BİZANS İMPARATORLUĞU
Roma İmparatorluğunun, M.S. 395 yılında ikiye bölünmesiyle imparatorluk topraklarının doğu bölümünde kurulan ve 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almasıyla ortadan kalkan imparatorluk. Bizans İmparatorluğunun en önemli özelliği uzun ömrüdür. Doğu Roma İmparatorluğu adıyla anılan Bizans'ın kuruluşunun kökleri, Roma İmparatoru Diocletianus'un, çok geniş olan ülkesinin yönetimini kolaylaştırmak için imparatorluğu doğu ve batı diye iki bölüme ayırmasına kadar uzanır. Diocletianus, doğu bölümünün yönetimini elinde tutmuş, İzmit'i başkent yapmıştır. Diocletianus'tan sonra gelen büyük Costantinus hükumet merkezini Karadeniz ile Marmara denizini birleştiren boğazın kıyısındaki Byzantion'a getirdi. Böylece bin yıl süreyle Avrupa tarihinde önemli bir rol oynayacak olan Bizans İmparatorluğunun kuruluşu tamamlandı. Bu süre içerisinde başkent daima İstanbul olarak kaldı.
Doğu Roma İmparatorluğu da denilen Bizans İmparatorluğu, üç büyük ülkeden meydana geliyordu. Balkan Yarımadası; kuzeyi Tuna ile, kuzeybatısı Tuna'nın güneydoğusunda Sirmium'dan başlayan ve İşkodra'nın kuzeyine ulaşan Adriyatik kıyılarıyla sınırlıydı. Asya ülkesi; Kafkas kıyıları, Gürcistan Ovası, Pontus Edesa bölgesi ve Fırat'ın geniş kıvrımını meydana getiriyordu. Afrika ülkesi adı verilen bölümü ise, Nil'in Akdeniz ağzından Sirt Körfezine kadar olan kıyıları ve Mısır'ın özellikle zengin buğday ambarını içine alırdı.
Bizans İmparatorluğunda, 610 yılında iktidarı ele geçiren Heraklious Hanedanından yıkılışına kadar devam eden devrede tam dokuz hanedan değişmiştir. Bunların isimleri ile saltanat tarihleri şu şekildedir: Heraklious Hanedanı (610-711), Suriye Hanedanı (717-802), Amorion Hanedanı (820-867), Makedonya Hanedanı (867-1056), Dukas Hanedanı (1059-1078), Komnenos Hanedanı (1081-1185), Angelos Hanedanı (1185-1204), Laskaris Hanedanı (1204-1258), Palaiologoslar Hanedanı(1258-1453).
Bin küsur yıl boyunca Bizans'ın sınırları azami ile asgari arasında çok büyük fark göstermiştir. Justinianus, devrinde Akdeniz'i bir iç deniz haline getirerek, İtalya, Güney İspanya ve Kuzey Afrika'ya hakim oldu. Fakat bir müddet sonra bu azametini kaybetti. Yedinci yüzyılda Müslüman Arapların, 11. yüzyılın son yarısında da Müslüman Türklerin gerçekleştirdikleri fetihler, Bizans'ın elinden en zengin eyaletlerini almıştır. Bizans'ın Balkanlardaki sınırları da zaman zaman batıdan gelen saldırılara maruz kalmış, fakat umumiyetle Balkanlara hakim görünmüş ve bu yarımadada görülen rakiplerini güç de olsa yenmeyi başarmıştır.
İstanbul, zenginliği, büyüklüğü, bilhassa stratejik ve jeopolotik önemi dolayısıyla, batıdan ve bilhassa doğudan gelen bütün güçlü kavimlerin dikkatini çekmiş, fakat 1453'e kadar bu şehri almak, dünyanın en büyük devletleri için bile mümkün olmamıştır.
Bizans 395'ten sonra Germen ve Türk kavimlerinin istilalarına maruz kaldı. Fakat Batı Roma İmparatorluğundan çok daha kuvvetli bünye ve jeopolitik duruma sahib olduğu için, bu istilaların altında kalmadı. Dördüncü yüzyılın sonlarına doğru Hun Türkleri Doğu Avrupa'ya geldiler ve Tuna Vadisine yerleştiler. Böylece Batı ve Doğu Roma İmparatorluklarını tehdide başladılar. Bu tehdit dolayısıyladır ki, Bizanslılar, 410 yıllarında İstanbul'u ortaçağların en müstahkem ve zaptı müşkül kalesi haline getiren, şöhreti cihanı tutan surları inşa ettiler. Bizanslılar, Türk Hun Hakanı Uldız ve Attila'nın kuşatmalarından, yılda kilolarca verdikleri altın sayesinde kurtuldular. Ancak Attila'nın ölümü ile Hun tehlikesi Bizans için ortadan kalktı.
Hun Türklerinin yerini onlar gibi Kuzeydoğu Asya'dan gelen Avar Türkleri aldı. Orta Avrupa'yı ele geçiren Avarlar, Çorlu'ya kadar gelerek Bizans'ı yıllık haraca bağladılar. 626 yılında da İstanbul'u muhasara ettiler. Bu, Türklerin tarihteki ilk İstanbul muhasarasıdır. Bu durum Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın zamanına rastlar. Bu muhasara, Bizans'ın tarih boyunca geçirdiği en ciddi tehlikelerden biridir. Zira bu sırada Bizans'ın en büyük rakibi olan İranlılar (Sasaniler) da Üsküdar ve Kadıköy'ü işgal etmiş bulunuyorlardı. Avarlar, Sasanilerle münasebet kuramadılar.Surlarda üç gün geceli gündüzlü çarpışmalar oldu. Avar hanının Fatih Sultan Mehmed gibi Haliç'e gemi indirme planları, Bizans donanmasının gemilerini yakması ile sona erdi. 12 Ağustos günü şehri düşürmekten ümidini kesen Avar Hanı, daha fazla kan dökülmesini istemeyerek geri çekildi. Bizanslılar bu geri çekilme gününü "Şükran Cumartesi" adı ile 1453 yılına kadar kutlamışlardır.
