hamsiye çok benzer. Ömrü: 15 yıl kadar. Çeşitleri: Akdeniz ve Baltık Denizinde yaşayanlar alt tür kabûl edilir.

Hamsigiller âilesinden ringa ve hamsiye çok benzeyen kemikli bir balık. 13-17 cm boyunda mâvimtrak ile gümüşî renkte olup, Avrupa denizlerinde kalabalık sürüler hâlinde dolaşır. Bizde Karadeniz’de boldur. Sığ yerlerde ringa balığı yavruları ile dolaşır, yaşayış ve avlanışı hamsiye benzer. Su yüzeyinde hareket eden küçük hayvan ve bitkisel besinlerle beslenir. Yumurtaları denizde yüzer. Karın yüzgeçleri ile sırt yüzgeçlerinin aynı hizâda ve karın pullarının testere gibi dişli ve sert oluşu tipik özelliğidir. Hamsi ve ringa balığına çok benzerse de, boyu ringanın yarısı kadardır.

Kışın yağlı olup tâze yenir. Biraz bayatlayınca eti acımsı bir tat alır. Fazla ekonomik bir değeri yoktur. Avrupa ülkelerinde konserve ve salamurası yapılmasına rağmen, bizde eti pek makbul değildir. Türk sularındakilere “Acı çaça” da denir. Bâzı balıkçılar çaçayı hamsi diye satarlar.

ÇAD

DEVLETİN ADI

Çad Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ

Fort,Lamy

NÜFÛSU

5.823.000

YÜZÖLÇÜMÜ

1.284.000 km2

RESMÎ DÎLİ

Fransızca, yerli dili, Sara ve Arapça

DÎNİ

İslâmiyet, Katolik, Putperest

Afrika’nın kuzey ortasında denizlerden uzak bir devlet. Doğusunda Sudan, kuzeyde Libya, batısında Nijer, Nijerya, Kamerun, güneyinde Orta Afrika Cumhûriyeti yer alır.

Târihi

Çad’ın ilk târihi ve kavimleri hakkında elde yeterli yazılı belge yoktur. Bulunan arkeolojik kalıntılardan anlaşıldığına göre Çad, 4. asırda önemli bir ticâret merkeziydi. Yedinci asırda bölgede Sao kabîleleri hâkimiyet kurmuşlar ve bronz ve seramik sanatlarında çok ileri gitmişlerdi. Meşhur Arap târihçilerinden Bekrî, 11. asırda Çad’da bir Berberî Devleti kuran Kanemlilerin hüküm sürdüğünü bildirmektedir. Üç asır kadar Kanemliler hegomonyalalarını sürdürdüler. On altıncı asırda Bornu Devleti Kanem’i fethetti ve siyâsî birliği temin ederek Kuzey Afrika ve Nil havzasında bulunanlarla ilişkiler kurdular. Bornu Devleti 1550’lerden îtibâren kısa aralıklarla Osmanlı Devletine tâbi oldu. Bornu hâkimiyeti, bölge Fransızların eline geçinceye kadar devâm etti. İkinci Dünyâ Savaşında Fransa’nın Almanlara karşı Afrika’daki stratejik bakımdan en önemli sömürgesiydi. 11 Ağustos 1960 târihinde bağımsızlıklarını kazanarak bir cumhûriyet idâresi kurdular.

Bağımsızlığın ardından ülkenin güneybatısındaki hıristiyan zenciler ile Müslümanlar arasında mücâdeleler başladı. Devlet başkanlığına seçilen François Tombalbaye, 1961 senesi Martında iktidardaki Çad İlerleme Partisi (PTT) ile muhâlefetteki Afrika Ulusal Partisinin (PNA), Çad’ın ilerlemesi için Birlik adıyla tek bir partide birleşmesini sağladı. 1963’te eski PNA yöneticilerinin tutuklanması ile sâdece iktidar partisinin adayları seçime girebildi. Böylece tek partili bir devlet şekli meydana getirildi. Bu arada yönetimi devirmek ve ülkedeki Fransız nüfûsuna son vermek için Çad Ulusal Kurtuluş Cephesi ile Çad Ulusal Cephesi gerilla faaliyetlerine başladılar.

Tombalbaye 1975’te askerî bir darbe ile görevden uzaklaştırılarak öldürüldü. Yerine Tuğgeneral Felix Malloum geçti. 1977’de Aozovu şeridini işgâl eden Libya, iki sene sonra Çad içlerine girdi ise de geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Libya’nın desteğini sağlayan Halk Silahlı Kuvvetleri lideri Goukouni Oueddei devlet başkanlığını îlân etti. Ardından kurulan Geçici Ulusal Birlik Hükümeti 1982 senesinde Hissen Habré yönetimindeki Kuzey Silahlı Kuvvetleri tarafından devrildi. Hissen Habré 1990 senesi Aralık ayına kadar iktidarda kaldı. Bu târihte yapılan bir darbe ile devlet başkanı İdriss Deby oldu. Ekim 1991’de Deby’e karşı Habré yanlıları tarafından başarasız darbe yapıldı. Ülkede hâlen iç karışıklık devam etmekte olup, tam bir huzur sağlanmış değildir.

Fizikî Yapı

Çad Gölünden sonra yavaş bir eğimle yükselen sığ bir havza görünümünde olan Çad’ın kuzey kısmı çöllerle kaplıdır. Çad Gölünün havzası dağlarla çevrilidir. Bu dağların en yüksek noktası Tibesti Mesifi (3415 m)dir. Ülkenin kuzeydoğusunda Ennedi Platosunun kumtaşı tepeleri, doğusunda Ouaddai dağlık bölgesi, güneyinde ise Oubangui Platosu yer alır.

Çad Gölü:Çad Cumhûriyeti sınırları içinde yer alan bataklık bir göldür. Ülkenin batısında Nijer, Nijerya ve Kamerun sınırına yakın bir yerdedir. Gölün alanı 25.600 km2dir. Gölün kuzey batı kısmı girintili çıkıntılı bir görünümdedir. Kuzeydoğusu kumlarla örtülü olup, oldukça güzel manzaralı yerleşmeye uygun bir saha hâlindedir. Gölün kuzeydoğusunda bulunan Kanem bölgesinde su sığırları yetiştirilmektedir. Gölün güneyinde, Şari Nehrinin havzası bulunmaktadır. Bu havza sık bir orman hâlindedir.

