ANGLOSAKSONLAR

Alm. Angelsachse (m), Fr. Anglo-Saxon, İng. Anglo-Saxon. Germen kavimlerinden Anglar, Sakslar ve Jutlar’a verilen isim. Bu kavimler, bugünkü İngiliz milletinin çekirdeğini meydana getirmişlerdir.

Beşinci ve altıncı yüzyıldan itibaren, bu kavimler, Almanya’dan göç ederek adaların çeşitli bölgelerine yerleşmişler ve ayrı ayrı krallıklar kurmuşlardır. Bunların sayıları, Kent, Sussex, Wessex, East, Anglia, Mercia ve Northumtna olmak üzere yediyi bulmuştur. Bu sayı zaman zaman değişmiştir. Nihayet Wessex Kralı Egbert (802 - 839) diğerlerini hakimiyetine alarak birliği sağlamıştır.

Wessexlerin kurdukları hükümetin esası, Germen örf ve adetlerine dayanmakta, halk; asilzadeler, hür çiftçiler, yarıhür olanlar ve kölelerden meydana gelmekte idi. Daha sonra aristokrat bir zümre gelişerek hakimiyeti eline geçirmiştir.

Anglosakson adı altında birleşen bu Germen kavimleri, adalara geldikleri zaman puta tapıyorlardı. Daha sonra hıristiyanlığı kabul etmişlerdir.

Anglosaksonlar İskandinavya’dan gelen Vikinglerle savaşmışlar, bunları yenerek siyasi bütünlüklerini korumuşlardır. Bu bütünlük Norman prensi William tarafından 1066 tarihinde adaların istilasıyla son bulmuştur. Anglosaksonlar İngilizlerin dil ve edebiyatına, hukukuna, çeşitli örf ve adetlerine tesir etmişlerdir.

Anglosakson hukuku: Beş ila sekizinci yüzyıllar içinde kralların koyduğu kanunlardan meydana gelmiştir. Bu kanunlarda cezalara ait hükümler, özel hukukla ilgili maddeler çok fazladır. Cezalar içinde ölüm cezası da vardı. Fakat çoğu para cezası idi. Özel hukukta ise anlaşmazlıkla ilgili hükümler, evlenme ve mülkiyet meseleleri vardı. Bunlardan başka amme ve idare hukukuna yer verilmektedir. Anglosakson hukuk sisteminin İngiliz hukukuna tesiri olmuştur.

ANGOLA

DEVLETİN ADI

Angola Halk Cumhuriyeti

BAŞŞEHRİ

Luanda

NÜFUSU

10.284.000 ( 1991)

YÜZÖLÇÜMÜ

1.246.700 km2

RESMi DİLİ

Portekizce

DİNİ

Katolik

PARA BİRİMİ

Angola Kwanzası

Afrika’nın güneybatısında yer alan kıyı ülkesi. Kuzeyde ve doğuda Zaire, güneydoğuda Zambia ve güneyde Namibia ile çevrilidir. Ülkenin batısında Atlas Okyanusu bulunur. Kuzeyden güneye, 1.300 kilometre, doğu-batı doğrultusunda ise, 1.080 kilometredir.

Tarihi

Orta Amerika’da yaşayan Bantu halkı, 1500 yıllarında göçle bu ülkeye yerleşmişler ve çeşitli krallıklar kurmuşlardır. 1483 yılında Portekizli ilk araştırmacılar, bölgede yerliler tarafından kurulmuş olan Bakongo Krallığı ile çeşitli yakınlıklar kurdular. Diğer Angola krallıklarında olduğu gibi burada da yerli halk demir ve bakır işlemeyi bilmekteydi.

Portekizliler 1575 yılında güneye doğru inmişler ve esir ticareti karlı olduğundan, sömürgecilikten ziyade bu işle uğraşmışlardır. Özellikle 1648-1836 yılları arasında Angolalı esirler satılıp çalıştırılmak üzere Brezilya’ya gönderilmiştir. Esir ticaretinin ortadan kalkması ile Portekizliler Angola’yı daha iyi tanımış, sınırlarını çizmiş ve 1918’den itibaren kendi kontrolü ile kurulan bir hükumetle ülkeyi yönetmeye başlamışlardır.

