BENİ MUSA (Ahmed, Muhammed ve Hasan bin Musa)

Abbasi Halifesi Me'mun devrinde yetişen üç büyük matematik ve fen alimi. İsimleri, Ahmed, Hasan ve Muhammed'dir. Halife Me'mun'un sarayında astronomi ilmiyle uğraşan Musa bin Şakir'in oğullarıdır. Beni Musa (Musa'nın oğulları) diye zikredilmektedirler. Bağdat'ta doğup yetiştiler. Doğum tarihleri bilinmemektedir. Sadece kaynaklarda Muhammed'in 873 (H.260) senesinde vefat ettiği bildirilmektedir.

Babaları Musa bin Şakir vefat edince, halife Me'mun onları terbiye edip, yetiştirdi. İshak bin İbrahim adlı alimi bu üç kardeşin yetiştirilmesine vazifelendirdi. Daha sonra Bağdat'taki Beyt-ül-Hikme'ye yani ilim akademisine gönderdi. Yahya bin Mansur'un yanında ilim tahsil eden üç kardeş, matematik, mekanik, geometri, tıp, fizik ve diğer ilimlerde yüksek dereceye ulaştılar. Kardeşler arasında en büyükleri olan Muhammed, vaktinin çoğunu astronomi ve fen bilgileri ile ilgili araştırmalara verdi. Ayrıca mekanik aletler ile meşgul oldu. İlim dallarının çoğunda meşhur olduğu için ona Hakim-i Beni Musa lakabı verildi.

Ahmed bin Musa, mekanik olarak çeşitli tartı aletleri yanında, yükleri çekmek ve kaldırmakta kullanılan bazı aletler yaptı. Mekanik konuları üzerinde titizlikle durdu. Bu hususta kardeşlerini ve bu sahada uğraşanları geçti. Ağabeyi Muhammed ile birlikte büyük bir bakır saat yaparak, aynı yüzyılda yaşayanlara örnek oldu. Üzerine ateş yaklaştırıldığında fitili otomatik olarak ortaya çıkan kandiller yaptı. Kandilin fitili ortaya çıkınca yağ da hemen fitilin üzerine yanacak miktarda fışkırıyordu. Rüzgar esse bile kandil sönmüyordu. Ahmed bin Musa ayrıca tarlada sulama yaparken, tayin edilen sulama miktarını aşınca, hemen sinyal veren bir sulama aleti geliştirdi.

En küçük kardeş olan Hasan bin Musa ise, geometri alanında çok başarılı çalışmalar ortaya koydu. Aynı asırda olan alimlerin çözemediği geometri problemlerini kolaylıkla çözdü. Eliptik eğriler üzerine yazdığı ünlü Kitab-üş-Şekl-il-Müdevver vel-Müstatil adlı eseri eliptik geometri konusunda batı bilim dünyasında asırlarca temel müracaat kaynağı oldu.

Beni Musa Kardeşler, Halife Me'mun'un emri ile Sincar mıntıkasında yaptıkları çalışmalar neticesinde, dünyanın çevresini eşit parçalara bölerek, tul hattı (boylam) uzaklığını ölçdüler ve dünyanın çevresini yaklaşık 39.000 km olarak buldular. Bugünkü modern aletlerle yapılan hesaplamalarda dünyanın çevresi 40.000 km bulundu. Bu rakamlar arasındaki çok az fark onların ilimdeki yüksek derecesini göstermektedir.

Beni Musa Kardeşler,Bağdat Köprüsü civarında büyük bir rasathane yaptırdılar. Burada yaptıkları astronomik gözlem ve araştırmaları; sonra gelen İslam alimleri ve batı bilginleri için temel müracaat kaynağı oldu. Ayrıca evlerinde de rasathane vardı.

Bu alim kardeşler, ömürlerini ilmi araştırmalara vakfetmişlerdi. Beni Musa'nın yaptığı ilmi hesaplamalar dakik ve hassas bir yaklaşım arz ettiğinden, Batlemyüs'ü ve o asra kadar yapılan hesaplama usüllerini çok geride bırakmıştı.

Onlardan yüz elli sene sonra Biruni, şöyle demektedir: "Musa oğullarının yaptıkları ilmi ve hassas hesaplamalar, son derece güvenilir durumdadır. Bu alimler, ilmi araştırma metodunu tesis ettiler. Zamanlarında yüksek seviyede bir ilme sahip bulunuyorlardı. Kendilerinden sonra gelen ilim adamlarına kalan şey, onların verdikleri rakamların doğruluğunu araştırmaktan başka bir şey değildi."

Beni Musa, gerçek anlamda ilmi bir atmosfer içinde yaşamışlar ve bu atmosferi güçlendirmişlerdir. Geometri dalında, Yunanlıların hiç sözünü etmediği yeni ve orijinal meseleleri ele almış ve çözmüşlerdir. Otomatik saatler, mekanik aletler, otomatik oyuncaklar, ev alet ve edavatı onların başta gelen buluşlarındandır. Batılılar, bu ve benzeri ilmi gerçekleri görmemezlikten gelmekte ve Müslümanlara karşı; "Sadece beşeri ilimler üzerinde durdular, nazari ve tatbiki ilimleri ihmal ettiler." iftirasında bulunmaktadırlar. Beni Musa kardeşlerin başarıları ve diğer Müslüman ilim adamlarının nazari ve pratik ilimlerdeki buluşları, ilmi eserleri günden güne ortaya çıkmakta ve iftiracıların sözlerini çürütmektedir.

Beni Musa kardeşlerin yazdığı eserler şunlardır:

1) Kitab-ül-Hiyel:Makina konstruksiyon mühendisliğinin öncülüğünü yapan bu eser, sahasında ilktir. Eserde, üç kardeşin yaptığı mekanik aletlerin şekilleri ve nasıl çalıştıkları izah edilmektedir. Sihirli kaplar, fıskiyeler, kandiller, ayrıca körük ve kaldırma düzenlerinden yüz mevzu anlatılmaktadır. Eserde anlatılan otomatik kontrol sistemleri, teknik yönden mükemmel olup, bugün bile pratikte kullanılmaktadır. Bahsedilen on sekiz otomatik kontrol sistemini, genel olarak üç ana konu etrafında toplamak mümkündür: a) Su kaplarında seviye kontrolü, b) Kandillerde yağ seviyesi kontrolü, c) Yön kontrolü. Kullanılan metodlar yönünden düzenleri; hava kontrollü, valf kontrollü, vana kontrollü ve kanatçık kontrollü olarak sınıflandırılır. Beni Musa kardeşlerin kullandığı valflar, teknik yönden çok gelişmişti.

Modern sistem göz önüne alınarak eser incelendiğinde sistemlerin blok diyagramları ile ifade edilebilen sifon, çift sifon, debi ile kontrol, şamandıralı valf, hazneli şamandıra ile kontrol edilen valf, valflı terazi, hava kontrolü, iki konumlu terazi, kontrol vanası gibi motiflerden meydana geldiği görülmektedir. Ayrıca basınç kontrollü türbin, sifonlu valf, akıtmalı ve kademeli terazi gibi orijinal motifler de bulunmaktadır.

