BOTANİK
Alm. Botanik (f), Fr. Botanique (f), İng. Botany. Bitkiler aleminden bahseden bilim kolu. Botanik terimi, “Botane” (ot, çayır) veya “Botanikos” (ot, çayır) kelimelerinden alınmıştır. Yine aynı anlama gelen "fitoloji" tabiri ise Yunanca "Phyton" (bitki) ve "logos" (bilim) kelimelerinden birleşmiştir. Dilimizde eskiden Arapçadan alınmış olarak “İlm-i Nebatat”, “Nebatat İlmi” veya kısaca “Nebatat” şeklinde kullanılmıştır. Botaniğin Türkçe karşılığı “Bitki Bilimi”dir. Botanik ilmi genel olarak dört kısma ayrılarak incelenebilir: Morfoloji, Fizyoloji, Genetik, Sistematik veya Taksonomi.
1. Morfoloji: Bitkilerin iç ve dış yapılarını genel olarak inceler. Sitoloji (Hücre bilimi), Histoloji (Doku bilimi) ve Organografi (Organ bilimi) gibi kollara ayrılır.
2. Fizyoloji: Bitkilerdeki hayati olayları fizik ve kimya kanunlarına dayanarak inceler. Madde değişimi (Metabolizma), büyüme-gelişme ve hareket fizyolojisi olmak üzere üçe ayrılarak incelenmektedir.
3. Genetik:Canlılardaki istidatların (karakterlerin) döllere geçiş tarzını ve kaidelerini inceleyen ilim kolu. Genetik (kalıtım) adını alır. Ferdin iç ve dış karakterlerini nasıl kazandığını, ana-babasına veya yakınlarına neden benzediğini, tabiatta bitki ve hayvanların gösterdiği çok sayıda çeşitliliğin neden ileri geldiğini incelemeyi konu edinmiş olan genetik, yirminci asrın başında dünyaya gelmiş bir bilim dalıdır.
4. Sistematik veya Taksonomi: Bitkileri birbirleri ile olan tabii akrabalık derecelerini göz önünde tutarak ve filogenetik gelişmelerine dayanarak inceleyen, küçük veya büyük topluluklar halinde gruplandıran botanik koludur.
Botanik biliminin diğer önemli kolları şunlardır:
Ekoloji: Bitkilerin diğer canlılarla ve yaşadıkları çevre ile olan ilişkilerini araştırır.
Bitki Coğrafyası: Bitkiler alemi ile yeryüzü arasındaki ilişkileri ve bitkilerin yayılışını araştıran bir bilim koludur. Fitocoğrafya ve Geobotanik olarak da anılır.
Paleobotanik: Fitopaleontoloji olarak da bilinir. Jeolojik çağlarda yaşamış ve nesilleri ortadan kalkmış bitkilerin kalıntılarını, yani bitkisel fosilleri, sistematik ve yayılışları bakımından inceler.
Evolüsyon (Evrim): Bitkilerin, yeryüzünün kuruluşundan bugünkü hallerine gelinceye kadar geçirdikleri ferdi ve toplu değişiklikleri araştırır. Bugüne kadar, bir canlı türünün diğer canlı türüne dönüştüğü faraziyesi ispatlanamamıştır. (Bkz. Darwinizm)
Botanik ilmini uygulamalı (tatbiki) yönden de aşağıdaki kollara ayırmak mümkündür:
Eczacılık Bakımından
Farmasötik Botanik: Eczacılık botaniği; tıbbi bitkileri belirli sistematik gruplar altında tanıtan, bunlardan elde edilen ilaç hammaddeleri (drog) ile tedavide kullanılma yerlerini kısa olarak anlatan bir bilim koludur.
Farmakognozi: İlaç hammaddelerinden biyolojik menşeli kollarını tanıtan, onların yapılarını aydınlatan ve kısmen kullanım alanlarını açıklayan bir bilim koludur.
Ziraat Bakımından
Zirai Botanik: Zirai bitkilerin sistematiği hakkında bilgi verir.
Fitotekni: Bitki yetiştirme.
Zirai Fitopatoloji: Zirai bitkilerin hastalıklarını inceler.
Teratoloji: Fitopatolojinin, hastalık şeklinde ve kalıtsal olan anormal yapıları inceleyen özel kolu.
Ormancılık Bakımından
Orman Botaniği:Orman ve park ağaçlarının sistematiği.
Silvikültür: Orman yetiştirme.
Orman Fitopatolojisi: Orman ve park ağaçlarının hastalıkları.
Bitkiler alemi filogenetik bir sisteme göre şöyle sınıflandırılabilir:
1. Bölüm: Bölünen bitkiler (Schizophyta) (Virüsler ve Bakteriler),
2. Bölüm: Algler (Su Yosunları (Phycophyta),
3. Bölüm: Mantarlar (Mycophyta),
4. Bölüm: Likenler (Lichenes),
5. Bölüm: Kara Yosunları (Bryophyta),
6. Bölüm: Eğrelti Otları (Pteridophyta),
7. Bölüm: Tohumlu-Çiçekli Bitkiler (Spermatophyta).
Bugün yaşayan bitki türü 380.000'den fazladır. Buna göre yukarıdaki bölümlerin yaklaşık bitki sayısı şöyledir:
Bölünen Bitkiler (Schizophyta)- 3.600 tür
Su Yosunları= Algler (Phycophyta) 33.000 tür
Mantarlar (Mycophyta)- .56.000 tür
Likenler (Lichenes)-20.000 tür
Kara Yosunları (Bryophyta)-26.000 tür
Eğrelti Otları (Pteriodopyta)-12.000 tür
Tohumlu Bitkiler (Spermattophyta) 227.000 tür
Tohumlu Bitkiler (Spermatophya) bölümünü oluşturan 227.000 tür ise şu şekilde dağılmıştır.
