BOSNA - HERSEK

DEVLETİN ADI

Bosna Hersek Cumhuriyeti

BAŞŞEHRİ

Saraybosna (Sarajevo)

NÜFUSU

4.523.000

YÜZÖLÇÜMÜ

51.129 km2

RESMİ DİLİ

Sırpça,Hırvatça, Boşnakça

DİNİ

İslamiyet

PARA BİRİMİ

Eski Yugoslavya Dinarı (1992)

Yugoslavya'da Komunist idarenin yıkılması ile kurulan cumhuriyetlerden biri. Doğu ve güneydoğudan Sırbistan ve Karabağ, kuzey ve batıdan Hırvatistan ile çevrilidir. Dalmaçya'da 20 kilometre uzunluğunda bir kıyısı vardır. Bosna adı, topraklarını sulayan Bosna Nehrinden gelir. Nevetre Nehrinin kuzey güney bölgeleri olan Hersek adı ise 15. asır ortalarında Bosna Kralına isyan edip kendini "St Sava Herseki", yani dükü ilan eden Stephan Vokciç Kosora'nın unvanından gelmektedir.

Tarihi

Bosna-Hersek'in bilinen tarihi, Hint-Avrupa menşeli İlliryalılarla başlar. Bölge Romalılar tarafından ele geçirilince, Panoonia eyaletinin İllyricum bölümüne bağlandı. Slavlar bölgeye M.S. 7. asırda gelmeye başladılar. 961'den sonra Bosna, Sırbistan'ın diğer bölümlerinden ayrıldı. Bağımsız siyasi ve coğrafi bir birim olarak kabul edildi.

Bölgeye ilk Türk akınları 1386 senesinde başladı. Bu sırada Bosna tahtında Beşinci Tvartko bulunuyordu. Kosova Savaşında Sırpların mağlubiyeti ve ardından Üsküp'ün fethi Bosna'nın durumunda önemli değişikliklere sebep oldu. Son kral Stefan Tomeseviç Bosna'da yaşayan kalabalık Bogomil mezhebine bağlı olanlara Papanın isteği doğrultusunda adil davranmayınca, Fatih Sultan Mehmed Han bölgeyi rahatlıkla Osmanlı topraklarına dahil etti.

Slav, Hırvat ve Avar karışımı olan Boşnaklar 10. asırda Bogomil mezhebine bağlıydılar. Teslisi ve hazret-i İsa'nın tanrının oğlu olduğunu kabul etmeyen inançları yüzünden uzun süre çevredeki diğer Hıristiyanların baskısı altında kaldılar. İnançları yüzünden, bölge Osmanlılar tarafından fethedilince, kolayca İslamiyeti seçerek Müslüman oldular. Anadolu'dan gelen dervişler yoluyla İslamiyet bölgede hızla yayıldı.

Bosna, Osmanlı yönetimine geçince bir sancak haline getirildi. Kanuni Sultan SüleymanHan zamanında Macaristan'da kalan kuzey toprakları da fethedilince eyalet statüsüne alındı. Bosna eyaletine atanan ilk beylerbeyi Gazi Ferhad Paşa oldu. 19. asırdaki gelişmeler ve Osmanlı İmparatorluğunun batıda aldığı yenilgiler, Bosna eyaletini önemli ölçüde etkiledi. 1827'de ilk ıslahatı gerçekleştiren ve gönüllü Yeniçeri Ocağını kaldıran Beylerbeyi Abdurrahman Paşa, güçlü bir askeri örgüt kurdu. Eğitim ve öğretim işlerini yürütmekle vazifeli maarif müdürlüğü kuruldu. Bu aynı zamanda Osmanlı Devletinde ilk maarif müdürlüğüydü. 1976'da Hersek ayrılarak önce mutasarrıflık, daha sonra da iki sancaklı küçük vilayet oldu. 1878'de yapılan Berlin Antlaşması ile Bosna'nın Avusturya-Macaristan'ın denetimine bırakılmasıyla büyük bir bunalım patlak verdi.

Resmen Osmanlı Devletine bağlı kalmasına rağmen, Berlin Antlaşmasına dayanarak Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna-Hersek'i işgal etti ve eyaletin yönetim hakkını ele geçirdi. İkinci Meşrutiyetin ilanından faydalanan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bölgeyi 7 Ekim 1908 tarihli bir kararname ile kendi topraklarına ilhak etti. İlhak kararı Rusya, Sırbistan, Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu arasında çok yönlü bunalıma sebep oldu.

Avusturya-Macaristan yönetiminde, yeni anayasayla seçmenler üç seçim grubuna ayrıldı. Her grupta Ortodoks, Katolik ve Müslümanlar için sabit oranda sandalye belirlendi. Bu durum Sırp milliyetçiliğinin tepkisine sebep oldu ve gerginlik 28 Haziran 1914'te Avusturya Arşidükü (veliaht) Franz Ferdinand'ın Saraybosna'da Bosnalı bir Sırp öğrenci tarafından öldürülmesine kadar vardı. Bu olay da Birinci Dünya Harbinin başlangıcıdır.

Bosna-Hersek 26 Ekim 1918'de Sırp, Hırvat ve Sloven krallığının bir parçası olarak Sırbistanla birleştirildi. İkinci Dünya Savaşına kadar bu krallığın parçası olan Bosna-Hersek, 1946'da Yugoslavya'yı meydana getiren altı halk cumhuriyetinden biri oldu. Nüfusun çoğunluğunu meydana getiren Müslümanlar kökenlerine rağmen Sırp ve Hırvat milliyetinden olarak anılmayı kabul etmediler. 1971'de Yugoslavya Devlet Başkanı Tito, Müslümanlara ulus statüsü tanıdı ve Bosna-Hersek'te büyük "M" ile yazılan Müslüman kelimesi sadece din değil, bir milliyetin de adı oldu.

