ARİF NİHAD ASYA

Yazdığı sayısız şiirlerle Milli Edebiyat akımı içerisinde müstesna yeri olan son devir şairlerimizden. 1904 yılında Çatalca’da doğdu. Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat Bölümünü bitirdi. Birçok ilimizde edebiyat öğretmenliği ve lise müdürlükleri yaptı. 1950’de Seyhan milletvekili olan şair, sonra tekrar öğretmenliğe döndü. 1959’da Kıbrıs’a gönderildi ve orada iki yıl kaldı. 1962’de emekliye ayrılan Arif Nihad Asya, 1975 yılında vefat etti.

Dürüst karakteri, kibarlığı ve mertliği ile tanınan Arif Nihad, aşk derecesinde vatanını seven, milli ve manevi değerlerine bağlı ve müsamahalı bir mizaca sahib olmasıyla, bulunduğu her çevrede sevilen bir insandı.

Geniş anlamda bir “toplum için sanat” şairi olan Arif Nihad Asya, dar açılı bir ideolojiye hizmet etmeyişi ile gerçek yerini bulmuştur. O, her kıymete “önce sanat” endişesi içinde bakmıştır.

Arif Nihad Asya’nın şiir dili, halk dilinden, herkesin anlayabileceği gerçek bir Türkçeden meydana gelir. Türkün büyük zaferlerini, insanımızın ince ruhluluğunu, askerimizin kahramanlığını zevk ve inançla söyleyen bir şairimizdir.

Eserleri:

Heykeltraş (1924), Yastığımın Rüyası (1930), Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor (1946), Rubaiyyat-ı Arif (1956), Kıbrıs Rubaileri (1964), Nisan (1964), Kubbe-i Hadra (1956), Emzikler (1964), Kökler ve Dallar (1964), Yürek (1968), Aynalardan Kalan (1969), Şiirler (1971), Basamaklar (1971).

Nesir olanlara gelince; Kanatlar ve Gagalar (1945), Enikli Kapı (1964), Terazi Kendini Tartamaz (1967), Onlar Bu Dilden Anlar (1970), Aramak ve Söyleyememek (1976), Kanatlarını Arayanlar (1976) belli başlı eserleridir.

FETİH MARŞI

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;

Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek.

Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek!

Yürü!.. Hala ne diye oyunda oynaştasın!

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.

 

Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden...

Senin de destanını okuyalım ezberden...

Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın...

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.

 

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini!

Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini!

Küçük görme, hor görme -delikanlım- kendini!

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.

 

Bu kitaplar Fatih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır;

Şu mihrab Sinanüddin, şu minare Sinan’dır.

Haydi artık uyuyan destanını uyandır!

Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın...

Kızım, sen de Fatih’ler doğuracak yaştasın!

 

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan,

Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan!

Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan...

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın,

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

Bırak bozuk saatler yalan yanlış işlesin!

Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!

Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

Yürü, -hala- ne diye kendinle savaştasın?

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!  

ARİF-İ RİVEGERİ

İslam alimlerinin ve evliyanın büyüklerinden. Silsile-i aliyye diye bilinen büyük alimlerin onuncusudur. Aslen Buharalıdır. Buhara’ya 30 kilometre uzaklıkta bulunan Rivgir kasabasında doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1209 (H. 606)da Rivgir’de vefat etti.

Medrese tahsili görüp, zahiri ilimlerde büyük gayret ve çalışma gösterdi. Bu tahsil sırasında büyük alim ve veli Abdülhalık-ı Gondüvani ile tanışıp onun sohbetlerinde bulundu. Abdülhalık Goncdüvani ile tanışması şöyle oldu:

Arif-i Rivegeri, bir gün çarşıda büyük alim Abdülhalık-ı Goncdüvani’ye rastladı. Baktı ki, şeyh yüklenmiş evine erzak götürüyor. Edeple yaklaşarak eşyaları taşımak için izin istedi. Şeyh yükünü Arif’e verdi ve beraberce eve gittiler. Eşyaları bıraktıktan sonra; “Bir saat sonra gel, yemeği beraber yiyelim.” davetini aldı. Rivegeri evden ayrıldıktan sonra kendisinde bir boşluk hissetti. Kalbindeki bu boşlukta sadece Abdülhalık-ı Goncdüvani’ye karşı bir hizmet aşkı vardı. Bir saat sonra eve gitti. İltifatlar görüp evlatlığa kabul edildi. Hocası tarafından mänevi ilimler ve evliyalık yolunun esasları öğretilmeye başlandı. Arif-i Rivegeri, hep bunlarla meşgul olup, medreseye ve eski hocasına dönmedi.

Arif-i Rivegeri’yi her görüşünde eski hocası azarlıyor, hakaret ediyor, medreseye dönmesi için baskı yapıyordu. O, her seferinde mukabele etmiyor, hiç sesini çıkarmıyordu. Bir gece eski hocası kendisine ve bir Müslümana yakışmayacak bir günah işledi. Ertesi gün o, Arif'i gördüğünde yine hakarete başlayınca, Arif-i Rivegeri ona şunları söyledi: “Hocam niye hep benim gibi gariple uğraşırsın? Sen dün gece büyük bir günah işledin; kendi hatanız yetmiyormuş gibi, beni de doğru yoldan ayırmak mı istiyorsun?” Bunu duyan eski hocası çok utandı. Eski talebesinin durumunu anladı, tövbe etti. Abdülhalık-ı Goncdüvani’ye gidip talebe oldu.

Arif-i Rivegeri hocası Abdülhalık Goncdüvani hazretlerinin derslerini ve sohbetlerini ihlasla ve dikkatle takib ederek zahiri ilimlerde büyük alim, batıni ilimlerde çok üstün bir veli oldu. Abdülhalık Goncdüvani hazretlerinin hayatları boyunca, hizmetiyle şereflendi. Hocasının vefatından sonra onun yerine irşad makamına geçip, talebelere ders vermeye başladı. Pekçok kimsenin hidayete ve yüksek evliyalık makamlarına kavuşmasına vesile oldu. Uzun bir ömür sürdü. 1209’da Rivgir’de vefat etti. Kabri oradadır. Ziyaret edenler onun ruhaniyetinden istifade etmekte, onu vesile ederek Allahü tealaya dua edenler, muradlarına kavuşmaktadırlar.

Zamanının bir tanesi olan Arif-i Rivegeri hazretleri herkese yumuşak davranır, kimsenin kalbini kırmazdı. Nefsinin istediklerini yapmaz, istemediklerini yapardı. Haramlardan şiddetle kaçar, harama düşmek korkusuyla mübahların fazlasını terk ederdi. Peygamber efendimizin sünnetlerine sıkı sıkıya sarılır, sünnet-i seniyyenin yaşanması için çok gayret gösterirdi. Onun bu gayretine karşılık Allahü teala da kendisine büyük makamlar ihsan etti.

ARİSTO (Aristoteles)

Eski Yunan filozofu. Babası Nikomakhos, Makedonya Kralı II. Amyntas’ın sarayında hekim idi. Aristo, 17 yaşından 37 yaşına kadar Eflatun (Platon)’un talebeliğini yaptı. Eflatun ruhların nakline inanırdı. Teslis inancını ilk olarak ortaya çıkaran budur. Eflatun’un yanında özellikle mantık ve metafizik alanlarında çalıştı. Ayrıca hukuk, matematik, astronomi ve tıb alanlarında çalışmalar yaptı. (Bkz. Eflatun)

Hocası Eflatun’un ölümünden sonra gezgin bir hayat sürdü. Daha sonra Makedonya’ya döndü. Kral Filip’in oğlu İskender’in öğretmeni oldu. İskender tahta çıktığı zaman şöhreti daha da yayıldı. Atina’da Apollon Lykeion Tapınağı yanında bir okul yaptırdı. Ondan sonra bu seviyede açılan okullara lise adı verildi. İskender’in ölümü üzerine itibarını kaybetti. Dinsizlikle suçlandı. O da buna kızarak Ağrıboz Adasındaki Khlasis’e gitti ve ertesi yıl burada 62 yaşında öldü.