Açık Tohumlular (Gymnospremae)-800 tür
Kapalı Tohumlular (Angiospermae) 226.000 tür
İki Çenekliler (Dicotyledonae)-172.000 tür
Bir Çenekliler (monocotyledonae)- 54.000 tür
Yukarıda görüldüğü gibi bitkiler alemi, gerek görünüş, gerek iç ve dış yapıları, üremeleri bakımından birbirinden farklı organizmalardan meydana gelmiştir. Sistematik veya taksonomik botaniğin ilk vazifesi, bitkiler alemini teşkil eden münferit bitki formlarını, esaslı şekilde inceleyerek, birçok bakımdan benzerlik, yakınlık gösterenleri önce en dar, en küçük bir kavram altında toplamaktır. Böylece bitkiler aleminin temel taşlarını, elementlerini teşkil eden ana birime, tür veya nevi (Species) kavramına varılmış olunur. Ancak bu türleri inceleyerek ve birbirleri ile karşılaştırıp daha üst gruplarda toplanabilir. Buna göre bu sistamatik gruplar, Milletlerarası Botanik Nomenklatürü koduna (İnternational Code of Botanical Nomenclature, Utrecht 1965) göre yukarıdan aşağıya doğru şu şekilde sıra takip eder:
Türkçe |
Latince |
Bitkiler Alemi |
Rengum vegetabile |
Bölüm |
Divisio |
Alt Bölüm |
Subdivisio |
Sınıf |
Classis |
Alt Sınıf |
Subclassis |
Takım |
Ordo |
Alt Takım |
Subordo |
Familya |
Familia |
Alt Familya |
Subfamilia |
Cins |
Genus |
Tür (Nevi) |
Species |
Alt Tür |
Subspecies |
Varyete (Çeşit) |
Varietas |
Tür bakımından en zengin bölgeler tropik ormanlardır. Endonezya'da 45.000, Amazon bölgesinde 40.000 bitki türü yaşamaktadır.
Ekvator bölgesinden uzaklaşıldıkça, tür sayısı azalır. Yağışça fakir, kurak yerlerde ve özellikle çöllerde fevkalade düşer. Büyük Sahra'da 300 türe rastlanır. Kurakçıl (Kserofit) bitkilerin oluşturduğu sert yapraklı kuşaklarda, tür sayısı yeniden artma gösterir. Aşağıda bazı memleketlerdeki bitki tür sayısını belirten rakamlar gösterilmiştir.
Türkiye-10.000 tür
Kaliforniya-6.000 tür
Japonya-5.700 tür
İberik Yarımadası-5.500 tür
Almanya-2.600 tür
İsveç-2.100 tür
Mısır-2.000 tür
Moğolistan-1.800 tür
Grönland-400 tür
Büyük Sahra-300 tür
Güney Kutup Bölgesi-2 tür
Yağışlı bölgelerden kurak bölgelere, kıyılardan iç bölgelere gidildikçe tür sayısında azalma dikkati çeker. Dağlık bölgelerin florası (bitki örtüsü) da tür bakımından zenginlik gösterir. Doğu Anadolu, Kuzey-Batı İran ve Kuzey Irak arasında kalan bölge böyledir. Hindistan-Çin sınırı bölgesinde 20.000 tür vardır.
DEVLETİN ADI |
Botsvana Cumhuriyeti |
BAŞ ŞEHRİ |
Gaborone |
NÜFUSU |
1.314.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
581.730 km2 |
RESMİ DİLİ |
İngilizce |
DİNİ |
Putperes, Hıristiyan |
PARA BİRİMİ |
Pula |
Afrika kıtasının güneyinde bulunan bir devlet. Kuzeyinde Zambiya, kuzey batısında Nambiya, kuzey doğusunda Zimbabwe, güneyinde ise Güney Afrika Cumhuriyeti yer alır. Güneyden kuzeye ve doğudan batıya en geniş yeri yaklaşık 933 kilometredir.
Tarihi
Botsvana tarihine ait ilk bilgiler bundan yaklaşık 1000 sene öncesine aittir. Daha önceleri için herhangi bir bilgi mevcut değildir. Hayvancılıkla uğraşan Tswana kabilesi kuzeyden gelerek Botsvana'ya yerleşmişlerdir. Bu zamanlarda ülkenin doğusunda Ngunisler, batısında ise Boşımanlar oturmaktaydı. On sekizinci asırda Boer kabilesi güneyden gelerek ülkeye yerleşmiştir. İngilizlerin dünya ülkeleri üzerindeki sömürgecilik zihniyeti ve faaliyetleri 1820 senesinde bu ülkeye de musallat oldu. 1885 senesinde İngiltere burada giriştiği silahlı harbi kazanmış ve Bechuanland adı ile ülkeyi sömürgesi haline getirmiştir. 1966 senesine kadar İngiliz sömürgesi olarak kaldıktan sonra 30 Eylül 1966'da bağımsızlığına kavuşmuş ve Botsvana ismini almış, İngiliz Milletler Topluluğuna bağlı kalmıştır.
Fiziki Yapı
Ülkenin tamamı yayladır. Oldukça meyilli bir yayla olan Botsvana'nın batı tarafları ortalama 55 m, doğuya gittikçe yükselen kısımlarındaki ortalama yüksekliği ise 1000 m civarındadır. Meşhur Kalahari Çölü ülkenin batı bölümünü kaplamaktadır. Orta kısımları kurak olan Kalahari Çölünün doğusu çalılıklarla kaplıdır. Botsvana'nın önemli akarsuları, Okowango ve Chobe nehirleridir. Bu nehirler Angola'da doğduktan sonra buraya gelirler. Okowango Nehri, 16.835 km2lik bir bataklık meydana getirdikten sonra, bataklığın yakınındaki ülkenin en önemli göllerinden olan Ngami'ye dökülür. Bir diğer önemli gölü olan Makarikari ise doğudadır.
İklimi
Sıcak ve kuru bir iklime sahiptir. Senelik yağış ortalaması ülkenin doğusunda 650 mm, batı bölgelerinde ise 252 mm civarındadır. Senenin en sıcak ayları kasım-mayıs aylarıdır ki, bunlardan şubat, sıcakların en fazla olduğu aydır. Ortalama 13°C ile senenin en soğuk ayı temmuzdur. Senelik sıcaklık ortalaması 29 °C'dir. 1965-66 yıllarındaki kuraklık sonucunda 400.000 baş sığır ve yerli hayvanların üçte birinden fazlası telef olmuştur.
Tabii Kaynaklar
Bitki örtüsü bakımından son derece fakir olan Botsvana yabani hayvanlar, madenler bakımından ise oldukça zengin bir ülkedir. Büyük bir kısmı çöl olan ülkede dikenli bitkiler ve akasya ağaçlarına çok rastlanır. Zürafa, ceylan, aslan, leopar, gergedan, fil, beyaz karınca, çekirge, zehirli yılan ise en çok görülen hayvanlardandır. Zengin bakır, nikel, kömür, demir, kireçtaşı, altın ve elmas yataklarına sahiptir.
