BESLENME
Alm. Ernährung, Fr. Nutrition, İng. Nutrition. Besinlerin, hayatı idame ettirebilmek maksadıyla hazım kanalı yoluyla vücuda alınmaları. Beslenmede, besinlerin kalitesi yanında onların alınış şekli ve zamanı da önemlidir. Pişirme bazı vitaminleri bozar veya bir kısım yiyecekler de pişirilmeden sindirilemez.
Türk milletinin temel gıdası ekmek olduğu için ekmeğin kalitesi önemlidir. Beyaz undan yapılan ekmek, kepekli undan yapılana göre vitamin ve selüloz bakımından fakir, nişasta yönünden zengindir. Siyah (kepekli) ekmek sindirimin daha düzenli olmasını sağlar ve kabızlığı önler. Şimdi adet olmamasına rağmen arpa unuyla karışık ekmek de beslenme açısından uygundur.
Öğünlerin zamanı ve sayısı da düzenli olmalıdır. Düzenli beslenen bir kişiye günde iki defa yemek yimek yeter. Barsaklarda sindirim esnasında o bölgeye fazlaca kan gider ve gıdalar barsakları yedi-sekiz saatte kat eder. Alınan gıdadan azami fayda temin edilmesi ve sindirim bozukluğu olmaması için, öğünler arasında en az bu kadar zaman olmalıdır. Uyku esnasında barsak hareketleri ve sindirim faaliyeti azalır. Bu sebeple tok olarak yatmak uygun olmaz. Bu esnada barsak muhtevası flora (zararsız maya bakterileri) tarafından kokuşturularak gaz hasıl olur. Şişkinlik ve rahatsızlık hissi ile kişi rahat uyuyamaz. Ayrıca uyku esnasında kana karışan sindirilmiş gıdalar harcanamadığı için, depolarda birikerek asrımızın en önemli rahatsızlığı olan şişmanlığa sebeb olabilirler.
Yemeklerin yenmesi gibi hazırlanması da önem verilecek konulardandır. Tencerelerin yemeğe en az etki edecek, kimyasal bozulmayı önleyecek cinsten toprak kaplar olması idealdir. Bunların bulunup kullanılması zor olduğundan emaye, çelik tencereler ve kalaylı bakır kaplar da güvenle kullanılabilir. Alüminyum kolay aşınıp çözündüğünden ideal yemek tenceresi olmaktan uzaktır. İdeal beslenmede besinler arasında her cins gıda maddesi olmalıdır. Hayvani gıdalar (süt, yumurta, et, tereyağı), bakliyat (kuru sebzeler), yeşil sebzeler ve meyveler bütçeye göre ayarlanarak hepsinden yenmelidir.
Yemekleri koşuşturmaca şeklinde değil bütün aile birlikte neşe içinde yemelidir. Sofrada yeşil sebze veya meyve bulundurmaya gayret etmelidir. Pahalılığı sebebiyle fazla alınamayan etin yeri, kuru fasülye, nohut,börülce gibi protein yönünden zengin gıda maddeleri ile doldurulmalıdır.
Fazla beslenme, yetersiz beslenmeden daha tehlikeli olup, şişmanlık, kalp hastalığı, kalp damarı yetmezliği, hipertansiyon, şeker hastalığı, kireçlenme gibi hastalıkların sebeblerinden birini teşkil eder.
İyi bir beslenme; aşırı kilo aldırmayan, kişinin işini rahat yapmasını sağlayacak enerjiyi verecek kadar olmalıdır. Her gün belli gıdaları belli miktarlarda hesaplayarak almak imkansız olduğundan, yemek seçmede aşırıya kaçmayıp her çeşit gıdayı yemelidir.
(Bkz. Euzü Besmele)
Şiirlerini hece vezni ile yazan ve bu vezni en güzel şekilde kullanan beş şair. İkinci Meşrutiyetten sonra (1908) Ziya Gökalb ve Ömer Seyfeddin’in öncülüğünde edebiyatta yeni bir akım başladı. Bu akımı benimseyen Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek, Halid Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel’e “beş hececiler" veya “hecenin beş şairi” ismi verildi. Bu şairler 20. yüzyılın ilk çeyreğinde milli bir dil ve edebiyat, yeni lisan akımını benimseyerek, aruz veznini bir tarafa bırakarak, hece veznini ön plana adılar.
Beş hececiler, şiir yazmaya, Balkan Savaşı yıllarında başladılar. Üslup bakımından da Servet-i Fünuncuların tesirinde kalan bu şairler, aslında aruz ile de çok güzel eserler verdiler. Aruz ve hece zevki bu şairlerde birleşmişti. Zaten aruz bu sırada asırlar ötesinden gelen bir zevkle dile nüfuz ederek, Türk şiirinin emrine girmiş ve en ileri şekline ulaşmıştı. Bu alanda ilk şiirleri, Orhan Seyfi (1910) Hıyaban, Halid Fahri (1912) Rübab, Enis Behiç (1912) Şehbal, Faruk Nafiz (1913) Peyam-i Edebi, Yusuf Ziya (1914) ise Kehkeşan dergilerinde yazdılar. Bu beş şair, 18-20 yaşlarındayken, Ziya Gökalb ile Ömer Seyfeddin Selanik’te Genç Kalemler Dergisini çıkarıyorlardı (1911). Bunlar milli edebiyat davası için bu dergiyi çıkardıklarını söylüyorlardı. 1914 senesinde İstanbul’da Bilgi Derneğini kurdular. Zamanla hepsi bu dernekte çalışmaya başladı. Birbirleriyle tanıştılar ve verdikleri konferanslarla birbirlerini teşvik ederek fikir birliği yaptılar. Enis Behiç ilk şiiri Hodbin’i, bu dernekte okudu. Balkan Savaşından sonra, Edirne’nin düşmandan geri alınması üzerine Enis Behiç, Ey Meriç şiirini yazdı. Yusuf Ziya’nın ilk hece vezni ile yazdığı Türk Yurdu Dergisinde yayınladığı manzumesi Gecenin Hamamı şiiridir (1914). 1917-18 senelerinde, Ziya Gökalb, Ömer Seyfeddin, Fuad Köprülü’nün çıkardığı haftalık Yeni Mecmua Dergisinde beş hececilerden Orhan Seyfi ile Halid Fahri’nin, sonra Faruk Nazif’in şiirleri çıkmaya başladı. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgaline kadar bu dergi aralıklarla çıktı. İzmir’in işgali üzerine şairler dağıldı ve dergi kapandı. Ülkü birliği bakımından beş hececiler arasında tam bir birlik yoktu. Zamanla Halid Fahri ve Faruk Nafiz aruz vezni ile şiirler yazdılar.Yusuf Ziya bunlara şiddetle çattı. Şair Dergisinde Yusuf Ziya hecenin, Nedim Dergisinde Halid Fahri aruzun savunmasını yaptı. Faruk Nafiz Büyük Mecmua’da hece, bir de Nedim Dergisinde aruz şiirleri yazıyordu.
Halid Fahri, Orhan Seyfi, Faruk Nafiz (1921) Yarın Dergisine şiirler vermeye başladılar. 1923-1928 seneleri arasında çıkan Milli Mecmua'da beş hececilerin dışında, Halide Nusret, Necmeddin Halil, Ahmed Kudsi, Necib Fazıl, Ömer Bedreddin, Ali Mümtaz gibi yeni hece şairleri de şiirler yazmaya başladılar.