Hellenistik devirde Aristo’nun düşünce ve okuluna önem verilmemiştir. Fakat daha sonra Skolastik devirde Aristo’nun eserleri önem kazanarak resmi metinler haline gelmiştir. Eserleri, Aristo'nun konuşmalarından notlar alınarak 4 grupta toplanmıştır:

1. Felsefe yazıları: Ruh, gökyüzü, fizik üzerine sekiz kitaptan meydana getirilmiştir. Tarih, hayat ve hayvanlarla ilgili düşünceleri de bu kitablarında toplanmıştır.

2. Mantık yazıları: Daha sonra buna Organon adı verilmiştir. Yorumla ilgili, Kategoriler, Topikler, Metafizik ve Sofut Helenler üzerine 14 kitaptan meydana gelmiştir.

3. Pratik felsefe yazıları : Atinalıların anayasası gibi.

4. Şiirler.

Aristo, Eflatun’un görüşlerinden pek ayrılmadı ama, yer yer onunkilerden farklı görüşler ortaya koydu. Derslerini yürüyerek anlattığı için kurduğu felsefe ekolüne de “Peripatos” (Meşşai : Yürüyen) adı verildi. Aristo’nun ilk çağda Eflatun kadar tesiri görülmez. Ancak 5 ila 15. yüzyıllarda Avrupa’da en fazla onun tesiri olmuştur. İlk yüzyıllarda batıda tek bilinen Aristo mantığı idi. On ikinci yüzyıla kadar Aristo’nun eserleri din dışı olarak okutulmuş; bu yüzyıldan sonra Aristo’nun mantığından istifadeye çalışılmıştır. Ancak Rönesans hareketleriyle ve Endülüs’ün tesiri ile ilimde yeni yeni buluşlar ve ilerlemeler kaydedilince, Aristo’nun fikirleri çürütülmüştür. Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd ve El-Kindi gibi kimseler İslam inancına, yani kelam bilgileri arasına Aristo’nun fikirlerini yerleştirmeye uğraştılar. Fakat İmam-ı Gazali gibi büyük İslam alimleri bunlara karşı çıkarak, gerekli cevabı verdiler. Nitekim Aristo, bütün felsefeciler ve tecrübeleri, hayalleri ile izaha kalkışan bütün maddeciler gibi, akıl ile izah edilemeyen konuların çoğunda yanılmıştır. Bir yandan bir çok hakikatleri meydana çıkarırken, bir taraftan da ilmin gelişmesine mani olmuştur. Meşhur Alman kimyageri Prof. Fritz Arnd’ın İstanbul’da çıkan Türkçe Tecribi Kimya kitabında; “Fen ve ilim terakkisinin hemen hemen bin beş yüz sene içinde durmuş olması, kısmen Aristo felsefesinin kabahatidir.” yazısı bu durumu en güzel şekilde izah etmektedir.

Aristo’nun felsefesi: Aristo, diyaloga yer veren karşılıklı konuşma tipi yazılar yazmıştır. Ancak bu yazılar zamanla kaybolmuş ve geriye yalnızca ders ve araştırma notları kalmıştır. Aristo, hocası Eflatun’un idealar fikrinden hareket etmiştir. Eflatun ideaları bir gerçek kabul ederken, Aristo bunu kabul etmemiştir. Ona göre sadece elimizle tutup, gözümüzle gördüğümüz varlıklar gerçektir. Yine ona göre fikirlerimiz, bu fikirlerin ilgili olduğu şeylerden, duyulardan ayrılamaz. Eflatun’un idealar fikrine karşı çıkmakla beraber, o da idea kavramından hareket eder: Bütün varlıklar madde ile şekilden meydana gelmiştir. Şekil, aktif bir ideadır; maddeye niteliklerini veren odur. Bu sebeple gözle göremediği ideaları inkar yoluna gitmiştir.

Tanrı fikri : Aristo bütün evrenin en alt maddesini teşkil eden dört unsura (hava, toprak, ateş, su) beşinci bir unsur ilave eder. Bu unsura Aithera = Ether ismini vermiştir. Ona göre dört unsur nesneleri meydana getirir. Ether ise gök tabakalarını meydana getirmektedir. Bu tek sınırlı ve sonsuz uzayın merkezinde yeryüzü bulunmaktadır. Gökler dünyayı sarmakta ve hepsinin durmadan hareketini ve düzenini sağlayan kendisi hareketsiz olan nihai kuvvet olan tanrı vardı. Avrupa’da bu görüşlerini astronomi sisteminin temeli kabul ettilerse de, Kopernik gibi bazıları, İslam kaynaklarından mesela Batruci, İbn-i Şatır gibi alimlerin kitaplarından aldıkları bilgilere dayanarak bunu reddettiler.

Aristo’ya göre dünya ve madde daimidir (kadimdir). Bugün fen adamları tecrübi esaslara dayanarak dünyanın ve maddenin daimi olmasının imkanı olmadığını ispat etmişler ve Aristo’nun bu düşüncesini çürütmüşlerdir.

Ahlak bilgisi: Aristo, ahlak bilgisinde ilmi kesinliğin yeri olmadığını söylemiştir. Pratik olarak “faziletin ne olduğunu bilmek yerine, iyi bir insan olmanın önemi” üzerinde durmuştur.

Ruh: Psikolojide Aristo, ruhu, vücudun şekli olarak, yani cisim olarak tarif etmektedir ve ruhun kadim olduğunu ve başkasına geçtiğini (tenasüh) iddia etmektedir. Bütün bu ruhun cisim olması ve kadim olduğu iddiası ve tenasüh nazariyeleri günümüzden önce İmam-ı Gazali tarafından, günümüzde de müsbet ilim  tarafından çürütülmüştür.

Bilim: Aristo, tabiat bilgilerinin tarifi ve sınıflandırılmasındaki çalışmaları ile bilinir. Bu konulardaki bilgisi ve metodu dikkati çekmektedir. Tabiattaki türlerin tanınması ve tarif edilmesi konusunda başarılı olmuştur. Kendisi ve okulu tabiat bilimlerinin ayrı bir ilim kolu olarak kurulmasını sağlamıştır.

Mantık: Mantıkta Eflatun’un yolunda devam etmiştir. Aralarındaki fark, Eflatun gerçeği idealarda, Aristo ise nesnelerde aramıştır. O, gerçek düşüncenin formlarının (suretlerinin) aynı zamanda hakikatinin de formları olduğunu kabul etmiştir. Daha da ileri giderek formal mantığı kurmuştur. Kendisinin bu konuda yaptığı değişiklik her şeyi münakaşa alanına itmesidir. Bu, bazı sembol ve değişkenlerin kullanılması sonucunu doğurmuştur. Modern sembolik mantığın nüvesini teşkil eden değişkenlerin kullanılması, Aristo’dan alınmıştır.

ARİSTOKRASİ

Alm. Aristokratic, Fr. Aristocratie, İng. Aristocracy.Üstün soylular yönetimi, seçkinlerin veya en iyilerin egemenliği. Yunanca “aristo” en iyi; “Kratos” iktidar, manalarına geldiğinden en iyi iktidar demektir. Bugün aristokrasi bir devlet idare şekli değildir. Bu kelime şimdi siyasi olmaktan çok sosyal bir mana ifade etmekte ve soylu sülaleleri ve onların devamını ifade eden kont, baron, prens gibi manalarda kullanılmaktadır.

