BİLMECE
Alm. Raetsel, Fr. Devinette, İng.Riddle, puzzle, enigma. Maddi olsun manevi olsun, varlıkların belirli özellikleri söylenerek soru haline getirilmiş, çoklukla manzum olan, eğlence yönü ağır basan anonim edebi mahsuller.
Bilmeceler daha çok şifahi (sözlü) edebiyatı ilgilendirir. Bu münasebetle kışın uzun gecelerinde bir nevi zihin ve hafıza yoklama, zekanın işlemesi, eğlenceye yönelik olması bakımından ruhi tatmin ve boş zamanın değerlendirilmesini hedef alır. Kış gecelerinde toplanan aile fertleri, iki taraf halinde eğlence ve oyun kabilinden olmak üzere birbirlerine varlıklar ve mefhumlar hakkında sorular sorarlar. Muhatabın, yani soru sorulan tarafın, sayıları özelliklerine göre, belirtilip sorulan varlığı bilmesi gerekir. Bilmekte zorlandığı takdirde, belirli ip uçları arar ve bilmeceyi soran tarafa; “Yenir mi, içilir mi, acı mı, tatlı mı, canlı mı, cansız mı, bu odanın içinde var mı?” gibi sorular sorar. Bilmecenin cevabı yine bilinmezse, istenilene razı demektir. Bu durumda soran taraf büyük şehirler ister. Mesela; gel İstanbul gel, der; veya Kerkük, Musul, Bağdat, Konya, Buhara, Taşkent, Kaşgar, İzmir, Tebriz, Ankara, Bakü gibi şehirler yanında başka şehirlerden de birini ister. Neticede her iki taraf da şehir kazanmaya çalışırlar. Bu durum gece yarılarına kadar sürer gider. Böylece varlıklar zihni yönden zeka ve akıl bakımından ele alınırken, büyük-küçük hep birden bilgi yarışması içinde vakit geçirip, zamanı değerlendirirler. Gerçekte bilmecelerin terbiye, öğretim ve eğitim ile eğlence bakımından küçümsenmeyecek değerleri vardır.
Bilmeceler bazan birden fazla cevabı gerektirir.
Bilmeceler Divan Edebiyatı da denilen Eski Türk Edebiyatında “lugaz" ve "muamma” adları ile iki kısma ayrılırlar. "Lugaz” herhangi bir nesneyi zihnen bulmak ve bilmek demektir. "Muamma" ise bir kimsenin adına remz ve ima ile delalet edilen şiirdir. Muamma; halk edebiyatımızda gezici aşıkların çaldıkları saz veya curalarla söyleyerek misafir oldukları yerin kahve duvarlarına astıkları bilmecelerdir. Divan edebiyatında muamma mutlaka şahıs ismine delalet etmesine rağmen, aşık edebiyatında, sahasını daha da genişletmiştir ve her şeye ait olmuştur.
Bilmecelerin öğretici yönden dini, fikri olanları da vardır. Bu hususta Elgaz-ı Fıkhiyye adında bilmecelerin toplandığı kitaplar bile ortaya konmuştur.
Bilmecelerin bütün Türk illerinde mühim bir yeri vardır. Belki mizaha kaçan yönü ile hayatı hafifletmek, yorgunlukları üstten atmak bakımından Türk milletinin tabiatına uygun bir edebi türdür. Bu bakımdan Türk uluslarında ayrı ayrı isimlerle anılırlar. Azeri Türklüğü “tapzug” veya “tapmaca”; Kırgız, Kazak ve Karakalpaklar “cumbuk”, Kazan Türklüğü “tabışmak” veya “cumak” Başkırtlar ise “yumak” kelimelerini bilmece manasında kullanırlar.
Günümüzde bunun yanında gazetelerde eş manalı kelimelerin aranıp bulunması gayesi ile gazete ve dergilerde de “bilmece, bulmaca,” adında zeka oyunlarına rastlanmaktadır.
Kalenin ardı bedendir beden
Yeşil bastım al çıktı
Nedendir neden?
(Kına)
Fındık kadar hamur yoğurdum
On yar sevdim doyurdum
(Kına)
Dam ardında teke bağlı
Boynuzları köke bağlı
(Kabak)
İlim ilim ilmeli
İlim kadın düğmeli
Bunu bilen bilmeli
Bilmeyen otuz iki şar vermeli
(Üzerlik)
Mavi atlas
İğne batmaz
Terzi biçmez
Makas kesmez
(Gökyüzü)
Dağdan gelir taştan gelir
Yularsız bir arslan gelir
(Sel)
Bir oğlum var
Gelen öper giden öper
(Su bardağı)
Bir küçük kumbara
Zahire çeker ambara
(Kaşık)
Dağda takılar
Suda cipiler
Arşın ayaklı
Burma bıyıklı
(Keklik, balık, tavşan)
Şu kadar şukka
Bu kadar bukka
Men dakka dukka
Men dakka dukka
(Havan)
BİNBİRDELİK OTU (Hypericum Perforatum)
Alm. Tupfel-Hartheu, Fr. Millepertuis, İng. Aaron’s Beard, Tutsan. Familyası: Binbirdelikotugiller (Hypericaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Anadolu, bilhassa Kuzey Anadolu’da yaygındır.
Uçucu yağ ve reçine taşıyan odunlu, çok az olarak da otsu bitkiler. Sarı kantron adı ile de anılmaktadır. Türkiye’de yaygın bir türdür. Çiçekleri sarı renktedir. Yaprakları basit ve karşılıklıdır.
Kullanıldığı yerler: Bitki uçucu yağ, hyperisin glikoziti, polyfenolik flavanoid türevleri ihtiva eder. Halk arasında çiçekli dalları, 100 gr zeytinyağına bir kaşık konmak suretiyle bir hafta bekletilir. Bu bekleme güneşte olursa daha iyi olur. Merhem kıvamına geldikten sonra yaraların üstüne sürülür. Bakterilere karşı tesirli olma özelliğinden dolayı, çok istifade edilir. Aynı zamanda yatıştırıcı ve antidepressif etkiye de sahiptir.
BİNBİRYAPRAK OTU (Achillea Millefolilum)
Alm. Schafgarbe, Fr. Milliefeuille, herbeaux charpentiers, İng.Yarrow. Familyası: Bileşikgiller (Compasitae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Kuzey ve Doğu Anadolu.