Beş Hececiler bazan bir dergide birleştiler, bazan ayrıldılar. Konuşulan Türkçeyi yazı diline geçirerek yeni bir davayı kazandıranlar bunlardı. Beş Hececiler, ferdi duyguları, eski korsan hikayelerini, vatan köşelerini, Anadolu gerçeklerini şiire geçirdiler. Tarihi hadiseleri sade bir dille yazdılar. Çoğunlukla hecenin 11 ve 14'lü kalıplarını kullandılar. Yeni yeni biçimler aradılar. Bazan bir hikayeyi beyit beyit, kafiyeli, uzun şiirler biçiminde de yazdılar. Mesela Faruk Nafiz’in Han Duvarları vb.
Beş Hececiler, dilde sadeleşmeyi, duyguda yerlileşmeyi seçtiler. Nesir ile şiiri karıştırdıkları yazıları da olmuştur. Hatta vezni; Binnaz, Canavar, Sönen Kandiller gibi tiyatro eserlerinde bile kullandılar.
Alm. Kinderwiege (f), Fr. Berceau (m), İng. Cradle. Küçük çocukları yatırmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan özel yapılı küçük karyola. Topun namlusuna ateş sırasında kaydırarak yataklık yapan parça ile oymacılıkta kullanılan sivri uçlu yontma kalemine de beşik denir.
Türkçe olan kelimenin aslı “bişik”tir. Çocuklar için ud, demirhindi, pelesenk, abanoz, ceviz ve serviden oymalı ve nakışlarla süslü çok güzel beşikler yapılırdı. Ağaç üzerine kadife kaplama ve üzerine kabartma gümüş işlemeli olan beşikler en kıymetli olanlarıydı. Bebeğin beşikten düşmemesi için göğsünden karnına doğru bağlanan ucu küçük değnekli şallara da “bağırdak” veya“bağartlak” adı verilirdi. Anne ve nineler bebeği uyuturken beşiğin önünde ninniler söylerlerdi. Ninnilerin edebiyatımıza kadar geçmiş çok manidar olanları vardır. Bunlarda, aslan gibi kuvvetli olmak, mektebe gidip ilim öğrenmek, vatan, millet sevgileri fikri küçük çocuğun dimağına telkin edilirdi. (Bkz. Ninni)
Eskiden beşiğe çok önem verilirdi. Yalnız göçebe ailelerinden başka her ailenin bir beşiği olurdu. Anadolu’daki köylerde hala ehemmiyetini muhafaza etmektedir. Göçebeler taşıması zor olduğu için beşiğe pek iltifat etmeyip “yelenbi” adını verdikleri salıncakta çocuklarını büyütürler.
Beşik manilerinden biri şöyledir:
Oğlum, oğlum oyunda,
Cüz kesesi boynunda.
Oğlum aslan olacak,
Türklük vardır soyunda.
BEŞİKTAŞ JİMNASTİK KULÜBÜ (BJK)
Türkiye'de ilk olarak kurulan spor kulübü. Mart 1903'te Serencebey'deki Şeyhülharem Osman Paşanın konağında Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü adıyla kuruldu. O zamanki forması kırmızı-beyaz renkte olanBeşiktaş Bereket Jimnastik Kulübünü, Mehmet Şamil, Hüseyin Bereket, Ahmed Fetgeri (Aşeni), M.Ali Fetgeri, Mazhar Hoca (Kazancı), Fuat Balkan, Nazım Nazif, Tayyareci Fethi, Haydar, Behçet ve Şevket beyler kurdular. Kulübün ilk başkanı olarak Şamil Osman seçildi.Kulüpte önceleri güreş, boks, jimnastik, eskrim, barfiks paralel dallarında faaliyet gösterildi. Kısa bir müddet sonra kulübün adı Osmanlı Beşiktaş Terbiye-i Bedeniye Mektebi olarak değiştirildi. Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından kulübün çalışmalarına özel bir fermanla izin verildi. 1909 senesinde adı Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü olarak değiştirildi. 26 Ocak 1910'da resmen tescil edildi. Ahmed Şerafettin Beyin de katılmasıyla kulübün faaliyet sahası futbola kaydı. Futbol takımı daha çok Akaretler ve Valideçeşmesinde oturan gençlerden teşkil edildi. Refik Osman (Top) ile Şerafettin Beyin takımlarını birleştirmeleri ve Beşiktaş semtindeki başka futbol takımlarının da katılmalarıyla güçlü bir futbol takımı meydana geldi. Formasının renkleri başlangıçta kırmızı-beyaz olduğu halde 1912 Balkan Savaşı mağlubiyeti neticesinde yas ve üzüntü alameti olarak siyah-beyaza çevrildi.
Beşiktaş Osmanlı Jimnastik kulübüne ait birinci, ikinci ve üçüncü takımlar kurulmasına rağmen, siyah-beyaz formalı takım 1919 yılından itibaren liglere katılabildi. O yıl Türk İdman Birliği ligine giren Beşikaş Hilal, Vefa, Beykoz, Darüşşafaka, Üsküdar, Beylerbeyi, Türkgücü, Fatih, Nişantaşı, Haliçfener, Kumkapı ve Bakırköy kulüplerinin katıldığı bu ligde 1919-1920 sezonunda şampiyon oldu. Bu ligde ertesi sene de şampiyon olan Beşiktaş Osmanlı Jimnastik kulübü 1923 senesinde Beşiktaş Jimnastik Kulübü adını aldı. 1923-1924 sezonundan itibaren İstanbul Amatör Liginde yer almaya başladı. 1923-1951 seneleri arasında bu ligde on bir defa şampiyon oldu. İstanbul profesyonel liginde iki defa, Türkiye Futbol Şampiyonasında iki defa, Milli Küme'de iki defa, Türkiye Birinci Liginde, 1959-60, 1965-66, 1966-67, 1981-82, 1985-86, 1989-90, 1990-91, 1991-92 sezonlarında olmak üzere sekiz defa şampiyon oldu. İki defa Türkiye Federasyon Kupasını, beş defa (1967, 1974, 1986, 1989, 1992) Cumhurbaşkanlığı Kupasını, dört defa Başbakanlık Kupasını, beş defa Türkiye Spor Yazarları Kupasını kazandı.
Futboldan başka diğer spor dallarında da çok seçkin sporcular yetiştiren BJK'nin kız voleybol takımı 1964-65 sezonu İstanbul Bayanlararası Voleybol Ligi Şampiyonu oldu. Aynı takım 1966'da da Federasyon Kupasını kazandı. 1967-68 ve 1976-77 de İstanbul II. Küme'de şampiyon oldu. Basketbolda 1955-56 İstanbul II. Küme, 1966-67 İstanbul I. Küme 1974-75 Türkiye Ligi ve Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Kupası ile Zafer Kupası şampiyonu oldu.
Türkiye'yi Milletlerarası spor müsabakalarında temsil eden Milli takıma her defasında elaman veren BJK ile İstanbul'un diğer semt takımlarından Galatasaray ve Fenerbahçe arasında baştan beri bir rekabet süregeldi. Birinci Ligde bulunan bu üç takım "Üç büyükler" adıyla anılır oldu.