Aristokrasi bir azınlık idaresidir. Aynı şekilde bir azınlık idaresi olan monarşi ile başlangıçtan itibaren eş anlamdadır; demokrasinin zıddıdır. Eski Yunan şehir idarelerinde zamanla aristokratik bir idareye geçiş olmuştur. Bu geçiş, asillerin etkisi ile olmuş ve krallık, dini - askeri - kazai, üç imtiyazı üç kişilik bir heyetin eline vermek mecburiyetinde kalmıştır. Bu üç kişi ya kral ailesinden, ya asil aileler arasından kendilerine eşit kimseler tarafından ölünceye kadar veya belli bir süre için seçilirlerdi.

Bazı devirlerde devletlerin idare tarzı şeklinde hakim olmuş, uzun zaman devlet yönetiminde baş rolü oynamıştır. Roma Cumhuriyetinde, 18. yüzyıl İngiltere idaresinde olduğu gibi.

ARİTMATİK

Alm. Arithmetik (f), Fr. Arithmétique (f), İng. Arithmetic.Matematik biliminin sayıları, bunların arasındaki bağıntıları ve işlemleri konu alan dalı. (Bkz. Matematik). Aritmetik kelimesi sayı anlamına gelen Yunanca “arithmos”tan gelmektedir. Sayı, özellikle hesap ve ölçü işlemlerine uygulanır.

Günümüzde kullanılan sayı sistemi 10 tabanına göre olup, Arap rakamlarına dayanmaktadır.

0 1 2 3 4 5 6 7 8 9

Romen sayıları :

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

I II III IV V VI VII VIII IX X

Seyrek olarak kullanılırsa da dört işlemleri mümkün olmadığı için terk edilmiştir. Bu sistemde sıfır sayısı da bulunmaz.

Pozitif sayılar için temel prensipler: İki kümenin elemanları eşleştirilerek bir eleman haline getirilirse esas sayılar elde edilir. Bu şekilde elde edilen bir kümenin elemanları 1, 2, 3, 4, ...... n şeklinde ise o zaman kümenin “n” tane sayı ihtiva ettiği söylenir. Böyle elde edilen sayılar tabii sayılar olarak bilinir. a elemanlarından meydana gelen bir A kümesi ile b elemanlarından meydana gelen bir B kümesi birleşerek a+b elemanlarından bir küme meydana getirilirse; a ve b’ye toplanan ve bu şekilde yapılan işleme de toplama işlemi adı verilir. + işareti artı diye okunur.

Toplama işlemiyle ilgili kurallar:

Toplamanın:

1. Değişme özelliği : a+b=b+a

2. Birleşme özelliği : a+(b+c) = (a+b)+c

Eğer a=b+k eşitliğini sağlayan pozitif bir k sayısı varsa; a, b’den büyüktür denir. a>b şeklinde gösterilir. Eğer a ve b herhangi iki pozitif sayı ise a=b, a<b veya a>b olur.

Ardarda yapılan toplama işlemiyle bir ikinci onluk sistem işlemi tarif edilebilir. 5+5+5 şeklindeki bir işlem 3x5 şeklinde gösterilebilir. Böylece yapılan işleme çarpma işlemi denir. 5 sayısı çarpılan, 3 sayısı çarpan , işlemin sonucu da çarpım diye isimlendirilir. x sembolü çarpı diye okunur. Genellikle a.b veya basitçe ab şeklinde de yazılabilir.

3. Çarpma işleminin değişme özelliği: ab=ba

4. Çarpma işleminin birleşme özelliği: a(bc)=(ab) c

5. Çarpmanın toplama üzerine dağılma özelliği: (a+b)c=ac+bc

Ardarda toplanan k kadar a’nın ka yazıldığı gibi, ardarda çarpılan k kadar a da ak şeklinde yazılır. Burada a taban , k de üs diye adlandırılır.

Aşağıdaki formüller çarpma tanımından çıkarılabilir:

6. a m.a n=a m+n

7. (a m) n= a mn

8. a m.b m=(ab) m

9. a m/a n=a m-n(m>n)

Bölme işlemi: Eğer üç pozitif a, b ve c sayıları arasında ab=c eşitliği sağlanıyorsa a ve b’ye, c’nin bölenleri ve a ile b, c’yi böler denir. b=a/c şeklinde yazılır.

Bölmede bir sayısı etkisiz elemandır ve bütün pozitif sayıların bölenidir. Eğer c sayısı, her biri birden büyük pozitif bir sayı olan a, b sayılarının bir çarpımı şeklinde ab ile gösterilirse c’ye asal olmayan sayı denir. Kendinden ve birden başka sayıya bölünmeyen sayılar asal sayılardır . 2, 3, 5, 7, 9, 11, 13, 17, 19, 23, 29...

Pozitif sayılardan meydana gelen bir kümede bütün sayıları bölen en büyük sayıya ortak bölenlerin en büyüğü (o.b.e.b.) denir. Pozitif bir m sayısı diğer bir çok sayıların bir katı ise bu sayıya en küçük ortak katsayı adı verilir.

Bayağı kesirler: Bazı problemlerde bütün ölçüler her zaman tam sayılarla ifade edilemezler. Genel olarak d.(1/d)=1 özelliğinden faydalanarak kesir birimi 1/d şeklinde gösterilir. a/d kesrinde d’ye payda, a’ya da pay denir. a/d pozitif kesri eğer a<d ise basit; a>d ise bileşik kesir ismi verilir. Pozitif sayılar ve kesirler bazan pozitif rasyonel sayılar diye de isimlendirilir.

Genelde bütün pozitif rasyonel sayılar için geçerli olan yukarıda gösterdiğimiz ilk beş kural, bayağı kesirler için de geçerlidir. Kesir tanımından kolayca görüleceği gibi paydaları aynı olan iki kesir, toplamı verilen kesirlerin paylarının toplamı ile aynı paydadan meydana gelen bir kesirdir. Farklı paydalara sahip kesirleri toplamak için mesela a/d ve b/c kesirinde d ve c sayılarının en küçük ortak katları bulunur. m=k.d=f.c eşitliğini sağlayan k ve f sayıları bulunduktan sonra işlem şöyle olur:

a/d=ka/kd=ka/m; b/c=fb/fc=fb/m

böylece a/d+b/c=ka/m+fb/m=(ka+fb)/m

İki kesirin çarpımı ve bölümü aşağıdaki gibi tariflidir.

(a/d).(b/c)=(ab)/(bc), (a/b):(c/d)= (a/b).(d/c)= (ad/bc)

İrrasyonel sayılar: a/b şeklinde ifade edilemeyen sayılardır. 3 5, 2 gibi sayılar ve p (pi) bunlardandır.

İrrasyonel sayılarla ilgili formüller:

 

Onluk sistem: Bütün sayılar on’un kuvvetleri şeklinde ifade edilebilir. Mesela 32158= 3.10 4+2.10 3+1.10 2+5.10 1+8.10 0taban olarak 10’luk sistemin kullanılması ellerde 10 parmağın olmasından ileri gelmektedir.

ARİYET

(Bkz. Emanet)

ARİZONA

ABD'yi meydana getiren eyaletlerden biri. Ülkenin güney batısında dağlık bir bölgedir. 295.000 km2lik bir alana ve 3 milyonun üzerinde bir nüfusa sahipir. Fiziki coğrafya bakımından iki bölgeye ayrılır: Üstü düz ve yanları dik tepelerin, volkanik dağ kalıntılarının ve büyük kanyonların bulunduğu Colorado platosu (2000-3500 metre yükseklik) ile çöl düzlüğü üzerinde birbirinden kopuk dağların yükseldiği güneydeki havza ve otlak kesimi. Eyaletin başlıca özelliği kurak ve çölsü görünümüdür.

Başlıca gelir kaynaklarını bakır, altın, gümüş, çinko ve kurşun madenleri ile sulamayla yapılan pamuk, meyve, sebze ve yem bitkileri ziraati meydana getirir.