Yugoslavya'da 1980 senesinde Tito'nun ölümüne kadar durulmuş olan etnik ve dini çatışmalar yeniden alevlendi. Sovyetler Birliği ve doğu bloku ülkelerinde başgösteren reform süreci, Yugoslavya'da da büyük değişikliklere sebep oldu. 1991'de Anayasanın öngördüğü şekilde devlet başkanlığının, federasyon meydana getiren Hırvatistan'a geçmesi lazımken, Sırbistan, eski Yugoslavya'nın mirasçısı olarak tek başına sahip çıkması ülkede tam bir iç savaşa girmesine sebep oldu. Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık kararı, Sırbistan yönetimi tarafından kabul edilmedi. Kanlı çarpışmalar AT ve Almanya'nın yoğun baskıları neticesinde sona erdirildi.

Bosna-Hersek'te 1990 senesi sonlarında yapılan seçimleri kazanarak devlet başkanlığına gelen Aliya İzzet Begoviç, Mart 1992'de bir referandumla bağımsızlığını ilan etti. Bunun üzerine Bosna-Hersek Sırplı milislerin yoğun saldırısına maruz kaldı. Bölgeye insani yardım ulaştırmak için bulunan Birleşmiş Milletler askerleri birçok katliama göz yummaktadır. Bosna-Hersek Başbakanı Hakkı Turayliç, Birleşmiş Milletlere ait arabadan indirilerek Sırplar tarafından öldürülmesi, büyük tepkilere sebeb oldu. Sırplar Müslüman kadınlara tecavüzleri hat safhaya ulaşmasına rağmen batılı devletler olaya sadece seyirci kalmaktadır. Günümüzde hala Bosna-Hersek'te katliam sürmekte ve tam bir soykırımı yaşanmaktadır (Şubat 1993).

Fiziki Yapı

Bosna-Hersek, üçgene benzeyen dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Dağlık arazi Sava ve Neretva ırmaklarının sularıyla parçalanır. Ülkenin güneybatısının en belirgin özelliği olan yarıklar, çukurlar ve hendeklerle dolu kireçtaşlarından meydana gelen bir karst yüzey yapısıdır. Aralarda küçük çöküntüler halinde ekilebilir topraklar vardır. Ülkeye adını veren Bosna Irmağı, İgman Tepesinin eteğindeki bir kaynaktan doğduktan sonra 271 kilometrelik bir yol izledikten sonra Sava Nehri ile birleşir. Ülke topraklarının kuzeyinde ekilebilir verimli topraklar vardır.

İklimi

Bosna-Hersek yazları sıcak, kışları soğuk geçen bir iklime sahiptir. 20 km'lik deniz kıyısında Akdeniz iklimi hüküm sürer. Dinar Alplerinde iklim daha serttir.

Tabii Kaynaklar

Bosna'nın orta ve Sırbistan'a bakan doğu kesimleri ormanlarla kaplıdır. Ormanlar çam, kayın ve meşe ağaçlarından meydana gelir.Yer altı zenginliklerinin başlıcaları, kömür, demir, bakır, manganez, kurşun, cıva ve gümüştür.

Nüfus ve Sosyal Hayat

4.5 milyondan fazla olan Bosna-Hersek nüfusunun % 44'ünü Müslüman % 31'ini Sırplar, % 18'ini Hırvatlar, % 5'ini Yugoslavlar, % 2'sini de diğer unsurlar meydana getirir. Nüfusun büyük çoğunluğunu meydana getiren Müslümanların milliyetleri, Sırp, Hırvat veya Yugoslav olarak değil sadece Müslüman olarak gösterilmiştir.

Müslümanların % 90'ı Boşnakça konuşmaktadır.Türklerle aynı dinden oldukları için Bosna-Hersek'in yerli Müslüman halkı kendilerine Türk dedikleri gibi, bazan Türklerden ayırt edilmek amacıyla Boşnak ismini kullanmışlardır. Bu isim 19. asrın ilk yarısından itibaren yaygınlık kazanmıştır.

Bosna-Hersek'in en büyük kenti 500.000 nüfuslu başkent Saraybosna'dır. İkinci sırada Banyaluka gelir. Hersek'in merkezi ise Osmanlı mimarisinin eşsiz örnekleri ve bu arada Drina Irmağı üzerinde MimarSinan'ın inşa ettiği köprüyle simgeleşen Mostar şehridir.

Başkent Saraybosna, birçok bakımdan sadece Bosna-Hersek'in değil aynı zamanda eski Yugoslavya'nın en ilginç şehridir. Zira Saraybosna, Yugoslavya'daki Müslüman nüfusunun, Sırp Ortodoks Metropolitinin ve Katolik Başpiskoposunun makamlarının bulunduğu yerdir.

Bosna-Hersek'te eğitim ileri düzeydedir. İkinci Dünya Savaşından sonra şarkiyat çalışmaları hızla artmıştır. 1949'da kurulan Saraybosna Üniversitesinde Türk, Fars, Arap dilleri ve edebiyatları ile ilgili kürsü bulunmaktadır. Burada hem Osmanlı hem de Türkçe kurslar verilmektedir. 1950'de kurulan Saraybosna Şarkiyat Enstitüsü, Saraybosna Devlet Müzesinden devralınan yazma ve Türk tarihiyle ilgili malzemelerden değerli bir kolleksiyona sahiptir.

Siyasi Hayat

Bosna-Hersek, cumhuriyetle idare edilen bir ülkedir. Cumhurbaşkanı ve meclis üyeleri beş yılda bir seçilir. Meclis 240 sandalyeden meydana gelir.