Sporcuları arasında Tayyareci Fethi, Şeref Bey, Hüsnü Savman, Baba Hakkı (Yeten) gibi ünlü isimlerin bulunduğu BJK günümüzde futbol, voleybol, basketbol, atletizm, boks ve halter dallarında faaliyet göstermektedir. Kırk yılı aşkın bir süredir Çırağan Sarayı bahçesindeki Şeref Stadında çalışmalarını yürüten BJK 1985 senesinden bu yana Ihlamur semtinde kurulan Fulya Stadı ve Kapalı Spor Tesislerinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Kulüp binası Akaretlerdedir.
Osmanlılar devri Darüssaade ağalarından. 1652 (H.1062) senesinde doğdu. 1746 (H.1159) senesinde İstanbul’da vefat etti.
Sarayda Yapraksız Ali Ağanın yanında yetişen Beşir Ağa, 1707 senesinde saray hazinedarı oldu. Sultan Üçüncü Ahmed’in şehzadeliği sırasında onun musahibi oldu. Sonraları Darüssaade Ağası Süleyman Ağa ile beraber 1713’te Kıbrıs’ta mecburi ikamete tabi tutularak gönderildi. Kıbrıs’tan Mısır’a, oradan da Hicaz’a gönderilerek Şeyhülharemeynlik vazifesi verildi. Bu vazifesi sırasında Mekke-i mükerremede bulunan evliyanın büyüklerinden olan Ahmed-i Yekdest hazretlerine talebe oldu. Onun sohbetlerinde bulunup feyz aldı ve tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. 1717 senesinde İstanbul’a çağrılarak Darüssaade Ağalığına tayin edildi. Bundan Sonra Sultan Üçüncü Ahmed Hanın padişahlığının son ve Sultan Birinci Mahmud Hanın padişahlığının ilk devirlerinde olmak üzere vefatına kadar otuz sene Darüssaade Ağalığı yaptı. Bu vazifesi sırasında çok hizmet eden Beşir Ağa, Babıali civarında, cami, medrese, tekke, çeşme ve kütüphane inşa ettirdi. Fatih, Beşiktaş, Kocamustafapaşa, Fındıklı, Üsküdar ve Sarıyer’de çeşmeler, Medine-i münevverede pekçok hayrat yaptırdı. Babıali yakınında yaptırdığı cami yanındaki kütüphanede 1368, Eyyub’deki kütüphanede 219 cilt kitap vardır. Bu kitaplar bugün ayrılan bir bölümde muhafaza edilmektedir.
Beşir Ağanın ilk matbaanın kuruluşunda mühim rolü olmuştur. İbrahim Müteferrika İstanbul'da ilk matbaayı açtığı gibi, ilk kağıt fabrikasının da Yalova’da açılmasına gayret etti. Bu fabrika için en uygun yer Beşir Ağanın çiftliği idi. Çiftliğini bu iş için seve seve vakfeden Beşir Ağa, fabrikanın kurulmasından çok kısa bir zaman sonra 1746 senesinde İstanbul’da vefat etti. Eyyub Sultan Türbesine defnedildi.
Osmanlı tarihinde Darüssaade Ağası olan iki Beşir Ağa daha vardır. Bunlardan birisine Küçük Beşir Ağa denilmiştir. Diğeri Sultan Üçüncü Mustafa Han zamanında Darüssaade Ağası olan Beşir Ağadır.
Osmanlı Devletinin son devirlerinde yetişen yazarlarından. 1852 senesinde İstanbul’da doğdu. Babası Hurşid Paşadır. İlk tahsiline Fatih Rüştiyesinde başladı. Babasının Adana Mutasarrıflığına, sonra da Suriye’ye tayin edilmesi üzerine Gavit Mektebine gitti. Ailesinin İstanbul’a geri dönmesi üzerine 1871’de Mekteb-i Harbiyeye girdi. Okulu bitirdikten sonra hademe sıfatıyla Sultan Abdülaziz Hanın sarayında “Yaveran-ı Hazret-i Şehriyari” olarak vazifeye başladı. Bu vazifesi padişahın tahttan indirilmesine kadar sürdü.
Beşir Fuad, saraydan ayrıldıktan sonra, Girit İsyanını bastırmak için gönderilen birliklere gönüllü olarak katıldı. Burada boş durmayarak İngilizce ve Almanca öğrendi. İstanbul’a döndükten sonra 1877-78 Osmanlı-Rus Harbinde görev aldı. 1881’de Kolağası rütbesiyle Harbiye Levazımat-ı Umumiye Dairesinde teftiş heyeti komisyonuna üye olarak tayin edildi. 1884’te görevinden istifa ederek yazarlığa başladı.
Beşir Fuad, askerlikten ayrıldıktan sonra Ceride-i Havadis Gazetesi'nin başyazarı oldu. Önceleri bazı dergilerde tercümeleri yayınlanıyordu. Gazeteciliğe geçmesi üzerine bu tercümelerini kitap haline getirdi. Haver adlı bir dergi çıkardı ise de kısa bir süre sonra kapatıldı. Bunun üzerine Güneş adlı bir dergi çıkarmaya başladı. Güneş ancak 12 sayı yayınlandı. Daha sonra Ceride-i Havadis’in de kapatılması üzerine yazı hayatını Tercüman-ı Hakikat ve Saadet’te devam etti. Geçirdiği bir bunalım sonucu 5 Şubat 1887’de kol bileğini keserek intihar etti.
Beşir Fuad, bütün hayatı boyunca natüralizm ve realizmi savunmuş edebiyat tarihimizde de hayaliyyun-hakikiyyun tartışmasına pozitivist felsefe yönünden katılmıştır. Comte, Spencer Diderot gibi pozitivist, materyalist ve evrimci yazarları Türkiye'de ilk tanıtan odur. Kur'an-ı kerimi yalnızca Fransızca tercümesinden okuyacak kadar kendi kültür dünyasından kopmuş, Osmanlı toplumunun ilerlemesini batılı materyalist yazarların fikirilerine bağlamakta görmüştür. Yazı hayatında tercümenin (çevirinin) büyük önemi vardır. İlk çevirileri tiyatro türündeydi. Daha sonraları dil konusundaki tercümelere önem vermiştir.
Çeşitli alanlarda birçok eser yazmış ve tercümeler yapmıştır. Bazı eserleri şunlardır:
1) İki Bebek (Tercüme, piyes). 2) Binbaşıyı Davet (Tercüme, piyes). 3) Bedreka-i Lisan-ı Fransevi (Tercüme). 4) Cinayetin Tesiri (Tercüme, roman), 5) Almanca Muallimi (Tercüme). 6) Beşer: Eserde fizyolojiyi incelemiş, fizik ve kimyanın hayat ile bağlantısı konusuna ağırlık vermiştir. Eseri hazırlarken büyük ölçüde Fransız fizyolojisti Clande Bernard’dan etkilenmiştir. 7) Voltaire. 8) Miftah-ı Usul-i Ta’lim. 9) İntikad: Muallim Naci ile yazışmalarının toplandığı bir eserdir. 10) Mektubat: Fazıl Necib ile yazışmalarının toplandığı bir eserdir. 11) Victor Hugo.
Alm. Ruhrwurz, Blutwurz, Fr. Potentille tormentille, İng. Tormentil, Cinquefoil. Familyası: Gülgiller (Rosaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Bütün Türkiye’ye yayılmıştır.
Çok yıllık otsu veya küçük çalımsı bitkiler. Çiçekler genellikle saplarda tek, 4 veya 5 parçalıdır. Çiçek sarı veya beyaz, nadiren de kırmızımsı renktedir. Türkiye’de oldukça yaygın türleri bulunmakta olup, 53 türü tesbit edilmiştir. En çok bilinen türleri şunlardır:
Gümişi beşparmak otu (P.argantea); Karadeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu bölgelerinde rastlanır.