Nüfus ve Sosyal Hayat
1.314.000 civarında olan nüfusun en yoğun olduğu bölge, ülkenin kuzeybatısı ile kuzeydoğusudur. Nüfusun % 90'ını Bantu kabilesi teşkil etmektedir. Çok az sayıda Avrupalı ve Asyalılar da yaşamaktadır. Halk, hayvancılık ve avcılıkla geçimlerini temin ederler. Dar bir sahada tarım da yapılmaktadır. Resmi dili İngilizce olmasına rağmen, halkın ancak dörtte biri bu dili konuşmakta, diğeri ise kendi kabilelerine mahsus dilleri kullanmaktadırlar. Okuma-yazma bilenlerin sayısı % 71'e yaklaştığı ülkede ücretsiz ilköğretime 1980'de başlanmıştır. Okur-yazar olanların arasında kadınlar çoğunluğu teşkil eder. Bir tane üniversitesi bulunan Botsvana'da yüksek öğrenim yapanlar arasında ise erkekler çoğunluğu teşkil etmektedir. Refah seviyesi oldukça düşük olan ülkede halk köylerde yaşar, evleri saz damlıdır. Putperestler çoğunluğu teşkil ederken, az miktarda Hıristiyan bulunur. Başlıca şehirleri, Gaborone, Francistown, Lobatsi, Serowe ve Kanye'dir.
Siyasi Hayat
İngiliz Milletler Topluluğuna bağlı olan Botsvana, başkanlık sistemine dayalı parlamenter rejimle idare edilir. Başkan 35 üyeli meclis tarafından seçilir.Meclis üyelerinin 31'ini halk 5 yıllık bir müddet için seçerken, kalan 4 üyeyi başkan tayin eder.
Ekonomi
Tarıma elverişli olmamasından dolayı tarım fazla yapılmadığı için ekonomi hayvancılığa dayanır. Zengin yeraltı kaynaklarının son zamanlarda işletilmeye başlaması sebebiyle madencilik ekonomide etkili olmaya başlamıştır. Halen ihracatın % 85'ini hayvan ve et satışı teşkil etmektedir. Sanayinin olmadığı Botsvana'da alt yapı tesisleri yeni yeni kurulmaktadır. Genellikle yatırımlarda yabancı sermayeye ihtiyaç duyduğu için gelişme yavaş olmaktadır. Turizm için oldukça ormanlık ve tabii güzelliklere sahiptir.
Alm. Bowling (m), Fr. Bowling (m), İng. Bowling. Kapalı yerlerde oynanan eğlenceli spora yakın bir oyun türü. Bovling düzlemi 18.3 m boyunda, 104 veya 107 cm genişliğindedir. Düzlemin bir ucuna 10 adet şişe biçiminde tahta labutlar dizilir. Diğer ucundan da oyuncu, ağır plastik topu labutlara doğru yuvarlar. Labutların hepsinin devrilmesi istenir.
Oyun 10 bölümden meydana gelir. Her bir bölümde bir veya iki topla ne kadar labut devrildiği tesbit edilir. Devrilen labutlar bir kişi tarafından dizilir. Labut dizme işi kompüter konrollü mekanizmalarla da yapılabilir. Bu şekilde kompütürün dört ana durumu değerlendirmesi gerekir: 1) Eğer oyuncu birinci bölümde ilk top yuvarlamada bütün labutları deviremezse, makina ancak devrilenleri düzeltir. Topu oyuncuya tekrar gönderir. 2) Birinci bölümün ikinci atışından sonra makina bütün labutları ortadan kaldırır. İkinci oyuncunun oyuna başlaması için labutları tekrar yerine koyar ve topu oyuncuya gönderir. 3) Top ilk atışta bütün labutları devirirse buna tam isabet denir. Oyuncu tam puan alır ve makina başka bir işlem yapmaz. 4) Oyuncu topu labutlara çok yaklaştırarak atarsa makina bunu da fark eder, oyuncu aleyhine puan yazar.
Oyuncuların puanları karşıdaki panele yazılır. Puanlar ayakta kalan labut sayısı, devrilen labut sayısı, tam isabet ve faul olarak dört cinstir. Sayma işlemleri elektronik olarak kompütür yardımı ile yapılır. Labutların dizilişi yine kompütürden gelen emirle makinayla yapılır. Kompütürsüz oynananlarda ise hakem sayıları faulleri tesbit eder.
(Bkz. Yağlı Boya)
Alm. Pflanzen für Farbenittel, Fr. Plantes de teinture, peinture (etc.), İng. Plants for paints. Boyacılıkta kullanılan bitkiler. Boya bitkilerini iki grupta toplayabiliriz:
a) Memleketimizde yetişenler,
b) Tropik bölgelerde yetişenler.
Memleketimizde boyacılıkta kullanılan bitkilerin sayısı hayli yüksektir. Bunlar arasında en önemlileri şunlardır:
1. Cehri (Rhamnus tinctoria):Orta Anadolu'da yetiştirilir. Vatanı Akdeniz bölgesidir. Sarı renkli olan cehri boyası bitkinin meyvelerinden elde edilir. Cehri boyasında “Quersetin ve Rhamnetin” adlı flavon türevleri vardır.
2. Kök boya( Rubia tinctorum): Orta ve Batı Anadolu'da çok yetiştirilir. Bitkinin kökünde “alizarin ve parparin” boyaları bulunur. Eski Türk halılarının kırmızı rengini veren kök boyasıdır.
3. Çivit otu (İsatis tinctoria): Vatanı Ön Asya ve Avrupa'dır. Mavi renkte olan çivit boyası bitkinin yapraklarından elde edilir.
4. Havacıva otu (Alkanna tinctoria): Vatanı Akdeniz bölgesi olan kırmızı renkteki alkanna boyası bitkinin köklerinden çıkarılır.
Bunların dışında ceviz kabuğu, ayva tohumu, safran çiçeği de boya bitkilerindendir.
Tropik boya bitkileri:
1. İndigo ağacı (İndigofera tinctoria): Vatanı Hindistan'dır. Kırmızı renkte olan indigo boyası bitkinin yapraklarından elde edilir.
2. Bakkam ağacı (Haemotoxylon campechianum): Vatanı tropik Amerika'dır. Odunundan mavi renkli olan hematoksilin boyası çıkarılır. Hematoksilin bilhassa sitolojik preparatların boyanmasında kullanılır.
3. Kına ağacı (Lawsonia inermis-Lythraceae): Vatanı Güney Asya ve Avustralya'dır. Kına boyası, bitkinin yapraklarından ve dal kabuklarından elde edilir. Kına Hindistan'da ipek ve deri boyası olarak kullanılır. Şark memleketlerinin çoğunda parmak ve saç boyası olarak kullanılmaktadır. Deri hastalıklarında derinin mukavemetini arttırıcı gücü yanında, mantarların üremesini durdurucu etkisi (kına ve lavson maddesi) de vardır. Ticarette esmer ve yeşil kına çeşitleri mevcuttur. Tabii olanı esmer renklidir.
