CANİK DAĞLARI

Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde Kızılırmak’ın aşağı kesimiyle Ordu yakınındaki Melet yarma vâdisi arasında uzanan dağlar. 1500-2000 metre yüksekliğinde, üstleri düz veya hafif dalgalı orta yükseklikte dağ sıralarıdır. Ordu’nun doğusunda denize dökülen Melet Suyu Vâdisini geçince kendisinden daha yüksek olan Giresun Dağlarından ayrılır. Batıya gittikçe yavaş yavaş alçalan ve Yeşilırmak yarma vâdisinin batısında 1500 metre yüksekliğe inen Canik Dağları, doğu ucunda yükseklikleri 2000 metreye ulaşan iki tepeye sâhiptir. Birbirine paralel giden ve Karadeniz’e dökülen birçok çay ve dere Canik Dağlarını derin bir şekilde yarmıştır. Güneyde kendisini sınırlayan Kelkit Vâdisine inen daha seyrek ve daha kısa sel yataklarıyla sarılmıştır. Canik Dağları kırıklı-kıvrımlı krater tortul tabakalarıyla yine bu devre âit volkanik tabakalardan meydana gelmiştir.

Canik Dağlarının iklimi Karadeniz dağ iklim tipi olup bol yağışlıdır. Yıllık yağış tutarı 800-1200 mm’yi bulur. Bu miktar doğuya doğru gittikçe fazlalaşır. Bitki örtüsü bakımından karmaşık bir görünüşü vardır. Alçak kesimlerde fundaklıklar ve tarlalar açılmış, yükseklerde de yer yer mer’alar meydana gelmiştir. Eskiden sık orman bölgelerinden meydana gelen Canik Dağlarının açılan tarlalarında mısırın yerini patates alır. Daha yükseklerde hayvan yetiştirme önemli yer tutar. Canik Dağlarının halkı çiftçi olduğu kadar balıkçıdır. Kıyı boyunda balıkçılık, nehir ağızlarında da hayvan besiciliği önemlidir. Dağların Karadeniz eteklerinde nüfus yoğunluğu yüksek olup Ordu, Samsun gibi şehirler ve Bafra, Çarşamba, Terme, Fatsa, Ünye gibi kasabalar sıralanır. Yamaçlarda ise evleri dağınık köyler vardır. Canik Dağlarının İç Anadolu’ya bakan tarafında ise geniş otluklar yer alır. Kıyı boyunda yetiştirilen ürünler tütün, fındık, mısır ve fasulyedir.

Canik Dağları, ikisi az önemli olan üç kara yoluyla kesilir. Bunlar Ordu-Koyulhisar, Ünye-Niksar, Samsun-Amasya yoludur. Üçüncü yol, önemli olup oldukça işlektir.

CÂRÎ HESAP

Alm. Laufende, Rechnung (f), kontokorrent (n), Fr. Compte (m), courant, İng. Current account. Bir bankayla müşterileri veya bir malın satıcısıyla alıcıları arasında cereyân eden işlemleri toplayan hesap. Bu hesapta satıcı ve alıcıyı, borçlu ve alacaklı duruma sokan çeşitli işlemler, borç ve alacak kalemleri olarak toplanır. Sonuçta ortaya çıkan borç veya alacak bâkiyesine göre alıcı ve satıcılar birbirlerine olan borç ve alacak durumlarını tesbit ederler. 

Bir işletmede, borçlu ve alacaklı cârî hesaplar kullanılabilir. Borçlu cârî hesaplar, işletmenin mal sattığı veya bir hizmet îfâ ettiği müşterilerin ferdî olarak borç durumlarını gösterir. Buna mukâbil alacaklı cârî hesaplar, işletmenin genellikle bir mal satılması, hizmet îfâsı dolayısıyle, üçüncü şahıslara olan borç bâkiyelerini gösterir. Bankalardaki cârî hesablar; mudiler, müşteriler ve muhâbirlere âit olmak üzere üç kategoriye ayrılır. 

Türk Ticâret Kânunu hükümlerine göre cârî hesap ilişkisinde, karşılıklı borç ve alacaklar, hesap kesimi sırasında tasfiye edilir. Borç ve alacak kalemleri ayrı ayrı talep edilemez. Hesap kesimi sonunda hesap sâhiplerine mutâbakat mektubu gönderilerek münferit borç ve alacak kalemleri ile bâkiyenin tasdiki istenir.

CÂRİYE

(Bkz. Köle)

CARNOT, Nicolas Leonard Sâdı

Fransız bilim adamı. Termodinamiğin kurucusu olup, 1 Haziran 1796’da Paris’te doğdu. Bir askerî dehâya sâhib olan Lazare Carnot’un oğludur. Babası ortaçağda yaşamış olan şâir Sâdî-i Şîrâzî’ye karşı duyduğu hayranlığından dolayı oğluna bu İslâm âliminin ismini vermiştir. 

Carnot, zamânının ileri ilmî kuruluşu olan ve askerî mühendislerin yetiştiği ünlü Ecole Polytechnique’de tahsil gördü. 1924’te buhar makinalarının çalışma düzenini inceleyen Ateşin Müteharrik Gücü Üzerine Düşünceler isimli kısa bir kitap yazdı. Ancak, ileri konuları basit bir şekilde anlatabilme kâbiliyeti, kitabın bir teknik incelemeden ileri bir klasik temel eser olmasını sağlamıştır. Yanlış ısı kalori teorisine dayandığı için ayrıntılı olarak verdiği sonuçların çoğu yanlıştır. Buna rağmen, ortaya koyduğu teoremler, bilimin en önemlileri arasında yer alır. 

