BASINÇ
Alm. Druck, Fr. Pression, İng.Pressure. Birim alana dik olarak etki eden kuvvet miktarı. Bu kuvvet, ağırlık, zorlama veya gaz moleküllerinin (hareketli olmalarından dolayı) yüzeye çarpmaları neticesi meydana gelen darbelerin toplamı olabilir. Basınç, yüzeye tesir eden toplam kuvvet miktarının yüzey alanına bölünmesiyle bulunur. (P= F/S) basıncın ölçüsünü ifade etmek için pekçok birim kullanılır. MKS (metre, kilogram, saniye) birim sisteminde basınç birimi Newton/m2 dir. (Bu da bir pascal’a eşittir.) Kuvvet, kütle ile ivmenin çarpımına eşittir. Kütle birimi kg, ivme birimi m/sn2 ise, kuvvet birimi newton= kg.m/sn2 dir.) CGS (santimetre, gram, saniye) birim sisteminde basınç birimi dyn /cm2dir. (Bu da bir bari’ye eşittir.) Bari birimi çok küçük olduğundan bunun 106 katı (milyon katı) olan “bar” kullanılır. (dyn, CGS sisteminde kuvvet birimidir ve dyn= gr.cm/sn2dir.) Mühendislik sisteminde kuvvet olarak kg kullanıldığından basınç birimi kg/cm2dir. İngiliz birim sisteminde ise basınç birimi psi= 1b/inç2dir. Çok kullanılan diğer bir basınç birimi de “atmosfer” dir ki, 76 cm yüksekliğindeki civa sütununun birim alana yaptığı basınçtır. Civanın özgül ağırlığı 13,6 gr/cm3 olduğundan, atmosfer 1,033 kg/ cm2ye eşittir. Buna benzer bir basınç birimi de 1 mm civa sütununun yaptığı basınca eşit olan “Tor”dur.
Sıvıların ve gazların yaptığı basınç, daha değişik bir açıdan değerlendirilir. Sıvılar, içinde bulunduğu kabın yan çeperlerine ve içlerindeki herhangi bir noktaya da basınç uygularlar. Belli bir derinlikteki basınç, o noktanın üzerinde kalan sıvı sütununun yüksekliği ile sıvı özgül ağırlığının çarpımına eşittir. Sıvıların basıncı ağırlıktan ileri gelmektedir. Sıvılar hemen hemen sıkışmaz. Yani basınç altında yoğunluğu sabit kalan akışkanlardır. Gazlar ise tam tersine, sıkışabilir akışkanlardır ve bu sebeple basınçla yoğunluğu değişir. Bundan dolayı deniz seviyesinde hava basıncı maksimum değerdedir ve bu da 760 mm civa sütununun basıncına eşittir. Deniz seviyesinden yükseldikçe, basınç, hem hava sütununun kısalmasından, hem de yoğunluğun azalmasından dolayı düşer. Üst kısımlardaki havanın ağırlığı alt kısımlardaki havayı sıkıştırdığından alt kısımların yoğunluğu daha fazladır. Gazın bulunduğu yer, atmosfer gibi çok geniş değilse, gazın ağırlığının basınca tesiri çok azdır. Çünkü gazların yoğunluğu çok küçüktür. Küçük kaplar gibi, ağırlığın ihmal edilebileceği durumlarda basınç, gazın moleküllerinin çeperlere çarpmasından ileri gelir. Kapalı kaplardaki gaz basıncını ölçmek için “Manometre”, atmosfer basıncını ölçmek için ise “Barometre” denilen aletler kullanılır.
ŞEKİL VAR !
Basınç ifade edilirken, mutlak basınç ve efektif basınç olmak üzere iki tarif kullanılır. İçinde yaşadığımız atmosferde hali hazırda mevcut olan bir atmosfer basıncı vardır. Bu basınç, atmosfere açık olan gaz ve sıvı sistemlerine tesir eder. Dolayısıyla atmosfere açık sistemlerde sıvı veya gaz sütununun yüksekliği ile özgül ağırlığı çarparak bulduğumuz basınç gerçek basınç değildir. Buna bir de atmosferin yaptığı basıncı eklemek gerekir. Bu toplam basınca “mutlak basınç” denir. Diğer taraftan atmosferin basıncını gözönüne almayıp, içinde yaşadığımız çevrenin basıncını sıfır kabul ettiğimiz zaman bulunan basınca ise “efektif basınç” adı verilir. Yani mutlak basınç, atmosfer basıncı ile efektif basıncın toplamına eşittir.
P= mutlak basınç
Pa= atmosfer basıncı
Pe= efektif basınç
P= Pe+ Pa'dır.
Müslüman astronomi alimlerinin büyüklerinden Ebu Sehl Kuhi (?- 1014), çağdaşlarından olan Ebu İshak es-Sabi ile ilmi mektuplaşmalarında özellikle, “Basınç ve ağırlık merkezlerinin hesaplanması” konusunu ele aldı. Bu mektuplardan biri Ayasofya Kütüphanesi, 4832 numarada kayıtlıdır.
Osmanlı Devletinin son devir gazetecilerinden. 1838’de doğdu. Babası ilmiye sınıfındandı. Basiret Gazetesini çıkardığı için Basiretçi Ali ismi ile meşhur oldu. Enderunda tahsil görerek, saray hizmetlerinde bulundu. 1863’te Maliye Nezareti tahsilat memuru oldu. Basiret Gazetesini çıkarmak için hükümete 1866’da başvurdu ise de, çıkan Girit İsyanı iznin gecikmesine sebeb oldu. İsyanın bastırılmasından sonra yayın izni alan Ali Efendiye, hükümet 300 altın yardım etti. Gazete Cuma ve Pazar hariç haftada 5 gün yayınlanmaya başladı (23 Ocak 1870).
Geniş yazar kadrosuyla Basiret, kısa zamanda zamanının en çok alaka gören gazetesi oldu. Fransa-Prusya Savaşı sırasında gazetesinde Almanya'nın kazanacağını yazan Ali Efendi, savaş bitiminde Almanya’nın galip gelmesi üzerine Başvekil Prens Bismark tarafından Almanya’ya davet edildi. Ziyareti sırasında Prens Bismarck, Ali Efendiye bir matbaa makinası hediye etti. Dönüşünde ayrıca Kahkaha adında bir mizah dergisi çıkarmaya başladı. Çırağan Vak’asından birgün önce Ali Süavi’nin bir yazısını yayınlandığı için gazetesi kapatıldı ve kendisi de tertibe dahil olduğu kanaati ile gözaltına alındı (1878). Mahkeme neticesinde diğer suçlularla birlikte Kudüs’e gönderildi. 1884’te gazete çıkarmamak şartı ile İstanbul’a gelmesine izin verildi. Bir süre sonra Suriye’de bir nahiyeye müdür olarak tayin edildi. Daha sonra sırasıyla Ladik, Hayfa, Karaburun, Söke ve Erdek’te kaymakamlık yaptı. İkinci Meşrutiyetin ilanı üzerine kaymakamlık vazifesinden istifa ederek, İstanbul’a geldi ve tekrar Basiret'i çıkarmaya başladı. Fakat artan gazete sayısı ve devrin şartları yüzünden tutunamadı ve yayın hayatından çekildi. 1912’de Kalamış’taki evinde öldü.