Avarlardan sonra Bulgar Türkleri ve daha sonra Peçenekler, Bizans üzerine gelerek, meydan savaşlarında Bizans'ı bozguna uğrattılar ise de İstanbul'u zaptedemediler.
Bizans'ı içine düştüğü bu ciddi bunalımdan çıkaran Heraklious yeni bir ordu ve idare nizamı kurarak devletini güçlendirdi. Müteakip yüzyıllarda Bizans kudreti buna dayanmış ve bu düzenin bozulmasıyla Bizans devlet müessesesinin çöküşü başlamıştır. Heraklious devri sadece siyasi değil, aynı zamanda kültürel alanda da Doğu İmparatorluğu için dönüm devri oldu. Bu devir Roma devrini kapamakta ve gerçek anlamıyla Bizans devrini başlatmaktadır. Bu zamana kadar Bizans Devleti Latinceyi resmi dil olarak muhafaza etmekteydi. Doğu halkının anlamadağı bu dil, devlette büyük bir karışıklığa yol açıyordu. Bu duruma son verilerek, bundan sonra Bizans Devletinin resmi dili Grekçe oldu. Böylece halkın ve kilisenin dili devletin de dili olmuştu.
İran ve Avar saldırılarını püskürttükten ve devlet içinde çok önemli reformları gerçekleştirdikten sonra Heraklious'un İran'a karşı kazandığı zaferlerin başladığı yıl Peygamber efendimizin Mekke'den Medine'ye hicret etmesine rastlamaktadır. Heraklious 628 yılında Ninive önünde İran ordusunu ağır bir bozguna uğrattı. Bu zaferle Armeniz, Roma Mezopotamyası, Suriye, Filistin ve Mısır'a tekrar hakim oldu. Bizans eyaletleri İranlılar tarafından boşaltılırken, Heraklious 630 yılında Kudüs'e gitti. Burada halkın coşkun tezahüratı arasında İranlılardan geri alınan Kutsal Haç'ı eski yerine yeniden koydu. Fakat onun bu sevinci uzun sürmedi. Peygamber efendimizin vefatının üzerinden henüz 10 yıl geçmeden İran'ı alan İslam orduları İslamiyeti yaymak için bu defa da Bizans'ın karşısındaydı. Nitekim 634 yılında İslam orduları halife hazret-i Ömer gibi büyük bir fatihin idaresinde imparatorluk arazisine girerek bir müddet evvel İran Devletinin elinden kurtarılan eyaletleri baştan başa katettiler. İslam ordusu hatıralardan silinmesi mümkün olmayan Yermük Savaşında (20 Ağustos 636) Bizans kuvvetleri önünde muazzam bir zafer kazandı. Artık Bizans mukavemeti kırılmış ve Suriye'deki mücadelenin neticesi belli olmuştu. Buna rağmen Filistin'de mukavemet çok şiddetli oldu. Kudüs, patrik Sophronios idaresinde Müslümanlara karşı uzun süre direndi. Ancak kuşatmanın sertliği ve İslam mücahitlerinin gayreti neticesinde halife hazret-i Ömer'e kapılarını açmak zorunda kaldı (638). Ermeni kalesi Dvin ile Mısır ülkesinin fethi de buradan başladı. İslam ordularının 6 yıl içerisinde Bizans'ın en önemli topraklarını fethetmesi, Heraklious'un 641 yılında büyük ıztıraplar içerisinde ölmesine sebeb oldu. Bundan sonra Bizans taht kavgalarına düştü.
Diğer taraftan Peygamber efendimizin İstanbul'un fetih müjdesine kavuşmak için yapılan ilk İstanbul muhasarısı hazret-i Osman'ın halifeliği zamanında yapıldı. Suriye umumi valisi hazret-i Muaviye Kıbrıs'ı fethettikten sonra, İstanbul'a yürümeyi düşündü. Bu arada Abdullah ibni Ebi-Serh kumandasındaki İslam donanmasının 655'te Bizans donanmasını yok etmesi, Müslümanlara geniş ufuklar açtı. Hazret-i Muaviye, Fadala bin Ubeyd el-Ensari başkomutanlığında bir ordu tertib etti. Bu sefere Peygamber efendimizin sancaktarı hazret-i Ebu Eyyub el-Ensari (Halid ibni Zeyd) de katılmıştı.
Uzun yolculuk ve soğuklar İslam ordusuna büyük zayiat verdirdi. Kışı Kadıköyü'nde geçiren ordu, halifeden yardım istedi. Hazret-i Muaviye oğlu Yezid kumandasında yardımcı kuvvetler gönderdi. Yezid'in gelmesi üzerine ordu boğazdan geçirilerek İstanbul muhasara edildi. Muhasara 668 baharından 669 baharına kadar sürdü. Şehrin ümid edilmez derecede mukavemet göstermesi, surların dayanıklılığı ve Rum ateşi denilen silahın söndürülemeyişi şehrin zaptını önledi. Bu savaşlar sırasında surlar önünde şehit düşen hazret-i Ebu Eyyub-i Ensari'nin kabrinin bulunduğu yere, 754 yıl sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından büyük bir cami ve türbe yaptırılmıştır.
İkinci muhasara yine hazret-i Muaviye zamanında oldu (674). Ancak birinci defasında olduğu gibi şiddetli bir kuşatma meydana gelmedi. Bu kuşatma, hazret-i Muaviye'nin 681'de vefatına kadar yedi yıl sürdü.
