BARO
Alm.Rechtsanwaltskammer (f), Fr. Barreau (m), İng. Bar. Avukatlık mesleğine mensub olanların, müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, avukatlık mesleğinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan münasebetlerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere, meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kurulan, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu.
Türkiye’de Tanzimattan önce avukatlık bir meslek olarak gelişmemiştir. Dava vekili adı verilen kişiler devlet tarafından hiçbir denetime tabi tutulmayıp, serbestçe mahkemelerde iş gördüklerinden bir baro da söz konusu değildi.
Tanzimat sonrası baro kurulmasına doğru bir gelişme olmuştur. İlk Osmanlı barosu l6 Zilhicce l292 (l876) tarihli “Mehakim-i Nizamiye ve Dava Vekilleri Hakkındaki Nizamname"ye dayanılarak l878 yılında kurulmuştur. Bu tarihlerdeki dava vekilleri bir hukuk mektebi mezunu değillerdi. Basit bir imtihanla başarı gösterenlere dava vekilliği ruhsatnamesi veriliyordu. Baro tarihçesinde önemli bir merhale 3 Nisan l924 tarihli ve 460 sayılı Muhakemat Kanunu’dur. Bu kanunla avukatlığın bağımsız bir kamu hizmeti ve avukatın, hakimin yardımcısı olduğu kesin olarak kabul edilmiştir. Bu kanunda avukatlara; himaye ve yardım eden, kendisine başvuranlara sığınak olan kişi manasında “muhami” denildi. Bu kanuna göre Tefrik Encümenince düzenlenen levhada, İstanbul barosuna kayıtlı mehamilerin sayısı 43l’dir. Bu kanunun adı, l926 yılında çıkan bir kanunla Avukatlık Kanunu, Muhami ismi de “Avukat” olarak değiştirilmiştir. Avukatlık ve barolar hakkında şu anda yürürlükte bulunan kanun, l969 tarihli ve ll36 sayılı Avukatlık Kanunu’dur. Bu kanunda yapılan değişiklikler ve 2652 sayılı kanunla “Baroların siyasi parti, sendika ve derneklerle her türlü ilişkisi yasaktır. Barolar mali ve idari açıdan denetime tabidir. Görevi dışında siyaset ve benzeri işlerle uğraşan baro sorumlu organlarının görevlerine son verilmesine ve yerlerine yenilerinin seçilmesine, Adalet Bakanlığının isteği uyarınca, bulundukları İl Cumhuriyet Savcılığının açacağı dava üzerine, o yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesince karar verilir.
Türk Devletinin varlık ve bağımsızlığını, milli bütünlüğünü tehlikeye sokucu faaliyette bulunan baro organlarının görevde kalmalarında mahzur (sakınca) bulunan hallerde valiler bunları görevden uzaklaştırabilir. Bu karar en geç üç gün içinde Asliye Hukuk Mahkemesine gerekçeli olarak bildirilir. Görevli mahkeme en geç l0 gün içinde karar verir.
Barolar, ll36 Sayılı Avukatlık Kanunu'nda 76-l33. maddelerinde belirtildiği şekilde düzenlenmiştir. Bölgesi içinde en az l5 avukat bulunan her il merkezinde bir baro kurulur. Baro kurulmayan yerlerin en yakın baroya bağlanmasına veya bunların birleştirilerek bir baro kurulmasına ve merkezlerinin bildirilmesine Türkiye Barolar Birliği karar verir. Barolar, kuruluşlarını Türkiye Barolar Birliğine bildirirler. Birlik de keyfiyeti Adalet Bakanlığına bildirir ve barolar bu bildirme ile tüzel kişilik kazanır.
Baro organları şunlardır:
1. Baro Genel Kurulu: Baroların en yüksek organı olup, baroya yazılı bütün avukatlardan meydana gelir. Yönetim, disiplin ve denetleme kurulları üyeleri ile baro başkanını ve Türkiye Boralar Birliği delegelerini seçmek, baro bütçesini onaylamak gibi görevleri vardır. Aralık ayının ilk haftası içinde olağan ve yönetim kurulu gibi yetkili organların gerekli görmesiyle de olağanüstü olarak toplanır. Denetleme kurulu, baro başkanı ve Türkiye Barolar Birliği de Genel Kurulu olağan üstü toplantıya çağırmaya yetkilidir.
2. Baro Yönetim Kurulu: Genel Kurul tarafından seçilen Baro Başkanı ile en az dört üyeden kurulur. Yönetim Kurulu üyeleri beş yılını doldurmuş avukatlardan seçilir. Üye sayısı baroya kayıtlı avukat sayısına göre değişir. Üyelerin görev süresi iki yıldır. YönetimKurulu baro başkanı tarafından toplantıya çağrılır. Avukatlık mesleğinin şerefinin korunması, stajyer avukatların baroya kabul edilmesi, baro mallarının idare edilmesi, Genel Kurul gündeminin düzenlenmesi gibi, baroya ait bütün idare işlerinin görülmesiyle görevlidir.
3. Baro Başkanı:İki yıllık bir görev süresi için genel kurul tarafından seçilir. Baro Başkanı, levhada yazılı ve avukatlıkta en az l5 yıl kıdemli olan avukatlar arasından gizli oyla seçilir. Yeniden seçilmek mümkündür. Baroyu temsil ve yönetim kuruluna başkanlık etmek, Genel Kurul, Yönetim Kurulu ve Disiplin Kurulu kararlarını yerine getirmek ve günlük işleri yürütmek gibi kanunda belirtilen çeşitli görevleri vardır.
4. Baro Başkanlık Divanı:Baro Başkanı, baro başkan yardımcısı, baro genel sekreteri ve baro saymanından teşekkül eder. Başkanlık Divanı, 50’den fazla üyesi bulunan barolar için mecburdur. Başkan dışındaki üyeleri, yönetim kurulu tarafından, kendi üyeleri arasından gizli oyla seçilir. Divan baro mallarının yönetimi hakkında gerekli kararları alır ve aynı konuda yönetim kurulunun isteğine göre, bu kurula yazılı ve sözlü bilgi verir. Baro başkan yardımcısı, başkan bulunmadığı zaman başkana ait yetkileri kullanır ve görevleri yerine getirir.
5. Baro Disiplin Kurulu:Avukat sayısı 250’ye kadar olan barolarda üç; 250’den fazla olan barolarda beş üyeden kurulur ve üyeleri genel kurulca seçilir. Görevi, Baro Yönetim Kurulunun disiplin kovuşturması açılmasına dair kararı üzerine, avukatlar hakkında disiplin kovuşturması yaparak, disiplinle ilgili kararları ve cezaları vermek ve kanunla verilen diğer yetkileri kullanmaktır.
