BANKER
Alm. Bankier, Fr. Banquer, İng. Banker. Para, kredi, esham ve tahvilat işleri ile uğraşan kişiler. Türkçe sözlüklerde; bankacı, büyük sarraf ve mecazi anlamda çok zengin kimse diye genellikle üç ayrı şekilde tarif edilmektedir.
Banka ve banker, aynı kökten gelme kelimelerdir. Yaygın tarihi bilgilere göre, ortaçağın Lombardiyalı sarrafları, çarşı ve pazar yerlerinde tahta sıralarda oturarak iş yaparlarmış. Getirilen paraları tartar, ayar muayenesinden geçirir ve değiştirirlermiş. Oturdukları tahta sıralar, masalar dolayısıyle, bunlara “banchierie” yahut “banker” denilirmiş. Başlangıçta yalnız para değiştirmekle uğraşan bankerler zamanla başka yerlere gönderilmek üzere para almaya, emanet kabul etmeye ve borç vermeye başlamışlar.
Bankerlerin İtalya’da faaliyetlerini geliştirdikleri tarihlere kadar, emanet bırakılan paralar “depositum regulare” sayılırdı. Saklayıcısı, emaneti olduğu gibi tutmak ve geri vermekle yükümlü idi. Bankerlerin gelişmesiyle, “depositum irregulare” denilen usulün uygulanması yayılmıştır. Emanet parayı alan, bunu işletmiş ve istenildiğinde aynı madenleri veya sikkeleri değil, eşit değerde bir meblağı geri vermiştir. Bankerliğin ortaçağ sonlarına doğru geliştiği ilk memleket, İtalya’dır. Floransa’da 1250-1350 arasında Bardi ailesi Avrupa’nın en zengin ve nüfuzlu mali firmasına sahip olmuştur. Papalığın bankerliğini yapmıştır. Banka işlemleri yanında ticaret ve armatörlükle uğraşmıştır.
İtalya’da Bardi’ler, Peruzzi’ler, Acciaoli’ler ve Fransa’da Jacques Coeur ve Crozat’lar, Almanya’da Fugger’ler.. Bunlar adlarını tarihe geçirmiş büyük bankerlerdir. Kazanç getirecek her işte uğraşırlardı. Siyasi iktidara sokulurlar ve büyük kazanç fırsatları elde etmeyi bilirlerdi. Darphane müdürlüğü, vergi mültezimliği, saray müteahhitliği, armatörlük, deniz aşırı ticaret, çiftçilik, emlak işletmeciliği yaparlardı. Bir diplomat gibi devleti temsilen müzakere masasına otururlardı. Gemilerini ve kervanlarını kendi silahlı kuvvetleri ile savunurlardı. Bir papa veya bir imparator seçileceği vakit, kampanyaya altın yağdırarak müdahale ederlerdi. Çok defa rakip gruplardan her ikisini de besliyerek çıkarlarını garantiye alırlardı.
Efsanevi servetleri, büyük bankerleri halk gözünde para kuvvetinin sembolü haline getirmiştir. “Tarihi yazanlar, para kuvvetine hükmedenlerdir.” sözünün yerleşmesine onlar sebeb olmuşlardır.
On dokuzuncu yüzyıla doğru, bankerler başka iş kollarındaki faaliyetlerini daraltarak bankacılık muamelelerine ağırlık vermişlerdir. Modern bankacılık firmaları geliştikten sonra banker sözcüğü bunların sahiplerini ve büyük sarrafları ifade etmek üzere kullanılmıştır.
Günümüzde, yabancı ülkelerde banker sözcüğü daha ziyade bankacıyı belirtmektedir. Mesleği bankacılık olanlar, bu terimin kapsamına girmişlerdir. Ancak Rothschild gibi büyük banker aileleri, Merchant Bankers ünvanını muhafazaya devam etmektedirler. Mecazi anlamda çok zengin kişiler hakkında da, artık eskisi gibi banker denildiğine gittikçe daha az rastlanmaktadır.
Türkçede ise, bankacı ve banker kavramları arasında kesin bir sınır meydana gelmiştir. Bankacı, bu iş kolunu meslek edinenlerin sıfatıdır. Banker ise, bankacı durumunda olmaksızın, para, altın ve diğer menkul değerler ticaretiyle uğraşandır.
Türkiye’de iki tip bankerlik vardır: Birincisi, ödünç para bulma ve verme ve faizle para kazanma işlemi olan piyasa bankerliğidir. Önceleri hukuki bir düzenlemeye bağlı olmayan bankerler, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanununa göre işlem yaparlardı. Daha sonra 1981 yılında çıkarılan 1499 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ile 1983 tarihli ödünç para verme işlemleri hakkındaki kanun hükmünde kararnameye göre işlem yapmaktadırlar. Bu kanunlarla, piyasa bankerleri sıkı bir kontrol altına alınmış, halktan para toplamaları yasaklanmış ve verebilecekleri kredi miktarı sermayelerine bağlanmıştır. Uygulayacakları faize de taban getirilmiştir.
İkincisi de borsa bankerliği olup, menkul kıymetlerin alım, satım ve pazarlaması ile meşgul olurlar. Banker şirketlerinin tasarruf sahiplerine yatırım danışmanlığı yapmak, portföy sahip kılmak, portföy yönetiminde yardımcı olmak, bu değerlerin istenildiğinde kolayca ve üzerinde yazılı değerden fazla kaybetmeksizin paraya çevrilmesini sağlamak gibi hizmetleri vardır.
Türkiye’de bankerlik 70’li yıllarda büyük gelişme göstermiştir. 1 Temmuz 1980’de hükumetin faiz hadlerini serbest bırakmasıyla bankerler ile bankalar faiz yarışına girdiler. O tarihte kanuni bir düzenleme de bulunmadığı için, bu yarışta bankerler taşıyamayacağı bir yükün altına girdiler. Hükumet 1981 Eylülünde kanuni düzenlemeye gitti. Ancak geç kalınmıştı. 1981 Aralık ayından itibaren bankerler bir bir iflas etmeye başladılar. Nisan 1982’ye kadar 258 banker battı. 7 Temmuz 1982’de bir kararname çıkarılarak borçların tahsili maksadıyla bankerlerin tasfiye işlemlerine başlandı.
Alm. Banknote, Fr. Billet de banque. İng. Banknote. Geniş anlamıyla kağıt para. Kağıt para genel olarak karşılığı olan ve olmayan olmak üzere iki kategoriye ayrılabilir.