Ali Efendinin, çıkardığı gazeteden başka iki küçük eseri vardır. Bunlar bir layiha olan Yıldız’ın Hatası, Devlet-i Aliyye-Rusya Muharebesi (1293) ile İstanbul’da Yarım Asırlık Vekayi-i Mühimme’dir.
Alm. Einfache maschinen,Fr. Machines simples, İng. Simple machines. Kendilerine uygulanan hareket ettirici kuvvetler yardımıyla direnme kuvvetleri adı verilen kuvvetleri yenerek hareket sağlayan sistemler. Küçük bir hareket kuvvetiyle büyük bir direnme kuvvetini yenecek şekilde yapılırlar.
Günlük işlerimizde ve uygulama alanlarında işi daha kolay yapmak için eğik düzlem, kriko, kaldıraç, çıkrık ve palanga gibi basit makinalar geniş ölçüde kullanılırlar.
Temel prensip: Bir basit makina şekilde gösterilen diyagramla sembolize edilebilir. Bu diyagramda uygulanan F kuvveti bir s mesafesi katetmekte ve ağırlığı G olan cismi düşey doğrultuda y kadar yükseltmektedir. Basit makinalarda direnç kuvveti, genellikle yer çekimi kuvvetleridir. Yani hareket ettirilen cismin ağırlığıdır. Uygulanan F kuvveti insan, hayvan veya motor ile sağlanabilir. Bir basit makinada kuvvet çoğaltma çarpımı, G/F oranı ile ifade edilmekte ve gerçek mekanik avantaj RA:
RA= G / F
olarak bilinmektedir. Bir makinaya verilen iş W ve makinanın dışarıya verdiği iş Wy ise:
W= Kuvvet x yol = Fs = Wy+ Wf
şeklindedir. Burada Wf makinada sürtünmeye karşı yapılan iştir. Makinalarda sürtünmeden dolayı işten daima bir kayıp bulunur. Buradan da anlaşılıyor ki makinalar kuvvetten bir kazanç sağlasalar bile, işten bir kazanç sağlayamazlar. Yukarıda RA ile gösterilen kuvvet kazancı ise, hareket ettiren kuvvetin direnç kuvvetine göre daha fazla mesafe katetmesiyle sağlanır. Bu mesafelerin oranına ideal mekanik avantaj (RI) denir ve
RI = s / y
şeklinde gösterilir. Makinalarda bunun diğer bir manası da kuvvet kolunun yük koluna göre daha uzun olmasıdır. Bütün basit makinalarda sistem, dönme merkezinden desteklenir ve kuvvetin uygulandığı nokta ile destek arasına kuvvet kolu (s), yük ile destek arasına da yük kolu (y) adı verilir. Buna göre mesela bir kaldıraçta aşağıdaki bağıntı yazılabilir:
s / y = G / F
Dikkat edilirse burada kayıplar ihmal edilmiş ve ideal mekanik avantaj gerçek mekanik avantaja eşit RA= RI alınmıştır. Genelde ise bu kayıplar ihmal edilemez. Bir makinanın verimi makinadan alınan işin, verilen işe oranıdır. Bu durum aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:
Wy
G/F RA
E =
¾¾
=
¾¾
=
¾¾
FS s/y
RI
Görüldüğü gibi verim gerçek ve ideal mekanik avantajların oranları şeklinde de yazılabilmekte ve kayıplar dolayısıyle verim daima birden küçük bir değer olmaktadır.
Alm. Basket-Ball, Fr. Basket-Ball, İng. Basket ball. Beşer kişilik iki takım halinde topla oynanan bir oyun. İlk olarak 1891 senesinde Amerika’da Springfield Üniversitesi eğitim üyelerinden Dr. James A. Naismith tarafından tasarlanıp tatbik edilmiştir. Bu oyunun en önemli özelliği salonlarda ve açık sahalarda oynanabilmesidir. İngilizce sepettopu manasına gelen basketbol, 1894 senesinde resmi kaidelere tabi tutulmuş ve devletlerarası ilk milli maç da 1897’de oynanmıştır. 1904’te Saint-Lovis Olimpiyatlarında gösteri niteliğinde oynanan basketbol, 1936 Berlin Olimpiyatlarında resmen yarışma programına alınmıştır.
Türkiye’de ilk defa 1904 yılında Robert Kolejinde oynandı. Bilahare 1911’de Galatasaray Lisesinde, sonra İzmir Amerikan Kollejinde bu spor ile uğraşıldı. Spor kulüplerinden Fenerbahçe 1915 yılında basketbol takımını kurdu. Bütün bunlara rağmen Türkiye’de basketbol 1924 yılından sonra itibar görmeye başladı. İlk milli maç, Yunanistan’la 24.6.1936 tarihinde İstanbul’da oynandı. Maçı Türkiye 49-12 kazandı.
Basketbol 28 m uzunluğunda ve 15 m genişliğinde sert zemine sahip (parke, beton veya sert toprak zemin olabilir) bir sahada oynanır. Sahanın sınırlarını belirten çizgilere sırasıyla yan ve dip çizgiler denir. Kale, basketbol adı verilen bir tahta ve bu tahtaya dik olarak tutturulmuş çemberdir. Tahta dip çizgiden 120 cm içeride, 180 cm x 120 cm x 3 cm ebatlarındadır. Alt kenarı yerden 275 cm yüksekliktedir. Çember 45 santimetredir. Çembere topun üstten geçmesine engel teşkil etmeyecek şekilde dibi delik olan bir file takılır. Basketlerin önünde de serbest atış sahası bulunur. Takımlar topu karşı takımın basketine (kalesine) atmaya ve kendi basketine atılmasını engellemeye çalışırlar.
