BİTOTU (Delphinium staphisagria)
Alm. Scharfer Rittersporn, Läusekraut (m), Fr.herbe (f), aux houx , İng.Lousewort (n), Familyası: Düğünçiçeğigiller (Ranunculaceae). Türkiye'de yetiştiği yerler: İzmir, Manisa çevreleri.
Mayıs-haziran ayları arasında mavi renkli çiçekler açan, 70-150 cm boyunda, 1-2 senelik otsu bir bitki. Hezaren olarak da anılmaktadır. Bilhassa ekilmemiş tarlalarda bulunur. Gövdeleri dik, silindirik, dallı ve tüylüdür. Çiçekler gövdenin ucunda, gevşek salkım biçimindedirler. Meyveleri tüylü ve az tohumludur.
Anadolu'da bulunan 30 kadar bitotu türü vardır. Ancak bitotu olarak bilinen, belirtilen türüdür. Bir kısmı üzerinde kimyasal araştırmalar yapılmıştır. Tohumlarından önemli alkoloidler elde edilmektedir.
Kullanıldığı yerler: Bitkinin tohumları kullanılmaktadır. Tamamen olgunlaşmış olan tohumları toplanır ve güneşte kurutulur. Tohumlarında uçucu ve sabit yağ ile alkoloitler bulunmaktadır. Tohumları çok zehirlidir. Veterinerlikte vücut parazitlerini öldürmekte, ayrıca balık zehiri olarak da kulanılmaktadır.
Alm. Trödelmarkt, Fr. marché aux puces, boutique de brocanteur, İng. rag-fair. Kullanılmış veya arızalı eşyaların ucuza satılıp, alındığı çarşı ve pazar yeri. Osmanlılar zamanında Anadolu ve Rumeli'deki büyük yerleşme merkezlerinde bitpazarı kurulurdu. Fetihten sonra, aynı pazar yerleri İstanbul'da da kurulmaya başlandı. Halk arasında bu pazar yerleri “Bayat pazarı” “Bat pazarı” gibi adlarla anılırdı.
Bitpazarlarında, paraya ihtiyacı olan veya eski kullanılmış malları elden çıkarmak isteyenlerden pazarlık yoluyla mallar alınıp satılır. Pazar esnafı aldığı eşyaların tamir ve bakımlarını yapar, tekrar aynı yerde çok az bir karla satarlardı. Tamir ve bakım yapılmadan satılan eşyalar da olurdu.
Önceleri büyük şehirlerin belirli yerlerinde belirli günlerde açıkta sergi halinde kurulan bitpazarı; daha sonraları devamlı pazar yeri haline geldi.
İstanbul'un en meşhur bitpazarı yeri Kapalı Çarşı ile Bayezid Camii arasında kurulan pazardır. Bu pazar yeri, bugün Topkapı, Aksaray, Horhor, Kadıköy semtlerinde de açılmasına sebeb olmuştur.
Ankara'da İtfaiye Meydanında, İzmir'de Çankaya Semtinde bitpazarı özelliği taşıyan sürekli pazar yerleri vardır.
Bitpazarlarından en çok alınıp satılan mallar; giyim eşyaları, kullanılmış ev eşyası, antika değeri olabilecek çeşitli araç ve gereçlerdir. Arada dolaşan eskiciler ve hırsızlar da bitpazarına eşya temin ederler. Osmanlılar zamanında bitpazarları sıkı bir şekilde kontrol edilirdi. Çalıntı mallar satılıp alınmazdı. Böyle malları alanlar ticaretten men edilir, satanlar da yakalanarak şehir dışına çıkarılırdı.
Alm. Pleuelstange (f.), Fr. bielle (f.), İng. connecting rod. Gidip gelme hareketini dönme hareketine çevirmek için içten yanmalı motorlarda (benzin ve dizel motorları) ve buharlı makinalarda kullanılan bir parça. İçten yanmalı motorlarda biyelin bir ucu piston muylusuna, diğer ucu ise krank milinin muylusuna bağlıdır. Pistona bağlanan ucuna ayak, kranka bağlanan ucuna ise baş adı verilir. Kranka bağlı olan ucu açıktır ve civatalarla tutturulan bir parça ile krank muylusuna monte edilir. Hareketi kolaylaştırmak için biyelin baş kısmında kaymalı yataklar bulunur. Yüksek devirli, dolayısıyla silindir hacmi küçük motorlarda iğneli rulman yataklar kullanılır. Krank muylusundaki deliklerden gelen yağ bu yatakları yağlar. Pistona takılan kısmındaki muylu, bazılarında biyel üzerinde bulunur. Biyel gövdesinin kesiti daire şeklinde veya I profili şeklinde yapılarak burkulmaya karşı mukavemeti artırılır. Malzeme olarak dövme çelik veya mukavim alüminyum alaşımları kullanılır. Türkiye'de biyel kolu imalatı dövme ve işleme olarak yapılabilmektedir.
