BİLEŞİK

Alm. Verbindung (f), Fr. Composé, İng. Compound. İki veya daha fazla farklı elementin iyon veya atomlarından meydana gelen herhangi bir madde. Bileşiğin bileşimi belirlidir. Yani bileşikteki elementlerin bir birine oranı sabittir. Mesela su; her zaman iki atom hidrojen, bir atom oksijen bulundurur.

Sabit kimyasal bileşime ilaveten, belirli şartlar altında bileşiğin fiziksel özellikleri tecrübe edilen her hangi bir  numune için aynıdır. Bu özellikler bir bileşiği element veya karışımdan ayırır. Bir element yalnızca tek tip atomdan meydana gelmiş iken, karışım iki veya daha çok bileşik veya element bulundurur. Mesela toprak gibi bir karışımın özellikleri ve bileşimi, farklı nümunelerde çok farklı olabilir. Fakat bileşikte böyle değildir.

Bileşikler bir kimyasal reaksiyon sonucu meydana gelir. Reaksiyonda, reaksiyona girenler iki farklı element, element-bileşik veya bileşik-bileşik olabilir.

Bir bileşiğin kararlılığı, bileşiği meydana getiren elementlerin kimyasal aktivitesine bağlıdır. Mesela sodyumklorür (NaCl) çok kararlıdır (bozunmaz). Çok kararlı bileşiklerin bozunması için çok enerjiye ihtiyaç vardır. Bir kararlı bileşiği elektroliz vasıtasıyla elementlerine ayrıştırmak için tatbik edilen gerilim miktarı kararsız bileşik için tatbik edilenden fazladır. Mesela organik bileşikler kararsız olduğu için, az bir ısıtma, bozunmalarına sebeb olur. Fakat kararlı bileşik için çok daha yüksek ısı gerekir.

Bir bileşiğin fiziksel ve kimyasal özelliği kendini oluşturan elementlerin özelliklerinden gidilerek anlaşılmaz. Yani, sodyum ve klorün özelliklerine bakarak sodyum klorürün özellikleri söylenemez. Suyu meydana getiren hidrojen ve oksijen gaz olduğu halde, su sıvıdır. Azot ve hidrojen gazlarının meydana getirdiği amonyak ise yine gazdır.

Bileşikler başlıca iki sınıfa ayrılır:

1.Anorganik bileşikler:Bunlar daha çok iyonlardan meydana gelmiştir. Tuzlar, asitler, bazlar, oksitler vs. bu sınıftandır. Bu bileşikler genellikle kararlı yani kolayca bozunmayan bileşiklerdir.

2.Organik bileşikler: Bunlara karbon bileşikleri de denilebilir. Genellikle suda çözündüklerinde iyonlaşmazlar. Bu bileşiklerde elementleri bir arada tutan kuvvet, elektron bağlarıdır. Kararsız bileşiklerdir.

BİLEŞİK KAPLAR

Alt kısımları birbirine bağlı, değişik yükseklik ve değişik hacimdeki kaplara verilen ad. Hacimleri, şekilleri değişik iki veya daha çok kaba herhangi bir sıvı, değişik miktarlarda doldurulup, sonra tabana yakın yerlerinden birbirlerine bağlanırsa bütün kapların sıvı seviyesi aynı olana kadar sıvı birinden diğerine geçer. Bunu denemek için kaplar önce üzerinde bir vana bulunan boruyla birleştirilip sıvı doldurulduktan sonra, bağlantı, vana açılmak suretiyle yapılabilir.

Her ne kadar büyük kaptaki su miktarı çok olduğundan, seviyesi daha aşağıda olacak gibi zannedilirse de, burada önemli olan ağırlık olmayıpbasınçtır. Aynı seviyedeki noktaların basıncı eşittir. Her iki kabın tabanında basıncın aynı olması için, sıvı sütunu yüksekliğinin ikisinde de aynı olması gerekir. Bu özellikten artezyen kuyuları, fıskıye, su terazisi gibi pekçok yerde faydalanılır.

Bileşik kaplara yoğunlukları farklı olan ve birbirine karışmayan iki sıvı konursa, yoğunluğu fazla olan sıvının bulunduğu kaptaki sıvı seviyesi daha alçak olur. Kapların tabanlarındaki basıncın eşit olması için, yoğunluğu çok olan sıvı sütununun boyu kısa olması gerekir. Sıvıların seviyelerindeki fark, bunların yoğunluğuna bağlıdır. İki sıvının birleştiği hizanın üzerinde kalan sıvı sütun yükseklikleri yoğunluklarla ters orantılıdır.

ŞEKİL VAR !

BİLEŞKE

Alm. Resultante, Mittelkraft (f), Fr. Resultat (m), İng. Resultant. Fizikte, bir cisme tesir eden iki veya daha ziyade kuvvetin yapacağı tesiri tek başına yapabilecek olan kuvvet. Tek bir kuvvetin bileşkesi sözkonusu olamaz. Cisme tesir eden bir kuvvette dört unsur bulunur. Bunlar: a) Tatbik noktası, b) Doğrultusu, c) Yönü, d) Şiddeti. Mevcut kuvvetlerin durumları dört farklı şekilde bulunur:

1. Aynı doğrultuda, aynı yönde bulunan ve tatbik noktaları aynı olan kuvvetler.

2. Aynı doğrultuda, zıt yönde ve tatbik noktaları aynı olan kuvvetler.

3. Tatbik noktaları aynı olan, fakat farklı doğrultularda bulunan kuvvetler.

4. Paralel kuvvetler, tabii olarak bu kuvvetlerin tatbik noktaları ve doğrultuları farklı olur.

Bir cisme etki eden bu tür kuvvetlerin bileşkelerinin hesaplanması grafik (çizim) ve analitik (hesap) metodu olmak üzere iki çeşittir:

1. Doğrultuları, yönleri ve tatbik noktaları aynı olan kuvvetlerin bileşkesi, bu kuvvetlerin şiddetlerinin toplamıyla bulunur. Bileşkenin tatbik noktası,  doğrultusu ve yönü, kuvvetlerinki ile aynıdır. Grafik olarak kuvvet vektörlerinin aynı doğrultuda ve yönde ardarda çizilmesi suretiyle bulunur. (Şekil-1)

ŞEKİL 1 BURAYA GİRECEK

2. Doğrultuları ve tatbik noktaları aynı, fakat yönleri zıt olan kuvvetlerin bileşkesi, tatbik noktalarına göre pozitif bir yön seçilmek suretiyle cebirsel toplama yapılarak bulunur. İşaretin negatif çıkması bileşke kuvvetin seçtiğimiz pozitif yönün tersinde, pozitif çıkması ise seçtiğimiz pozitif yönde olduğunu gösterir.