Ekonomi

Bosna-Hersek ekonomisi tarıma dayanır. Başlıca tarım ürünleri tahıl ve patatestir. Ayrıca sebze, şekerpancarı, keten ve tütün de yetiştirilir. Ormancılık ve koyun besiciliği ekonomide önemli yer tutar. Bosna'nın orta ve kuzey kesimlerinde meyvecilik gelişmiştir. Erik, meyvecilikte önemli yer tutar. Hersek'te ise bağcılık gelişmiştir. Sanayi ürünleri arasında kereste, demir-çelik, tütün, deri ve şeker önemli yer tutar.

Saraybosna ve Mostar yakınlarında kömür, Vereş ve Ljubija yakınlarında demir, Gornjivakuf yakınlarında bakır ve çeşitli bölgelerde manganez, kurşun, cıva ve gümüş çıkarılmaktadır.

BOSNALI ABDULLAH EFENDİ

Osmanlılar zamanında yetişen alim ve evliyanın büyüklerinden. İsmi, Abdullah Abdi bin Muhammed'dir. Bosnavi, Rumi ve Gaibi diye de tanınır. Ayrıca Şarih-ul-Füsus ve Şarih-ül-Mesnevi diye de tanınır. 1593 (H. 992) senesinde Bosna'da doğdu. 1644 (H. 1054)'de Konya'da vefat etti.

İlk tahsiline doğum yeri olan Bosna'da başlayan Abdullah Efendi, İstanbul'a gelerek medrese tahsilini tamamladı. Sonra, Bursa'ya gitti. Bursalı Hasan Kabaduz Efendinin sohbetlerinde bulunup tasavvufta ilerledi. Hasan Kabaduz Efendi, Hacı Bayram-ı Veli'nin halifelerinden Bıçakçı Ömer Dedenin halifesiydi. Bursa'dan ayrılarak Mısır'a oradan da hacca giden Bosnalı Abdullah Efendi hac vazifesini yapıp, Peygamber efendimizin kabrini ziyaret etti. Dönüşünde Şam'da bulunan Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin kabri yanında inzivaya çekildi. İbadetle meşgul oldu.

Mısır ve Hicaz'a yaptığı seyahatlerinde ve Şam'da kalışı sırasında kendisiyle görüşen kimseler onun sohbetlerinde bulunup istifade ettiler. Arap aleminin meşhur alimlerinden Garsüddin Halili, Muhammed Miraz Süruci, Muhammed Mekkiy-ül-Medeni, Seyyid Muhammed bin Ebi Bekr Ukud gibi alimler onun talebesi olmakla şereflendiler. Daha sonra Konya'ya gelip Mevlana Celaleddin-i Rumi, Sadreddin-i Konevi gibi evliyanın kabrini ziyaret edip, ruhaniyetlerinden istifade etti. Konya'da yerleşip ilim öğretmek ve talebe yetiştirmekle meşgul oldu. İnsanlara İslam dininin emir ve yasaklarını anlatıp, dünya ve ahirette kurtuluşları için çalıştı.

1644 (H. 1054) senesinde Konya'da vefat edip çok sevdiği Sadreddin-i Konevi'nin türbesi civarında defnedildi. Sonradan yapılan kabir taşına vasiyeti üzerine; “Haza kabru garibillahi fi ardıhi ve semaihi Abdullah el-Bosnevi er-Rumi el- Bayrami (Bu Allahü tealanın gökte ve yerde garibi olan Abdullah el-Bosnevi el-Rumi'nin kabridir.)" ibaresi yazıldı.

Eserleri:

Osmanlı Müellifleriadlı eserde Abdullah-ı Bosnavi'nin altmış eserinden bahsedilmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

1) Füsus-ül-Hikem Şerhi:Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin meşhur eserine yaptığı şerhidir. Mısır'da ve İstanbul'da birer defa basılmıştır. 2) Mevakib-ül-Fukara, 3) Hakikat-ül-Yakin, 4) Risale-i Hazerat-il-Gayb, 5) Metali-un-Nur-is-Seni an Taharet-in Nebiyy-il-Arabi, 6) Risale fi Tafdil-il-Beşer alel-Melek, 7) Mekasıd-ı Envar-ı Ayniyye ve Mesaid-i Ervah-ı Tayyibe-i Gaybiyye, 8) Muhadarat-ül-Evail.

Bunlardan başka çeşitli ayet-i kerime ve surelerin tefsirleri, çeşitli konularda manzum ve nesir olarak yazılmış, Türkçe ve Arabça eserleri vardır.

BOSTAN

Alm. Gemüsegarten (m), Fr. Jardin Potager (m), marais (m), İng. Vegetable garden. Kavun, karpuz tarlası. Memleketimizde, kavun ve karpuza verilen ortak ad. Ticaret maksadıyla, şehir yakınlarında çeşitli sebze yetiştirilip, pazarlara sevk edilen büyük bahçeler. Buralarda iyi gelir getiren sebze türleri üzerinde durulur. Bostanlarda bol ve iyi verim için çok masraf yapılır ve iyi bakım ister.Yılda birden fazla mahsul kaldırılır. Sulama, çapalama ve gübrelemeye çok önem verilir.

Doğu Anadolu ve Karadeniz kıyıları hariç her yerde yetişir. Diyarbakır'ın Adana'nın karpuzu ile Kırkağaç'ın ve Trakya'nın kavunu pek meşhurdur.

BOSTANCI OCAĞI

Osmanlı sarayları ile saray çevresinin ve iskelelerin asayişinden sorumlu hizmetlilerin bağlı bulunduğu ocak.

Bostancılar ocağına, devşirme suretiyle toplanan acemi oğlanları arasından kabiliyetli olanları seçilirdi. Bu ocağa seçilenlerin eğitimleri İstanbul ve Edirne'deki saray bahçelerinde yapılırdı. Saraylarda camilerin inşaatına gereken malzemenin temini ve nakliyatı bu ocağa aitti.Topkapı Sarayının odununun İzmit'ten getirilmesinde kullanılan gemilerde bostancılar kürekçilik yaparlardı.