Göl suyu, çok az tuzludur. Bu sebepten göl etrâfındaki çöküntüler kurutularak kazanılan arâzide verimli mısır ve buğday zirâati yapılmaktadır. Gölün kıyısındaki çöküntülerde biriken tuz, kıyılarda oturanlar tarafından işlenilmektedir. Çad Gölünde önemli miktarda su ürünleri bulunmaktadır. Fakat buradaki balıklar, kâfi miktarda avlanılmadığından, balıklarda dejenerasyon (yozlaşma) görülmektedir. Çad Gölü, bataklığı çok olan bir göldür. Ortalama derinliği 2 metreyi geçmez. Dışarıya hiç bir akıntısı olmadığı gibi beslenmesi de çok azdır. Bu sebeple gölün suyu her geçen sene azalmaktadır. Yüz seneyi aşkın bir zaman önce göl kıyısında kurulan bir balıkçı kasabası bugün gölden 32 km uzakta kalmıştır. Gölle ilgili halk arasında pekçok hikâye ve efsâne vardır. Üzerinde yerlilerce papirüs cinsi bir çeşit ottan yapılmış Kadeye adlı sandallarla balık avcılığı yapılmaktadır. Eskiden sivri sineklerle dolu olarak bilinen bu gölde dünyânın en çok balık çeşidi bulunur. Üzerinde adacıklar da vardır. Ülkenin güneyinden gelen Şari ve onun önemli kolu olan Lagona suları Çad Gölüne dökülür.

İklim

Çad’da, enlem farkı yüzünden değişik iklim özellikleri görülür. Güney bölgesinde tropik iklim hakim olup, mayıs-ekim arasında düşen yağış miktarı 800-1200 mm arasındadır. Orta kesimde yarı kurak bir iklim hakimdir. Yıllık yağış miktarı 300-800 mm arasındadır. Kuzeyde ise az yağışlı sıcak bir iklim hüküm sürer. Yıllık sıcaklık ortalaması, 12°C ile 50°C arasında değişir.

Tabiî Kaynakları

Ülkedeki bitki örtüsü iklim kuşaklarına göre değişiklik gösterir. Güneyde fundalıklar ve seyrek olarak yaprak dökmeyen ağaçlar vardır. Orta kuşakta Savanlar, Cablar ve bozkır bitkileri yer alır. Kuzey bölgesinde ise yer yer olan vahalarda hurmalıklar mevcuttur. Orta ve güney kesimde yaşayan fil, arslan, bufolo ve leoparlar hem turist, hem de avcıları çeker.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Çad, Afrika’nın ortasında oldukça stratejik bir konuma sâhiptir. Kuzeydeki İslâmî bölgeden güneydeki siyah Afrikaya bir geçiş bölgesi olarak görülür. Günümüzde 5 milyonu aşan nüfûsu, 11 ana ırk grubuna ve pekçok alt gruba ayrılmıştır. Şari Nehri kabaca, kuzeydeki Müslüman olan berber siyahları güneydeki sahra siyahlarından ayırır. Kuzeydeki Müslüman olan grup; hayvancılık yapan Araplar, Sudan sınırına yakın ve çiftçi olan Wadaian ve çöldeki Touboulardan müteşekkildir. Buna karşılık güneyde bulunan en büyük grup olan Saralar çiftçilik yaparlar. Daha çok kırsal bölgelerde yaşayan halkın sâdece % 5’i şehirlerde yaşar. Başşehri Fort-Lamy’nin nüfûsu ancak 200.000’in üzerindedir. Yedinci asırda İslâmiyet buraya gelmiş ve bu dînin ırk, renk ayırımı gözetmemesi ülkede hızla yayılmasına sebeb olmuştur. Bugün en yaygın dindir. Halkın ancak % 5’i Hıristiyandır. Resmî dili Fransızca olmakla birlikte, Arapçaya dayanan lehçeler, bilhassa Turku kuzeyde yaygındır. Eğitim sistemi Fransa’ya benzer. Ancak yetişkin nüfûsun % 5’lik bir kısmı okur yazardır.

Ekonomi

Ülke ekonomisi tarıma dayalıdır. Ülkede önemli miktarda darı yetiştirilir. Fıstık, hurma ve pirinç önemli ürünleri arasındadır. Pamuk, ihrâcâtın % 80’ini, fıstık ise geri kalanını teşkil eder.

Hayvancılık çöl ve stepte en önemli faaliyettir. Yaklaşık 4 milyon sığır, 4 milyon keçi ve koyun ve 500.000 eşek ve at ve 250.000 deve beslenir. Göl ve nehirlerde ortalama olarak 100.000 ton balık tutulur.

Îmâlât sanâyisinde; deri, tekstil, şeker, radyo, bisiklet ve ayakkabı önemli bir yer tutar. Ülkenin ödemeler dengesindeki açık en çok ticâret yaptığı ülke olan Fransa tarafından karşılanır. Fransa, Çad’ın pamuğunu piyasa üstü bir fiyatla alır. Önemli ithâlât malları motorlu araçlar, makina ve petrol ürünleridir.

Çad aynı zamanda dünyânın en bol ve en çok çeşitli kelebeleklerine sâhib ülke olarak tanınmaktadır. Dünyânın hemen her yerinden gelen kelebek kolleksiyoncuları her zaman için o güne kadar bulup göremedikleri çeşitlerle ülkelerine dönmektedirler. Bunun için yabancı ülkeler Çad’a “Turizm gelirini kelebek kanatları ile kazanan ülke” adını vermişlerdir.

Ulaşım: Çad’da ulaşım hizmetleri çok sınırlıdır. Karayollarının ancak % 1’i asfaltlanmıştır. Ülkede demiryolu yoktur. Büyük uçakların inmesine uygun N’Djamena havaalanı dışında 40 kadar küçük havalanı vardır. Hava ulaşımı ekonomik açıdan önemli rol oynar.

ÇADIR

Alm. Zelt (n), Fr. Tente (f), pavillon (m), İng. tent, pavilion. Açık havada kurulup, sökülebilen ve kolayca taşınabilen dokumadan, keçe, bez, deri ve çuldan yapılan seyyâr mesken, barınak.

Göçebe hayâtı sürdüren kavimler ve görevleri icabı sık sık yer değiştiren gezici ekipler tarafından kullanıldığı gibi, yaz tatillerinde dinlenme yeri olarak da kullanılır. Savaş ve tatbikatlarda askerlerin, zelzele, su baskını, yangın gibi tabiî âfetler sonunda evsiz kalanların ilk barınakları çadırlardır. Çadırlar çok eski zamanlardan beri insanların içinde hayat sürdüğü meskenler olmuştur. Bugün bile çoğu kabîle ve kavimler tarafından çadır mesken olarak kullanılmaktadır.