Uygulamada, karşılığı bulunan kağıt para için “banknot”, karşılığı bulunmayan paralar için sadece kağıt-para deyimi kullanılmaktadır.
Banknot, 17. yüzyıldan başlamak üzere bilhassa tarihte Birinci Dünya Savaşına kadar geniş bir tatbik sahası bulmuştur. Emtia (mal), arazi gibi servet unsurlarının karşılık olarak kullanıldığı görülmüşse de, altın ve gümüş gibi kıymetli madenler, en ziyade kullanım sahası bulan karşılıklar olmuştur. Banknotlar, bankalar tarafından ihrac edilebildiği gibi devlet tarafından da çıkartıldığı görülmüştür. Banknotlar, yüzde yüz bir karşılık gösterilerek ihraç edilirse, bu kağıttan paraya “temsili kağıttan para” adı verilmektedir (altın ve gümüş sertifikaları). Kısmi bir karşılığı olan kağıttan paraya ise “itimada dayanan kağıttan para” veya “banknot” denilmektedir.
Banknot ihracında ve elden ele dolaşımında en önemli faktörler, devir kabiliyeti (hiç itirazsız elden ele geçmesi) ve karşılığa itimat esasıdır. Karşılığı düşürerek banknot miktarının artırılması, iktisadi dengeyi bozmuş, sonunda da tam karşılıksız kağıt para sistemine geçilmiştir.
Alm. Vorort, Fr. Banlieve, İng.Suburb. Büyük şehirlerin çevresinde bulunan yerler. Böyle yerler günlük ihtiyaç olarak büyük şehirlere bağlıdır. Banliyoların kuruluşlarının sebebi şehir nüfusunun artması ile halkın şehrin gürültülü havasından uzak sakin bir yere olan ihtiyaçlarıdır. Şehir merkezi ile bu yerler arasında kara, deniz yolları ile bağlantı sağlanır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerimiz etrafında, bilhassa 1950’den sonra banliyolar kurulmuştur. Ulaşımı sağlamak için konan trenlere bu sebepten banliyo treni denmiştir.
Bugün böyle yerler şehrin içi gibi kabul edildiğinden, “banliyo” tabiri pek sık kullanılmamaktadır.
Alm. Bilsenkraut , Fr. Jusquame, İng. Herbane. Familyası: Patlıcangiller (Solanaceae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Memleketimizde altı türü vardır.Hemen hemen her tarafta, tarla ve yol kenarlarında tesadüf edilir.
Yumuşak tüylü, otsu bir bitki. Gavurhaşhaşı adıyla da anılmaktadır. Yaprakları yumuşak, saplı veya sapsızdır. Çiçekleri sapsız veya kısa saplıdır. Taç yaprakları alt tarafta tüp şeklinde, üst tarafta biraz eğri olarak genişlemiş ve yayılmış olup, tepede beş lopludur. Meyve çok tohumlu ve bir kapakla açılıp tohumlarını saçan bir kapsüldür.
Memleketimizde altı banotu türü bilinmekle beraber, bu türlerden yalnız Hyoscyamus niger (Siyah banotu) ile H.muticus (Mısır banotu) tedavi sahasında kullanılmaktadır. Mısır banotu memleketimizde Malatya civarında bulunmaktadır. Bilhassa alkaloit endüstrisi için önemlidir. Siyah banotu hemen hemen bütün Anadolu ve Trakya’da bulunur. Tıbbi maksatlar için kullanılır.
Hyoscyamus niger (Siyah banotu):Mayıs-eylül ayları arasında sarımsı renkli çiçekler açan, 30-80 cm boylarında, 2 senelik, otsu ve özel kokulu bir bitkidir. Gövdeleri dik, basit veya dallanmış ve yapışkan tüylüdür. Yaprakları, donuk yeşil renkli, kenarları girintilidir. Çiçekler çok kısa saplıdır. Çanak yaprakları tüp şeklinde, üzeri damarlıdır. Taç yaprakları huni şeklinde, beş parçalı, kirli sarı renkli ve mor damarlıdır. Meyvaları çanak yapraklar tarafından sarılan, kapak ile açılan bir kapsüldür. Bu kapsül içinde gri esmer renkli, oval veya böbrek şeklinde, üzerinde küçük çukurcuklar bulunan çok miktarda tohum bulunur.
Kullanıldığı yerler: Bitkinin kullanılan kısmı; yaprakları, kökü ve tohumlarıdır. Yapraklar, bitki çiçekli iken toplanır ve kurutulur. Tohumlar tamamen olgunlaştıktan sonra alınır, güneşte veya daha iyisi 40-50 derecelik fırınlarda kurutulur. Yaprak, tohum ve bilhassa köklerde alkaloitler bulunmaktadır.
Kuvvetli bir uyuşturucu ve ağrı kesicidir. Bazı müshillerin tesir edebilmesini kolaylaştırır. Çeşitli merhemlerin terkibinde kullanılmaktadır. Bilmeden kullanıldığında sık sık zehirlenmelere sebeb olan bir bitkidir.
Alm. Bad, Fr. Salle de bain, İng. Bathroom, Bath. Yıkanma, temizlik için ayrılmış yer, gusülhane. Temizlik, sıhhatli olmanın önemli şartlarındandır. Deri üzerinde toplanan mikroplardan kurtulmak, yıkanma ile mümkün olur. Ayrıca derideki gözenekler ile yapılan solunum vücut temiz olunca rahatlık kazanır. Deri altında kılcal damarlar, ince sinir uçları ve ter bezleri vardır. Bunların gerektiği gibi faydalı olabilmeleri için deri üzerindeki gözeneklerin açık olması icab eder. Bu gözenekler ter, toz, yağ gibi maddeler ile kapanınca solunum kısmen zarar görür. Mikroplar, kirler ile karışınca deri üzerinde önce sivilceler, sonra yaralar meydana gelir. Bu bakımdan sık sık banyo yaparak buna meydan verilmemelidir. İnsan vücudunun açık yerleri kapalı kısımlarına nazaran daha çok kirlenir. Namaz kılanlar günde beş vakit abdest almak suretiyle bu temizliği yerli yerince yaparlar.