Alm. Biogeographie (f), Fr. Biogeografhie, İng. Biogeography. Bitki ve hayvan türlerinin yeryüzündeki dağılımlarını ve bu dağılıma etki eden sebepleri inceleyen bilim dalı. Osmanlıcada "Coğrafya-yı Hayati" veya "Hayati Coğrafya" olarak bilinir. Çok karmaşık bir alanı kapsar. Dar manada biyolojinin bir dalı olarak bilinirse de; fiziki coğrafya, bitki ve hayvan taksonomisi, yani sınıflandırması, fizyoloji, jeoloji ve paleobotanik gibi çeşitli bilimlere dayanmak zorundadır. Tatbikatta, "hayvan coğrafyası" ve "bitki coğrafyası" olmak üzere iki bölüme ayrılır.Hayvan gruplarının incelenme zorluklarından dolayı, günümüzde bitki coğrafyası daha gelişmiştir. İnsan ırklarının dağılımı ise "beşeri coğrafyada" incelenir.
Bitki coğrafyasıyla ilgili olarak Alexander von Humbold (1805) önemli yazılar yazmıştır. F. Unger ve E. Forbest de çalışma ve yayınlarıyla bitki coğrafyasına önemli katkılarda bulunmuştur. Bitki coğrafyası; floristik bitki coğrafyası, ekolojik bitki coğrafyası, tarihi bitki coğrafyası, bitki sosyolojisi, tatbiki bitki coğrafyası gibi birkaç kola ayrılır.
Alfred Russel Wallace 1876'da yayınladığı Hayvanların Coğrafi Dağılımı The Geographical Distribution of Animals adlı eserinde, hayvan coğrafyası bölgelerinin sınırlarını çizmiştir. Yeryüzünü; Palearktik bölge, Oryantal bölge, Avustralyen bölge, Etiyopyen bölge, Neotropikal bölge, Nearktik bölge, Antarktika bölgesi olmak üzere yedi ana bölgeye ayırmıştır. Bu bölgeler günümüzde de büyük ölçüde geçerliliğini korumaktadır. Bitki coğrafyacıları da yeryüzünü; Kuzey bölgesi (Boreal), Paleotropikal bölge, Neotropikal bölge, Güney Afrika bölgesi, Avustralya bölgesi, Antarktika bölgesi gibi kısımlara ayırmışlardır.
Denizaşırı kıtalarda benzer bitki ve hayvan gruplarının varlığı, günümüzde kolay izah edilmektedir. Mesela, bugün Avrupa ve Amerika'daki okullarda şöyle okutuluyor:
Eski jeolojik devirlerde, güney kıtaları arasında karayollarının bulunduğu kabul edilmektedir. Meşhur meteoroloji alimi Alfred Wegener, Kontinentverschiebung (Karaların Kayması) nazariyesini kurmuş ve beş (bugün için altı) kıtanın evvelce birbirine bağlı olup sonra yavaş yavaş ayrıldıklarını söylemiştir. Başka bir profesör, kıtalar arasında köprü gibi kara parçaları olduğunu, zeocoğrafik tecrübelere dayanarak iddia etmiştir. Wegener'e göre Paleozoikum ve Mezozoikum devirlerinde, kıtalar birbirine yapışıktı. Paleozoikum sonuna kadar hayvanlar, Güney Amerika ile Afrika, Asya ( Hindistan) ve Avustralya arasında kara yolculuğu yapmışlar. Eosen'den itibaren Afrika'da yaşayan hayvanlar karadan, Güney Amerika'ya geçmişlerdir."
Alm. Biophysik (f.), Fr.biophysique (f.), İng. biophysics. Fiziki prensipleri, metodları ve aletleri canlı organizmalarla ilgili çalışmalarda kullanan ilim dalı. Fizikte olduğu gibi biyofizikteki ilerlemeler de bu konuda hassas sistemlerin kullanılmasıyle başlamıştır. Biyofiziğin ilk branşı, gözün optik sisteminin incelenmesiyle ortaya çıkmıştır. Gözün merceğinin karakteristiği, retina tabakasında görüntünün meydana gelmesi ve görüntünün netleştirilmesi olayları bütünüyle biyofizik ile ilgili problemlerdir.
Canlı sistemlerin tam manasıyle bilinemediği geçmiş yıllarda, fiziksel çalışmaların canlıya uygulanamayacağı düşünülmekteydi. Yirminci yüzyıl ortalarında yapılan bir seri keşif, bu düşünceleri değiştirdi. Bu keşifler, sinirdeki iletim mekanizmasının, kas kasılmasının, irsi (genetik) olayların, virus yapısının açıklanması olarak sayılabilir. Bu sistemler çok yerde biyofiziksel çalışmalarla açıklanabilir.