Basketbol bir sür’at oyunudur. 600-650 g ağırlığında ve 75-78 cm çevre uzunluğuna sahip olan top, elle oynanır. Ayak ile vurmak yasaktır. Kasti olmayarak topun ayak ile teması cezayı gerektirmez. Topun ilerlemesi pas vermek veya yerde zıplatmak suretiyle olup ele alınarak ilerlenemez. Oyunun kuralları da oyunu sür’atlendirici özelliklere sahiptir. 3 saniye, 5 saniye, 10 saniye ve 30 saniye kuralı gibi. Hücum anında hücum eden takımın oyuncusu topsuz olarak rakip takımın serbest atış sahası içerisinde 3 saniyeden fazla kalamaz. Bir oyuncu, topu; top sürmeden ve pas vermeden elinde 5 saniyeden fazla bekletemez.
Topu kendi sahasında ele geçiren takım, sahasını 10 saniyede terketmek mecburiyetindedir. Rakip sahada ise en geç 30 saniye zarfında topu baskete atmak için teşebbüste bulunmalıdır. Rakip sahaya geçen takım topla beraber tekrar kendi sahasına dönemez. 30 saniye kuralında son yapılan değişiklikle hücum halindeki takım, topu kaybedip tekrar kullanma halinde zaman sıfırlanmadan kaldığı yerden devam eder. Basketbol maçları iki saha, bir sayı, bir saat ve bir de istatistik hakemi tarafından idare edilir.
Maç süresince istenildiği kadar oyuncu değiştirme hakkına sahip olan takımlar; sahaya beşer kişi ile çıkarlar. Maç, misafir takımın kendi basket seçmesi, şayet tarafsız bir saha ise kur’a ile basketlerin seçilmesinden sonra hakemin hava atışı ile başlar. Yirmişer dakikadan iki devre halinde oynanan maçta devre arası 10 dakikadır. Her takım bir devrede 2 mola alma hakkına sahiptir. Oyuncular numaralı fanila, şort, çorap ve tabanı lastik olan bez bot giyerler. Saha hakemleri masa hakemlerine el-kol işaretleri ile oyundaki durumları izah ederler. Bu sebepten işaretlerde bir karışıklığa meydan vermemek için sporcuların giydikleri formalarda 1, 2, 3, rakamları bulunmaz.
Basketbolun önemli bir diğer özelliği de, rakib oyuncuların hareketlerine mani teşkil edecek hareketlerde bulunmamaktır. Çünkü oyuncuların yaptıkları her şahsi ve teknik hata karşı takıma avantaj kazandırır. Hücum halinde olan oyuncuya yapılan hareket serbest atışla cezalandırılır. Yaptığı şahsi ve teknik hataları beş olan oyuncu maçtan çıkartılır ve yerine başka oyuncu girer. Atılan oyuncu tekrar oyuna giremez. Bir takımın bir devrede aldığı toplam faul miktarı 7 olursa, bundan sonraki yapacakları her faul için rakip takım serbest atış hakkı kazanır.
Basketbol maçlarında topun oyun dışında olduğu zaman, serbest atışlarda, molalarda, kronometre durdurulur. Çünkü bu gibi durumlar süreye dahil edilmezler. Topun basketten geçmesi atan takıma üç sayı çizgisi adı verilen dairenin dışından yapılmışsa üç, içinden yapılmışsa 2 puan, serbest atışlarda ise 1 puan kazandırır. En çok sayı yapan takım maçı kazanır. Beraberlik halinde maç 5 dakika uzatılır. Beraberlik yine bozulmazsa maç herhangi bir takımın en az bir sayı öne geçmesine kadar devam eder.
Fiba kurallarına göre basketbolda diğer ölçüler ve kurallardan bazıları aşağıdaki gibidir:
Üç sayı çizgisi 6.25 metredir. Bu çizgiden atılan basketler 3 sayı olarak kaydedilir.
Beşinci faülünü alan veya diskalifiye edilen oyuncunun değiştirilmesi süresi 1 dakikadır.
Çember üstünde var sayılan silindir içinde top çembere çarptıktan sonra temas serbesttir.
Rakibi tarafından veya rakipleri tarafından yakından marke edilen bir oyuncu, topu bilerek rakibine çarptırır ve top dışarı çıkarsa, topun en son dokunan çizgileri dışından oyuna sokmak üzere aynı oyuncuya verir. Bu durum, topu oyuna sokacak takıma yeniden bir 30 saniye hakkı vermez.
Memleketimizde büyük ilgi gören basketbol yurdumuzda ve dünyanın pekçok ülkelerinde amatör bir spor dalıdır. Amerika’da profesyonel lig halinde oynanan basketbolün dünyadaki en parlak ismi, nizami olmayan gösteri sporu olarak maç yapan Harlem takımıdır.
Basketbolda yeni oyun kuralları değişiklikleri özeti (1991):
1. Takım sırası sorumluluk alanı:
Orta çizgiden 5 metre uzaklıktan itibaren yan çizgiye 2 m uzaklığında ve dip çizgiye kadar olan alanı kapsayacaktır. Antrenörler ve yedek oyuncular bu alan içerisinde bulunacaklar ve ancak şu özel şartlarda bu alanın dışına çıkabileceklerdir:
a) Sakatlanan bir oyuncuya bakmak için hakemden müsaade aldıktan sonra,
b) Bir oyuncu değişikliğini masaya bildirmek için,
c) Antrenör veya antrenör yardımcısının mola istemesi halinde,
d) Masadan zaman, sayı levhası, faul sayıları hakkında bilgi istenmesi durumunda.
Takım sırasında oturan herkese, bu alanı izinsiz terk ettikleri takdirde Teknik Faul verilecektir.
2. Formalar:
Formaların önü ve arkası aynı ve tek renkte olacak. Bu husus şortlar için de aynı şekilde geçerlidir. Oyuncular forma içine tişört giyebilirler. Yalnız bu tişörtlerin forma ile aynı renkte olması gereklidir.
Şortlar altına giyilecek tayt gibi esnek malzemelerin de şortla aynı olması gerekmektedir. Çizgili formalar uygun değildir.
Formaların kol, yaka ve şortların yan ve alt kenarlarına konacak çizgiler ile takımların amblem ve isimleri tabii olarak bu tariflerin dışındadır.
3. Üç puanlık atış:
Üç sayılık bir atış denemesi yapıldığında top çembere değinceye kadar yapılan ihlallerde atış özelliğini korumakta olup, top çembere dokunduktan sonra bu niteliğini kaybetmekte ve yapılan ihlallerde iki puan olarak değerlendirilmektedir.
4. Devre ve oyun sonu ile ilgili kurallar:
Müsabakayı yöneten hakemler herhangi bir sebeple oyunu bitiren sesli işareti duymamışlar ve bu esnada bir şut atılmış veya faul olmuşsa Başhakem, derhal yardımcı hakeme başvuracak ve kısa bir konuşma yapacak, gerekiyorsa ve varsa masadaki Teknik Komisere ve diğer masa görevlilerine danışacaktır. Bütün bunlara rağmen nihai kararı Başhakem verecektir.