Son kuşatmadan 34 yıl sonra İstanbul'u kuşatan Müslüman ordusuna halife Velid'in kardeşi Mesleme başkomutanlık etti. İslam donanması da ikinci muhasarada olduğu gibi şehri Marmara'dan abluka altına aldı. Ancak 715 sonlarında başlayan bu şiddetli muhasara İmparator Leon'un gayreti, Bizans'ı, Avrupa'yı ve Hıristiyanlığı bir müddet daha kurtardı. Amiral Ömer kumandasındaki Müslüman donanması, Haliç'in önüne gerilen zincire kadar sokuldu, fakat zinciri koparamadı. Bizanslıların Rum ateşi ile İslam askerlerine büyük zayiat verdirmeleri ve kış mevsiminin gelmesi üzerine, 717 Eylülünde tahta çıkan halife Ömer bin Abdülaziz muhasarayı kaldırma emri verdi ve ordu geri döndü.
64 yıl sonra Abbasiler devrinde 781'de İstanbul bir kere daha kuşatıldı. Harun Reşid kumandasındaki Arap ordusu, İzmit'te Bizans ordusunu yok ederek Üsküdar'a geldi. Fakat Bizans'ın verdiği yıllık haracı kabul edilerek ordu geri çekildi.
Nihayet 26 Ağustos 1071'de Sultan Alparslan, Malazgirt Zaferiyle Anadolu'nun kapılarını Türklere açtı. Onun ardından Kutalmışoğlu Süleyman Şah Bizans'a ard arda darbeler indirerek Türklerin ikinci anayurdu olmak üzere Anadolu'yu fethetti.
Beylikler devrinde cılız münasebetlerden sonra Osmanlılar Bizans'ı sadece İstanbul'dan ibaret yaptılar, iki taraflı olarak Rumeli ve Anadolu'dan baskı altına aldılar. Yıldırım Bayezid Han, 1397'de İstanbul'u kuşattı. Bu arada Göksu Deresinin döküldüğü civara Anadolu Hisarını yaptırdı. Şiddetli geçen muhasarada Şehir Cenevizlilerin elinde bulunan Galata cihetinden zorlanarak düşürülmek istendi. Fakat Yıldırım Bayezid Han fazla tahribat yapmadan muhasarayı uzatarak İstanbul'u almayı düşünüyordu. Zira İstanbul'un iktisadi baskı ve abluka sonunda düşeceğine kanaati vardı. Ancak bu kanaat Anadolu'daki beyliklerin Osmanlı topraklarına girmeleri üzerine gerçekleşmedi.
Yıldırım Bayezid, 1400 senesinde İstanbul'u ikinci ve son defa olarak muhasara etti. Çok şiddetli olan bu muhasara başarı ile bitecekti, fakat Timur Hanın Sivas'ı işgali bu muhasarının da yarıda kalmasına sebeb oldu. Birkaç ay devam eden bu muhasaradan da netice alınamadı.
Fetret devrinde Musa Çelebi tarafından yapılan muhasara da neticesiz kaldı. Osmanlı İmparatorluğunun Fetret dönemine girmesi, Bizans'a otuz-kırk yıl da olsa rahat bir nefes aldırdı.
Sultan İkinci Murad'ın 20 Haziran 1422'de sarsmaya başladığı İstanbul surlarının imdadına bu defa Şehzade Küçük Mustafa'nın isyanı yetişti. Daha sonra ise Haçlı seferleri ile uğraşan Sultan Murad'ın İstanbul'u almaya vakti olmadı.
Nihayet 29 Mayıs 1453 sabahı hazret-i Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) müjdelediği büyük zafer gerçekleşiyor ve O'nun "en güzel emir" diye tavsif buyurduğu Fatih SultanMehmed Han İstanbul'a giriyordu. Bu zafer, Aynı zamanda dünyanın en uzun ömürlü imparatorluğu olan Bizans İmparatorluğunun sonu oldu. (Bkz. İstanbul'un Fethi)
Bizans imparatorları |
Tahta Geçişi |
Zenon |
474 |
491 |
Anastasios I |
491 |
518 |
İustinos I |
518 |
527 |
İustinos II |
565 |
578 |
Tiberios Konstantinos II |
578 |
582 |
Flavios Maurikios Tiberios |
582 |
602 |
Phokas |
602 |
610 |
Herakleios |
610 |
641 |
Harekleios Konstantinos III |
641 |
|
Heraklonas (veya Herakleios) |
641 |
|
Konstantinos IV |
641 |
668 |
Konstantinos IV |
668 |
685 |
İustinianos II Rhinotmetos |
685 |
695 |
Leontios |
695 |
698 |
Tiberios III |
698 |
705 |
Tiberios III |
705 |
711 |
Philippikos |
711 |
713 |
Anastasios II |
713 |
716 |
Theodosios III |
716 |
717 |
Leon III |
717 |
741 |
Konstantinos V Kopronymos |
741 |
775 |
Leon IV |
775 |
780 |
Konstantinos VI Porphyrogenetos |
780 |
797 |
Eirene (imparatoriçe) |
797 |
802 |
Nikephoros I |
802 |
811 |
Stavrakios |
811 |
|
Mikhail I Rhangabe |
811 |
813 |
Leon V |
813 |
820 |
Mikhail II Balbus |
820 |
829 |
Theophilos |
829 |
842 |
Mikhail III |
842 |
867 |
Basileios I |
867 |
886 |
Leon VI |
886 |
912 |
Aleksandros |
912 |
913 |
Konstantinos VII Porphyrogenetos |
913 |
959 |
Romanos I Lekapenos |
920 |
944 |
Romanos II |
959 |
963 |
Nikephoros II Phokas |
963 |
969 |
İoannes I Tzimiskes |
969 |
976 |
Basileios II Bulgaroktonos |