Şehirleşme oranı % 80'dir. Başşehri Phoenix'tir. Arizona, İspanyol-Meksika uygarlığının izlerini taşıyan eyaletlerdendir. Kızılderililer eyalet topraklarında geniş fakat çorak sahalarda toplanmıştır. Arizona ayrıca dünyada benzerine rastlanmayacak kadar tabiat güzelliklerine sahip bir eyalettir. Büyük (Grand) Kanyon ve Meteor Crater büyük bir turistik cazibeye sahiptir. Başlıca yüksek öğretim kurumları Arizona Üniversitesi ile Arizona Eyalet Üniversitesidir.

ARJANTİN

DEVLETİN ADI

Arjantin Cumhuriyeti

BAŞŞEHRİ

Buenos Aires

NÜFUSU

32.617.000 (1991)

YÜZÖLÇÜMÜ

2.780.092 km 2

RESMİ DİLİ

İspanyolca

DİNİ

Hıristiyanlık

PARA BİRİMİ

Arjantin Pesosu

Arazi ve nüfus bakımından Güney Amerika'nın ikinci büyük ülkesi. Kıtanın incelen güney parçasının en büyük bölümünü işgal eder. Arjantin, topraklarının büyüklüğü bakımından dünyanın sekizinci ülkesidir. Batı yarım küresinde ise; Kanada, ABD ve Brezilya’dan sonra dördüncü büyük memleketidir. Arjantin tarafından idare edilen topraklar (Falkland adaları, diğer bazı Güney Atlantik adaları ve Antarktika’nın bir bölümü) hariç, ülke tahminen Brezilya’nın 1/3’ü kadar geniştir. Arjantin toprakları 22°-52° güney enlemleri ile 54°-74° batı boylamları arasında yer alır. Kuzeyden güneye ölçülen maksimum uzunluğu yaklaşık 3700 kilometredir. En fazla genişliği yaklaşık olarak 1500 kilometredir. Sahil uzunluğu ise 2500 kilometreye yaklaşır. Başkent ve önemli bir şehir olan Buenos Aires, Güney Amerika’nın başta gelen limanlarındandır.

Tarihi

Amerika kıtası keşfedildikten sonra Avrupa devletleri hızla bu kıtada koloniler kurmaya başladılar. 1536’da Arjantin’e gelen İspanyollar bugün Buenos Aires olarak bilinen yerde ilk koloniyi kurdular. Fakat şehre yerleşme ancak on sekizinci yüzyılda oldu. Arjantin 1776’ya kadar İspanya’ya bağlı Peru Genel Valiliğince idare edildi. Bu seneden sonra La Plata Genel Valiliği kuruldu ve Buenos Aires genel valiliğin başkenti oldu.

1806’da Buenos Aires’in İngilizler tarafından kısa bir müddet işgal edilmesi, Arjantin’in istiklal mücadelesi için bir başlangıç olmuştur. 1808’de Napoleon’un İspanya’ya girmesi bağımsızlık mücadelesini hızlandırdı. Ülke 1812’ye doğru istiklalini kazandıysa da, 1816 yılına kadar müstakil bir devlet olduğu resmen ilan edilmedi. İstiklal hareketinin baş lideri ve kahramanı, Şili’nin de kurtarılması için öncelikle sorumlu bir kimse olan General Jose de San Martin’dir.

İkinci Dünya Harbi esnasında Arjantin hükumetlerinin gizli ve kamufle edilmiş Nazi tarafdarı tutumları, Amerika Birleşik Devletleri ve batı yarım küresinin diğer ülkeleri ile münasebetlerinin gerginleşmesine ve Arjantin’in Pan-Amerikan Konseyinden çıkarılmasına sebep oldu. Resmiyette bütün harp esnasında tarafsız kalan Arjantin, 1945 ilkbaharında müttefikler tarafına girdi. Geniş ölçüde ABD’nin desteği sebebiyle o sene sonuna doğru Birleşmiş Milletler üyesi oldu ve teşkilatın mes’elelerinde önemli bir rol oynadı.

Harpten sonra general olan Juan Domingo Peron kendine kuvvetli bir pozisyon hazırlamayı başarmış ve 1946 Şubatında Arjantin Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Eşi Eva Duvarte de Peron’un yardımıyla enerjik ve sert bir idare kurmayı başararak, zamanında, siyasi desteğini silahlı kuvvetlerden almaya çalışan sınıflara sözünü geçirmesini bilmiştir. Basını bir devlet organı haline getirmiş ve totaliter bir rejimin başkanı olarak kendisine daha büyük yetki vermesi için anayasayı değiştirmiştir.

İşçi sınıfları arasında çok sevilmiş ve hatta kahraman olarak tanınmıştır. Fakat askeri bir darbe ile 1955’te devrilmiş, uzun seneler sürgünde yaşamış ve bilahare dönerek 1973’te devlet başkanı olmuştur. Bir yıl sonra ölmesi üzerine İsabel Peron olarak tanınan üçüncü karısı devlet başkanı oldu. Ülkenin birlik ve beraberliğini sağlıyamayınca 1976’da ordu tarafından devrildi.

Arjantin’in eski devlet başkanlarından General Galtier İngiltere’ye ait, fakat kendilerine çok yakın olan Falkland adalarını Nisan 1982’de işgal etti. İngiltere ile olan savaşı Arjantin kaybetti ve adaları İngilizler tekrar geri aldılar. Gerek yapılan savaş ve gerekse bu durumda bazı devletlerin uyguladıkları ekonomik ambargo, Arjantin’in iktisadi durumunu çok sarstı. Bu durumda askeri idare 1983 yılı sonlarında seçime giderek idareyi sivillere teslim etti. Böylece yedi sene süren askeri idareden sonra normal idare tekrar tesis edildi. 1930’dan bu yana Arjantin’de hiçbir sivil idare 6 seneden fazla iktidarda kalamamıştır. 1819 yılından bu yana 46 devlet başkanından sadece ikisi, askeri darbesiz seçimle görevini devir-teslim etmiştir. 1989’da Raul Ricardo Alfonsin’in yerine Carlos Menem (El Turco) seçilmiştir.

Fiziki Yapı

Arazi: Fiziki görünümü ve bölgeler bakımından Arjantin dört önemli fiziki bölgeye ayrılır: Kuzeyde yelpaze şeklinde uzanan batı bölgesi, güneyde Buenos Aires, tabii ağaçtan yoksun fakat bol çayırlarla örtülü olan Pampalar gerçekten büyük düzlüklerdir. En güney kısım istisna, Pampa bölgesinin tamamına yakın kısmı düzdür. Bununla beraber Atlantik’ten Andların eteklerine kadar gözle farkedilemeyecek bir yükselme vardır. Bunlar batıda muazzam bir engel meydana getirirler.

Hiç büyük nehir yoktur. Dağlardan akan sularla inen alüvyonlar, Pampaların hemen her tarafında geniş ve verimli topraklar meydana getirir. Burası dünyanın ziraate en müsait topraklarıdır. Arjantin demiryolu ağının büyük kısmı buradadır ve nüfusun yarıdan çoğu bu bölgede yerleşmiştir. Bu bölge ayrıca Arjantin motorlu vasıtalarının ve hayvanlarının çoğuna ve üretim kapasitesinin de hemen hemen hepsine sahiptir.

İkinci önemli fiziki bölge Gram Chaco olarak bilinen kuzey kesimdir. Sahanın hakim özelliği bir drenaj (akıntı-sulama) probleminin olmasıdır. Yağmur sezonunda bölgenin çoğu nehirlerin taşmasından bataklık halini alır.

Andlar, ülkenin üçüncü fiziki bölümünü teşkil ederler. Bunlar geniş bir sıra halinde kuzeydeki kurak Bolivya platosundan Güney Patagonya’nın buz örtülü dağlarına kadar uzanırlar. Bu bölgenin kuzey kesimi geniştir ve denize ulaşamayan nehirler tarafından sulanan büyük bölgeleri içine alır. Bu bölge tuz depoları, tuzlu gölleri, soğuk ve silip süpüren iklimi ile tanınır. Aconcaqua dağı batı yarım küresinin en yüksek tepesidir. Orta Arjantin’de dağ bariyeri daralır ve burada Şili ile olan hududu meydana getirir. Andlar yükseklik bakımından güneye doğru alçalır. Bu dizinin Patagonya kesiminde birçok güzel göller vardır.