Haziran-eylül aylarında, beyaz veya pembemsi renkli çiçekler açan, yol kenarlarında, tarlalarda ve kurak topraklarda yetişen 20-100 cm yüksekliğinde, kokulu, çok senelik ve otsu bir bitki. Civan perçemi veya kandilçiçeği olarak da anılmaktadır. Gövdeleri dik, dalsız ve yumuşak tüylüdür. Yaprakları sapsız ve koyu yeşil renklidir. Çiçekleri, küçük tepecik (kapitulum) halinde bir araya toplanmış olup, yalancı bir şemsiye durumunu meydana getirirler. Bu kapitilumun dış tarafında 5-6 tane dil şeklinde beyaz renkli dişi çiçekleri, orta kısmında ise tüp şeklinde, kirli-beyaz renkli erdişi çiçekleri vardır. Meyveleri gri renkli ve tüysüzdür.
Kullanıldığı yerler: Bitkinin kullanılan kısmı, yapraklı ve çiçekli dallarıdır. Dallar ve çiçekler henüz tamamen açılmadan toplanır ve gölgede kurutulur. Bitkinin bu kısımları uçucu yağ, sabit yağ ve acı glikozit maddelerini ihtiva ederler. Kuvvet verici, uyarıcı, idrar ve gaz söktürücüdür. İçerisindeki Sincolden dolayı antiseptik, balgam söktürücü ve midevidir. Yara iyi edici bir özelliği vardır. Basurda sulu hulasası fitil halinde verilir. Memleketimizde 20 kadar binbiryaprak otu türü tespit edilmiştir. Bunların ekserisi halk arasında yukarıdaki tür gibi kullanılmaktadır.
Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Fırat bölümünde, yeşillikler ve yaylalar diyarı harikulade güzellikleri bulunan bir ilimiz. 41°20' ve 39°54' kuzey enlemleri ile 38°27' ve 40°27' doğu boylamları arasında yer alır. İlin doğusunda Muş, kuzeyinde Erzurum ve Erzincan, batısında Tunceli ile Elazığ, güneyinde Diyarbakır ile çevrilmiştir. Trafik numarası 12'dir.
İsminin Menşei
Bingöl, ismini Bingöl Dağından alır. Bu dağ üzerinde buzullardan meydana gelmiş pekçok gölcük vardır. Efsaneye göre bu bölgede savaşan ordulardan biri su arar. Köylülerden biri Bingöl Dağını tarif ederek, burada bir göl var, der. Komutan askerleriyle bu bölgeye gidince, fışkıran kaynaklardan meydana gelen binlerce gölcüğü görür; "Burası bir göl değil, bingöl!" diye haykırır. Bingöl vilayetinin eski ismi "Cevlik"tir. Cumhuriyetin ilanından sonra "Çabakçur" ismi ile ilçe olmuştur. Eski kitaplara göre Çapakçur "temiz su" manasına gelir. 1936'da il merkezi olan Çapakçur, 1945'te Bingöl ismini almıştır. Başı bulutla, dorukları karla ve üzeri irili ufaklı yüzlerce buzul gölcükleriyle kaplı Bingöl Dağı bu ilin ismi olmuştur.
Tarihi
Bingöl'ün tarihi çok eskilere dayanır. Bingöl yakınlarında Ahpik köyü ile Karlıova'nın Küpik köyünde bulunan mağaralar çok eski devirlere aittir.
Tarihte ilk defa Anadolu birliğini kuran Hititler, Bingöl'ün dağlık arazisine ulaşamamışlardır. Bu sarp topraklara ilk önce M.Ö. 3000 senelerinde Orta Asya'dan ilk Oğuz göçleri olmuş, bunlar gelip yerleşmiş, zamanla ve istilalarla benliklerinin mühim kısmını kaybetmişlerdir.
Hurriler (Suariler), Kimmerler, Asurlular, İskitler'den sonra M.Ö. 7. asırda Medler, M.Ö. 6. asırda Persler, M.Ö. 4. asırda İskender bölgeyi işgal etmiştir. Makedonya Krallığı bölününce bölge Pantlar, Selökidler ve Romalılar arasında el değiştirmiştir. Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılması üzerine de, Doğu Roma (Bizans)payına düşmüş ve zaman zaman Bizans ile Sasaniler arasında el değiştirmiş ve Bizanslıların elinde kalmıştır.
M.S. 7. asırda İslam orduları hazret-i Halid ibni Velid kumandasında gelerek Azakpert ve Kiği kalelerini fethetmiş ve bölgeye İslamiyet yayılmış ve Müslümanlar yerleşmiştir. Daha sonraları Bizans bu bölgeyi yeniden işgal etmiştir.
1071 Malazgirt Zaferinden sonra, Alparslan'ın emirlerinden Mengüç Bey, Erzincan'ı alarak, beyliğini kurunca, Kığı ve Bingöl yaylalarını Mengüç Beyliğine kattı. Daha sonra Saltukoğulları, Danişmendliler ve 1402'de Timur Han bölgeye hakim oldu. Tumur Han 1403'te Anadolu'dan ayrılınca, Bingöl, Akkoyunluların eline geçti. 1473 Otlukbeli Savaşında Osmanlı Hükümdarı Fatih Sultan Mehmed Han, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ı yenince, bu bölge Osmanlı Devletinin eline geçti. Daha sonra da Şah İsmail Bingöl'ü işgal etti. Osmanlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim Han 1514'te Çaldıran Meydan Savaşında İran'ı yenince, bu tarihten itibaren Bingöl hep Türk olarak kaldı.
Osmanlı devrinde Diyar-ı Bekr Beylerbeyliğini (eyaletini)teşkil eden 24 sancaktan (vilayetten) ikisinin merkezi olan Genç ve Çapakçur'u içine almıştır. Bingöl düşman istilası görmeyen illerimizden biridir.
Fiziki Yapı
Bingöl şehir merkezi ovada kurulmuştur. Deniz seviyesine göre yüksekliği 1177 metredir. Bingöl ili çok dağlıktır. Dağların çoğu 2000 metreden yüksektir. İl topraklarının ancak yüzde 2,5'i ovadır. Dağlar % 83'ünü aşar. Yayla ve platolar yüzde 15'tir. Yüzölçümü 8319 kilometrekaredir.
Dağlar:Bingöl ilinin güneyinde Güneydoğu Toroslara ait Genç Dağları, orta kısmında Şerafettin Dağları, kuzeydoğuda ise Bingöl Dağı, güneyde Akçara Dağları yer alır.