5. Mola:
Nizami bir mola süresi 1 dakika olduğu halde saat hakemi 50. saniyede sesli işaretini verecektir.
Mola alındığında oynayan oyuncular kenardaki yedeklerin oturduğu takım sırasına giderek burada oturabilirler ve antrenörlerin talimatını burada dinleyebilirler.
6. Sakatlanan oyuncular:
Herhangi bir oyuncu sakatlandığında hakemler bu oyuncunun derhal oyuna dönüp dönmeyeceğine karar vermelidirler. Buradaki derhal kelimesi en fazla 15 saniyelik bir süreyi kapsamaktadır. Oyuncu oyuna devam edebilecek durumda ise oyuna tekrar ve derhal başlanır.
Ancak, sakatlanan oyuncuya bir tedavi gerekiyorsa oyuncu, 1 dakika içinde veya tedavisinin izin verdiği en kısa zamanda değiştirilmelidir. Burada tedaviden kasıt yetkili bir kişinin (doktor, masör) tedaviyi gerçekleştirmesi ve tedaviye gerek olup olmadığına karar vermesidir. Tedavi sırasında 1 dakikadan fazla süre geçecekse sakat oyuncu değiştirilmelidir.
7. Topun saha dışına çıkışı:
Rakibi tarafından veya rakipleri tarafından yakından marke edilen bir oyuncu topu bilerek rakibine çarptırır ve top dışarı çıkarsa topun en son dokunan oyuncu tarafından dışarıya çıkarıldığı kabul edilir ve top sınır çizgileri dışından oyuna sokmak üzere aynı oyuncuya verilir. Bu durum topu oyuna sokacak takıma yeniden bir 30 saniye hakkı vermez.
8. Topu kenar çizgiden oyuna sokma:
Herhangi bir sebeple top kenar çizgileri dışından oyuna sokulacaksa top hakem tarafından oyuna sokulacak oyuncuya verilecektir. Topun oyuna sokacak olan oyuncunun eline verilmesi, atılmaması gerekmektedir. Bu kural, ön ve geri sahada topun oyuna sokulması için geçerlidir.
Ayrıca, bir oyuncu topu eline aldıktan sonra içeriye atmadan evvel verilen noktadan yana en fazla bir adım atabilir. Bir adımdan fazla atılması durumunda kaide ihlali çalınacaktır. Bir adımla birlikte topun oyuna sokulmasında diğer bir durum, oyuna sokacak oyuncunun bulunduğu yerde pivot hareketi yapması ve oyuna sokmasıdır. Bu hareket de kurallara uygundur.
9. Fumble:
Uzun yıllardır basketbol oyun kurallarının bir parçasıdır. Fumble, bir oyuncunun topu kazaen elinden düşürmesi ve onu tekrar yere vurduktan sonra tutmasıdır.
Fumbleler sürüş olmayıp top sürmenin başlangıcında veya sonunda yapılabilir. Ayrıca, sayı olarak da kısıtlanmamıştır.
10. Topa blok:
Şut veya pas amacı ile ve topla birlikte sıçrayan bir oyuncu, rakibinin bir veya iki eliyle topu bloke etmesi sonucunda topla beraber yere düşerse kural ihlali yapmış olur.
11. Atış halindeki oyuncu:
Sayı için, sepete doğru sürüş yapan (drive) oyunculara bu esnada yapılan faullerde atış hali şu şekilde değerlendirilmelidir: Bir oyuncunun topu sepete atmak için adım hareketini bitirdikten sonra kol hareketine başlaması sayı için atış halinde sayılması bakımından geçerlidir. Yani drive yapan bir oyuncu adımlarını tamamlayıp kol hareketine başladığı an atış haline gelmiş sayılır.
12. Geri pas:
Geri pas kuralına yeni bir istisna getirilmiştir.
Orta dairede yapılan bir hava atışı esnasında ön sahada sıçrayan bir oyuncu havadayken topu kazanır ve arka sahaya düşerse ihlal olmaz.
13. Serbest atışlar:
Serbest atışlar esnasında oyuncuların serbest atış bölgesi etrafındaki kulvarlara dizilmesi şu şekilde olacaktır:
- Dip çizgisine en yakın olan ilk boşluklar savunma oyuncularından ikisine,
-Bundan sonrakiler hücum oyuncularından ikisine,
- Üçüncüsü de yine savunma oyuncularından ikisine aittir.
- Bu yerlerde bu oyunculardan başka kimse yer alamaz. Ayrıca, oyuncular kendilerine ayrılan yerleri kullanmazlarsa diğer takım oyuncuları kullanamazlar.
Serbest atışın dışında kalan diğer bütün oyuncular serbest atış çizgileri ve yarım dairesinden en az 1 metre uzakta olmalıdırlar.
Serbest atış atılırken dizilen oyuncuların ve atış yapan oyuncunun dikkat etmesi gereken hususlar şöyledir:
- Atış yapan oyuncu top çembere vurmadan önce bulunduğu yeri terkedemez,
- Serbest atış bölgesindeki kulvarlara dizilen oyuncular top atış yapan oyuncunun elini terk ettikten sonra tahditli bölge içine girebilirler,
- Serbest atış bölgesinin dışında kalan ve dizilmeyen bütün oyuncular top çembere değdikten sonra bu bölgeye girebilirler.
Serbest atışı atan oyuncu atış yaparken aldatıcı bir hareket (feyk) yaparsa bu kaide ihlalidir. Böyle bir durumda top atış yapan oyuncunun rakibine ve kenardan verilir.
14. Hataların düzeltilmesi:
Yeni kurallara göre bazı hatalar hakemler tarafından düzeltilebilir. Bunlar:
- Geçerli bir serbest atış veya atışların muteber sayılmaması,
- Geçersiz serbest atış veya atışların muteber sayılması,
- Yanlış bir oyuncuya serbest atış veya atışların yaptırılması,
- Yanlış sepete serbest atış yaptırılması,
- Yanlışlıkla bir sayı verilmesi veya iptal edilmesidir.
Bu gibi durumlarda top oyundayken öldükten sonra tekrar canlanıncaya kadar geçecek süre içinde hataların düzeltilmesi gerekmektedir.
15. Kasdi fauller:
Kasdi faullerin, bu yeni değişikliklerle, daha iyi tanımlanmasına çalışılmıştır. Kasdi faul, toplu veya topsuz bir oyuncuya, hakemin takdirine göre, bilerek ve isteyerek yapılmış şahsi bir fauldür. Yapılan hatanın şiddetle ilgisi yoktur.