Türklerde temizlik ve bunun vasıtası olan suya sevgi çok eski zamanlarda başlar. Bu, İslam dininin yayılması ile daha düzenli hale gelmiştir. Türk-İslam cemiyetlerinde, dini emirlerin icabı olarak sağlığın korunması üzerinde önemle durulmuştur. Banyonun beden ve ruh temizliği için insana rahatlık ve zindelik verdiği, belli zamanlarda yapılmasının lüzumu, kaideler halinde cemiyetlere yerleşmiştir.
Gusül abdesti, günde beş vakit namaz için abdestli olma mecburiyeti, ruhça ve bedence insanların temiz olmasını sağlayan dini emirlerdir. Eski hamamların yapılış tarzı bugün pekçok banyonun yaptığı vazifeyi yapacak şekildeydi. Tarihi hamamlarda sıcak hava, buhar, bol mikdarda sudan faydalanılırdı. Burada insan hem yıkanır, hem keselenir, hem de vücudunu dinlendirirdi. Avrupalıların yıkanmak nedir bilmediği karanlık ortaçağda, Osmanlı Türklerinin evlerinde banyo vardı. Gittikleri bütün ülkelere adaletin yanında temizliği ve meşhur Türk hamamlarını da götürmüşlerdi (Bkz. Hamamlar). Zira Peygamber efendimiz; “Temizlik imanın yarısıdır.” buyurmuştur.
Çok sıcak su ile banyo yapmak damarların genişlemesine yol açar. Kan akışını hızlandırıp, kalb atışı ile solunumu yükseltir. Bu sebepten tansiyonu yüksek olanlar ile kalb hastaları için zararlıdır. Soğuk su banyolarında ise durum bunun tam tersidir. Ufak bir üşütme insanı hasta yapar. Banyo yaptıktan sonra çok iyi kurulanmalıdır. Vücut ısısı yükseldiğinden, bir müddet korunmalı, ani sıcaklık değişikliği olabilecek şeylerden kaçınmalıdır. Hiç olmazsa banyo yaptıktan sonra bir saat kadar dışarı çıkmamalıdır. Bu durumda ceryanda kalmak insanı hasta eder. Banyo ihtiyaç olduğu zaman, mevsimlere göre ne kadar çok yapılırsa o kadar faydalıdır.
Yaşlı ve rahatsız olanlar kendilerine dokunmayacak şekilde hareket etmelidirler. Temizlik yapılan banyoların tertemiz ve muhafazalı olması aranır. Tertipsiz, muhafazasız bir banyo insana fayda yerine zarar verir.
Alm. Bar (n), Fr. bar (m), İng.bar. Atmosfer basıncını ölçmede kullanılan basınç birimi. Sembolü "Bar"dır. C.G.S birim sisteminde basınç birimi “Bari” (dyn/cm2)dir. 106 Bari= 1 Bar’dır. 1 Bar= 105 Pascal’dır (Bkz. Basınç).
Alm. Staudamm, Fr. Barrage, İng.Dam. Bir akarsu vadisini kapatan ve arkasında su biriktiren; enerji üretimi, içme için kullanılma, sulama suyu temini ve akarsuların düzenlenmesi gibi pekçok gayeye hizmet eden ekonomik faydası büyük olan tesisler.
Barajlar, ağırlık, kemer ve payandalı olarak betondan veya toprak ve kaya dolgudan yapılırlar. Bunların karışımı şeklinde de yapılabilir. Birkaç yüz metre yükseklikte ve kilometrelerce uzunlukta olabilir. Arkalarında biriken suyun kapladığı alan da binlerce hektara ulaşabilir.
Beton barajlar, sağlam kaya temelinin yakın olduğu vadilerde yapılır. Sağlam kaya temellerine inilmeyen yerlerde ise, dolgu barajları tercih edilir. Teknolojinin gelişmesi ile dünyanın en yüksek barajları, dolgu tipinde inşa edilmişlerdi. Türkistan’daki Nurek Barajı, kaya dolgu tipinde ve 3l0 m yükseklikte olup, dünyanın en yüksek barajıdır. 207 m yüksekliğinde, beton ağırlık ve kaya dolgu tipindeki Keban Barajı, yükseklik bakımından dünyada on sekizinci sırada yer almaktadır. İsviçre'deki Granda Dixence Barajı, ağırlık barajı tipinde olup, 285 m yüksekliktedir ve dünyanın en yüksek beton ağırlık barajıdır. Kemer tipinde dünyanın en yüksek barajı, 26l m yükseklikteki Vainot Barajı İtalya’dadır. Bu barajın uğradığı bir kazada şev kayması sonucu, baraj gölü tamamen dolmuş ve 2250 kişi hayatını kaybetmiştir. Payandalı tipindeki barajlar ise, ancak 70 ile 80 m yüksekliğe kadar yapılırlar.
Dünyanın en uzun barajı, Ukrayna'daki Kiev Barajı olup, uzunluğu 50 kilometreyi geçmektedir. Baraj gölü bakımından da dünyanın en büyük hacimli barajı, Rusya’daki Bratsk Barajı olup, l69 milyar m3 su biriktirebilecek kapasitededir. Keban Barajı 30 milyar m3lük hazne hacmi ile dünya sıralamasında on dokuzuncu olmaktadır.
Kurulu güç yönünden, dünyanın en büyük santralı, Itapiu Barajıdır. l2.870 megawatt (MW) gücündeki tesis, l8 türbinden ibarettir. Her bir türbin 300 t ağırlıkta olup, türbin milinin döndürdüğü dev jeneratörün içi, oldukça büyüktür. Keban Barajının kurulu gücü l240 megawattır ve dünyada 36. sıradadır. Itapiu Barajı, Brezilya-Paraguay sınırındaki Parana Nehri üzerinde kurulmuştur. 35 km2lik inşaat alanına sahip olup, toplam ll milyon m3 beton kullanılmıştır. Bu kadar büyük bir barajın gölü tam l4 günde dolmuştur. Bu barajın derivasyon kanalı, 2 km uzunlukta, l50 m genişlik ve 90 m derinliktedir. Baraj için ulaşılan başarı, çevrede yapılan bazı fedakarlıklar sonucu olmuştur. Baraj havzasında yaklaşık l500 km2lik tropikal orman ve verimli arazi ile dünyanın en güzel şelalelerinden biri olan Sete Quedas, sular altında kalmış ve 40.000’den fazla insan başka yerlere yerleştirilmiştir. Brezilya ve Paraguay’ın ortak yapımı olan İtapiu Barajının inşaatında 40.000 işçi çalışmıştır. Baraj, ana gövdesi l95 m yükseklikte olup, l4 adet kapağın açılmasıyla 52.000 m3su tahliye edilebilmektedir. Baraj gövdesine yerleştirilen basınçlı boruların her birinin çapı l0,5 metredir. 90 devir/dakikalık l8 adet Francis tipindeki türbinler kullanılmaktadır.