Grafik olarak zıt yöndeki kuvvetlerin bileşkesi büyük kuvvetten küçük kuvvetin çıkarılması (eksiltilmesi) ile bulunur. (Şekil-2)

ŞEKİL 2 BURAYA GİRECEK

3. Tatbik noktaları aynı fakat doğrultuları farklı olan kuvvetlerin bileşkelerinin hesaplanması ilk iki duruma göre farklılık arz eder.

İki kuvvetin olması durumunda bu iki kuvvet arasındaki açı a ise bileşke:

FORMÜL VAR!

formülü ile hesaplanır.  (Cos. teoreminin bir uygulaması.) Ancak kuvvetler arasındaki açının 90° olması halinde Cos 90° = 0 olduğu için bileşke R2= F21+ F22 olarak pisagor bağıntısı ile bulunur. İkinci yol olarak kuvvetlerin birbirine dik, düşey ve yatay bileşenleri hesaplanır. Bileşke, pisagor bağıntısı tatbik edilerek bulunur.

Grafik çözümde ise, kuvvetler paralelkenara tamamlanır, meydana gelen paralelkenarın kuvvetlerin kesişim noktasından başlayan köşegeni bileşkeyi verir. (Şekil-3)

ŞEKİL 3 BURAYA GİRECEK

Farklı doğrultularda ikiden fazla kuvvetin bir noktaya tatbik edilmesi gibi bir durum sözkonusu olduğu zaman, bileşke kuvvet grafik olarak şöyle bulunur. Kuvvetler doğrultularına paralel şekilde kaydırılarak bir kuvvetin ucuna diğer kuvvet vektörü ilave edilmek suretiyle işlem tamamlandıktan sonra, en son vektörün ucu ile  ilk vektörün başlangıç (tatbik) noktası birleştirilir, bu vektör bileşke kuvvettir. (Şekil-4)

ŞEKİL 4 BURAYA GİRECEK

Bu gibi durumlarda bir diğer grafik çözüm metodu da, kuvvetlerin herhangi ikisinin bileşkesini alıp, bununla bir diğer kuvvetin ikili olarak bileşkeleri alınarak bileşke kuvvet bulunur. (Şekil-5)

ŞEKİL 5 BURAYA GİRECEK

Tatbik noktaları aynı fakat doğrultuları farklı ikiden fazla kuvvetlerin bileşkesinin analitik olarak hesaplanması için ikişer ikişer son grafik metodda olduğu gibi, tek bir kuvvete indirgeninceye kadar işlem devam eder.

4. Paralel kuvvetlerin bileşkelerinin analitik olarak bulunması seçilecek pozitif yöne göre cebirsel toplama işleminden ibarettir. Kuvvetlerin tatbik noktaları arasındaki mesafenin bileşke kuvvete bölümünden elde edilen değerin kuvvetlerden birisiyle çarpımı neticesinde bulunan değer, diğer kuvvetin tatbik noktasının bileşke kuvvetin tatbik noktasına olan mesafesini verir. (Şekil-6-7)

ŞEKİL 6-7 BURAYA GİRECEK

BİLGE KAĞAN

Göktürkleri elli yıllık Çin esaretinden kurtararak ikinci defa Gök-Türk Hakanlığını kuran İlteriş (İl’i, devleti toplayıp tanzim eden) ünvanı ile anılan Kutluk Kağanın büyük oğlu. 684 yılında doğdu. Babası Kutluk Kağan öldüğü zaman kardeşi Kültigin’le birlikte, küçük yaşta olmaları sebebiyle, amcaları Kapağan Kağanın ve millet emekdarı, büyük müşavir Vezir Bilge Tonyukuk’un himayesinde büyüdü. O zaman Bilge Kağan 8, Kültigin Han 7 yaşında idiler.

Amcası Kapağan Kağan tarafından 14 yaşında “şad” tayin edilerek devlet hizmetine girdi. Vezir Tonyukuk kumandasında Göktürk Hakanlığının İnal ile birlikte sevkettikleri batı orduları grubunda yer aldı. İnal Kağanla birlikte Altayları aşarak Bolçu’da On-ok ordusunu mağlup etti ve Seyhun (Sir derya= İnci Nehri) kıyılarına ulaştı. Tonyukuk’un başkumandanlığını yaptığı bu ordunun başında Maveraünnehr’e kadar dayanan Bilge Kağan, Kızıl Kum Çölüne girerek güney istikametini aldı. Göktürk Abidelerinde tezik şeklinde zikredildiği gibi, ilk defa olarak batıda Müslüman Araplarla karşılaşıldı (701). 709 yılında Kırgızlar’ın komşusu olan ve Yukarı Kem-İrtiş arasında bulunan Çikler ile Isıg Gölünün batısında yaşayan Azları, Hakanlığa bağladı. 710 yılında kardeşi Kültiginle birlikte zaman zaman başkaldıran Kırgızları mağlup etti. 714’te Çin’in yığınak merkezi olan Beşbalık’ın kuşatılmasına, İnal Kağan, Tung-lu Tekin ve eniştesi ile birlikte katıldı. 22 Temmuz 716 tarihinde Çinlilerle münasebet kuran Bayırkular’ın amcaları Kapağan Kağanı pusuya düşürerek öldürmeleri üzerine karışıklığa sürüklenmiş olan devletin yükünü, Kapağan Kağanın oğullarını ve taraftarlarını bertaraf ederek, kardeşi Kültigin’le  birlikte yüklendi. Kültigin’le birlikte seferler yaptı. Memlekette karışıklıklar çıkaran Dokuz Tatarlar ve Oğuzlar üzerine yürüyerek bozguna uğrattı. Kültigin’in aşırı derece ısrarı üzerine 716 yılında hükümdar oldu. Gök-Türk orduları başkumandanlığını yüklendi. O zamana kadar bu vazifede bulunan baba yadigarı Bilge Kağanın kayın babası vezir Tonyukuk da devlet müşaviri olarak kaldı. İçte ve dışta yaptığı mücadelelerde büyük başarılar kazandı. Yurtsuz milleti yurtlu, fakir halkı zengin ettiği gibi, devleti ve milleti için canla başla çalıştı. 717 yılında Uygur İl-teber’i Kargan Savaşında yendi. Bir yıl sonra da  isyana teşebbüs eden Karluklarla savaştı ve galip geldi.