2) Kitabü Beni Musa fil-Karastur:Terazi tekniği ile ilgilidir. 3) İlm-ul-Eskal: Yüklerin büyüklük, bileşke ve tatbik noktalarını tesbit etme keyfiyetinden bahseden bir eserdir. 4) Kitabu MeSahat-il-Ekr, 5) Kitab-ün-Yahtevi ala Tenkihi Mahrutatı Apdarius, 6) Kitabün fil-Alat-il-Harbiyye, 7)Kitabü Şekl-il-Müdevver vel-Mustatil: Ekliptiklerle ilgili bir eserdir. 8) Kitabü Kıyas-ı Mesahat-il-Musattahati vel-Müstedireti: Bu eser Avrupa'da, "Hendesede Üç Kardeş" diye bilinir.Latinceye tercüme edilmiştir. 9)Kitabü Hareket-il-Felek-il-Ula, 10)Kitab-uş-Şekl-il-Hendese, 11) Kitabü Cüzi, 12) Kitabün ala Maiyyet-il-Kelam, 13)Kitab-ul-Mahrutat, 14) El-Kitab-ül-Müselles, 15) Kitabü Tekavim-i Menazil-is-Seyyarat: Gezegenlerin uzaydaki faaliyetleri ile ilgili bir eserdir.

BENİ MUSTALIK GAZASI

İslam tarihinde, Peygamber efendimizin hicretin 5. yılında, Müreysi Kuyusu yanında Arab kabilelerinden Mustalıkoğulları ile yaptığı gaza, savaş. Müreysi Gazası da denilir. Mustalıkoğulları, Huzaaoğullarına bağlı küçük bir kabile olup, Medine'ye yaklaşık yüz kilometre güneyde Mekke yolu üzerinde otururlardı.

Hicretin 5. senesinde de, İslamiyetin yayılması için Medine çevresindeki kabilelere elçiler gönderilip, İslama davet ediliyorlardı. Bazı kabileler, davete uyup, Müslüman olmakla şereflenirken, bazıları da red cevabı vererek, güçlü ise savaş açıyor; değilse, güçlü kabilelerle birlikte hareket ediyorlardı.

Beni Mustalıkların reisi Haris bin Ebi Dırar, kabilesini söz geçirebildiği diğer Arab kabileleriyle birleştirip, Müslümanlarla muharebe etmek üzere hazırlıklara başladı.

Peygamber efendimiz bu durumu inceletip, şanlı Eshabıyla istişare ettikten sonra, acele yedi yüz kişilik bir askeri birlik hazırladı. Etrafa, Şam taraflarına sefere gidiyormuş hissi verilerek, kuzeye doğru yola çıkıldı. Bir gün o şekilde yolculuk yapıldıktan sonra, tekrar güneye dönüldü. "Harb hiledir" düsturuna uygun olarak, Mustalıkoğullarının karşısına ansızın çıkıp, hazırlanmalarına meydan vermemek istiyorlardı.

Güneye doğru hızla yol alan İslam ordusu, Bak'a mevkiinde Haris bin Ebi Dırar'ın bir casusunu yakaladı. Sonra ordu, hareketine devam edip bir gece Mustalıkoğulları yurduna ansızın çıkıverdi. Elçi olarak gönderilen hazret-i Ömer, Peygamber efendimizin; "La ilahe illallah, deyiniz de canlarınızı ve mallarınızı koruyunuz." emrini bildirdi. Müslüman olmaları teklif edildi. Fakat kabul etmediler ve ok atarak savaşı başlattılar.

Bir müddet harbedildikten sonra, sevgili Peygamberimiz; "Hep birlikte aniden hücuma geçiniz." emrini verdiler. Bu emri yerine getiren Eshab-ı kiram, Mustalıkoğullarından on kişiyi öldürdü. Kabile reisi kaçarak canını kurtarmış, fakat, kızı Berre ve kabilesinden 600 kişi esir düşmüştü. Ganimetler paylaştırıldı. Berre, Peygamber efendimizin huzuruna çıkıp, "Hissesine düştüğüm sahibimle, dokuz altın karşılığında hürriyete kavuşmam için anlaştım. Serbest bırakılmam için bana yardım ediniz!" dedi. Peygamber efendimiz, merhamet buyurarak, onun bu arzusunu yerine getirip satın aldı. Sonra azad edip, hürriyetine kavuşturdu. Serbest bırakıldıktan sonra sevgili Peygamberimizin, İslamı tebliği ile Müslüman oldu. Onun Müslüman olmasına son derece sevinen Alemlerin Efendisi, mükafat olarak onu nikahı altına alıp onunla evlendi. Peygamber efendimiz buyurdu ki:

"Bütün zevcelerimle evliliklerim ve kızlarımı evlendirmem, hep Cebrail'in (aleyhisselam) Allahü tealadan getirdiği izinle olmuştur."

Bunu gören Eshab-ı kiramın (radıyallahü anhüm) hepsi de: "Biz,Resulullah'ın ailesi olan annemizin, akrabasını hizmetçi olarak kullanmaktan haya ederiz." dediler ve esirlerini azad ettiler. Bu nikah, yüzlerce esirin azad olmasına sebeb oldu. Sevgili Peygamberimiz, onun Berre olan ismini, Cüveyriyye (radıyallahü anha) olarak değiştirdi. Hazret-i Cüveyriyye validemizin babası Haris bin Ebi Dırar ve iki oğlu ayrıca kabilesinden pekçok kimse, Peygamber efendimizin huzuruna gelerek Müslüman oldular.Hazret-i Cüveyriyye validemiz için, hazret-i Aişe validemiz; "Ben, Cüveyriyye'den daha hayırlı, daha bereketli bir kadın görmedim." derdi.

İslam ordusu zaferle Medine'ye ulaştı. Artık etraftaki müşrik kabilelerin gözleri korkmuş, Müslümanlara saldırmaya cesaret etmenin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamışlardı. Bu zaferden sonra İslamiyet sür'atle yayıldı.

BENİ NADİR

Peygamber efendimizin Medine'ye hicret ettiği yıllarda Medine'de bulunan üç Yahudi kabilesinden biri. Bunlar; Beni Baynuka, Beni Kureyza ve Beni Nadir kabileleri idi. İslamiyete ve Peygamber efendimize aşırı ve sinsi düşman idiler. Peygamber olduğunu bildikleri halde, bizim kavmimizden değildir diye hasedleri yüzünden, bir türlü iman etmiyorlardı. Peygamber efendimiz bu kabilelerle vatandaşlık anlaşması yaptı. Ancak zamanla hepsi anlaşmayı bozdular ve ihanet ettiler. Bu sebeble Medine'den çıkarıldılar.

Bu kabilelerden Beni Nadir kabilesi hicretin 4. senesinde Peygamber efendimize bir suikast teşebbüsünde bulunarak anlaşmayı bozdu.

Beni Nadir kabilesi Müslüman olacağız diyerek Peygamber efendimizi Nadiroğulları Kalesine davet ettiler. Peygamber efendimiz bu davet üzerine onların yanına gitti. Bir evin gölgesinde oturduğu sırada evin damından üzerine taş bırakmak üzere harekete geçtiler. Vahiy meleği Cebrail aleyhisselam durumu Peygamber efendimize bildirdi. Peygamberimiz derhal oradan uzaklaşıp Medine'ye döndü.