16. Elle dokunma:
Yeni oyun kural değişikliklerinin en önemlilerinden biri, savunma oyuncularının uyguladığı elle kontrolün kaldırılmasıdır. Elle kontrol bir savunma oyuncusunun el veya ellerini kullanarak rakibinin ilerlemesini engellemesi veya başka bir savunma oyuncusuna yardımcı olmadır. Bu temas savunma oyuncularına haksız bir avantaj sağladığından yasaklanmıştır.
17. Kavga:
Basketbol oyununda oyunun gereksiz yere sertleşmesini önlemek ve aşırı derecede yapılan faullerin önüne geçmek için bazı yeni kararlar alınmıştır. Bir oyuncunun döğüşmesi, kavga etmesi diskalifiye edici bir hatadır. Keza yedek oyuncu olarak takım sırasında oturan ve kavga için sahaya giren bir oyuncu derhal sahadan uzaklaştırılmalı ve bu durumda antrenöre teknik faul verilmelidir.
18. Faullerin uygulanması:
Faullerin uygulanmasında büyük çapta değişiklikler yapılmış ve oyun fazı, seçme hakkı, müteaddit hata, aynı anda yapılan fauller gibi uygulamalar yürürlükten kaldırılmıştır.
Eğer sahadan bir sayı yapılmışsa top oyuna dipten sokulacaktır. Birbirini götürmeyen bütün hataların cezaları meydana geldikleri sıraya göre uygulanacaktır. Cezaların aynı ağırlıkta olması durumunda hava atışı yapılacaktır. 1-1 hata ile iki atışlı hata aynı ağırlıktadır.
Alm. Druckerei und Drucktechnik, Fr.İmpression et sa technique, İng. Printing and its technology.Kelime ve resimlerin mekanik olarak mürekkep kullanılarak çoğaltılması. Baskı genellikle az miktarda kopya yerine çok miktarda çoğaltma şeklindedir. Medeniyet ve kültür, önemli ölçüde basılmış bilgilere dayandığı için, baskı önemli bir sanayi dalıdır. Önceleri bir sanat olarak telakki edilmekteydi. Bugün hala bu görüşte olan kimseler vardır.
Baskı tekniğinin ilk doğuşunun Çin ve Kore olduğu söylenirse de, bugünkü anlamda baskının 1450 civarında Almanya’da, Mainz’da Johann Gutenberg ile başladığı kabul edilir. Tekniğin doğuşu ile kitap daha ucuza imal edilebilmiş ve daha yaygın bir okuyucu tabakasına sunulmuştur. Daha önceleri Avrupa’da kitap çok az miktarda çoğaltıldığından, seçkin kimselerin eli altında bulunuyordu. Buna karşılık Osmanlıların ilme verdiği kıymet sebebiyle kitapları çoğaltan bir hattat sınıfı ortaya çıkmış ve kitapların çoğaltılması bunların geniş okuyucu tabakasına inmesini sağlamıştır. O zaman mahalle cami kütübhanelerinde bile çeşitli konularda kitaplara rastlamak mümkündü.
İlk baskı aletleri ahşap vidalı tipte olup, elle çalışmaktaydı. Bu aletle baskısı çıkacak bir düz levha mürekkeplendikten sonra üzerine nemli kağıt konmakta ve üstteki metal levha kağıda basılarak sonuç alınmaktaydı. Daha sonra ahşap yerine metal vidalar ve buhar kuvveti kullanılarak baskı aleti geliştirilmiştir. Rulo şeklindeki kağıdın kullanılması ve o baskının plaktan değil, dönen silindirden yapılması, diğer önemli gelişmelerdendir.
Esas olarak dört tip baskı şekli vardır. Bunlardan en eskisi olan harf baskı şeklidir. Basım bir yüzeyden dışarıya kabartılmış şekiller vasıtasıyla gerçekleştirilir. Bir diğer tür olan ofset litografide ise baskı, kimyasal muamele görmüş düz bir yüzeyden yapılır. Gravür tipi baskıda, asitli bir levha kullanılır. Diğer bir tür olan baskı tekniğinde basılacak kısımlar çukurlaştırılır ve daha sonra burada bulunan mürekkep ile baskı ortaya çıkar.
Bu baskı türleri büyüteçle inceleme sonucu anlaşılabilir. Harf baskısında kağıtla harf çevresinde bir ezilme görülür. Ofset ise böyle bir ezilme görülmediği gibi, baskıda bir renk düzgün yayılmış olur. Gravür baskısında harflerde testere dişi gibi köşelere rastlanır. Bu, bazan baskının kusuru olarak da kabul edilir. Son baskı türü ise parlak temiz baskının arzu edildiği yerlerde kullanılır.
Harf baskısı: İlk olarak kullanılan türdür. Ekonomik olup, çok çeşitli baskı ihtiyaçlarına cevap verebilir. Basımı istenen yüz hafifçe yukarı kaldırılır ve mürekkep sürülerek üzerine kağıt basılır. Küçük tipteki mektup başlığı, fatura, kartvizit ve reklam kağıtları gibi baskı işleri bu teknikle gerçekleştirilir.
Makinalara kesilmiş kağıt elle verilebildiği gibi, kağıdı otomatik alanları da mevcuttur. Saatte 2000-3000 arasında baskı, otomatik kağıt alımı ile yapılabilir. Rulo kağıt veriminde baskı yine düz levha ile yapılır. Ancak bu tür baskı günümüzde kaybolmaya yüz tutmuştur. Yerini hem kağıdı hem de baskı levhasını silindirde bulundurduğu baskı türüne bırakmıştır. Bu makinalara konan ilave katlama iç içe koyma düzenleri, gazete ve dergi, basımını çok sür’atli hale getirmiştir. 1930’larda ısıyla kuruyan mürekkepler getirilmiştir. Bu bütün gazete veya mecmuaların kısa zamanda basılıp hazırlanmasını mümkün kılmıştır. Isıyla kuruyan mürekkepler ısıtıldığı zaman buharlaşma ve geride kuru bir şekil bırakan bileşene sahiptir. Bu tür baskı tekniğinde kağıdın bir yüzü basıldıktan sonra gaz kullanan ısıtıcılardan geçilir. İkinci bir baskı biriminde kağıdın diğer yüzü basılır. “Yaş baskı” denilen diğer bir teknikte ise kurutma dört veya daha fazla rengin basılmasından sonra yapılır. Düz olmayan yüzeyler üzerine baskı yapılması halinde baskı levhalar lastik veya plastik olabilir. Buna “Fleksografi” de denilir.