Bilge Kağan, Çinlilerle iyi münasebet kurmak istiyordu. Bu Tonyukuk’un da arzu ettiği bir durumdu. Fakat Çinliler Türk birliğini bozmak için Beşbalık’taki Basmillar ile anlaşmışlardı. Bütün bunlar Çinlileri çok iyi tanıyan ve vaktiyle Kutluk (İlteriş) Kağanla birlikte istiklal mücadelesi veren Vezir Tonyukuk tarafından gayet iyi biliniyordu. Onun planı sayesinde Basmillar Beşbalık’ta kuşatılarak mağlup edildi. Entrikalarının boşa çıktığını gören Çin de baskı altına alındı. Çin ordusu Kan-su’da bozguna uğratıldı (Eylül 720). Daha sonra çeşitli seferler düzenlendi. Kitanlar ve Tatabılar saf dışı bırakıldı (722-723).

Bütün bu hadiselerden sonra Çin iyi geçinme noktasına geldi. 725 yılında Çin İmparatoru tarafından gönderilen elçiyi Bilge Kağan, Kültigin ile Tonyukuk’un hazır bulunduğu bir mecliste kabul etti.

Bilge Kağan, 725 yılında kayınbabası Tonyukuk’u 731 yılında da 47 yaşında olan kardeşi prens Kültigin’i kaybetti. Bu iki Türk büyüğünün ölümü hakanlıkta büyük boşluklar meydana getirdiği gibi, millet de, başta Bilge Han olmak üzere büyük üzüntü içine düştü. Orhun Kitabeleri’nde bu husus: “Küçük kardeşim Kültigin öldü, görür gözüm görmez oldu, bilir bilgim bilmez oldu, zamanın takdiri Tanrı’nındır. Kişi-oğlu ölmek için yaratılmıştır, kendimi bıraktım, gözden yaş akıtarak, gönülden feryad ederek yanıp yakıldım.” şeklinde Bilge Kağan’ın ağzından, kendi inançlarına göre, bir nevi tevekkül içinde anlatılmaktadır.

Bu iki büyük millet ve devlet emekdarının hatırasına Bilge Kağan zamanında bengü taşlar (kalıcı eserler) dikilmiş, hizmetleri ve düşünceleri kendi ağızlarından verilmiştir.

734 yılının yazında K’i-tan ve Tatabılara karşı Töngez Dağında kazanılan savaş, Bilge Kağanın en son zaferi oldu. Bütün ömrünü milletinin birliği ve büyüklüğü için geçirmiş olan Bilge Kağanın 19’u “şad” 19’u da “kağan” olmak üzere 38 senelik bir hizmeti vardır. Son zamanlarında Çinli bir prenses ile evlenme arzusu Çin imparatoru tarafından kabul edilmişse de, Çinlilerce aldatılan Buyruk-çor tarafından zehirlenmiş ve 25 Kasım 734 tarihinde, milleti büyük bir yas içinde bırakarak  50 yaşında vefat etmiştir. Adına oğlu tarafından Baykal Gölünün güneyinde, Orhun Nehri Vadisinde, Koşo Tsaydam Gölü civarında Bilge Kağan Abidesi diktirilmiştir. Abideyi yeğeni Yollug Tigin kaleme almış ve 34 günde tamamlatmıştır.

Kitabelerde görüleceği üzere, Bilge Kağan milletine bağlı, dindar bir hükümdardır. Böyle olmasına rağman yeni bir dinin arayışı içinde olduğunu söylemek mümküdür. Çünkü onun yerleşik hayata geçmek isteği ve kuracağı şehirlerde budist mabetlerine yer verme teklifi kayın babası Tonyukuk tarafından reddedilmiştir. Şayet sağlıklarında İslamiyet ülkelerine ulaşabilseydi, Türklüğün eski yurdunda alperenlerin, gazilerin daha erken görüleceği büyük ihtimal dahilindeydi. Tonyukuk’un Bilge Kağanı bu iki düşüncesinden men edişi, Çin’e karşı kendilerini müdafaa şuuru iledir. Fakat bu fikir, netice olarak sonraları Türk dünyasının İslamiyete geçmesine zemin hazırlamıştır.

BİLGE TONYUKUK

Adı bilinen ilk Türk yazar, tarihçi ve büyük devlet adamı. Milattan sonra 8. asırda Göktürkler devrinde yaşamış İlteriş (Kutluk) Kağan, Kapağan Kağan, Böğü Han ile Bilge Kağana baş vezirlik yapmış, bazı savaşlarda başkomutan olarak vazife görmüştür.

Kendi adına dikilen abideye yazdırdıklarından anlaşıldığına göre; Çin’de doğmuş, Çin esaretinden İlteriş (Kutluk ) Kağanla birlikte kurtularak Türklerin Çin esaretinden kurtuluş savaşını idare etmiş, gençlik yıllarında ataklık ve cesaretiyle, yaşlılığında da tecrübe ve bilgisi ile devletine hizmet vermiştir.  Damadı Bilge Kağanın Türk milletini yerleştirmek ve budist tapınakları açmak gibi fikirlerini reddetmiştir. Bu sebeple milleti her an at sırtında harbe hazır tutmuş ve Türklüğün İslamiyete girmesine zemin hazırlamıştır. Politikayı iyi bilen, halk ruhunu derinlemesine kavramış olan bu meşhur Göktürk vezirinin kendi adına M.S. 720-725 yıllarında dikilen kitabesi, Moğolistan’ın Bayın  Çoktu mevkiindedir.

Sade ve sanatsız bir dille yazılan bu kitabede; Çin esaretinin çilesinden, Çinlilerin hile ve zulümlerinden bahsedilerek halka öğütler verilir. Bazı bölümlerde de kendi hayatından bahisler vardır.