Sürünücü beşparmak otu (P. reptans); İstanbul çevresi, Karadeniz, İç Anadolu bölgelerinde yetişir.
Tıbbi beşparmak otu (P. tormentilla); Doğu Karadeniz’de yayılmıştır.
Kullanıldığı yerler: Bitkinin köklerinde % 20 tanin, glikozit tormentillin, acı maddeler, çinovik asit vardır. Kuvvetli bir kabız edici olarak ishale karşı kullanılır. Gargara halinde faranjit ve boğaz ağrılarında faydalıdır.
(Bkz. Işınlar, Radyoaktivite)
Alm. Beton (m.), Fr. Beton (m.), İng. Concrete. Çakıl, kum gibi "agrega" denilen maddelerin bir bağlayıcı madde ile birleştirilmesinden meydana gelen malzeme. Bağlayıcı madde de genellikle çimentodur. Mesela portland çimentolu betonda bağlayıcı, portland çimentosu ve su karışımıdır. Asfalt ve diğer başka malzemeler de bağlayıcı olarak kullanılır; “asfalt betonu” ve “polimer betonu” elde edilir. Ancak genellikle “beton” denince portland çimentolu beton hatıra gelir.
Beton çok yaygın olarak kullanılan bir yapı malzemesidir. Baraj, kanal gibi su yapıları yanında yol, bina, köprü ve diğer yapıların inşaatında kullanılır. Hem bir taşıyıcı eleman ve hem de dekoratif malzeme olarak ortaya çıkar. Yangına dayanıklılığı, su geçirmezliği ve ses yalıtımı bakımından da tercih edilir. Modern yapılarda nükleer radyasyona karşı da kullanılır. Hemen hemen her inşaat mühendisi tarafından tercih edilir. Dünya ortalaması olarak kişi başına senelik beton üretimi bir ton civarındadır. Bu miktar Türkiye’de ise l980 yılında yaklaşık 250 kilogramdı.
Tarihi gelişimi: Beton yaklaşık olarak değişik şekillerde ve genel manada 5000 yıldan beri kulanılmaktadır. Eski Mısırlılar kil harcını piramitlerin yapımında kulanmışlardır. Harç kireç taşının (CaCO3) ısıtılması ve karbondioksit gazının (CO2) çıkarılması ile elde edilmekteydi. Elde edilen kireç, agrega ile karıştırılarak harç olarak kulanılmaktaydı. Daha sonra CO2 olarak sertleşen orjinal CaCO3 veya kireç taşına çevrilmekteydi. Su ile sertleşen hidrolik çimentonun bulunuşu, Romalılara kadar uzanır. Romalılar kireç hamurunu, pozolanik volkanik küle karıştırmaktaydılar. Bu amorf silisten oluşan pozolan, suyun mevcudiyetinde alkali ile kimyasal olarak reaksiyona girerek silis jeli olarak sertleşir.
Pozolan kelimesi, maddenin bulunduğu Pozzuoli isimli İtalyan kasabasından gelmekteydi. Bu konuda ilk patent İngiliz James Parker’e l796’da verilmiştir. l824’te de İngiliz duvarcısı Joseph Aspdin kireç taşını kille yakarak bir bağlayıcı madde, çimento elde etti. Portland Adasındaki kireç taşına benzediği için Portland çimentosu ismini verdi. Bugün günümüzde kullanılan modern portland çimentosu Aspdin’inkinin geliştirilmişidir. Günümüzde yıllık dünyada l00 milyona yakın portland çimentosu kulanılmaktadır.
Betonun bileşimi:Betonu teşkil eden en önemli madde, bağlayıcı olan çimentodur. Çimento, su ile kimyasal reaksiyona girerek agrega tanelerini bağlar. Agrega, betonun yaklaşık % 75’ini meydana getirir. Tane boyutuna bağlı olarak iri ve ince diye isimlendirilir. İri veya kaba agrega çoğu zaman taş ocaklarından kırma suretiyle elde edilebildiği gibi tabii olarak da bulunabilir. Dikkat edilecek husus, zararlı maddelerden temiz olmasıdır. Bu zararlı maddeler yumuşak taneler, kil, çözülebilir tuzlar ve organik maddeler olabilir. Kum veya ince agrega, silika veya kalker ihtiva eden tabii olarak parçlanmış malzemenin elenmesi ile elde edilebildiği gibi, kayalardan kırma ve öğütme suretiyle de elde edilebilir. Betonu teşkil eden diğer önemli bir madde de sudur. Suyun zararlı madde ihtiva etmemesi gerekir. Genellikle içilebilen su yeterlidir.
Çimento, agrega ve sudan başka betona bazı katkı maddeleri de karıştırılabilir. Bunlar, su ilavesinden evvel veya sonra konulabilirler. Katkı maddeleriyle, betonun işlenebilme özelliği, dayanıklılığı, mukavemeti arttırabildiği gibi, sertleşmeyi geciktirebilir veya çabuklaştırabilir. Bunun yanında ısı genleşme ve geçirgenlik de beton katkı maddeleriyle kontrol edilebilir. Betonun içinde milyonlarca mikroskopik hava kabarcığı meydana getiren katkı maddeleri de mevcuttur. Karışımın su ihtiyacını azaltan katkı maddeleri, portland çimentosu taneciklerini elektrikle yükleyerek birbirlerinden ayırır ve daha homojen bir karışım meydana getirerek su ihtiyacını azaltırlar.
Beton üretimi:Beton için gerekli olan çimento ve agrega, ayrı sanayi dallarında hazırlanır. Son adım, karışımın hazırlanıp betonun kullanılması safhasıdır. Uygun karışım oranlarının seçilmesi; ekonomi, işlenebilme, mukavemet, dayanıklılık ve görünüş gibi özelliklerin dengeli elde edilmesini sağlar. Bunlar kullanıldığı yere göre değişir. Agreganın durumuna, çimento cinsine göre pekçok karışım oranı hesap metodu teklif edilmiştir. Karışım suyunun çimento miktarına oranı, betonun mukavemetine tesir eden en önemli bir etkendir. Diğer önemli bir etken de beton içindeki hava miktarıdır. Bu miktar normal betonda yaklaşık % 0,3-3 civarındadır. Bu iki tesir beton kalitesinin kontrolünde en önemli iki faktörü teşkil etmektedir. Ayrıca beton karışımın homojen olarak elde edilmesinde de önemlidir.
Karıştırma işi, inşaat yerinde betoniyerlerle gerçekleştirilir. Bazı özel durumlarda karışım, küreklerle de yapılabilir. Genel olarak karışımı meydana getiren çimento torba, agrega ağırlık (veya bazı hallerde görünen hacim) ve su da hacim olarak ölçülür. Karışımı hazırlayan (veya hazır beton satan) merkezi kuruluşlar da mevcuttur. Buraya yapılacak istek karşılığında, kullanıma hazır, istenen kalitede karışım, inşaat yerine getirilir. Karışım, sabit karıştırıcılarda yapılabildiği gibi, hareketli karıştırıcılarda da gerçekleştirilebilir. Bu çeşit merkezi beton santrallerinin faydası, karışımın kontrollü olarak yapılmasıdır. Uygun kum ve çakıl bulunduğunda kolayca iyi kalitede beton elde edilebilir.