Dördüncü önemli fiziki bölge Patagonya’dır. Burası Arjantin topraklarının 1/4’ten fazlasını meydana getirir. Esas itibariyle verimsiz, soğuk ve platoyu süpürüp götüren rüzgarları, son derece sisli ve hemen hemen hiç yazı olmayan bir bölge diye karakterize edilir. Arjantin’in ekonomisi bakımından Patagonya, koyun yetiştirme bölgesi olarak önemli olup, insanların yerleşmeleri bakımından çoğu yerleri elverişli değildir. Güney Amerika’nın en güney ucunda olan Tierra del Fuego adası siyasi olarak Arjantin ve Şili arasında ikiye bölünmüş olup, Patagonya’nın genel fiziki özelliklerini taşır.

Nehirler: Önemli nehirleri çok değildir. Kuzeydoğudaki Rio de La Plato sistemi üç büyük akarsuya sahiptir. Uruguay nehri; Brezilya ile Uruguay arasında tabii bir sınır meydana getirir. Paraguay ve Brezilya arasında hudut meydana getiren Parana nehri; Pilkomayo’nun bir koludur. Paraguay ile diğer bir sınırı meydana getiren Paraguay nehri de büyük nehirlerdendir. Güneye doğru önemli nehirler Rio Colorado ve Rio Negro’dur. Her ikisi de Atlantik’e dökülür.

İklim

Arjantin’in en kuzeyinde küçük bir kısım tropik bölge içine düşerse de, ülkenin çoğu orta enlemlerdedir. Buenos Aires’de sıcaklık 9 dereceden, Temmuz’da 23 dereceye çıkar. Güney Patagonya’da ise Okyanusa yakın olduğundan ısı 2 ila 13 derece arasında bulunur. Güney Amerika’nın en sıcak yeri 48 derece ile Gran Chaco’dur. Yağmur mikdarı da bütün ülkede geniş ölçüde değişir. Yağışlar doğu kesiminde ve Atlantik kıyısı boyunca çoksa da, kurak olan Pampaların ilerisinde azalır ve Andların etekleri arasında fark edilmeyecek mikdarda düşer. Ziraat ancak sulama ile mümkündür.

Tabii Kaynakları

Subtropikal kuzey bölgesi bu yörelere mahsus tabii özel bitki örtüsüne sahiptir. Bölgeye has palmiyeler, kendisinden tanin çıkarılan kıymetli Quebrocha ağacıdır. Daha az yağmur alan bölgelerde dikenli çalılıklar vardır. Arjantin ormanlarının çoğu kuzey eyaletlerinde bulunur. Andların daha aşağı kısımlarında geniş kereste ormanları da vardır. Pampalar ise her çeşit otlarla örtülüdür. Patagonya’nın çoğu verimsizdir.

Kuzey Kordilleraların hayvanları arasında lama ve cinsleri mevcuttur. Kuzeyde, daha aşağı kesimlerinde Jaguarlar, pumalar, maymun ve tavşanlar bulunur. Pampaların tabii hayvanları tilki, geyik ve yaban domuzudur Patagonya'da da; tilki, geyik ve pumalara rastlanır. Çok sayıda kuş türü mevcuttur. Nehirler, göller ve sahil sularında çok çeşitli balıklar vardır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Nüfus ve başlıca büyük şehirleri: Nüfusun en önemli bir kısmı büyük şehirler ve hemen onun etrafındaki bölgelerde toplanmıştır. Arjantin nüfusunun yarıya yakını Buenos Aires içinde ve civarda oturur. Bu durum, şehri güney yarımküresinin ve Latin Amerika’nın en büyük şehirlerinden biri yapmıştır. Diğer önemli şehirleri Rosario, La Plata, Santa Fe ve Bahia Blanca’dır. Arjantin nüfusunun % 70 kadarı şehirlerde oturur.

Son yıllardaki ortalama nüfus artışı Amerika Birleşik Devletleri ile aynıdır. Böylece Latin Amerika’nın birçok kısımlarında olan nüfus patlaması Arjantin’de yoktur.

Arjantin halkının hemen hepsi Avrupa asıllıdır. Batı yarımküresinde, bu durum Kanada hariç en yüksek orandır. Kızılderililer ile beyazlardan meydana gelen Mertizolar 1869 nüfus sayımına göre 1/4 oranında beyazları geçmişti. O zamandan beri olan köklü değişmeler 1880’den sonra İspanya ve İtalya’dan gelen büyük göç dalgalarıyla izah edilmektedir.

Din: Arjantinlilerin % 90’dan fazlası Roma Katolik Kilisesi mensubudur. Kilise, anayasaya göre imtiyazlı bir mevkiye sahiptir. Anayasa, Cumhurbaşkanının ve yardımcısının Roma Katolik Kilisesi mensubu olmasını ön görür. 1853’ten 1930’a kadar siyasette kilise çok az rol oynamıştır. 1930’da yapılan muhafazakar devlet darbesinden sonra kilisenin siyasi nüfuzu artmaya başlamış ve 1943 askeri idarelerinden sonra da gözle görülür derecede gelişmiştir. 1954-1955’lerde kilise ile Başkan Peron arasındaki münasebetler bozuldu. 1955’de Peron’un düşürülmesinde kilisenin muhalefeti şüphesiz önemli bir faktör olmuştur.

Dil: Arjantin’in dili İspanyolca’dır. Hiçbir yerli grub ana dili meydana getirecek yeter sayıya sahip değildir. İspanyolcanın telaffuzu bilhassa Buenos Aires bölgesinde İtalyanların geniş akınıyla az çapta da olsa etkilenmiştir. İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve diğer yabancı diller şehirlerde fazla mikdarda konuşulur. Fakat bu her şeyden önce ülkenin eğitim sistemi seviyesinin genel olarak yüksekliğini, üst sosyal tabakanın kozmopolit görünümünü aksettirir.

Eğitim: Arjantin, Latin Amerika’da okur-yazar seviyesi en yüksek olan bir ülkedir. Ülke, 19.000’den fazla ilkokula sahiptir. 6 ile 14 yaş arasında çocukların okula gitmeleri mecburidir. Milli bütçesinin % 14 kadarını eğitime harcar. Eğitimde nüfus başına harcadığı mikdar herhangi bir Latin Amerika ülkesinin iki katından daha fazladır. Arjantin altı milli üniversiteye sahiptir. En eskisi on yedinci asırlara kadar uzanan Cordoba'dır. En meşhuru 1821’de kurulmuş olan Buenos Aires Üniversitesidir. Tıp eğitimi ileridir.

Sosyal durum: Arjantin’de sosyal yapı, Buenos Aires ile iç kısımlar arasında çok farklıdır. Sosyal durum ve başkentin faaliyetleri son derece kozmopolit bir karışıklığı aksettirmektedir. Taşra toplumları an'anelerine daha çok bağlıdır.

Kültürel hayat: Kültür gelişmesi bakımından Arjantin, Güney Amerika’nın en gelişmiş ülkelerinden biridir. Kültürde esas te’sir İspanyolların olup, bunu, Fransız kültürü takib eder. Çok yakınlarda olan İtalyan göçünün büyük dalgası da kültürüne önemli katkıda bulunmuştur. Kültürün sanat yönü çok gelişmiştir. En azından Buenos Aires’de en modern Avrupa tarzını her zaman görmek mümkündür.

Siyasi Hayat

Hükumet: Arjantin bazan diktatör hükumetler ile idare edilmesine rağmen, Latin Amerika'nın en demokratik ülkelerinden biridir.