6. Baro Denetleme Kurulu:Genel Kurul, baronun mali işlerini denetlemek üzere en çok üç kişiyi denetleyici olarak seçer.
Türkiye Barolar Birliği:Türkiye’deki bütün baroların katıldığı, tüzel kişiliğe sahip ve kamu kurumu niteliğinde olan meslek kuruluşu. Birliğin merkezi Ankara’dadır. Baroların çalışmalarını ortak gayeye ulaşacak şekilde tasarlayıp, mesleğin gelişmesini sağlamak, uyulması mecburi meslek kurallarını tesbit ve tavsiye etmek gibi avukatlık mesleğinin menfaatine olan ve kanunda belirtilen görevleri vardır.
Birliğin organları şunlardır: l. Genel Kurul, 2. Yönetim Kurulu, 3. Başkanlık, 4. Başkanlık Divanı, 5. Disiplin Kurulu, 6. Denetleme Kurulu.
6 Eylül l983 tarihli ve 79 sayılı kanun hükmünde kararname ile ll36 sayılı Avukatlık Kanunu'na şu madde eklenmiştir: “Ek Madde-4: Adalet Bakanlığı, Barolar ve Türkiye Barolar Birliği organlarının görevlerini kanun hükümlerine uygun olarak yapıp yapmadıklarını ve mali işlemlerini yönetmelikte belirlenecek esaslara göre denetlemeğe yetkilidir. Bu idari ve mali denetim mahalli Cumhuriyet Savcıları ve Adalet Müfettişlerince yapılır.”
Alm. Barock, Fr. Baroque, İng.Baroque. Avrupa’da 16. yüzyıl ortalarından 18. yüzyıl ortalarına, bazı memleketlerde ise bu yüzyılın sonuna kadar devam eden bir sanat cereyanı. Menşei kesin olarak belli olmayan kelimenin büyük bir ihtimalle, gayri muntazam bir şekilde yontulmuş büyük inci anlamına gelen Portekizce barruco, İspanyolca barrueco’dan geldiği sanılmaktadır.
Alman sanat tarihçi H. Wölfflin “Rönesans ve Barok isimli eserinde bunun belirli bir devreye bağlı olmayıp, tarihin çeşitli devirlerinde meydana çıktığı fikrini ortaya atmıştır. Ona göre bütün artistik şekiller birbirlerine zıt kavramların doğuşu ile kendilerini belli ederler. Barok kelimesi üslup terimi olarak 19. yüzyıl sonundan itibaren kullanılmaya başlandı. Rönesanstan Klasisizme kadar süren Barok üslubu, Avrupa sanatının tabii yolda meydana gelen son üslubudur. Önceleri yalnız asil tabakaların malı olan barok kültürü, daha sonra aşağı halk tabakalarına kadar yayılarak, 19. yüzyıla kadar yaşadı. Barok üslubu çeşitli milletlere göre, ayrılıklar göstermekle beraber, milletlerin ortak bir üslubudur.
On yedinci yüzyılın ikinci yarısında, bilhassa resim sanatında; en küçük teferruatın bile inceden inceye işlenmesi taraftarı olan ve bu yüzden maniyerist adı verilen bazı sanatçılar, sanatı sübjektif ve mistik yönden geliştirmişler ve akılcılıktan uzaklaştırarak, sanatcının iç dünyasını ve hayal gücünü sanata hakim kılmışlardır. Neticede, Barok çağda, sanata sanatçının hayal gücü ve kişiliği de girmiştir.
Barok sanat cereyanı, Roma’da 1568-84 yıllarında, Michelangelo’ın takipçisi olan Vignola (öl. 1572)nın planlarına göre yapılmış, Gesu kilisesiyle başlar. On yedinci yüzyılda, İtalya’da mimar Barromini yapılarında geniş ölçüde hayal gücü ile Rönesans yapılarına hakim olan düz ve geometrik çizgiler yerine, eğri ve ters eğrilerle kırık çizgileri kullanmıştır. Böylece kırılan yüzeylerde ışık-gölge oyunlarıyla süsleme (dekoratif) sanatlarının etkileri arttırılmıştır. Bu üslupta mermer, sabırla dantel gibi işlenmiştir. Barok üslubunda meşhur olanlar İtalya’da heykeltraş ve mimar Bernini, ressamlardan Tintorette, Baciccio, Cravaggio, Tiepola, İspanya’da ressamlardan El-Greco, Velazguez, Flamandlı Rubens, Van Dayk, Hollanda’da Rebrandt’dır.
Barok sanatı İtalya’dan başka, İspanya, güney Almanya, Avusturya, Bohemya, Macaristan, Polonya ve Hollanda’da yerleşmiş, ayrıca İngiltere, Rusya, Meksika, Orta ve Güney Amerika hatta Türkiye’de yayılmıştır.
Barok sanatının belli başlı özellikleri; kuvvetli hayal gücü, kırık ve eğri çizgilerle oval şekiller, ışık-gölge unsuru, renkli ve detaylı göz kamaştırıcı süsleme unsurları, hareketlilik, şairane ve mistik hava, mimaride merkezi ve geniş alan, heykelde mermer ve bronz, resimde mistisizm ve realizmdir.
Türk sanatında (özellikle mimarlıkta) Barok tesiri Birinci Abdülhamid Han (1730) devrinden İkinci Mahmud Hana (1805) kadar devam etti. On sekizinci yüzyılın ilk yarısında Avrupa ile münasebetlerin artması, birçok yabancı sanatçının ve bu arada yabancı eşyanın Türkiye’ye gelmesine sebeb olmuştur. Bu sanatçıların gelişi, Türk zevki üzerinde esaslı değişiklikler yapmış ve böylece Avrupa sanatından o zamana kadar uzakta kalan Türk mimarlığında Barok cereyanının tesirleri görülmeye başlanmıştır. Fakat Türk sanatçıları bu üslubu kendi anlayışlarına göre kullandılar. Avrupa sanatını yakından takib eden İtalyan, Yunan ve Ermeni (Rum) (Simon, Komianos ve Kör Yani ismindeki) mimarlar eski usta mimarların yerini aldı.
Osmanlı Barok çağında, klasik motifler yerine akant yaprakları, deniz tarağı, istiridye ve benzeri yabancı motifler kullanılmıştır. Yapılarda tek kubbeli basit bir plan uygulanmış, cepheler çok parçalanmış, çeşitli bitki motifleri değişik tarzlarda süsleme unsuru olarak kullanılmıştır. Genellikle simetrik ve merkezi salonlar üzerine kurulan bir plana göre yapılmışlardır. Haliç'te yapılan Aynalıkavak Kasrı, böyle bir yapıdır.