Tavsiye edilebilecek yaklaşık karışım oranı ağırlıkça 1 su, 2 çimento, 4 kum ve 5 çakıl şeklinde verilebilir.
Karışımın homojen bir şekilde elde edilmesinden sonraki yapılan iş, bunun yerleştirilmesidir. Eğer hazırlanan karışım döküm yerine yakın değilse bunun bu yere iletilmesi gerekir. Bu işlem araba ve kova veya pompa kullanılarak da gerçekleştirilebilir. Kalıba yerleştirilen karışımda bulunan hava kabarcıkları titreştirici kullanılarak çıkarılabilir ve betonun iyi yerleşmesi sağlanabilir. Küçük işlerde, şişleme de tatbik edilebilir. Titreştirme, dış merkezli bir kütlenin bir eksen etrafında döndürülmesi suretiyle elde edilir. Bu vibrasyon denilen titreştirme, beton içinde yapılabildiği gibi, kalıbın titreşimiyle de elde edilebilir.
Betonun elde edilmesinde en son adım, dökülmüş betonun bakımı ve sertleşmesidir. Sertleşme portland çimentosunun hidratasyonu, su ile kimyasal reaksiyona girmesi sonucu meydana gelir. İlk günlerde nemli şartların belirli süre devam ettirilmesi önemlidir. Bunun için betonun dış yüzü, su ile ıslatılabileceği gibi, nemli örtüler de kullanılabilir. Tam hidratasyonun elde edilmesi için çimento türü ve sıcaklığa bağlı olarak uzun bakım süresine ihtiyaç duyulabilir. Çoğu hallerde yedi gün kafidir. Genellikle betonun suyunun buharlaşması sonucu sertleştiği zannedilir. Gerçekten bu doğru değildir. Su olmaksızın ne hidratasyon ve ne de sertleşme olabilir. Su, çimentonun hidratasyonu sonucu kaybolur ve ancak fazla suyun buharlaşmasına müsaade edilebilir. Betonun geçirdiği devrelerdeki kimyasal reaksiyonlar oldukça karmaşıktır.
Özellikleri
İşlenebilirliği: Eğer, iletimi ve yerleştirilmesi sırasında homojen karışımı bozulmuyorsa, döküldüğü kalıbın şeklini alıyorsa ve dış yüzeyi düz teşkil edilebiliyorsa, bu çeşit betona “işlenebilir” denir. Bu özelliği en çok, betonun içinde bulunan su miktarına bağlıdır. Kalıp şekline ve kullanıldığı yapı elemanının özelliğine göre değişik derecede işlenebilirliğe sahip beton arzu edilir.
Mukavemet: Beton, yapılarda basınç ve çekme gerilmelerine maruzdur. Yapılarda taşıyıcı malzeme olarak kullanılır. Her ne kadar pekçok faktör mukavemet üzerine etkili olursa da, en önemlisi su-çimento oranıdır. Oranının az olması yüksek kalitede betonun ortaya çıkmasını sağladığı gibi, betonun su geçirmez, aşınmaya ve çevre şartlarına dayanıklı olmasını sağlar. Su-çimento oranı düşük betonlarda mukavemet, ayrıca belirli miktarda pürüzlü yüzeyli kırma taşın agrega olarak kullanılmasıyla da artırılabilir.
Dayanıklılık: Dış ve iç etkiler karşısında özelliklerini korumasına, betonun dayanıklılığı denir. Dış etkiler, donma, çözülme, zararlı su ve zemin etkileridir. Betonun boşluklarında bulunan suyun donması sonucu, hacmi % 9 oranında genişler. Bu genişleme sonucu, betonda meydana gelen çekme gerilmeleri betonun çatlamasına ve parçalanmasına sebeb olur. Betonun su emmesi az veya donan suyun genişlemesi için yeterli boşluk var ise don hasarı azalır. Betona zararlı iç etkiler ise, beton içindeki çimento, agrega ve su arasındaki kimyasal ve fiziko-kimyasal reaksiyonlardan kaynaklanır. Mesela, çimento içinde az miktarda bulunan alkaliler (K2O,Na20), agrega içindeki aktif silis veya karbonatla reaksiyona girerek çözünme ve şişme yoluyla hasara yol açarlar.
Şişme ve büzülme:Betonun diğer bir özelliği nemle şişmesi ve kurumayla büzülmesidir. Şişme, nemin su ile kimyasal reaksiyona girmiş portland çimentosunun yapısına girmesi sonucu ortaya çıkar. Hidratasyona uğramış portland çimentosunun jel tanecikleri (küçük kristalleri) iğnecik ve pulcuklar şeklindedirler. Nemin girmesiyle pulcuk tabakaları birbirlerinden ayrılır ve şişme meydana gelir. Betonun kurumasıyla kasılma olur ve tabakalar daha sıkı hale gelir. Büzülmenin ortaya çıkmasının bir diğer sebebi de, portland çimentosu ile suyun reaksiyona girerek hidratasyon ilerledikçe suyun zamanla azalmasıdır. Başka bir deyişle dışarıdan su alamıyorsa, sertleşen çimento hamuru kendi kendini kurutur. Hidratasyon ısısının doğurduğu sıcaklık ısıtmasıyla da betonda büzülme ortaya çıkar. Dış katmanlarla beton kütlesinin içinde sıcaklıkların farklı olması nedeniyle betonda ince çatlaklar meydana gelir.
Su geçirimlilik:Beton tamamen su geçirimsiz olmamasına rağmen, barajlarda, su depolarında ve diğer su ile ilgili yapılarda kullanılır. Bu, karma suyunun meydana getirdiği boşluklar sebebiyledir. Pek önemli sayılmayabilir. Fakat bu boşluklara giren suyun donma ve çözülmesi betonda hasar meydana getirir. Betonun geçirgen olması zararlı tuz ve asidlerin iç bünyeye nüfuz etmesini de kolaylaştırır. Ayrıca saf su, hidrate portland çimentosunun çözülebilir bileşenlerini ayrıştırır. Su geçirmezlilik, beton üretiminde kullanılan karma suyun miktarının yeterli derecede işlenebilmesini sağlamak şartıyla, en aza indirilmesi ile sağlanabilir. Bu gaye ile bazı katkı maddeleri de kullanılabilir.
Birim ağırlık:Betonun birim ağırlığı, içine giren bileşenlerinkine ve yerleştirme derecesine bağlıdır. Atom reaktörlerinin inşasında birim ağırlığı 3,2 t/m3ü aşan beton kullanılır. Isı yalıtım gayesi ile de birim ağırlığı 400-800 kg/m3e inen hafif beton da elde edilir. Genel olarak 2,5 t/m3 arasındadır.
Kimyasal mukavemet:Hidrate olmuş portland çimentosu, kimyasal olarak bir baz olması sebebiyle asitlerle reaksiyona girer ve ayrışır. Su-çimento oranı düşük olan ve yüksek birim ağırlıktaki betonlar kimyasal etkilere daha mukavimdir. Ayrıca, bazı çimentolar, bazı kimyasal etkilere daha dayanıklıdırlar.
Yangına dayanıklılık: Hidrate olmuş portland çimentosunun bağlayıcı yapısı yaklaşık ll00°C’ye kadar korunduğundan, betonun yangına dayanıklı olduğu söylenebilir. Ancak 300°C’ sıcaklığın üstünde sıcaklığa maruz kalan betonlarda çatlaklar teşekkül ettiğinden, mukavemetinde önemli azalmalar meydana gelir.