976 |
1025 |
Konstantinos VIII |
1025 |
28 |
Romanos III Argyros |
1028 |
34 |
Mikhail IV |
1034 |
41 |
Mikhail V Kalaphates |
1041 |
42 |
Zoe (imparatoriçe) |
1042 |
56 |
Konstantinos IX Monomakhos |
1042 |
55 |
Theodora (imparatoriçe) |
1055 |
56 |
Mikhail VI Stratiotikos |
1056 |
57 |
İsaakios I Komnenos |
1057 |
59 |
Konstantinos X Dukas |
1059 |
67 |
Romanos IV Diogenes |
1068 |
71 |
Mikhail VII Dukas |
1071 |
78 |
Nikephoros III Botaniates |
1078 |
81 |
Aleksios I Komnenos |
1081 |
1118 |
İoannes II Komnenos |
1118 |
43 |
Manuel I Komnenos |
1143 |
80 |
Aleksios II Komnenos |
1180 |
83 |
Andronikos I Komnenos |
1183 |
85 |
İsaakios II Angelos |
1185 |
95 |
Aleksios III Angelos |
1195 |
1203 |
İsaakios II Angelos (yeniden) |
1203 |
04 |
Aleksios V Dukas Murtzuphlos |
1204 |
|
Latin imparatorları |
|
|
Baudouin I |
1204 |
06 |
Henri |
1206 |
16 |
Pierre |
1217 |
|
Yolande (imparatoriçe) |
1217 |
19 |
Robert |
1219 |
28 |
Baudouin II |
1228 |
61 |
Jean |
1231 |
37 |
Nikaia imparatorları
Konstantinos (XI) Laskaris |
1204 |
05 |
Theodoros I Laskaris |
1205 |
22 |
İoannes III Dukas Vatatzes |
1222 |
54 |
Thedoros II Laskaris |
1254 |
58 |
İoannes IV Laskaris |
1258 |
61 |
Konstantinopolis'in geri alınmasından sonraki imparatorlar
Mikhail VIII Palaiologos |
1261 |
82 |
Andronikos II Palaiologos |
1282 |
1328 |
Andronikos III Palaiologos |
1328 |
41 |
İoannes V Palaiologos |
1341 |
76 |
İoannes VI Kantakuzenos |
1347 |
54 |
Andronikos IV Palaiologos |
1376 |
77 |
İoannes V Palaiologos (yeniden) |
1379 |
90 |
İoannes VII Palaiologos |
1390 |
|
İoannes V Palaiologos (yeniden) |
1390 |
91 |
Manuel II Palaiologos |
1391 |
1425 |
İoannes VIII Palaiologos |
1421 |
48 |
Konstaninos X Palaiologos |
1448 |
53 |
Alm. Wismut (n.), Fr. bismuth (m.), İng. bismuth. Sembolü Bi olan metalik bir element. Periyodik cetvelde 5A grubunda bulunur ve bu grubun en ağır üyesidir. Orta çağdan beri bilinen bir elementtir.
Özellikleri: Atom numarası 83, kütle numarası 208,98'dir. Bileşiklerinde -3, +3, +5 değerliklerini alabilir. Gümüşi gri parlak bir metaldir. Sert ve kırılgandır. 5A grubu elementleri içinde en metalik olanıdır.Kararlı Bi-209, bizmutun tabii olarak bulunan tek izotopudur. Radyoaktif izotoplarından en iyi bilineni Bi-210 izotopudur. Bu izotopun yarılanma süresi 5 yıldır. Bi-210 nükleer sayma aletlerinin ayarlanmasında beta standardı olarak kullanılır.
Erime noktası 271°C, kaynama noktası 1450°C'dir. Tel haline getirilebilir. Fakat oldukça kırılgandır. Bu hali diğer elementlerden az miktarda ilave edilerek giderilebilir.
Bulunuşu ve üretimi:Çok az miktarda volkanik kayalarda rastlanır. Tabiatta çeşitli hallerde bulunur. Bazı bileşiklerinde serbest metal olarak görülür. Tabiatta bulunan bu bileşikleri Bizmit (Bi2O3.H2O) Bizmutglans (Bi2S3) ve bizmutit (BiO)2CO3.H2O'dur.
Başlıca bizmut yatakları Amerika Birleşik Devletlerinde, Bolivya'da, Kanada'da ve İspanya'dadır. Yılda 1400 ton bizmut üretilir. Serbest metal ihtiva eden cevherler, bizmutun erimesi için ısıtılır ve erimiş bizmut diğer kısımlardan ayrılır. Kükürtlü cevherler havada ısıtılır veya kavrulur ve oksit haline dönüştürülür. Bu oksitler kok veya demir ile serbest bizmut metali haline indirgenir. Bizmut, eritme işlemlerinde genellikle kurşun gibi hareket eder. Bizmut, bakır ve kurşun cevherlerinde bulunur. Bunların elde edilişi esnasında bizmut da elde edilir. Ticari olarak elde edilen bizmut % 99,999 saflıktadır. Bu saflıktaki bizmutu dört yolla elde etmek mümkündür: 1. Kristallendirme metodu, 2. Betts elektrolitik metodu, 3. Betterton Kroli metodu, 4.Speryy metodu.
Bileşikleri: Bizmut oda sıcaklığında kuru havada kararlıdır. Fakat kızıl derecede oksijen ile birleşerek sarı bir oksit (Bi4O6) meydana getirir. Nemli havada düşük sıcaklıkta metalin yavaş oksidasyonu vuku bulur. Meydana gelen oksit tabakası metali ince bir tabaka şeklinde kaplar ve oksidasyonun daha ileri gitmesini önler. Derişik sıcak sülfat asidi içinde çözündüğü zaman Bi2 (SO4)3 meydana gelir. Hidroklorik asit ile hava mevcudiyetinde yavaş reaksiyon vererek bizmut klorürü (BiC13) verir.