Yüzyıl boyunca süsleme sanatlarından klasik motiflerin ayıklanması ile başlayan bu üslup, klasik mimari planların ortadan kalkmasıyla devam etmiştir.
Türk mimarisini büyük ölçüde değiştiren ilk Barok yapılar askeri yapılardır. Selimiye’de, Ayazağa’da, Tophane’de, Çengelköy Kuleli’de yaptırılan kışlalar bu tip yapıların en önemlileridir.
Bu devirde yapılan bütün abideler, camiler, saraylar ve çeşmeler hep bu üslup dahilinde meydana getirilmiştir. İstanbul’daki belli başlı eserler şunlardır. Nuru Osmaniye Camii (1757), Laleli Camii (1763), Ortaköy Camii ve Dolmabahçe Sarayı, Barok ve Ampir karışımı bir üslubla yapılmıştır.
Barok sanatının özellikle süsleme unsurları, Türk sanatının hemen her dalında, iç süslemede uygulama alanı bulmuştur. Bu motifler, cami, çeşme, türbe ve benzeri yapılarda kullanıldığı gibi, yazma kitapların tezhibi ve cilt kapağı üzerindeki süslemelerden, mezar taşlarındaki süslemelere varıncaya kadar pekçok sanat dalında kullanılmışlardır.
Alm. Barometer, Fr. Barometre, İng.Barometer. Açık hava basıncını ölçmeye yarayan alet. İki çeşit barometre vardır. Birincisi civalı barometre, ikincisi metal barometre.
1. Civalı barometreler: Toriçelli ( 1608-1647) deneyi sonucunda ortaya çıkmıştır. Civalı barometreleri de çanaklı ve sifonlu olarak iki bölüme ayırmak mümkündür. Çanaklı bir barometrede 100 cm uzunluğunda 1 cm2 kesitinde bir cam boru, bir civa çanağı ve borudaki civa sütununun yüksekliğini ölçmeye yarayan cetvel mevcuttur. Borunun bir ucu açık, diğer ucu kapalıdır. İçinde hava kalmayacak şekilde tamamen civa ile doldurulur. Açık uç aşağıya gelecek şekilde civa çanağına batırılır. Cam borudaki civa seviyesi yavaş yavaş düşer. Deney deniz seviyesindeki bir mahalde yapılırsa 76 santimetreye gelince durur. Seviye daha aşağıya düşmez. Havanın basıncı cam boru içerisindeki 76 cm yükseklikte bulunan civa sütununun ağırlığına eşit demektir.
Sifonlu barometrelerde takriben 110 cm uzunluğunda bir ucu uzun, diğer ucu kısa -U- şeklinde cam boru kullanılır. Uzun olan kolun yüksekliği 100 cm ve ucu kapalıdır. Civa çanağı yoktur. Bunun yerini 18 cm yüksekliğindeki kısa kol alır. Kısa kolun ucu açıktır. Uzun kol civa ile tamamen doldurulduktan sonra ters çevrilerek düşey olarak tutulunca, civa seviyesi 76 santimetreye kadar inerken kısa koldaki civa bir miktar yükselir. Açık uçlu kısa borunun çapı kapalı uçlu uzun borunun çapından büyük olduğu için civanın dökülmesi söz konusu değildir. Civalı barometreler açık hava basıncını en emniyetli şekilde ölçebilen ve zamanla bozulmayan aletlerdir. Bu hususiyetinden dolayı meteoroloji istasyonlarında ve laboratuvarlarda yaygın olarak kullanılırlar. Pahalı olması ve ağırlığı sebebiyle taşıma zorluğunun bulunması belli başlı kusurlarıdır.
2. Metal barometreler: Açık hava basıncı, pratik olarak metal barometre ile de ölçülür. Hassasiyeti her ne kadar civalılar gibi uzun ömürlü değilse de, basınç hakkında bize fikir verir. Göstergeli ve yazıcı olanları da vardır. Yayın esnekliğinden istifade edilerek yapılmıştır. Basıncın değişmesiyle yayın şekli değişir. Bu şekil değişikliği bir kadran önünde hareket kabiliyetine sahip bir ibreye nakledilir. Yay, havası kısmen boşaltılmış madeni kutu içinde bulunur. Bu kutunun kapakları, atmosfer basıncının uygulayacağı kuvvetin daha büyük olması, dolayısıyla ibrenin daha fazla hareket edebilmesi için esnek bir metalden dalgalı olarak yapılmışdır. Zamanla yayların esnekliği bozulunca barometre hata yapabilir. O zaman civalı barometrelerle ayarlamak gerekir.
Bir dağın tepesindeki basınç ile eteğindeki basınç birbirinden farklıdır. Bu sebepten barometreler deniz seviyesinden itibaren irtifa (yükseklik) ölçme işinde de kullanılır.
Takriben her 10,5 m yükseldikçe barometre basıncı 1 mm civa sütunu basıncı kadar düşer. Eğer basıncı 1 cm civa sütunu kadar düştüyse, deniz seviyesinden 105 metre yukarı çıkılmış demektir. Bu gaye ile kullanılan ve kadranında basınç yerine yükseklik yazan barometreye “altimetre” adı verilir (Bkz. Altimetre).
Alm. Baroskop, Fr. Baroscope, İng. Baroscope. Arşimed Kanununun gazlara tatbikine imkan veren, gazların ve havanın da bir kaldırma kuvvetine sahip olduğunu gösteren bir çeşit terazi. Arşimed Kanunu'na göre cisimlere çeşitli tesirler etki eder. Bu kanunu gazlara tatbik etmek için, havası boşaltma tulumbasıyla alınmış bir fanus, hassas bir terazi ve bu terazinin iki ucuna hacimleri çok farklı, havadaki ağırlıkları eşit iki cisim konursa (balon ve bunun ağırlığına eşit bir cisim), bir baroskop elde edilmiş olur.
Baroskop, havası boşaltılmamış bir boşaltma tulumbasının fanusu altına konup, buradaki hava boşaltıldığında, terazinin dengesi bozulur. Hacmi daha büyük cismin konulduğu taraf aşağı iner. Fanus içinde hava bulunmadığından kaldırma kuvveti yoktur. Halbuki hava içindeki bir cisim üzerine uygulanan kaldırma kuvveti, o cismin hacmine eşit hacimdeki havanın ağırlığına eşittir. Buna göre hacmi büyük olan cismin maruz kaldığı kaldırma kuvveti de daha büyük olacaktır. Eğer fanusun içine, yoğunluğu havanın yoğunluğundan daha fazla olan bir gaz gönderilirse durum tersine olur. Yani hacmi daha küçük olan cismin konulduğu taraf aşağı iner. Bu deneyden,bir cismin havadaki ağırlığının boşluktaki ağırlığından daha küçük olduğu anlaşılır. Bir cismin hakiki ağırlığı, ya havasız yerde tartılarak veya cismin havadaki ağırlığına maruz kaldığı kaldırma kuvveti eklenerek bulunur. Baroskop deneyi ilk defa Otto von Geericke tarafından yapılmıştır.