Beton Yapı Türleri
Betonarme: Genellikle betonun çekme mukavemeti basınç mukavemetinin % l0’u civarındadır. Pratikte bu, beton içine çelik çubuklar konularak telafi edilir. Böylece çekme gerilmeleri de alınır. Beton ile çelik sıcaklıkla aynı uzama katsayısına sahip olmaları ve aralarında çok iyi bir bağ kuvveti (aderans) bulunması sebebiyle ideal bir çift teşkil ederler. Beton kendini donatan çeliği yangına ve paslanmaya karşı korur. Genellikle çelik donatımı, betonun çekme gerilmesi ortaya çıkan kısımlarında kullanılır. Betonarmenin doğuşu, Fransız Joseph L .Lambot’un küçük bir betonarme kayık inşasına bağlanabilir. Ancak ilk pratik kullanımının l867’de Fransız Joseph Monier ile başlatıldığı söylenebilir. Betonarme inşaat günümüzde en yaygın olan inşa şeklidir.
Öngerilmeli beton: Bunun temel prensibi betonu basınca, çeliği de çekme gerilmelerine maruz bırakmaktır. Çelikte meydana getirilen çekme gerilmeleri, betonda basınç gerilmeleri meydana getirir. Daha sonra betonda meydana gelecek çekme gerilmelerini de önceki basınçlarla dengelenmesi öngörülür. Böylece her tarafta basınca çalıştırılarak, beton kesitin bütününden yararlanılmış olunur. Betonun tamamen basınç gerilmelerine maruz olması, betondaki çatlamayı da en düşük düzeye indirir.
Öngerilme iki maksatla tatbik edilir. Bir türü arzu edilen gerilme ve şekil değiştirmeleri meydana getirmek için, diğer türü de arzu edilmeyenleri dengelemek içindir. Bu çeşit yapı türü ile daha narin hafif beton yapılar yapmak mümkündür. Çeliğe öngerilme, beton dökümünden önce verilebileceği gibi, beton sertleştikten sonra da verilebilir. Birincisinde öngerilme kabloları gerilir, beton daha sonra dökülür ve sertleşmesi beklenir. Beton ve çeliğin arasındaki bağın tam olarak ortaya çıkmasından sonra, öngerilme kablosu kesilir. Diğer türde ise çelik için beton içinde boşluklar bırakılarak beton dökülür. Beton sertleştikten sonra çelik kablolar gerilir ve uçlarından betona bağlanır. Betonla çelik arasındaki ilişki, uçlarda olabildiği gibi, gerilmiş kablonun, betona boylu boyunca bağlanması yoluyla da sağlanabilir. Öngerilmenin doğuşu l886’da Amerikalı P.H. Jackson ile başlarsa da ilk uygulama l928’de Fransız Eugene Freyssinet tarafından yapılmıştır.
Betonarme kabuklar:Betonun en yeni kullanış sahalarından birisi de ince, eğrilikli sathi taşıyıcı sistemlerdir. Bunlar silindirik, hiperbolik, eliptik ve parabolik olabildiği gibi, çok karışık şekillerde de olabilir. Yük taşımasına en uygun örnek, bilinen yumurta kabuğunun düzgün yaylı yükü taşımaktaki özelliğidir. Bu çeşit yapı türünün ilk uygulayıcıları Alman Franz Dischinger ve Ulrich Finsterwalder’dir.
Öndökülmüş beton: Çeşitli boy ve şekillerde hazırlanan önceden dökülmüş yapı elemanları, yapının kurulacağı yere taşınır ve birbirleri ile birleştirilerek inşaat yapılır. Beton borular bu metodla çoktan beri yapılan elemanlardır. Bunlar betonarme olabileceği gibi, öngerilmeli de olabilirler. Bu çeşit inşaatlar değişik tür agrega kullanılarak çeşitli şekil ve renkte yüzey elde edilebilir.
Beton tuğlalar:Bunlar sert ve hafif yapı malzemeleridir. Yapılarda briket ismiyle kullanılırlar, boşlukludurlar.
Hafif beton: Hafif (yoğunluğu sudan küçük) agrega kullanılarak veya beton içine hava (hacmen % 50-% 80) katılarak elde edilir. Bu tür beton kullanılarak betonun ağırlığı azaltılmış olunmaktadır. İkinci Dünya Harbinde özellikle beton gemilerin inşası için geliştirilen hafif beton, bugün yapı mühendisliğinde kullanış alanı bulmuştur. Hafiflik sebebiyle daha narin yapı elemanları yapma imkanı doğmuştur.
Dokuzuncu ve onuncu yüzyıllarda yetişmiş olan Müslüman matematik, astronomi ve coğrafya alimi. İsmi Muhammed bin Cabir bin Sinan er-Raki olup, künyesi Ebu Abdullah'tır. Avrupa'da Al-Batenglus veya Al-Bategni ismiyle meşhur olmuştur. 858 (H. 244) senesinde Harran'da doğdu. Ömrünün çoğunu Fırat Nehri kıyısındaki Rakka'da geçirdi. 877-918 (H. 264-306) seneleri arasında rasat (gözlem) çalışmaları yaptı. Abbasi Halifesi Me'mun'un kütüphanesinde çalıştı. 929 (H. 318) senesinde Bağdat'tan dönüşünde Samarra şehrinde vefat etti.
Çağımızın ileri seviyedeki astronomi bilginlerine göre; sağlamlık ve dakik hesaplamaları sebebiyle ilk gerçek astronomik cetvel (zic, almanak) hazırlayan alimdir. Bu cetvelleri hazırlarken o devirlerde henüz yeni teşekkül etmeye başlayan trigonometri ilmini mükemmel bir şekilde kullanmıştır. Hatta küresel trigonometri ilim dalını kurmak şerefi ona ait olduğu gibi, trigonometriyi astronominin hizmetine ilk defa koyan da odur.
İlmi çalışmalarda sadece teoriler ortaya atmakla kalmayan Bettani, teorilerini son derece ilmi bir hassasiyetle deneye tabi tutmuştur. Güneşin dünyadan en uzak bulunduğu noktadaki hareketini keşfetmiş, güneşin yörüngesinin eğimi ve dünyanın dönüş eksenindeki değişmeler için hassas değerler bulmuştur. Yaptığı son derece hassas rasatlar sonucu güneş yılını ilk defa 365 gün 5 saat 46 dakika 32 saniye olarak hesaplamıştır. Çağımızdaki son derece gelişmiş teleskoplar ve ilmi hesaplamalar sonucu bu değer 365 gün 5 saat 48 dakika 46 saniye olarak hesaplanmıştır. Günümüzde inhiraf (sapma) açısı denilen dünyanın güneş etrafındaki dönüşüne nisbetle kendi etrafındaki dönüşünün meylini de (yaz ve kış itidal kıymetini) hesaplamıştır. Bu meyli, 23 derece olarak bulmuştur.
Bettani, büyük bir doğrulukla tutulma dairesinin deklinasyonunu (meyil) tropikal yıl ve mevsimlerin müddeti ile güneşin hakiki ve vasati hareketini tayin etmiştir. Arzın iki itidal noktası (ilkbahar ve sonbahar noktaları) arasındaki gerilme hareketini ve bunun sonucu, zaman denkleminin asırdan asıra yavaş bir değişime uğradığını isbat etmiştir. Bununla Batlemyüs'ün günöte noktasının sabit olduğu iddiasını çürütmüştür. Batlemyüs'ün aksine güneşin görünen çapının değişmesini ve dairevi güneş tutulması ihtimallerini isbat etmiştir. Ay ve gezegenlerin hareketleri hakkındaki bilgileri düzeltmiş ve yeni ayın görülme şartlarını tayine yarayan yeni ve pek maharetli bir usul bulmuştur. Batlemyüs'ün itidal noktaları hareketi için verdiği değerleri düzeltmiştir.