Bostancılar zamanla askeri bir sınıf haline gelmişlerdir. Topkapı Sarayında vazife yapan 300-400 bostancı olduğu halde, şehir içinde asayişle görevli bir o kadar daha bostancı vardı. Şehir içindeki bostancılar Üsküdar, Eyüp, Kağıthane, Boğaziçi, Adalar, Yeşilköy, Kadıköy, Bostancı semtlerinde bulunurlardı. Bostancıların sayısı zaman içinde değişmiştir. On altıncı asır başında 3396 iken, aynı asrın sonunda 1998, on sekizinci asırda ise 2400 kişi olmuştur.

Bostancı ocağının en büyük amiri Bostancıbaşı idi. İstanbul etrafındaki Marmara, Karadeniz ve Haliç sahillerinin muhafazası ve inzibatı buna aitti. Sahillerde bostancı ağasının müsadesi olmadan yalı yapılmazdı. Bostancıbaşı, sahillerdeki bina ve yalıların mevkileriyle, kimlerin olduğuna dair mükemmel bir defter tutardı. Sahilde yaptırılan binalardan vergi alırdı.

Bostancıbaşılar, Yalı Köşkünde otururlar, resmi günlerde padişahın atının üzengisini tutarlardı. Sarayın muhafazasından mesul oldukları için, görevleri çok mühimdi. Bostancıbaşılar, başlarına kırmızı renkte berata, kırmızı kaftan, mavi şalvar, kuşaklarına mücevherli kama takarlar ve ayaklarına yemeni giyerlerdi. Bostancıbaşılar saray dışına tayin edildiklerinde kapıcıbaşı vaya sancakbeyi olurlardı. Vezirliğe kadar yükselenler de vardır.

Bostancıbaşıdan sonra bostancılar kethüdası, haseki ağa, hamlacıbaşı, odabaşı, bostancı karakulağı, vezir karakulağı ile dört baltacı bu ocağın zabitlerindendi. Bostancılar maaşlarını yeniçeriler gibi üç ayda bir kere alırlardı. Edirne bostancıları Edirne bostancıbaşının emri altındaydı. Gelibolu bostancılarının amiri daha küçük rütbeliydi.

Yeniçeri ocağının lağviyle, Bostancı ocağı da kaldırılmıştır. Ocağın lağvı esnasında ihtiyarları emekliye ayrılmış, gençlerinden ise sarayın muhafazasında vazifelendirilmek üzere “Nizamiye Taburu” teşkil edilmiştir.

BOSTANZADELER

Osmanlılar zamanında birçok din alimi yetiştirmiş olan asil bir Türk ailesi. Bostan Efendi, Bostanzade Mehmed Efendi ve Bostanzade Muhammed Efendi ailenin kıymetli üç alimidir.

Bostan Efendi

Bostanzadeler ailesinin atasıdır. Asıl adı Mustafa bin Muhammed’dir. Bostan Efendi ve Küçük Mustafa Efendi diye meşhur oldu. 1498 (H.903) senesinde İzmir’in Tire kazasında doğan Bostan Efendi ailesi tarafından tam bir İslami terbiye ile yetiştirildi. Sadık Efendi isminde bir zattan tecvid ve kıraat ilmini öğrendi. 1517 senesinde İstanbul’a gelerek çeşitli medreselerde ilim tahsil etti. Muhyiddin Fenari, Ahmed ibni Kemal Paşa, Çivizade Muhyiddin Efendi gibi devrin meşhur alimlerinden ilim öğrendi.

1528 senesinde tahsilini tamamladıktan sonra, Bursa Molla Yegan Medresesinde müderrisliğe başladı. 1537’de Tire Molla Arap Medresesine, 1542’de İstanbul Sahn-ı Seman (Fatih) Medreselerinden birine müderris tayin edildi. Bursa, Edirne ve İstanbul kadılıklarında bulundu. Anadolu Kazaskerliğine, kısa bir zaman sonra da Rumeli kazaskerliğine getirildi. 1551 senesinde emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra kendisine çeşitli vazifeler verilen Bostan Efendi 1569 (H.976) senesi Ramazan ayında vefat etti. Cenaze namazını Şeyhülislam Ebussuud Efendi kıldırdı. Fatih Camii civarındaki Seyyid Emir Buhari hazretlerinin zaviye ve türbesinin yakınına defnedildi.

Birçok ilimde söz sahibi, ilmiyle amil, çok ibadet eden, faziletler ve güzel hasletler sahibi bir zat olan Bostan Efendiye memuriyeti zamanında, hased edip iftira edenler olmuşsa da yapılan araştırmalar, söylenen sözlerin uydurma ve iftira olduğunu ortaya koymuştur.

Eserleri:

1) Tefsiru Suretü’l-En’am, 2) Haşiyetün alel-Islah vel-İzah, 3) Haşiyetün ala Sadri’ş-Şeria, 4) Risaletün fil-Cüz’illezi la Yetecezza, 5) Risaletü’l-Kadai vel-Kader, 6) Necat-ül-Ahbab Tuhfetü Zevi’l-Elbab.

Bostanzade Mehmed Efendi

Bostan Mustafa Efendinin oğludur. 1535 (H.942) senesinde doğdu. 1598 (H.1007) senesinde İstanbul’da vefat etti. Bostanzade Mehmed Efendi diye meşhur oldu.