Bizmutun +3 değerlikli olduğu bileşikler katı haldeyken çok az iyonik karakter gösterirler. Suda Bi3+ şeklinde iyonlar verirler. Bu iyonlar bir baz ihtiva eden çözeltiye ilave edildiği zaman, bizmut hidroksit şeklinde kolloidal bir çökelti verir. Bizmut iyonları hidrojen sülfür ile muamele edilince karakteristik siyahlıkta bizmut sülfür çökeltisi elde edilir ki, bu ancak derişik asitlerde çözünür.
Kullanılışı: Bizmutun ötektik alaşımlarının erime noktası çok düşüktür. Bu yüzden bu alaşımlar yangın söndürmek için tavanlara yerleştirilen duşların deliklerini tıkamakta kullanılır. Mesela % 50 bizmut, % 25 kurşun, % 12,5 kalay ve % 12,5 kadmiyum bulunduran bir alaşımın erime noktası 70°C'dir. Bu alaşımlar, özel yapıştırmalarda, basınçlı gaz tüplerinde emniyet tapası olarak, otomatik gaz durdurma sistemlerinde, yangını haber veren aletlerde vs. kullanılır.
Çok yaygın olarak kullanılan bizmut bileşikleri bizmut oksid ve bazik bizmut nitrattır. Bu bileşikler seramikte, camda, porselen imalatında, boyama ve mineleme işlemlerinde kullanılır. Çok sayıda bizmut tuzu tıpta radyografide ve ilaç imalatında kullanılır. (BiO)2CO3, X ışını için opak maddedir. Bizmut subgallat egzamada toz olarak kullanılır.
Alm. Bison, Fr. bison d'Amerique, İng. bison.Familyası: Boynuzlugiller (Bovidae). Yaşadığı yerler: Orta ve Kuzey Amerika. Özellikleri: İri başlı, kıvrık boynuzlu, hörgüç omuzlu, baş, boyun ve ön ayakları uzun tüylerle örtülü, kuyruğu püsküllüdür. Sürüler halinde yaşayan 800-1500 kg ağırlıkta bir hayvandır. Ömrü: 30-50 yıl. Çeşitleri:Amerika ova bizonu, Amerika orman ve dağ bizonu, Avrupa bizonu.
Amerika'nın bir çeşit saçlı yaban öküzü. Eskiden bu kıtada bol miktarda bulunurdu. Sürü halinde yaşar. Amerika bufallosu veya Amerika ova mandası da denir. Siyahımtrak koyu kahverenklidir. Gayet cesur ve tedbirli hayvandır. Kızdırılmadıkça insana nadir saldırır. Eti ve derisi gayet makbuldür. Sulak, ağaçsız, otlak arazileri sever. Eskiden Mississippi Vadisinde büyük sürüler halinde bulunurdu. Kızılderililerin kıymetli bir yiyecek ve giyecek kaynağı idi. Sonra Beyazlar tarafından büyük ölçüde tüketildi. Onlar Amerika'ya gelmeden önce sayıları 60 milyona varan bizon sürüleri bugün ancak birkaç yüzdür. Nesli, milli parklarda korunmaya çalışılmaktadır. Dişileri erkeklerden daha küçüktür, 350-450 kg ağırlıkta olurlar. Ergin erkeklerin çenesinde uzun tüylü, siyah bir sakal bulunur. Az miktarda orman ve dağlık alanlarda yaşayan bizonlar da vardır. Dağ bizonları ova bizonlarından daha iri ve uzuncadır. Nesli tükenmek üzere olan Avrupa bizonu, Amerika bizonlarından daha iri, yelesi ise daha kısa tüylüdür.
(Bkz. Göz)
Alm. Sperrung (f.), Fr. Blocage (m), İng. Clearing, set off. Kliring adı verilen ve genel olarak malın malla mübadelesi şeklinde cereyan eden dış ticaret işlemlerinde ithalatçıların kliring ofisine borçlarını ödememesinden doğan donmuş alacaklar olayı.
Takas adı verilen ve malın malla mübadelesi olan dış ticaret şeklinin daha geniş anlamda uygulaması olan kliring, beynelmilel anlaşmalara dayanır ve döviz ödemeye gerek duyulmadan mallar mallarla mübadele edilir. Ancak takas sistemindeki gibi ödemeler doğrudan doğruya ihracatçıya değil, kliring ofisine yapılır. İhracatçı alacağını kambiyo kuru üzerinden kliring ofisinden alırken, ithalatçı borcunu yine kambiyo kuru üzerinden kliring ofisine yatırmaktadır. İşte çeşitli sebeplerle ithalatçıların borçlarını ödeyememesi, yani kliring ofisine yatıramaması blokaj denen tıkanmaya yol açar. Böylece ihracatçılar da alacaklarını ofisten tahsil edemezler. Kliringli dış ticaretin en önemli mahzuru budur.
Alm. Tusammenschluss (r) Fr.Traité d'allience.İng. Forming a group. Devletlerin aralarında politik ve askeri yönden işbirliği yapmak üzere anlaşmalar yapıp gruplar kurmalarına, milletlerarası politik lisanda verilen ad.