Bunlara ilave olarak, Bettani, küresel üçgenlere ait bazı problemleri doğrusal açınım izdüşümü ile güzel bir metodla halletmiş ve bu usullerden Regiomontanus (1436-1476) istifade etmiştir. Güneş ve ay tutulmaları hakkındaki mükemmel rasatları, 1794 senesinde ay hareketlerinin asırlık ivmesini tayin hususunda Duuthorn'un işine yaramıştır. Astronomi ve matematikte asrının teki ve İslam astronomicilerinin piri ve reisidir. Kırk iki sene astronomi üzerinde çalışmış ve yukarıda işaret edildiği gibi bu ilim dalına çok hizmet etmiştir.
Keskin bir zekaya sahib olan Bettani ilmi ölçmelerde mekanik aletler kullanmıştır. Usturlab, mikyas, güneş saati (ufki ve dikey), mural quadrant (rub-ı dairesi) kullandığı belli başlı aletler arasındaydı.
Bettani sadece astronomi dalında değil, matematik ve coğrafya sahalarında da üstad olarak tanınmıştır. Yeni trigonometrinin gerçek kaşifi kabul edilen Bettani, ilmi çalışmalarını küresel trigonometri üzerine teksif etmiştir. Dik üçgenleri inceleyerek, sinüs, cosinüs, tanjant, cotanjant, sekant ve cosekant mefhumlarını ortaya koydu. Sıfırdan 90 dereceye kadar açıların trigonometrik değerlerini hesapladı. Cebirsel çözüm usullerini trigonometrik denklemlere uyguladı. Greklerin geometrik çözüm esaslarını tenkid etti. Yerine cebirsel çözüm yolunu getirdi. Açıların cebirsel kıymetlerini hesapladı. Onun geometri, cebir ve trigonometrideki derinliğini gösteren bu buluşu oldukça ilgi çekiciydi. Bettani, küresel trigonometrinin yanında düzlem trigonometri üzerinde de araştırmalar yaptı.
"İnsan, Allahü tealanın birliğini isbata, O'nun emsalsiz büyüklüğünü, yüce hikmetini, muazzam kudretini ve eserlerinin mükemmelliğini anlamaya astronomi ilmi sayesinde muvaffak olur." diyen Bettani, ilmi çalışma ve araştırmaları süresince hep Allahü tealanın büyüklüğünün sırlarını, göklerle yeryüzü arasındaki alakayı inceledi. Son derece mütevazi bir alimdi. İlmini Allahü tealanın marifetine, yani tanınmasına hizmetçi kabul ederdi. Ömrünün hepsini Fırat Nehri yakınındaki rasadhanesinde ilimle uğraşmakla geçiren Bettani, İslam aleminde olduğu gibi, batılı ilim adamları tarafından da çok faydalanılmış, onun bir deha olduğu kabul edilmiştir. İki ünlü oryantalist Gibbs ve Kremers, Bettani hakkında: "Onda şaşılacak bir zeka vardı. O, Müslümanların her nevi kültürünü ihtiva eden bir ansiklopedi gibiydi." demişlerdir.
Ünlü bilim tarihçisi G.Sarton'un ifadesiyle Bettani, çağının en büyük astronomi alimi ve Müslüman bilim adamlarının en büyüklerindendi. On sekizinci asrın ünlü Fransız astronomu Laland; Bettani'yi gelmiş geçmiş büyük yirmi matematik bilgini arasında sayar. Yine batılı bir bilim tarihçisi olan Erich Bell de onun için; "Trigonometriye cebir ilmini uygulayan ilk bilim adamıdır. Yani cebirsel trigonometrinin kurucusudur. Tarih boyunca görülen en büyük astronomi alimidir." demiştir.
Eserleri: Bettani, astronomi sahasında çok eser yazdı. Bunlar arasında Batlemyüs'ün eserlerini yorumlayan dört eserinde, Batlemyüs'ün eserlerini tam bir ilmi tenkid süzgecinden geçirerek onun birçok görüşünü kabul etmedi. Mühim eserleri şunlardır:
1) Ez-Zic-üs-Sabii: Bettani'nin en büyük eseridir. Bu eserde, her yıldızın, uzaydaki yeri, hareketleri, yörüngeleri, matematik usullerle hesaplanmıştır. Hesapların ve rasatların neticelerini ihtiva eden bir almanak özelliğindedir. 2) Kitabün fi Marifeti Metali-ül-Büruc fima beyne Erba-il-Felek: Ayın tutulması, ay ve yıldızların doğuş yerlerinden bahseder. 3) Risaletün fi Tahkik-i Akdar-il-İttisalat, 4)Şerh-ül-Makalat-il-Erba'a li Batlemyüs, 5) Risaletün fi Ameliyyat-it-Tercim-id-Dakika, 6) Kitabu Ta'dil-il-Kevakib, 7) İlm-ün-Nücum, 8) Kitabün fi İlm-il-Felek, 9) Kitabün an Dairet-il-Büruc vel-Kubbet-iş-Şemsiyye, 10) Muhtasarun li Kütübi Batlemyüs-il-Felekiyye, 11) Risaletün fi Mikdar-il-İttisalat-il-Felekiyye.
Alm. An-und Verkauf, Fr. Vehte et Achat, İng. Sell and buy. Alış veriş. Sözlükte bey' "satmak", şira "satın almak"; terim olarak da "iki kişinin mallarını isteyerek değiştirmeleri"dir. Satana "bayi", satın alana "müşteri", satılan yani satış konusu olan mala "mebi", değerine "bedel" (semen), bey' ve şira'ya da Türkçede "alış veriş" denir.
İnsanlar medeni olarak yaratılmıştır. Yani birbirlerine muhtaç olup, birlikte yaşamaya mecburdurlar. Bey' ve şira olmasaydı, yeryüzünde düzen, nizam olmazdı. Çünkü insan, satın aldığı yiyecek ve giyeceği kullanacaktır. İslamiyette yapılan ibadetlerin kabul olması, yenilen helal lokmaya bağlıdır. Helal lokma yiyebilmek de, alış veriş ilmini öğrenip bilmeye ve helal yollardan mal kazanmaya bağlıdır. İslamiyette, haramı, helali, şüphelileri, faizi ve alış verişi bilmeyen, bunları birbirinden ayıramayan, haramdan kurtulamayıp, ibadetleri makbul olmaz. İmam-ı A'zam Ebu Hanife'ye biri gelip; "Vakitlerimi ibadetle geçirmek istiyorum. Bana bir şey yaz da hep onu yapayım." dediğinde; İmam-ı A'zam da kendisine alış veriş bilgilerini yazıp verdi. "Bu, tüccarlara lazım olur, ben evimde oturup ibadetle meşgul olacağım!" diyen zata, İmam-ı A'zam hazretleri de;"Yiyecek, giyecek lazım olmayan kimse var mı? İslam dininin alış veriş kısmını bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibadetlerin sevabını bulamaz." buyurdu.