Bingöl Dağı volkanik bir dağdır. Buzul çağa ait buzullardan müteşekkil yüzlerce buzul gölünü, Bingöl'de görmek mümkündür. Ağrı Dağı da volkanik bir dağdır. Fakat Ağrı Dağı, akan sularını kendi emer ve Ağrı'dan hiçbir akarsu çıkmaz. Bingöl Dağı ise yalnız Bingöl değil, bu bölgenin su deposudur. Aras Nehri ile Murat Suyunun bazı kolları Bingöl Dağının güney ve güneybatı yamaçlarından doğar. En yüksek yeri Kale Tepe (3194 m)dir.
Şerafettin Dağlarının en yüksek noktası (2544 m), Akçara Dağlarının Akçara Tepesi (2940 m), Şeytan Dağı (2919 m), Karagöl Dağı (2628 m), Cemal Dağı (3008 m), Karagöl (2906 m), Çavres (Çoriş) Dağı ise (2246) m) ve Karir Dağı (2373 m). Yaylaların çoğu Şerafettin ve Şeytan dağları üzerindedir.
Ovalar:Bingöl'de ova yok denecek kadar azdır. İl yüzölçümünün kırkta birine yakın kısmı ovadır. En büyük ovası 80 kilometrekarelik Bingöl Ovasıdır. Genç Ovası ise 6 kilometrekaredir. Göynük Çayı vadisinde de küçük bir ova bulunur. Ovlalar çok bereketlidir.
Akarsular:Bingöl su bakımından çok zengindir. Yağış, bilhassa kar yağışı çok boldur. Bingöl bölgenin su deposu durumundadır. Başlıca akarsuları:Murat Irmağı, Peri Suyu ve Göynük Suyudur.
Göller:
Gölbahri Gölü:Karlıova'nın Kargapazarı yakınında olup, yüzölçümü 7 kilometrekaredir.
Buzul göller:"Göze" ismi verilen binlerce buzul gölcükler vardır. Başlıcaları:Kuş, Karlı, Belli, İçme, Keskin, Zırlır ve Sar gölcükleridir.
İklimi ve Bitki Örtüsü
Bingöl'de sert kara iklimi hüküm sürer. Kışlar uzun sürer. Kar yağışı bol ve kar kalınlığı 3-4 metreyi bulur. İl merkezinde kışın ortalama ısı -9°, yazın + 39° olur. Yağış miktarı 900 milimetreyi geçer. Senenin üçte biri karla kaplıdır. Yazları sıcak ve kuraktır. Kışın kar, ilkbahar ve sonbaharda bol yağmur yağar.
Bol kar ve yağmur yağışı olan Bingöl'ün her yanı, ilkbaharda yemyeşil bir bitki örtüsü ile kaplıdır. Yüzölçümünün % 15'i ormanlarla, % 70'i ise çayır ve mer'alarla kaplıdır. Bilhassa akarsuların vadileri çok güzel ve yemyeşildir.
Ekonomi
Bingöl'ün ekonomisi hayvancılık, tarım ve ormancılığa dayanır. Bu sektörlerde çalışanlar faal nüfusun % 85'idir. Sanayi gelişmemiştir. İmalat ve inşaat sanayiinde çalışanlar % 3'tür.
Tarım: Bingöl; dağlık, vadileri dik ve sarp olduğundan, ovaları % 2,5 ve ekime müsait yerler ise % 3'tür.
Başlıca tarım ürünleri; buğday, arpa, darı, çavdar, baklagiller, fasulye, şekerpancarı, sebze, kavun ve karpuzdur. Genç ilçesinde, üzüm, bol miktarda elma ve armut yetişir. Böngöl'de modern tarım henüz yerleşmemiştir. Tarım aletleri ve traktör sayısı çok azdır. Sun'i gübreleme henüz yapılmamaktadır. Bingöl'ün cevizi meşhur olup, lezzetli ve büyüktür. Ceviz ağacı ise sandık, dolap ve oyma işlerinde kullanılır. Ceviz kerestesi kokulu ve dayanıklıdır.
Hayvancılık: Bingöl ekonomisinde en mühim geçim kaynağı hayvancılıktır. Köylerin % 78'i hayvancılıkla geçinir. Sığır, keçi ve koyun beslenir. Koyunlar mor ve ak karamandır. Et-Balık Kurumunun kombinesi 1983'te açılmıştır. Arıcılık ve tavuk besiciliği de yapılmaktadır. Canlı hayvan, deri, kıl, yün, yağ, peynir satışı ile mühim gelir elde edilir. Balı ve kaymağı çok meşhurdur.
Ormancılık: Bingöl orman bakımından zengindir. Yüzölçümünün % 15'i ormanlıktır. Ağaçlar meşe olup, baltalık orman şeklindedir. Koruluk ormanları azdır. 150 civarında köy orman içinde ve yakınındadır.
Madenler: Bingöl'ün dağlık bir bölge oluşu ve senenin üçte biri karla örtülü ve yol şebekesi müsait olmadığından yer altı zenginlikleri henüz tam tespit edilememiştir. Bazı bölgelerde, demir, fosfat, kaolin ve kömür yatakları bulunmuştur. Bunlardan yalnız kömür çıkarılmaktadır.
Sanayi: Bingöl'de sanayi gelişmemiştir. "Kalkınmada öncelikli iller" arasında yer alan Bingöl'de, sanayinin gelişmesi için teşvik tedbirleri alınmaktadır. Başlıca sanayi tesisleri yem fabrikası, süt fabrikası, et-balık kurumu kombinası, un, tuğla fabrikasıdır. Köylerde el dokuma tezgahları vardır. Kiği ilçesinde elle dokunan şallar meşhurdur. Kiği kilimleri siyah ve lacivert renkli, çizgili ve geometrik desenlidir. 1988 yılında, günlük 40 ton kapasiteli çeltik fabrikası faaliyete geçmiştir.
Ulaşım: Haydarpaşa-Tatvan demiryolu Bingöl'ün Genç ilçesinden de geçer. Malatya-Van ve Muş-Elazığ-Bingöl karayolu ile ülkenin her tarafına bağlanır.Kışın kar, Bingöl'ün ilçe ve köyleri ile irtibatını zaman zaman keser.