Suikastçı Yahudiler donakalmışlardı. İçlerinden Kinane ismindeki Yahudi; "Yemin ederim ki, yapacağımız suikast Muhammed'e vahy ile bildirilmiştir. Kendimizi aldatmayalım! Yeminle söylüyorum ki, O, Allah'ın resulüdür. Hem de kitabımızda bildirilen son peygamber, Hatem-ül-enbiyadır. Biz, O'nun kendi soyumuzdan geleceğini umuyorduk. Halbuki Allah, dilediğini gönderir. Tevrat'ta geleceği bildirilen peygamberin sıfatları, O'na tamamiyle uyuyor. Doğum yerinin Mekke, hicret yerinin Medine olduğunu hepimiz biliyoruz.Sizin büyük bir üzüntü içinde Medine'den sürüldüğünüzü görür gibiyim. Şimdi size iki yol göstereceğim. Birincisi, Muhammed aleyhisselama iman edip Eshabından olmaktır. Böylece saadete ermektir. İkincisi de; İslamiyeti kabul etmediğimiz takdirde, Muhammed aleyhisselam bize; Medine'den çıkın, diyecektir. O zaman, yanımıza alabildiğimiz kadar malı hazırlayıp gitmekten başka yapacağımız bir şey yoktur. Fakat, eğer beni kınamanızdan korkmasaydım, Müslüman olmakla şereflenirdim!.." dedi. Yahudiler ise; "Biz, kitabımızdan ve peygamberimizden asla ayrılmayız. Ancak yurdumuzdan çıkıp gidebiliriz." dediler.

Hadiseye şahid olan Eshab-ı kiram, Mescid-i şerife gelip, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimize; "Canımız sana feda olsun ya Resulallah! Birden kalkıp gitmenizin sebebini anlayamadık!" dediler. Efendimiz; "Yahudiler beni öldürmeyi tasarlamışlardı. Allahü teala, bana, bunu haber verince kalktım." buyurarak, onlarla çarpışmak üzere hazırlık yapmalarını, ve Muhammed bin Mesleme'nin (radıyallahü anh) huzuruna gelmesini emir buyurdular. Gelince ona; "Nadiroğulları Yahudilerine git! Onlara: Resulullah beni size, yurdumdan çıkıp gidiniz, burada benimle birlikte oturmayınız! Siz, bana bir suikast planı kurdunuz. Size on gün süre tanıyorum. Bu müddetten sonra buralarda sizden kim görülürse boynu vurulacak, emrini bildirmek üzere gönderdi." de, buyurdu. Muhammed bin Mesleme hazretleri bu emri bildirince, korkularından yol hazırlığına başladılar. Fakat münafıkların başı Abdullah bin Übeyy; "Sakın kalenizden çıkmayınız. Mallarınızı ve yurdunuzu terk edip gitmeyiniz. Adamlarımdan iki bin kişi ile size yardıma geliyoruz." diyerek, haber gönderdi ve onları savaşa kışkırttı. Buna aldanan Yahudiler, Peygamber efendimize haber gönderip; "Biz, yurdumuzu terk edip gitmiyoruz. Elinizden bir şey geliyorsa, yapmakta serbestsiniz. Bizimle çarpışırsanız, biz de sizinle çarpışırız!" diyerek meydan okudular.

Bunun üzerine kainatın sultanı Efendimiz, Eshab-ı kiramıyla, Medine'ye dört kilometre uzaklıkta bulunan Nadiroğulları kalesine yürüdüler. Sancağı hazret-i Ali taşıyordu. Kale kuşatılıp, muhasara başladı. Daha önce meydan okuyan Yahudiler, kaleden çıkmaya cesaret edemediler. Münafıkların yardımı da ulaşmadı. Eshab-ı kiram, kaleyi kontrol altına alıp, kuş uçurtmuyordu. Yirmi günden fazla süren muhasara sonunda, Beni Nadir kabilesi teslim bayrağını çekti. Bütün silahlarını ve mallarını bırakarak kaleden çıktılar. Bir kısmı Şam'a, bir kısmı da Hayber'e sürüldü.

BENİN

DEVLETİN ADI

Benin Halk Cumhuriyeti

BAŞŞEHRİ

Porto, Novo

NÜFUSU

4.776.000

YÜZÖLÇÜMÜ

112.600 km2

RESMİ DİLİ

Fransızca ve mahalli dil

DİNİ

İslam, Hıristiyan ve Animizm

PARA BİRİMİ

Afrika Frankı

Afrika'nın batısında Gine Körfezinde, kuzeyinde Nijer ve Yukarı Volta, doğusunda Nijerya, batısında Toga Devleti, güneyinde Gine Körfezi (Atlas Okyanusu)ile çevrili bir devlet. Eski ismi Dahomey Cumhuriyetiydi. Batı Afrika'nın en küçük devletlerinden birisidir.

Tarihi

Bilinen en eski tarihi 16. asra dayanmaktadır. Bu zamanlarda Avrupalılar ilk olarak buralara gelmişlerdir. Geldiklerinde Dahomey Krallığı bulunuyordu. Portekizliler ve diğer Avrupa ülkeleri 16. asrın son çeyreğinde burada köle ticareti yapmışlar ve bir kısım halkı Yeni Dünyaya götürmüşlerdir. Avrupalılarla bilhassa Fransızlarla iyi ilişkiler içinde bulunmuşlar; 18. asırda ülkeye doğu taraflardan gelen Yorubolar hakim olmuşlardır. Dahomey Krallığını ellerine geçiren bu kabile ülkeyi bir asır (19. asra kadar)yönetmişlerdir. Yoruboların iktidarı kaybetmeleri üzerine zaten ekonomik olarak ülkeyi kendisine bağlamış olan Fransa, 1904 yılında ülkeyi istila etmek suretiyle sömürgesi haline getirdi. 1958'e kadar Fransız sömürgesi olan ülke, 1958'de içişlerinde bağımsızlık kazandı. 1 Ağustos 1960'ta ise tamamen bağımsızlığına kavuştuktan sonra Dahomey Cumhuriyeti adını almış; 1975'te ise ismi Benin Halk Cumhuriyeti olarak değiştirilmiştir.

Fiziki Yapı

Doğu-batı uzunluğu 125 km ve kuzey-güney uzunluğu ise 670 km olan Benin, Atlas Okyanusu sahillerinde kıyı boyunca 2,5 km genişlikte kumlu bir şeride sahiptir. Bu kumlukların gerisinde bataklıklar ve ormanlıklardan sonra ülke sabit bir eğimle kuzeye gittikçe yükselir. Ülkenin kuzeyi, dağlık ve ovalık bölüm olmak üzere ikiye ayrılır. Kuzeybatıda bulunan Atakora Sıradağları ortalama 330-930 m yüksekliğe sahiptir. Kuzeydoğu kesiminde yer alan verimli ovalar ise Bargou ve Kandi ovaları olarak bilinirler.