Çadırlar yapıları bakımından sekiz çeşittir: 1) Basit konik çadırlar olup, Kuzey Asya ve Kuzey Amerika’da yaygındır. 2) Kubbeli konik çadırlara Japonlarda, 3) Geçitli konik çadırlara Eskimolarda, 4) Çok köşeli çadırlara Tibet kabîlelerinde, 5) Çift konik şekilli çadırlara Sibirya halkında, 6) Kubbesi dâireli çadırlara göçebe hayâtı sürdüren Moğol ve Türklerde, 7) Yanları açık çadırlara Güney Amerika’da, 8) Kubbe şeklindeki çadırlara Doğu Afrika’da ve Kuzey Amerika’da rastlanılır.

Eski Türkler kullandıkları çadırlara ayrı ayrı isimler vermişlerdir. Hükümdarlara ve diğer devlet büyüklerine mahsus, geniş ve yüksek etekli bâzan dört, bâzan yedi direkli, çok kere üç kat kumaştan yapılmış büyük çadırların adı “otak”tır. Hâkanların askerî karargâh olarak kullandıkları çadırlara “orda” denilir. Beyaz kumaştan yapılmış büyük çadırlar “ağban ev”, renkli kumaştan yapılmış olan ise “alaban ev”dir. Birkaç direkli, uzun bölüntülü çadırlara “oba”, gölgelenmek için gündüzleri kullanılan çadıra da “günlük” ismi verilmiştir. Yuvarlak ve tavanları kubbeli çadırlara “yurt”, pencerelerine “tünlük” denir. Develerin konulduğu çadırlara da “kaytaban” denilmiştir.

Bugün için Türkiye’de çadırlarda Türkmenlerin yörük aşîretleri ve doğudaki bâzı âileler hayat sürmektedir. Bunların çadırları dört köşeli, direkli veya yuvarlak kubbelidir.

Türk kabîlelerinde eskiden olduğu gibi bugün için dahi en yaygın olanı “yurt” denilen yuvarlak ve tavanı kubbeli olan çadırlardır. Bu çadırların etraf duvarlarına “kerege” veya “kanat” denir. Kerege birbirine uygun olan yerlerinden ince kayışlarla bağlanmış çubuklardan yapılmıştır. Kerege toplanınca bir demet hâlinde birbiri üstüne gelir. Hayvanlarla rahatça taşınabilir. Çadırlar kurulacağı zaman, demet hâlinde olan kısımlar yanyana getirilir. Ucu iki metre uzaklıktaki kazıklara tutturulmuş olan ipler çadırların bu kısımlarına bağlanınca birkaç metre çapında bir kafes meydana gelir. Kafesin yüksekliği 2-3 metredir. Güneşin doğduğu yöne bir kapı çerçevesi konur. Çadırların tepesinde hava ve ışık almak üzere yuvarlak bir delik vardır. Bu delikten yanan ateşin dumanı dışarıya çıkar. Ancak yağmurlu havalarda bu delik bir deri kapak ile kapatılır. Giriş kapısına “eşik” ismi de verilir. Eşik üstüne bağlanan örtü kötü hava şartlarında bu kapının kapatılmasında kullanılır. Çadırlarda her malzemenin kendine mahsus yeri olduğu gibi, ortasında soğuk havalarda ateş yakmak için bir de korluk vardır. Kapının hemen karşısında sandıklar, bohçalar, koymak için yer bulunur. Bu eşyâların üstünde halılar asılıdır.

Kapının hemen sağ tarafında içinde yemek kapları bulunan, at derisinden yapılmış bir tulum ve hemen bunun yanında, meyvelerin çürümemesi ve yağın, etin bozulmaması için bir de kiler vardır. Çadır sâhibinin de yatağı kapının hemen sağındadır. Yatağın yanındaki kazıkta ev sâhibinin giyim kuşamı ve av âletleri ile silahı asılıdır.

Türk çadırlarının yapılışı bakımından geleneği, örf ve âdeti, kültürü ihtivâ eden özellikleri dikkati çeker.

ÇAĞATAY HANLIĞI

Çağatay ülkesi olarak da anılan Batı ve Doğu Türkistan ile Mâverâünnehr topraklarında Çağatay Hanın kurduğu devlet.

Çağatay, Cengiz Hanın eşi Börte Uçin’den olma ikinci oğludur.Cengiz Kânunu’nu en iyi bilen ve tatbik edendir. Diğer kardeşleri ile birlikte babasının Çin, Harizm seferlerine katılıp, Çin, Afganistan ve Hindistan’a gitti. Cengiz Han 1227 senesinde ölünce yerine kardeşi Ögedey hükümdâr oldu.

Çağatay ise, babasının ölümünden sonra savaşlara katılmadı. Uygur ülkesi ile Semerkant, Buhârâ arasındaki ülke onun hâkimiyeti altındaydı. Moğol Kânunu’nu iyi bildiği için, Moğollar arasında îtibârı fazlaydı. İslâmiyete düşman olup, Müslümanları sevmezdi. İslâmî usûlde hayvan kesmeyi ve gusl abdesti almayı yasaklamıştı. Kardeşi Ögedey’in ölümünden sonra hastalandı. Doktorlar hastalığına çâre bulamayınca, Moğol âdeti gereğince 1241’de îdâm edildi.

Çağatay’ın ölümünden sonra sırasıyla Mütegenimoğlu Kara Hülâgü ve Kağan Göyük (1246-1248) ve daha sonra da Çağatay’ın oğullarından Yişü Müngke başa geçti. 1251 senesinde karışıklıklar çıktı. Batıda Batu Kağan, kendi adına para bastırarak Müngke’nin iktidârını böldü.

Yişü Müngke’nin 1259’da ölmesinden sonra, Çağatay’ın torunu Algu, iktidâr mücâdelesinden faydalanarak Afganistan ve Harizm’e hâkim oldu. Saltanatını daha da kuvvetlendirerek Arık Baka’yı yenince, Orta Asya’nın tek hâkimi oldu. Algu’nun 1266’da ölmesiyle Ögedey’in oğullarından Kaydu kağan olup, 1301 yılına kadar Çağatayları idâre etti. Ölümüyle önce oğlu Çopar, daha sonra 1307 senesinde de Barak Hanın oğlu Duva başa geçti.