Carnot bir ısı makinasını esas parçalara ayırmıştır: Isı kaynağı, ısı alıcısı, çalışan sıvı veya gaz. Buhar makinasında bunlar, buhar kazanı, yoğunlaştırıcı ve suya karşı gelir. Çalışan maddeyi değiştirmeyen basit işlem devreleri kullanarak, sürtünmesiz ideal bir makina tasarlamıştır. Verilen bir ısının harcanması ile bir makinadan alınacak iş miktârının çalışan maddeye bağlı olmayıp, sâdece ısı kaynağı ve ısı alıcısının sıcaklıklarına bağlı olduğunu göstermiştir. Bu ideal makinanın randımanının bilinmesiyle, diğer bütün makinaların randımanının hesaplanabileceğini ileri sürmüştür. 

Carnot, 24 Ağustos 1832’de Paris’de ölmüştür. Kitâbı, William Thomson (Lord Kelvin) tarafından tekrar ortaya çıkarılıncaya kadar dikkati çekmemiştir. Thomson, onun bulduğu sonuçları kullanarak, buhar makinasının verimliliğinden daha çok, çalışan sıvı ve gaz maddelerinin özelliklerini hesaplamıştır. Böylece, Carnot tarafından başlatılan modern termodinamiğin kuruluşu tamamlanmıştır.

CARNOT ÇEVRİMİ

İdeal bir ısı makınasında kullanılan akışkanın basınç ve sıcaklığında ortaya çıkan ve iki eşsıcaklık (izoterm) ile iki adyabatik dönüşümden meydana gelen çift kaynaklı, tersinir termodinamik çevrim.

Sadi Carnot tarafından ortaya konulan bu prensip, iki farklı sıcaklık seviyesi arasında çalışan ısı makinalarının verimini belirtmekte kullanılır.

Isı makinasında kullanılan akışkan, peşpeşe dört değişik durumdan geçer. Bunlar: 1. Sabit bir yüksek sıcaklıkta ısınma neticesinde genleşme.

2. Adybatik (tersinir, ısı alışverişsiz) genleşme.

3. Sabit bir düşük sıcaklıkta soğuma neticesinde sıkışma.

4. Adybatik sıkışmadır.

1. durumda, makina ısı kaynağından ısı alır. 2. durumda iş yapar. 3. durumda, soğutma blokuna yâni ısıyı makinadan uzaklaştıran maddeye ısı verir. 4. durumda ise iş alır. Bu çevrimde 1. durumda ısı kaynağından alınan ısı Q1 ve ısı kaynağının sıcaklığı T1, 3. durumda soğutma blokuna verilen ısı Q2 ve bunun sıcaklığı T2 ise Q1/T1=Q2/Q2’dir.

Makinanın verimi (e) ise:       

       Q1-Q2        T1-T2 
        e= ––––––– = –––––––          
                Q1              T1 ifadesiyle verilir.

Verim makinayı çalıştıran maddeye bağlı değildir. İki farklı sıcaklık seviyesi arasında çalışan bütün tersinir ısı makinaları, Carnot makinasıyla aynı verime sâhiptir.

CARREL, Alexis

Kan damarlarının birbirine bağlanmasında yeni bir teknik geliştirmesi sebebiyle, 1912 yılında Nobel Mükâfâtı verilen Fransız asıllı Amerikan Cerrahı. 28 Haziran 1973’te Fransa’nın Lyon şehrinde doğan Carrel, 1900 yılında Lyon Tıp Fakültesinden mezun oldu. 

Kanada’da kısa bir süre kaldıktan sonra Chicago’ya gelip Chicago Üniversitesi Fizik Laboratuvarında çalışmaya başladı. 1908’de Rockfeller Tıbbî Araştırma Merkezine girdi. İkinci Dünyâ Harbi sırasında Carrel ve hanımı Fransa’da bir laboratuvar hastahânesi kurdular; daha sonra Carrel’in emekliye ayrıldığı târih olan 1939 yılına kadar tekrar Rockfeller Tıbbî Araştırma Merkezine döndüler. 1941’de Fransa’ya dönen Carrel, insanların karşılaştıkları problemler ve pratik çözümleri konusunda faaliyet gösteren "Fondation Pour l’Etude des Problemes Humains" Vakfını kurdu. Carrel 5 Kasım 1944’te Paris’te öldü. 

Carrel’in 1902 yılında geliştirdiği kan damarlarının birbirine bağlanması (dikilmesi) tekniği insan vücuduna nakledilen organlara kan damarlarının bağlanmasında kullanıldı. Organ nakli ile yakından ilgilenen Carrel, 1913 yılında yaptığı bir ameliyatla bir kedinin böbreğini başka bir kediye nakletti. 

Ocak 1912’de bir piliçten aldığı kalp dokusunu bir in-vitro kültürüne nakletmeye muvaffak oldu. Bu kültürü iptidâî bir halde olmasına rağmen 28 yıl süreyle canlı olarak muhâfaza etti. Dokuya gerekli maddeyi sağlamakta son derece dikkatli olan Carrel, orjinal sun’î maddeye embriyonik piliç suyu veya bâzı diğer sıvı besinler ilâve etti. Bu arada dokuyu tâze besinler içinde banyo da eden Carrel, artık ürünlerin ortadan kaldırılması için kullanılmış maddeleri dışarı attı. 

Birinci Dünyâ Harbi sırasında Henry Dakin ile çalışan Carrel, yaraları sodyum hipoklorit eriyiği ile tedâvî etme tekniğini geliştirdi. Bu metod sâyesinde birçok yaralı insan tedâvi edilerek ölmekten kurtuldu. Koyu bir Hıristiyan olan ve bir misyoner gibi çalışan Carrel; felsefe, sosyoloji ve fen konularında eserler verdi. 1935’te İnsan Denen Meçhul, 1937’de Medenî İnsan, 1948’de Duâlar, 1938’de C.A. Lindbergh ile birlikte Organ Kültürleri adlı kitapları yazdı.

CASTRO, Fidel

Kübalı devlet adamı. 1926 yılında Biran yakınlarında doğdu. İspanyol göçmeni bir toprak sâhibi olan Angel Castro Argiz’in aşçısı Lina Ruz’dan doğan gayri meşrû (evlilik dışı) çocuğudur. Ülkesinde sosyalizmi kurma çalışmalarının yanında, Afrika ve Lâtin Amerika ülkelerindeki sosyalist hareketlere destek verdi. 