Ülkenin önemli akarsuları güneyde bulunmaktadır. Kuzey kesimleri Nijer Nehrinin Benin'deki kolları sulamaktadır. Güney bölgesinde bulunan Queme Nehri, Atakora Dağlarından doğar. Sonra 450 km yol katederek Nokoue Gölüne dökülür. Mono Irmağı, Benin-Toga sınırının güneybatı sınırını çizdikten sonra, Gine Körfezinde Atlas Okyanusuna karışır. Güney bölgesinin diğer bir önemli nehri olan Coutfo ise Toga'da doğar ve Aheme Gölüne dökülür.

Önemli gölleri ise, önemli ırmaklarının döküldüğü Nokoue ve Aheme gölleridir. Nokoue Gölü başşehir olan Porto-Novo civarındadır. Aheme Gölünün en önemli özelliği fazla suların Gine Körfezine (Atlas Okyanusuna)akıtılmasıdır.

İklim

Genel olarak sıcak bir iklime sahip olan ülkede iki farklı iklim tipi görülür. Ülkenin güney kesimlerinde ekvator iklimi hüküm sürerken, kuzey kesimlerinde tropikal bir iklim hakimdir. Güney bölgeleri senenin bütün aylarında ortalama aynı sıcaklığa sahiptir. Ayrıca gece-gündüz sıcaklık farkı yoktur. Bol yağış alan bölgenin senelik yağış ortalaması 1041 milimetreyi geçer. Kuzey bölgelerde iklim değişir. Gece-gündüz sıcaklık farkı artar, yağışlar nisbeten azdır. Kuzey bölgesinde mayıs-eylül ayları arası yağışların bol olduğu mevsimdir.

Tabii Kaynakları

Tabii kaynakları bakımından oldukça fakir bir ülkedir. Ülkenin güneyindeki bataklık, bölgenin kuzeyinde ormanlık bir kuşak ülkeyi doğu-batı istikametinde kaplar. Yer altı madenleri az miktardadır. Atakora Dağlarında demir bulunmuştur. Ülkenin kuzeybatı kesimlerinde altın madeni işletilmektedir. Ayrıca fosfat da bulunmuştur. Gine körfezindeki kara sularında 1968 yılında petrol bulunmuş ise de işletilmemektedir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

4.776.000'den fazla olan nüfusunu çeşitli etnik gruplar ihtiva eder. Kilometrekareye 40.8 kişi düşer. Güney kesimlerinde doğudan (Nijerya'dan)gelen bir zamanlar ülkede iktidarı elinde bulunduran Yorubolar, kuzeyde ise Fons ve Bariba kabileleri yaşar. Kabile hayatının devam ettiği Benin'de, göçebe olarak yaşayan Fovlani ve Peul aşiretleri de vardır. Halk genellikle tarımla uğraşır. Resmi dili Fransızca olan ülkede okul ve resmi yerlerde Fransızca kullanılmakla beraber, halk kendi mahalli lisanlarını devamlı kullanırlar. Halkın % 17'si Müslüman, % 65'i Animist, kalanı ise Katolik mezhebine dahil Hıristiyanlardır. Okuma-yazma oranı düşük olup % 11'dir. Eğitim, devlet kontrolünde yapılır. Eğitim serbesttir. Orta öğretime devam eden öğrenciler ve halk 9 ay eğitim gördükten sonra üç ay da askeri ve ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Benin Üniversitesi 1970'de açılmıştır. Basın ve yayın tamamen hükumet tarafından yapılmaktadır. İki radyo ve bir TV istasyonu ile 5000 basan günlük Ehuzu Gazetesi hükumet tarafından idare edilmektedir. Çalışanlar için sosyal haklar tanınmamıştır, sağlık tesisleri de yetersizdir.

Siyasi Hayat

1960'ta Dahomey Cumhuriyeti adıyla bağımsızlığını kazanan ülkede, 1964'te hazırlanan ilk anayasa ile başkanlık sistemine dayanan bir idare kuruldu. 1965'te yapılan bir darbe neticesinde anayasa feshedildi 1968'de tekrar hazırlanan anayasa, başkanlık sistemini kaldırmıyordu. 1972'de yapılan yeni bir darbe ile bu anayasa kaldırıldı ve cunta idareyi ele geçirdi. Ülke, askeri cuntalar tarafından Marksist-Leninist bir rejimle idare edilmeye başladı. 1975 senesinde ülkenin adı "Benin Halk Cumhuriyeti" olarak ilan edildi. İhtilal lideri cumhurbaşkanıdır. 69 üyeli bir millet meclisi vardır. Bu meclisin 30 üyesi sivil, kalanı askeri kişilerden müteşekkildir. Hepsi tayin suretiyle işbaşına gelir.

Ekonomi

Halkın çoğunluğu tarımla uğraşır. Kahve, hurma, yer fıstığı, tütün, fasulye, biber, patates yetiştirilir. Bol miktarda dış ülkelere satar. Yağ hurması ürünlerinden büyük miktarda gelir sağlar. Ormanlık bölgelerde bol miktarda Hindistan cevizi bulunur. Son zamanlarda kıyılardan uzak kesimlerde petrol bulunmuştur. Fakat henüz işletilmemektedir. Bazı küçük hayvanları besleyip, dış ülkelere satarlar. Kıyı bölgelerde balıkçılık yapılır.

Sanayisi kurulmamıştır. Sanayi mamüllerini dışardan ithal eder. Kireç taşı yatakları işletilmektedir. Dış yardımlara büyük ihtiyaç duymakta ve bütçesinin denkliğini böylelikle sağlamaktadır. Daha çok Fransa'dan yardım almaktadır.

BENZALDEHİT

Alm. Benzaldehyd (n), Fr. Benzaldehyde (m), İng. Benzaldehyde. Aromatik aldehitlerin en basit üyesi. C6H5CHO formülünde olup, renksiz, uçucu bir likittir. 179°C’de kaynar, acı badem kokusundadır. Acı bademden ve sentetik olarak benzal klörünün hidrolizi ile elde edilir:

C6H5CHCI2+H2O ® C6H5CHO+2HCI

Diğer bir metot da toluenin uygun ortamda oksidasyonundan elde edilir.

Benzaldehit trifenil metan ve akridin boyaları üretiminde bir ara ürün olarak önemli bir materyaldir. Birçok organik bileşiğin sentezinde, parfümeri ve fotoğrafçılık kimyasında kullanılır.

BENZEN

Alm. Benzol (n.), Fr. Benzéne (m.), İng. Benzene. Aren veya aromatik hidrokarbonlar olarak adlandırılan organik bileşikler sınıfının en basit üyesi. Renksiz, alevlenebilen, kaynama noktası 80.1°C, erime noktası 5,5°C olan bir sıvıdır. Moleküler formülü C6H6’dır. Benzen, endüstriyel bakımdan kıymetli olduğu gibi yapısı bakımından da kimya çalışmalarında önemlidir. Kan hücrelerini öldürme etkisi olduğundan kanser yapan bileşikler arasına girer. Eskiden balina yağının ısı etkisiyle bozunmasından elde edilen gaz, basınçla evlere gönderilir ve aydınlatmada kullanılırdı. Bu gazdan yağımsı bir kısım kalırdı. Benzen, 1825 yılında Mıchael Faraday tarafından bu yağımsı kısımda keşfedildi. Yaklaşık sekiz sene sonra başka araştırmacılar aynı maddeyi benzoik asidin kireçle oksidasyonundan elde ettiler. 1845’te A.W Hafmann benzen diye adlandırdığı aynı maddeyi elde etmek için kömür katranı kullandı.