Tarih boyunca devletler arasında bloklar kurulduğu görülmüştür. Yirminci asırdaki en önemli bloklaşmaların ilki, Birinci Dünya Savaşı öncesi meydana gelen İtilaf Devletleri arasında sağlanan bloktur. Bu bloka İngiltere, Fransa, Rusya gibi büyük devletler ile bazı küçük devletler dahil olmuştu. Sonradan bunlara Amerika Birleşik Devletleri de katılmıştı. Bu blokun karşısında olan devletlerden Almanya, Avusturya, Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu ise, İttifak, yani Merkezi İmparatorluklar denilen bloku kurmuşlardı.
Birinci Dünya Harbinden sonra Rusya'da komünizm, Almanya'da nasyonal sosyalizmin gelişmesi dünya politikasında değişiklikler olmasına sebeb olmuştu. Bunun neticesinde Almanya, İtalya ve Japonya'nın öncülüğünü yaptığı mihver blok doğmuş, bunun karşısında Müttefikler denilen İngiltere, Fransa, Çin, Amerika ve birçok devletlerden kurulu başka bir blok meydana gelmişti.
İkinci Dünya Harbinden sonra bloklaşma, Doğu Bloku denilen sosyalist devletlerle, Batı Bloku denilen ve demokrasi ile idare edilen devletler arasında ayrı ayrı olacak şekilde olmuştur. Bunların dışında Üçüncü Dünya Devletlerinin meydana getirdiği bir blok teşekkül etmiştir. Üçüncü Dünya olarak bilinen guruptaki devletlerin aralarındaki bağlar, diğer iki bloka nazaran değişiktir. Bunlar daha ziyade aynı problemlere sahib olmaları ve çeşitli sebeplerden bir blokta bulunmak istemeyişlerinden dolayı, blok görünümündedirler. Aslında bunlar için, ortada yer alan devletler denilebilir.
Mart 1985'ten sonra Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliğine getirilen Gorbaçov'un ülke içinde, devlet ve toplum yapısında başlattığı glasnost (açıklık) ve perestroika (yeniden yapılanma) politikaları, bütün dünyada büyük yankılar uyandırdı. Bu yapılanmanın ve Doğu Blokunda görülen iktisadi krizin ardından, Varşova Paktı ülkeleri arasında çözülme ve demokrasiye geçiş hareketleri başladı. Bu hareketlerin neticesi olarak Doğu Bloku yıkıldı ve Varşova Paktı 1991 yılında resmen dağıldı. Bu durum, dünyada yeni denge arayışlarına yol açtı.
Alm. Boa (f), Abgottschlange (f),Fr. Boa (m.), İng. Boa. Familyası: Boagiller (Boidae), Yaşadığı yerler: Güney ve Orta Amerika'da bol rastlanır. Özellikleri: 4-6 metre boyunda, sarı-kırmızı pullu ve zehirsiz olup avını sıkarak yutar. Ömrü: 30-40 yıl. Çeşitleri: Boa yılanı, anakonda iyi bilinenleridir.
Pullu sürüngenler takımının, Boagiller familyasından bir sürüngen çeşidi. Boa yılanlarının pitonlarla yakın benzerlikleri varsa da, ince anotamik yapıları farklıdır. Boa yılanları ovovivipardır, yani yumurtalar yumurtlanmadan ana karnında açılarak yavru doğar. Pitonlar ise yumurtlar ve ana piton 2-3 ay yumurtalar üzerine kuluçkaya yatar. Boa yılanlarının irileri ağaçlarda, daha küçükleri toprak inlerde yuva yapar. 5-6 tanesi bir arada bulunur. Gece avlanmaya çıkar. Diğer yılanlar gibi her kuş ve memelileri avlayarak geçinir. Boa yılanı avını sıkarak öldürür. Avının göğsünün etrafında 3 düğüm halinde dolanarak sıkmaya başlar. Birkaç sıkışta avının nefesini keserek yutar. Boa yılanlarının çoğu, gece faaldir. Karanlıkta iyi görürler; çoğunun dudaklarının çevresindeki pulların üstünde (çıngıraklı yılanların yüzlerinde olduğu gibi) hassas duyu çukurları bulunur. Bunların sayesinde, karanlıkta avının vücut sıcaklığını hissederek, gözle görülmeyecek şekilde gizlenen sıcakkanlı hayvanları bularak avlar. Dudaklarındaki bu çukurlar, ağaç boa yılanlarında daha hassastır. Deliklerde yaşayanlarda ise duyarlılığı azdır. Buna karşılık bunlarda, topraktaki titreşimleri hissederek avlarının yerini tesbit eden iç kulaklar, daha duyarlıdır.
Tropik Güney Amerika'da yaşayan anakondadan, yerliler çok çekinir. Şöhreti, romanlara konu olmuştur. O da diğer boa yılanları gibi yavrularını doğurur. (Bkz. Anakonda)
Alm. Spule (f.), Fr. bobine (f.), İng. coil. Üzerine tel, iplik gibi şeyler sarılabilen ekseri silindir şeklinde olan makara. Elektrikte bobin, yalıtılmış bir iletkenin genellikle (bir nüve, karkas üzerine) sarılmasıyla yapılır. Bu bobinlerin sarımları bir veya onbinlerce sarım olabilir. Bobinlerin ya içi boştur, yani hava nüvelidir veya manyetik bir malzeme ile doludur (demir, ferit vb.). Elektrik makinelerinin hemen hepsinde bobin vardır. Bu bobinler bobinajcılık denilen teknikle makinalara yerleştirilir (Bkz. Bobinaj).
Doğru akımda, alternatif akımda, alçak, yüksek, çok yüksek frekanslarda kullanılan bobinler ayrı ayrıdır. Bir radyoda, telsizde, televizyonda, bir makinanın motorunda, rölesinde ve daha birçok yerlerde rastlanır.