Demiryolu bilhassa kış mevsiminde daha ziyade tercih edilir. Bingöl'ün motorlu araç sayısı diğer illere göre azdır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
1990 sayımına göre toplam nüfusu 249.881 olup, 86.664'ü ilçe merkezlerinde, 163.217'si köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 8319 km2 olup, nüfus yoğunluğu 30'dur.
Örf ve Adetler:Bingöl eski çağlardan beri göçebe aşiretlerin yayla ve mer'ası olmuştur. Asırların kültür birikimi göçebelik sebebiyle çok az olarak intikal edebilmiştir. Buna rağmen zengin bir kültüre sahiptir.
Oyunlarda hayvan taklidi, tabiat ve sosyal mücadele ağır basar. Başlıcası "kartal oyunu"dur. Oyun türü "Halay"dır. Delile, çaçar, meyrome, esmer, çepik, iki ayak ve gelin oyunları meşhurdur. Bingöl'ün kendine mahsus kadın ve erkek kıyafetleri vardır. Kadınlarda yazma, şalvar ve fistan başlıca giyim eşyasıdır. Halk edebiyatı zengindir. Halı, kilim ve simle işlenen "çakma" denilen süslemeler, keçeden yapılan "kebe" ve ağaç işleme sanatı çok ileridir. Meşhur yemekleri keşkek, çökelek, bulgur pilavı ve ayrandır.
Efsaneleri zengindir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde; "Bir avcı vurduğu kuşu gölde yıkarken kuş canlanıp suya dalmış ve kaybolmuş. Göl (ab-ı hayat)sırrının anlaşılması üzerine bin parçaya bölünmüş ve hangisinin ab-ı hayat olduğu gizlenmiş." der. Bir efsaneye göre de Köroğlu, Çat Suyunun getirdiği köpüğü içer ve şair, yiğit olur. Bingöl'ün örf ve adetlerinde, kültüründe eski Türk boylarının tesiri derindir.
Eğitim: Okur-yazar nistebi % 50'yi biraz aşmıştır. Son senelerde okul ve öğrenci sayısı artmıştır. Şehir merkez ve köylerinde 540 ilkokul, 31 ortaokul, 4 meslek ortaokulu, 5 mesleki ve teknik lise, 6 genel lise vardır. 1 meslek yüksek okulu, 5 kütüphane mevcuttur.
Sağlık hizmetleri bakımından sosyalizasyon bölgesi içindedir. Kayak sporu ileri durumdadır.
İlçeleri
Bingöl'ün; Merkez, Adaklı, Genç, Karlıova, Kığı, Solhan, Yayladere ve Yedisu olmak üzere 8 ilçesi vardır.
Merkez:1990 sayımına göre toplam nüfusu 95.048 olup, 41.680'i ilçe merkezinde, 53.368'i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 47, Ağaçeli (Ilıcalar)bucağına bağlı 13, Sancak bucağına bağlı 15, Yamaç bucağına bağlı 11 köyü vardır.Yüzölçümü 1840 km2 olup, nüfus yoğunluğu 52'dir.
İlçe toprakları dağlık ve ormanlıktır. Güneyinde Karaboğa Dağları, kuzeyinde Bingöl Ovası yer alır. İlçe topraklarını Bayram Çayı sular.Köyler ilçenin güneyinde yoğunlaşmış olup, birbirine çok yakındır. Diğer bölgelerde köyler seyrektir.
Ekonomisi hayvancılığa dayanır.Yaylacılık yöntemiyle en çok koyun ve kıl keçisi beslenir. İlçenin güneydoğusunda yer alan Bingöl Ovasında tarım yapılır. Başlıca tarım ürünleri tahıl, meyve ve sebzedir. Üretim bütünüyle ilçe tüketimine dönüktür.
İlçe merkezi Bingöl Deresi yatağının güneyindeki geniş düzlükte kurulmuştur. 1971 depreminden önce ilçe merkezi dere yatağı ve yamaçları idi. İlçenin kuzey kıyısından Elazığ-Muş karayolu geçer. Bingöl belediyesi 1920'de kurulmuştur.
Adaklı:1990 sayımına göre toplam nüfusu 19.610 olup, 4538'i ilçe merkezinde 15.072'si köylerde yaşamaktadır. Merkeze bağlı 33 köyü vardır. Kığı ilçesine bağlı bucakken 19 Haziran 1987'de 3392 sayılı kanunla ilçe merkezi haline getirildi.
İlçe toprakları dağlıktır. Kuzeydoğusunda Şeytan Dağı, güneyinde Şerafeddin Dağlarının kuzey uzantıları yer alır. İlçe toprakları Peri Suyunun kolları tarafından derin biçimde yarılmıştır.
Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Yaylacılık yöntemiyle koyun ve kıl keçisi beslenir. Yaylalarda kurulan mandıralarda tereyağı ve peynir yapılır. Akarsu vadilerinde tarım yapılır. Az miktarda buğday, arpa, patates, soğan, baklagiller, elma ve ceviz yetiştirilir.
Genç:1990 sayımına göre toplam nüfusu 43.238 olup, 11.464'ü ilçe merkezinde, 31.774'ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 6, Servi bucağına bağlı 32, Söğütlü bucağına bağlı 11, Yayla bucağına bağlı 10 ve Yenice bucağına bağlı 6 köyü vardır. Yüzölçümü 1646 km2 olup, nüfus yoğunluğu 26'dır.
İlçe toprakları genelde dağlıktır. Batısında Akdağ, doğusunda Akçakara Dağı yer alır. Akçakara Dağının 2940 m olan doruğu ilçenin en yüksek noktasıdır. Dağlardan kaynaklanan suları kuzey sınırını meydana getiren Murat Nehri toplar.Murat Nehri vadisi ilçe merkezi yakınlarında genişliyerek, Genç ovasını meydana getirir. Dağların Murat Nehrine yakın bölümlerinde meşelikler vardır.
Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Yaylacılık yöntemiyle koyun ve keçi beslenir. Yaylalarda kurulan mandralarda süt ürünleri yapılır.Tarıma elverişli alanlar azdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, ceviz dut ve soğandır. Ayrıca az miktarda şekerpancarı, patates, arpa, elma ve baklagil yetiştirilir. İlçe topraklarında fosfat ve zengin demir yatakları vardır.