Öğrenimini Havana Üniversitesinde yaptı ve hukuk doktoru olarak mezun oldu. 1947’de Dominik Cumhuriyetine karşı başarısızlıkla netîcelenen çıkarma hareketinde bulundu. 26 Temmuz 1953’te Santiago’daki Moncado kışlasına başarısız bir baskın düzenledi. Tutuklanarak, Santiago da Kuba Yüksek Mahkemesinde yargılandı. Mahkemede suçlu bulunarak on beş yıla mahkum edildi. Juventud Adasında belli bir müddet hapis yattıktan sonra, geri kalan cezâsı affedilerek 1955’de serbest bırakıldı. 

1955’te Küba’dan ayrılarak Meksika’ya geçti. Burada yeni bir örgüt kurdu. 1956 yılında Küba’ya girişilen çıkarma başarısızlıkla sonuçlanınca, kardeşi Raul ve Ernesto (Che) Guevera’nın da bulunduğu bir grup arkadaşlarıyla birlikte Sierra Maestra Dağlarına çekildi. Orada başlattığı gerilla hareketi, diğer şehirlerdeki direnişçilerle birleşerek iyice kuvvet kazandı. Devlet Başkanı Batista, 1 Ocak 1959’da Dominik Cumhûriyetine kaçınca, Castro ve taraftarları, 1959 yılı başlarında Havana’ya girdi. Kendisi başkanlığa, Manuel Uritia Leo ise, devlet başkanlığına getirildi. Castro hükûmeti geniş kapsamlı toprak reformuna girişti. Topraklarının kamuşlaştırılmasından zarar gören ABD şirketlerinin baskısıyla, ABD hükûmeti Küba’ya karşı ekonomik ambargo uygulamaya başladı. Castro, şeker karşılığında Sovyetler Birliğinden aldığı ham petrolü, ABD şirketlerinin elindeki rafinerilerde işletemedi. Bunun üzerine bütün rafinerileri devletleştirdi. Bu durum zâten soğuk olan ABD-Küba ilişkilerini iyice bozdu. 1961 yılının Nisan ayında ABD, Castro’yu devirmek için Küba’ya karşı Domuzlar Körfezi Harekâtını (Bay of Pigs) yaptı. Fakat CIA tarafından düzenlenen bu harekât başarısızlıkla sonuçlandı. 

Castro, 1 Mayıs 1961’de Küba’yı "Sosyalist Cumhûriyet" ilân etti. Kendisini tamâmen Komünist Partisine ve Sovyetler Birliğine dayadı. 1962 senesinde Küba’ya Sovyet yapısı nükleer başlıklı füzeler yerleştirmesi sebebiyle ABD ve Rusya’yı savaşın eşiğine getirdi.

Castro, 1975’te Angola Halk Kurtuluş Cephesine, bunu tâkiben Etiyopya ve diğer ülkelere Kübalı askerler göndererek devrimci hareketlere katıldı. Aralık 1979’da Rusya’nın Afganistan işgalini destekleyenlerden biri olan Castro, 7 Şubat 1986’da Küba, Komünist Partisinin üçüncü kongresinde yapılan seçimde partinin birinci sekreterliğine yeniden seçildi. Partinin ikinci sekreterliğine, kardeşi Raul Castro getirildi (1992).

CÂSUSLUK

Alm. Spionage (f), kundschafterdienst. (m), Fr. Espionnage (m), İng. Espionage. Milletlerarası münâsebetlerde bir devlet hesâbına başka bir devletin siyâsî, askerî, ekonomik, teknik ve başka sâhalarda gizli bilgilerin toplanması ve diğer devlete aktarılması. 

Hemen her devlet, devâmı için, kendine yabancı ve tehlikeli olan veya olabilecek devletlerin kendisi hakkında ne düşündüklerini bilmek zorundadır. Eskiden kişilere bağlı olarak faaliyet gösteren câsusluk teşkilâtları, fennin ilerlemesiyle bugün, gizli dinleme ve fotoğraf araçları, çok yüksekten uçan câsus uçakları veya gemilerdeki elektronik cihâzlar, fezâda câsus uyduları vâsıtasıyla çok etkili roller oynamaktadırlar. 

Günümüzde devletler birbirini sıcak harpten ziyâde soğuk harplerle tahrib etmektedirler. Bu, milletlerin benliklerini meydana getiren an’anevî özellikleri yok etmek yönünde geliştirilmiş bir câsusluk çeşididir ki, bu marifetler çok iyi yetişmiş usta câsuslar vâsıtasıyla yerine getirilir. Her devlet câsuslukla alâkalı hükümleri kendi iç hukuklarına ve cezâ kânunlarına koymuşlardır. Bu hükümlerin tatbikinde fertlerin yabancı veya kendi uyruğunda olması, durumu değiştirmez. Ancak diplomatik misyonu olan yabancıların bu tür eylemlerle yakalanmaları hâlinde, durum umumiyetle sınırdışı edilmeleriyle netîcelenir ve o diplomat "istenmeyen kişi" ilân edilir. Özellikle 1990’a kadar komünist ülke diplomatlarının batı ülkelerindeki bu tür eylemlere giriştikleri sık sık yakalanıp sınırdışı edildikleri çok olmuştur. 

Birinci Cihan Harbinden evvel dünyânın en sağlıklı haber alma teşkilâtı İkinci Abdülhamîd Hanın kurup geliştirdiği "Yıldız" (Teşkilât-ı Mahsûsa) teşkilâtıydı. Günümüzde ise ABD’nin CIA, önceleri Sovyet Rusya’nın şimdi Rusya Federasyonunun KGB, İsrail’in MOSSAD teşkilâtları bu konuda en faal rolü oynamaktadır. Esas îtibâriyle câsusluk olayları İkinci Dünyâ Harbinden sonra çok daha artmış ve tekniğin ilerlemesiyle de teknik bir mâhiyet kazanmıştır. Dolayısıyla teknikte ileri ülkeler câsusluk eylemlerinde daha başarılı olmaktadırlar. 