Bilge Tonyukuk kitabesinden:

“Tanrı yarlıkadığı için Türk milleti içinde silahlı düşmanı gezdirmedim. Damgalı atı koşturmadım. İlteriş Kağan çalışmasaydı ona uyarak ben kendim çalışmasaydım, il de millet de yok olacaktı. Çalıştığı, çalıştığım için il, il oldu. Millet de millet oldu. Kendim artık kocadım... Şimdi Türk Bilge Kağan, Türk müstakil milletini, Oğuz milletini iyi idare ederek tahtında oturuyor."

BİLGİSAYAR

Alm. Computer (m). Fr. Ordinateur (m). İng. Computer. Hesap ve bilgi işlem makinaları. Bilgisayarlar, söylenenleri yapan itaatkar hizmetçi gibidir. Halledilmesi gereken konu ile ilgili bilgi ve onun nasıl işlem göreceği bilgisayara iletildiğinde, bir çok insanın senelerce çalışması ile bitiremeyecekleri işi bir kaç saniyede yapar.

Bilgisayarı, insanın üzerinde bir zekaya sahipmiş  gibi düşünmemek gerekir. Bilakis, bilgisayar bizzat  insan zekasının bir ürünüdür. Geliştirilmesi olduğu kadar, yerinde ve gerektiği şekilde kullanılması için de insana muhtaç bir alettir. Tabiri caizse, insana olan üstünlüğü; aynı işlemleri bıkmadan, dikkati dağılmadan, hassas olarak defalarca ve hızlıca yapabilmesindedir. Bilgisayarın doğru çalışabilmesi; ancak ne yapacağının ve nasıl yapacağının kendisine yanlış yorumlanması imkansız emirlerle bildirilmesiyle mümkündür.

Uzay gemisi dünya etrafında dönerken, gemiyi kullananlar pilot değildir. Geminin her hareketi bilgisayar ile idare edilmektedir. Bu gün işyerleri, işçilerin maaşlarını bilgisayarlara hazırlatmakta, meteoroloji hava tahminini bunlarla yapmaktadır. Gazete, mecmualar, bilgisayarla hazırlanmakta, çocuklar derslerine bunlarla çalışmakta, istihbarat bilgileri bilgisayarlarda muhafaza edilmektedir.

Bilgisayarın tarihçesi: ABD’de tuşlu sistemle çalışan ilk elektronik bilgisayarın 1946 yılında Pennsylvania Üniversitesinde faaliyete geçmesi için birçok malzeme ve yüzlerce yıllık ilmi tecrübe gerekmişti. Kısaca, “ENIAC”adıyla tanınan Elektronik Sayı Bütünleme ve Hesap Makinasını o gün kimse ciddiye almamıştı. Makinanın çalışması çok uzun sürmüyordu. Çünkü devamlı şekilde lambaları kısa devre yapıyordu. Yarım milyon dolara ma lolan ENIAC, topçu atış cetvellerini hesaplamak için düşünülmüştü. Saniyede 5000 çıkarma ve toplama işlemi yapabiliyordu. Günümüzde ise, herhangi bir "ev bilgisayarı" dahi bu muhteşem ENIAC’den daha çok iş görmektedir.

Ama bu güne gelinmesi kolay olmadı. İnsanoğlu var olduğu günden itibaren sayılar ile oynamaya başladı. Önceleri bu iş için taş parçaları kullanılıyordu."Calculus" yani hesap kelimesinin Latince taş kelimesinden türetildiği sanılıyor. Bundan 2500 yıl önce Çinliler hesap işlerinde ipler üzerinde kolayca hareket eden boncuk taneleri ile zamandan kazanabildiklerini gördüler."Çin işi" abaküs bugün bile kullanılmaktadır.

Fransız Blaise Pascal, 1642 senesinde vergi tahsildarı babasına, yardımcı olacağını düşündüğü bir makina geliştirdi. Küçük tekerlekler biraz çevrilince, toplama veya çıkarma işlemleri otomatik olarak yapılabiliyordu. Ancak geçimlerini saatler alan hesap işlerinden kazanan katipler Pascal’ın makinasını bir rakip olarak gördüler ve ona hiç iltifat etmediler.

Bir süre sonra Alman matematikçisi Gottfried Wilhelm Leibniz bu makineye çarpma ve bölme işlemlerini yapabilme yeteneğini kattı. Leibniz’e göre; “Değerli insanlar, tıpkı esirler gibi hesaplama işinde saatler kaybetmeye layık değillerdi.”

Söz konusu makineler yanlızca dört işlemli aritmetik hesaplarında kullanılabiliyorlardı. Gerçek anlamda bilgisayarı, yani matematik ve daha bir çok iş yapabilecek bir hesap makinasını ilk düşünen şahıs ise, 19. yüzyıl İngiliz matematikçisi Charles Babbage oldu. Lokomotiflerde kullanılan sür’at göstergesi ve güvenilebilir ilk istatistiklerin babası olarak tanınan Babbage, logaritmalar gibi uzun fonksiyon hesaplarını otomatik olarak yapabilecek bir makinayı imal etme faaliyetine girişti. Önce “Diferans makinası”nı yaptı. Bu makina, çeşitli çarklar ve dişlilerden meydana gelen karmaşık bir sistemdi. Babbage, bu basit modeli aşmak istiyordu. Bu defa “Analitik makina” olarak adlandırdığı bir tasarının peşine düştü. Eski makinaya göre yenisi çok daha karmaşık bir biçimde işleyecekti. Ama bu yeni makinada günümüz hesap makinalarının bütün temel özelliklerini bulmak mümkündü. Babbage’nin “değirmen” diye adlandırdığı, bir mantıki işlem merkezi "beyin", çeşitli bilgileri muayyen prensiplere göre depolayabilecekti. Bilgileri muhafaza için bir “hafıza deposu”, kendisine verilen işlem emirlerini denetleme birimi ve ayrıca makinaya bilgi yüklenmesi veya ondan bilgi alınmasını sağlayan mekanizmalar bulunacaktı. Hepsinden önemlisi, istenirse makinanın bütün çalışma ilkeleri değiştirilebilirdi. “Analitik makina” programlanabilecekti.

Babbage, makinası üzerinde yaklaşık 40 yıl çalıştı. Ama, “analitik makina” hiçbir zaman imal edilemedi. Bir futbol sahası büyüklüğünde ve en az 6 buhar makinasıyla işleyebilecek bu aleti gerçekleştirmek için Babbage çok çalıştı. Hükumet yardımı kesince, dostlarından para buldu. Ama başaramadı. Buna karşılık anahtar prensiplerinden biri çevresinde alaka uyandırmıştı.