İlçe merkezi, Murat Nehrinin güneyindeki düzlük bir alanda kurulmuştur. Bingöl-Diyarbakır karayolu ilçenin batı kıyısından, Elazığ-Tatvan demiryolu ise ilçe merkezinden geçer. İl merkezine 22 km mesafededir. Genç, zaman zaman idari değişikliklere uğramış bir ilçedir. 1924-1927 seneleri arasında il merkezi oldu. Daha sonra ilçe yapılarak Elazığ'a, 1929'da Muş'a, 1936'da Bingöl'e bağlandı. Denizden yüksekliği 1100 metredir. İlçe belediyesi 1922'de kurulmuştur.
Karlıova:1990 sayımına göre toplam nüfusu 32.915 olup, 8503'ü ilçe merkezinde, 24.412'si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 80, Göynük bucağına balı 10 köy vardır. Yüzölçümü 1349 km2 olup, nüfus yoğunluğu 24'tür.
İlçe toprakları genelde dağlıktır.Kuzeyinde Karagöl Dağları, güneyinde Şerafeddin Dağı, orta bölümünde Şeytan Dağı yer alır. Bu dağları Murat Nehrine karışan, Göynük Çayı, Peri Suyu ve Kale Deresi parçalar. Kargapazarı köyü yakınlarında bulunan Bahri Gölü ilin en büyük gölüdür. Dağlar orman bakımından fakir olup, bazı yerlerinde hayvancılık yönünden önemli olan düzlükler vardır.
Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Hayvancılıkla uğraşan göçmen aşiretler çok sayıda koyun ve keçi beslerler. Yapılan hayvancılık canlı hayvan ticaretine yöneliktir. Ekilebilen arazi az olduğundan tarım gelişmemiştir. Az miktarda buğday, arpa, patates, ceviz ve elma yetiştirilir.
İlçe merkezi Şeytan Dağının doğu eteklerinde düz bir alanda kurulmuştur. Eskiden Kanıreş olan ilçe ismi, daha sonra Bingöl olarak değiştirildi. Bingöl ismi 1938'de il'e ve il merkezine verilince ilçenin ismi Karlıova oldu. İl merkezine 68 km mesafededir. İlçe belediyesi 1934'te kurulmuştur.
Kığı: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 11.489 olup, 4532'si ilçe merkezinde, 6957'si köylerde yaşamaktadır. Merkeze bağlı 26 köyü vardır. İlçe toprakları dağlıktır. Doğusunda Şeytan Dağı yer alır. Dağlar Peri Suyu ve kolları tarafından derin bir şekilde parçalanmıştır. Peri Suyu Vadisindeki düzlükler, ilçenin başlıca tarım alanıdır.
Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. En çok elde edilen tarım ürünü buğdaydır. Ayrıca az miktarda arpa, patates, soğan ve baklagiller yetiştirilir. Yaylacılık yöntemi ile çok sayıda koyun ve keçi beslenir. Yaylalarda kurulan mandıralarda peynir ve tereyağı üretilir. Arıcılık gelişmiştir.
İlçe merkezi, üç yanı tepelerle çevrili Peri Suyu Vadisinde kurulmuştur. 1966 Varto zelzelesinden sonra, ilçe merkezi zelzeleye dayanıklı evlerin yapıldığı bölgeye taşınmıştır. İl merkezine 73 km mesafededir. İlçe belediyesi 1926'da kurulmuştur.
Solhan:1990 sayımına göre toplam nüfusu 35.197 olup, 12.200'ü ilçe merkezinde, 22.987'si köylerde yaşamaktadır. Merkeze bağlı 10, Yenibaşak bucağına bağlı 12 köyü vardır. Yüzölçümü 1114 km2 olup, nüfus yoğunluğu 32'dir.
İlçe toprakları dağlıktır. Kuzeyinde Şerafeddin Dağı, güneyinde Yaylım Dağı yer alır. Dağlardan doğan suları Murat Nehri toplar. Şerafeddin Dağının yüksek kesimlerinde hayvan besiciliği açısından önemli düzlükler vardır.
Ekonomisi hayvancılığa dayanır. Göçmen kabileler besledikleri hayvanları yazın Şerafeddin Dağlarındaki yaylalara çıkarırlar. En çok koyun ve keçi beslenir. Az olan tarım alanlarında buğday, elma, ceviz, arpa, soğan yetiştirilir.
İlçe merkezi Murat ve Baraba Suyu arasında kurulmuştur. Bingöl-Muş karayolu kasabadan geçer. İl merkezine 56 km mesafededir. Denizden yüksekliği 1500 metredir. Eski ismi Boğlan'dır. İlçe belediyesi 1932'de kurulmuştur.
Yayladere:1990 sayımına göre toplam nüfusu 3649 olup, 1310'u ilçe merkezinde, 2339'u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 20 köyü vardır. Kiğı ilçesine bağlı bucak merkezi iken, 19 Haziran 1987'de 3392 sayılı kanunla ilçe merkezi oldu.
İlçe toprakları genelde dağlıktır. Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Yaylacılık yöntemiyle en çok koyun ve keçi beslenir. İlçe merkezi Çadırdağı tepesinin eteklerinde kurulmuştur.
Yedisu:1990 sayımına göre toplam nüfusu 8735 olup, 2437'si ilçe merkezinde, 6298'i köylerde yaşamaktadır. Merkeze bağlı 12 köyü vardır.Kığı ilçesine bağlı bucak merkeziyken, 1990'da ilçe merkezi oldu.
İlçe toprakları dağlıktır. İlçenin güneyinde Şeytan Dağları yer alır. Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. En çok koyun ve keçi beslenir. İlçe merkezi Peri Suyu Vadisinde kurulmuştur.
Tarihi Eserler ve Turistik Yerleri
Tarih boyunca yayla vazifesi gören Bingöl'de tarihi eser diğer illere oranla azdır.
Kığı Camii:1401-1402 senelerinde Akkoyunlu Pir Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. Kığı ilçesindeki bu cami, bölgede günümüze kadar gelebilen Türk-İslam eserlerinin en eskidir. 1734, 1767 ve 1797'de tamir görmüştür.
Kığı Kalesi: Kığı'ya 6 km uzaklıkta sarp ve yüksek bir kaya üzerinde, inşa edilmiştir. Buraya çıkmak oldukça zordur. Kaleyi İslam orduları kumandanı hazret-i Halid bin Velid fethetmiştir. Bizans dönemi yapısı olduğu tahmin edilmektedir.Kalenin büyük bir bölümü yıkılmıştır.
Seritarius Kalesi:Murad Irmağı vadisinde olup, Bingöl merkezine 20 km uzaklıktadır. Urartular tarafından yapılmıştır. Günümüzde taş yığınları durumundadır.