Kamuoyuna mâl olmuş bâriz câsusluk olaylarına misâl olarak; atom bombasına âit sırların bâzı ilim adamları tarafından Sovyet Rusya’ya verilmesi, İngiltere Savunma Bakanının Ruslarla ilişkisi olan bir kiralık kadın şebekesiyle münâsebet kurup açığa çıkan Profuma Skandalı, Londra’daki Sovyet Büyükelçiliğindeki yüzden fazla diplomatın câsusluk yaptıkları gerekçesiyle 1971 yılında topluca sınırdışı edilmeleri ve iki Almanya birleşmeden önce Batı Almanya Başbakanı Brandt’ın başmüşâvirinin, Doğu Alman câsusu olmasının anlaşılmasıyla Başbakanın istifâsı ve hükümetin düşmesi gösterilebilir.

CAVA

(Bkz. Endonezya)

CAVNPUR ŞARKÎ DEVLETİ

Hindistan’ın Cavnpûr bölgesinde 1394 senesinde Melik Server adında bir bey tarafından kurulan devlet. 

Tuğluk Sultânı Mahmud, Delhî’nin doğusunda ayaklanan Hindûlara karşı Melik Server’i gönderdi. Bölgede sükûneti sağlayan Melik Server, Sultân-üş-Şark ünvânıyla Cavnpûr’da bağımsızlığını ilân etti. Kısa zamanda topraklarını genişletti. Tîmûr’un Hindistan Seferi sırasında tarafsız kaldı. Fakat o sene vefât etti (1399). Yerine evlâtlığı Melik Karanfil geçti. Melik Karanfil, Mübârek Şâh ünvânını alarak kendi adına hutbe okuttu ve para bastırdı. 

Mübârek Şâh, 1402’de ölünce, yerine kardeşi İbrâhim geçti. Sultan İbrâhim’in ilk zamanları karışıklıklarla geçti. Hindû Kralı Raca Ganeş Müslümanlara çok baskı yapıyordu. Bu baskıyı kaldırmak için Şeyh Kutb-ül-Âlem’in isteği üzerine (1409-1414) Bengâl’e yürüdü. Raca Ganeş, oğlunu İslâmiyeti öğrenmesi için Şeyh Kutb-ül-Âlem’e gönderince seferden geri döndü. 

Sultan İbrâhim dînine çok bağlı olup, âlimleri ve edipleri korurdu. Cavnpûr’da büyük kapılarıyla meşhur Atala Câmiini yaptırdı. 

İbrâhim Şahın 1436 senesinde ölümü üzerine oğlu Mahmud Şah tahta geçti. Mahmud Şâh zamânında Delhi ile Cavnpûr arasında uzun süren harpler başladı. Bu savaşlara Behlül Lûdî’nin Multan’ı almak için sefere çıkması sebeb oldu. Behlül Lûdî seferdeyken, onu istemeyen bâzı beyler, Mahmud Şahı Delhi’ye dâvet ettiler. Mahmud Şah da Delhi’yi kuşattı. Seferde olan Behlül bunu haber alınca, sür’atle geri döndü. Mahmûd Şahın ordusunu bozguna uğratarak Delhi’yi kurtardı. 1457 senesindeki bir harpte Mahmud Şâh öldü. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muhammed kısa bir süre sonra tahttan indirilerek yerine kardeşi Hüseyin geçirildi. 

Hüseyin Şah, Multan’daki Seyyid Hânedânının son hükümdârı Âlem Şahın dâmâdıydı. Tahta çıkınca, Behlül ile dört senelik bir anlaşma yaptı. 1466-67 senesinde babasının intikâmını almak için, büyük bir orduyla harekete geçerek Gvalyar’a kadar fethetti. 

1473 senesinde karısı Celîle’nin teşviki üzerine 140.000 atlı, 1400 filli büyük bir orduyla Delhi üzerine yürüdü. Delhi havâlisinin tamâmını ele geçirdi. Behlül’ün elinde yalnız Delhi kaldı. Behlül, başka yerden yardım alamayınca, barış istedi. Hüseyin Şah, sulh teklifini kabul etmedi. Behlül’ün ordusu 18.000 kişiydi. İki ordu Cemre Nehrinin iki yakasında bir müddet karşılıklı beklediler. Hüseyin Şah, önlerinde yer alan nehre güvenerek birliklerini etrâfı yağma için gönderince, Behlül bunu fırsat bilip, nehri geçerek Hüseyin Şahın ordugâhını bastı. Hüseyin Şâh, harp meydanından kaçtı.

Hüseyin Şâh birkaç defâ Delhi üzerine yürüdü ise de hepsinde mağlub oldu. En sonunda Behlül Lûdî, Cavnpûr şehrini ve ülke topraklarını eline geçirdi. Kendi oğlu Barbey’i 1479 senesinde Cavnpûr’un idâresi ile görevlendirdi. Böylece Cavnpûr Devleti ortadan kalkmış oldu. Ülke de Delhi’ye bağlandı. 

Delhi ve Bengal Sultanlıkları arasında bulunan Cavnpûr Sultanlığı, kuvvetli bir Müslüman devletiydi. Başta bulunan sultanlar, İslâmiyetin yayılmasında önemli rol oynadılar. Cavnpûr, doğunun Şîrâz’ı diye meşhur oldu. Bilhassa İbrâhim Şah zamânında Cavnpûr’da İslâmî mîmârînin güzel bir mahallî ekolü gelişti.

Hindistan’ın Cavnpûr bölgesinde 1394 senesinde Melik Server adında bir bey tarafından kurulan devlet. 