Biyofiziğin bölümleri:Günümüz biyofiziğinde üç ana bölüm bulunmaktadır. Bunlardan birisi "Moleküler ve Hücresel Biyofizik"tir. Bu bölüm, hücrenin hayatiyetini devam ettirebilmesi için gerekli olan moleküler parçaların özelliklerini inceler. Bu moleküler parçalar; nükleik asitler, proteinler, polisakkaritler olarak sayılabilir.Moleküler ve hücresel biyofizikteki metodlarda elektron mikroskobu, ultrasantrifüjler, X ışını kırıcı aletler (yoğunluk ve kütleye göre ayırım yapmak için) kullanılır. Bu metodlar ayrı birer dal olarak üzerinde durulan konular olup bu sahada birçok araştırmacı çalışmaktadır. İyonlaştırıcı ışınlar bu konulardan birisi olup bu ışınlar (X ışınları) hem teşhiste (röntgen filimleri) ve hem de tedavide (lösemiler ve bazı kanser tipleri) kullanılır.
Biyofizik çalışmalarında bir diğer bölüm de "Fizyolojik Biyofizik" olup canlı sistemin görev yapan organlarını incelemektedir. Görme, işitme, temas duyusu, sinir sistemi vs. bu bölümün araştırma alanına girer. Bu alanda çalışanlar özel yapılmış ve oldukça karmaşık elektronik aletler kullanırlar.
Biyofiziğin üçüncü ve hızla gelişmekte olan kolu "Biyofizikte Kullanılan Aletlerin Düzenlenmesi" ile ilgilidir. Bilgiler arttıkça, araştırmalarda kullanılan aletlerin karmaşıklığı ve teferruatı da buna paralel olarak artmaktadır. Aletlerin düzenlenmesi ve alet sistemlerinin kurulması bu sebepten biyofiziğin ayrı bir kolu haline gelmiştir.
Biyofizikle ilgili çalışmalar ABD, Rusya ve Kanada gibi ileri tekniğe sahip ülkelerin üniversitelerinde büyük araştırma grupları tarafından sürdürülmektedir. Biyofizikçiler endüstride, üniversitelerde ve tıbbi araştırmalarda, mühim görevlerde çalışmaktadırlar. Bunlar için en önemlisi tıbbi araştırmalardaki biyofizikçilerin katkısıdır.
Biyofizikte yapılan çalışmalarla, pekçok biyolojik olayı fiziksel prensiplerle açıklamak mümkün olmuştur. Biyofiziğin en yeni konusu, duyular yardımıyla yapılan haberleşmenin fizik kuralları ile açıklanmasıdır.
Alm. Biogas (n.), Fr. Biogas (m.), İng. Biogas. Organik artık ve hayvan gübrelerinden elde edilen gaz. Biyogaz bir enerji kaynağıdır. Her geçen yıl enerji elde edilmesinin güçlüğü ve pahalılığı insanları başka sahalarda enerji kaynağı aramaya sevk etmiştir. Bilim adamları bu hususta devamlı çalışmaktadır. Son yıllarda hayvan gübrelerinden faydalanma düşünceleri, çeşitli devletlerde tatbikat safhasına konmuştur. Bugün bilhassa İsrail ve Almanya köylerinde hayvan gübrelerinden biyogaz elde edilmekte ve evlerde yakıt olarak kullanılmaktadır. Bazı devletlerde biyogazla işleyen santrallar bile yapılmıştır.
Biyogaz, biyolojik humus gazıdır. Bu gaz, hava ile irtibatı kesilmiş, özel kaplardaki organik artıkların ve ahır gübresinin metan bakterileri yardımıyle iyice fermante olması sonucunda meydana gelir. Bunun bileşimi yaklaşık olarak % 60-62 metan ve % 40-38 karbondioksittir. Fermante kaplarındaki sap, saman, gübre ve organik döküntü maddelerindeki ve çöplerdeki metan bakterileri yardımıyla fermantasyona uğrayan madde, selülozdur. Fermantasyondaki iki husus dikkat çekicidir. Biri, bu işlemin sonunda organik artıkların havayı kirletmesi ortadan kalkmaktadır. İkincisi ise azot ve fosfor miktarlarını kaybetmeyen gübre, bitkiler tarafından daha kolay alınabilecek küçük moleküller haline gelmektedir. Hayvan gübresinin üç metreküpünden 100 metreküp biyogaz elde edilir.
Türkiye'de mayalandırılmış organik hayvan ve bitki artıklarından biyolojik gübre elde etme çalışmaları (biyogaz elde etme)Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından organize edilmektedir.Yapılan araştırmalara göre; iki öküzü ve ineği, bir atı, bir eşeği, 10 koyunu olan bir çiftçi, senede 23 ton gübre elde edebilmektedir. Bu aile ton başına 80 m3, toplam ise 1840 m3 biyogaz istihsal edebilecektir. Yine günde ortalama 7 m3 biyogazla, sekiz kişilik bir çiftçi ailesinin üç öğün yemek pişirme, temizlik, aydınlatma ve iki odayı ısıtma ihtiyaçları karşılanabilir. Bir metreküplük biyogaz, 60 Watt değerindeki fitilli bir lambayı 7 saat müddetle yakabilmekte; 4 kişilik bir ailenin üç öğün yemeğini pişirebilmekte, 2 beygir gücündeki bir motoru bir saat müddetle çalıştırabilmektedir.