Ağırlık barajları: Tesir eden dış kuvvetlere ağırlığı ile karşı koyan barajlardır. Baraj duvarının kesiti genel olarak, dik yamuk şeklindedir. Su tarafı 0,05 ile 0,l0 eğiminde de yapılabilir. Hava tarafının eğimi 0,70 ile 0,80 civarındadır. Ağırlık barajlarının taban genişliğinin yüksekliğe oranı, yani genişlik oranı 0,70 ile 0,80 oranındadır. Ülkemizdeki ll3,5 m yükseklikli Kemer ve l08 m yükseklikli Sarıyer barajları bu tiptendir.
Kemer barajları:Yükü, tabanla birlikte kenar ayaklara iletir. Böylece kesitin tamamı çalışır. Kemer barajlar planda, daire yayı şeklindedir. Bunlarda genişliğin yüksekliğe oranı 0,l0 ile 0,25 arasındadır.
Kemer barajlar, baraj tepe uzunluğunun baraj yüksekliğine oranının beş veya daha küçük olduğu dar vadilerde inşa edilirler. Ayrıca vadi tabanının ve şevinin sağlam kaya zeminden olması gerekir. Bu tip barajların en kesiti küçük olacağından, kullanılacak beton hacmi azalır. Buna karşılık işçilik ve kalıp masrafları artar. Yurdumuzdaki Karakaya Barajı l87 m, Oymapınar Barajı l85 m ve Gökçekaya Barajı l58 m yükseklikte olup, kemer tipindedir.
Payandalı barajlar:Bu tip barajlarda suyu tutan geçirimsiz bir yüzey ile bu yüzeyin dayandığı payanda destekler vardır. Payandalar arası boştur. Dolayısıyla daha az malzeme kullanılır. Buna karşılık işçilik ve kalıp masrafları fazladır. Yükseklikleri 70 ile 80 metreye kadardır. Su tarafının eğimi, 45o ile 60o olmalıdır. Memleketimizdeki 49 m yükseklikte Elmalı Barajı, bu türe örnektir.
Kaya dolgu barajları:En kesitleri dikyamuk şeklindedir. Su ve hava tarafı l/2 ile l/2,5 eğiminde ve taş ile kaplıdırlar. Kesit ortasında geçirimsizliği te’min eden çekirdek kısımları vardır. Çekirdek, kil veya betondan yapılır. Bazı durumlarda su tarafı, çelik gibi bir malzeme ile de kaplanarak geçirimsizlik sağlanabilir. Ülkemizdeki Keban (207 m), Altınkaya (l95 m), Atatürk (l84 m), Uzköy (l76 m), Kılıçkaya (l40 m) gibi mevcut ve inşa edilmekte olan barajlarımız kaya dolgu tipindedir. Bunlardan Atatürk Barajı, gövde dolgusu hacmi 84,5 milyon m3 kaya ve toprak dolgusu ile dünyada beşinci sırada yer almaktadır. Sulama ve enerji maksatlı olan Atatürk Barajı, 8l7 km2lik göl alanına sahiptir ve 48,47 milyar m3 su depolanabilecektir. Bu su ile de toplam 727.700 hektarlık arazi sulanacaktır. Ayrıca, her biri 300 MW gücünde olan 8 adet Francis tipindeki türbin ile de yılda 8,9 milyar kilovat saat enerji üretecektir. Türbinlere su veren basınçlı (cebri) borular 6,60-7,25 m çapında ve toplam 496 m uzunluğunda olacaktır.
Toprak dolgu barajları: En kesitleri, kaya dolgu barajlar gibidir. Baraj gövdesi, sıkıştırılmış toprak tabakalarından ibarettir. Bu tip barajlarda, ortasında geçirimsizliği sağlayan kil veya betondan çekirdek vardır. Su ve hava tarafının eğimi 1/2 ile 1/2,5 arasındadır. Yurdumuzda işletmeye açılan ve inşa halinde olan projesi hazır veya projesi hazırlanmakta olan 90’ı geçkin toprak dolgu barajların yükseklikleri l5 metreden 95 metreye kadar değişmektedir. Toprak veya kaya dolgunun beraber kullanıldığı Kepez Barajının yüksekliği l95 metredir.
Yüzölçümüne Göre Yurdumuzdaki Barajlar
Baraj Adı |
Bulunduğu Şehir |
Göl Yüzölçümü (km2) |
Atatürk |
Şanlıurfa |
817 |
Keban |
Elazığ |
675 |
Hirfanlı |
Kırşehir |
263 |
Altınkaya |
Samsun |
ll8.3 |
Sarıyar |
Ankara |
83.8 |
Seyhan |
Adana |
67.8 |
Aslantaş |
Adana |
49.0 |
Demirköprü |
Manisa |
47.7 |
Büyükçekmece |
İstanbul |
43.0 |
Arpaçay |
Kars |
4l.8 |
Devegeçidi |
Diyarbakır |
32.l |
Almus |
Tokat |
3l.3 |
Karakaya |
Diyarbakır |
29.800 |
Göl Hacmine Göre Dünyanın En Büyük Barajları
Baraj Adı |
Bulunduğu Ülke |
Kapasitesi (m3) |
Tarbela |
Pakistan |
149.961.000 |
Fort Peck |
ABD |
92.029.000 |
Atatürk |
Türkiye |
84.500.000 |
Oahe |
ABD |
70.340.000 |
San Luis |
ABD |
69.386.000 |
Mangla |
Pakistan |
65.651.000 |
Gardiner |
Kanada |
65.548.000 |
Oroville |
ABD |
59.639.000 |
Nurek |
Rusya |
58.000.000 |
Garrison |
ABD |
50.843.000 |
Kiew |
Ukrayna |
44.370.000 |
Gorki |
Rusya |
44.320.000 |
W.A.C. Benneti |
Kanada |
43.729.000 |
Asvan |
Mısır |
42.620.000 |
Fort Randall |
ABD |
38.381.000 |
Kanev |
Rusya |
37.860.000 |
Kakhovka |
Rusya |
35.640.000 |
Tsimiyanska |
Rusya |
33.891.000 |
Volga V.İ.Lenin |
Rusya |
33.869.000 |
Beas |
Hindistan |
33.792.000 |
Castaic |
ABD |
33.642.000 |
DEVLETİN ADI |
Barbados |
BAŞŞEHRİ |
Bridgetown |
NÜFUSU |
258.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
430 km2 |
RESMİ DİLİ |
İngilizce |
DİNİ |
Hıristiyanlık |
PARA BİRİMİ |
Barbados doları |
Batı Hind Adalarında yer alan bağımsız bir devlet. Doğusunda Atlas Okyanusu, 160 km batısında Rüzgarüstü Adaları, güneybatısında Venezuella yer alır. En geniş yerleri doğudan batıya 24 km, kuzeybatıdan güneybatıya 34 kilometredir.