Tuğluk Sultânı Mahmud, Delhî’nin doğusunda ayaklanan Hindûlara karşı Melik Server’i gönderdi. Bölgede sükûneti sağlayan Melik Server, Sultân-üş-Şark ünvânıyla Cavnpûr’da bağımsızlığını ilân etti. Kısa zamanda topraklarını genişletti. Tîmûr’un Hindistan Seferi sırasında tarafsız kaldı. Fakat o sene vefât etti (1399). Yerine evlâtlığı Melik Karanfil geçti. Melik Karanfil, Mübârek Şâh ünvânını alarak kendi adına hutbe okuttu ve para bastırdı. 

Mübârek Şâh, 1402’de ölünce, yerine kardeşi İbrâhim geçti. Sultan İbrâhim’in ilk zamanları karışıklıklarla geçti. Hindû Kralı Raca Ganeş Müslümanlara çok baskı yapıyordu. Bu baskıyı kaldırmak için Şeyh Kutb-ül-Âlem’in isteği üzerine (1409-1414) Bengâl’e yürüdü. Raca Ganeş, oğlunu İslâmiyeti öğrenmesi için Şeyh Kutb-ül-Âlem’e gönderince seferden geri döndü. 

Sultan İbrâhim dînine çok bağlı olup, âlimleri ve edipleri korurdu. Cavnpûr’da büyük kapılarıyla meşhur Atala Câmiini yaptırdı. 

İbrâhim Şahın 1436 senesinde ölümü üzerine oğlu Mahmud Şah tahta geçti. Mahmud Şâh zamânında Delhi ile Cavnpûr arasında uzun süren harpler başladı. Bu savaşlara Behlül Lûdî’nin Multan’ı almak için sefere çıkması sebeb oldu. Behlül Lûdî seferdeyken, onu istemeyen bâzı beyler, Mahmud Şahı Delhi’ye dâvet ettiler. Mahmud Şah da Delhi’yi kuşattı. Seferde olan Behlül bunu haber alınca, sür’atle geri döndü. Mahmûd Şahın ordusunu bozguna uğratarak Delhi’yi kurtardı. 1457 senesindeki bir harpte Mahmud Şâh öldü. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muhammed kısa bir süre sonra tahttan indirilerek yerine kardeşi Hüseyin geçirildi. 

Hüseyin Şah, Multan’daki Seyyid Hânedânının son hükümdârı Âlem Şahın dâmâdıydı. Tahta çıkınca, Behlül ile dört senelik bir anlaşma yaptı. 1466-67 senesinde babasının intikâmını almak için, büyük bir orduyla harekete geçerek Gvalyar’a kadar fethetti. 

1473 senesinde karısı Celîle’nin teşviki üzerine 140.000 atlı, 1400 filli büyük bir orduyla Delhi üzerine yürüdü. Delhi havâlisinin tamâmını ele geçirdi. Behlül’ün elinde yalnız Delhi kaldı. Behlül, başka yerden yardım alamayınca, barış istedi. Hüseyin Şah, sulh teklifini kabul etmedi. Behlül’ün ordusu 18.000 kişiydi. İki ordu Cemre Nehrinin iki yakasında bir müddet karşılıklı beklediler. Hüseyin Şah, önlerinde yer alan nehre güvenerek birliklerini etrâfı yağma için gönderince, Behlül bunu fırsat bilip, nehri geçerek Hüseyin Şahın ordugâhını bastı. Hüseyin Şâh, harp meydanından kaçtı.

Hüseyin Şâh birkaç defâ Delhi üzerine yürüdü ise de hepsinde mağlub oldu. En sonunda Behlül Lûdî, Cavnpûr şehrini ve ülke topraklarını eline geçirdi. Kendi oğlu Barbey’i 1479 senesinde Cavnpûr’un idâresi ile görevlendirdi. Böylece Cavnpûr Devleti ortadan kalkmış oldu. Ülke de Delhi’ye bağlandı. 

Delhi ve Bengal Sultanlıkları arasında bulunan Cavnpûr Sultanlığı, kuvvetli bir Müslüman devletiydi. Başta bulunan sultanlar, İslâmiyetin yayılmasında önemli rol oynadılar. Cavnpûr, doğunun Şîrâz’ı diye meşhur oldu. Bilhassa İbrâhim Şah zamânında Cavnpûr’da İslâmî mîmârînin güzel bir mahallî ekolü gelişti.

Cavnpûr Şarkî Sultanları 

 Tahta Geçişi

Melik Server

1394

Mübârek Şah

1399

İbrâhim Şah

1402

Mahmud Şah

1440

Muhammed Şah

1457

Hüseyin Şah

1458-1479

CAYRASKOP

(Bkz. Jiroskop)

CAZGIR

Karakucak ve yağlı güreşlerde, pehlivanları önüne alarak duâlar ve coşturucu sözlerle onları seyircilere tanıtan, durmadan konuşan çenesi kuvvetli kişi. 

Cazgırlar, genellikle eski meşhur pehlivanlardandır. Güreş başlamadan önce vakûr bir şekilde ağır ağır yürüyerek meydanın tam ortasına gelir. Müsâbakaya katılacak bütün pehlivanları önüne dizerek adları, şanları, mahâretleri ve tehlikeli oyunlarını sayıp seyircilere tanıtır. Daha sonra güreşi başlatmak için iki pehlivanı yanına çağırır. Yönlerini kıbleye çevirtir. Elini her ikisinin sırtlarına vurarak rükûa varır gibi eğilip, ellerini diz kapaklarına koymalarını söyler. İki pehlivanın arkasında duran cazgır, sağ elini sağdakinin sırtına, sol elini soldakinin sırtına sertçe vurur. Yaş ve kıdeme göre adlarını, memleketlerini, hangi müsâbakalara katıldıklarını, meşhur oyunlarını söyler. Sonra:  

Allah Allah İllallah 

Erler çıktı meydâne, 

Biri birinden merdâne 

Biri ak biri kara Mevlam her birine kuvvet vere 

Bu meydan er meydanıdır 

Kırklar yediler seyranıdır 

Nice koç yiğitler bu meydandan geçti 

Acı tatlı suyun içip göçtü 

Atlar gibi tepişmeyelim 

Arslanlar gibi kapışalım 

Yâ Muhammed, yâ Ali 

Pehlivanların pîri hazret-i Hamzâ-yı velî 

Dellâl çıksın aradan 

Hepsine kuvvet versin Yaradan

gibi duâlar okuyarak pehlivanları er meydanına salar. Davul ve zurna eşliğinde pehlivanlar güreşe başlarlar. 