Kral Kızı Kalesi (Dara-Hini): Genç ilçesinde olup, Pers Kralı Dara'nın kızı için yaptırılmıştır. Diyarbük Çayı ile Kansper Çayının birleştiği yerde bir tepe üzerindedir. Günümüzde yıkıntı halindedir.
Mesire Yerleri: Bingöl'ün mesire yerleri çok güzeldir. Gerekli turistik tesisler yapıldığı takdirde, Bingöl turizm bakımından eşsiz bir merkez olmaya namzeddir. Güneşin doğuşunun en güzel manzarası Himalayalardan sonra Bingöl'dür. Bu iki yerden başka üçüncü bir yer yoktur.
Kaletepe: Karlıova ilçesinde Bingöl Dağları üzerindedir.Kaletepe'de (3250 m) güneşin doğuşunu ve binlerce irili ufaklı gölcükleri seyretmek insana çok haz verir.
Kırevi: Bingöl'e 10 km uzaklıkta Elazığ karayolu üzerindedir. Ormanlık ve buz gibi kaynakları ile eşsiz bir mesire yeridir.
Kayakevi: Bingöl-Elazığ karayolu üzerindedir. Bingöl'e 20 km uzaklıktadır. Her türlü konfora haizdir. Kış sporları için gerekli olan bütün tesisler vardır.
Kaymakevi: Kayakevine 5 km uzaklıktadır. Kaymak ve balı meşhurdur. Güzel bir manzarası vardır.
Soğuk Çeşme: Bingöl-Karlıova yolu üzerinde olup,Bingöl'e 30 km uzaklıktadır. Ormanlık bir yerdir. Buz gibi su kaynakları, leziz etlerden yapılmış tavaları ile meşhurdur.
Kerek Deresi: Kığı ilçesinin yakınında çevresi ağaçlarla kaplı bir mesire yeridir.
Kaplıcaları: Birçok sıcak su kaynağı bulunan Bingöl'de Kös Kaplıcası dışında modern kaplıca tesisi yoktur.
Kös Kaplıcası: Fahran bucağına 18 km uzaklıktadır. Banyoları, ağrılı hastalıklarda, romatizmada, kol ve bacak damarlarındaki dolaşım bozukluklarında damar açıcı faydası vardır. İçmeler, karaciğer, safra kesesi, mide barsak hastalıklarına, özellikle de şeker hastalığına faydalıdır.
Dikpınar Ilıcası: Genç ilçesine 30 kilometredir. Cilt hastalığına iyi gelir.
Horhor (Sabırtaşı)Kaplıcası: Kığı ilçesindedir. Suyu kükürtlü ve çok sıcaktır. Cilt hastalığına iyi gelir.
Çerme Kaplıcası: Karlıova'nın Çerme köyündedir. Romatizmaya iyi gelir.
Alm. Reitsport (m), Fr. Equitation (f), İng. Riding, equitation. Ata biniş ve çalıştırma kurallarını içine alan bir eğitim sporu. İnsanla at arasındaki yakınlık binlerce yıl önce başlamıştır. Bu yakınlık, bir sanat halini almış, günümüzde teknikleşen zamanımız insanını heyecanla bu asil spora bağlamıştır.
Binicilik en eski ata sporlarımızdan biridir. Türkler atı, yük taşımakta, araba çektirmekte, avda ve savaşta kullanmışlardır. Bilhassa harplerde kullanılan atlar özel bir eğitimle yetiştirilirlerdi. Orta Asya’daki Türklerden Osmanlılara gelinceye kadar bütün devletlerin vaz geçilmez harp vasıtalarından olmuştur. Türklerin terk etmedikleri üç hasletinden biri attır. Darbımesel olarak dillerde dolaşan, “At, avrat, silah bırakılmaz.” sözü hala kullanılmaktadır. Günümüzde Anadolu köy düğünlerinde oynanan cirit, oğlak gibi oyunlar, Türklerin çok eskiden beri yaptıkları atlı sporlardan bazılarıdır.
Osmanlılar at terbiyesine çok önem verirlerdi. Sulh zamanı uzun süren eğitimler, atları, savaş alanlarının korkusuz yiğitlerinin candan arkadaşı yapardı. Zafer nağmelerinin göklere yükseldiği mehteran marşları ile atlar şaha kalkar, düşman üzerine hücumda sabırsızlık gösterirlerdi. Talimlere o kadar dikkat edilirdi ki, kulağı hassas olan bu hayvanlar mehteran susunca tedirgin olurlar, geriye çekilmenin olacağını sezerek huysuzlaşırlardı.
Binicilik, binici ve atının seviyesi ve tekniği bakımından sahib oldukları kabiliyeti ortaya koyan bir spor gösterisidir. Binicilik yarışmaları üçe ayrılır: Engelli yarışma: Gerek yürüyüş, gerek sıçrama yönünden çok dikkat ve kesinlik isteyen bir yarışmadır. Eğitim yarışması: Bu yarışmada atın eğitim durumu ölçülür. Piste giriş, hakemleri selamlama, yan, omuz içeri ve sağrı içeri yürüyüşler, “adeta”, “tırıs”, “dörtnala” stilindeki yürüyüşler, binicinin ayak değiştirmesi, yaslanma, mecburi geçişler ve sonunda bitiş duruşu gibi atın durumunu kontrol eden çalıştırma hareketleridir. Komple yarışma: Bu yarışmalarda, engel aşma, eğitim derecesi, binicinin ustalığı, yokuş tırmanış ve iniş, duvar, ağaç kütüklerini aşmalar yapılır. Yarışmalar komple spor gösterileri halinde olduğundan çok zevklidir. Bu yarışmalar için gerek at, gerekse binici yönünden çok yüksek niteliklere ihtiyaç vardır.
Jokey, jokey yamağı (aprnti), centilmen biniciye verilen isimlerdir. Jokey, para karşılığı ata binen; jokey yamağı, at sahibi veya antrenöre bağlı ve en az üç yıl süre sözleşmeli jokey adayı; centilmen, biniciliği meslek kabul etmemiş amatör kişidir.