İlk tahsilini babası Bostan Efendiden gören Bostanzade Mehmed Efendi, Arapzade ve Kadızade’den ilim öğrendi. Gül Hoca Çelebi'nin derslerini takib ederek istifade etti. Akli ve nakli ilimlerde yetişip yüksek derecelere ulaştı. 1555 senesinde müderris oldu. İstanbul’da Eski İbrahim Paşa, Yeni Ali Paşa, Yavuz Selim ve Süleymaniye medreseleri ile Edirne Selimiye Medresesinde müderrislik yapıp ilim öğretti. Daha sonra sırasıyla, Şam, Bursa, Edirne kadılıklarında, Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulundu. 1581 senesinde emekliye ayrıldı. 1583 senesinde Kahire Kadısı oldu. 1588’de tekrar Rumeli Kazaskerliğine getirildi. 1589 senesinde Şeyhülislamlık makamına tayin edildi. Bu vazifede üç sene bir ay kadar kaldıktan sonra tekrar emekliye ayrıldı. Zekeriyya Efendinin vefatı üzerine ikinci defa Şeyhülislamlık makamına getirildi. Sultan Üçüncü Mehmed Hanın sevgi ve iltifatını kazanan Bostanzade Mehmed Efendi Şeyhülislam iken 1598 senesinde vefat etti. Şehzadebaşı Camii bahçesinde cadde tarafında defnedildi.

Bostanzade Mehmed Efendi, toplam yedi sene on ay müddetle Şeyhülislamlık vazifesini adalet ve doğruluk üzere yürüttü. İlim ve irfan sahibi bir zattı. Akli ve nakli ilimlerde yüksek derece ve fıkıh ilminde özel ihtisas sahibiydi. Dili peltek olmasına rağmen iyi bir hatipti. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirleri olan Bostanzade Mehmed Efendinin, Kanuni’nin ölümü üzerine yazdığı mersiyesi meşhurdur. İmam-ı Gazali hazretlerinin İhyaü’l-Ulum adlı eserini Türkçeye tercüme etmiştir. Fıkıh ilmine dair İbrahim bin Halebi’nin yazdığı Mülteka’l-Ebhur adlı eserini de şerh etti.

Bostanzade Muhammed Efendi

Bostanzade ailesinden yetişen diğer bir alimdir. Bostanzade Mehmed Efendinin oğludur. 1564 (H.972) senesinde İstanbul’da doğdu. 1625 (H.1034) senesinde İstanbul’da vefat etti. Küçük yaştan itibaren ilim tahsiline başlayan Bostanzade Muhammed Efendi akli ve nakli ilimleri tahsil edip, yüksek ilmi derecelere ulaştı. Tahsilini tamamladıktan sonra 1587 senesinde müderrisliğe başladı.

Atik Murad Paşa, Kalenderhane, Yavuz Selim ve Süleymaniye medreselerinde müderrislik yaptı. 1594’te Selanik Kadılığı vazifesine tayin edildi. Edirne, İstanbul, tekrar Selanik, Bursa, Kahire, tekrar İstanbul kadılıklarında bulundu. 1608’de Anadolu Kazaskerliğine, 1614’te Rumeli Kazaskerliğine yükseltildi. Bir sene sonra kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. 1621 senesinde ikinci defa Anadolu, 1622’de Rumeli Kazaskerliklerine getirildi. Bir sene sonra bu vazifeden alındı. 1625 senesinde İstanbul’da vefat etti. Kayınpederi nişancı Mehmed Paşanın yaptırdığı caminin bahçesinde defnedildi.

Bostanzade Muhammed Efendi ilmiyle amil, güzel ahlak ve fazilet sahibi bir zattı. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirleri vardır. Nesirde kudretli bir şahsiyet olup, tatlı dilli ve güler yüzlüydü. Cömertlik, yardımseverlik, yumuşak huyluluk ve tevazu sahibi olmak onun önde gelen hususiyetlerindendi.

BOŞALTIM SİSTEMİ

Alm. Ausscheidungssystem (n), Fr. Appareil (m), excreteur, İng. Excretion. Kanın temizlenerek idrarın meydana gelmesinde, birikmesinde, iletilmesinde ve dışarı atılmasında vazife gören yapılar. İdrarın oluştuğu yer böbreklerdir. İdrarın hasıl olmasıyla vücudun diğer organlarında meydana gelen zararlı metabolizma artıkları da vücuttan su ile atılmaktadır. Bu şekilde dokuların iç düzeni korunmakta, vücudun tuz-su dengesi devam ettirebilmekte ve vücuttaki hidrojen iyonları konsantrasyonu sabit tutulmaktadır.

İdrarın vücutta meydana gelmesi ve atılması iki safhada meydana gelmektedir. Önce, birinci idrar (Ultrafiltrat) meydana gelmekte, böbrekte nefronun borucukları boyunca, bunun büyük bir kısmı geri emilmekte, arta kalan kısım da dışarı atılmaktadır. Proteinler dışında, ultrafiltrattaki maddeler kan ile aynı konsantrasyonda bulunur. Daha sonra su, sodyum, amino asitler, şeker vb. maddeler böbrekteki borucuklar boyunca tekrar geri emilmektedir. Bu arada üre gibi maddelerin emilmesi sınırlı olmakta ve bir kısmı da borucuklar boyunca geçen idrara salınmaktadır. Günlük meydana gelen yaklaşık 120-150 litrelik ultrafiltrattan sadece bir litresi idrar olarak dışarı atılmaktadır. Bu atılan idrara, ikinci veya esas idrar denilir.  Esas idrarda vücudumuzdan zaruri olarak  atılması lazım gelen maddelerin konsantrasyonu, kandaki miktarlarına nazaran çok daha yüksek bulunmaktadır. Bu maddeler arasında üre, bazı ilaçlar, kreatinin vs. sayılabilir.

Böylece ortaya çıkan idrar, böbrek havuzuna atılır. Buradan da idrar borusu vasıtasıyla mesaneye taşınır. İdrar borusunun üç yerinde bulunan darlıkları, böbrek taşlarının takılması ve ameliyat gerektirmesi bakımından önemlidir. Mesanede biriken idrar, mesaneyi belli dolgunluğa eriştirerek idrar yapma refleksi uyandırır ve idrar dışarı atılır. Mesaneden sonra gelen ve uretra denilen idrar atma borusu ile idrar yolları son bulur. Bu borucuk kadınlarda erkeklerden daha kısa olduğundan, idrar yolları ve böbrek rahatsızlıkları daha sık olmaktadır.