Cazgırları bâzı yerlerde "salavâtçı, meydancı, meydan şeyhi, peşrevci, okuyucu" gibi isimlerle de anarlar.

CEAUSESCU, Nicola

Romanya devlet başkanlarından. 26 Ocak 1918’de Scornicesti’de doğdu. 1930’da komünist gençlik hareketlerine karıştı. Defâlarca hapse atıldı. İkinci Dünyâ Savaşından ve komünist ihtilâlin gerçekleşmesinden sonra, orduyla irtibâtı temin etti. 1948’de Komünist Parti merkez komite üyeliğine seçildi. 1945’ten sonra ülkeyi diktatörce yöneten Gheorghe Gheorghiu Dej’in korumasına girdi. 1955’te Polit Büro üyeliğine getirildi. 1965’te parti genel sekreteri, 1967’de Devlet Konseyi Başkanı oldu. 1974’te Devlet Başkanlığına seçildi. 

Yalnızca devlet başkanından emir alan gizli bir güvenlik teşkilâtı kurdu. Akrâbalarını önemli mevkîlere yerleştirdi. Milyarlarca dolar servet sâhibi oldu. En küçük bir muhâlefete bile izin vermedi. Geniş bir muhbir ve ajan teşkilâtı kurdu. Bütçe açığını kapatmak için tarım ürünlerini ve sanâyi mallarını dışarı sattı. Ülkede büyük bir sıkıntı başgösterdi. Halk ayaklandı. Askerlerin 17 Aralıkta göstericilerin üzerine ateş açması üzerine Ceausescu rejimi çöktü. Kısa bir sorgulamadan sonra Ceausescular kurşuna dizilerek îdâm edildiler (25 Aralık 1989).

CEBECİ OCAĞI

Osmanlı askerî teşkilâtında silâhların tedâriki, muhâfazası ve sefer zamânında cepheye götürülmesiyle vazîfeli kapıkulu ocağı. Ocağın mensuplarına "Cebeciler" denilmektedir. 

Cebeci Ocağı, Fâtih Sultan Mehmed Han zamânında kuruldu. İlk zamanlarda bu ocağın mensupları yeniçeriler gibi, acemi oğlanları arasından seçilmekteydi. Bunlar ocağa "şâkird" (öğrenci) sıfatıyle alınırlar, sonra asıl Cebeciler arasına geçerlerdi. Maaş defterlerinden anlaşıldığına göre Cebeciler 59 bölük ve 37 orta bölük olmak üzere 96 odaya ayrılmıştı. Cebeci ortaları silah yapan, tâmir eden, barutları ıslah eyleyen ve harp levâzımatını hazırlayan sınıflardan teşekkül ediyordu. Bunların arasında ayrı bir sınıf olarak humbara dökücüleri, barutçular ve lağımcılar da vardı. 

Cebecilerin en büyük subayına "Cebecibaşı" adı verilirdi. Cebecibaşılık makâmı boşaldığı zaman, başkethüdâ bu makâma tâyin edilirdi. Ancak bâzan cebehâne başçavuşunun ve hattâ sonraları ocak dışından da Cebecibaşı tâyin edildiği olmuştur. Cebecilerin rütbe bakımından Cebecibaşı ve dört kethüdâdan sonra sırasıyla cebeci başçavuşu, büyük ve orta kumandanları, odabaşıları ve küçük subaylar gelirdi. Ocağın hesap işlerine "Cebeci Kâtibi" bakardı. 

Cebeciler başlarında iki ucu omuzlarına doğru sarkan ve dört tarafı yeşil çuha olan şebkülah denilen serpuşu giyerler ve merâsim esnâsında bunun üzerine tüy takarlardı. Cebecilerin malûl ve ihtiyarları, ocaklarının kânunu üzere belli miktarda aylığa bağlanarak emekliye ayrılırlardı. 

Cebehâne, Ayasofya Câmii karşısında, son devirde yanmış olan adliye binâsının yerinde idi. Burada zâbit ve neferlerin odaları, silâh ve sâir harp malzemesi tamirhânesi ve depo bulunuyordu. Cebehâne için lâzım olan mâmul ve gayri mâmul bütün eşyâ bu depoda bulunurdu. Yeniçerilere âit cebe (zırh) üzerlerinin kumaşları, tolga kılıfları, zırh keseleri, meşin, bakır, pamuk ipliği, keten, çelik, kayık, tüfenk maşası, cebehâne anbarında bulunan eşyâlardan bir kısmıdır. Bunlardan başka kürek, kazma ve bunların sapları, tüfenk kundağı ve diğer îmâl edilmiş malzemeler hep burada bulunur ve yapılırdı. Bu eşyâdan îcâb edenlerin lüzumu hâlinde donanmaya ve kalelere sevkleri cebecibaşıya âitti. Cebehânede levâzım azaldığı zaman, bu noksanı Cebecibaşı dîvâna arz eder ve noksanlar tamamlanırdı. Yeniçeriler devlet merkezinde bulunurlarken tüfenk taşımaları yasak olduğundan bunların tâlim zamanlarında kullanacakları tüfenkleri cebecibaşı verir ve işleri bitince yine geri alırdı. 

Kalelere silâh ve cephâne gönderilmesi, oradaki cephânenin muhâfazası, Cebeci Ocağı tarafından gönderilmiş olan Cebecilere âitti. Bu kalelerdeki silâh, cephâne ve barut gibi harp levâzımının muâyeneleri ve işe yarayıp yaramayacağının tedkîki Cebecibaşı tarafından yapılırdı. Kalelerde hizmet eden Cebeciler de Yeniçeriler gibi üç sene müddetle kale hizmetinde bulunurlar ve sonra merkeze getirilip yerlerine başkaları gönderilirdi. Bu cebecilerin başlarında zâbitleri bulunurdu. 