Bobin doğru akımda iken, devrenin açılıp kapanmasında (akımın değişmesinde) kendi telinin direnci dışında bir direnç gösterir.Normal rejimde doğru akıma sadece telin direnci karşı koyar. Bobinlerin alternatif akıma karşı gösterdiği dirence endüktif direnç denir. Birimi ohm'dur: (XL=2p. f.L) ile gösterilir. (XL=Endüktif direnç, birimi ohm.)
p = 3,14=sabit sayı
f = Frekans (Hz)
L = Endüktans (Henri)
Bobin genellikle bir manyetik alan meydana getirmek için kullanılır. Bu manyetik alan ya havadan veya manyetik devre üzerinden geçerek, ya başka devreleri etkiler, veya bir demir paleti kendisine çekerek kumanda işini gören kontakların konumunu değiştirir.
Bobinlerin tel kalınlıkları, üzerinden geçen akıma dayanabilecek şekilde seçilir. Umumiyetle seri bobinler, kalın tel az sarım; paralel bobinler ise, ince tel çok sarımlı yapılırlar.
Alm. Aufspulen (n.), Fr. Bobinage (m.), İng. Coiling. Elektrik makinalarının akım taşıyan ve manyetik alan meydana getiren veya üzerinde gerilim hasıl eden iletkenlerinin hazırlanması, yerlerine yerleştirilmesi, uç bağlantılarının yapılması, yalıtılması gibi işlerin hepsine birden verilen isim. Elektrik makinaları kaç sınıf ise, o kadar da, hatta daha fazla bobinaj çeşidi vardır. Bunlar kısaca şöyledir:
A- Doğru akım makinalarında:
1. Endüvi sargılar:
a)Seri sargılar,
b) Paralel sargılar.
2. Endüktör sargılar.
B- Alternatif akım makinalarında:
1. Bir fazlı asenkron motorlar (endüksiyon motor),
2. Çok fazlı asenkron motorlar,
3. Transformatörler (bir ve çok fazlı),
4. Bir fazlı kollektörlü alternatif akım motorları,
5. Çok fazlı kollektörlü alternatif akım motorları,
6. Özel motorlar,
7. Bir fazlı senkron motorlar,
8.Çok fazlı senkron motorlar.
Bobinajcılıkta önce sarım yapılacak yer temizlenir ve elektriğe karşı uygun kağıtlarla (prensbant) yalıtılır. Sonra yerin büyüklüğüne göre bir kalıpta bobinler uygun sarımda ve kesiti belli iletkenlerle sarılır. Hazırlanan bu bobinler itina ile yerlerine yerleştirilir. Uç bağlantıları çok dikkat edilerek ve lehimle veya kaynakla yapılır. Bağlantısı biten bobinlere uygun form verilir ve ip veya keten şeritle sıkıca bağlanır, vernik dökülür.
Bobinaj, büyük makinalarda gittikçe karışık bir hal alır. Bu yüzden bobinaj şemaları geliştirilmiş ve bu konuda çok kitap yazılmıştır.
Pistte bir tür kızakla yapılan yarış. Yarışlar, % 8 eğim 1200-1500 m uzunluktaki veya sun'i bir pistte iki veya dört kişilik özel kızaklarla yapılır. Bobsleigh kızaklarının altında iki çift çelik paten bulunur. Öndeki patenler bir direksiyona bağlı olup, araçta oturan sporcu tarafından kızağa yön verilir. Kızağın durdurulması, arkada bulunan ve gerektiğinde en gerideki sporcu tarafından kullanılan iki çelik krampon sayesinde olur.
İki kişilik kızakların boyu 2,7 m, ağırlığı ise 385 kg'dır. Dört kişilikler ise 3,8 m uzunluk ve 630 kg ağırlıktadır. Kayma yarışı, en gerideki sporcunun kızağı en az 15 m itmesiyle başlar. Kronometre, bu itme faslından sonra çalıştırılır.
Bobleigh, 1924'ten beri olimpiyat oyunlarına dahil bir spor dalıdır. ABD, İngiltere, İviçre, İtalya ve Kanada'da yaygın bir spordur.
Alm. Stierkamf (m), Fr. Course (f.), de taureaux, İng. Bulfight. Boğa ile mücadele ve sonunda boğayı kılıçla öldürme esası üzerine kurulmuş bir spor. Boğa güreşinin başladığı yerin Girit olduğu tahmin edilmektedir. Buradan Etrüsklere ve Romalılara geçti.Sekizinci yüzyıla kadar önemini kaybeden boğa güreşi Faslılar tarafından bu yüzyılda İspanya'ya sokuldu. On beşinci yüzyılda İspanya'da milli spor olarak kabul edildi. Halen İspanyoların çok sevdikleri bir spor gösterisidir. Günümüzde, Portekiz, Kolombiya, Peru, Ekvator, Venezüella ve Fransa'da büyük rağbet gören bir spordur.
Boğa güreşinde gaye, özel olarak yetiştirilmiş bir boğanın matador tarafından "arena" denilen özel sahada yenilmesidir. Boğa güreşine çıkan kişiye, "matador" denir. Bunun çok çevik, refleks sahibi, ani kararlar verebilen, elindeki pelerini çok ustaca kullanabilen, fiziki olarak güçlü kuvvetli olması lazımdır. Güreşe çıkan boğada da cesaret, soyluluk, canlılık aranır. Özel olarak yetiştirilen boğaların hareketlerine ilk başlangıçta çok dikkat edilir. Güreşe müsait olanların, ayrılarak yetiştirilmesine itina gösterilir. Saldırıya geçmesi, sür'atli hareketi, saldırıya geçtiğindeki gözü pekliği, canlılığı bir güreş boğasında aranılan belli başlı özelliklerdir.