Bir metreküp biyogazın sağladığı ısı miktarı, 0,62 litre gazyağına, 1,46 kg odun kömürüne, 3,47 kg oduna, 0,43 kg bütan gazına, 12,3 kg tezeğe, 1,18 m3 hava gazına eşdeğerdir. Bunun yanında gübre ziyan olmayacağı gibi, yaklaşık % 25 kalite değeri artışı ile 30 tona yakın gübreye eşdeğer gübre elde edilebilir.
Ülkemizde yılda ortalama 60 milyon ton sığır, 40 milyon ton koyun, bir milyon ton da kümes hayvanları gübresi hasıl olmaktadır. Bir sığırın gübresinden yılda 90 metreküp, bir koyunun gübresinden 50 metreküp ve bir kümes hayvanından iki metreküp biyogaz elde edilebilmektedir. Yapılan hesaplamalar. Türkiye'de yılda yaklaşık 4 milyar 800 milyon metreküp biyogaz elde etmenin mümkün olabileceğini göstermektedir. Bu neticeye göre, biyogaz projesinin yaygınlaştırılması halinde, önemli ölçüde enerji tasarrufu sağlanabilecektir.
Yapılan bir başka araştırmaya göre bugün Türkiye'de bilhassa Anadolu'nun kırsal bölgelerinde hayvan gübrelerinin tezek halinde yakılmasından yılda ortalama 150 milyon ton kaybımız olduğu, her tezeğin yanışında bir tezeğin 5 katı gübrenin yok olduğu ve biyogaz gibi her türlü ısıtma, aydınlatma, pişirme, soğutma cihazlarında; yakıtla çalışan bütün araçlarda ve içten yanmalı motorları çalıştırmada kullanılabilme özelliği taşıyan bir enerjiden de mahrum kaldığımız belirtilmektedir.
Bu neticeler elde edildikten sonra Türkiye'de biyogaz tesislerinin kurulmasına önem verilerek 1962 yılından bu yana büyük gelişme kaydedilmiştir. Başta Karadeniz bölgesi olmak üzere Samsun, Trabzon, Artvin, Rize ve Giresun'da 100'e yakın biyogaz tesisi kurulmuştur. Ayrıca Ankara'nın 20 ilçesinde de yüzden fazla tesis kurulmuştur. Bunlardan başka Afyon ve Elazığ'da da biyogaz tesisleri bulunmaktadır.
(Bkz. Edebi Türler)
Alm. Biochemie (f.), Fr. biochimie (f.), İng. biochemistry. Canlı sistemin fonksiyonlarını ve kimyasal yapısını inceleyen ilim dalı. Biyokimyanın gayesi organizmadaki kimyasal reaksiyonları inceleyerek canlının yapısını aydınlatmaktır.
Canlı sistemlerin bazı kısımları doğrudan gözle görülebilir. Daha küçük bazı kısımları ise mikroskobiktir. Ancak ışık veya elektron mikroskobu ile görülebilmektedir. Bunların haricinde canlıdaki sistemlerin elektron mikroskobu ile görülemeyecek kadar küçük ve ince bir yapısı vardır. Bu sebeple biyokimyanın incelediği yapılara ultramikroskobik yapılar adı verilir. Bu ultramikroskobik yapı, moleküller, molekül toplulukları ve iyonlardır. Biyokimya, incelemesini iki bölümde yapar. Birincisi yapının incelenmesidir ki, burada canlıyı meydana getiren maddeler ve bunların organizmadaki dağılışı incelenir. Diğer kısımda bu maddelerin fonksiyonel (yaptıkları işin) incelenmesi yapılır.
Biyokimya, önceleri organik kimyanın bir kolu olarak başlamıştır. Modern kimyanın kurucusu Lavoisier'in organik maddelerin yanmasıyla CO2 ve H2O (karbondioksit ve su)nun meydana geldiğini göstermesinden sonra, organik kimyacıların havyani ve nebati kaynaklı çeşitli bileşiklerin ayrılıp tanınması için yaptıkları çalışmalar, biyokimyanın başlangıcını teşkil etmiştir. Pasteur'un fermantasyon (mayalanma) üzerindeki geniş araştırmaları Buchner'i çağdaş enzim kavramına yöneltmiş, bu arada pH kavramı ve vücuttaki nötralizasyon reaksiyonlarına ait fikirler geliştirilmiştir. Daha sonraları nükleik asidler keşfedilmiş ve organizmanın en önemli enerji maddesi olan "adenozin trifosfat" (ATP) kastan elde edilmiştir.