4. Kınakına ağacı (Cinchona-rubiaceae): Vatanı Güney Amerika (Peru, Bolivya)dır. Daha çok 3 türü esmer kınakına (C. officinalis), kırmızı kınakına (C. succirubra), sarı kınakına (C. calisaya) kullanılır.
Tedavide kullanılanı kırmızı olanıdır. Genç dallarının kabukları kullanılır. Midevi, kuvvet verici, iştah açıcı etkileri yanında kinin ile beraber sıtmaya karşı ve gripal hastalıklarda kullanılabilir.
Daha ziyade tekstil boyamada kullanılan renk verici maddeler. Eski çağlarda kumaş boyaması, hayvan ve bitkilerde bulunan boyalar kullanılarak gerçekleştirilirdi. En eski boya olan çivit mavisi Hindistan ve Java'da bulunan çivit fidanından (indigafera) ve Avrupa'da çivit otundan elde edilmekteydi. Kök boyası ise Anadolu'da bitki köklerinden, sumak ağacından, arı ve böceklerden elde edilmekteydi. Bu tür tabii boyalar kumaşlara anorganik maddeler yardımıyla tatbik edilirdi.
Sentetik boyalar: Sentetik boyaların gelişmesiyle tabii olanlar ikinci plana düşmüştür. Bu tür boyalar daha geniş bir renk çeşidi verirken kalitenin de artmasına sebeb olmuşlardır. 1771'de Noulfe, Indigodan nitrik asidin yardımıyla pikrik asidi elde etmiş ve sonucunun ipek ve yünlü kumaş üzerine sarı mürekkep etkisi yaptığını belirlemiştir. Her ne kadar buna tam bir sentetik boya denilemezse de, bu yönde ilk adımı teşkil etmektedir. İlk sentetik boya, 19. yüzyılın sonlarına kadar ortaya çıkmamıştır. 1856'da leylak rengi, Sir William Henry Perkin tarafından keşfedilmiştir. Hemen takip eden senede, bu boyanın ticari imalatı başlamış ve boya sanayiinin temeltaşını teşkil etmiştir.
Bunu pekçok teknik keşfler takip etmiş ve sun'i boyaların gelişmesi hız kazanmıştır. Bunlar arasında 1859'da Verguin'in morumsu kırmızı boya, 1858'de Peter'in Griess Diazonium tuzları bulunmaktadır. Son olay 1864'te diazonun diğer bağlanma reaksiyonlarına yol açmıştır. İlk kahverengi sülfür boya 1873'te Croissant ve Bretonnierre; metilen mavisi 1876'da Heinrick Caro; sentetik çivit 1880'de Adolf Von Baeyer; ilk petrol boyaları 1880'de Read Hilliday and Sons Ltd. tarafından keşfedilmiştir. Rene Bohn 1901'de mavi çivite rakip bir sentetik indigo boya bulurken, A. G. Dandridge 1928'de koyu mavi ve yeşil metal sentetik boyaları geliştirmiştir.
Boyanın özellikleri: Boyadan istenen özellikler arasında parlaklık, tatbikinin kolaylığı, solmazlık durumu ve bunun yanında rengin yıkamaya, ısıya, deterjanlara, oğmaya ve tere karşı dayanıklılık önem kazanmaktadır. Özel gayeler için lüzumlu olan boyalardan, mesela yüzme ile ilgili kumaşlardan deniz suyuna dayanıklılık gibi, ilave şartlar da istenebilir.
Boya sanayiinin ilk zamanlarında özellikle pamuk, keten, yün ve ipek gibi tabii elyafların boyanması mesele olmuştur. Ancak, sentetik, elyafların önemli ölçüde gelişmesi boyama teknolojisini oldukça karmaşık hale getirmiştir. Bazı yeni elyaflar için yeni boyaların geliştirilmesi gerekli olmuştur.
Boyalar 3 şekilde sınıflandırılır:
1. Yapılarına göre sınıflandırma: Bu sınıflandırmada boyarmaddenin kimyasal yapısı söz konusu olup, boyacı için önemli değildir. Takriben 28 grupta toplamak mümkündür.
2. Boyama özelliklerine göre sınıflandırma:
A) Direkt boyarmaddeler: Bunlar genellikle sülfirik asitlerin, bazan da karboksilli asitlerin sodyum tuzlarıdır. Çoğu kimyasal yapı bakımından azoik boyarmaddeler grubuna girer. Bu boyalar selülozik elyafa doğrudan bağlanabilir. Bu sebeple selüloz menşeli elyafın boyanmasında kullanılır. Direkt boyarmaddeler suda çözünürler. Elyafı nötral veya kalevi ortamda sodyum klorür veya glauber tuzunun beraberliğinde kaynama sıcaklığı civarında boyar. Bu boyarmaddelerle boyama ucuz ve kolaydır. Elyaf yıpranmaz.
B) Küpe (Vat) boyarmaddeler:Bunlar suda çözünmezler. Fakat sodyum hidroksit gibi indirgenlerin etkisiyle suda çözünebilen renksiz bileşiklere dönüşürler. Selüloz ise bu teşekkül eden bileşiklere karşı alaka duyar. Yani selülozik elyaf bu renksiz (leuko) bileşikleri banyodan kendi üzerine çeker. Oksijenin etkisiyle yükseltgenme meydana gelir. Böylece suda çözünmeyen pigmentler hasıl olur ki bu da boyanın elyafta kalmasına sebeptir. Küpe boyarmaddeleri başlıca selülozik ve kısmen de protein (yün vb.) elyafın boyanmasında ve baskısında kullanılır.
C) Kükürt boyarmaddeleri: Bu grubun üyeleri kükürt ihtiva eden karmaşık yapılı organik bileşiklerdir. Renkleri parlak değildir. Siyah kahverengi, zeytin yeşili, haki ve lacivert gibi koyu renkleri iyi ve ucuzdur. Selülozik elyafın boyanmasına yarar.
D) Azoik boyarmaddeleri:Naftal AS boyarmaddeleri veya inkişaf boyarmaddeleri de denir. Bu boyarmadde karakterlerinde olmayan ve suda çözünen bir diazonyum tuzu ile bir beta-naftol türevinin elyaf üzerinde reaksiyona sokulmasıyla elde edilir. Bu bileşik suda çözünmez. Bu boyarmaddeler başlıca pamuk, kısmen de asetat ipeği, ipek, naylon ve poliester elyafın boyanmasına yarar. Yıkanmaya karşı dayanıklıdır. Renk parlaklığı ve solmazlığı vardır.