G = Bir cismin gerçek ağırlığı
G1 = Bu cismin havadaki ağırlığı
K = Havanın kaldırma kuvveti
V = Bu cismin hacmi
dc = Cismin özağırlığı
dh = Havanın özağırlığı
ise;
G= G1+ K, G1 = V. dc, K= V.dh
G= V. dc + V. dh = V (dc+ dh)
dh= 1, 293 grf/ lt = 0, 001293 grf/cm3
Bu şekilde cismin gerçek ağırlığı bulunabilir.
Alm. Darme, Fr. İntestins, İng. İntestines. İnsanlarda ağızdan başlayıp anüste sona eren sindirim borusunun mideden sonraki kısmı. Barsakların ilk kısmı ince barsak olup, yaklaşık 6-7 m uzunluğundadır. Daha sonra gelen kalın barsaklar ise 1,5 m kadardır. Çapı 3 cm civarında olan ince barsaklarda, daha ziyade besinlerin emilmesi işi yapılır. Çapı ince barsaklardan daha geniş olan kalın barsakta ise, başta su emilme işi olmak üzere, elektrolitlerin (potasyum, sodyum, kalsiyum gibi elementlerin) de emilme işi vuku bulur.
İnce barsak: İnce barsaklar üç bölümden meydana gelmişlerdir. Önce onikiparmak barsağı (Duodenum) gelir. Daha sonraki bölüme boş barsak (Jejunum), son kısmına ileum denilmektedir. Duodenum kısmı C harfi şeklindedir ve karın arka duvarına yapışıktır. İsminden de anlaşılabileceği gibi uzunluğu yaklaşık on iki parmak kadardır. Bundan sonra kalan bölüm jejunum ve ileum tarafından meydana getirilir. Bu iki ince barsak kısmı arasında kat’i bir sınır bulunmayıp, ilk beşte ikisi jejunum, ikinci beşte üç kısmı da ileum olarak kabul edilir.
Kalın barsak:İleumdan sonra başlayan kalın barsaklar, dışkının çıktığı anüse kadar devam eder. İleumun kalın barsağa açıldığı yere “kör barsak” denilmektedir. Kör barsağın en uç sol kısmında da “kalın barsak takısı” (Appendix) bulunur. Bu kısım solucansı ve bir ucu kör bir barsak çıkıntısıdır. Kalın barsakların bu bölümünün iltihaplanmasına “Apandisit” denilmektedir (Bkz. Apandisit).
Kalın barsağın başladığı yer olan kör barsaktan sonra gelen kısma, “Kolon” denilir. Kolon da; çıkan kolon, enine kolon, inen kolon ve sigmoid kolon olarak dört kısma ayrılır. Sigmoidden sonra “Rektum” gelir. Rektum, dışkıyı depolama ve kalan suyunu emme ile vazifelidir.
Barsağın vazifeleri:Barsaklarda, sindirim fermentlerini ifraz eden salgı bezleri ile, besinleri, suyu ve diğer yenilenleri emme işlemini yapan dokular içiçe bulunur. Barsağın duvarı iç ve dış olmak üzere iki çeşit kas lifinden yapılmıştır. İnce barsakların iç yüzü “villüs” denilen çok ince parmaksı çıkıntılarla kaplıdır. Villüslerin emilme işinde önemli görevi vardır. Bunlar ince barsakların iç yüzeyini arttırarak emilme işleminin daha büyük bir satıh üzerinden olmasını sağlarlar.
Ağızda başlayan hazım işinin büyük kısmı ince barsakların ilk kısımlarında vuku bulur. Mideden çıkan besinler kısmen sindirilmiş olarak ince barsağa gelir. İnce barsakta yaklaşık dört saat kadar kalan besinlerin sindirim işlemi tamama yakın olarak yapılır. İnce barsak muhtevası barsak düz kaslarının hareketleriyle iletilir. Bu hareketlere “peristaltik hareketler” denilmektedir. Besinler son olarak kalın barsakta bulunur ve burada emilmenin son kısmı olur. Emilemeyen ve sindirilemeyen kısımlar “feçes” (dışkı) olarak anüsten dışarı atılır.
Barsak hastalıkları: Barsaklar, yenilen gıdaların çok çeşitli olması, içinde hastalık amillerinin ve tahriş edecek maddelerin bulunabilmesi sebebiyle oldukça sık rahatsızlanan vücut kısımlarıdır.
İnce barsakların iltihaplanmasına “Enterit” denilmektedir. Enterit umumiyetle mikrop bulaşmış gıdalar ve içeceklerle meydana gelir. İshal, karın ağrıları ve ateş ile seyreder. Önemli enteritler; kolera, paratifo ve dizanteri olarak sayılabilir.
Kalın barsak iltihaplarına “kolit” denir. Kolitlerin önemli belirtileri ishal, dışkılamayla geçmeyen devamlı büyük abdeste çıkma hissi, kolonlar üzerinde ağrı olarak sayılabilir. Ülserli kolit, amipli ve basilli dizanteriler, kalın barsağın iltihaplarıdır. Ayrıca kalın barsak hastalıkları arasında mutlaka söylenmesi gereken, özellikle kırk yaşın üzerindeki erkeklerde buradan habis tümörlerin çıkabileceğidir. Kalın barsağın habis tümörleri genellikle makattan kan veya kanlı dışkı gelmesi ve kansızlık (anemi) ile kendilerini belli eder. Bu habis urlar (kanser), en çok son (makata en yakın) kısımda görülür. Bu yüzden kanama olunca, Rektoskop denen ışıklı cihazla girilerek ilk 30 santimetrelik kısmının tetkiki teşhis bakımından çok kıymetlidir.
Apandisit, kör barsak ucundaki appendix kısmının iltihabı olup, acil cerrahi müdahale gerektiren bir durumdur. Sağ kasıkta ağrı ile başlar. Karın kasları giderek kasılır ve tahta sertliğini alır. Kusma ve ateş, appendix iltihabının diğer önemli belirtileridir. Tedavisi için, appendix patlamadan hemen cerrahi müdahale ile çıkarmak gerekir.
Barsakların diğer bir önemli hastalığı “Malabsorbsiyon” denilen emilme işlemi bozukluğudur. Sindirim fermentleri eksikliğinde, müzmin barsak iltihaplarında, doğuştan sindirim kanalı yapı bozukluklarında malabsorbsiyon ortaya çıkabilir.