Benzen, karbon atomlarının düzlemde düzgün altıgen şeklinde dizilmesinden meydana gelen bir yapıya sahiptir. Karbonlar arasında mesafe 1397 angstrondur. Köşelerde bulunan her karbon atomuna bir hidrojen atomu bağlıdır. (Bkz. Aromatik Bileşikler)

Reaksiyon kabiliyeti:Benzenin yapısının kimyasal reaksiyonlara ne şekilde bir tepki gösterdiği üzerine yapılan çalışmaların, organik kimya teorilerinin gelişmesinde önemi büyük olmuştur. Hidrojen atomlarının karbon atomlarına oranının böyle düşük olduğu bir bileşikten umulan katılma reaksiyonları benzende olmaz. Benzenin gösterdiği tipik reaksiyonlardan biri, substitüsyon reaksiyonlarıdır. Bu reaksiyon bir aktif grubun benzendeki bir hidrojeni çıkarıp onun yerine geçmesi şeklinde tezahür eder. Bu davranışı izah etmek altı elektronun (benzende varmış gibi gösterilen 3 tane çifte bağdan ileri gelen) belli karbonlarda değil bütün benzen karbonlarına dağılmış olduğunu düşünmekle mümkün olur. Elektronların böyle dağılmış olması (belli karbonlarda olmaması) molekülün kararlı olmasını sağlar ve yine bu molekülün fiziksel ve kimyasal özelliklerini belirler.

Elde edilişi:Benzenin sübstitüsyon (yer değiştirme) reaksiyonları oldukça önemlidir. Çünkü, aromatik bileşiklerin pek çoğu bu reaksiyonlarla teşekkül ettirilir. İkinci Cihan Harbinden önce benzenin önemli kaynağı maden kömüründen elde edilen katran idi. İkinci Cihan Harbi sırasında benzen ve bununla ilgili aromatik hidrokarbonlara (toluen, ksilen vb.) duyulan büyük ihtiyaç sebebiyle başka kaynaklar aranmaya başlandı. Bu gün Amerika’da üretilen benzenin % 75’i petrolden olup, toluenin (C6H5-CH3) veya toluen ihtiva eden petrolün dealkilizasyonu işlemi ile yapılmaktadır. Bu işlem hidrojen kullanmayı, yüksek sıcaklığı, basıncı ve bir de katalizörü gerektirmektedir. İkinci bir metod naftence zengin petrolün yüksek sıcaklık ve basınçta dehidrojenlenmesidir. Benzen, fenol’ün indirgenmesiyle ve asetilenin trimerizasyonundan elde edilir.

Kullanılışı: Benzen, endüstride plastik imalinde kullanılan stiren ve fenolun sentezinde başlangıç maddesi olarak, naylon bileşenlerinde, sentetik deterjan imalinde kullanılır. Uçak benzinlerinde, boya yapmaya yarayan anilinin başlangıç maddesi ve böcek öldürücü olarak da benzen kullanılır. Benzen aynı zamanda iyi bir çözücüdür.

BENZER ŞEKİLLER

Düzlem geometride iki çokgenin karşı gelen açıları benzerse, bunlar benzerdir denir. Karşı gelen kenarların arası ise sabittir.

Karşılıklı iki açısı eşit olan üçgenler benzerdir. Aynı şekilde kenarlarının oranı sabittir.

BENZİDİN

Alm. Benzidine, Fr. Benzidine, İng. Benzidine. Formülü NH2C6H4C6H4NH2 olan organik bir bileşik. Erime noktası 128°C ve kaynama noktası 400°C’dir.

Benzidin, nitrobenzenin (C6H5NO2) hidrazobenzene (C6H5NH NH C6H5) indirgenmesi ve hidrazobenzenin bir asitle muamele edilmesiyle elde edilir. Boya, ecza ve parfüm imalatında kullanılır. Benzidin sarısı ve kongo kırmızısı, benzidinin bir ara ürün olarak kullanılmasıyla üretilen tipik boyalardandır.

BENZİN

Alm. Benzin, Fr. Benzine, essence, İng. Gasoline. Yeraltından çıkarılan ham petrolden fraksiyonlu destilasyon ile elde edilen hidrokarbonlardan ibaret uçucu ve yanıcı sıvı. Ham petrolün fraksiyonlu destilasyonu ile:

150°C’a kadar ham benzin,

150-250°C’a kadar kerosin, jet yakıtı,

250-350°C’a kadar dizel yakıtı,

350°C’dan sonra da ağır yağlar elde edilir.

Kimyasal olarak benzin ham petrolün özelliğine bağlı olarak 120’den fazla hidrokarbon ihtiva eder. Bunların çoğu doymuş hidrokarbon yapısında olup, 4’den 12’ye kadar karbon ihtiva ederler.

Sentetik olarak benzini Alman kimyageri Bergius’un metodu ile kömürden elde etmek mümkündür. Bu metoda göre kömür yüksek basınç altında katalitik hidrojenasyon ile sıvı hidrokarbonlara dönüştürülür.

Fischer-Tropsch ise karbonmonoksit ile hidrojeni katalitik olarak birleştirerek sıvı hidrokarbon elde etmiştir. Her iki metod ile hem daha pahalı hem de daha kalitesiz benzin elde edilmektedir. Ancak yakın bir gelecekte bu proseslerin ticari önemi olma ihtimali vardır.

Organik bileşenlerin parçalanması, katalitik veya ısı ile bozunmasıyla elde edilen benzin, bugünün motorlarının çoğu için gerekli olan yüksek performansı sağlar. Benzin en fazla içten yanmalı motorlarda ve bir dereceye kadar da özel sobalarda yakıt olarak, organik kimyada ise çözücü olarak kullanılır. Yağ endüstrisinin ilk zamanlarında büyük ölçüde atılan benzin, otomobil sanayiinin gelişmesiyle büyük önem kazanmıştır. Motor benzininin kaynama noktası 32,2°C ile 210°C arasındadır. Motor yakıtı olarak fonksiyonlarını tam yapabilmesi için, ticari benzin, şu özelliklere sahip olarak üretilmelidir:

1. Değişik yük altında ve hızda durmadan yanabilmeli;

2. Motorun kolay çalışması için soğuk havalarda yeterli olarak buharlaşmalı;

3. Sıcak havalarda aşırı derecede buharlaşarak tıkanmalara sebep olmamalı;

4. Motorda kurum teşkiline yol açan kaynama noktası yüksek olan bileşikleri bertaraf etmeli;

5. Depo içinde oksitlenmeye yol açmamalı;

6. Buji tıkanmasını ve karbüratör buzlanmasını minimuma indirmelidir.

Benzinin motorlarda hava ile olan hassas karışımı, iklim ve mevsime göre düzenlenir. Benzinin kalitesini belirten en önemli faktör, oktan sayısıdır. Oktan sayısı benzinin yanma esnasında vurmaya karşı direnç kabiliyetinin bir ölçüsüdür. Şayet oktan sayısı çok küçük ise motor vurur ve zarara uğrar. Oktan sayısı çok yüksek  ise fazla kaliteli olması istenmediğinden gereksiz yere para ödenmiş olur. Otomobil motorları çeşitli oktanlara ihtiyaç gösterdiğinden piyasaya çok sayıda  oktan sayıları farklı olan benzin sürülmektedir. Çeşitli türlerdeki benzinlerin verdikleri enerjiler arasında küçük farklar vardır. Şayet otomobil vurmadan çalışıyorsa, farklı benzinlerle aldığı mesafeler aynıdır.