Babbage, makinasına bilgi girdisi için delikli kartlar kullanmanın faydalı olacağını düşünmüştü. Fransız dokuma tezgahlarında renk ve desen ayrımlarında kullanılan kartlar gibi cebir modelleri de analitik makina tarafından örülebilirdi. ABD’de Herman Hollerith adında genç bir mühendis l890 nüfus sayımı öncesi, delikli kart kullanılması fikrini benimsetmeye çalıştı. Kişilerin yaş, cinsiyet, medeni durum, ırk gibi özellikleri kartlar üzerinde, belli bir kodlama usulüyle delikler halinde belirtilebilir ve bu kartlardaki veriler, elektrikli okuyucularla hesaplanabilirdi. Büro makinalarında delikli kart kullanma, bu nüfus sayımının şaşırtıcı hesaplama kolaylığından sonra bir anda yaygınlaştı. Hollerith’in kurduğu küçük firmayı satın alan tanınmamış bir Amerikan şirketi, yaptığı makinalarda bu sisteme öncelik verdi. Günümüzde Dev IBM’nin çekirdeğini bu şirket teşkil ediyordu.

Babbage’nin rüyalarındaki gerçek bilgisayar ise, l930’lara kadar gerçekleştirilemedi. Hitler Almanya’sında tanınmamış genç bir mühendis Konrad Zuse, atölye olarak kullandığı baba evinin oturma odasında basit bir bilgisayar imal etmeyi başardı. Çeşitli hizmetler verebilen bu bilgisayar, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman uçak sanayii için hesap işlerinde de kullanıldı. ABD’de “Bell Telephone Şirketi”nin araştırma laboratuvarında görevli George Stibitz adında bir matematikçi de l939’da benzer bir makina yaptı. Hatta telefon hatları ile hesap işlemlerinin nasıl yapılabileceğini de gösterdi. Uzaktan bilgi nakli ilk defa gerçekleşiyordu. Savaş sonrasında İngiltere’de Alan Turing de “Colossus” adını verdiği bir bilgisayar, Alman askeri şifrelerini çözmeyi başardı.

Amerikan, Alman ve İngiliz bilgisayarlarının hepsinin müşterek bir tarafı vardı. Bunlar günümüzde ikili sistemle kullanılan bilgisayar hesap makinalarının öncüleriydi. Babbage’nin meşhur makinası ise onar onar sayabiliyordu. Buna “onluk” sistem deniyordu. 0’dan 9’a kadar l0 rakkam kullanma alışkanlığının, insanoğlunun el ve ayaklarında bulunan l0 parmakla hesaplamadan kaynaklandığı sanılıyor.

Bilgisayarlarda işlemler “mantıki kapılar” denen “açık- kapalı” elektronik devrelerle yapılıyor. Makinaya verilen bilgiler elektrik akımlarıyla bu kapılardan geçiyor. Küçük bir “ev bilgisayarı”nda bile bu tür kapılardan binlercesi vardır. Bunlar saniyede bir milyon defadan fazla açılıp kapanıyor. Bu açıp-kapanma bir elektronik devrede gerçekleşiyor.

Şimdiki tuşlu hesap makinalarının ataları bu kadar hızlı çalışamıyorlardı. Elektromekanik devreler kullanılıyordu. Bu devreler eskinin Mors alfabesi ilkesine göre işliyordu IBM'nin ilk büyük bilgisayarı “Mark 1” tıpkı bir odada bulunan yün ören kadınlar gibi çalışıyordu. ABD’li fizikçi Jeremy Bernstein, o günleri şöyle anlatıyor: “Makina 5 saniyede 23 rakamlı iki sayı hesaplıyordu. Bugün cep hesap makinaları aynı işlemin sonucunu vermek için bir saniye bile bekletmiyorlar.”

ENIAC, elektromekanik nakil yerine, devre açıp kapamalarında radyo lambalarını kullandı. Bu yüzden hesap hızı çok artıyordu. Ama zorluklar henüz sona ermemişti. Farklı işlemler yapılabilmesi için ENIAC’ın tıpkı eski telefon santrallerinde olduğu gibi elle bir fişten bir başkasına geçirilmesi gerekiyordu. Bazı durumlarda bu yeniden kurma işi günler alıyordu.

Matematik bilgini John von Neumann, çözümü buldu. Makinaya verilen çalışma direktifleri de tıpkı yüklenen bilgiler gibi girdiler. İkilik sistemde yazılabilir ve önceden programlanabilirlerdi. Bunun için bir makara teyp veya klavye yeterdi. Bu kabiliyete sahip ilk bilgisayarı piyasaya süren Sperry Rand firması oldu. UNİVAC-1, l95l’de Amerikan Nüfus Bürosuna teslim edilirken, bu konuda geç kalmış olan diğer şirket yöneticileri ne yapacaklarını bilemiyorlardı.

1947’de Bell Telephone şirketi laboratuvarlarında çalışan üç uzman, küçücük ve o kadar da basit bir şey olan “transistörü” buldular. Bu direnç naklinin kısaltılmışı manasına gelen bir kelime olup, yarı geçirgen maddelerden oluşan sandviç yapısında bir buluştu. Germanium kristalleri bu sandviçin ana maddesiydi. Silikon daha sonraki yıllarda kullanılacaktı. Bu kristaller öyle yerleştirilmişlerdi ki, sandviçin bir yanından gelen en küçük elektrik akımı bir sonraki devredeki çok daha büyük bir akımı kontrol edebiliyordu. Açıp kapama düğmesi ve elektronların alçalıp yükselmesini denetlemek, böylece kolaylaşıyordu. Bunlar vakumlu radyo lambalarına nisbetle çok daha küçüktüler. Üstelik, hem daha hızlı hesap yapıyorlar, hem de daha az bozuluyorlardı. Az ısı verdiklerinden birbirleri üstüne yerleştirmek bir mes’ele olmuyordu. Çok ucuza mal olmaları da diğer faydalı bir yönüydü.