Arjantin yapı bakımından federal cumhuriyet bir idareye sahiptir. Ülke 23 eyalet ve bir federal bölgeye ayrılmıştır.

Yürüklükte olan anayasa 25 Mayıs 1953’te yürürlüğe girmiştir. Latin Amerika’nın en uzun ömürlü anayasasıdır. Lisan ve genel durumlar ile Arjantin anayasası daha ziyade ABD’ninkine benziyor ise de tatbikatı Latin Amerika devletlerine mahsus olan bir temayülle devlet idarecilerinin elinde değişiklik göstermiştir.

Yönetim biçimi: Yürütme yetkisi, 46 üyeli senato ve 187 milletvekilli çift meclisli kongreye aittir. Senatörler her eyalet ve federal bölgeden iki tane olmak üzere halk tarafından seçilir. Milletvekilleri nüfus esası üzerine seçilir. Esas icracı halk tarafından altı senelik bir devre için seçilen başbakandır.

Her Arjantin eyaleti bizzat kendi anayasası ve hükumet mekanizmasına sahiptir. Eyalet valileri halk tarafından altı senelik bir devre için seçilir

Ekonomi

Arjantin ekonomisi daha çok tarıma dayalıdır. Kişi başına milli gelirin Latin Amerika devletleri arasında en yüksek olduğu yer Arjantin’dir. Arjantin, Meksika ve Venezuela ile birlikte Güney Amerika’nın en büyük petrol çıkaran ülkesidir. Petrol ve doğal gaz ihtiyacının hepsini kendi kaynaklarından sağlar. Buna karşılık zengin kurşun, çinko, gümüş altın, bakır, kalay, bizmut, kobalt, berilyum, manganez, tunsten ve uranyum kaynaklarından çok az faydalanılmaktadır.

Enerji üretimi, ülke ihtiyacını karşılamaz. Yeterli hidroelektrik santralları olmaması, bu ihtiyacın karşılanması için petrol ve doğal gaz üretimine ağırlık verilmesine sebep olmuştur.

Arjantin topraklarının ancak % 13’ü tarıma elverişlidir. Buenos Aires, Santa Fe ve Cordoba eyaletlerinde tarım çok gelişmiştir. Ülkede en fazla buğday üretilir. Bunun yanında soya fasulyesi, pamuk, ayçiçeği, keten tohumu, şeker kamışı, akdarı, mısır, patates ve hayvan yiyeceği olarak yonca önemli üretim maddeleridir.

Hayvancılık da ekonomide önemli rol oynar. Büyük baş hayvan yetiştiriciliği gelişmiştir. Pampalarda sığır, Patagonya’da ise koyun yetiştiriciliği yapılır. Sığır eti üretiminde dünyada üçüncü sırayı alan Arjantin, yün üreticiliğinde de çok ileridir.

Arjantin’de sanayi, birinci ve ikinci dünya savaşları arasında gelişti. Sanayileşme, şehirlerin sür’atle büyümesine sebeb olmuştur. Sanayi ürünleri arasında; petrol ürünleri, demir, çelik, çimento, otomotiv, elektrikli ev aletleri, sanayi makinaları ve donanımı, vagon, gemi, sigara, şeker, işlenmiş deri, selüloz yer almakdadır.

Ulaşım: Arjantin gelişmiş bir iç taşımacılık sistemine sahiptir. Demiryolu uzunluğu 43.200 kilometreden fazla olup, iyi bir demiryolu ulaşımı sağlar. Demiryolları, arazinin düz ve demiryolu inşası kolay olduğundan fazla yapılmıştır. Hükumet daha sonra karayolu yapımını teşvik etti. Ülke genelinde ancak dörtte biri asfaltlanmış 210.000 kilometreyi aşkın bir karayolu ağı vardır. Bilhassa Pampalarda 160.000 kilometreden fazla karayolu şebekesine sahiptir. Karayollarının çoğu demiryollarına paralel yapıldı ve devlet tarafından demiryolları ile rekabet eden bir taşıma sistemi kuruldu.

Arjantin’in iç ve dış hatlarda iyi bir hava yolları şebekesi vardır. Buenos Aires havaalanı, şehirden uzak mesafede olmasına rağmen, dünyanın en iyi alanlarından biridir. Nehir trafiği bilhassa yük taşımacılığı için Uruguay ve Parana nehirleri üzerinde önemlidir. Parana üzerindeki Rosario geniş bir iç limandır. Buenos Aires, Atlantik üzerinde dünyanın en işlek limanlarından biridir. La Plato ve Bahia Blanca diğer önemli limanlarıdır.

Dış ticaret: Arjantin dış ticaretinin başlıcaları, bütün ihracatın % 94’üne yakınını teşkil eden ziraat ve hayvan mamülleridir. Bu ihracatın başlıcası et, hububat, yağlı tohumlar ve yün olup, yarıdan fazlası Avrupa’ya yapılır. Belli başlı alıcısı; İngiltere, Flemenk ve Batı Almanya’dır. İthalatın ihracattan fazla olması, Arjantin hükumetleri için daima problem olmuştur. Son yıllardaki enflasyon ise memleket ekonomisini oldukça kötü duruma düşürmüştür.

ARK KAYNAĞI

(Bkz. Kaynak)

ARK LAMBASI

(Bkz. Lamba)

ARKEOLOJİ

Alm. Arkeologire (f), Fr. Archéologie, İng. Archeology.Eski zamanları, bütün abidelerine ve maddi kalıntılarına bakarak inceleyen, tarihe yardımcı olan bir bilim dalı. Yunancadaki arkhaios, eski ve logos, bilim kelimelerinden gelir. Arkeolojinin inceleme sahasına her türlü san’at eserleri, şehir kalıntıları, abideler ve çeşitli eşyalar girer. Bu malzemelere dayanarak eski çağların tarihini canlandırmaya çalışır.

Arkeolojinin temeli, insan tarafından yapılmış elle tutulan her eseri inceleyerek, herbiriyle insanlık tarihinin bir safhasını ortaya çıkartmaktır. Arkeologlar, bu incelemeleri esnasında filoloji, antropoloji, jeoloji, etnografya, coğrafya, nümismatik, sanat tarihi gibi yardımcı ilim dallarından geniş çapta faydalanırlar.

Arkeolojik bir eserin ortaya çıkarılması için başlıca dört safha vardır:

1. Keşif : Tarihi belgeler, mahalli adetler, rastgele buluşlar veya gerektiğinde yapılan sondajlarla toprak yüzeyinin metodlu bir şekilde taranmasıdır.

2. Kazı : Eski arkeologlar sadece eşya aramakla yetinirlerdi. Şimdi ise bölgenin tarihi incelemesi yapılmaktadır. Kazı ile üzerinde çalışılan bölgenin yerleşme alanları, mezarları, kuyuları, temel hendekleri ortaya çıkarılır.

3. Buluşların teknik incelenmesi : Bu safhada ele geçen eşyanın üslub ve estetik incelenmesi yapılarak, yapıldığı yer ortaya çıkarılır. Günümüzdeki en son teknik buluşlardan da (radyoaktivite) faydalanarak, bulunan eşyanın yapılış senesi ve yeri tespit edilmektedir.

4. Kalıntıların korunması : Yeryüzüne çıkarılan bir çok eşya ışık, ısı ve iklim şartlarının tesiriyle hemen bozularak dağılmaktadır. Bunun önüne geçmek için, temizleme ve restorasyon atölyelerinde, kimyevi bazı işlemler sonucu bunlar muhafaza altına alınmakta ve böylelikle eski eserler korunabilmektedir.