Bedenleri küçük olan jokeyler, pantalon, çizme, bluza benzer jokey ceketi ve takviyeli miğfer taşırlar. Bunların rengi at sahibine ait renklere uyar. Eğerlerin ağırlıkları çok azdır (yaklaşık 1/2 kg). Üzengileri çok kısaltılmıştır. Bundaki gaye jokeylerin öne doğru eğilmelerine kolaylık içindir. Tozluk ve bandajlara izin verilir. Yarışta en geç 15 dakika evvel jokey (eğer, üzengi, kayışlar, örtü, kura ile seçilen numara örtüsü ve kurşunla takviye edilmiş ağırlık örtüsü) tartılır. Bundaki maksat, ilan edilen ağırlığa uyup uymadığının tesbiti içindir.
Biniciliğin en önemli kaidesi ata binmesini bilmektir. Binicinin yapması gereken hareketleri kolaylıkla icra edebilmesi için ata çok iyi oturması lazımdır. Göğüs hafifçe öne eğik, baş dik, bel hafif çukur, bacaklar yere dik, dizler eğere yapışık, üzengilere sağlam basması gereken ayaklarının topukları ise atın karnına yapışık olmalıdır. Binici, dizgin, ağırlık ve baldırları sayesinde ata yardımcı olacak bazı hareketler yapar. Mesela sola dönüş yaparken binici ağırlığını sol yana vererek ata yardımcı olur. Kırbaç ve mahmuz yardımıyla da at istenildiği yönde hareket ettirilir. Gereksiz, kırbaç, dizgin ve mahmuz darbeleri atı huysuzlaştırır ki, bu da istenmeyen durumlar meydana getirir.
Engelli atlama (konkurhipik):Binicilik birinciliklerinde güç sınıfa göre belirlenmiş sayıda yüksek ve genişlikte bulunan engellerden sıralanmış zaman içinde atla atlama yapılır. Atlama yarışları açık sahada, kapalı hallerde tek ve ekipler olarak gerek erkek, gerekse bayanlar tarafından (karma olarak da) yapılır.
Burada atlama kabiliyeti, atların dayanma güçleri ve binicilerin bilgileri değerlendirilir. Binicilikte atlamada en az hata yapan ve zamanı aşmayan binici önemli rol oynar. Dört köşe olan çimenli saha dışında seyirciler için tribün, hakemleri için kule, ahırlar ve hoperlörler bulunur. Parkurun uzunluğunca çıkış yerinden hedefe kadar muhtelif şekillerde engeller bulunur. Standartlara göre en az zaman dakikada 350 metredir. Bu zamanın gecikmesinde biniciye zaman kaybı puanı verilir. Belirlenmiş, en az zaman iki katına çıkarsa, binici yarışmadan ihrac edilir. Yarışlara kaydı bulunan atların başları yanında bulunan kayışa, yarış programı numarası bağlanır. 6 yaş sınıfındaki atların ağırlığı en az 75 kg (biner ve eğer takımı ile), bayanlarda ise 70 kg olmalıdır. Erkek binicilerin elbiseleri kırmızı veya siyah renginde olan ceket, beyaz pantolon, siyah çizme, beyaz gömlek, beyaz kravat veya plastran, siyah yarış kasketinden ibarettir. Bayan biniciler ise, yuvarlak siyah şapka, kırmızı veya siyah çeket yerine yeşil, mavi veya kahverengi elbise kullanabilirler.
Türkiye’de konkurhipik: Yurdumuza ilk girişi 1910'dan sonradır. 1913 yılında İstanbul’da kurulan Sipahi Ocağı bu yolda atılan en büyük adımı teşkil eder.
Ocağın faaliyeti ordu tarafından finanse edilmiştir. Biniciliğin gelişmesinde en büyük rolü, Türk ordusu oynamış ve uzun yıllar Türk binicilik sporunu her yönüyle ordumuz destekleyip başarıyla yürütmüştür.
1911’de Süvari Binicilik Okulu, Balkan Harbinde; Karma Okul sonra açılmasına rağmen, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Harbinden sonra; Konya Ilgın’da açılan okul bir müddet sonra kapanmış, Cumhuriyetin ilanından sonra ise İstanbul’da Orhaniye kışlasından ve Harp Okulu ile Sipahi Ocağının tesislerinden istifade edilmiştir. Sonra bugünkü yeri olan Ayazağa tesislerine taşınmıştır.
Türk binicilerin milletlerarası müsabakalarda kendilerini göstermeleri 1931 yılında başladı. 1-4 Ekim 1931 yılında Sofya’da Bulgaristan binicileri ile karşılaştılar. Bir sene sonra Avrupa’nın en büyük atlı yarışması olan Nis Konkurhipiklerinde ilk büyük başarıyı gösterdiler. Bu müsabakaya Avrupa’nın yedi milletine mensup seçkin biniciler katıldı. Mülazım (Teğmen) Saim Bey, Kısmet isimli atıyla ikincilik kazandığı gibi, “Belçika Mükafatı” yarışmasında aynı atıyla üçüncülüğü kazandı. 1934 yılında Viyana Konkurhipiklerinde Mülazım Cevat Bey, Güdük isimli atıyla iki birincilik kazanarak bayrağımızı ilk defa şeref direğine çektirdi. Bundan sonraki senelerde yapılan konkurhipiklerde Cevat Kula, Cevat Gürkan, Saim Polatkan, Eyüp Öncü kazanılan başarıların en büyük isimleridir.
1 Mayıs 1938 yılında Roma’da yapılan milletlerarası yarışmalarda “Cevat Kula, Cevat Gürkan, Saim Polatkan ve Eyüp Öncü”den kurulu ekibin dünyanın en büyük yarışlarından biri olan Mussolini kupalarını kazanması Türk binicilik tarihinin en büyük zaferlerindendir. İkinci Dünya Harbi ile duraklamaya giren binicilik sporu, 1948’den sonra yeniden başladı. Salih Koç, Ziya Azak, Alpaslan Güneş, Nail Göneli, Kemal Özçelik, Bedrettin Böke ile Fethi Gürcan milletlerarası binicilik alanında yeni başarılar kazandılar.
1960 yılından sonra sivil ve asker binicilerin müşterek çalışmaları yeni şampiyonların çıkmasını sağladı. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışındaki yarışmalarda Türk binicilerinden Fevzi Atabek’in 1973’te Balkan ikinciliği, 1980’de bir birincilik, iki ikincilik gibi yeni başarılar kazandılar. Bunlardan İbrahim Murat, Ateş Dağlı, İsmail Samsa, Levin Okçuoğlu, Ergin Mirel, Kemal Öncü, Atıf Kaçıl, Nurettin Yaran, Tunç Çapa son dönemin büyük isimleridir.