Savaş zamânında yeniçerilere âit harp levâzımâtı Cebeciler vâsıtasıyla katır ve develerle nakledilir ve harp mıntıkasına girildikten sonra, kendilerine dağıtılırdı. Ordu savaş meydanında yerini aldığı zaman, Cebeciler kânun üzere ordunun merkez cebhesinin gerisinde bulunurlardı. 

Cebecilerin sayıları devirlere göre artıp, eksilme göstermiştir. Kânûnî devrinde sayıları 700 iken, 1570 yılında 4000, Eğri seferinde 3000, Dördüncü Murad devrinde 7000-8000 olmuş, 1702 yılında ise 2500’e kadar indirilmiştir. 

1826 yılında İkinci Mahmud Han yeniçerilerle birlikte artan itâatsizlikleri dolayısıyla Cebeci Ocağını da kaldırdı. 

Daha sonra modern bir anlayışla Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediyye ordusunun tesisiyle birlikte, 1054 neferden meydana gelen yeni bir Cebehâne sınıfı kuruldu. Sağ ve sol kol olarak tertib edilen ve birer Bölükbaşının kumandanlığı altında idâre olunan bu yeni teşkilât 1860’a kadar varlığını korumuştur.

CEBELİTÂRIK

DEVLETİN ADI

Cebelitârık 

BAŞŞEHRİ

Cebelitârık 

NÜFÛSU

31.300 

YÜZÖLÇÜMÜ

5.8 km2 

RESMÎ DİLİ

İngilizce 

DÎNİ

Hıristiyanlık (Katolik) ve İslâmiyet 

PARA BİRİMİ

Cebeli Târık Paundu.

İberik Yarımadasının güney ucunda Cebelitârık Boğazının Akdeniz tarafında aynı adı taşıyan yarımada üzerinde kurulmuş olan İngiliz sömürgesi. 

Târihi

Eski çağlarda ismi Calpe olan bu yer, Müslümanların Avrupa kıtasında ilk fethettikleri bölgedir. 711 senesinde Emevî kumandanlarından Târık bin Ziyad Kuzeybatı Afrika sâhillerine kadar İslâmiyeti yaymak için gelmişti. Buradan gemilerle o zamandan beri kendi adıyla anılan Cebelitârık Boğazını geçerek fetihlerde bulunmuştur. İslâmiyetin yayılması ile gelişmeye başlayan bölge bu târihten îtibâren de önemli bir liman durumuna geldi. 1039’da Guzman tarafından alındıktan sonra 1299 senesinde tekrar Müslümanlar tarafından alınmıştır. Bir devre adını vermiş olan Endülüs medeniyetinin başlangıç noktası olan bu yer ve Graneda 1462’ye kadar Müslümanların elinde kaldı. Bütün Hıristiyan âleminin Müslümanlar üzerinde bilhassa Endülüs Müslümanlarına yaptıkları eziyet ve saldırılar netîcesinde bölge tamâmen İspanya’ya geçti. İslâmiyetle berâber getirdikleri medeniyet, ilim ve fenne rağmen Hıristiyanlık âlemi gözü kapalı olarak sâdece kalplerine yerleşmiş kin ve garez yüzünden Müslümanlara işkence ve eziyette ısrar ettiler. Bunun üzerine 1540 senesinde büyük Osmanlı Kaptan-ı Deryâsı Barbaros Hayreddîn Paşa donanmasıyla Müslümanlara yardım etmek için buraya geldi. Barbar Avrupalı Hıristiyanlardan kaçan binlerce Müslümanı gemilerle Kuzey Afrika sâhillerine çıkarttı. 

1704 senesinde İspanya verâset savaşında İngiliz Hollanda ortak donanması Cebelitârık’ı işgâl etti. 1713 senesinde yapılan Ütrecht Antlaşması ile İspanya bu işgâli kabul etti. Hollanda ise burayı İngilizlere tamâmen bıraktı. O târihten beri İngilizlerin sömürgesidir.

Fizikî Yapı

Cebelitârık en yüksek noktası 405 m yükseklikteki Gun Tepesi olan kireçtaşından meydana gelen bir dağ kütlesidir. 800 m enindeki bu yassı kaya kütlesinin doğu ve kuzeyi diktir. Sarp yamaçlarda çok az kaynak bulunan bölgede su ihtiyacını karşılamak için özellikle doğu kesimlerde 15,5 hektarlık yağmur depolama havuzları vardır. Cebelitârık şehri bölgenin nisbeten daha düz olan kuzeybatı kesimindedir. Yirmi beş tür memeli hayvan yaşamakta olup, Avrupa’da maymunların serbest olarak yaşadıkları biricik noktadır.

İklim

Yazları sıcak ve hemen hemen yağışsız, kışlar yaza oranla daha ılık ve yağışlı geçer. Sonbahar ve ilkbahar mevsimleri de ılık ve yağışlıdır. Büyük ağaçlar ve ormanlık yerlerin bulunmadığı bölgede ancak çiçek açan bitkiler yetişmektedir. Bu çiçeklerden İberiz gibraltarice isminde olanı, Avrupa’nın başka yerinde yetişmemektedir. 

Nüfus ve Sosyal Hayat

31.300 civârında olan bir nüfûsa sâhiptir. 1704’te İngilizlerin işgâli üzerine halk İspanya’ya kaçmıştır. Daha sonra serbest bölge ilân edilmesi üzerine Cenovalılar, İspanyollar ve Yahûdîler gelip yerleşmişlerdir. Süveyş Kanalının açılmasıyla önemli bir liman hâlini almıştır. 5-15 yaş arasında öğrenim parasız ve mecbûridir. Ülkede 14 ilk ve 7 yüksek devlet okulu vardır. İngilizce resmî dili olmasına rağmen halkın büyük bir kısmı İspanyolca konuşmaktadır. % 8’i Müslüman olan halkın kalanı Katolik mezhebinde olan Hıristiyanlardır. Üç tâne hastânesi vardır. Bunlardan biri akıl hastânesidir. Genellikle İngiliz kânunları uygulanır. Bir radyo ve televizyon istasyonu vardır. Günlük gazetelerin en büyüğü 3000 tirajlıdır. 