Boğa güreşleri Plazas de toros denilen çember şeklindeki arenalarda yapılır. Seyircilerin oturduğu sıraları boğalardan korumak için ön taraflarına görüşe mani olmayan yüksek duvar yapılmıştır. Arenaya açılan üç kapı vardır. Birinden matadorlar, diğerinden boğalar içeri girer, üçüncüsünden ise öldürülen hayvan dışarı çıkarılır.
Boğa güreşleri üç sahfada yapılır. Birinci safhada pikador denilen süvariler boğanın ilk saldırısını önlerler. İkinci safhada boğa saldırıya geçmesi için kışkırtılır. Boğanın iki omuzuna rengarenk kağıtlarla süslü üç dört çift sivri uçlu şişler saplanır. Böylece hayvan iyice öfkelenmiş olur. Son safhada artık tamamen matadorun maharetine bırakılır. Matador çeşitli oyunlar sergileyerek boğayı saf dışı etmeye çalışır. Değneğe tutturulmuş kırmızı renkli kumaşı kullanarak boğanın başını aşağıya doğru eğmesini temine uğraşır. Çeşitli artistik gösterilerin sonunda, kılıcı, boğayı öldürecek şekilde batırması ile güreş son bulur. Bazen bu işin başarılması mümkün olmayabilir. Kılıcın kırılması, matadorun boğanın boynuzları arasında parçalanması da ihtimal dahilindedir. Aslında boğa güreşi çok tehlikelidir. Fakat bütün tehlikesine rağmen heyecanla takib edilen, güreşlerin olduğu günlerde eğlenceler tertib edilen bir spordur.
Türkiye'de boğa güreşleri Artvin ve yakın çevresinde her yıl haziran ayında yapılan Kültür ve Sanat Şenliklerinde olmaktadır. Yurdumuzdaki boğa güreşleri İspanya ve diğer ülkelerde olduğu gibi, matador ile boğa arasında geçmeyip, boğa ile boğa karşılaştırılarak yapılır. Güreş meydanından diğer boğayı boynuzlarıyla tehdit eden ve kaçıran boğa galip sayılır. Birinci gelen boğanın sahibine oldukça yüklü armağan verilir.
Alm. Kehle, Fr. gorge (f.), İng. throat. Kafatası alt kısmından başlayıp alt gırtlak kıkırdağı hizasında yemek borusu ile birleşen, duvarlarını kasların teşkil ettiği sindirim sisteminin ağızdan sonraki ikinci ünitesi. Boğaz, yaklaşık 12 cm uzunluktadır. Arka boğaz duvarı yassı ve dik biçimdedir. Buraya hiçbir kanal açılmaz. Boğaz; ön yukarı kısımda burun boşluklarının arka kısmına, ön ortada ağız boşluğuna, en aşağı kısımda da gırtlak boşluğuna açılır.
Boğazın ağız boşluğu ile birleştiği yerde bademcikler bulunur. Yine boğazın çatısında boğaz adenoitleri denilen küçük ve bademcik yapısındaki bezler vardır. Boğazın üst kısmında yan duvarlarda, orta kulağa açılan bir boru bulunur. Burun ve ağız kapatılıp akciğerler zorlanarak hava dışarı verilmek istendiğinde hava bu kanaldan geçip kulak zarına tazyik yapabilir. Kulağa damlatılan ilaçlar bu kanaldan (östaki borusu) boğaza akabilir.
Boğazın orta kısmında solunum yolu ile yemek yolu kesişmektedir. Yeni doğan bir çocukta gırtlak dil kökünden daha yukarıda olduğu için bebek süt emerken bir taraftan da nefes alabilir. Çünkü içilen süt, gırtlak kıkırdağı örtüsünün yan kısmından geçip yemek borusuna ulaşmakta ve böylece hava yollarına gitme tehlikesi olmamaktadır. Erişkinlerde ise gelişme ilerledikçe gırtlak da aşağıya inmekte, böylece yemek yoluyla hava yolu kesişmektedir. Erişkinlerde yemeğin hava yollarına gitmemesi için bazı refleksler harekete geçer ve yemeğin hava borusuna gitmesini önler.
Yutma olayı ve yutma refleksleri:
1. Yumuşak damak yukarı kalkar, geriler ve boğaz arka duvarına dayanarak yukarı hava yollarıyle yemek yollarını birbirinden ayırır. Bu refleks sayesinde yenilen yemek ve içilen sıvıların burundan gelmesi önlenmiş olur.
2. Ağız kökü kasları kasılarak gırtlak iskeleti yukarı çekilir. Böylece bebeklerde olduğu gibi yenilenler gırtlak örtüsünün yanlarından geçer.
3. Gırtlak örtüsü gırtlak ağzını kapatarak aşağı hava yollarıyla yemek yolunu tamamiyle ayırır.
Boğazın, solunum sistemiyle ilgili hastalıkları mühimdir. Bazı enfeksiyon ajanlarına bağlı olarak ortaya çıkan boğaz ve ses telleri iltihaplarından gırtlak kanserine kadar ortaya çıkan ekseri hastalık tablosunun en dikkati çeken belirtisi ise, ses kısıklığıdır. Ses kısıklığı olan kimselerde özellikle tedaviye direnç gösteren vak'alarda çok dikkatli muayene ve tetkik yapılmalıdır.
Sindirim sistemini ilgilendiren boğaz hastalıklarında en mühim bulgu yutma zorluğudur. Yutma zorluğunda, yakın temas dolayısıyla solunum sisteminin üst kısmını ilgilendiren hastalıklar da akla gelebilir. Yutma zorluğu, boğaz ağrısıyla birlikte olabilir veya sadece ağrısız mekanik bir zorluk hissedilebilir. Bunlar arasındaki ayırımı hekime bırakmalı ve hasta tetkikten kaçmamalıdır.