Duva, Çağatay Hanlığının gerçek kurucusu kabul edilmektedir. Yerine oğlu Kebek hükümdâr oldu. Bunun zamânında ilk Çağatay parası basıldı. 1326’da kardeşi Tarmişirin başa geçti. Bu hükümdâr İslâm dînini kabul ederek Alâeddîn adını aldı. Doğuda Cengiz Kânunu’na bağlı olan Çağataylar, Alâeddîn’e karşı ayaklandılarsa da İslâmiyetin Çağatay ülkesinde yerleşmesini engelleyemediler. Zâten güç dengesi de Türklerin tarafına kaydığından, Çağatay soyu müessiriyetini gittikçe kaybetti. Alâeddîn Hanın ölümünden sonra 1370 târihine kadar Türk Beyleri Çağatay prenslerini kukla hâline getirdi. Timur Han zamânında bâzı Çağatay prenslikleri varsa da, 16. yüzyılda Özbekler tarafından bunlar da Mâverâünnehr’den atılmışlardır.

Çağatay Hanlığı Hânedânını bâzı araştırmacılar Türk olarak göstermekteyseler de, Cengiz Hanın Moğol soyundan geldiğini bütün kaynaklar yazmaktadır. Çağatay ve sonraki idârecileri de Cengiz’in torunlarıdır. Böyle olmasına rağmen şu bir gerçektir ki, ülkede Türk nüfûsu bulunmaktaydı. Ülke daha sonra da Türk hâkimiyetine girip Türkleştiği gibi, İslâm dîni de yayılmıştır.

Çağatay dili ve edebiyâtı: Çağatay’ın adına nisbetle verilmiş, Ali Şir Nevâî (1441-1501) ile onu takib eden Asya şâirlerinin kullandıkları edebî Türk lehçesine ve bu dille yazılmış eserlere Çağatay adı verilmektedir. Eski ve yeni doğulu batılı dil bilginleri Çağatayca kelimesini kullanmaktadır. Çağatayca; Çağatay, İlhanlı ve Altınordu devletlerinin ilim çevrelerinde 13 ve 14. yızyıllarda gelişerek, 20. yüzyılda Özbek edebiyâtının meydana gelmesine kadar devâm eden Doğu Türkçesidir. (Bkz. Türk Edebiyâtı)

ÇAĞATAY TÜRKÇESİ EDEBİYÂTI

(Bkz. Türk Edebiyâtı)

ÇAĞLAYAN

Alm. Kaskade (f), kleinerer Wasserfall (m), Fr. Chute d’eau, Cascade (f),İng. Waterfall, Cascade. Coşkun bir hâlde yüksek bir yerden dökülen su kütlesi. Şelâle olarak da bilinir. Çağlayanlar çok büyük aşındırma gücüne sâhiptir. Bu özelliği, suyun düşme yüksekliğine, düşen suyun hacmine, düştüğü kayalığın yapısına ve diğer sebeplere bağlıdır. Çağlayanların yüzey şekillerinin kalıcı olmaması diğer bir özelliğidir.

Çağlayanlar genel olarak üç değişik arâzi yapısına sâhip bölgelerde toplanmıştır. Bunlar yüksek platoların kıyı kesimleri ve buraları kesen büyük çatlak hatları, karaların iç bölümlerinde yer alan kristalli kayalar ile kıyı bölgelerinde yer alan zayıf tortul kayalıklar arasında uzananlar ve buzulların etkisinde kalmış yüksek dağlık bölgelerdir.

Çağlayanlar, meydana geliş sürelerine bakılarak üç ana grupta toplanır: İlki, akarsu yataklarının kırılma, buzullaşma veya başka sebeplerle değişikliğe uğraması yüzünden; ikincisi, farklı aşınma süresi sonunda; üçüncüsü ise akarsu yatağının meydana gelmesi sırasında olan çağlayanlardır.

Türkiye’nin başlıca çağlayanları; Tortum, Gürlivek, Sızır, Bünyan, Defne ve Düden’dir.

DÜNYADAKİ ÖNEMLİ ÇAĞLAYANLAR

Adı

Ülke

Irmak

Yükseklik (m)

Angel (Churún merú)

 Venezuela

Churún

979

Tugela

Güney Afrika

Tugela

948

Mitarazi

Zimbabve

Inyangombe

762

Yosemite

ABD

Yosemite

739

Cuquenan

Venezuela

Cuquenan

610

Sutherland

Yeni Zelanda

Arthur

580

Kile

Norveç

(.)

561

Kahiwa

ABD

(.)

533

Mardal (Doğu)

Norveç

Eikesdal

517

Takakkaw

Kanada

Yoho

503

Ribbon

ABD

Ribbon

491

Kral George

VI Guyana

Utshi

488

Woolomombi

Avustralya

Woolomombi

482

Mardal (Batı)

Norveç

Eikesdal

468

Kaliuwaa (Sacred)

 ABD

Kalanui Çayı

463

Kalambo

Tanzanya

Zambia,Kalambo

427

Gavarnie

Fransa

Gave de Pau

422

Giessbach

İsviçre

Giessbach

391

Trümmelbach

İsviçre

Trümmelbach

391

Krimmler

Avusturya

Krimmler

380

Vettis

Norveç

Morkedola

371

Papalaua

ABD

Kawai Nui Çayı

366

Silver Strand

ABD

Merced

357

Honokohau

ABD

Honokohau Çayı

341

Lofoi

Zaire

Lofoi

340

Serio

İtalya

Serio

315

Barron

Avustralya

Barron

300

Belmore

Avustralya

Barrengarry Çayı

300

Cannabullen

Avustralya

Cannebullen Çayı

300

Horseshoe

Avustralya

Govetts Leap Çayı

300

Wallaman

Avustralya

Stony Çayı

300

Staubbach

İsviçre  Lutschine

Weisse

290

Pungwe

Zimbabve

Pungwe

277

Helena

Yeni Zelanda

Helena

271

Mollijus

Norveç

Reisenelva

269

Austerkrok

Norveç

Torrfjordelva

257

K. Edward

VII Guyana

Semang

256

Jog (Garsoppa)

Hindistan

Sharavati

253

Kaieteur

Guyana

Potaro

251

Waipio

ABD

Kekee Çayı

244

Tully

Avustralya

Tully

240

Feigum

Norveç

Feigumelvi

218

Fairy

ABD

Fairy

213

Fossa

Norveç

Ullo

210

Feather

ABD

Fall

195

Aurstapet

Norveç

Aura

193

Maletsunyane (Semon Kong)

Lesotho

Maletsunyane

192

Sakaika

Guyana

(.)