Tarihi
Barbados'un 1518'e kadar olan tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bu senede adaya çıkan İspanyolların yaptığı köle avı neticesi 1536'da adada hiç yerli kalmamıştır. İspanyolların adadan çekilmesi üzerine, İngilizler adayı ele geçirdiler. 1628'de mülk kolonisi olarak ada Lord Carlislea'ya verildi. Bir süre sonra adada monarşi tekrar kuruldu. Burada zenci nüfus hızla arttı. 1934'te adada kölelik kaldırıldı. Zencilerin bir kısmı başka ülkelere göç etti.
Nüfusun hızla artması, ülke dışına göçün yasaklanması ve ekonomik bunalım, 1938'de Barbados'ta ayaklanmalara ve karışıklıklara yol açtı. İngiltere'nin para yardımı ile bu ayaklanmalar ve karışıklıklar bir süre durdu. 1951'de genel oy hakkı verildi. Barbados, 1958'de Batı Hind Adaları federasyonuna katıldı. 1964-65 arası bu federasyonun dağılmaya başlaması üzerine, Barbados, İngiliz Uluslar Topluluğuna başvurarak, 30 Kasım 1966'da bağımsızlığını ilan etti. Düzenlenen anayasaya göre devlet başkanı, bir genel vali tarafından temsil edilen İngiltere kraliçesidir.
Fiziki Yapı
Barbados Adası mercan birikintilerinden meydana gelmiştir. En yüksek noktası olan Hillaby Tepesinin (340 m) bulunduğu kesim hariç genellikle alçak ve düzdür. Mercan resifleriyle çevrili olan adada akarsu çok azdır.
İklim ve Bitki Örtüsü
Adada tropikal iklim hakimdir. Aralık-mayıs ayları arası kuru, haziran-kasım ayları arası ise yağışlı geçer. Ortalama sıcaklık 24oC ile 28oC arasında değişir. Yağış miktarı ortalama olarak 1525 milimetredir. Bu oran kıyılarda düşmekte, iç kesimlerde ise oldukça artmaktadır.
Barbados'un yüksek kesimleri ormanlarla kaplıdır. Ormanlarda maun, palmiye, hintyasemini, demirağacı gibi tropik ağaçlar yer alır. Adanın büyük bir bölümü çiçekli fundalıklarla kaplıdır. Adada tavşan, kuyruksüren, maymun ve kolibri gibi yabani hayvanlar yaşar.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Ada nüfusunun % 92'si zencidir. Dünyanın en yoğun nüfusa sahip ülkelerinden biri olan Barbados'ta kilometrekareye 600 kişi düşer. Ada halkının çoğunluğu Hıristiyan olup % 70'i Anglikan kilisesine bağlıdır. Devlet okullarında eğitim parasız ve 5-14 yaş arasında mecburidir. Yüksek öğrenim kurumları; Batı Hind Adaları Üniversitesine bağlı 1963'te kurulan Barbados Kampüsü ile Codrington Kollejidir. 1743'te kurulan kollej, günümüzde din öğretimi yapmaktadır.
Siyasi Hayat
Barbados, İngiliz Uluslar Topluluğunun bağımsız bir üyesidir. Devlet başkanı bir genel vali tarafından temsil edilen İngiltere kraliçesidir. Yürütme, parlamentoya karşı sorumlu olan başbakan ve bakanların elindedir. Yasama organı, 27 üyeli temsilciler meclisi ile 21 üyeli senatodan meydana gelir. Temsilciler Meclisi seçimle başa gelirken, senato üyeleri genel vali tarafından tayin edilir.
Ekonomi
Barbados ekonomisi genellikle turizme ve şeker üretimine dayalıdır. Hükumet, pamuk gibi ürünlerin yetiştirilmesini özendirerek, tarım ürünlerine çeşitlilik kazandırmaya çalışmaktadır. Adada az miktarda doğalgaz ve petrol üretilmektedir. İmalat, hafif sanayi ağırlıklıdır.
Adada gelişmiş bir karayolu ağı vardır. Güneyinde yer alan Grantley Adams Havaalanı milletlerarasıdır.
Büyük Osmanlı kapdan-ı deryası (amirali). 1466’da bir rivayette de 1483 yılında doğdu. Asıl adı Hızır'dı. Din ve devlet yolunda yaptığı büyük işlerden dolayı Kanuni Sultan Süleyman Han tarafından, dine hayrı dokunan manasına gelen Hayreddin ismi verildi. Doğu Akdeniz kıyılarındaki kavimler tarafından kızıl sakallı manasına gelmek üzere Barbarossa diye tanınmaktadır.
Midilli’nin Osmanlılarca fethinden sonra, kale muhafızı olarak buraya gelmiş, aslen Vardar Yenicesi’nden Yakub Ağanın dört oğlundan biriydi. Hızır’ın, İshak ve Oruç adında iki ağabeyi ve İlyas adında bir kardeşi vardı. İshak Midilli’de çalışıyor, Oruç ve Hızır deniz ticareti yapıyorlardı. Üç kardeş baba memleketi olan Selanik ve Saros’a gemi işleterek ticaretle meşgul oluyorlardı.
O zamanlar korsanlarla dolu Akdeniz’de deniz ticareti tehlikeli bir işti. Nitekim Oruç Reis de ticaretle uğraşırken Rodos şövalyeleri tarafından esir edildi. Bir kolayını bulup esaretten kurtulunca, iki kardeş birlikte denizciliğe başladılar. Bu konuda Şehzade Korkut'un yardımlarını gördüler. Şehzade Korkut'un ölümünden sonra denizci iki kardeş beraberce Tunus Hafsi Sultanı Ebu Abdullah Muhammed'e müracaat ederek ganimetlerin beşte birini vermek şartıyla Halk-ül-Vad Kalesine yerleştiler (1512).