Arkeolojik çalışmaların başlangıç tarihi bilinmemekle beraber, insanoğlu, çok eski devirlerden beri geçmişini incelemeye başlamıştır. Rönesansta arkeolojik çalışmalar sanat tarihi ile beraber mütalea edilir şekilde gelişmiştir. Fransız Caylus ve Alman Winckelmann, arkeolojiyi ilgi çekici ilim haline getirmiştir. Winckelmann, aynı zamanda arkeoloji ilminin kurucusudur. K.O. Müller adındaki Alman arkeolog, eserlerin metotlu olarak nasıl inceleneceğine dair ilk defa çok esaslı kaideler ortaya koymuştur. Müller’e göre eserler yapıldıkları çağlara, kullanma maksatlarına göre; bundan başka cinslerine göre de tasnif edilmelidir ki, eserin mahiyeti tam olarak anlaşılabilsin. Bu görüşleriyle Müller, arkeolojinin gelişmesinde yeni adımlar atmıştır.

Arkeolojinin en çok tekamül ettiği çağ on dokuzuncu asrın sonu ile yirminci asrın başı olmuştur. Ön Asya’da kullanılan çivi yazısının okunması, hiyeroglifin çözülmesi; eski medeniyetlere alakanın artmasına sebep olmuştur.

Mısır’da ve Mezopotamya’da başlayan kazılar da Orta Asya medeniyetlerini ortaya çıkartmıştır. Bu bölgede kazılar yapan Alman, Fransız, İngiliz arkeologların ortaya çıkardıkları saraylar, tapınaklar, kitaplıklar ve yazılı belgeler, Yunan sanatının eski çağlardan kalma yegane medeniyet eseri olmadığı sonucunu ortaya çıkarmıştır.

Sualtı arkeolojisi: 1950’den sonra ilmi temellere dayalı olarak Sualtı arkeolojisi kazıları da başlamıştır. Dalgıç elbiselerinin bulunması, bu alanda önemli ilerleme kaydedilmesine sebep olmuştur. Narbonne’deki Augustus tapınağının 13 parça mermer sütunları ve lentoları deniz altından çıkarıldı.

Türkiye’de ilk ilmi Sualtı arkeolojisi çalışmaları, G. Bass başkanlığında Antalya-Gelidonya bataklığında başlatılmış oldu. Bu çalışmalar Bodrum-Yassıada batağı çalışmaları ile halen devam etmektedir.

ARKHİMEDES

(Bkz. Arşimet)

ARKTİK

(Bkz. Kuzey Kutup Bölgesi)

ARMSTRONG, Neil

Ay'a ilk defa ayak basan insan. ABD’nin Ohio eyaletinin Wapakonata kentinde 5 Ağustos 1930’da doğdu. Purdue Üniversitesini bitirdi. 1949-1952 yıllarında uçak gemilerinde pilot olarak görev yaptı. Kore savaşlarına katıldı. Milli Uzay ve Havacılık Teşkilatına 1955’te girerek deneme pilotu oldu. Feza ile ilgili çalışmalara katıldı. 1962 yılında astronot görevi verildi. Apollo 5, 8, 11 projelerinde görev aldı.

16 Temmuz 1969 saat 09.32’de, arkadaşları Aldrin Edwin, Collius Mike ile birlikte Apollo-11 içinde Ay yolculuğuna çıktı. Apollo’nun fezaya atılışını Florida’da 55 ülkeden 3493 muhabir ve bir milyona yakın insan takib etti. Apollo-11 kalkışından 102 saat 47 dakika sonra Ay’a iniş yaptı. Ay’da gerekli incelemeleri yaptıktan sonra başarı ile dünyaya döndü.

Neil Armstrong 1971 yılında Cincinati Üniversitesinde mühendislik bilimleri profesörü olarak ders vermeye başladı.

Ay’a inişten tam 14 yıl sonra Şubat 1983’te Armstrong, bir konferans vermek için Mısır’a gitti. Konferansın sonuna doğru dışarıdan gelen bir sesi duyan Armstrong, büyülenmiş gibi yerinde dura kaldı. Bütün dikkatiyle daha önce işittiğini tahmin ettiği bu sesi dinledi. Duyduğunun ne olduğunu sorduğunda, “Ezan sesi” olduğunu söylediler. Armstrong ise; “Bu ses, Ay’a ilk ayak bastığımda duyduğum, ürperdiğim sestir. Önceleri kulaklarımın uğuldadığını zannetmiş, fakat bu sesi daha sonra tekrar duyarak titremiştim!” diye cevab verdi. Bazı kaynaklarda kendisinin Müslüman olduğu bildirilmektedir.

ARMUT (Pyrus communis)

Alm. Birne (f), Fr. Poire, İng. Pear. Familyası: Gülgiller (Rosaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Her yerde.

Memleketimizin her yerinde yetişen küçük çekirdekli, tatlı sulu, lezzetli bir meyve. Çiçekleri beyazdır. Elma ve ayva ile aynı özelliğe sahiptir. Yenilen etli kısmı çiçek ekseninin etleşmesinden meydana gelmiş "yalancı meyva" kısmıdır. İçinde bulunan şekerli maddeler, A, B1, B2 ve C vitaminleri sayesinde besleyici ve ferahlık vericidir.

Ana yurdu Önasya ve Anadolu'dur. Avrupa'ya Anadolu’dan yayılmıştır. Tarihi kayıtlara göre Etiler zamanında armut yetiştirildiği anlaşılmaktadır.

Armut, çekirdekten aşı ile üretilir. Tabii olarak yetişen “ahlat” (Pyrus elaeagnifolia) denilen yabani armut ağaçlarına iyi cins aşı yapmak suretiyle de elde edilir.

Kökü, kazıkkök biçiminde olduğundan; derin toprak, kireçli ve kuvvetli yer ister. Bakımı gerektiren meyva ağaçlarındandır. Bakımı yapılmadığı takdirde asalakların dadanmasıyla çeşitli hastalıklar meydana gelir. Kurağa en dayanıklı ağaçlardandır. Bir ağaçtan 50-400 kg kadar meyve alınır.

Başlıca üç çeşidi vardır:

a) Kış armudu: Ankara armudu, Azdavay armudu, Malatya armudu, Tokat (çiçek) armudu, sarı armut gibi çeşitleri bulunur.

b) Güz armudu: Hacı Hamza, Hamidüsükkari gibi çeşitleri vardır.

c) Yaz armudu: Göksulu, Ürüngüs, Akça armut gibi çeşitleri mevcuttur.

Kullanıldığı yerler: Ekonomik değeri olan, besleyici özellikte, sulu ve leziz bir meyvedir. Mideyi kuvvetlendirir. Hazmı kolaylaştırır, ferahlık verir. Halk arasında barsaklardaki parazitlere karşı kullanılır.

ARNAVUTLUK

DEVLETİN ADI

Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti

BAŞŞEHRİ

Tiran

NÜFUSU

3.300.000 (1991)

YÜZÖLÇÜMÜ

28.748 km 2

RESMİ DİLİ

Arnavutça

DİNİ

% 70 İslamiyet,  % 30 Hıristiyan ve ateist

PARA BİRİMİ

Lek

Balkan yarımadasının en küçük devleti. Doğusunda ve kuzeyinde Yugoslavya, güneydoğusunda Yunanistan, batısında İon ve Adriya denizi bulunur. 42°39'-39°38' kuzey enlemleri ile 19°16'-21°04' doğu boylamları arasında yer alır. Kuzeyden güneye 340 km, doğu-batı doğrultusunda en geniş yeri 155 kilometredir.