BENZOİK ASİT

Alm. Benzoesäure, Fr. Acide benzoique, İng. Benzoic Acid. Aromatik organik asitler sınıfının ilk üyesi. Formülü C6H5COOH olup, beyaz bir katıdır. Erime noktası 122°C, kaynama noktası 249°C’dir. 100°C’de sublime olabilir. Soğuk suda az, sıcak suda ise rahat çözünür. Eter ve alkolde çözünür. Asetik asitten daha iyi iyonlaşır.

Benzoik asit, benzoin zamkından imbikleme (destilasyon) ile elde edildi (1560). Benzoin zamkında ağırlık olarak % 10 ila 20 kadar benzoik asit bulunur. 1832 yılına kadar bileşimi bilinmiyordu.

Elde edilişi: Ticari olarak benzotriklorür’ün su ile reaksiyonundan:

C6H5CCl3+2H2O ® C6H5COOH + 3 HCl

ve toluen’in oksitlenmesinden elde edilir:

C6H5CH3 + 3/2O2 ® C6H5COOH + H2O

(Katalizör olarak kobalt naftanat kullanılır.) Benzo nitrilin asidik ve bazik ortamda su ile reaksiyonundan (hidrolizinden) elde edilir:

C6H5CN + 2H2O ® C6H5COOH+NH3

Kullanılışı: Benzoik asit en çok sodyum benzoat ve sentetik plastiklerin elde edilmesinde, pamuklu boyamada ve tütünleri ilaçlamada kullanılır. Analitik kimyada standart referans olarak da kullanılır. Asidik yiyeceklerde gelişen bakterileri öldürdüğü için konservecilikte geniş çapta kullanılır. Benzoik asit suda çok az çözündüğünden, iyi çözünen sodyum benzoat tuzu halinde kullanılır. Benzoik asit ve tuzları çoğunlukla tatsız ve nisbeten zehirsizdir. Mideye indikten sonra vücutta bulunan amino asit (H2N- CH2-COOH) ile birleşerek hippurik asit (C6H5-CO-NH-CH2COOH) haline geçer ve idrarla dışarı atılır. Omurgalı hayvanların pek çoğunda zehirin temizlenmesi böyledir. Benzoik asit, yüksek dozda bile deri için mahsurlu değildir. Whitefield merhemi şeklinde mantar hastalıklarında kullanılır. Bu merhem, aspirinin temel maddesi olan salisilik asit de ihtiva eder.

BENZOİN

Alm. Benzoin (n), Fr. Benzoine, İng. Benzoin. Bir antiseptik olarak geniş ölçüde kullanılan aromatik bir bileşik. C6H5CHOHCOC6H5 formülünden olup, erime noktası 279°C’dir. Sıcak alkolde çözünür. Bileşik kristal yapıda ve renksizdir. Benzoin, benzaldehidin (C6H5CHO) bir katalizörle (potosyum siyanürün alkoldeki çözeltisi gibi) muamelesiyle elde edilir.

BERA BİN AZİB

Eshab-ı kiramdan ve Ensarın, yani Medineli Müslümanların büyüklerinden. Ebu Umare künyesi ile meşhurdur. Babası; Azib bin Haris, annesi Habibe binti Ebi Habibe'dir. Evs kabilesindendir. Resulullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hicretinden önce Medine-i münevverede küçük yaşta iken Müslüman oldu. Babası Azib de, Sahabi idi.

Resulullah sallallahü aleyhi ve selem ile beraber on dört veya on beş savaşta bulundu. Ancak yaşının küçük olması sebebiyle Bedr Gazasına katılamadı. İran'da Rey ve Tüster şehirleri alınırken çok kahramanlık gösterdi. Hazret-i Osman halife olunca, onu Rey şehrine vali tayin etti. Hazret-i Ali ile birlikte Cemel, Sıffin ve haricilerle yapılan savaşlarda bulundu. Hayatının son zamanlarında Kufe'ye yerleşerek dünya işlerinden el çekti. 691 (H. 72)de Mus'ab bin Zübeyr zamanında Kufe'de vefat etti. 305 hadis-i şerif rivayet etmiştir. Buhari ve Müslim bunlardan 22'sini birlikte rivayet etmiştir.

Bera bin Azib'in (radıyallahü anh) rivayet ettiği hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:

Resulullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem, hazret-i Hasan'ı omuzuna alarak: "Ya Rabbi! Ben bunu seviyorum, sen de sev!" diye dua ettiğini duydum.

Selamı yayınız, selamet bulursunuz.

Müslümanlar birbirleri ile karşılaştıkları zaman müsafeha ederlerse günahları dökülür!

Bir köylü, Resulullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip; "Ya Resulallah! Beni Cennet'e götürecek bir ameli bana öğret." deyince, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Aç kimseleri doyur, susuz olana su ver, emr-i maruf ve nehy-i münker yap, yani Allahü tealanın emirlerini, iyi amelleri insanlara öğret, haram ve yasak olan kötü şeyleri de insanlardan menet. Bunlara gücün yetmezse, hayırlı, güzel olmayan sözlerden dilini sakındır." buyurdu.

BERAT

Alm. Bestallungsbrief, Verleihungsurkunde, Patent, Fr. Brevet, İng. Patent, warrant, title of privilege. Resmi belge, senet. Osmanlı Devletinde bir kimseye verilen rütbe, nişan veya toprak imtiyazını gösterir padişah fermanı. Berata; nişan, berat-ı şerif, nişan-ı şerif ve hüküm de denilmektedir.

Beratlarda istenilen hizmetin adı, mahalli, maaşı veya geliri, verilen şahsın ismi, ne için verildiği kumandanlık, serdarlık gibi mühim bir vazife ise berat alanın selahiyet derecesi açıkça belirtilirdi. Böylelikle elinde berat olan şahsın bu selahiyet belgesinin dışına çıkması önlenmiş olurdu.

Beratların muhtelif çeşitleri vardır ki bunlar, timar beratı, iltizam beratı, muafiyet beratı, mulakat beratı, malikane beratı, imtiyaz beratı, beylerbeylik, nişancılık, defterdarlık, vezirlik gibi memuriyet beratları, imamet, hitabet, feraşet ve tebabet izni verildiğini belirten beratlar ile, serdarlık beratları gibi. Berat verilen kimseden “berat resmi” ismiyle bir vergi alınırdı. Timar beratı bir şahsa verildiğinde, beratta timar sahibinin hüviyeti, timar verilen sancağın kazası, köyü, timarın miktarı, verilme sebebi, ilk mi, tahvilinden mi, mahlulünden mi (yani, birinin üzerinden alarak mı) verildiği, senelik gelir ve istenilen hizmet kayıtlı olurdu.