192

Reichenbach

İsviçre

Reichenbach

190

Bridalveil

ABD

Bridalveil

189

Guaira (Sete Quedas)

Brezilya

Parana

114

Victoria

Zambia

Zimbabve,Zambezi

108

Kaveri

Hindistan

Kaveri

98

Paulo Afonso

Brezilya

Sao Francisco

84

Iguaçu

Arjantin,Brezilya

Iguaçu,Parana

82

Churchill (Büyük)

Kanada

Churchill (Hamilton)

75

Niagara (Horseshoe)

Kanada,ABD

Niagara

49

Detti

İzlanda

Jokulsa

44

Ren

İsviçre

Ren

24

Khone

Kampuçya

Laos,Mekong

14

Uburupunga

Brezilya

Parana

12

ÇAĞRI BEY

Büyük Selçuklu Devletinin kurucularından. Selçukluların ilk hükümdârı Tuğrul Beyin kardeşidir. 990 yılında doğdu. Künyesi Ebû Süleymân olan Dâvûd Çağrı Bey, Horasan bölgesinin emîri idi. Târihçi Beyhekî ve Gerdizî onu dâimâ Dâvûd ismiyle zikretmişlerdir. Diğer kaynaklarda da öbür isimleri geçmektedir.

Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında yer alan meşhur ilim ve irfân bölgesi Mâverâünnehr’de Oğuz Türklerini etrâfında toplayan Selçuk Beyin vefâtından sonra, ülkenin idâresi oğulları arasında taksim edilmişti. Büyük bir kısmı oğlu Mikail Beye verilmişti. Yabgu ünvanını taşıyan Mikail Beyin vefâtından sonra ülkenin idâresi oğulları Dâvûd Çağrı Bey ile Mehmed Tuğrul Beye kaldı. İki kardeş, Karahanlı Hakanı İsrâil Arslan Yabgu’yu reis tanıyıp, Gaznelilerle olan mücâdelesine katıldılar.

Çağrı Bey, 1016’da Mâverâünnehr’den Bizans ülkeleri üzerine cihâda çıktı. Horasan bölgesine gelerek oradaki Türkmenleri etrâfına topladı. Buradan Irak-ı Acem bölgesine geçerek Bizans’a bağlı Ermeni Vaspurakan ve Ani krallıkları ile Âzerbaycan’da muhârebeler yaptı. 1016’dan 1022 senesine kadar altı yıl boyunca Bizans hududunda Ermeni ve Hıristiyan Gürcü krallıklarıyle savaştı. Birçok muvaffakiyetler ve ganîmet kazanan Çağrı Bey, tekrar Mâverâünnehr’e döndü. 1025’te Mâverâünnehr’e geçen Sultan Mahmud Gaznevî, Türkmenlerin ve Selçukluların reisi Arslan Yabgu’yu esir edip Hindistan’a gönderince, ülke halkının bir kısmı Gaznelilerin tâbiiyeti altına girdi. Bir kısmı ise Tuğrul ve Çağrı beylere katılarak ordularını güçlendirdiler. Böylece iki kardeş, amcaları Mûsâ Yabgu ile birlikte Türkmenlerin reisi oldular. Mâverâünnehr bölgesinde râhat ve huzur içinde devleti idâre eden Selçuklu liderleri, muhâfızları durumundaki Ali Tigin’in 1034’te vefâtı üzerine zor durumda kaldılar. Buhârâ ve Harezm emirleri tarafından baskı altına alındıklarından, Horasan’a geçmek zorunda kalan Çağrı ve Tuğrul beyler, Gazneli Sultanı Mes’ûd’un Horasan vâlisine mürâcat ederek sürüleri için Sultan’dan yaylak ve kışlak istediler. Fakat istekleri kabul edilmediği gibi o bölgeden uzaklaştırmak için üzerlerine büyük bir ordu gönderildi. Nisa yakınlarında yapılan harbi Selçuklu liderleri Tuğrul ve Çağrı beyler kazandılar (1035).

Bu muvaffakiyetleri üzerine Gazneli Sultan Mes’ûd, Selçuklu reisleriyle müzâkerelere girişti ve isteklerini fazlasıyla verdiği gibi, birçok imtiyazlar da tanıdı. Sultan Mes’ûd, Dihkan ve Dihistan bölgelerini vermesine karşılık, onların Oğuzlara karşı durmalarını şart koştu. Ancak Selçuklular, Oğuz boylarının akınlarına mâni olamadıklarından bir kere daha Sultan Mes’ûd ile karşı karşıya geldiler. Sultan’ın gönderdiği büyük bir orduyu da mağlûb ettiler. Hattâ Çağrı Bey, kendisine saldıran Cürcan vâlisini mağlûb ederek 1037’de Merv şehrini ele geçirdi. Burada “Melikü’l-mülûk” ünvânıyla hükümdârlığını îlân ederek adına hutbe okuttu. Bunu duyan Gazneli kumandanı Subaşı, taarruz için aldığı kesin emre uyarak Selçuklular üzerine yürüdü. Serahs civârındaki Talhâb denilen yerde iki gün süren şiddetli muhârebede Selçuklular bir zafer daha kazandılar (1038) ve Herat şehrini de ele geçirdiler. Aynı yıl Tuğrul Bey Nişabur’da Büyük Selçuklu Devletinin ilk hükümdârı olarak sultan îlân edildi. Durumun vehâmetini ve Selçukluların gittikçe kuvvetlendiğini gören Sultan Mes’ûd, büyük bir orduyla Selçuklular üzerine yürüyerek Cürcan’ı geri aldı. Belh şehrinden geçerek Karahanlılardan Böri Tigin’in tâbiliğini sağlamak için Mâverâünnehr ülkesine girdi. Ancak Çağrı Beyin üzerine geldiğini haber alınca, geri döndü ve 1039 yılı Nisanında, Çağrı Beyin kuvvetleriyle Aliâbâd Ovasında yaptığı muhârebede nisbî bir başarı sağladı. Ancak kesin bir netîceye varmak istediğinden yeniden Çağrı Beyin üzerine kuvvet sevk etti. Buna karşılık Çağrı Bey, vur-kaç taktiğiyle Gazneli kuvvetlerine ağır kayıplar verdirdi. Netîcede Selçukluların geleceğini tâyin edecek muhârebe 23 Mayıs 1040’ta Dandanakan Ovasında Gaznelilere karşı yapıldı. Başkumandanlığını Çağrı Beyin yaptığı harpte, Selçuklular, parlak bir zafer kazanarak, Gazneli ordusunu perişân ettiler (Bkz. Dandanakan Savaşı). Sultan Mes’ûd güçlükle canını kurtardı ise de karargâhı ve bütün hazînesi ele geçirildi. Bu başarı üzerine birçok Türkmen boyları Selçuklulara iltihâk etti.