E) Reaktif boyarmaddeler: Son yıllarda keşfedilmiştir. Boyama şartlarında selüloz ile kimyasal reaksiyon verir. Birçok halde soğuk çözeltide boyama yapılabilir. Sürekli boyamalar için uygun bir boyarmaddedir. Bütün renk serisi vardır ve renkleri parlaktır. Bu boyaların yarıdan çoğu klorotriazinil türevidir.
F) İngrain boyarmaddeleri: Bunların mavi ve yeşil renkleri bulunur. Azoik boyarmaddeler gibidir. Diğerlerine göre çok yüksek vasıfları vardır.
G) Oksidasyon boyarmaddeleri: Aromatik aminlerin elyaf üzerinde oksitlenmesi ile elde edilir. Bu sınıfın (aynı zamanda selülozik elyafın da) en önemli üyesi anilin siyahıdır. Selülozik elyafın boyanmasına yarar. Haslığı çok yüksektir.
H) Asit boyarmaddeler:Bu da sulfonik ve nadir olarak da karbonik asitlerin sodyum tuzudur. Başlıca protein ve poliamid elyafın boyanmasına yarar. Bazı asit boyaların krom veya kobalt gibi metal türevleri protein elyafların üzerinde ışığa dayanıklı renkler meydana getirir.
I) Bazik boyarmaddeler: Bunlar organik boyaların genellikle hidroklorürleri şeklinde bulunur. Bu halde suda çözünebilir. Baz halinde iken gıdaların, mumların, ayakkabı cilalalarının renklendirilmesinde kullanılır.
J) Mordan boyarmaddeler:Bu grup da tabii ve sentetik bir çok boyarmaddelerden meydana gelmiştir. Sentetik olanlar antrasenden elde edilmiştir.
K) Krom boyarmaddeleri:Asit mordan boyarmaddeleri de denilen bu grup, yün ve poliamit elyaf boyanmasında kullanılır.
L) Dispers boyarmaddeleri: Pudra gibi imal edilir. Bunların sudaki çözünürlükleri oldukça azdır. Suspansiyon şeklindeki banyoya elyaf sokularak boyama yapılır. Elyafa çözünerek geçer. Dispers boyalar, selüloz, triasetat, poliester ve akrilik elyaflar için çok iyidir. Fakat selüloz asetat ve naylon elyaflar için iyi bir boyarmadde değildir. Akrilik elyafta solmazlığı iyidir.
M) Pigment boyarmaddeler: Boyarmaddelerin özel bir grubudur. Tekstil elyaf ile doğrudan birleşme özelliği yoktur. Ancak reçine gibi bir bağlayıcı ile elyafa tesbit edilir. Bunların üstünlüğü elyafın kimyasal bileşimine ve ince doku (histolojik) yapısına bakmaksızın basit bir teknikle her cins elyafa uygulanabilmeleridir. Kumaşın yüzeyine sıcaklıktan etkilenen bir reçine ile kumaşa sabitleştirilir (fikse edilir). Reçinenin bağlayıcı olarak kullanıldığı pigmentlerin uygulanması ekseriya hafif ve orta derinlikteki gölgelerle sınırlıdır.
3. Elyaf çeşidine göre sınıflandırma:
a) Selülozik elyafı (pamuğu) boyayan boyarmaddeler: Direkt, Küpe, Kükürt, Naftal (Azoik) AS, Reaktif, Ingrain, Oksidasyon, Pigment ve Bazik boyarmaddelerdir. b) Keteni boyayan boyarmaddeler: Küpe ve Reaktiflerdir. c) Jüt'ü boyayan boyarmaddeler: Bazik, Asit ve Direkt boyarmaddelerdir. d) Yünü boyayan boyarmaddeler: Asit, Krom, Metal-Kompleks, reaktif, Bazik ve Küpe boyarmaddeler. e) İpeği boyayan boyarmaddeler: Bazik, Asit, Direkt, Krom, Reaktif, Küpe ve tabii boyarmaddeler.f) Poliamit elyafı boyayan boyarmaddeler: Dispers, Direkt, Asit, Krom boyarmaddeler. g) Poliester elyafı boyayan boyarmaddeler: Dispers, Azoik, Küpe boyarmaddelerdir.
Metodlar: Kumaşlar, elyaf halide, iplik halinde veya nihai şekildeyken herhangi bir imalat safhasında boyanabilir. Kumaş imali sırasında çeşitli safhalarda % 5-10 kadar fireye uğradığından, boyama işini mümkün olan en son safhaya kadar geciktirmek tercih edilir. Keza kumaş hazırlama işi uzunca bir zamanı aldığından ve bu arada moda hızla değişebildiğinden hangi rengin kullanılacağı kararının mümkün olduğu kadar geciktirilmesi arzu edilir.
Desen boyaması:Renkli şekiller istendiğinde, hammaddeyi, kıtığı veya ipliği farklı renklerde ayrı ayrı boyamak ve renkli ipleri istenen biçimde örmek veya dokumak icab eder. Boyama ameliyesinin seçilmesi büyük ölçüde bir tasarruf (iktisat) meselesidir. Üniform bir bölge isteniyorsa, parça boyama seçilecek tek metod olmaktadır.
Diğer şekiller boyama ameliyesiyle değil bir basma işlemiyle yapılırlar. Buna göre reçine ihtiva eden inceltilmiş boya kumaş üzerine istenilen şekilde yerleştirilir. Boya, sonra kumaş içine nüfuzuna imkan veren ısı ile ilgili ve kimyevi bir reaksiyona tabi tutulur. Buna fixaj denir. Boyanın kumaş üzerine tatbikinde üç ayrı usul kullanılabilir. Silindir baskıda boya önce silindire, oradan kumaşa aktarılır. Blok baskıda da benzer bir yol takip edilir. Serigraf usulünde, boya geçirgen ve geçirgen olmayan bölgeler şeklinde desen verilmiş ipek bir ekrandan geçirilerek kumaşa tatbik edilir.
Evde boyama:Değişik tipteki elyafın boyanmasında karmaşık teçhizata ve sıkı bir pires kontrolüne ihtiyaç vardır. Bu yüzden, ancak basit boyama usulleri evde tatbik edilebilir. Pamuk ve rayon için direkt boyalar; yün ve naylon için asit boyalar; selüloz asetat ve naylon için ise dispers boyalar kullanılır. Bu basit durumlarda bile, memnuniyet verici olmayan sonuçlarla karşılaşılması muhtemeldir. Boya imalatçılarının talimatlarına tam uyulmalıdır.