İltizam beratlarında, berat verilenin ismi, iltizamın verilme sebebi, geçerliği olduğu tarihler, iltizam bedeli ve taksitleri, iltizamın ne şekilde idare edeceği muhakkak belirtilirdi.

Bunlar da, verilen şahsın itibarına, rütbesine ve verilen şeyin önemine göre sade veya ağdalı bir lisan kullanılırdı. Verilen beratlar, veren padişahın hayatıyla kayıtlıydı. Padişahlar değiştikçe, yeni padişahın tuğrası bulunan yeni berat verilir ve bu beratlardan yarım resim (vergi) alınırdı. Yapılan işleme “tecdid-i berat” denilirdi.

BERAT GECESİ

İslam dininde kıymet verilen, mübarek gecelerden. Kameri aylardan Şabanın on beşinci gecesidir. Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teala kullarına çok acıdığı için, bazı geceleri üstün tutmuş, bu gecelerdeki dua ve tövbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tövbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. Berat gecesi de bunlardan biridir.

Allahü teala, ezelde, hiçbir şey yaratmadan önce her şeyi takdir etti, diledi. Bunlardan, bir yıl içinde olacak ameller, ömürler, ölüm sebepleri, yükselmeler, alçalmalar; her şey bu gece meleklere bildirilir. Kur'an-ı kerim Levh-i mahfuza bu gece indi. Resulullah efendimiz bu gece, çok ibadet, çok dua ederdi. Bu gecenin fazileti, üstünlüğü hakkında hadis-i şeriflerde buyruldu ki:

Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, tövbe reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramlarının birinci geceleri, Şabanın on beşinci (Berat) gecesi ve Arefe gecesi.

Cebrail aleyhisselam bana geldi. Kalk, namaz kıl ve dua et! Bu gece, Şabanın on beşinci gecesidir, dedi.

Bu geceyi ihya edenleri, Allahü teala affeder. Yalnız müşrikleri, büyücüleri, falcıları, hasisleri (cimrileri), alkollü içki içenleri, faiz yiyenleri ve zina yapanları affetmez.

Berat gecesini ganimet, fırsat biliniz! Çünkü belli bir gecedir. Şabanın on beşinci gecesidir. Kadir gecesi, çok büyük ise de hangi gece olduğu belli değildir. Bu gece çok ibadet yapınız.Yoksa, kıyamet günü pişman olursunuz.

BERBERİLER

Kuzey Afrika'ya yayılmış olan eski bir kavim. Çok eski zamanlardan beri, Berberiler Kuzey Afrika'da yerleşmiş bulunuyorlardı. Araplar bunların oturduğu bölgeye "Mağrib" adını vermişlerdi. Berberilerin oturdukları saha, Libya'dan Atlas Okyanusuna ve Akdeniz'den Orta Nijer ve Senegal'e, hatta Kızıldeniz'e kadar uzanan bir durumdaydı.

Berberilerin menşe ve asılları hakkında çeşitli görüşler belirtilmektedir. Bazı bilginler Hami, bazıları ise Sami olduklarını ve Asya'dan geldiklerini iddia etmişlerdir. Bunlara bulundukları yerlere göre Numidyalı ve Mağribi gibi isimler verilirdi. Bu şekilde çeşitli kabilelere ayrılmış bulunan Berberiler, kabile başkanlarının idaresi altında ve bağımsız olarak yaşarlardı. Çok cesur ve mücadelede azimli bir kavim olmalarına rağmen, kuvvetli ve bağımsız bir devlet haline gelememişlerdir. Genellikle çeşitli milletlerin nüfuzları altında kalmışlardır. Berberiler beşinci asra kadar Roma'nın hakimiyeti altında yaşamıştır. Bu müddet zarfında Numidya'daki Berberilerin Romalılaştıkları görüldü. Buna mukabil dağlarda, yüksek yaylalarda ve Moritanya'da bulunan Berberiler pek az değiştiler. Her fırsatta isyanlar ve çeşitli gaileler çıkardılar. Böylece Roma otoritesinin gittikçe zayıflamasına yol açtılar. Ancak Berberiler her defasında yeni bir devletin pençesine düştü. Nihayet 1574 yılında Osmanlı hakimiyeti altına girdiler. 1881 yılına kadar süren Türk hakimiyeti, Berberiler üzerinde derin kültür izleri ve sosyal tesirler bıraktı. Osmanlının adalet ve müsamahası altında huzur ve refah içinde yaşadılar. Bu devirde İslamiyet, Kuzey Afrika'da hızla yayıldı. Ancak 19. yüzyılda bölgenin Fransız sömürgesi altına girmesiyle, huzur dolu ortam yerini tekrar din, mezhep ve ırk kavgalarına bıraktı. Buna rağmen Berberiler, Rif ve Sahra arasında Avras ve Büyük Kabiliye dağlarına çekilerek dillerini ve geleneklerini korumaya çalıştılar.

Berberiler yüzyıllarca muhtelif milletlerin tesirleri altında kaldıklarından, kendi dillerini, adet ve geleneklerini büyük ölçüde kaybetmişlerdir. Bununla beraber, kuvvetli bir kabile hayatı yaşamaları dolayısıyle, Tunus ve Cezayir'in dağlık kısımlarında yaşayan kabileler, Fas'ta Atlas Dağlarının eteklerinde yaşayan Imazığlar ile Tibu ve Cerbi kavimleri eski dil, adet ve geleneklerini az çok muhafaza edebilmişlerdi. Bu kavimler arasında yapılan incelemeler, onların diğer Afrika kabilelerinden farklı olduğunu göstermiştir.

Berberilerin bir kısmı Osmanlı döneminde Müslüman olmalarına rağmen, büyük çoğunluğu eski batıl inançlarına uymaya devam etmişlerdir. Berberilerde kan davası gütme, öç alma gibi duygular çok ilerlemiştir.Kadınlarında tesettür yoktur. İslam fütuhatı esnasında Berberiler Sünniliğe bağlıydılar. Ancak çok geçmeden Şiiliğe rağbet ettikleri görüldü. Bu durum gösteriyor ki, genel olarak Berberiler dini itikada pek fazla kıymet vermezlerdi.

Berberiler umumiyetle hayvan yetiştirmek ve çiftçilikle uğraşırlardı. Dağ ve orman köylerinde avcılık yaygındı. Büyük sahradaki kabilelerin çoğu sürülerinin peşinde göçebe olarak yaşamaktadır.

BERGAMOT AĞACI (Citrus aurantium varyete bergamia)

Alm. Bergamot Orange, Fr. Bergamote, İng. Bergamot. Familyası: Sedefotugiller (Rutaceae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Antalya bölgesi.

Ortalama 4 m boyunda bir ağaç. Esas vatanı Batı Hindistan’dır. Yaprakları uzun ve koyu yeşildir. Çiçekleri beyaz renkli ve küçük olup, meyveleri küre veya armut biçiminde, 5-7 cm çapında etli kısmı ekşi lezzetli, kabuk kısmı limonsarısı renklidir.