Ofset baskısı: Litografik levha kullanılarak yapılan baskı tekniğidir. Bu işlem 1700’lerde Aloys S. Flelder tarafından ortaya çıkarılmıştır. Bu teknikte basılacak kısım mürekkebi kabul edecek, fakat suyu emmeyecek şekilde bir tür yağlı tebeşirden yapılır. Bu tekniğin en önemli tarafı basılacak ve basılmayacak kısımların aynı düzlemde olmasıdır. Farklılığı sadece farklı kimyasal madde ile muamele görmüş olmaktan gelmektedir. Düz baskı levha kullanıldığı gibi, modern baskı tekniğinde levha bir silindire sarılır. Levhanın daha önce resimleri mürekkeple kabul edilecek şekilde hazırlanmış olması gerekir. Bu silindir baskıdan önce üstü lastik olan bir silindir üzerinde yuvarlanarak mürekkep alması sağlanır. Daha sonra şekillere sahip bir silindir, başka bir silindir üzerinde yuvarlanarak mürekkepli resimin oraya geçmesi sağlanır. Son adımda, bir silindir kağıt üzerinde yuvarlanarak resim kağıda geçirilir.
Ofset tekniği 1950’lerin sonlarına doğru geliştirilmiş olup, rulo kağıdın kullanılmasını yaygınlaştırmıştır. Bu tür baskı, gazete ve mecmualar için uygun olmasına rağmen, sanat, takvim, kitap vb. gibi baskılar için kesilmiş kağıtlar kullanılmaktadır. Rulo türündeki baskı tekniğinde “yaş baskı” yapılırken, sayfa baskısında ise kurutmalı baskı kullanılır. Ofset baskısına benzeyen başka bir tür de sanat baskılarında kullanılır. Farklılık, kullanılan levha şeklindedir. Bu tür baskıda kullanılan levha, mürekkep kabul eden bir jelatin ile kaplıdır. Jelatinin ışığa karşı özelliğinden faydalanarak, mürekkep kabul etme hassası değiştirilebilir. Böylece resimdeki değişik tonlar elde edilir. Ancak bu çeşit levhalar normal ofset levhalarına göre daha az dayanıklıdır.
Gravür baskısı:1800’lerde Avrupa’da gelişen bu teknik, gazetelerin bazı sayfalarının, katalog ve paket kağıtlarının basımında kullanılır. İşlem diğer baskı tekniklerine benzer. Basılacak kısımlar levhanın üzerinde oyuklar şeklinde bulunur. Levha veya silindir kullanılarak baskı yapılabilir. Kağıt geçerken buralardaki mürekkepleri çeker. Levha veya silindirin mürekkeplenmesi, bunların mürekkep silindiri üzerinde yuvarlanmasıyla olur. Daha sonra yapılacak bir silme, kağıda basılmayacak düz yüzeylerdeki mürekkebi alırken oyuk kısımlarındaki mürekkep kalır. Bu tür baskıda renkler kurutulduktan sonra birbiri üstüne basılır. Parlak ve koyu renkler kolaylıkla elde edilir.
Perde baskısı:Bu teknikte delikli plak gibi bir levha baskı için kullanılır. Başlıklı kısımlar basılarak şekli gösterir. Konan mürekkep boşluklu kısımlardan geçerek kağıda ulaşır. Elektronik devrelerin baskı ile elde edilmesinde bu tür teknik kullanılır. Çok mürekkeplerin gerekli olduğu baskı türü için pratiktir. Porselen ve cama da böyle baskı yapılır.
Renkli baskı:Birden fazla rengin basılmasıdır. Burada kağıt her renk için baskı birimlerinden bir kere geçer. İki renk kullanıldığından, birisi siyah, diğeri kırmızı veya yeşil olabilir. Üç ilave renk halinde ise, sarı, mavi-kırmızı ve yeşil-mavi renkleri kullanılır. Baskı levhaları fotoğrafik yolla hazırlanır. Renk ayrımı; kırmızı, yeşil ve mavi renk filitreleri kullanılarak yapılır. Dikkatli bir kontrol, bu üç renkte çok değişik tonların ortaya çıkmasını sağlar. Bir renk kurumadan bir diğeri üzerine basılabilir ve bu baskıyı hızlandırır. Her rengin basılmasında daha önce sözü edilen baskı tekniklerinden biri kullanılır.
Dizgi: Küçük tip baskılarda bugün yine ilk bulunan metotla baskı yürürlüktedir. Yazılacak yazının her harfi tek tek elle dizilir. Harfler kurşundan olup, çıkıntı yerleri harfin şeklini tayin eder. Herhangi bir mürekkepli silindir bu harflerin üzerinden geçerse, kağıda yazılar basılmış olur. Harfleri tek tek dizmek çok zaman alıcıdır. Bir kitapta yarım milyona yakın harf bulunur. Ayrıca harfler dizilirken normal bir yazının aynadaki görüntüsünü dizmek gerekir. Ters görünümlü bu yazıyı okumak ayrıca bir ustalık gerektirir.
Mekanik dizgi makinaları: Gazete ve magazin yazı harf dizgileri, makinada yapılması, işleri biraz kolaylaştırmıştır. Dizilecek yazı daktilo masasından ilgili tuşlara basılmak suretiyle yapılmaktadır. Harfler makina ile seçilip yerine konulmaktadır. Hatalar yine elle düzeltilebilmektedir. Yazar, yazıda herhangi bir değişiklik yapmak istese veya yazı sayfaya az bir farkla sığmasa, düzeltme için bütün satırları elden geçirmek gerekebilir. Bu işlem ise çok oyalayıcıdır.
Modern foto dizgi makinaları: Modern foto dizgi makinalarında daktilo edilen yazı son basılacağı şekliyle özel bir kağıt üzerine çıkar. İlk foto dizgi makinalarında harfler, fotoğraf filimleri halinde disklere dizilmiş olup, bir harfin tuşuna basıldığı zaman disk dönmeye başlar ve harf bulununca harfin görüntüsü ışığa hassas kağıt üzerine optik olarak basılır. Bu makinalarda hareket eden aksam olmadığı için ve hızlı olduğu için çok kullanışlıdır. Aynı harfler defalarca kullanılabilmekte ve optik olarak harf büyüklükleri seçilmektedir.
Bütün bu kolaylıklarına rağmen, foto dizgi makinası da netice olarak mekanik makina olup, makinada bulunmayan harf diski elle değiştirilmektedir. Halbuki modern foto dizgi makinalarında disklerin yerine kompüter hafızası ve projektörün yerini de görüntü ekranı almıştır. Harflerin şeklini bilgisayar hafızasında saklamakta, ne zaman tuşa basılarak çağırılırsa, ekranda gözükmektedir. Yazı ekranda tamamlanınca, ışığa hassas kağıt ekrana tutularak yazı kağıda geçirilebilmektedir. Son tip foto dizgi makinalarında ise, lazer ışını kullanılmaya başlanmıştır. Bu makinalarda ekranda gözüken yazılar, aynı zamanda lazer ışını ile kağıda yakma şeklinde kendiliğinden geçirilmektedir.