Alm. Binomisches Theorem, Fr. Binome Theorem, İng. Binomial Theorem. İki terimin toplamının pozitif bir kuvvetini veren ifade. Bu teoreme göre:
n(n-1) n(n-1)(n-2)
(a+b)n = an+nan-1 b +
¾¾¾¾
an-2 b2+
¾¾¾¾¾¾
1.2 1.2.3
an-3b3 + ........... + nabn-1 + bn
yazılır. Mesela (a+b)4 = a4+4a3b+6a2b2+4ab3+b4. Burada terim sayısı 5'tir. Genel durumda ise terim sayısı n+1 tanedir.
Pozitif kuvvetler için verilen teorem, negatif ve kesirli n sayıları için de genelleştirildiğinde, sonsuz terimli bir seri elde edilir. Bu durumda elde edilen;
n(n-1) n(n-1)...(n-i+1)
(1+a)n=1+na+ ¾¾¾¾¾ a2 + ... + ¾¾¾¾¾¾¾¾¾ ai +...
1.2 1.2.3......i
serisi a<1 için yakınsar.
n pozitif olduğunda a ve b'nin kuvvetlerinin katsayıları Pascal üçgeni kullanılarak da belirlenebilir. Sırada bulanan her sayı, birler hariç kalmak üzere, daha üstte bulunan sıradaki sağ ve sol sayıların toplamından ibarettir. Mesela beşinci sıradaki ilk 4, daha önceki sırada 1 ile 3'ün toplamından ibarettir. Benzer şekilde aynı kolonda bulunan 6 üst satırda bulunan ve 3 ve 3'ün toplamıyla elde edilmiştir. Bu üçgenin genişletilmesiyle (a+b)'nin yüksek kuvvetlerindeki katsayılar elde edilir:
1
1 1
1 2 1
1 3 3 1
1 4 6 4 1
1 5 10 10 5 1
. . . . . . . . . . . . . .
Binom teoremi aynı zamanda yaklaşık karekök ve küpkök elde edilmesinde de kulanılabilir. Mesela | a | <1 için (1+a) 1/n ~ 1+a/n olarak yazılabilir
Alm. Bier (n,), Fr. Biere (f), İng. Beer. Arpa ve şerbetçiotunu mayalandırmak suretiyle yapılan alkollü içki. Bira, çok eski zamandan beri insanlar tarafından keyif verici olarak kullanılmaktadır. Bira tekniği Mısır'da geliştirilmiş, oradan Yunanistan ve Avrupa'ya yayılmıştır. Biranın içine 19. yüzyılda Avrupalılar tarafından şerbetçiotu ilk defa karıştırılmıştır.
Bira yapmak için, arpalar ıslanıp bir hafta bırakılınca filizlenir. Bu sırada "amilaz" denilen maya da ürer. Filizlerin uzunluğu arpa boyuna yaklaşınca arpalardan koparılıp ayrılır. Arpalar kurutulup un yapılır. Bu una "malt" denir. Malt, sarı toz veya şerbet halinde "skorbut" denilen kanama ve zafiyyet hastalığında ve çocuk mamalarında kuvvet verici ve hazm için kullanılır. İçinde alkol yoktur. Malt, sıcak su ile karıştırılıp bırakılınca, içindeki amilaz, nişastayı mayalayarak parçalar. Maltoz denilen şekere çevirir. Bu şekerli sıvıya şerbetçiotu çiçekleri konulup kaynatılır. Bu ot, biraya koku verir ve berrak yapar. Soğutulup içine bira mayası konur. Bu maya maltoz şekerini mayalayarak parçalar; alkole çevirir. Bira hasıl olur. Çeşitli biralarda yüzde iki buçuk ile beş arasında alkol bulunur. Fazla içilince sarhoş yapar.
Bira mayası, sarı toz veya yoğurt gibi lapadır ve canlıdır. Çıkardığı sıvıda "zimaz" veya "alkolaz" denilen bir madde ile "invertin" denilen madde vardır. İkisi de mayalama yapar. Bira mayası, bira fabrikasında kalan posadaki mayanın üretilmesi ile elde edilmekte, cilt, hazm ve göğüs hastalıklarında da kullanılmaktadır. Ekmek hamurunda da vardır. (Bkz. Mayalar)
Standart tek bir şişe biranın içinde asgari 20 gr alkol vardır. Bu miktarın 60-70 grama kadar yükseldiği de görülür. İki şişe biranın bir kimseyi rahat sarhoş edebileceği uzmanlar tarafından belirtilmektedir. Kansere sebeb olduğu bilinen nitroz-aminlerin birada bol miktarda bulunduğu tesbit edilmiştir. Ağrı kesici olarak kullanılan "piramidon ilacı" içinde fazla miktarda nitroz-amin bulunduğu anlaşıldığı için, piyasadan kaldırılmışır. Orta miktarda bira içen bir kimse günde yetmiş piramidon hapı almış kadar nitroz-amin almaktadır.
Batıdaki ve bizdeki ilmi araştırmaların neticeleri, ne kadar az alınırsa alınsın, beden uzuvlarının alkolün tahribatından kurtulmadığını göstermektedir.
Ankara'da Tıp Fakültesinin hazırlattığı raporda "... Alkolizm, insanı bedensel ve ruhsal yönden çökerten ağır bir hastalık olduğu gibi, aileleri yıkan, mutsuzluklara ve büyük iş-güç kaybına yol açan, trafik kazalarının en başta gelen sebepleri arasında bulunan bir toplum ve sağlık meselesidir." denilmektedir.
Alkoliklerin tedavisi ile meşgul olan müessese ve hekimlerin raporlarında da biranın alkolizmin başlangıcı olduğu belirtilerek, gerek alkolizmin yaygınlaşmasında ve gerekse mevcut alkoliklerin tedavisinde çok menfi tesirleri olduğu ifade edilmektedir.
Biranın içinde var olduğu bildirilen canlı vitaminler ve diğer besin maddeleri çok daha ucuza, beden ve ruh sağlığı için zararsız bir şekilde diğer meyvelerden, meyve sularından ve sütten temin edilebilir. Böbrekleri çalıştırmak için de kaynatılmış arpa suyu hem daha ucuz, hem de daha sıhhi ve zararsızdır. İslam dini saf veya başka maddelerle karışık olarak az veya çok alkol kullanılmasını kesinlikle yasaklamıştır (Bkz. Alkolizm). Bira da bu hükme dahildir.