Metabolizma reaksiyonlarının aydınlatılması gayesiyle de araştırmalar yapılmış; Knoop, yağ asitlerinin organizmada Beta-Oksidasyon ile yakıldığını; Krebs ve Hanseleit, vücutta amonyaktan üre sentezinin "Ornitin Siklusu" adı verilen bir seri metabolizma reaksiyonu ile meydana geldiğini göstermişlerdir. Virüslerin nükleoprotein yapısında olduğunun gösterilmesi canlılık ve cansızlık kavramları arasında kesin bir sınır olmadığını zihinlere yerleştirmiştir. Bazı vitaminlerin enzim işleyişinde görevli maddelerle olan ilişkilerinin açığa çıkarılması, vitaminlerin canlıdaki görevlerine bir derece açıklık getirmiştir. Proteinler ve nükleik asitler gibi makromoleküllerin yapılarının yeni metodlarla daha ayrıntılı biçimde aydınlatılması, biyokimya alanında en parlak gelişmelerdir.
Biyokimyanın ayrı bir bilim dalı olarak ortaya çıkması iki ana sebepten dolayıdır. Birincisi, kimya sadece kimyasal yapı ve olaydan bahsederken, biyokimyanın her molekülün hayati fonksiyonunu araştırmasıdır. Diğer önemli sebep biyokimyanın kimyadan çok daha ayrı ve ileri tekniklere ihtiyaç göstermesidir. Biyokimya, kimyanın bütün tekniklerini kullandıktan başka biyolojik materyallerden de faydalanmaktadır.
Yaşayan cisimlerin muhtevası: Yaşayan cisimlerin ana yapıları başlıca karbonhidratlar, yağlar, proteinler ve nükleik asitlerden meydana gelmiştir. Hücrede temel maddelerin oranları; protein % 50-60, nükleik asitler % 10-20, karbonhidratlar % 5, yağlar % 10-20 şeklindedir. Ayrıca miktar olarak çok az bulunmasına karşı hayati önem arz eden maddeler de bulunmaktadır. Bunların başında enzimler (fermentler) gelir. Bütün bu organik maddelerin dışında hücre ve dokuların hepsinde potasyum, sodyum, kalsiyum, mağnezyum, fosfor ihtiva eden tuzlar vardır. Demir, mangan, bakır, çinko, kobalt, selenyum ve sulfatlar da küçük miktarlarda bulunur.
Enzimler canlı organizmada kimyasal reaksiyonların olmasında rol oynayan organik maddelerdir. Enzimler çok değişik sayı ve türde olup, her kimyasal reaksiyonda veya her ayrı tip reaksiyonda ayrı bir enzim (ferment) rol alır. Bütün enzimlerin ana yapısı protein olup az bir kısmı protein olmayan bölümler de ihtiva ederler. Enzimleri, biyokimyanın bir dalı olan"Enzimoloji" inceler.
Hücrede enerji yapımı: Hücrenin enerji ihtiyacı iki türlü karşılanır. Bunlardan birisinde oksijen kullanılarak enerji kaynağı olan maddelerden (karbonhidratlar gibi) karbondioksit ve su çıkışıyla enerji sağlanır. Diğer yolda ise oksijen kullanılmaksızın şekerler daha küçük moleküllere (laktik asit, butanol, asetik asit) parçalanarak hücreye enerji sağlanır.
Yeşil bitkilerde karbondioksit ve güneş enerjisinden şekerlerin yapılması, hayatın en önemli kimyasal reaksiyonlarındandır. Bu, "fotosentez" adıyla anılır. Reaksiyonun denklemi şöyledir:
(ışık)
6CO2 + 6H2O
¾¾®
C6H12O6 (glikoz)
+ 6O2
Bazı boyalı madde ihtiva eden bakterilerde de çok benzer bir fotosentez olayı vardır:
(ışık)
6CO2 + 6H2O
¾¾®C6H12O6 (glikoz)
+ 12O
Daha sonra oksijen atomlarından;
12O+12H2 ® 12H2O denklemi gereğince su meydana gelir.
Hormonlar da biyokimyanın gelişmesi ile incelenmiş olan, canlıların hayatlarını devam ettirmeleri için mutlak lüzumlu maddelerdir. Hormonlar iç salgı bezlerinde salgılanarak kana verilirler ve "Hedef Organ"larda çeşitli te'sirler yaparlar. Mesela büyüme hormonu (GH, STH) bütün hücrelerde protein sentezini arttırarak büyümeyi sağlar.