Modern foto dizgi makinalarında baskıya girecek yazı, son halini almadan önce bilgisayar baskı hafızasına alınır. Hatalı kısımlar veya ilave konulacak yazılar hafızadaki yazının tekrar ekrana çağrılması ile yazının istenilen kısımlarına müdahale etmek suretiyle yapılır. Son şekli aldığına kanaat getirilen yazılar, sabit disk hafızalara kaydedilir. Disk hafızaya alınan yazılar yine bilgisayar yardımı ile baskıya hazırlanır. Harf karakter seçimi, sayfaların diziliş biçimi, kısaltmalar gibi işlemler basit ve kolayca yapılır. Bu tür baskı hazırlanışı bilhassa esneklik özelliği sebebiyle gazetecilikte çok arzu edilen bir durumdadır. Çünkü gazetede yer ve zaman önemlidir. Son anda değişiklik gerektiren durumlar ortaya çıkabilmektedir. Modern dizgi makinaları, gazetenin sayfasını bir bütün olarak ekrana getirerek sayfaların hazırlanışına da sür’at kazandırır.
Renk ayrımı:Renk ayrımı yapan elektronik modern makinalarda lazer ışını önemli rol oynamaktadır. Renk ayrımı renkli resimlerin basılmasında kullanılan bir işlemdir. Bu her rengin, temel renkler denilen kırmızı, mavi, sarı ve siyah renklerin kullanılmasıyla basılabilme prensibine dayanır. Alışılmış olan metotta renkler, renk filitresi yardımıyla ayrılırlar. Elektronik analizde, bu işlem için bilgisayar kullanılır. Film üzerindeki renk ayrımı, lazer ışınları yardımıyla yapılır. Böylece ayırım diğer metodlara göre daha hızlı ve ucuz gerçekleştirilir.
Baskı levhaları renk ayrımından sonra, esas şeklindeki kırmızı, mavi ve sarı renk miktarlarını temsil etmek üzere hazırlanır. Baskı tekniğinde, bu levhalar, karşı gelen renklerle renklendirilir. Siyahın da işe alınmasıyla asıl renkler elde edilir.
Baskı tekniğini yoğun bir şekilde kullanan bazı gazetelerde tamamen bilgisayar ağırlıklı sistemler kullanılmaktadır. Böyle bir sistemde gazete muhabirleri haberlerini giriş terminallerinden doğrudan sistemin hafızasına geçirirler. Giriş terminalleri gazetenin ana binasında olduğu gibi, yüzlerce kilometre mesafede de olabilir. Ayrıca gazete muhabirleri tarafından hazırlanan magnetik teypler, doğrudan bilgisayara geçirilebilir. Kağıt çıkışlarda kontrolü sağlamak mümkün olabilir. Hatalar giriş terminallerden kolayca düzeltilebilir. Sayfa sekterleri muhabirlerden gelen haberleri toplayarak sayfa düzeni içine yerleştirirler. En sonunda, kontrol edilen ve son şekli verilen sayfanın baskıya hazır şekli bilgisayardan alınır.
Alm. Brückenwaage, Fr. Bascule, İng. Weighing machine. Ağırlığı büyük olan cisimlerin kütlesini ölçmek için kullanılan alet. Çalışma prensibi, büyük kütleyi çok daha küçük kütle yardımıyla dengeleme esasına dayanır. Bu düzen, değişen kaldıraç sistemleriyle gerçekleştirilir. Yaygın kullanım sahası bulan basküllerde iki adet kaldıraç vardır. Birincisi üst kaldıraç, ikincisi alt kaldıraçtır. Bunların dengesi bıçak üzerinde sağlanır. Bu kaldıraçlar bir taraftan baskülün tablasına konan, ağırlığı ölçülmesi istenen cisimle, diğer yandan üst kol üzerinde gezer sabit kütlenin dengelenmesi sonucu çalışır.
Doğrudan doğruya kayıt yapan, demiryollarında vagonların durdurulmadan tartılması için geliştirilmiş basküller de vardır. Günümüzde göstergeli bakkal terazisinin benzeri, fakat birkaç misli büyüklükte basküller de kullanılmaya başlanmıştır.
Hint Okyanusunun Arabistan Yarımadası ve İran arasındaki girintisi. Doğusunda İran, kuzeybatıda Irak ve Kuveyt, batısında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri bulunur. Dicle ve Fırat nehirleri birleşerek Şattülarab adıyla körfezin kuzey ucundan denize dökülür. Körfez, kuzey-güney doğrultusunda Şattülarab'ın döküldüğü yerden Hürmüz Boğazına kadar uzanır. Buradan Umman Denizine ve oradan da Hint Okyanusuna bağlanır. Yüzölçümü 236.800 km2, ortalama derinliği 25 m olup, en derin yeri 102 metredir.
Sıcak bir deniz olan Basra Körfezinin ortalama sıcaklığı, kışın 20oC, yazın 30oC'dir. Körfez bölgesinde havanın çok sıcak olması sebebiyle buharlaşma fazladır. Dolayısıyla tuzluluk oranı yüksektir (%4). Yaz mevsiminde Arap Yarımadasındaki çöllerden "Şamal" adı verilen tozlu kuzeybatı rüzgarları körfeze doğru eser.
Dünya petrol nakliyatı bakımından körfez çok önemlidir. İç kısımlarda çıkarılan petrol, boru hatları ile limanlara getirilerek, dünyaya buradan sevk edilir. Bu durum körfezin büyük bir jeopolitik önem kazanmasına sebeb olmuştur. Başlıca limanlar; Abadan, Bender, Şahpur, Kuveyt, Bahreyn ve Dubai'dir. İnci avcılığı, Basra Körfezinde çok eski zamanlardan beri yapılmaktadır. 1990 senesi sonlarında Irak'ın Kuveyt'i işgali ile başlayan Körfez Krizi, daha sonra Amerika ve Müttefik kuvvetlerinin Irak'a karşı savaş açmasına sebep oldu. 1991 Şubatında başlayan savaş neticesinde, Irak, Kuveyt'i boşaltmak mecburiyetinde kaldı. Savaşın büyük bir bölümü Basra Körfezi ve kıyılarında olduğu için Körfez Savaşı adını aldı. Bir oldu bitti ile 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal eden Irak lideri Saddam Hüseyin, dünyaca jeopolitik öneme sahip olan Körfez Savaşının çıkmasına sebep oldu ve dünyayı karşısına aldı (Bkz.Körfez Savaşı).