Boyanacak malzeme önce mükemmelen yıkanmalıdır. Kalacak yağ ve kirler nihai boyada renk farkına sebep olabilir. Renkli bir kumaşı başka bir renge boyamak teşebbüsü çok risklidir. Bu riskin azaltılması ancak çok açık bir rengi çok koyu bir başka renge boyamakla mümkündür. Eğer mümkünse, ilk boya münasip kimyevi maddelerle çıkartılmalı, beyaz kumaş iyice sıkılmalı, sonra yeni renge boyanmalıdır.
Alm. Boykott (m), Fr. Boycottage (m), İng. Boycott. Bir topluluğun şiddetli protestosu; toplumda uygun bulunmayan herhangi bir karar veya davranışa karşı söz ve fiil ile alınan menfi tavır veya ambargo. Boykot kararlarını bir toplumu meydana getiren fertler bir araya gelerek aldıkları gibi, bir devlet veya devletler diğer bir devlet veya devletlere karşı da alabilmektedir. Sporda ise, bir sporcuya veya bir kulübe belirli bir süre veya belirli bir sayıda yarıştan men etme cezası şeklinde tezahür eder.
Boykot, karşı tarafı zorlayarak onu güç durumda bırakmak, bunun neticesinde de isteklerin zorla kabulü esasına dayanır. Burada her ne suretle olursa olsun karşı tarafa zarar vermek düşüncesi vardır. Bu, mal vermemek veya almamak şeklinde olduğu gibi imalat yapmamak, çalışmamak, toplumla ilişkilerini kesmek şeklinde de olabilir. İşçi-işveren münasebetlerinde işçilerin sendikalar vasıtasıyla veya sendikasız olarak topluca yaptıkları boykot işine grev denilmektedir. Bazan aylarca süren grevler yüzünden üretim yapılamamakta, dolayısıyla da memleket ekonomisi baltalanmakta ve zarara sokulmaktadır. Bu durumlara meydan vermemek için kanuni sınırlamalarla belirli düzenlemeler getirilmiştir.
Boykot, toplumun belli kesimindeki halk arasında olabileceği gibi, milletler arasında da olabilir. Siyasi bakımdan münasebetleri bozulan devletler birbirine karşı boykota başvururlar. Boykot bu durumlarda kalmayıp rakip devletlerle münasebet kuran bütün devletlere kadar uzanabilir. Günümüzde İsrail ile Arap devletleri arasında siyasi, kültürel ve ekonomik bakımdan devamlı boykot vardır. Bu husus sadece kendi aralarında olmayıp, Arap devletleri; İsrail ile ticari, siyasi bağlantılar kuran devletlere karşı da boykot uygulamaktadır. Rusya'nın Afganistan'a müdahalesi sonucu başta Amerika olmak üzere Rusya'ya karşı bazı konularda boykota başvurmuşlardır. Amerika Rusya'ya bir müddet için buğday satmayı boykot etmişti. Birleşmiş Milletlerin aldığı en geniş boykot, Kuveyt'in işgali üzerine Irak'a karşı 1990 yazında uygulanmıştır.
Gerek devletler arası gerekse devletlerin içindeki belli gruplardaki boykotlar isteklerin kabulü veya başka sebeplerin ortaya girmesi ile belli bir zaman sonra kaldırılmaktadır.
Alm. Länge (f), Fr. Longitude (f), İng. Longitude. Yeryüzünde herhangi bir noktadan geçen meridyenin (boylam yarı dairesi, tul yarı dairesi, nısfünnehar yarı dairesi) ana meridyen ve başlangıç meridyeninden (İngiltere'deki Greenwich Meridyeni) doğuya veya batıya doğru olan açısal uzaklığı. Nokta, ekvatorun kuzeyinde veya güneyinde bulunduğuna göre, bu iki meridyenin kutuplardan birinde teşkil ettiği açı. Bu açı kenarları ekvator yayı ve bu iki meridyen yayı olan küresel üçgenin kutuptaki açısıdır. Pratikte boylam, ana ve mahalli meridyen düzlemleri arasındaki açı diye tarif edilir ve ekvatordaki daire yayı olarak derece (°), dakika (') ve saniye (") ile ölçülür; buna “boylam derecesi” denir. Aynı meridyen üzerinde bulunan noktaların boylamı hep aynıdır.
Yay boylamı da denilen bu boylam derecesinin ölçülmesi ekvator çemberinin 360 derecesine göredir. Ana meridyen bu çemberi kendisinden doğuya ve batıya doğru, 180'er derecelik iki bölüme ayırır. Böylece “doğu boylamı” ve “batı boylamı” tabirleri ortaya çıkmıştır. Mesela İstanbul'un boylamı 28°58' 57" doğudur, sözü, bu şehrin meridyeni ile Greenwich Meridyeni arasında Greenwich'ten doğuya doğru, ekvatorda bu açıda bir yay bulunduğunu gösterir.
Dünya üzerinde bir yerin mevkiini tayin etmek için boylam tek başına kafi değildir. Geometrideki gibi bir koordinat sistemine ihtiyaç olduğundan ayrıca yeryüzündeki bu noktanın enlemini de bilmek lazımdır. (Bkz. Enlem)
Meridyenler arasında en geniş yer ekvatorda olup, uzunluğu yaklaşık olarak 112.088 metredir. Bu mesafe, kutuplara doğru gittikçe küçülür. Kuzey ve güney 40° enleminde 85.984 metreye; 60°de 55.682 metreye; 80° de 19.312 metreye düşer. Kutuplarda bu mesafe sıfıra iner. Bu uzunluk enlem derecesinin kosünüsü ile doğru orantılı olarak değişir. Yerküresi bir tam küre olmayıp geoid denen toparlak ve iki kutbu biraz basık bir şekle sahip olduğundan dolayı paralel daireleri arasındaki mesafe (meridyen yayının uzunluğu), paralel dairesi yayının uzunluğunun aksine kutuplara yaklaşması artar.
Meridyen kelimesi umumiyetle, kutuplardan geçen büyük dairelerin yarısı için kullanılır. Tam arkada kalan kısma çok kere "antimeridyen" bütününe de "meridyen dairesi" denir. Greenwich meridyeninin derecesi sıfırdır.
Farazi olarak yerküresi kutuptan kutuba 360 meridyene bölünmüştür. Yeryüzünün her noktası 24 saatte bir güneşin önünden geçtiği için görünüşte güneş bir saatte 360°:24=15° kat eder. Böylece bir saatlik zaman ölçüsünün 15 derecelik boylam farkına karşılık olduğu bulunur. Buradan 1 derecelik, 1 dakikalık ve 1 saniyelik açı cinsinden boylam farkının sırasıyla 4 dakika (1/15 saat), 4 saniye 4 salise (1/15 saniye) zaman değerine tekabül ettiği anlaşılır.