Biyokimyanın pratikte kullanılışı:Biyokimya ilmi tıp, veterinerlik, tarım ve çeşitli endüstri alanlarında insanlara yardımcı olmaktadır. Tıp ve veterinerlik biyokimyası idrar ve kan gibi vücut sıvılarının bileşimlerindeki değişiklikleri inceleyerek teşhise yardımcı olur. Aynı tetkikler hastalık süresince de devam ettirilerek, hastalığın gidişi ve tedavinin tesiri konusunda fikir edinilmiş olur. Zirai biyokimya; tohum ıslahı, bitki hastalıkları, yemlerde besin oranları gibi işlerle uğraşır. İlaç imalinde de biyokimyanın rolü büyüktür.
Canlı organizmanın temeline inilmesi biyokimyadaki ilerlemelerle paralel olarak gitmektedir. Canlılarda her bir molekül ve atomun belli görevi yapmak için yaratıldığı ve ilahi nizamın inceliği, biyokimya sayesinde gözler önüne serilmektedir.
Alm. Biologie (f), Fr. biologie (f), İng. biology. Eski Latince, bios (hayat) ve logos (bilim) kelimelerinin birleşiminden ibaret olup, canlılar bilimi anlamına gelmektedir. Canlıların yapısı, davranışları, birbirleri ve çevreleriyle olan ilişkileri, yeryüzündeki dağılışları, çeşitlilikleri ve vücutları içinde geçen "temel hayat olayları" hep biyolojinin konusunun içine girer.
Biyolojinin tarihçesi çok eskiye dayanmaktadır. Biyoloji ile ilgili en eski ve en önemli belge, M.Ö. 1550 veya daha eski zamanda yazılmış Papyrus Ebers'tir. Bu belgede bitki ve hayvanlardan elde edilen ilaçlar yer almaktadır. Yaklaşık 1000 yıl sonra Yunanlı Hippokrates (M.Ö. 460-377) ve Aristo (M.Ö. 384-322)nun tıp, anatomi ve tıbbi bitkiler hakkındaki sözleri, biyoloji ile ilgili bilimsel temel eserler olarak kabul edilmektedir. Halbuki bunların görüşleri genellikte teoridir. Romalı Dioskorides'in Materia Medica, Plinus'un Naturalis Historia (TabiatTarihi) eseri, tıp ve bitkiler konusunda yazılmış en önemli eserlerdir. Hıristiyanlığın Nesturi mezhebinden birçok bilginlerin Efes Patriği tarafından (M.S. 462) afaroz edilmesiyle, çoğu Fırat havzasına kaçmışlar ve buradan da İran Devleti tarafından kabul edilmişlerdir. Daha sonra Bağdat halifeleri bu Nesturi bilginlerini özel hekimler olarak çağırmışlardır. Bunlar ve zamanın İslam alimleri, Aristo, Thephrastus, Dioscorides, Plinus ve diğerlerinin eserlerini Arap dillerine tercüme etmişlerdir. İslam dini, insanlığın hayrına her müsbet çalışmayı emretmektedir. Allahü tealanın Kur'an-ı kerimin çeşitli yerlerinde mealen; "Sizden evvel gelip geçenlerin hayatlarını, gittikleri yolları ve başlarına gelenleri, gözden geçirip, onlardan ders alınız. Yerleri, gökleri, canlıları, cansızları ve kendinizi inceleyiniz! Gördüklerinizin içini, özünü araştırınız. Bütün bunlarda yerleştirmiş olduğum kuvvetimi, kudretimi, büyüklüğümü ve hakimiyetimi bulunuz, görünüz, anlayınız." buyurduğu emirlerine uyan İslam alimleri pekçok eser vermişlerdir. Bu eserler vasıtasıyle biyoloji bilimi İslam memleketlerinden Avrupa'ya yayılmıştır. İbn-i Baytar, Cahız, Ebu Bekr-er-Razi, Erzurumlu İbrahim Hakkı, İbn-i Sina gibi İslam bilginleri biyoloji dallarında önemli eserleri vermişlerdir. Onuncu yüzyılın ortasından itibaren İslam ilminin Hıristiyan-Avrupa üzerine gittikçe artan etkisi sonucunda, batı dünyasının ilim arayan gençliği, İspanya-Endülüs'teki İslam üniversitelerine koşmuştur. Buradaki İslam bilginlerinin eserleri çok kıymetli olup, daha sonra matbaanın keşfiyle Avrupa'da basılan ilk kitaplar arasında yer almıştır.
On sekizinci asırdan itibaren biyoloji konularında hızlı bir ilerleme başlamış, özellikle İtalya, Fransa, Almanya, İngiltere ve Hollanda'da ilmi araştırmalarla ilerlemeler kaydedilmiştir. On sekizinci yüzyılın ortalarında büyüteç, mikroskop ve yeni tekniklerin kullanılmasıyla biyoloji alanında da daha büyük gelişmeler ve buluşlar olmuştur.