Dandanakan Savaşından sonra yapılan kurultayda, eski Türk devlet an’anesi gereğince, ülkeyi kendi aralarında bölüştüler. Buna göre, Tuğrul Bey Irak-ı Acem bölgesi üzerine, Çağrı Bey ise Horasan’ın kuzey bölgesi ile Gaznelilerin elinde bulunan topraklar üzerinde fütûhât yapacaklardı. Mûsâ Yabgu ise, Herat ve Sistan bölgesi fütûhâtına memur edildi. Bu plâna göre hareket eden Çağrı Bey, 1040’ta Belh’e yürüdü ve Sultan Mes’ûd’un oğlu Mevdûd kumandasındaki yardımcı kuvvetleri bozarak şehri ele geçirdi. Şehrin kumandanı Altun-Tak da Çağrı Beyin emri altına girdi. Belh’ten sonra Cürcan, Badgis, Hutlan ve Tuharistan şehirlerini de hâkimiyeti altına alan Çağrı Bey, Merv şehrini hükümet merkezi yaptı. 1044’te Çağrı Beyin hastalanmasını fırsat bilen yeni Gazne Sultanı Mes’ûd’un oğlu Mevdûd, Belh ve Tuharistan’ı geri almak için ordular sevk etti ise de bu kuvvetler Çağrı Beyin oğlu Alparslan tarafından mağlûb edildiler. Bir müddet sonra sıhhatı düzelen Çağrı Bey, Tirmüz şehrini de ele geçirdi. Belh, Tuharistan ve diğer bâzı şehirleri oğlu Alparslan’a vererek Gaznelilerle mücâdeleye memur eden Çağrı Bey, diğer oğullarını da ayrı yerlerde vazîfelendirdi.

Büveyhoğulları hükümdarı Ebû Kalicar’ın 1048’de vefâtı üzerine Çağrı Bey, oğullarından Kavurt Beyi büyük bir ordu ile Büveyhoğulları üzerine sevk etti ve nihâyet 1055’te bütün Kirman bölgesi Selçukluların eline geçti. 1056’da Sistan bölgesi de Selçukluların hâkimiyetine girdi ve o bölge Mûsâ Yabgu’nun idâresine verildi.

Çağrı Bey, her zaman kardeşi Tuğrul Beye yardımcı oldu. Tuğrul Beye isyân edip saltanat dâvâsına kalkışan İbrâhim Yınal’a karşı, oğulları Alparslan ile Kavurt’u sevk edip isyânı bastırması son yardımı oldu. Bu hâdiseden sonra rahatsızlanan Çağrı Bey, 70 yaşında olduğu hâlde, nice İslâm âlim ve velîlerinin yetiştiği Serahs şehrinde vefât etti (1060). Orada defnedilen Çağrı Beyin, oğlu ve veliahtı Horasan Hâkimi Sultan Alparslan ile Kirman Hâkimi Ahmed Kavurt ve Âzerbaycan vâlisi Yakuti’den başka Osman, Behramşah ve Süleyman adında oğulları vardı. Onlar ülkenin muhtelif yerlerinde devlete ve İslâmiyete hizmet ettiler. Çağrı Beyin dört de kızı vardı.

Dâvûd Çağrı Bey, kardeşi Tuğrul Bey ile birlikte bütün İran ve yakındoğu ülkesini fethetmiş, Türkleri fâtih bir millet olarak bir araya toplamak ve Anadolu kapılarının tam anlamıyla İslâmiyete açılmasını sağlamak sûretiyle Türklüğe ve İslâmiyete pek büyük bir hizmet yapmıştır. Büyük Selçuklu Devleti ve medeniyetinin, daha sonra da Osmanlı Devletinin kurularak, İslâmiyetin ta Viyana kapılarına kadar ulaşmasına pek sağlam bir zemin hazırlamıştır.

Kaynaklar, Çağrı Beyin çok âdil, halîm, güzel huylu, fazîletli, fevkalâde dindar ve merhâmetli bir mücâhid olduğunu ittifakla kaydetmektedirler.

ÇAĞRI KUVVETİ

NATO’ya dâhil bâzı devletlerin deniz kuvvetlerinden kurulu beş gemilik bir birlik. Akdeniz’de NATO’ya bağlı devletlerin karşılaşacağı âcil ve tehlikeli bir durumda süratle oraya gönderilebilecek bir kuvvettir. 1969 yılında üye devletler arasında kararlaştırılmış ve Nisan 1970’te ilk tatbikâtı yapılmıştır. Bu kuvvete; Türk, İtalya, ABD, Yunan ve İngiliz savaş gemilerinden birer adet katılır. Senenin belli zamanlarında bu gemiler Akdeniz’de tatbikâtlar yaparlar. Bu tatbikatlara katılan gemilerin komutanları sıra ile çağrı kuvvetini sevk ve idâre ederler. Çağrı kuvveti devamlı bir arada bulunmaz; tatbikatlarda ve tehlikeli durumlarda çağrı üzerine bir araya gelirler, görev bitiminde ayrılırlar.

ÇAKA BEY

İzmir fâtihi ve Anadolu Selçuklu Devletinin müstakil beyi. Oğuzların Çavuldur boyuna mensup olan Çaka Bey, Malazgirt Zaferini tâkiben Anadolu’nun fethi işine girişen Selçuklu kuvvetlerinden ayrı olarak yaptığı savaşların birinde Bizanslılara esir düştü. İmparator Üçüncü N. Botaniates’in dikkatini çekerek saraya alındı. Burada çok büyük ilgi gördü ve serbestçe hareketlerde bulunmasına izin verildi. Grekçeyi öğrendi. Bizans deniz kuvvetlerini inceledi. 1081 yılında Bizans tahtına İmparator Aleksi Komnen geçince hürriyetine kavuştu.

Çaka Bey 1081 yılında elindeki kuvvetlerle İzmir’i kuşattı ve Bizanslılardan aldı. İzmir’de beylik kurarak sınırlarını genişletmek için mücâdeleye başladı. İki üç yıl içinde Urla, Çeşme, Sığacık ve Foça’yı zaptederek bu kesimdeki geniş sâhil boyunu sınırları içine aldı. Çaka Beyin hedefi Ege Denizinde hâkimiyeti sağlamaktı. Bu sebepten İzmir ve Efes tersânelerinde, bir kısmı yalnız kürekli, diğer kısmı yelken ve kürekle hareket eden 40 parçadan meydana gelen ilk Türk filosunu kurdu. Filo 1089’da Ege denizine açıldı. Çaka Beyin komutasındaki bu ilk Türk filosu 1090’da Bizans donanmasını Koyunadaları açıklarında mağlûb etti.