Aradan geçen bir kaç yılda, Bell uzmanları tamamen transistörlü bir bilgisayar yapmayı başardılar. Şirketin sahibi Ma Bell, anti-tröst kanunundan çekindiği için buluş hakkını, isteyene 25.000 dolar karşılığı satmaya başlayınca, buluşun üç mimarından biri olan Shockley, memleketi Kaliforniya’ya hemen geri döndü ve kendi işini kurdu. Polo Alto şehrinde bugün Silikon Vadisi olarak tanınan bu bölge, bilgisayar endüstrisinin can damarlarından biri olacaktı. Dallas’ta, petrol kuyuları için delme makinaları yapan genç bir müteşebbis, sahibi olduğu Texas Instruments firmasını genişletmek istiyordu. Schockley’in Bell’deki eski çalışma arkadaşı Gordon Teal’i işe aldı. Ürettikleri bilgisayarların en büyük müşterisi Pentagon’du. Amerikan Savunma Bakanlığı, füzeleri güdümlemek için transistörlü cihazların büyük hesaplama kolaylığı sağladığının şuurundaydı.

Transistörle yapılmış ilk bilgisayarlar bir bakıma eski radyoları andırıyorlardı. İçlerindeki her parça birbirine lehimle bağlanmıştı. Elektronik eşya yapımcıları çok geçmeden bu bağlantıların bir tablo üzerinde otomatik olarak “basılabileceğini” düşündüler. Elle yazılmasına da lüzum yoktu. l950’ler sonunda Texas Instruments firmasından Robert Noyce, aynı anda aynı şeyi düşündü. Tek bir silikon parçası üzerine, istenildiği miktarda transistörün aralarındaki bağlantılarla birlikte, doğrudan kalıp halinde resmi çıkarılabildi. Bu tür “entegre devreler” bir bilgisayarın parçalarından birinin bütünü, mesela mantıki devre veya hafıza kaydedicisini içine alacaktı.

Bir silikon dilimi üzerine yüzbinlerce transistör kalıbı çıkarmak mümkündü. “Microchip”lere her gün artan sayıda devreler ekleniyordu. Ama henüz bütün güçlükler yenilmemişti. Silikon üzerine yerleştirilen devreler esnek değillerdi. Hangi işi yerine getirebilmek için kalıplaşmışlar ise bir tek o işi yapıyorlardı. Uzmanların deyimi ile “sert bir bağlantı” söz konusuydu.  1971 yılında ise İntel şirketi “Mikro-işleyici”yi geliştirdi. Ted Hoff’un bu buluşu, merkezi bilgi değerlendirme birimini bir tek silikon diliminde toplamayı başarıyordu.

Mikro-işleyici sayesinde, bir tek dilim istenildiği kadar görevi yerine getirmesi için programlanabiliyordu. Bu, bir saati işletmekten bir feza gemisini idareye kadar gidiyor. Bürolarda kullanılan ve “ev bilgisayarı” olarak tanınan küçük bilgisayarların esas prensibini bu buluş teşkil etti. 1975 yılında yeni bilgisayarlar piyasaya sürüldü. Çok geçmeden de piyasadan kayboldu. Ama yerini alacak o kadar da yeni bilgisayar vardı. Hayal gücü geniş, genç ve dinamik ekipler boş durmuyorlardı. Halen de boş durmuyorlar. Bilgisayarı dev adımlarla ilerletmeye devam ediyorlar.

Bilgisayarların kısımları: Mikro bilgisayarlar ilk bakışta bir daktilo tuşları ve bir televizyon ekranı olan basit bir alettir. Bu alete çeşitli yardımcı cihazlar bağlanabilir. Mikro bilgisayarlara disk hafıza, yazıcı, grafik çizici gibi daha bir çok aletler bağlanabilir. Bütün bunlar bilgisayarın “sert kısımlarını” (hardware) teşkil eder.

Programlar: Bilgisayara hayat verebilmek için ona tam bilgi aktarmak gerekir. Belli bir işin yapılmasını tarif eden her ifadeye program denir. Bütün programların toplamına da bilgisayarın “yumuşak kısımları” (software) denir.

Bilgisayar mantığı:Bilgisayarın nasıl çalıştığını öğrenmek için onun bilgileri nasıl kullandığını anlamak gerekir. Harfler ve rakkamlar bilgisayarda kodlar şeklinde ifade edildikten sonra kullanılır. Bilgisayarlarda kodlar elektrik olarak voltajın olup olmaması ile ifade edilir. Voltaj var, lamba yanıyorsa 1; voltaj yok, lamba yanmıyorsa 0 kodlarını alır. İki durumlu olan bu kodlamaya "ikilik sistem" denir. Bilgisayara tuşlardan verilen her bilgi 1 ve 0 kodlarına çevrilir.

Her 0 ve 1, bit olarak; sekiz bitlik grup ise, byte olarak tarif edilir. Bilgisayar, işlemlerini ikilik sayı sistemi ile yapar. İşlemler çok sade ve basit olmakla beraber çok hızlıdır.

Mantık: Bilgisayarlar sadece sayıları saymakla kalmayıp karar da verebilirler. Bu kararlar, Boolean cebiri denilen mantık kaidelerine göredir. Çeşitli şartlara göre bilgisayar “EVET”, “HAYIR”, “VE”, “VEYA”, “DEĞİL” gibi kararlar alabilir. Mesela; evi taşımak için bir kamyon VE bir şoföre ihtiyaç vardır. Bu kamyon bir dar köprüden geçmek zorundaysa kamyon geniş VEYA yüksekse köprüye çarpar. Taşınacak ev boş DEĞİL ise taşıma işlemi gecikecektir. Burada VE, VEYA, DEĞİL kararları verilmiştir.

Bilgisayarların çalışması:Bilgisayarlar dört ana kısımdan meydana gelmiştir: Hafıza, giriş, çıkış ve merkezi işlem birimi. CPU işlemleri sırası ile yapar, toplar, çıkarır, mukayese eder.

Toplama, çıkarma gibi işlemleri yaptıran programlar önceden CPU’ya öğretilmiştir. Bilgisayara girişten iki sayı yazmak yeterli olmaktadır. CPU’nun saat, program sayıcı, bilgi tarif edici aritmetik ve mantık kısmı gibi bölümleri vardır.