Güneş bir meridyenin tam üzerinde bulunduğu zaman o yer için öğledir. Boylam, öğle, çemberi olarak da ifade edilmektedir. Yukarıdaki değerlerden yararlanarak, boylam derecesi 28°58' ve 57" olan İstanbul ile Greenwich arasında 1 saat 55 dakika 55,8 saniyelik bir zaman farkı olduğu bulunabilir. Greenwich'te öğle iken (saat 12.00) İstanbul'da 13.56 olması gerekirse de, dünya saat dilimlerine göre, saat ayarları değişmekte olduğundan, İstanbul'daki saat o anda 14.00'ü gösterecek şekilde ayarlanmıştır. Çünkü Türkiye'nin saat ayarı İzmit'den geçen 30° meridyene göredir. Türkiye'de saat 12.00 iken güneş bu meridyen üzerindedir.
Harita ilmiyle, boylamla (pararel, meridyen, enlem, boylam vs.) ilgili ilmi çalışmalar çok eskiye dayanmaktadır.Halife Me'mun zamanında Ahmed (ölm.879) ve Mehmed (ölm.873) kardeşler, yerküresinin çapını ölçtüler. Yaptıkları aletlerle pekçok astronomi hesaplarını ortaya çıkardılar. Ayrıca Batruci, Biruni, Ali Kuşçu, Gıyaseddin Cemşid bu sahada dikkate değer çalışmalar yaptılar.
Alm. Boyle Mariottsche Gsetz (n), Fr.Loi (f), de Boyle Mariotte, İng. Law of Boyle-Mariotte. Sıcaklığı sabit kalmak şartıyle, bir gaz kütlesinin, basıncı ile hacmi arasındaki ifade. Bir gazın temel özelliklerinden birisi de sıkışabilmesidir. Herhangi bir gazın belli bir kütlesi pistonlu bir silindir içerisine kapatılır ve pistonun üzerine basılırsa, gazın hacmi küçülür, buna mukabil basıncı artar.
Gazların sıkışabilme kanunu 17. yüzyılda İngiltere'de Robert Boyle ve Fransa'da Edme Mariotte tarafından aynı zamanda bulunmuştur. Kanunun ifadesi: Sabit sıcaklıktaki bir gaz kütlesinin basıncı (P) ile hacmi (V)nin çarpımı sabittir. Buna göre PV=C=sabit yazılır. Gazın birinci denge hali için basıncı P1, hacmi V1 ve ikinci denge hali için de aynı değerler P2, V2 olursa P1.V1=P2.V2 veya P1/P2=V2/V1 olacaktır. Bu ikinci denkleme göre bu kanun şöyle de ifade edilebilir. Sabit sıcaklıkta verilen bir gaz kütlesinin hacmi, basıncı ile ters orantılıdır. Sıcaklığı sabit tutulan bir gaz kütlesinin basıncı artınca hacmi küçüleceğinden, yoğunluğu artacaktır. Kütlesi (m) olan bir gazın P1 ve P2 basınçları altında kapladığı hacimler V1 ve V2 ve yoğunlukları da d1 ve d2 olsun. Yoğunluğun tarifine göre, d1:m/V1, d2:m/V2 olur ve buradan d1/d2=V2/V1 bulunur. Boyle-Mariotte Kanununa göre de d1/d2=P1/P2 olacaktır. Buradan kanuna üçüncü bir tarif daha eklenebilir. Aynı sıcaklıkta bir gazın yoğunluğu, bu gazın basıncı ile doğru orantılıdır. Yani basınç arttıkça yoğunluk da artar.
Boyle-Mariotte kanunu grafik olarak da izah edilebilir.
Eşkenar bir hiperbol olan bu eğriye gazın izotermi adı verilir. Bu, gazın izotermik genişleme veya sıkışması sırasında basınç ile hacim arasındaki bağıntıyı gösterir. Her sıcaklığa (t1, t2, t3) ayrı bir izoterm tekabül eder ve bunların hepsine izotermler şebekesi denir. Gerçek gazlar bu kanunu yaklaşık olarak takib ederler. Sıcaklık çok düşük, basınç çok büyük olmadığı ve basınç değişmeleri az olduğu hallerde uygunluk çoğalır. Hidrojen, helyum, oksijen azot gibi bazı gazlar, bu kanuna uyan mükemmel (ideal) gazlar gibi özellik gösterir. Boyle-Mariotte kanunu, gazların kinetik teorisi yardımıyla, yani bir gaz tarafından tatbik edilen basıncın hareket halindeki gaz moleküllerinin, kabın çeperlerini daimi surette bombardıman etmesinin neticesi olarak teorik yoldan çıkarılabilir.
Alm. Hals (m), nacken (m), Fr.Cou (m), İng. Neck. Vücutta baş ile gövdeyi birbirine bağlayan kısım. Boyun ön ve arka olmak üzere iki kısma ayrılır. Boynun arka kısmına "ense" denir. Boynun dik durmasını yedi tane olan boyun omurları sağlamaktadır. Üst iki boyun omuru (atlas ve eksen kemikleri), eklem yüzeylerinin çeşitliliği sayesinde başın çeşitli hareketler yapabilmesini sağlar.
Boynun biçimi şahsa, yaşa ve cinse göre değişir. Kadınlar ve çocuklarda boyun yuvarlaktır. Boyundan hayati önemi olan damar ve sinirler, ayrıca yemek ve soluk boruları geçer. Tiroit bezi (kalkansı bez), paratiroit bezleri, boyun akkan (lenf) düğümleri, gırtlak ve kaslar boyunda bulunan yapılardır. Bunların sağlam bir muhafazası olmadığı için boyna gelen herhangi bir darbe veya boyun yaralanmaları çok tehlikelidir. Bu derece önemli yapıları bulunduran boyundaki iltihaplar da seyrek görülmesine rağmen husule geldiği zaman çok tehlikeli durumlar ortaya çıkarır. Çeşitli hastalıkların seyrinde boyundaki akkan düğümleri büyüdüğü için, bunlar teşhiste hekimlere yardımcı olur. Tortikolis denilen durum, boyun kaslarındaki gelişme bozukluğundan dolayı olan boynun duruş bozukluğudur. Ameliyatla düzeltilir.