Çaka Bey, 1091’de yine denize açılarak Sisam ve Rodos adalarını ele geçirdi. Ege’deki hâkimiyeti tekrar ele geçirmek için Bizans İmparatoru yeni bir donanma hazırlattı. Gönderdiği donanma, Çaka Bey ile karşılaşmaya cesâret edemeyerek Sakız adasına sığındı. Çaka Bey adayı kuşattı ise de fethe muvaffak olamadı.

1095 senesinde Çaka Bey, Çanakkale ve Trakya’nın zaptı ve sonra da İstanbul’u fethederek Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) müjdesine nâil olabilmek için, donanmasının başında harekete geçti. Edremit dâhil, yolu üzerindeki Bizans merkezlerini zapt ede ede Çanakkale sınırlarına dayandı. Burada Anadolu Selçuklu Devletinin hükümdârı ve dâmâdı Kılıç Arslan’la buluştu. Berâberce boğazın en çetin kalesi olan Abidos’u kuşattı. Kale kolaylıkla alındı, ama Çaka Bey de aldığı yaraların tesirinden kurtulamayarak vefât etti.

Bizans kaynaklarında Çaka Beyin Kılıç Arslan tarafından öldürüldüğü yazılı ise de, sonraki olaylarda isminin geçmesi bu görüşün doğru olmadığını ortaya koymaktadır.

Çaka Beyin ölümü İslâm mücâhidlerini büyük bir üzüntüye boğdu. Bizanslılar da ziyâdesiyle sevindi. Ömrü İslâmiyeti yaymak için uğraşmakla geçen Çaka Bey, hayatta bulunduğu müddetçe, Bizans’ın korkulu rüyâsı olmuştu. Ölümü ile sâhilde kurmuş olduğu beyliği de târihe karıştı.

ÇAKAL (Canis Auraus)

Alm. Schakal (m), Fr. Chacal (m), İng. Jackal. Familyası: Köpekgiller (Canidae), Yaşadığı yerler: Güney Doğu Avrupa, Güney Asya ile Kuzey Afrika’nın bozkırları.Özellikleri: Gececi bir hayvan.Sürü hâlinde dolaşır ve ulur. Kuş ve kemiricileri avlayarak geçinir. Leş ve meyve de yer. Bâzan kümes hayvanlarına da saldırır. Ömrü: 10-15 yıl. Çeşitleri: Siyah sırtlı, gri, yanları çizgili, kırmızı çakal en iyi bilinenleridir.

Köpek cinsinden, ürkek ve vahşî bir hayvan. Kürkü kirli sarı, bâzı çeşitlerinin sırt ve arka kısmı gri ve siyah, karın kısmı beyazımtraktır. Postu ile kurda, geniş tüylü kuyruğu ile tilkiye benzer.Yerden yüksekliği 40, boyu 60, kuyruğu 30 santimetredir. Avrupa, Asya ve Afrika’nın açık bozkırlarında sürüler hâlinde gece avlanır. Nâdir olarak ormanlarda görülür. Kuş, sürüngen ve kemirici memelileri avladığı gibi, aslan ve kaplan gibi yırtıcı hayvanların av artıkları ile de beslenir. İnsana saldırmaz. Sırtlan gibi leş yediği ve fâre, sıçan gibi kemiricileri yok ettiğinden faydalı bir hayvandır. Çok aç kaldığı zamanlar köylere sokularak kümes hayvanlarını yağmaladığından insanlar tarafından sevilmez. Fazla derin olmayan mezarlardan ölüleri çıkarıp yedikleri de olur. Tabiat ve mizaç olarak sırtlana benzer. Gündüzleri toprak inlerinde, mağara ve ağaç kovuklarında gizlenir. Güneşin batışı ile faaliyete geçer. Tepelerin zirvesinde kaba eti üstüne oturarak ürkütücü ve hüzünlü ulumasıyle tanınır.

Dişi, ilkbaharda çiftleşir. 2 ay (60-65 gün) kadar sonra 4-9 yavru doğurur. Yavruların bakımına erkek de yardımcı olur. Geceleri âile, grup hâlinde avlanmaya çıkar. Bâzan 50-60 başlık gruplar hâlinde de avlanırlar. Çakalın en büyük düşmanı insandır.

ÇAKALERİĞİ (Prunus Spinosa)

Alm. Pflaume, Fr. Prune, İng. Plum. Familyası: Gülgiller (Rosaceae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Marmara, Ege ve Karadeniz bölgesi.

Nisan-mayıs ayları arasında, beyaz renkli çiçekler açan, 1-3 m yüksekliğinde, dikenli bir ağaçcık. Ormanlarda, çit kenarlarında ve kırlarda tesâdüf edilir. Gövdeleri silindirik, kabuğu koyu gri renkli ve çok sık dallıdır. Küçük dalların ucu dikenlidir. Çiçekleri beyaz renklidir. Meyveleri sonbahar veya kışa doğru olgunlaşan mâvimsi siyah renkli, küremsi şekilli ve ekşi lezzetlidir.

Kullanıldığı yerler: Bitkinin kullanılan kısmı, çiçekleri ve kurutulmuş meyveleridir. Çiçekler kuru bir havada toplanır ve derhal kurutulur. Çiçekleri hafif müleyyin ve kan temizleyicidir. Meyvelerinde şekerler ve organik asitler vardır.

Çakaleriğinin en fazla istihsal edildiği yerler İzmir’den Isparta’ya kadar olan saha ile Karadeniz Ereğlisi, Alaplı ve Göynük bölgeleridir. Memleketimizde kullanılışı azdır. Bâzı dağ köylerinde meyvelerinden erik ezmesi yapılır.

ÇAKI

Alm. Taschenmesser (n), Fr. Canif (m), İng. Pocket knife, clasp knife. Bir veya birkaç kesici yüzü gövdesinin içine katlanarak kapanabilen kesici âlet. çakılar çeşitli şekillerde, çeşitli maksatlar için kullanılırlar. Tırnak çakısı, izci çakısı, komando çakısı, avcı çakısı bunlardan bâzılarıdır.

Özel olarak yapılan düğmesine basılınca göbekten veya yandan ağzı otomatik açılanlar, çakı çeşitlerinin en makbul olanlarıdır. Fakat, belli büyüklük sınırlarını aşanlar suç âleti hükmüne girdiklerinden bunları taşımak kânunen suç olur. Bilhassa Anadolu’da köy ve kasabalarda çakı çok kullanılır. Her zaman ihtiyâç duyulması ayrıca dînimize göre tarak, ayna, iğne, iplik ve çakı taşımanın Peygamber efendimizin âdetlerinden olması, bu güzel usûlü gelenek hâline getirmiştir.