Ceneviz, Fransız, İspanyol ve Venedik gemilerine karşı kazandıkları başarılar, servet, kuvvet ve şöhretlerini artırdı. Kuzey Afrika’daki bazı kabilelerin ileri gelenleri tarafından zalim beylere, İspanyol ve Ceneviz istilacılarına karşı yardıma çağırıldılar. Böylece Oruç Reis, Kuzey Afrika’da bir devlet kurmaya başlıyordu. Becel, Cicel, Şirşel ve Cezayir ellerine geçti. İspanya’nın müttefiki olan Tenes ve Tlemsen’i de aldılar. Fakat İspanyollara sığınan Tlemsen Beyi, İspanyol kuvvetleri ile tekrar hücuma geçti. Bu harpte Oruç Reis şehid oldu. Oruç Reisin şehadeti sonrasında çıkan karışıklıklarda Hızır Reisin mertlik ve ustalığı Cezayir şehrinde bir süre tutunmasına yettiyse de, ilerde İspanyollarla Arapların tekrar hücum edeceğini anlayan Hızır Reis, Yavuz Sultan Selim’e bir heyet göndererek, topraklarının Osmanlı hakimiyetine kabulünü diledi. Yavuz Sultan Selim bu teklifi memuniyetle kabul etmekle kalmadı. Barbaros Hayreddin’e Beylerbeyi payesini verdi. Her türlü yardımı vad etti ve Kuzey Afrika’ya 2000 kişilik bir yeniçeri kuvveti ile top gönderdi. Ayrıca Anadolu’dan asker toplama izni verdi. Hızır Reis, 1520’den sonra, bütün Hıristiyanlık dünyasını ürküten fevkalade zaferler kazandı. Akdeniz’deki bütün Türk ve öteki Müslüman denizciler onun emrine girmek için koştular. Kısa zamanda kırk teknelik bir donanma kuruldu.
Cezayir, Şirşel ve Tenes tekrar ele geçirildi. Cezayir şehri yakınındaki Penon şehri İspanyolların elindeydi. Bunlar bilhassa Pazar günleri müslümanların bulunduğu şehri topa tutuyordu. Barbaros, Penon Kalesini kuşatarak teslim olmalarını teklif etti. Kabul edilmeyince lağım kazılarak kale havaya uçurulup zaptedildi.
Aydın Reis idaresindeki Türk denizcileri, Marsilya ve Nis sahillerini basıp esir ve ganimetlerle dönüyorlardı. İslam alemini sevindiren bu zaferler, Hıristiyanları mateme boğuyordu. Rahiplerin gönderdiği şikayet mektupları ve bizzat gelen şikayetçilerin verdiği kara haberler o zamanlar Almanya, İtalya, Hollanda ve İspanya tahtlarına sahip olan imparator V. Şarlken’i bir meclis toplamaya mecbur etti. Toplanan bu meclis, İspanyol ve Fransız deniz kuvvetlerinin Andrea Doria komutasında, Barbaros Hayreddin Paşanın üzerine gitmesini kararlaştırdı. Bu gayeyle yola çıkan Haçlı donanması, Kuzey Afrika’da bir hareket üssü elde etmek üzere 40 gemilik bir donanma ile Şirşel’e çıkarma yaptı ise de şehrin müdafileri, Andrea Doria’yı birçok ölü ve yaralı bırakarak çekilmek zorunda bıraktı. Hayreddin Paşa, Haçlı donanmasını bulmak üzere Akdeniz’e açıldı. Fakat Andrea Doria selameti İspanya kıyılarına kaçmakta buldu. Barbaros Hayreddin Paşa, Akdeniz’de çarpışacak düşman bulamayınca, İspanya’da Hıristiyan zülmüne karşı ayaklanan Endülüs Müslümanlarına yardım etti ve binlerce Müslümanı Afrika’ya geçirerek kurtardı.
1533 senesinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul’a çağrılan Hayreddin Paşa, yerine evlatlığı Hasan Ağayı bırakarak mükemmel bir donanma ile İstanbul’a doğru yola çıktı. Yolda 18 gemilik bir düşman filosunu Mesina açıklarında yaktı. Koron’da bulunan Haçlı donanması Preveze’ye kaçtı. İstanbul’da büyük bir merasimle karşılanan Barbaros, birkaç gün sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından kabul olundu. Merasimle, Cezayir Beylerbeyi payesiyle kaptanıderyalığa tayin edildi.
1534 baharında 80 gemilik donanma ile Akdeniz’e açılan Hayreddin Paşa, Santa Luka, Sidraro, Fondi ve Isperlanga şehirlerini zaptetti. Bundan sonra Tunus’a yönelen Osmanlı donanması, Tunus Beyi Hasan’ın üzerine yürüdü. Kayrevan’a çekilen Hasan Bey mağlub oldu ve kabileler itaate mecbur edildi (1534).
Tunus Beyinin Avrupa’dan yardım isteği üzerine 1535'te Alman İmparatorluğu, Papalık, İspanya, Napoli, Ceneviz ve Portekiz donanmalarından mürekkep 300 gemi ve 24 bin kişilik ordu, Halk-ül-Vad’de karaya çıktı. Burayı bir süre müdafaa eden Hayreddin Paşa, Tunus şehrine çakildi. Şehrin müdafaası zorlaşınca, Haçlı ordusunu yaran Osmanlı ordusu, Bab-üz-Zünnab limanına çıkarak oradan Cezayir’e geçti. Şehre giren Haçlılar, günlerce katliam yaptılar. Cezayir’e gelen Barbaros, tekrar denize açılarak, İspanya kıyılarına baskınlar düzenledi. Mayorka ve Minorka adalarının limanlarını tahrib etti. Yolda Haçlı donanmasından müslüman esirleri kurtardı ve gemilerle Cezayir’e döndü.
Tekrar İstanbul’a davet edilen Hayreddin Paşa, 1536’da karadan Napoli’ye yürüyecek orduya denizden yardımla vazifelendirildi. Osmanlı donanması, Otranto’da çıkartma yaptı ve Kastro Kalesini zaptetti.