BOŞANMA

Alm. Ehescheidung (f), Fr. Divorce (m), repudiation (f), İng.Divorce, repudiation. Eşlerden birinin veya ikisinin isteği üzerine, hakimin kararıyla evlilik bağının ortadan kalkması. Eşlerin kurdukları yuvayı ölünceye kadar yaşatmaları ve evliliğin ancak ölümle son bulması esastır. Fakat bazan eşlerin tutumuyla evlilik çekilmez olur, azap halini alır. Evliliği çekilmez yapan sebepler, evlilik öncesi ve sonrası olmak üzere çok çeşitlidir: Kültür ve inanç farklılığı, zina, kötü muamele, hastalık, haysiyetsiz hayat sürme, evliliğin getirdiği mesuliyetlere riayet etmeme gibi... İşte bunlara benzer sebeplerle evliliğin çekilmez hale gelmesi, boşanma müessesesini doğurmuştur. Şu var ki, boşanma her devirde ve her toplumda farklı özellikler gösterir.

Boşanma, eski çağın doğu dünyasında her devletin mevzuatında vardır. Mezopotamya'da koca karısını ihmal ediyorsa, kadın, boşanma isteyebilirdi. Yunan'da boşanma hakkı kadına ve erkeğe tanınmıştır. Solon mevzuatına göre, karısı zina yapan erkek, medeni haklarını kaybetmemek için karısını boşamak zorundaydı. Eski Roma'da boşanmaya sık sık rastlanırdı.

Günümüzdeki dini toplum ve hukuk sistemlerinin boşanma karşısındaki tavrı dört grupta toplanabilir:

Evliliğin devamlılığı: Hıristiyanlık dinindeki Katolik mezhebinin etkisi altında bulunan ülkeler evliliğin devamlılığı inancı içinde boşanmayı kabul etmemişlerdir. Evliliği ancak ölüm sona erdirebilir. Evlilik hayatı çekilmez bile olsa, boşanma mümkün değildir. Evlilik bağının çözülmesi için ancak, cinsi yakınlaşmada bulunmamak kaydıyle ve papanın emriyle istisna olarak mümkündür. Bu sistem gerçeklerle bağdaşmamakta, sadakatsızlıklara yol açmaktadır. Halen İspanya, Arjantin ve Brezilya'da boşanma yasaktır. Katolik İtalya'da 1970 yılında boşanma kabul edilmiş ve bu yolun açılmasından hemen sonra, geçen 5 ay içinde, 5 milyon çift boşanmak üzere mahkemelere başvurmuştur.

Özel ve serbest boşanma: Bu sistemde boşanma tamamen eşlerin istek ve kararına, karşılıklı rızalarına veya eşlerden sadece birinin iradesine bırakılmıştır. Eşlerin karşılıklı rızaları ile boşanmaları esası Finlandiya, Çin Halk Cumhuriyeti, Hollanda, Bulgaristan, Rusya, Belçika, Doğu Almanya ve Fransa'da kabul edilmiştir. Bu sistem, evlilik birliğini eşlerin karşılıklı kaprislerine bıraktığı için eleştirilmiştir.

1926 yılına kadar, ülkemizde boşanmaya uygulanan hukuk, İslam dininin "talak" hükümleriydi. İslam hukukunda boşanma (talak) kelimesi, erkeğin hanımı ile olan nikah bağını çözmek, yani onu boşamak anlamında kullanılan bir terimdir. Talak, yani boşama, boşanmak için konulmuş olan kelimeleri erkeğin hanımına karşı söylemesiyle meydana gelir. İslam dininde boşamak erkeğe verilmiş bir haktır. Kadının da boşama hakkına sahib olabilmesi şarta bağlıdır. Bir kadın kendini bir erkeğe nikah ederken; "Ne vakit istersem kendimi senden boşamak üzere..." diyerek şart ederse, erkek de nikah yapılırken bu şartı kabul ettim derse, böyle şartlı bir nikah hem geçerli sayılır ve kadın boşamak hakkına sahib olur.

Talak olması için dinen geçerli nikahın bulunması lazımdır. İslam nikahı bulunmayan iki eş arasında talak olmaz. Talak veren erkeğin akıllı, baliğ ve uyanık olması lazımdır. Delinin, bunağın, baygının, uyuyanın, hastalıkla veya kızarak dalgın olanın söylemesi ile talak olmaz. Kızarak dalgın olmak, söylediğini bilmemek demektir. İslam dini talaka (boşamaya) izin vermiştir. Talak günah değildir. Fakat boşamak, İslamiyetin izin verdiği sebeplerle olur. Güzel huylu bir eşi, keyf için boşamayı İslam dini beğenmez. Kocasına, başkalarına diliyle, hareketleri ile sıkıntı veren, fuhuş (zina) yaptığı şüphe olunan kadını boşamak dinen günah değildir. Evlilik vazifesini yerine getirmeyen, mesela kocalık vazifelerini yapamayan erkeğin, hanımı ayrılmak isterse, bunu boşamak lazım olur.

İslamiyette, erkeğin hanımını boşaması ve yeniden onunla evlenebilmesi hakkı, sınırsız değildir. Üç kere talak vaki olduktan sonra, eski nikah büsbütün bozulur. Erkeğin böyle bir duruma düşmemesi için çok dikkatli hareket etmesi gerekir.

Belirli sebeplere ve usullere göre mahkeme kararıyle boşanma: Boşanma ancak kanunla belirtilen hallerde mümkündür. Boşanma davalarının uzaması, fiilen son bulmuş evliliği hukuken muhafaza etmeye çalışmasından dolayı tenkid edilmiştir. Bu sistem, ülkemizde de uygulanmaktadır.