Kalınbarsağın insanların yarısına yakın kısmında görülebilen mühim bir hastalığı da basur (hemoroit)dur (Bkz. Basur).
Batı Karadeniz bölgesinde yer alan bir ilimiz. Kuzeyinde Karadeniz, batı ve güneyinde Zonguldak, doğusunda Kastamonu yer alır. Trafik kod numarası 74’tür.
İsminin Menşei
Romalılar devrinde Bartın Çayına Parthenius deniliyordu. Çayın kıyısında kurulan şehre ise Parthenia adı verildi. Bu isim zamanla Bartın’a dönüşmüştür.
Tarihi
Bartın’ın bulunduğu yerde ortaçağda Parthenia adlı küçük bir yerleşim merkezi vardı. Bu yerleşim merkezi uzun süre, çok yakınındaki Amasra şehrinin gölgesinde kaldı. Sekizinci asırda Müslüman Araplar bu bölgeye İslamiyeti yaymak için geldiler. On birinci asırda Türk akıncıları bölgeye ulaştı. 1204’te Trabzon Rum İmparatorluğuna bağlı olan Bartın ve çevresi 1214’te İznik Rum İmparatoru Theodoros tarafından ele geçirildi. 1261’de tekrar Bizans’ın eline geçen Bartın, 1392’de Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlı topraklarına katıldı. 1402’den sonra bir ara İsfendiyaroğulları Beyliğinin eline geçen il toprakları 1461’de Fatih Sultan Mehmed Hanın Amasra’yı fethi ile kesin olarak Osmanlı idaresine girdi. Osmanlı idaresi teşkilatı içinde Anadolu Eyaletinin Bolu sancağına bağlı olarak yer aldı. On yedinci asrın sonlarında Bolu sancağı lağv edilince, bir müddet voyvodalıkla idare edildi. On dokuzuncu asırda Bolu Mutasarrıflığı kurulunca tekrar Bolu’ya bağlandı. 1920 senesinde Zonguldak Mutasarrıflığına bağlanan Bartın, 1924’te Zonguldak il olunca buraya bağlı ilçe merkezi haline getirildi. 28 Ağustos 1991’de kabul edilen 3760 sayılı kanunla Zonguldak’tan ayrılarak il oldu.
Fiziki Yapı
İl toprakları yüksekliği 2000 metre civarında olan dağlarla kaplıdır. Dağlar çok yüksek olmamasına rağmen Bartın Çayı ve kolları tarafından arazi derin şekilde parçalandığından çok engebeli bir görünüm almıştır. Bartın Çayının genişlediği alanlarda küçük çapta ova görünümünde düzlükler vardır.
İklim ve Bitki Örtüsü
Pek sert olmayan iklimi genelde nemlidir. Bütün mevsimler yağışlı geçer. Yağışların çok olması, orman alanlarının geniş yer tutmasına sebep olmuştur. Yayvan ve iğne yapraklı ormanlardan meydana gelen tabii bitki örtüsünde ormanaltı bitkileri de gürdür.
İlin ekonomisi tarım, sanayi ve ticarete dayalıdır. Tahıllardan en çok buğday, mısır, meyvelerden ise çilek yetiştirilir. Büyük baş hayvan yetiştiriciliği ve yumurta üretimi de önemli gelir kaynakları arasında yer alır. Gemi yapımcılığı en önemli sanayi koludur. Buna bağlı olarak ip, halat ve makara yapımı gibi sanat kolları da gelişmiştir. Kontrplak, kereste, kiremit, çimento, kağıt sanayii gibi oldukça çeşitli sanayi kolları şehirde ticaretin gelişmesini sağlamıştır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
1990 sayımına göre toplam nüfusu 205.834 olup, 41.511’i şehirlerde, 164.323’ü köylerde yaşamaktadır. Yüzölçümü 2140 km2 olup, nüfus yoğunluğu 97’dir.
Örf ve adetler: Eski adetler bozulmaya yüz tutmuştur. An’anevi erkek giyecekleri keçe, külah, puşu, bürümcük gömlek, potun, zıpka ve yelektir. Kadınlar ise fes üstüne çatkı bağlar, entari yelek, kapale ve şalvar giyerler.
İlçeleri
Bartın’ın biri merkez olmak üzere dört ilçesi vardır.
Merkez:1990 sayımına göre toplam nüfusu 133.942 olup, 30.142’si ilçe merkezinde 103.800’ü bucak ve köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 82, Arıt bucağına bağlı 16, Kozcağız bucağına bağlı 35 köyü vardır.
İlçe topraklarının doğu ve güneyi dağlarla kaplı olup, orta kesimi düzdür. Dağlar kayın, köknar, meşe ve çam ormanları ile kaplıdır. En önemli akarsuyu Bartın Çayıdır. Bartın Çayı Vadisinin genişlediği bölgede verimli Bartın Ovası yer alır.
Ekonomisi tarım ve ormancılığa dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri mısır, buğday ve patates olup, akarsu vadilerinde meyve ve sebze yetiştiriciliği yapılır. Tavukçuluk ve balıkçılık gelişmiştir. Orman ürünleri, çimento, yapı malzemesi fabrikaları başlıca sanayi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi, Kozlu Irmağının, Kocanoz Deresi ile birleştiği yerde kurulmuştur. Deniz kıyısından 10 km içeridedir. Bartın Çayının akışı düzgün olduğundan, küçük tonajlı gemiler ilçe merkezine kadar gelebilmektedir. İlçe belediyesi 1876’da kurulmuştur. 1991 senesi 3760 sayılı kanunla Zonguldak ilinden ayrılarak kurulan Bartın ilinin merkez ilçesi oldu.
Amasra: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 19.857 olup, 6510’u ilçe merkezinde, 13.347’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 28 köyü vardır. İlçe topraklarının iç kesimlerinde alçak dağlar, kıyı kesimlerinde ise düz kısımlar yer alır. Dağlar gür ormanlarla kaplıdır.
Ekonomisi turizm ve ormancılığa dayalıdır. Ormanla iç içe olan ilçe, tabii plajları ve tarihi eserleriyle ilgi çeken turistik bir merkezdir. Akarsu vadilerinde meyve ve sebze yetiştirilir. İlçe merkezi deniz kıyısında kurulmuş küçük bir kıyı şehridir. Bartın’a bağlı bir bucakken 9 Mayıs 1990’da ilçe oldu. Bartın’ın 1991 senesinde il olması üzerine, Bartın’a bağlandı.