Bir sene sonra Venedik’e ait Syra, Egina, Nios, Paros, Tinos ve Skorpento ve Kasos adaları zaptedildi. Nakos dükalığı Osmanlı idaresine bağlandı. Osmanlı donanmasının parlak zaferleri Venedik’i güç durumda bıraktı. Papa’ya ve diğer Avrupa devletlerine müracaat ederek Haçlı donanması talebinde bulunan Venedik’in isteği kabul edildi. 600 gemilik olan Haçlı donanmasının komutasına yine Andrea Doria getirildi.
Barbaros Hayreddin Paşa, bu büyük deniz kuvvetini, 27 Eylül 1538’de Preveze önlerinde 122 kadırga ile karşıladı. Akşama kadar süren tarihin bu en büyük deniz muharebesi sonunda, Haçlı donanması perişan edildi. Andrea Doria gecenin karanlığından istifade ederek, savaş alanından kaçabildi (Bkz. Preveze Deniz Savaşı). Böylelikle Akdeniz’de Osmanlı hakimiyeti tamamen sağlanmış oldu.
Barbaros Hayreddin Paşanın gücünden faydalanmak isteyen Beşinci Karl, onu Kuzey Afrika hükümdarı olarak tanıyacağını, ancak, Osmanlı Devletinden ayrılmasını istedi. Bu teklif kabul edilmeyince, Beşinci Karl, yanında Andrea Doria ve Fernando Cortez ile Cezayir’e saldırdı. Ancak Hasan Ağa tarafından mağlub edildiler.
Hayreddin Paşa, daha sonra İspanya ve İtalya sahillerine hücumlar tertipleyerek, İspanya Kralını, Fransa Kralı Birinci Fransuva ile sulhe mecbur etti ve bu esnada birçok Müslüman esiri kurtardı. 1544’te İstanbul’a döndü. İstanbul’da iki sene yaşadıktan sonra 1546’da vefat etti. İstanbul Beşiktaş’ta deniz kenarındaki türbesine defnedildi. Ölümüne ebced hesabı ile “Mate reis-ül-bahr” (Denizin Reisi vefat etti. H. 953) tarihi düşürülmüştür.
Osmanlı Devletinde 12 sene kaptan-ı deryalık hizmetinde bulunan Barbaros Hayreddin Paşa, devletin sınırlarını Fas’a kadar uzattı. Beşiktaş’ta bir medrese inşa ettirdi. Serveti ile İstanbul’un bir çok semtine hanlar, hamamlar, konaklar, evler, değirmenler, fırınlar yaptırdı. Hayreddin Paşa geceyi üçe ayırırdı. Birinci kısmında Kur’an-ı kerim okur, ikinci kısmında ibadet eder ve üçüncü kısmında da uyurdu.
Alm. Rote Meerbarbe, Fr. Rouge barbet, İng. Red mullet. Familyası: Barbunyagiller (Mullidae). Yaşadığı yerler: Marmara, Karadeniz, Akdeniz ve Atlantik sularında. Özellikleri: 25-30 cm boyunda, 150-600 gr ağırlığında kırmızı renkli balıklardır. Çeşitleri: Asil barbunya, karaçalı.
Kemikli balıklar takımının Mullidae familyasından bir tür. Balıkların en lezzetlilerindendir. İri gözlü, iri pullu, iki sırt yüzgeçli, kırmızı vücutludur. Alt çenelerinde iki uzunca bıyığı vardır. Sürüler halinde dolaşır. Bitki ve hayvan artıklarıyla beslenir. Kışın dibi kumlu denizlere çekilir, baharda sahillere yanaşır. Mayıs aylarında yumurtlar. Her mevsimde avlanırsa da mayıs ve haziran aylarında çok tutulur. Beyaz etli bu balıkların en lezzetli zamanı ekim-mart arasındadır. 150-200 gr gelenleri makbuldür. Bazı balıkçılar tekir balığını barbunya diye satarlar. Tekir balığı barbunyaya çok benzerse de, daha küçük ve pembe renklidir ve eti barbunya kadar lezzetli değildir. Barbunyanın 100 gr etinde 68 kalori vardır. Barbunyanın ızgarası, tekirin tavası makbuldür.
Alm. (gesprenkelte) Bohne.Fr. Haricot rouge. İng. Kidney-bean. Familyası: Baklagiller (Leguminosae). Türkiye'de yetiştiği yerler: Sebze olarak yurdumuzun hemen hemen her yerinde yetiştirilir.
Meyve ve tanesi kırmızı benekli olan fasulye çeşidi. "Barbunya fasulyesi" olarak da bilinir. Taze ve kuru olarak tüketilir. (Bkz. Fasulye)
Alm. Barem, Fr. Baréme, İng. Wage table, tarift schedule. Belirli formüllerin, değişken miktara uygulanarak hazırlanan hesap cetveli. Halk dilinde, maaş ve ücret derecelerini tayin usulü olarak kullanılır. Barem sistemini ilk defa ortaya atan, Fransız matematikçi Betrand François Barreme (1640-1703)dir.
Türkiye’de devlet memurlarının barem sisteminde, aylık derecesinin tayininde, öğrenim süre ve niteliği, terfi müddeti rol oynamaktadır. Devlet memurları kanunu genel olarak devlet baremini belirlemekle birlikte, Silahlı Kuvvetler, Yüksek Öğretim Personeli, Yargı Organı mensupları ve diğer bazı devlet personelinin aylık, kariyer ve liyakat sistemi özel kanunlarındaki hükümlere tabi bulunmaktadır.
Alm. Barents-See, Fr. Mer de Barents, İng. Barents Sea. Kuzey Buz Denizinin bir bölümü. Norveç ve Rusya'nın kuzeyinde, Novaya Zemlya'nın güneyinde, Spitsbergen ve Ayı adasının batısında yer alır. Yaklaşık 1.400.000 kilometrekarelik bir alanı kaplar. Uzunluğu 1.300 km, genişliği 1.040 kilometredir. Buralara ilk defa Vikingler dokuzuncu asırda deniz yolculuğu yapmışlar; on ikinci asırda Ruslar Murman sahillerinde görünmüşlerdir. On altıncı asırda İngiliz ve Alman denizcileri kuzeydoğu kısımlarına ulaştılar. Bilhassa Alman denizci Willem Barents 1594-97 yılları arasında bu denizi defalarca geçti ve Novaya Zemlya'nın doğu sahilinde kışın öldü. 1853 yılında bu denizin haritasını neşreden A.Petermann, buraya Barent Denizi adını verdi. On dokuzuncu asırda Ruslar ve Norveçliler tarafından burada bir çok ilmi keşif gezileri yapıldı. Franz Josef takım adaları 1873'de keşfedildi. Uzun zamandan beri Rus ilmi araştırma istasyonu, Barent Denizi problemleri üzerinde çalışmaktadır.