Tarihi

Arnavut halkı, M.Ö. 2000 yıllarında Balkan Yarımadasına yerleşen İlliryalıların torunlarıdır. İllirya M.Ö. 167 yılında Romalılar tarafından zaptedildi ve 500 yıl Romalılar tarafından yönetildi. Ancak bu bölgenin iç kısımlarında yaşayan İlliryalılar, Romalıların baskılarına uzun müddet karşı koydular. İşte bunlar, Roma İmparatorluğunun 395’te parçalanmasından sonra Arnavutluk ve Arnavut adlarını aldılar ve Doğu Roma İmparatorluğunun bir parçası oldular.,

1468 yılında Osmanlılar Arnavutluk’u zaptettiler ve uzun müddet burayı idareleri altında bulundurdular. Osmanlı Devletinin adil idaresinden mennun olan Arnavutlar kendi istekleri ile 17. yüzyılda İslamiyeti kabul ettiler. Dini yaymak için gayret gösterdiler. Osmanlılar burada askeri teşkilat kurdular ve süvari birlikleri teşkil ettiler. Arnavutlar zamanla kendi kültürlerini bırakarak Osmanlı kültürünü benimsediler. 1912’de Osmanlı idaresinden ayrıldılar. Ancak tam müstakil olmayıp, büyük devletlerin kontrolü altında kaldılar. Birinci Dünya Savaşından sonra 1925’te cumhuriyet ilan edildi. Ancak cumhurbaşkanı olan Zoğu, 1928’de cumhuriyeti krallığa dönüştürdü. Bu sıralarda bir ekonomik krize girdi ve nihayet İkinci Dünya Savaşında İtalyanlar tarafından işgal edildi. 1944 yılında, komünistler hükumeti kontrol altına alarak, komünist bir idare kurdular. 1961 yılına kadar Rusya ile sıcak münasebetlerde bulundular. 1961'de Rusya ile bağlılıklarını keserek Çin ile anlaştılar. Böylece Çin ile ittifak kuran ilk Avrupa devleti oldular. Ancak son yıllarda Çin ile de yakınlıklarını dondurdular. Daha sonra Yugoslavya ve bazı Avrupa ülkeleriyle ticari ve diplomatik münasebetler kurdular. 1976 Aralık ayında kabul ettiği yeni anayasa ile Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti adını aldı. Devlet başkanlığına Arnavutluk Emek Partisi Genel Sekreteri Enver Hoca Getirilidi. 1985'te Enver Hoca'nın ölümü üzerine Emek Partisi genel sekreterliğine getirilen Ramiz Alia aynı zamanda Devlet Başkanı da oldu. 31 Mart 1990'da yapılan ilk çok partili seçimleri Emek Partisi kazanmasına rağmen ülkede iç kargaşalık başladı. Bunun üzerine çok sayıda halk ülkeden göç etti.

Fiziki Yapı

Yüzey şekilleri: Arnavutluk dağlık bir ülke olup, yarıdan fazla bölgesinin yüksekliği 1000 metreyi geçmektedir. Alplerin uzantısı olan Dinar Alpleri, Arnavutluk’ta önemli bir yer kaplar. İç tarafta dağlar arasında vadiler bulunur. Batıya doğru gittikçe dağlar yüksekliklerini kaybederler. İç Arnavutluk’un kenar dağları kalkerlerden meydana gelmiştir. Dağların en yüksek yeri Korab olup 2750 metredir.

En önemli akarsuları Drina ve Semendi’dir. Bu ırmaklar Yugoslavya topraklarından çıkarlar, Arnavutluk’tan Adriya Denizine dökülürler.

İklim

Arnavutluk küçük bir ülke olmasına rağmen arazi yapısının çeşitliliğinden dolayı farklı iklim bölgelerine sahiptir. Başlıca üç farklı iklim tipi görülür: Birincisi; güney kesimlerde yer alan kışları ılık ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak Akdeniz iklimidir. İkincisi; kuzey ve iç kısımlarda görülen nemli iklimdir. Üçüncüsü ise; kuzeydoğu kesimlerinde görülen, yazları yağışlı ve ılık, kışları sert ve kurak geçen Alp iklimidir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Dil: Arnavutluk dili, Hint-Avrupa dil ailesine mensuptur. Eski İllirya dili, fakirliği sebebiyle Arnavutluk'u hakimiyeti altına alan bir çok ülke dilinin te’siri altında kalarak zenginleşti. Arnavutluk dilini zenginleştiren diller; Yunanca, Latince, Türkçe, Slav ve Roma dilleridir.

Nüfus: Arnavutluk halkının tamamı aynı ırktandır. Ahlak yapısı ve alışkanlık yönüyle birbirlerine bağlılıkları halkının ortak özelliklerindendir. Halkın bir kısmını Yunan, Romen, Bulgar ve Türkler teşkil eder. Dil olarak Latince, Yunanca, Türkçe ve Slavik Romanca konuşulur.

Arnavutluk halkı iki gruba ayrılır : Gheg ve Tosk. Gheg olan halkın çoğunluğu Müslümandır. İkinci Dünya Harbine kadar halkının % 80’i Müslüman, % 20’si Hıristiyan idi. Komünist idarenin tahakkümü altına girdikten sonra dini inanç ve yaşayışları yasaklandı. Böylece halk dinlerinden koparıldı. Yeni nesiller dinsiz olarak yetiştirildi. Bütün dini ibadethaneler kapatıldı. İki bin cami ve mescit ve yüze yakın kilise yakılıp yıkıldı. Sadece Tiran’da Etem Bey Camii ile Jirakostra’daki cami yıkılmadı. Bunlar ise, dinsizlik propagandası için müze olarak kullanıldı.

Tabii Kaynakları

Arnavutluk topraklarının üçte biri ormanlarla kaplıdır. Akdeniz kıyısındaki düzlükler makiliktir. Arnavutluk’ta üç binden ziyade bitki türü çeşitli sanayilerde ve tıpta kullanılır. Sayıları azalan yabani hayvanlar koruma altına alınmıştır.

Dağlık toprakları maden kaynakları bakımından zengindir. Düşük kaliteli linyit kömürü, petrol ve doğal gaz önemli enerji kaynaklarıdır. Ayrıca, krom, nikel, bakır, demir, kurşun, kükürt, çinko boksit yatakları da vardır.

Ekonomi

1925 ve 1939 yıllarında ekonomik olarak İtalya’ya bağlıydı. 1938- 1944 yılları arasında ziraat ve endüstri zayıfladı. 1945-1955 yılları arasında hükumet, ziraatin kuvvetlenmesi için çalışmalar yaptı ve bu sahada kalkındı. 1960 yılından sonra kollektif ziraate başlandı. Şeker ve dokumacılıkta biraz ilerlediler. Komünizm idaresi gelince halkın yapmış olduğu ziraat planı geçersiz sayılarak komünistler kendi planlarına göre kollektivizme dayanan ziraat sistemi getirdiler. Komünist partisinin başa geçmesiyle başgösteren çeşitli ekonomik problemler çözülmediği gibi, daha da çıkmaza girdi.

Endüstri: 1945-1947 yılları arasında komünist idare tarafından alelacele devletleştirilen sanayi kuruluşları birinci ve ikinci beş yıllık kalkınma planlarının uygulandığı yıllarda % 20 üretim artışı gösterdi. 1961-1965 yılları arasında uygulanan 3 yıllık kalkınma planında bu artış % 6’ya düştü.

Ziraat: 1945-1955 yılları arasında hükumetin büyük toprakları küçük parçalar halinde köylülere dağıtılarak kollektif ziraate geçilmesini hedef alan kararı önceleri köylülerce kabul edilmedi, ancak bu hususta ısrarlı olan idarenin baskısı ile 1960’lı yılların ortalarında Arnavutluk topraklarının % 60’ında kollektif ziraate geçildi.

Dış ticaret: İç ve dış ticaret sıkı bir devlet kontrolü altındadır. Dış ticaretinin % 90’ını sosyalist ülkelerle yapan Arnavutluk, büyük ölçüde mineral, zirai mahsuller, işlenmiş ve yarı işlenmiş mamul madde ihraç ederken; makina ve sanayi hammaddesi ithal etmektedir.

Ulaşım: Arnavutluk’ta, kara ve demiryolu ulaşımı gelişmiştir. Demiryolu hattı ülkeyi boydan boya geçer. Adriya denizinde önemli limanlar bulunur. Tiran yakınındaki Rinas Havaalanı Arnavutluk’un tek milletlerararası havaalanıdır.