Çeşitli ülkelerdeki boşanma oranlarına göz attığımızda, ortaya enteresan sonuçlar çıkmaktadır. 1982'den itibaren bazı ülkelerde boşanma oranları binde olarak verilmiştir:

Demirperde ülkelerinden Rusya'da binde 3.50, Macaristan'da binde 2.60 Doğu Almanya'da binde 2.60 Çekoslavakya'da binde 2.20'dir.

Sanayileşmiş ülkelerden Amerika Birleşik Devletlerinde binde 5.10, Batı Almanya'da binde 1.80, İngiltere'de binde 2.60, İsveç'te binde 2.40, Danimarka'da binde 2.54, Finlandiya'da binde 2.11'dir.

Müslüman ve az gelişmiş ülkelerden Libya'da binde 1.80, İran'da binde 0.54, Cezayir'de binde 0.50, Meksika'da binde 0.30, Türkiye'de binde 0.33'tür. Dikkat edilirse boşanmanın, hayat seviyesinin ve eğitimin yüksek olduğu, flörtün serbest olduğu sanayileşmiş ve demirperde ülkelerinde çok fazla, buna karşılık hayat seviyesinin düşük, ancak inançların kuvvetli olduğu, az gelişmiş ülkelerde daha az olduğu görülmektedir. Psikologlara göre, boşanmış eşlerin çocukları hayata uyum sağlayamamakta ve boşanan eşler arasında intihar yüksek oranda olmaktadır.

Türkiye'de boşanma, Medeni kanunun 129-150. maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun boşanma sebeplerini belirli sayıda olmak üzere düzenlemiştir. Taraflar, rızaları ile bunlara yenilerini ekleyemezler. Şu var ki, sınırlı ve belirli olan boşanma sebepleri, konuları açısından özel ve genel diye ayırıma tabi tutulabilir.

A) Özel boşanma sebepleri: Zina, cana kast ve pek fena muamele, cürüm ve haysiyetsizlik, terk, akıl hastalığıdır. Bunlara benzeyen başka haller olabilir. Fakat kanundaki belirli sınırlara ve şartlara uymadıkça o başka haller özel boşanma sebeplerinden birine katılamaz. Mesela, kanun zinanın sınırlarını ve şartlarını tayin etmiştir. Zinaya en yakın hareketleri yapan bir kadın veya erkek aleyhine zina sebebiyle boşanma davası açılamaz.

1. Zina: Medeni kanuna göre: “Zina, evli olan bir erkek veya kadının başka bir cinsten üçüncü bir şahısla isteyerek cinsi münasebette bulunmak suretiyle evlilikteki sadakat mükellefiyetini ihlal etmesidir.” (mad. 129). Eşlerden her birinin bir tek zinası boşanma için kafidir. Halbuki Ceza Kanunu bakımından kadının zina suçunu işlemiş sayılması için, kocasından başka bir erkekle bir tek cinsel ilişkide bulunması yeterliyken, kocanın zina suçunu işlemiş sayılması için, karısından başka bir kadınla bir tek cinsi münasebette bulunması yetmez. Kocanın söz konusu kadınla karı-koca gibi yaşamakta olması da şarttır (Ceza Kanunu, madde 440-444). Zina sebebiyle boşanmaya karar verilmesi için, mağdur olan eşin, zina yapan eş aleyhine dava açması lazımdır. Eş, zina yapan eşini affettiğinde dava düşer, boşanmaya karar verilmez. Davaya hakkı olan karı ve koca zinayı öğrendikten sonra altı ay ve zinanın olmasından beş sene geçtikten sonra boşanma davası açamazlar.

2. Cana kast veya pek fena muamele: Karı kocadan her biri, diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek fena muamelede, ağır eziyette ve ağır hakarette bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir. Dava bu hareketleri öğrendikten 6 ay içinde açılmalıdır. Bu süre geçtikten sonra açılmaz.

3. Cürüm ve haysiyetsizlik:Karı-kocadan her biri, utanç verici bir suç işleyen, yahut kendisiyle birlikte yaşamayı çekilmez hale koyacak derecede haysiyetsiz bir hayat süren, diğeri aleyhine her zaman boşanma davası açabilir.

4. Terk: Karı-kocadan her biri, evlenmenin yükledeği vazifeleri yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmaksızın evine dönmediği takdirde, ayrılık en az üç ay sürmüş ve devam etmekteyse, diğeri boşanma davası açabilir. Ancak boşanma davası açabilmek için, terk müddeti iki ayı bulunca hakim vasıtasıyla eşe, "Eve dön!" diye ihtar etmelidir. Eş, ihtardan bir ay sonra, eve dönmez ise dava açılabilir.

5. Akıl hastalığı: Karı-kocadan biri üç seneden beri devam eden bir akıl hastalığına tutulup da, bu hastalık müşterek hayatın devamını diğer eş için çekilmez hale koymuş ve şifası mümkün olmadığı bilir kişi tarafından tasdik edilirse, diğer eş her zaman boşanma davası açabilir.

B) Genel boşanma sebebi:Şiddetli geçimsizlik genel boşanma sebebidir. Bu genel kural ile hakime, ayrıntılar gösterilmeyen diğer birçok hallerden dolayı boşanmaya hüküm verme imkanı verilmiştir. “Aralarında müşterek hayatın çekilmez hale gelmesini gerektirecek derecede şiddetli bir geçimsizlik başgösterdiği takdirde eşlerden herbiri boşanma davası açabilir. Eğer şiddetli geçimsizliğe sebeb veren daha çok eşlerden biri ise, boşanma davasını ancak, geçimsizliğe sebeb diğer eş açabilir. Erkeklik görevini uzun süre içinde yerine getirmemek, aile sırlarını açığa vurmak, kadının üvey çocuğuna fena muamele yapması; geçimsizliği dolayısıyla boşanmaya sebep veren hallere misal gösterilebilir.