Paris’in en meşhur kalesi ve siyasi mahkumlar zindanı. Bastille’in Beşinci Charles zamanında, Paris’in İngilizlere karşı müdafaasını güçlendirmek gayesiyle başlandı ve Yedinci Charles zamanında 1383 yılında tamamlandı.
İkinci Henri zamanında tamirattan geçen Bastille, 200 yıl kadar kale olarak kullanıldı. Richelie zamanında devlet zindanı haline getirilen Bastille’de, umumiyetle büyük senyörler ile ayrıca ilim ve fikir adamları yatardı. Çünkü bu kişiler, aşağı halk tabakasıyla aynı yerde yatmak istemezdi. Bastille 14. yüzyılda siyasi mahkumlarla dolup taşmıştır. Ancak bunların bir çoğunun ne sebepten yattığı bilinmezdi. Burada yatan mahkumlara çok akıl almaz işkenceler yapılırdı. Ancak 17. yüzyıldan itibaren bu işkenceler kaldırılmış, sadece karşı gelenlere zincir vurulmakla yetinilmiştir. On altıncı Louis zamanında bu ceza da ortadan kaldırıldı.
Yüzyıllarca Paris halkının korkulu rüyası haline gelen ve içeri girenin bir daha dışarıya çıkması hayal olan bu zindana karşı, Paris halkında milli bir nefret hasıl olmuştu. Halk burasını kralın istibdadının bir sembolü sayıyordu. Kalenin etrafı geniş ve derin hendeklerle çevrilmişti. Sekiz büyük kulesi vardı. Ayrıca topları ile Saint Antoine işçi mahallesine hakim bulunan bu korkunç binayı, son zamanlarında kumandan Launay’ın emrindeki 110 er müdafaa ediyordu. Paris halkı 14 Temmuz 1789 tarihinde bu müdafaayı kırarak kaleyi ele geçirdi. Fransızlar bu tarihi günü milli bayram olarak kabul etmişlerdir. Kale, 1790’da yerle bir edildi.
Alm. Hämorrhoiden, Fr. Hemorroide, İng. Hemorrhoids. Kalın barsağın son kısmı olan rektum ve anüsteki toplardamarların kesecikler meydana getirmesi. Genişleyen toplardamarlar varisler meydana getirerek dışkının vücudu terk ettiği yer olan anüsten çıkabilirler. Bu, basurun ileri devrelerinde olur.
Rektum ve anüsün mukoza zarı altında ince mavimsi görünüşlü toplardamarlar, başlangıçta ufak kabartılar teşkil ederler. Bunlara “hemoroidal düğüm” denir. Bu kabartıların büyüklüğü giderek bir kiraz iriliğine erişebilir.
Hemoroitler (basur memeleri), yerleştikleri yerlere bakarak iç ve dış hemoroitler diye adlandırılırlar. Anüs büzücü kasının altındakilere (dışarı yanındakilere) “dış hemoroit”; üstündekilere de “iç hemoroit” denilir.
Basur memelerinin ortaya çıkmasında birçok sebepler sayılabilir. Bu rahatsızlıklar genellikle günün çoğunu oturarak geçiren kişilerde meydana gelir. Fazla kilolu olmak, posası az gıdalarla beslenmek, sürekli kabızlık, aşırı hayvani gıda almak, gebelik de hemoroidin diğer sebepleridir. Gebelik esnasında karın alt kısmındaki toplardamarların kan dolaşımının karın içi basıncın artmasıyla güçleşmesinden dolayı, basur memeleri meydana gelmektedir. Gebelikte olanların bir kısmı geçicidir.
Toplardamar duvarının zayıflığı ve hemoroidin meydana geliş sebebi insandan insana değişmektedir. Basur memeleri genellikle önemli şikayetlere sebeb olmazlar. Büyümüş hemoroitler iltihaplandığı takdirde dışkılama esnasında çok ağrı yaparlar. İlerlemiş vak’alarda, sert bir sandalyeye oturma ile anüste yanma, gıdıklanma, kaşınma, yabancı cisim hissi ve gerginlik hissi ortaya çıkar.
Anüste çok ağrılı yarıklar meydana gelebilir. Bazan da bir hemoroit keseciği patlar ve müzmin kanamaya sebeb olabilir. Hemoroitlerin sebeb olduğu kanamalarda kan, kırmızı ve dışkıyla karışmamış haldedir. Fakat uzun süren kanamalar hastada kansızlığa (anemiye) sebeb olur. Bazan da büyük iç hemoroitler dışarı sarkar ve boyun kısmından sıkışabilirler. Bu durumda cerrahi müdahale gereklidir. Ameliyata kadar hemoroit keseciğini içine itmek gerekir; bu iş, merhemli bir bezle ve çok dikkatli yapılır. Taze kırmızı kanamalarda akla ilk gelen sebeb, basur kanamalarıdır. Ancak kalınbarsak kanserlerinden mutlaka ayrılması gerekir. Çünkü birincisine ekseriya fazla ehemmiyet verilmez ve mecbur kalınmadıkça doktora bile gidilmez. Tedavisinin gecikmesi de hayati önem taşımayabilir. Halbuki ikincisi çok mühim olup erken teşhis edilebildiği nisbette hastaya faydalı olunabilir. Bunun için ilk kanamasında, hasta bunu daha iyiye yormadan önce hemen hekime gitmeli, hekim de kısa zamanda rektoskopik (aletli muayene ile) tetkik yapmalıdır.
Hemoroide karşı tedbir: Hafif ve kolay def’i hacet sağlanmalıdır. Bunun için de meyve ve sebzeyi bol yemeli, protein bakımından zengin besinler, bilhassa et miktarını azaltmalıdır. Temiz havada gezinti, jimnastik ve masaj; kan dolaşımını uyarırlar ve hastalığın meydana gelmesini önlerler. İltihabı önleyici ve toplardamarları büzücü maddeleri ihtiva eden fitiller verilerek şikayetler hafifletilebilir. Şiddetli bir kanama olursa hemen doktora müracaat etmelidir. Papatya çiçeklerini içinde su bulunan uygun bir kaba atıp bir süre bekledikten sonra üzerine oturmak, ayrıca sıcak suya oturmak da faydalıdır.
Ortaya çıkmış ve ilerlemiş bir hemoroidin en tesirli tedavisi cerrahi tedavidir. Ameliyatı kolay olup, son derece başarılı sonuçlar alınmaktadır.