CPU: Bilgisayarın kalbidir. İcra edilecek komutlar sıra ile CPU’ya getirilir. Komutun muhtevası ve bilgisayarın o anki durumu gözönüne alınarak, komut icra edilir. Her türlü aritmetik ve mantıki işlemler CPU’nun bir parçası olan ALU’da yapılır. İşlemlerin sonucu “akümülatör” denen özel hafıza hücresine geçici olarak alınır, gitmesi gereken yere buradan ulaştırılır. Program sayıcı, sıradaki komutun hafızadaki yerini tutar. Saat ise, CPUnun elektronik çalışması için gereken titreşimleri sağlar. Bu titreşimlerin sıklığı bilgisayarın hızını belirleyen temel unsurdur.

Bilgisayarın kullanabileceği bilgilerin bulunduğu bütün birimler hafızaya dahildir.

Ana hafıza: Çok sayıda hafıza hücresinden müteşekkildir. Her hücrenin bir “adres”i vardır. Burada, bilgi, elektriki olarak saklanır. Elektrik kesildiğinde ana hafızanın muhtevası kaybolur.

Yardımcı hafıza: Bilginin ana hafızaya nispeten daha uzun müddet saklanması düşünülerek depolandığı birimlerdir. Umumiyetle manyetik mekanizmalara dayanırlar. Ana hafızadan maliyet olarak ucuz, hız olarak yavaştırlar. Esnek ve sabit diskler, manyetik şeritler en yaygın yardımcı hafıza çeşitleridir.

Giriş cihazları:İnsana hitabeden giriş cihazlarının en yaygını klavyedir. Bilgisayara aktarılması gereken bilgi, buradan harf, rakam ve özel işaretlere karşılık gelen tuşlar vasıtasıyla girilebilir. Görünüşü dolayısıyla “fare” tabir olunan giriş cihazı da oldukça yaygın olarak kullanılır. Diğer giriş cihazları arasında, ışık kalemleri, tabletler ses çözücüler vs. sayılabilir.

Bilgisayar çıkış cihazları:Çıkış cihazları giriş cihazları gibi yine insana hitab eder. Bilgisayar lisanı çıkışta tekrar değişir. Mikro bilgisayarlarda çıkış olarak normal televizyon ekranı kullanılır. Daha hassas görüntü için özel ekranlar yapılır. Bunlara kısaca VDU denir. Çıkışlar kayıt olarak alınmak istenirse yazıcılar kullanılır. Yazıcılardan en çok kullanılanı noktalı yazıcıdır. Muhtelif ince teller kağıt üzerine mürekkeple noktalar halinde harf veya sayıyı yazar. Elektrik kıvılcımlı yazıcılar kağıdı nokta nokta yakarak yazarlar. Çok sessiz çalışırlar. Döner tekerlekli yazıcılar daha değişiktir. Tekerlek üzerinde harf, sayı ve noktalamalar mevcuttur. Basılacak olan karakter döner tekerlekte çekiç hizasına gelince çekiç tekere vurarak kağıda iz yaptırır. Diğer yazıcılara nazaran yavaştır.

Bilgisayar programlanması: Bilgisayar yalnız 0 ve 1’lerden meydana gelen makina lisanı kullanır. Bu lisan insan programcılarına zor gelir. Bu bakımdan özel bilgisayar lisanları geliştirilmiştir. Almanca, İngilizce lisanından daha basit olan bu lisanlara örnek olarak Basic, Pascal, APL,  Cobol ve Fortran gösterilebilir. Programcı bu lisanlardan biri ile programı bilgisayara yazdırır yazdırmaz bilgisayar kendisi derleyici vasıtasıyla bu programı makina lisanına çevirir.

Bilgisayarın kullanıldığı alanlar:Bilgisayarlar beş ana alanda kullanılırlar: Bilgi işlem olarak toplanan bilgilerin değerlendirilmesi ve karara varılmasında. Hesap edici olarak problem çözümünde. Baskı işlem olarak, bilhassa gazete ve dergi gibi sür'atle basılması gereken basın işlerinde, hafıza olarak bilgi saklamakta. Kontrol olarak da diğer cihazların çalıştırılıp durdurulması, idare edilmesi gibi işlerde kullanılır.

Günümüzde bilgisayar (computer) konusunda pekçok İngilizce terim, Türkçe karşılığı olmaksızın kullanılmaktadır. Aşağıda çok yaygın olanları verilmiştir.

Access: Bir bilgiye ulaşılabilmesi veya bilgisayar veya programın kullanılabilmesi.

Address: Bilgisayarın hafızasındaki bilgi parçasının yerinin tarifi.

Assembly Language:Makinanın kullanımına dönük programlama dili. Her CPU’nun kendine has makina dili vardır.

Basıc (Beginner’s All-purpose Symbolic Instruction Code): Küçük ve kişisel bilgisayarlarda yaygın olarak kullanılan programlama dili.

Binary: 0 ve 1 rakamlarının kullanıldığı ikilik sistem.

Buffer: Bilginin geçici olarak yerleştirildiği yer.

Bug: Programda veya birimlerin elektrik sistemlerinde meydana gelen hata. Debugging ise bu hatanın düzeltilmesi.

Byte: İkilik sistemde sekizlik bir sıra. Her bir byte bir harf, rakam veya sembole karşı gelir. Bilgisayarların kapasiteleri genellikle byte ile ölçülmektedir.

Compiler: Yazılan programlama dillerindeki işlemi, makina diline dönüştüren program.

CPU (Central Processing Unit): Kullanan tarafından sisteme verilen komutları işleyen birim.

Chip: Kodlanmış sinyal ihtiva  eden entegre devreye verilen isim.

Cursor: Ekranda üzerinde çalışılan yeri gösteren işaret.

Database: Büyük miktarda ve düzenli bir şekilde yerleştirilmiş  bilgiler topluluğu.

Density: Bir diskin bir yüzünün bir kısmına yerleştirilebilecek bilgi miktarı.

Disk: Bilginin yerleştirildiği dönen plak.

Disk Drive: Diske bilgiyi yerleştiren ve buradan bilgiyi geri okuyabilen düzen.

DOS (Disk Operating System): Disk ve onunla ilgili işlemleri yapabilmek için kullanılan programlar topluluğu.

Error message: Kullananın yanlış yaptığını haber veren bilgi.

File: Belirli bir isime sahip bilgiler topluluğu.

Floppy disk:Bilgileri depolamak için kullanılan ucuz küçük disk.

Format: Bilginin depo edilme düzeni.