Biyoloji, teknolojinin gelişmesinden azami derecede faydalanan bir bilimdir. Diğer bilimlerle de (özellikle fizik ve kimya ile) bilgi alış verişi yapmaktadır. Elektron mikroskobunun bulunuşuyla da hücrenin temel yapısına nüfuz etmeye çalışmaktadır. Canlıları ve temel hayat olaylarını inceleyerek insanlığa faydalı sonuçlar çıkarmak gayretindedir.
Biyoloji, canlıların moleküler yapısına kadar inerek büyük gelişmeler kaydetmiştir. Canlıların genetik yapısındaki bazı bozuklukları bertaraf edecek seviyeye gelmiştir. Bu konuda, "Genetik Mühendisliği" çalışmaları ümit vericidir. (Bkz. Genetik Mühendisliği)
Biyolojinin bölümleri:Canlıların çeşitliliği ve bunlarda meydana gelen hayati faaliyetlerin düzen ve çeşitliliği, biyolojinin birçok dallara ayrılmasına sebeb olmuştur.Her biyolog kendi dalında uzmanlaşarak araştırmalarını sürdürmektedir.
Biyoloji, öncelikle zooloji ve botanik olmak üzere iki ana dala ayrılır.Zooloji, hayvanlar alemini, botanik ise bitkiler alemini inceler.
Belli bazı hayvan grupları, zoolojinin özel dalları içinde yer alır. Mesela protozooloji tek hücreli hayvanları, entomoloji böcekleri, ihtiyoloji balıkları, ornitoloji kuşları, mammaloji memeli hayvanları araştırarak inceler.
Biyolojinin Bazı Alt Bölümleri
Moleküler Biyoloji:Canlıların yapısını moleküler seviyede inceleyen bir bilim dalıdır. Gen, DNA ve RNA gibi kısımlar, moleküler biyolojinin konusuna girmektedir.
Biyokimya: Canlıların kimyasal yapısını, özellikle hücre ve dokuların içindeki kimyasal bileşikleri inceler. Sağlık kuruluşlarındaki "biyokimya laboratuvarları" bu bilimin uygulama sahasıdır. Kan, idrar, hormon tahlili yaparak bazı hastalıkların teşhisine yardımcı olur. (Bkz. Biyokimya)
Sitoloji: Hücre bilimidir.Hücrenin yapısı, bölünmesi, enerji üretimi ve tüketimi, protein sentezi, kanser gibi konular sitolojinin sahasına girer.
Histoloji: Doku bilimidir. Çok hücreli canlıların ancak mikroskopla incelenebilen dokularının yapısını, görevlerini ve hangi organların yapısına girdiklerini araştırır.
Anatomi: Canlıların iç yapısını inceler. Sitoloji ve Histolojiyle de desteklenir. (Bkz. Anatomi)
Morfoloji: Şekil bilimi olarak bilinir. Dar manada, canlıların dış yapısından bahseder. Geniş anlamda ise, canlıların yapı biçimiyle ilgilenir. Anatomi, Histoloji ve Sitolojiyi de içine alır.
Fizyoloji: Fonksiyon bilimidir. Hücre, doku ve organların görev ve çalışmalarını, fizik ve kimya kanunlarına dayanarak inceler.
Embriyoloji: Embriyonun (ceninin) meydana gelişini ve gelişmesini inceler. Döllenmiş bir yumurtadan (zigottan) itibaren, hücre farklılaşmaları ve organların teşekkülü ve tam bir yavrunun doğmasına kadar geçen çok esrarlı devreler embriyolojinin konusuna girer.
Genetik: Canlılardaki kalıtsal özelliklerin nesilden nesile geçişini ve bunlarla ilgili prensip ve kanunları araştırır. Genin yapısı, gende meydana gelen değişmeler ve bunların canlıya geçişi üzerinde incelemeler yapar. Son yıllarda büyük gelişmeler kaydeden "Genetik Mühendisliği" genetiğin önemli bir tatbikat sahasıdır.
Sistematik: Canlıların benzerlik ve akrabalıklarına göre belli gruplar halinde tasnif edilmesine "sistematik" veya "taksonomi" denir. Sınıflandırmada en küçük ve temel birim "tür", en büyüğü ise "alem"dir.
Ortak bir cedden gelen, yapı ve görev bakımından benzer özelliklere sahib olan, tabiatta yalnız kendi aralarında üreyerek verimli yavrular veren bireyler topluluğuna "tür" denir. Tür ismi iki kelime ile gösterilir. "Felis domesticus" kedi, "Felis leo" aslan, "Pirus nigra" çam türlerini ifade eder: "Homo sapiens" de insan türü demektir.
Alm. Biologisch krige (m), Fr. Guerre biologique, İng. Biological War. İnsan, evcil hayvan ve faydalanılan bitkilerde ölüm, hastalık veya zarar meydana getirmek üzere bilerek kullanılan mikroorganizmalar veya bunların toksinleriyle yapılan savaş.