Yapılan alış verişin doğru (sahih) olabilmesi için, alıcı ve satıcı aynı kimse olmamalı, yani bir kimsenin hem alıcıya hem de satıcıya vekil olmaması lazımdır. Alış veriş yapacak kimsenin akıllı (en az yedi yaşında) olması, sözleşme (akit) yapılması, yani birinin teklif (icab) yapıp, diğerlerinin onu ayrılmadan önce kabul edip, sözün kesilmesi, satılan malın ve ödenen karşılığının mal olması ve kıymetli (mütekavvim) olması gerekmektedir. Kıymetli mal, kullanılması mümkün olan ve izin verilen mal demektir. Müslümanlar için şarap, domuz, denizdeki tutulmamış balık, kıymetli mal değildir.
Veresiye satışlarda, ödeme tarihi belli olmalıdır. Satılan malın, bayinin (satıcının) mülkü olması ve teslimi mümkün olması da lazımdır.
İslam dininde alış verişe ait bilgiler fıkıh kitaplarında, Mecelle ve şerhlerinde uzun anlatılmaktadır.
Alış verişle ilgili olarak, Peygamber efendimiz buyurdular ki:
Helale, harama dikkat ederek çalışıp kazanan kimseyi, Allahü teala çok sever.
En helal şey, sanat sahibinin kazandığıdır.
Ticaret yapınız! Rızkın onda dokuzu ticarettedir.
Malını yemin ederek beğendiren kimseye, kıyamet günü merhamet edilmeyecek, acınmayacaktır.
Satılan bir şeyin kusurunu gizlemek helal değildir. O kusuru bilip söylememek de kimseye helal değildir.
Alm. Deklamatorik (m), Rhetorik (m), Fr. Rhétorique (f), Eloquence (f), İng.Rhaotoric, Eloquence. Bir manayı çeşitli şekillerde anlatma yollarını öğreten ilim. Belagat ilminin; hakikat, mecaz, kinaye, teşbih, istiare gibi bahislerini öğreten kısmı.
Beyan ilminde mana inceliği esas olmakla beraber, lafzın (sözün) manaya delaletinin açık olması da şarttır.
Konuşan kimsenin maksad ve niyeti içinde bulunan tek mana ifade etmek üzere, birbirinden izah dereceleri farklı kelimeler mevcuttur. Beyan ilmi, delaletteki bu izah dereceleri içinde her biriyle ifade edilebilme melekesini kazandırır.
Alm. Dekloration (f), offizielle verlautbarung (f), Fr.Déclaration écrite, manifeste, İng.Declaration, (Written statement). Yazı ile yapılan bildirim. Beyanname, genellikle vergi borçlarının miktarını hesaplamak için mükellef veya vergi sorumluları tarafından, vergi kanunlarında belirtilen dönemlerde vergi dairelerine verilir. Vergi beyannamelerinde başlıca mükellefin adı, adresi, ailevi durumu ile vergi matrahına ve hesabına ilişkin bilgiler yer alır.
Günümüzde, gelir, servet ve harcamalar üzerinden alınan vergilerde büyük ölçüde beyanname usulüne başvurulmaktadır. Beyan sisteminin başlıca faydası; vergi idaresi ile mükellef arasında işbirliğini ve verginin ödeme gücüne uygun alınmasını sağlamasıdır. Beyannamelerin doğruluğunun vergi idaresince kontrol güçlüğü, bu sistemin en önemli mahzurudur.
Vergi beyannamelerinden başka, maliye dışındaki kamu idarelerine verilmesi gereken bildirimlerden de (beyannamelerden) söz edilebilir (sicilli ticaret, mühür ve imza beyannameleri gibi). Bu bildirimlerde imza sahibinin imzasının noterce tasdiki de gerekebilir.
BEYAZ SALKIM (Robinia pseudoacacia)
Alm. Akazienrabinie, Scheinakazie,Fr. Robinier, İng. Locust tree, False acacia. Familyası: Baklagiller (Leguminosae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Türkiye’nin her yerinde. Özellikle park ve bahçelerde çok rastlanır.
Vatanı, Kuzey ve Orta Amerika olan ve özellikle süs bitkisi olarak yetiştirilen bir bitki. Ağaç, parmak şekilli yapraklardan, beyaz, pembe ve erguvan renkli salkımlardan ibarettir. En çok tanınanı Robinia pseudacacia, siyah veya sarı renkli olanlarıdır. Yalancı akasya olarak da bilinir. Gösterişli olan ağaç 25 metreye kadar yükselir. Koyu gri görünümünde dikkat çekici kabarık bir kabuğu vardır. Lezzetli beyaz çiçeklerini, bütün kış üzerinde kalan tohum zarfları takip eder. (Bkz. Akasya)
Kullanıldığı yerler: Uçucu yağ ve alkaloit (Rebinin)ihtiva eder. Yatıştırıcı, kabız ve safra arttırıcı etkileri vardır.
Alm. Weises Haus, Fr. Maison-Blanche, İng. White House. Amerika devlet başkanlarının resmi ikametgahı. Amerika Birleşik Devleti 50 eyaletten meydana gelmiştir. Bu eyaletlerin federal başkanti Washington’dur. Şehirdeki çok sayıdaki resmi binanın en mühimi “Beyaz Saray”dır. Amerika Birleşik Devletlerinin ilk Cumhurbaşkanı George Washington, başkentin yerini tesbit edip planlarını çizdirdi. Yalnız yeni kurulan başkentte hiç oturmadan 1779 yılında öldü. Ölümünden bir sene sonra başkanlık binasının açılışı yapıldı. Bina baştan başa beyazlara boyandı.
John Adams’den beri bütün ABD başkanları burada oturmuşlardır. Geniş bir park içinde yaklaşık altı hektar büyüklüğünde bir arazide bulunmaktadır. Binanın merkezi ve orijinal kısmı Virgina kum taşından inşa edilmiş olup, birçok yeni değişikliğe rağmen 18. asırdaki Georgian stilini muhafaza etmektedir. Washington’daki resmi binalardan biri olup, 52.5 m uzunluğunda ve 25.5 m genişliğinde 2.5 katlı bir binadır.
1814’te İngiliz kuvvetleri tarafından Washington’daki bütün amme binaları yakılmıştı. Beyaz Sarayda yakılan binalar arasındaydı. James Hoban’ın nezareti altında Beyaz Saray yeniden inşa edildi ve 1817 senesinde oturmaya hazır hale geldi. Başkan James Monreo tarafından Fransa’dan ithal edilen mobilya ve mefruşatla imparatorluk stilinde yeniden döşendi. Binanın yanık dış duvarları beyaza boyandı. Bundan dolayı binaya “Beyaz Saray” dendiği yanlış bir zan olarak yayıldı. Hakikatte bina ilk inşa edildiği andan itibaren bu isim ile anılmıştır. İlk banyo teşkilatı Beyaz Saray’a 1877’de ilave edildi.
1949’da Truman’ın idaresinde Beyaz Saray ikamet için emniyetsiz bulundu. Tekrar inşa için bir plan hazırlandı. Dış duvarlar bırakılarak binanın bütün iç dekoru çıkarıldı. Çelik ve beton bir çerçeve üzerinde yeniden inşa edildi. Orijinal ahşap, mermer ve dekoratif alçı işleri gibi kısımların muhafazasına büyük ehemmiyet verildi. Orijinal kat planı muhafaza edilmekle beraber modern tesisat ve imkanlar ilave edildi.