ÇAKIRKUŞU (Accipiter Gentilis)

Alm. Habicht (m), Fr. Acitour (m), İng. Goshawk. Familyası: Kartalgiller (Falconidae), Yaşadığı yerler: Asya, Avrupa, Afrika ve Amerika’da sık ağaçlı orman kenarları, dağ ve ovalarda. Özellikleri: Atmacaların en irisi. Doğan avcıları tarafından, tavşan ve keklik avında kullanılır. Kırmızı gözleri ateş gibi parıldar. Ömrü: 70-80 yıl. Çeşitleri: Kuzey bölgelerinde yaşayan birçok ırkı vardır.

Kartalgiller âilesinin, kıvrık kısa gagalı, ince uzun, keskin pençeli, gündüz avcı kuşlarından. Sırtı koyu kahverengi veya gri tüylü, göğsü beyaz ve enine kahverengi çizgilidir. Atmacaların en irisi olup, 55-60 cm boyundadır. Kanat açıklığı 120 cm kadardır. Diğer atmacalar gibi uçları yuvarlanmış geniş kanatları ve yelpaze gibi açılan uzun kuyruğu sâyesinde ağaçlar arasında rahatça manevralar yaparak avını tâkip eder. Çok iştahlı ve saldırgandır. Güvercin, ada tavşanı ve sincap gibi hayvanları avlayarak beslenir. Tavukları kümeslerine kadar kovaladığı olur. Yuvasına yaklaşan insana hırsla saldırır. Alçaktan uçtuğu için doğan avcıları tarafından tavşan ve keklik avında kullanılır. Bâzı bölgelerde “çakırdoğan” da denir. Erkekler dişilerden küçüktür.

Yüksek ağaç tepelerinde yuva kurarlar. Yuva içini saç, kıl ve kök püskülleriyle döşerler. Nisan ve mayısta 3-5 yumurta yumurtlar. Dişi 40 gün kadar (35-42 gün) kuluçkaya yatar, yavrular bir buçuk ay kadar (36-40 gün) yuvada kalarak anne tarafından beslenir. Genç çakır kuşları açık kahverengi tüylü ve sarı gözlüdür. Erginlerin kırmızı gözleri ise ateş gibi parıldar. Türkiye’de yaşayanlar kış mevsiminde Kuzey Afrika ve Hindistan’a göç eder. 

ÇAKIR

Alm. Feuerzeug (n), Fr. Briquet (m), İng. Lighter. Kibrit bulunmadan önce ateş için kıvılcım çıkaran çelik âlete verilen ad. Eski çakmaklı tüfeklerde taşa çarpıp kıvılcım çıkarmak sûretiyle barutu ateşlemede kullanılan âlete de bu ad verilirdi.

Çakmak çakıldığında kıvılcımların tutuşması için ağaçların gövdelerinden alınıp kurutulan, kolayca tutuşabilen, kav denilen maddeler kullanılırdı. Kav taşın üstüne konulur, sol elin baş ve işâret parmakları arasında sıkıştırılırdı. Sağ elde tutulan çakmağın taşa vurulması sûretiyle de çıkan kıvılcımla yanma sağlanırdı. Sonraları kav yerine pamuk ipliğinden fitiller kullanıldı. Çakmak, taş, kav veya fitil, deriden yapılmış  ağzı büzmeli bir kesede muhâfaza edilirdi.

Günümüzde çakmak daha çok sigara yakımında kullanılmaktadır. Ayrıca bütangaz tipi ocakları tutuşturmak için kullanılan âletlere de çakmak denmektedir. Önceleri benzinli sonraları gazlı olan çakmaklar yerine manyetolu çakmakların kullanılması yaygınlaşmıştır. Kibrit kutusundan çok küçük ve zarifleri yapılan çakmaklar çok kullanışlı olmaktadır.

ÇAKŞIR

İnce bir çeşit şalvar. Paçalı güvercin ve diğer kuşların ayaklarında bulunan tüylere de “çakşır” denilir. Erkekler giydiği gibi kadınlar da giyer. Ekseriyâ çuhadan yapılır ve paçaları dar olur. Kadınların giydikleri çakşırlar çeşitli kaytanlarla süslenir.

ÇAKŞIROTU (Ferula)

Alm. Weisser Stechapfel (m), Fr. Herbe (f) du diable, İng. White datura. Familyası: Maydanozgiller (Umbelliferae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Doğu, Orta, Güney ve Güneydoğu Anadolu.

Gövdeleri silindir şeklinde veya köşeli, sarı renkli çiçekler açan yüksek boylu otlar. Yapraklar büyük, çok parçalı ve parçalar iplik şeklindedir. Çiçekler şemsiye şeklindeki durumlarda toplanmışlardır. Çoğunluğu Akdeniz bölgesinde yetişen 60 türü vardır. Memleketimizde 17 ferula türü tabiî olarak yayılış gösterir.

Kullanıldığı yerler: Çok eski târihlerden beri bilinen ve kullanılan bir bitkidir. Doğu Anadolu’da haşlanıp acılığı giderildikten sonra gıda olarak kullanılır, turşusu yapılır. Ayrıca hayvan yemi olarak da kullanılır. Çakşırotu, kökleri toz edilip bal ile karıştırılıp kudreti arttırıcı olarak da kullanılmaktadır.

Orta ve Doğu Anadolu dağlarında yetişen diğer bir Ferula rigidula türü “suyabu” adıyla tanınır. Bunun da çiçekleri sarı olup boyu 70-100 cm civârındadır. Yaprakları, Van bölgesinde hazırlanan, çok sevilen ve yenen meşhur “Oltu peyniri”nin içine konmakta ve özel bir tad vermektedir.

Memleketimizde yetişmeyen İran ve Türkistan’da yetişen diğer bir Ferula assa-foetida türünün köklerinden elde edilen usâre “şeytan tersi” adını alır. Bu madde sarımsı esmer renkte, sarımsak kokusunda, soğukta sertleşen, sıcakta yumuşayan ve acı lezzettedir.İçerisinde, zamk, uçucu yağ ve organik asitler vardır. Sinir sistemini yatıştırıcı, hazmı kolaylaştırıcı ve kurt düşürücü etkileri görülür. Baharat olarak da doğu ülkelerinde kullanılır.