Biyolojik silahlarla yapılan savaş, biyolojik savaş olarak isimlendirilmektedir. Eski çağlardan günümüze kadar birçok milletler biyolojik harp yapmışlardır. Vebadan ölmüş insan cesetlerinin düşman su kuyularına veya yerleşim merkezlerine atılması biyolojik savaşa örnek gösterilebilir.
Biyolojik silahlar:İnsanlara, hayvanlara ve bitkilere karşı olmak üzere üçe ayrılır.
1.İnsanlara karşı kullanılan biyolojik silahlar: Doğrudan insan toplulukları arasında salgın hastalık veya ölümlere sebeb olmak üzere kullanılan biyolojik silahlardır.
2.Hayvanlara karşı kullanılan biyoloik silahlar: Doğrudan doğruya insan ihtiyaçlarını karşılayan hayvanlar arasında salgın hastalıkları yaymak, öldürmek ve böylece insanların gücünü azaltmak için kullanılır.
3. Bitkilere karşı kullanılan biyolojik silahlar: Bitkileri yok eden veya gelişmelerine engel olan biyolojik silahlardır. Bitki veriminin azalması veya tamamen yok olması da toplumların savaş gücünü kırar.
Az miktardaki biyolojik silahlar, büyük insan topluluklarında hastalık meydana getirebilirler. Küçük bir tüp içinde milyonlarca mikroorganizma veya toksin taşınabilir. Çağımızın gelişen ulaştırma araçlarının artan hızları sebebiyle hastalığın başlaması çok kolay olur. Çeşitli hastalıkların tanımları çok güç olduğundan korunma tedbirleri alınamadan yayılabilirler.
Biyolojik silahlar her ne kadar tesis, bina ve malzeme üzerinde zarar meydana getirmezlerse de, bunlar vasıtası ile canlılara bulaşırlar. Bilhassa rüzgarlar ile kolayca yayılırlar. Deri, göz, solunum ve sindirim sistemleri ile insan, hayvan ve bitkilere nüfuz ederek hastalık yaparlar.
Biyolojik savaştaki en büyük korunma tedbiri, bu işte kullanılacak kaynak ve ulaştırma aracını zarar veremez duruma getirmektir. Bu, çoğu defa mümkün değildir. Diğer korunma tedbirleri şunlardır:
1.İnsan ve hayvanların yiyecek ve içeceklerini korumak, kapalı kaplarda (konserve, küp vb. gibi) bulundurmak.
2.Taarruzlar sırasında maske takmak, vücudun her tarafını sıkı sıkı örtmek, bu bölgelerden uzaklaşmak.
3. Bilinen biyolojik savaş maddelerine karşı bağışıklık kazanmak (aşı yaptırmak).
4.Yiyecek ve içecekleri kullanmadan önce mutlaka iyice kaynatmak.
5. Kullanılacak malzeme ve araçları sterilize etmek.
6. En yakın sağlık merkezine gidip yardım görmek.
7. Uygun tedbirler alındığında biyolojik savaş vasıtalarının tesirsiz kalacağını bilerek, psikolojik olarak rahatlamak.
Alm. Biopsie (f.), Fr. biopsie (f.), İng. biopsy. Mikroskop altında inceleme yapmak üzere canlı bir dokudan parça alma. Biyopsi materyalinin incelenmesi, teşhise yardımcı olduğu gibi tedavide yönlendirici olarak da faydalıdır. Biyopsinin faydasının en çok görüldüğü alan, kanserin erken teşhisidir.
Biyopsi materyali direkt cerrahi müdahale ile veya özel bir iğne veya pens yardımıyla alınabilir. Girişim umumiyetle lokal anestezi altında yapılır. Ameliyatla yapılan biyopsiye örnek olarak meme biyopsisi gösterilebilir. Memesinde şüpheli kitle bulunan kadın narkoz altındayken parça alınır.Hemen orada dondurma tekniği ile parça dondurulur ve boyanarak mikroskopla incelenir. Bu son işi bir patalog yapar.Sonuçta parça selim bir tümör parçasıysa, ufak bir ameliyatla kitle çıkarılır. Habis tümör parçası olması halinde ise, klasik meme kanseri ameliyatı yapılır.
İğne biyopsileri karaciğer, kemik iliği, böbrek gibi organlardan cerrahi müdaheleye lüzum göstermeksizin yapılabilir.
Günümüzde en mühim biyopsi şekli endoskopik biyopsilerdir. Endoskopi cihazlarıyla hasta veya şüpheli organdan görerek endoskopik pens veya aspirasyonlarla parça alınarak incelenebilir. Bu şekilde hastaya anestezi ve ameliyat tatbik edilmeksizin; nefes borusu, gırtlak ve akciğerlerden, yemek borusu, mide, onikiparmak barsağı, safra yolları, kalın barsaklar, idrar yolları ve karın boşluğu içindeki organlardan biyopsi alınabilmektedir.
(Bkz. Misk Faresi)