Eskiden Antalya bölgesinde geniş çapta yetiştirilmekte idi. Zamanla bu bölgede Bergamot’un yerini diğer turunçgiller aldı. Bununla beraber halen Antalya civarında bu tür az miktarda bulunmakta ve meyvelerinden reçel yapılmaktadır. Bergamot esansının sanayideki önemi sebebiyle yer yer tekrar yetiştirilmeye başlanmıştır.

Kullanıldığı yerler: Meyve kabuklarından sıkma usulü ile Bergamot esansı elde edilmektedir. Yeşilimtrak sarı renkli, hoş kokulu ve acı lezzetli bir sıvıdır. Parfümeri (ıtriyat) sanayinde kullanılmaktadır. Usaresinden kalsiyum sitrat ve sitrik asit elde edilir.

BERGSON, Henri

Fransız fikir adamı. 1859'da Paris'te doğdu. Yahudi asıllı bir Polonyalı babayla, Yahudi asıllı bir İngiliz annenin oğludur. Ancak hayatının tamamı Paris'te geçti. Paris'te Condercet Lisesini bitirdi. Burada fen ve edebiyat derslerinde üstün başarı gösterdi. 1878-1881 yılları arasında Paris Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdi. Çeşitli şehirlerde öğretmenlik yaptı. Okulda başladığı felsefi çalışmalarını devam ettirdi. 1889'da Şuurun Doğrudan Doğruya Verileri adlı tezi ile doktor oldu. Paris'te Dördüncü Henri Lisesinde ders verdi.

1891'de Louise Neuburger ile evlendi. Bu arada ruh ve beden arasındaki münasebet üzerinde çalışmaya başladı. 1900'de College de France'e çağrıldı. 1914'te Fransız Akademisine üye seçildi. Savaş yıllarında diplomatik vazife gördü. 1927'de Nobel Edebiyat Ödülünü kazandı. Bu arada geçirdiği bir felç sebebiyle sosyal hayattan uzak kaldı. 1941'de Paris'te öldü.

Bergson'un felsefesi müşahede, akılcılık ve izafiyetten kaçınır. Ona göre bu üç öğreti gerçekte yalnızca katı maddeleri, düşüncede kavramları, şuurda ise yalnızca biçimleri kabul eder. Halbuki Bergson'un öğretisi; bütün bilgileri ve varlığın tamamını kucakladığını öne süren zekanın eleştirilmesiyle aynı zamanda dolaysız verinin faydacılık, bilginin geometri, eylemin de teknik aşamasına henüz düşmediği insanlık deneyinin başlangıcını his yoluyla kavrama, idrak etme metodudur.

Bergson, sabit değerlere karşı çıkarak, hareket, değişme ve evrim gibi değerleri benimseyen ve daha sonra "süreç felsefesi" adını alan bir fikir sistemi kurmuştur.

Eserleri: Bergson, eserlerinde maddecilerin hücumlarına karşı, ruha ve öldükten sonra ebedi hayata inananları müdafaa etmiştir. Kitapları din ve kıyametle ilgili bilgilerle doludur. Okuyanlar dine ve kıyamete seve seve inanırlar. Eserlerinden bazıları:

Din ve Ahlakın İki Kaynağı, Şuurun Verileri, Madde ve Hafıza, Düşünce ve Hareket, Metafiziğe Giriş, Gülmek vb.'dir.

BERİBERİ

Alm. Beriberi, Fr. Béribéri, İng.Beriberi. B1 vitamini (tiamin) eksikliğinden dolayı meydana gelen bir hastalık. Doğu Asya memleketlerinde temel gıda olan pirincin kabuklarının ayrılarak yenmesinden sonra bu hastalık artma göstermiştir.

Bilhassa aynı mutfaktan beslenen gruplarda, mesela kışlalarda, hapishanelerde, okullarda ve gemilerde, aynı ve ağır hastalık belirtileri görülür.

Ana belirtileri: Kalp bozuklukları ve felçlerdir. Felçler, sinirlerin harabiyetinden dolayı ortaya çıkmakta, hangi sinir zarara uğradıysa bunun gittiği organlarda belirtiler çıkmaktadır. Önceleri kalpte husule gelen ağır durumlar birkaç günde ölümle sonuçlanıyordu.

Beriberi hastalığının sebebinin keşfi, vitamin araştırmalarının başlangıcı oldu. İki Hollandalı araştırmacı Ajikman ve Grins, tavukları kabuğu alınmış pirinçle beslediklerinde, beriberiye benzer bir hastalık olan Polieuritis Gallinarum’a yakalandıklarını tesbit ettiler. Bu tavuklara pirinç kabuğu verildiğinde belirtilerin azaldığını gördüler.

Bu deneyden sonra anlaşıldı ki, gıdalarda “vitamin” denilen hayati öneme sahip maddelerin bulunması mutlak gereklidir. Vitaminlerin eksikliklerinde belli belirtiler ortaya çıkar ki, bunlara “Avitaminozlar” denir.

Daha sonraları, beriberi hastalığının sebebinin vitamin B1 eksikliğinden meydana geldiği ortaya çıkarıldı. Nihayet Hollandalı araştırmacılar, pirinç kabuğundan B1’i kristal şeklinde elde ettiler. Bundan daha sonra Alman araştırmacılar, B1 vitaminini sentetik olarak elde ettiler. Böylece beriberi hastalığı bertaraf edilmiş oldu.

Hastalığın ön belirtileri asıl belirtilerden haftalar, hatta aylar önce ortaya çıkmaktadır. Önce belirtiler arasında, halsizlik, kuvvetsizlik, izahsız ağrılar hissetme başta gelenlerdir.

Beriberi üç şekilde ortaya çıkar:

1. Kuru şekil: Alt uzuvlarda başlayıp yukarı doğru yayılan reflekslerin kaybolduğu felçler, aşırı duyarlık, yarı felç, göz siniri iltihabı dikkati çeker. Kuru beriberinin tedavisinde sadece B1 (Tiamin) değil bütün B grubu vitaminleri vermek gerekir. Çünkü diğerlerinin de eksik olduğu anlaşılmıştır.

2. Yaş şekil:Kalp kası harabiyeti bilhassa sağ kalb yetmezliği, tansiyon düşmesi ve kalp hastalıklarından kaynaklanmayan ayaklarda su toplanması ile kendini gösterir. Cilt altında su birikmesinin protein eksikliğine bağlı olarak ortaya çıktığı zannedilmektedir. (Kan albuminlerinin düşmesi ile.) Hastalıklar çok defa kalp yetmezliğinden dolayı ölümle neticelenmektedir.

3. Çocuk beriberisi: Genellikle doğumdan sonraki on iki ay içinde ortaya çıkar. İlk dört ay içindeki akut (had) beriberi türü daha çok görülür. Bebekte solunum güçlüğü, akciğerlerde su toplanması, çarpıntı, ateş düşüklüğü, kusma, felçler (bilhassa ses tellerinde) ve morarmalar ortaya çıkar.