Kurucaşile: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 11.435 olup, 2034’ü ilçe merkezinde, 9401’i köylerde yaşamaktadır. Merkeze bağlı 27 köyü vardır. Yüzölçümü 159 km2 olup, nüfus yoğunluğu 71’dir. İlçe toprakları dağlık olup, Küre Dağlarının batı uzantıları üzerinde yer alır. Dağlardan kaynaklanan sular küçük derelerle Karadeniz’e dökülür. Akarsu ağızlarında düzleşen deniz kıyısı genelde diktir.
Ekonomisi balıkçılık, ormancılık ve tarıma dayalıdır. İlçede küçük tekne yapan ve orman ürünlerini işleyen atölyeler vardır. Başlıca tarım ürünleri mısır, buğday, elma, armut, fındık ve patates olup, genelde verim düşüktür.
İlçe merkezi Dereağzı Koyunda kurulmuştur. Cide-Amasra kıyı yolu üzerindedir. Toprak yönünden en küçük ilçedir. İlçe belediyesi 1957’de kurulmuştur. 1991 senesinde Bartın’ın il olması üzerine, Zonguldak’a bağlıyken bu ile bağlı ilçe haline getirildi.
Ulus: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 40.600 olup, 2825’i ilçe merkezinde 37.775’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 51, Kumluca bucağına bağlı 20 köyü vardır. Yüzölçümü 715 km2 olup, nüfus yoğunluğu 57’dir. İlçe toprakları genelde orta yükseklikteki dağlardan meydana gelir. Dağlar gürgen, meşe, kayın ve köknar ormanları ile kaplıdır. Dağlardan kaynaklanan suları Bartın Çayı ve kolu olan Ulus Çayı toplar.
Ekonomisi tarım ve ormancılığa dayalıdır. Halkın büyük bölümü orman işlerinde çalışır. Akarsu vadilerinde tarım yapılır. Başlıca tarım ürünleri mısır, buğday, arpa, elma, armut ve patatestir. Hayvancılık ikinci geçim kaynağı olarak yapılır. Orman Ürünleri Sanayi Kurumuna bağlı Kereste Fabrikası ilçenin tek sanayi kuruluşudur.
İlçe merkezi Ulus Çayı Vadisinde kurulu gelişmemiş küçük bir yerleşim merkezidir. İlçe belediyesi 1944’te kurulmuştur. 1991 senesinde Bartın’ın il olması üzerine Zonguldak’a bağlıyken, Bartın’a bağlandı.
Tarihi Eserler ve Turistik yerleri
Bartın İli tarihi eser bakımından zengin bir ilimizdir. Tarihi eserlerin büyük bir kısmı Osmanlı devrine aittir. Başlıca tarihi eserleri şunlardır:
Halil Bey Camii: Merkez ilçededir. 1872’de Halil Bey tarafından yaptırılmıştır. Kubbesi yoktur.
Orta Cami: Bartın Çarşısının ortasındadır. Üç defa yanan cami son olarak Basra Valisi İbrahim Paşa tarafından 1901’de yeniden yaptırılmıştır.
Aşağı Cami: 1905 senesinde yaptırılan caminin çatısı ve tabanı ahşaptır.
Fatih Camii: Amasra Kalesi içindedir. Kiliseyken 1461’de Fatih Sultan Mehmed Han tarafından camiye çevrilmiştir.
Kilise Camii: Amasra’da olup, Kiliseyken Fatih Sultan Mehmed Han tarafından camiye çevrilmiştir.
Somaklıoğlu Hamamı: 1883’te Somaklıoğlu Mustafa Bey tarafından yaptırılmıştır. Suyu, Bartın Irmağından temin edilirdi. Günümüzde kullanılmamaktadır.
Kemerköprü: Bartın Çayı üzerinde 1787 senesinde İbrahim Bey tarafından kesme taştan yaptırılmıştır. Çok sağlam üç ayak ve iki sivri kemer üzerine oturtulmuştur. Uzunluğu 42 m, genişliği 8.5 metredir.
Asmaköprü: Bartın Çayı üzerinde 1889 senesinde Osman Paşa tarafından yaptırılmıştır. Otuz metre uzunluğunda, 8 metre genişliğindedir. 1957 senesinde tamir ettirilmiştir.
Amasra Kalesi: Küçük bir yarımadanın üzerinde olup, Bizanslılar tarafından yaptırılmıştır. Yıkık durumda olan kale, kenarları 500-600 metre uzunlukta olan bir dikdörtgen şeklindedir. Dört kat halinde yükselir. On beş-yirmi metre yüksekliğinde 24 burç ve kulesi vardır. Kalede Kraliçe Amastris’in sarayı, su kemeri ve iki küçük kilise kalıntısı vardır.
Mesire yerleri: Bartın tabii güzellikler bakımından oldukça zengindir. Gür ormanlar, kıyı boyunca uzanan tabii kumsallar ilde birçok mesire yeri meydana gelmesine yol açmıştır. Başlıca mesire yerleri şunlardır: Kaynarca Keson: Bartın Çayı kıyısında yemyeşil güzel bir dinlenme yeridir. İnkum: Bartın’a 12 km mesafede bir tatil yeridir. İnce kumuyla meşhur oldu.
Çaknaz: Amasra’nın 14 km doğusunda güzel bir tatil beldesidir. Deniz sporları yapmaya çok müsaittir. Çaknaz’da yer alan ahşap caminin minaresi çok ilgi çekicidir.
Alm. Schiesspulver, Fr. Poudre, İng. Gunpowder. Ateşli silahla bir merminin atılmasına veya herhangi bir şeyin fırlatılmasına yarayan patlayıcı katı madde. Barut; birleşik olarak potasyum nitrat, odun kömürü ve kükürtten ibaret bir karışım. Kara barut olarak da bilinen bu karışım, normal sıcaklıkta kendi kendine reaksiyona girmez. Ancak dışarıdan bir enerji tatbiki ile reaksiyona girer ve beyazımsı bir gaz haline geçerek hacmi sür’atle genişler. Bu özelliğinden dolayı, kapalı hacimlerde, ateşleme ile silah mermilerinin atımında ve madencilikte, patlayıcı madde olarak kullanılır.
Barut, kullanıldığı alana göre, karışımı teşkil eden maddelerin oranlarını değiştirmek suretiyle hazırlanır.
Kullanma alanı |
% KNO3 |
% C |
% S |
Harp Sanayii |
75 |
12,5 |
12,5 |
Avcılık |
78 |
12 |
10 |
Madencilik |
62 |
20 |
18 |
Barutu hazırlamak için önce karışımı teşkil eden saf maddeler ince toz haline getirilerek iyice karıştırılır. Toz barut çok hızlı yandığı ve patlama sür’ati birden düştüğü için bunu tanecikler haline getirmek gerekir. Bunun için alkol gibi çeşitli sıvılarla ıslatılıp hamur haline getirilerek uygun büyüklükteki eleklerden geçirilir veya altıgen şekillerde önceden hazırlanmış kalıplara basılır. On dokuzuncu asırda büyük çaplı toplarda yavaş yanmayı sağlamak için kahverengi barut yapılmıştır. Bunun bileşenleri, % 80 potasyum nitrat, % 3 kükürt ve kalan % 17’si de çavdar samanından elde edilmiş olan kömürdür. Kara barut yandığında, % 45 oranında azot, karbonmonoksit, karbondioksit gazları, % 55 de buhar halinde potasyum karbonat, sülfat ve sülfür tozları meydana gelir.