Siyâsî Hayat

İngiliz sömürgesi olan Cebelitârık’ın mevcut anayasası 1964’te hazırlanmıştır. Bölge aynı zamanda garnizon komutanlığı vazîfesini de yapan Genel Vâli tarafından yönetilir. Yürütme yetkileri vâli başkanlığındaki 9 üyeli bir hükûmet tarafından icrâ edilir. Yasama meclisi 11 üye ile bir sözcüden meydana gelmektedir. Bu meclislere seçilebilmek için rüştünü ispat etmiş İngiliz vatandaşı olmak ve bir sene (12 ay) Cebelitârık’ta ikâmet etmiş olmak gereklidir. Hâlen faâliyet gösteren iki siyâsî parti mevcuttur. 

Ekonomi

Toprakları hem küçük hem de verimsiz olan Cebelitârık’ta bütün gıdâ maddeleri ile mâmul eşyâ ithal edilir. 1705-1955 seneleri arasında serbest bir liman şehri olan Cebelitârık bu zamandan sonra bir turizm şehri ve gemiler için ikmâl limanı vazifelerini görmektedir. Yakıt ikmâli yapan gemilerden elde edilen kazanç turizm gemilerinin yanısıra ekonominin temel direği İngiltere’nin yaptığı yardımlardır. Cebelitârık târih boyunca ve hâlen dünyânın en iyi tahkim edilmiş bölgelerinin başında gelmektedir.

CEBELİTÂRIK BOĞAZI

Alm. Strasse (f), von Gibraltar, Fr. Detroit (m), de Gibraltar, İng. Strait of Gibraltar. Akdeniz’in batısında Avrupa kıtası ile Afrika kıtası arasındaki boğaz. 

Akdeniz’in batı ucunu Atlantik Okyanusuyla birleştirir. Ulaşım yönünden oynadığı rol îtibâriyle ve jeopolitik bakımdan en önemli boğazlardan biridir. Deniz geçidinin önemi Süveyş Kanalının açılması ile daha da artmıştır. Takriben 60 km uzunluğunda olan Boğaz Afrika’nın Atlas memleketlerinin kuzey kıyısı ile İberik Yarımadasının güney kıyısı arasında uzanır. En geniş noktası Trafalgar Burnu ile Spartel Burnu arasında 44 km, en dar noktası ise Cires Burnu ile Tarija Burnunun doğusunda 14,2 km’dir. Boğaz’ın ortası, en sığ noktası olup derinliği 324 m’dir. Dünyânın çeşitli devletlerince boğaz altından bir tünelin geçirilmesi düşünülmüş ve plânı hazırlanmış ise de, tatbik sahasına konulmamıştır. Boğaz’da; yüzeyde doğudan batıya giden kuvvetli bir akıntı vardır. Derinlerde ise daha zayıf bir akıntı Akdeniz’den Atlantik Okyanusuna akar. Cebelitârık Boğazının her iki yanı da sarp kayalıklarla çevrilidir. Bitki örtüsü bakımından Boğaz’ın iki yakasında berâberlik görülür. Boğaz’dan yılda 7000-7500 gemi geçer. Her iki kıyısı da İngilizlerin elindedir. Boğaz’ın Afrika kıyısında bulunan Tanca ise milletlerarası bir statüye bağlanmıştır. Bu statü muayyen bir devletin buraya yerleşmesine mâni olmaktadır.

CEBERTÎ

On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda yaşamış târihçi. İsmi Abdurrahmân bin Hasan’dır. Aslen Habeşistan’ın Cebert bölgesinden olduğu için, Cebertî diye meşhûr olmuştur. Dedeleri yedi nesilden beri Mısır’a yerleşmiş olup, Kâhire’de El-Ezher Câmiinde ders vermişler, birçok âlim yetiştirmişlerdir. Babası Ezher Medresesinde hey’et (astronomi) âlimi idi. 1753 (H. 1168) senesinde Kâhire’de doğdu. 1822 (H. 1237) senesinde vefât etti. 

Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevverede ilim tahsil eden Cebertî, Kâhire’deki Ezher Üniversitesinden mezun oldu. Aynı üniversitede ders vermeye başladı. Mısır’ın Fransızlar tarafından işgâl edilmesi sırasında, Napolyon Bonaparte, Cebertî’yi Mısır idâresi için kurulan âyan ve eşrâf dîvânına âzâ (üye) tâyin etti. Bu devre sona erince, Osmanlı Devletinin Mısır vâlisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından Saray muvakkitliğine tâyin edildi. Mısır târihiyle ilgili eserler yazdı. 1822 (H. 1237) senesinde Kâhire’ye dönerken Şubia yolunda öldürüldü. 

Eserleri: 

1. Acâib-ül-Âsâr fît-Terâcim vel-Ahbâr: Târih-i Cebertî adıyla da bilinen bu eserinde, 1688-1821 târihleri arasındaki olayları anlatmıştır. 1791 senesinden sonra yazmaya başladığı bu eser, Mısır târihi için önemli bir kaynaktır. Cebertî bu târihi hazırlarken, ihtiyarların hâtıralarından, devlet vesîkalarından, mezâr kitâbelerinden faydalandı. Kendi devrindeki hâdiseleri de kendi görüş ve hâtıralarına dayanarak yazdı. Bu eserin sosyolojik değeri yüksektir. 

2. Muzhir-üt-Takdîs bi-Zihâbi Devlet-il- Fransis:Bu eserinde Fransız işgâl devrini anlatmıştır. 1958 senesinde iki cilt hâlinde basılmış olan bu eser, iki defâ Türkçeye tercüme edilmiş, ikinci tercüme, Târih-i Mısır adıyla basılmıştır.