Barent Denizinde hava sıcaklığı yazın 11oC'nin altına, kışın ise -25°C'ye kadar düşer. Gulf Stream akıntısı, Norveç'in batı sahillerinden Atlantik asıllı düzenli sıcak ve tuzlu akıntılarını Barent Denizinin güney kısmına getirir. Kuzey kısımlarda ise su yüzeyi genellikle soğuk ve devamlı değişiktir. Buzlar, Barent Denizinin tamamını kaplamazlar. Ancak kışın kuzey kesimlerinin büyük bir bölümünü kaplar ve gemiler için büyük bir tehlike teşkil eder.
Barent Denizinin güney kesimlerinde pek çok balık türü bulunduğundan balıkçılık önemlidir.
Birleşmiş Milletlerin bazı bunalım zamanlarında Güvenlik Konseyinin kararı ile üye ülkelerin askerlerinden meydana getirdiği kuvvet. Bu kuvvet, buhran başgösteren bölgeye gönderilir. İlk defa Kore Savaşı çıktığında, üye ülke askerlerinden meydana gelen Birleşmiş Milletler Kuvvetleri, buraya gönderilmiştir. Yalnız Kore’ye gönderilen askerin kararı, Güvenlik Konseyi yerine genel kurulca alınmıştı. Güvenlik Konseyi kararlarına Doğu bloku ülkeleri de dahil olduğundan, bunların, kararı veto etmesinden çekinilmişti.
Daha sonraları çeşitli kritik yerlerde Birleşmiş Milletler, devletlerden bazılarının askerlerinden meydana gelen kuvvetler kullanılmıştır. Bunların içinde doğu, batı ve tarafsız blok askerleri görev almışlardır. Birleşmiş Milletler bazı yerlere asker sevk etmeyip, sadece askeri gözlemci gönderebilmiştir. Son olarak Irak’ın Kuveyt’i işgali ve Sırbistan'ın Bosna Hersek'e saldırısı üzerine her iki bölgeye barış gücü gönderilmesine karar verilmişti (Ağustos l992). Kıbrıs’ta da, Birleşmiş Milletler Barış Gücü olarak, Avusturya, Kanada, Danimarka, Finlandiya, İrlanda, İsveç ve İngiliz askerlerinden meydana gelen askeri bir kuvvet görevlendirilmişti. Bu barış gücü askerlerinin masrafları, BM üye devletlerinin arzusuna göre verdikleri miktarlarca karşılanmaktadır.
Birleşmiş Milletler askerleri, birliğin bayrağındaki mavi renkte bere giydikleri için bunlara “mavi bereliler” denmektedir.
İsa aleyhisselama ilk inananlardan. Kıbrıs'ta doğdu. Önceleri Yahudi dininde idi. İsa aleyhisselamı görünce iman etti. İsa aleyhisselama inandığı ve çok sevdiği için, Havariler ona "Barnabas" ismini verdiler. Fransızlar Saint Barnabe derler ve 11 Haziranda yortusunu yaparlar.
Bolüs adındaki bir Yahudi, İsa aleyhisselamın dinine inanmış görünüp Barnabas'a yanaştı. Yıkıcı fikirlerini aşılamak için, kendisi ile senelerce arkadaşlık etti. Kandıramıyacağını anlayınca, düşmanlığını açığa vurdu. İsa aleyhisselamdan sonra Bolüs'ün ilk işi, hakiki İncil'i yok ettirmek oldu. İsa, Allah'ın oğludur, dedi. Şarabı ve domuzu helal etti. Barnabas bu yalanlara aldanmadı. İsa aleyhisselamdan gördüklerini ve işittiklerini doğru olarak yazdı. Bu durumda İseviler ikiye ayrıldı. Bolüsçüler (Pavlosçular), Avrupa krallarını elde edip, kuvvetlendiler. Barnabas tarafını tutanlar ise çoğaldı. Bunlardan Antakya piskoposu Lucian, teslise inanmadığı için 312'de öldürüldü. Barnabas'ın yolunda olanlar İsa aleyhisselam insandır. Ona tapılmaz diyorlardı. Mücadele senelerce devam etti. Lucian'ın talebesi Libyalı Aryüs de Barnabas gibi İsa insandır, ona tapılmaz dediği için İznik toplantısında aforoz edildi. Barnabas İncili'nin yok edilmesine ve bu İncili okuyanların öldürülmelerine karar verildi. Aryüsçüler yok edilmeye başlandı. Roma İmparatoru Büyük Kostantin pişman olup Aryüs'ü İstanbul'a davet ettiyse de gelirken öldürüldü.
Barnabas'ın yazdığı İncil, miladın 325. senesine kadar İskenderiye kiliselerinde okunuyordu. 383 senesinde Papa Damasus, bu İncil'den bir nüsha elde ederek hususi kütüphanesine koydu. 1585 senesine kadar burada kalan Barnabas İncilini Papa Beşinci Sextus (1595-1590), arkadaşı F.O. Marino'ya İbraniceden İtalyancaya tercüme ettirdi. Prusya kralının müşaviri J.F. Cramer, bunu bulup 1713'te Osmanlılarla yaptığı muharebeleri ile meşhur olan kitap meraklısı Prens Eugén'e hediye etti. Prens 1736'da öldükten sonra, kütüphanesi Viyana (Hofbibliyothek) Kütüphanesine katıldı. Bu el yazma İncil hala, Viyana İmparatorluk Kütüphanesindedir. Aynı senelerde, Madrid'de, İtalyanca bir nüsha daha bulundu ise de, kilisenin baskısı ile yok edildi. Viyana'daki İncil, 1907'de Oxford'da, Ragg ve hanımı tarafından İngilizceye tercüme edildi. Bu tercümenin birçok nüshaları da, İngilizler tarafından yok edildi. Bu nüsha foto-ofset yolu ile 1973'te Pakistan'da basılmıştır.