Alm. Dimension (f), Fr. Dimension (f), İng. Dimension. Belirli bir doğrultuda ölçülmüş bir büyüklüğü ifade etmek için kullanılan geometrik bir terim. Nokta boyutsuz olarak kabul edilir. Çizginin sadece uzunluk olmak üzere bir boyutu vardır. Yüzeylerin uzunluk ve genişlik olarak iki boyutu, hacimlerin ise uzunluk, genişlik ve kalınlık veya yükseklik şeklinde üç boyutu vardır. Cebrik olarak çizgilerin uzunluğu lineer (birinci dereceden), yüzeylerin alanı kuatratik (ikinci dereceden), hacimlerin hacmi kübik (üçüncü dereceden) denklemlerle ifade edilebilir. Bu yüzden (x, x2, x3, x4...) gibi ifadeler bir, iki, üç, dört boyutlu olarak tarif edilir. Benzer şekilde mekanikteki zaman, kütle uzunluk ve bunların türevleri olan büyüklüklerin ve pekçok fiziksel büyüklüklerin birimlerini ifade etmek için yine boyut terimi kullanılır.
Uzunluk = (L), Kütle = (M), Zaman = (T) olmak üzere fiziksel büyüklükler hep bu üç terimden türerler.
Hız= V= L/T=[L.T-1] Alan=(L2) Hacim=(L3)
İvme= a= V/T= [L.T-1/T]= [L.T-2]
Kuvvet= M.a= [M.L.T-2]
Yoğunluk= d=M/V [M.L-3]
Basınç= F/A= MLT-2/L2= [ML-1T-2]
Enerji= W=F.L=M.L.T -2 L[M.L2 T-2]
Alm. Dickflüssiges, süsses Getränk (n), aus gegorener Hirse, Fr. Boisson (f), de millet,İng. Beverage made of fermented millet. Darıdan yapılan besleyici ve kuvvet verici bir içecek. Boza cin darısı denen kum darısından yapılır. Darı önce yıkanır, temizlenir. Sonra kurutulup değirmende öğütülür. Bunun un ve kepeği atılarak irmiği ayrılır. İrmik belli bir ölçekte kaynatılır. Teknelere dökülüp hamur haline getirilir. Hamur, özel makinalarda sulandırılarak çekilir ve preslere verilerek süzülür. Böylece şekersiz boza elde edilir. Şekersiz boza belli oranda şekerlendirilerek mayalanmaya bırakılır. Mayalanma süresi tamamlanınca satışa sunulur. Çok çabuk ekşidiği için yapımına genellikle eylül ayında başlanır ve nisan başlarında son verilir.
Boza hazırlandıktan sonra satılırken gelenek olarak tarçınla birlikte verilir ve bardaklara dökülen bozanın üstüne tarçın ekilir. Kış günlerinde seyyar satıcılar tarafından mahalle aralarında satılır. Sokak satıcılarına günümüzde pek az rastlanmaktadır. Bozayı arpa, mısır, pirinç gibi hububattan yapanlar da vardır.
Gediz ile Küçük Menderes vadileri arasında uzanan Batı Anadolu dağlarından. Ege bölgesindeki bütün dağlar, doğu-batı istikametinde uzanırlar. Bozdağlar da böyle olup, Ege'nin iki verimli ovasını birbirinden ayırır. Mahmut Dağı, Çaldağ, Güldağ, Bozdağ, Kartal Dağı, Kangal Dağı, Gözlübaba Dağı, Çulhan Dağ, Mehmetlidağ, batıdan doğuya doğru Bozdağların üzerindeki önemli yüksek yerlerdir. Bunların en yükseği Bozdağ (2157 m) olup, sıradağlar bu isimle anılırlar. Bozdağların uzunluğu 150 km'den fazladır.
Bozdağlar üzerindeki yaylalar bilhassa yazın mesire yeri olarak çok rağbet görmektedir. Bunlardan Gölcük Yaylasında çok güzel bir de göl vardır.
İstanbul'da Şehzadebaşı ile Fatih arasında, Aksaray'dan Unkapanı'na giden yolu kesen ve Kırkçeşme kemeri veya Valens kemeri diye de anılan su kemeri.
Kemer, Bizans İmparatoru Valentius devrinde inşa edilmiştir. Romalılar devrinde Hadrianus'un şehirde bazı su tesisleri yaptırdığı bilinmekteyse de bu kemerin daha sonra 364-378 yılları arasında yaptırıldığı kabul edilmektedir. Kemerin inşa sebebi Bayezid ile Fatih semtleri arasındaki çukurun ortadan kaldırılarak şimdiki üniversitenin bahçesindeki büyük havuza su depolamaktır.
İnşasından sonra çeşitli tahribata uğrayan su kemeri, Bizans devrinde Justinianus, İkinci Justinus, Konstantino ve İkinci Basileus tarafından tamir ettirildi.
Osmanlılar devrinde, Fatih Sultan Mehmed zamanında Eski Saray ve Kırkçeşme Mahallesinin su ihtiyacını karşılamak için bazı değişikliklerle tamirat yapıldı ve Halkalı sularının nakli işinde kullanıldı. 1509'da vuku bulan ve halk arasında “Küçük Kıyamet” olarak bilinen büyük depremde kemerin Şehzade Camii yakınındaki kısmı yıkıldı. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Mimar Sinan tarafından büyük bir tamirat yapıldı. Kemerin üzerindeki bir kitabeden kemerin Sultan İkinci Mustafa devrinde de bir bölümünün tamir gördüğü anlaşılmaktadır.
Bugün kemerin aşağı yukarı 800 metrelik bir kısmı ayaktadır. Şimdiki haliyle eksik olan kemerin iki ucundan ve ortasından bazı kısımlar harab olmuştur. Bazı gözlerdeki yıkılma tehlikesine karşı içi örülmüştür. 1988 senesinde tamirine başlanmış ve 1990'da bitirilmiştir. Valentinus devrinden kalma kısımlar Fatih Camii tarafından 1 ila 40 ve 46 ila 51'inci gözler arasıdır. Kanuni devrinde ise 50 ila 52. gözler arası tamir ettirilmiştir.
Kemer açıklığı 4 m, ayak kalınlığı 5,70 metredir. Genişliği Fatih'te 3,40 m, 25. kemer yakınlarında 5,65 metre, Şehzadebaşı tarafında ise 4,30 metredir. Denizden en yüksek noktası 63,50 metredir. Zeminden yüksekliği 18,50 metredir. İki sıra kemerden meydana gelmiştir. Birinci sıranın kemer ve ayakları kesme taş ikinci sıra ise moloz taşlardan meydana gelmiştir. İkinci sırada dördüncü ve yedinci taş sıraları demir kenetlerle birbirine tutturulmuştur.