Barutu ilk keşfedenlerin Müslümanlar olduğu söylenmekte olup, M.S takriben 1200 yıllarında Arabistanlı Abdullah’ın kitaplarında barutun temel maddesi olan potasyum nitrattan bahsedilmektedir. Çinlilerin de barutu kullandıkları bilinmektedir. 1884 yılında Vielle’nin dumansız barutu bulmasıyla kara barut önemini büyük ölçüde kaybetmiştir. Dumansız barut nitro selülozlardan yapılmış olup, formülü C6H7O5(NO2)3 şeklindedir ve görüldüğü gibi molekülünde hem yakıt (karbon ve hidrojen), hem de oksijen ihtiva ettiğinden, yanma tam olmakta ve daha az duman meydana gelmektedir. Nitrik asit ve sülfürik asidin selüloz üzerine az az ilavesiyle elde edilir. Bu madde sarımtrak, amorf olup, alkol, eter, benzen ve asetonda çözünür. Bir gramının patlamasıyla meydana gelen enerji 1010 kaloridir. Ülkemizde ilk baruthane İkinci Bayezid zamanında İstanbul Kağıthane’de kurulmuştur. Daha sonra Ankara’da Elmadağ’da barut fabrikası açılmıştır.
Bilhassa İkinci Dünya Savaşından sonra kara barut üretimi önemli ölçüde azalarak yerini başka yeni maddelere bırakmıştır. Bu maddelerden en önemlileri mağnezyum ve alüminyum gibi metallerin oksitleyici maddelerle verdikleri karışımlardır. Bunlar daha temiz yanmakta ve daha yüksek yanma hızı ve enerji sağlamaktadırlar.
Kara barut insanoğluna asırlar boyunca hizmet etmiş, toplarda kullanılmasıyla kale ve surların yıkılmasından, modern medeniyet mefhumuna ulaşılmasına kadar olan safhada büyük rol almıştır.
Alm. Faulbaum, Fr. Bourdaine, İng. Alder buckthorn, Berrybearing. Familyası: Hünnapgiller (Rhamnaceae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Karadeniz sahilleri.
Gençken yeşil, daha sonraları grimsi kahverengi, düz gövdeli, uzun dallı, 3-7 m boyunda bir ağaç. Halk arasındaki ismi, cehrigiller olup, barutağacı olarak da bilinir. Yaprakları ters yumurta biçimindedir. Görünmeyen, yeşilimsi beyaz çiçekleri, 2-10 tanesi bir arada, bir dalda bulunur. Küresel meyvesi başta yeşil, sonra kırmızı olgun döneminde siyahımsı menekşe rengindedir. Çiçek açma zamanı beş-altıncı aylardır.
Kuvvetli dallarının kabukları çiçeklenme zamanında toplanır. Bu kabuklar, tazeleri zehirli mayaya sahip oldukları ve bu hal ağır kusmalara sebebiyet verdiği için bir yıl bekletilir veya 100 dereceye kadar ısıtılır. Depolanmış (en tesirlisi 2 yıl) kabuklar pekçok glikosit ihtiva eder.
Kullanıldığı yerler: Bu bitkinin kabuğu, barsak zarını tahriş etmeyen ve alışkanlık kazandırmayan mükemmel bir ishal ilacıdır. Bu sebeple müzmin kabızlıklarda, mide şişkinliklerinde, akciğer şişmelerinde, safra suyu salgılanmamasında ve hemoroit rahatsızlıklarında kullanılır.
Çayının hazırlanması: Bir çay kaşığı barut ağacı kabuğu bir fincan soğuk suda bırakılır ve kısa süreli kaynatılır.Uyumadan önce içilir. Dozu yükseltmemelidir.
Osmanlı ordusunun ve donanmasının ihtiyacı olan barutun üretildiği yerlere verilen ad.
İlk baruthane Sultan İkinci Bayezid Han devrinde İstanbul'da Atmeydanı'nda kuruldu. On yedinci yüzyılda İstanbul'un Ayasofya, Kağıthane, Şehremini ve Unkapanı gibi birçok semtinde baruthaneler ve barut mahzenleri açıldı. İstanbul'un dışında Selanik, Gelibolu, İzmir, Konya, Trablusşam, Van, Belgrat ve Bağdat'ta da baruthaneler tesis edildi. Ayrıca Güneydoğu Anadolu'da Sivas ve Malatya yörelerinde güherçile kalhanelerinde basit usullerle barut üretildi.
Yeniçeriler, ateşli silahlar kullanmaya başlamadan önce barut yalnızca Cebeci Ocağının ihtiyacı için kullanılıyordu. Cebeci Ocağından Serbaruti (Barutçubaşı) baruthane nazırlığı yapıyordu. Yeniçerilere tüfek verilmesinden sonra Yeniçeri Ocağında da Barutçubaşı idaresinde bir barutçu birliği kuruldu. On sekizinci yüzyıla kadar tüfekotu veya fitilotu denen ve basit usullerle üretilen barutun iyileştirilmesi ve baruthanelerin modernleştirilmesi için Hollanda ve İngiltere'den uzmanlar getirtildi. Yapılan incelemeler ve hazırlıklar neticesinde İstanbul'daki bütün eski tesisler kapatılarak 18. yüzyılın ortasında Bakırköy'de Baruthane-i Amire kuruldu. Gelibolu ve Selanik baruthaneleri de buraya bağlandı. Barut yapımı ve perdahı içinCebeci Ocağında Özel bir uzmanlık sahası geliştirildi. Buradan yetişen barutçuların sayısı 300 civarındaydı. Kurumun idaresi Baruthane-i Amire emini denilen yüksek rütbeli bir kimse tarafından yürütülüyordu. Hesap işleri de Muhasebe-i evvele (Baş Muhasebe) bağlı, Baruthane-i Amire hazinesince yürütülüyordu.