Medeni kanunda 1988'de yapılan değişikliğe göre herhangi bir sebeple açılan boşanma davasının reddedilmesinden itibaren üç yıl geçtiği halde, her ne sebeple olursa olsun müşterek hayat yeniden kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir.

Boşanma ve ayrılık davaları:Yukarıda belirtilen özel ve genel boşanma sebeplerinin bulunması halinde, eşler boşanma davası açabilir. Eşler boşanma davası açabilecekleri gibi, evlilik sona ermeden bir müddet ayrı yaşama imkanı veren ayrılık davasını da açabilirler. Hakim dahi, boşanmaya dair olan davada karı-kocanın barışma ihtimali olursa, ayrılığa hükmedebilir. Ayrılık kararı, evlilik bağını ortadan kaldırmaz. Sadece eşlerin ayrı meskende oturmaları imkanını sağlar. Ayrılık kararı bir yıldan az, üç yıldan fazla olamaz. Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, davacının ikametgahı veya eşlerin davadan evvel son defa altı  aydan beri birlikte oturdukları yerdeki mahkemedir ve bu işe Asliye Hukuk Mahkemesi bakar.

Boşanma davası açıldıktan sonra, hakim, kadının boşanma davası sırasında geçinebilmesi için, erkeği tedbir nafakası vermeye mecbur tutar. 1988 tarihli ve 3444 sayılı kanunla, Medeni Kanun'un bazı maddeleri değiştirilirken, belli süre olarak belirlenen nafaka süresiz olarak hükmedilebilecek. Buna göre boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek eş, kusuru daha ağır olmamak şartıyla, diğer eşten mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Ancak erkeğin kadından yoksulluk nafakası isteyebilmesi için, kadının hali, refahta bulunması gerekir. Çocuklar yanında kalmayan eş, çocukların masrafına iştirak nafakası ile katılır. Boşanma davası sonuçlanınca evlilik bağı çözülür. Kadın evlenmeden önceki soy ismini tekrar alır. Ancak kadın evlenme ile kazandığı vatandaşlığı ve reşit olmayı ve hısımlığı boşanmayla kaybetmez. Her eş şahsi mallarını geri alır. Çocukların velayeti, eşlerden birine bırakılır. Eşlerin durumu dikkate alınarak çocuğun hangisine bırakılacağına hakim karar verir. Çocuk kendine bırakılmayan eş, boşanma sonrası çocuğun masrafına yine iştirak nafakası ile katılır.

Boşanmada kabahatsiz olan eş, boşanma sonrası büyük yoksulluğa düşerse, diğer eş bir sene müddetle yoksulluk nafakası vermeye mecbur edilebilir.

Boşanma halinde bazan, kabahatsız eş lehine maddi ve manevi tazminata da hükmedilebilir. Tazminat, boşanma davası ile birlikte taleb edilmelidir.

BOŞNAKLAR

Bosna-Hersek Müslümanlarına verilen ad. Bosna-Hersek'in Türkler tarafından fethinden sonra (1463), Hıristiyanların zulüm ve adaletsizliklerinden bıkan Bosnalılar hızla Müslüman oldular. Müslüman olan bu Bosnalılara “Boşnak” denildi. Boşnaklar, Osmanlı İmparatorluğuna sadakatla hizmet ettiler. İçlerinden çok değerli devlet adamları yetişti. Sokullu Mehmed Paşa, Hadım Sinan Paşa, Damad İbrahim Paşa, Kara Davut Paşa, Mostarlı Mustafa Paşa, Tiryaki Hasan Paşa ve Cezzar Ahmet Paşa bunlardan bir kaçıdır.

İslamiyete sıkı sıkıya bağlı olan Boşnaklar, 1839'da gerçekleştirilen ve Osmanlı Devletinin yok olma devrinin başlamasına sebeb olan “Tanzimat fermanı"na karşı 1879 ve 1848 yıllarında olmak üzere iki defa ayaklandılar. Ancak bu ayaklanmalar iktidarda bulunan mason Mustafa Reşid Paşanın emri üzerine kanlı bir şekilde bastırıldı. 1878 Berlin Antlaşmasına göre Boşnaklar, Avusturya-Macaristan idaresine verildiler. Bu sırada Boşnakların bir kısmı Türkiye'ye göç etti. İkinci cihan savaşından sonra Yugoslavya'da rejim bunalımı başladı. Bu sıkıntılardan  kurtulmak için yine bir kısmı Türkiye'ye bir kısmı ABD ve Kanada'ya göç etti. Halen Bosna-Hersek'te Boşnak yaşamaktadır.

Boşnaklar, çoğunlukla uzun boylu, sağlam yapılı, kumral ve ela gözlü olurlar. Boşnak erkekleri kısa etek ve onun üzerine giyilen çetik papuç, başlık olarak keçe külah ve fes üstüne sarılmış iki tarafı püsküllü abani sarık giyerlerdi. Bellerine kuşandıkları meşin kemere bir kama sokarlardı. Kadınların da ayrıca milli kıyafetleri vardı.

Açık sözlü ve misafirperverlik de Boşnakların başlıca özelliklerindendir.

Sırpça, Bosnakça ve Hırvatçanın karışımı olan Boşnak Türkçesi ile konuşurlar. Yazıda İslamiyeti kabul ettikten sonra İslam harflerini kullanmaya başladılar. İslam harfleriyle birçok edebi eser yazıldı. Muhammed Hevai Üsküfi Tebşirat-ül-Arifin eseriyle beraber birçok ilahisi, Bosnasaraylı Derviş Hasan Kaimi'nin bir Divan'ı, Şeyh Zepçeli Seyyid Abdul Vahhab İlhami'nin şiir kitapları yanında mevlid gibi eserlerini saymak gerekir.