Graphics: Bilgisayar programlarındaki resim ve şekiller.

Hardware: Bilgisayarın fiziki kısımlarının bütünü.

Hexadecimal: l6’lık sayı sistemi. Malumat dili programları genellikle bu dille yazılır.

Interface: Bir sistemin başka bir sisteme bağlanması.

Menü: Ekranda kullanıcının seçimine hazır seçenekler.

Memory: Hafıza.

Modem: Telefon veya doğrudan hat kullanılarak bilginin bir sistemden diğer sisteme geçişini sağlayan birim.

Monitör: Bilgisayardan gelen bilgilerin gözüktüğü ekran.

Printer: Sonuçları kağıda basılı veren birim.

Program: Bilgisayara belirli bir işlemi yapması için verilen kodlu emirler.

RAM (Random Access Memory): İhtiva ettiği (içine aldığı) konuları, kullanıcı tarafından değiştirilebilen hafıza bölümü.

ROM (Read Only Memory): İçine aldığı konuların kullanıcı tarafından değiştirilemeyen hafıza bölümü.

Software: Programlar, emirler, işlemler olarak tarif edilebilecek bilgisayarın fiziki kısmının dışındaki kısım.

Terminal: Ana bilgisayardan ayrı bulunan ama ona erişebilen çalışma birimi.

User Friendliness: Bilgisayarın kolay kullanılabilme özelliği.

Word Processor: Elektronik yazma, işleme ve düzeltme işlerinde kullanılan metin işleme program veya sistem.

BİLİM

(Bkz. İlim)

BİLİRKİŞİ

Alm. Experte, Fr. Expert,İng. Expert. İhtisas sahibi olduğu konuda bilgisine başvurulan kimse. Daha çok adli konularda, kesin kanaat sahibi olabilmek için bilirkişilerin görüşleri alınır. Çok ince, hassas konularda bilirkişiye başvurulabileceği gibi, sahibi bilinmeyen bir tarla, arsanın tesbiti için en yaşlı köylü bir vatandaşa da bilirkişi olarak başvurulur.

BİLİRÜBİN

Alm. Bilirubin, Fr. Bilirubine, İng. Bilirubin. Alyuvarlardaki hemoglobinin katabolizması sonucu teşekkül eden kahverengimsi sarı renkteki safra pigmenti. Dışkıya kendine has rengi veren bilirübin karaciğerden salgılanır. Alyuvarların parçalanma derecesine bağlı olarak günde 0,5-2 g arasında bir miktarda teşekkül eder. Vücutta bilinen bir fonksiyonu yoktur.

Kandaki serbest bilirübin karaciğere ulaştığında, glikozdan türeyen gliküronik asitle eşleşir. Buna eşlenik bilirübin denir. Eşlenik bilirübinin yoğunluğu kan plazmasındakinin yaklaşık bin katıdır. Bilirübinin büyük kısmı karaciğerden safra kesesine geçer. Orada safra taşlarının teşekkülüne yol açabildiği gibi tekrar serbest bilirübine de ayrışabilir. Serbest duruma geçen bilirübindeki kalsiyum pigment veya safra taşı halinde çökelerek, karaciğer, safra kesesi ve ince bağırsak arasındaki safra kanalını tıkayabilir. Bu durumda eşlenik bilirübin kan dolaşımına karışır ve deri sarı bir renk alır (Bkz. Sarılık).

BİLLUR

Alm. Kristall, Fr. Cristal,İng. Crystal. Kimyadaki katı haldeki bir elementin veya bileşiğin, molekül, atom veya iyon yığınlarının (paketinin) kesin geometrik bir yapı göstermesi. Araştırmalar göstermiştir ki, hemen hemen bütün katı maddelerde atomlar tekrarlı bir sıra halinde dizilmiştir ve bundan dolayı billurlar teşkil ederler. Cam ve plastik başlıca istisnalardır. Bu maddelerde billurlaşma görülmez. Fakat bu maddelerde bile küçük bölgelerde parça parça bir tekrarlı sıra bulunur.

Billur maddeler; metaller, mücevherler taşları ve tuzlardan toz taneciklerine kadar geniş bir dağılım gösterirler. Bununla beraber her birinin atomları sıralı bir tarzda dizilmiştir. Billur sıranın detaylı tabiatı yani billur yapısı, billuru teşkil eden maddenin özelliği olarak herbirinde farklıdır. Bir billur, yüzeyleri arasındaki açının gösterdiği temel yapıları ile tanınır ve başlıca yedi yapıya ayrılır: 1) Triklinik, 2) Monoklinik, 3) Ortorombik, 4) Trigonal (comboedral), 5) Hekzagonal, 6) Tetragonal, 7) Kubik. Bu yedi billur yapısı da kendi içinde 32 billur sınıfına; bu da yine kendi içinde 230 gruba ayrılmıştır.

Bazı maddeler birden fazla billur çeşidi meydana getirir ki, buna o maddenin allotropları denir.

BİLLURLAŞMA

Kimyada, bir elementin veya bileşiğin sıvı halden veya çözeltiden kendine has geometrik şekilde katılaşması olayı. Kimyada çok önemli bir işlemdir. Bu işlem (billurlaştırma) ile bir madde saflaştırılır veya bir karışım meydana getiren maddeler birbirinden ayrılır. Umumiyetle, bir maddenin bir çözücüdeki çözünürlüğü yüksek sıcaklıkta daha çoktur ve böylece aşırı doymuş kaynayan çözelti soğutulursa, aşırı çözünmüş olan madde çözücüden ayrılır. Yavaş soğutmada büyük ve güzel billur şekli meydana gelir.

Eğer, bazan olduğu gibi, böyle bir çözelti billurlaşmayı reddederse, bu çözeltiyi aynı veya benzer bir maddenin çok küçük bir kristalı ile aşılama işlemi yapılır. Bu çözeltiyi çalkalamak veya bir damla başka bir çözücü eklemek de arzu edilen neticeyi verir. "Fraksiyonlu billurlaştırma"; farklı çözünürlüğe sahip maddeleri ayıracak şekilde bir çözeltinin tuz muhtevasının mükerrer bir tarzda kısmi billurlaştırılmasından ibarettir.

Billurlaşma veya billurlaştırma, mineroloji ilminde de çok önemli bir işlemdir. Minerallerin çoğu billurlaşma ile elde edilir.