Askeri sahada köklü yenilikler yapmayı tasarlayan Sultan Üçüncü Selim Han baruthanelerin ıslahını ikinci defa ele aldı. Onun zamanında baruthaneler tek idare altında birleştirilerek Baruthaneler Nazırlığı kuruldu. Avrupa'dan gelen uzmanlar aracılığıyla Bakırköy Baruthanesi bir defa daha modernleştirildi. Küçükçekmece'nin Azadlı köyünde Azadlı Baruthanesi adıyla eski güç kaynakları yerine su gücüyle işleyen yeni bir tesis kuruldu. Gelibolu ve Selanik baruthaneleri kapatıldı. Baruthaneler on dokuzuncu yüzyılın başında döner sermayeli ve yarı özerk bir kurum niteliği kazanarak 1826'da Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra TophaneNezaretine bağlandı.
Alm. Barium, Fr. Barium, İng. Barium. Toprak alkali metaller sınıfından bir element. Periyodik sistemin 2A grubunda yer alır. Kimyasal sembolü (Ba)’dır. Atom numarası 56, atom ağırlığı 137,34’tür. Kütle numaraları 130, 132, 134, 136, 137 ve 138 olan izotopları kararlıdır. Baryum 138, en çok bulunan izotopudur. Elektron düzeni (Xe) 6S2 şeklindedir. 6S2 elekronları valans (değerlik) elektronlarıdır. Kimyasal reaksiyonlarda bu iki elektronunu vererek + 2 değerlikli Ba2+ iyonunu meydana getirir. Bu, baryumun bilinen tek değerliğidir.
Özellikleri: Metalik baryum, kurşun yumuşaklığında olup, gümüş gibi parlaktır. Özgül ağırlığı (20° C’de) 3,59 g/cm3tür. Erime noktası 850°C ve kaynama noktası 1640°C’dir. Diğer metallere nisbeten uçucudur ve destile edilebilir. Isı ve elektriği iyi iletir. Tel ve levha haline getirilebilir. Sıcakta parlak bir alevle yanar. Alev rengi sarı-yeşildir. Baryum tuzlarının alev renginden faydalanılarak, 0,001 mg baryumun tesbit edilebilme imkanı vardır.
Baryum çok aktif bir element olduğundan, bileşiklerinin teşekkülündeki serbest enerji (dışarı verilen ısı) çok yüksektir. Bileşikleri teşekkül ettiğinde büyük miktarda ısı çıkışı olur. Baryum; su, oksijen, azot, hidrojen, amonyak, halojen ve kükürt ile reaksiyon verir. Keza mağnezyum, kurşun, platin, silisyum, kalay, çinko, alüminyum ve civa ile malgama oluşturur. Netice itibariyle baryumun, hava veya diğer oksitleyici gazların mevcut olduğu ortamda tutulması, şiddetli reaksiyonu sebebiyle, tehlikelidir. Bu sebeple toz baryum, kuru hava, argon ve helyum gibi inert gaz atmosferinde depo edilir. Yüksek aktifliği sebebiyle baryum toksik addedilir.
Bulunuşu: Yaklaşık olarak yer kabuğunun yüzde 0,05’ini meydana getirir. Aktifliği sebebiyle elementel halde bulunmaz. En çok viterit (BaCO3) ve barit veya ağır spat (BaSO4) minerallerinde bulunur. Bu iki önemli mineralden başka tabiatta fosfatlı ve silikatlı bileşiklerine rastlanırsa da, bunlar o kadar önemli değildir.
Elde edilişi ve kullanılışı: Baryum metali baryum oksidin 1000°C ve düşük basınçta alüminyum ile indirgenmesi (King prosesi) yoluyla üretilir:
6Ba O
+2AI
¾¾®
Ba3A12O6+3Ba
¬¾¾
Baryum burada buhar haline geçer. Soğutma fırınında, argon atmosferinde soğutularak sıvılaştırılır.
Bundan başka Mg ve Si gibi elementler ile de indirgenebilir:
BaO + Mg ® MgO + Ba
3BaO + Si ® BaSiO3 + 2Ba
Baryumun elektrolitik yoldan da elde edilebilmesi için, derişik BaCI2 çözeltisi kullanılır. Civa katot ile elektroliz edildiğinde ayrışan baryum civa ile amalgama verir. Bu amalgamanın vakumda ısıtılması sonucunda civa buharlaşır, geriye baryum kalır. Baryumun en önemli kullanılışı, radyo vakum tüplerinde geriye kalan eser miktardaki gazları bertaraf etmededir. Baryum buharı, oksijen, azot ve karbondioksitle reaksiyon vererek onları bertaraf eder. Geriye kalan fazla “Ba” buharı ise tüpün iç çeperinde sıvılaştırılır. Böylece radyo vakum sağlanmış olur.
Baryum bileşiklerinin ticari önemi metalik baryumunkinden daha fazladır. Sülfat, karbonat, klorür, nitrat, oksid, hidroksid ve sülfür bileşikleri önemlidir. Suda çözünmeyen BaSO4’ün kömürle muamelesi sonucu burada çözünebilen BaS elde edilir:
BaS04+4C ® 4C0+BaS
Baryum sülfür siyah kül olarak adlandırılır ve birçok baryum bileşiği bundan elde edilir. Mesela bu siyah kül ile Na2SO4’ten saf BaSO4 elde edilir. BaSO4’e ZnS ilavesiyle litofon denilen bir pigment elde edilir ki, bunun iyi bir kaplama yeteneği vardır. Ayrıca litofon hidrojen sülfür ile kararmaz ve zehirli de değildir. Yine siyah kül sodyum karbonat ile muamele edilirse, baryum karbonat teşekkül eder ki, bunun ısıtılması ile BaO ve su ilavesiyle de Ba(OH)2 elde edilebilir. Çözünebilen baryum tuzları zehirlidir. Baryum klorürün 0,8-1,0g arasındaki bir dozu öldürücüdür.
Baryum sülfat, cam imalatında oksit karışımının erime noktasını düşürmeye yarayan bir katkı maddesi olarak, boyada bir dolgu maddesi olarak, fotoğraf kağıdında, deride ve kumaşta atıl bir beyaz taban malzemesi olarak, petrol kuyularının kir ve bazı artıklarının uzaklaştırıcısı olarak kullanılır. Diğer önemli bir kullanım alanı da röntgen ışınlarını geçirmediği için, mide ve bağırsak gibi iç organların filmi çekileceği zaman ilaç olarak hastalara içirilir.
Baryum karbonat, seramikte erimeyi kolaylaştıran bir madde ve ince, optik camların imalatında katkı malzemesi ve çelikleri sertleştirme işleminde karbon taşıyıcısı olarak kullanılır. Baryum klorür, mağnezyum metalinin imalatında bir erime noktası düşürücüsü, baryum renklerinin teşekkülünde hammadde olarak kullanılır.
Baryum oksit, makina yağı deterjanlarının imalatında ve nem çekici bir madde olarak da kullanılır.