Yirminci yüzyılın ilk yarısında Angolalılar, yerli veya Portekiz kültürüne uyabilen diye iki grupta mütalaa edilmiştir. 1930’dan itibaren Portekiz sömürge olarak kullandığı Angola’da kontrolü yoğunlaştırdı. Bu durum 1951’e kadar devam etti. Bu yıl tenkitleri önlemek gayesiyle sömürge idaresi yerine deniz aşırı vilayet idaresini getirdi. 1961-1962 arasında Portekiz’e karşı şiddet hareketleri, binlerce Afrikalı ve Avrupalı’nın ölümüne sebep oldu. Yerliler açık savaşta zaferden ümidi kesince, gerilla hareketi başlattılar.

Milliyetçi hareketler, kabile ve yerel duruma bağlı olarak üç grupta teşekkül etmiştir: Dr. Agostinho Neto’nun yönettiği “Angola’nın hürriyeti için Halkçı hareket (MPLA), pek çoğu Angola’da yetişmiş kişilerden meydana gelmektedir. Uzun yıllar merkezini Zaire’de bulunduran ve Holden Roberto tarafından “Angola’nın Hürriyeti İçin” cephesi ikinci gruptur. “Angola’nın tüm bağımsızlığı için Milliyetçi Birlik (UNITN)”de başka bir grubu meydana getirmektedir.

Nisan 1974’te Portekiz, Angola’ya bağımsızlık vermek istediğini bildirmişse de gruplar arası çatışma devam etmiş, hatta ayrılma istekleri de baş göstermiştir. Ekim 1974’te karşılıklı bir anlaşma ile ateş-kes sağlanmıştır. Her ne kadar Ocak 1975’te bir geçiş hükumeti kurulmuşsa da, bağımsızlık isteyen grupları bir araya getirmek mümkün olmamış ve savaş devam etmiştir.

Milliyetçi iki grub, Sovyet yanlısı (MPLA) ile anlaşınca, Kasım 1975’te bağımsızlık ilanı gerçekleştirilmiştir. Biri Lunda ve diğeri Humbo’da olan iki hükumet ilan edilmiştir. MPLA, Sovyet silahları alırken, Kübalı askerler tarafından da desteklenmiştir. Daha sonra MPLA ülkede hakimiyet sağladıysa da gerilla harbi devam etmiştir. “Afrika Ülkeleri Topluluğu” Şubat 1976’da Sovyet yanlısı MPLA’nın hükumetini tanımıştır. Ülke daha sonra Aralık 1976’da Birleşmiş Milletler’e kabul edildi.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin himayesinde bulunan ve bağımsızlığı için Birleşmiş Milletlerde verilen karar 1989’da gerçekleşti. “Namibya” bağımsız oldu.

Fiziki Yapı

Angola, sahilden yükselen ve 1200-2400 metreyi bulan yüksek yaylalardan meydana gelir. Bunlardan en geniş alanı kaplayanı, ülkenin ortasında yer alan Bie yaylasıdır. Ülkenin en yüksek yeri, 2619 metre ile Moko Dağı’dır. Angola, akarsu yönünden zengindir. Kongo, Kubango ve Kuanza ırmakları önemli nehirleridir.

Ülkenin kuzeyi tropikal ormanlarla kaplı, güneyi ise tamamen çöldür. Ülkenin genelinde tropikal iklim hüküm sürer. Yaylalarda yağış, kıyılara göre çok fazladır. Sıcaklık mevsimlere göre çok az değişir.

Tabii Kaynakları

Angola topraklarının % 40’ı ormanlarla kaplıdır. Ormanlarda çeşitli yabani hayvanlar yaşıyorsa da, bilinçsiz avlama neticesinde bir çok hayvan nesli tükenmek üzeredir.

Angola, büyük petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahiptir. Ayrıca demir, manganez, bakır ve kobalt yatakları vardır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Angola nüfusunun çoğunluğunu yerliler meydana getirir. Nüfusunun büyük kesimi kırsal bölgelerde yaşar. Bağımsızlıktan sonra, ülkede yaşayan Avrupalılar’ın sayısı çok azalmıştır. Okuma-yazma oranı çok düşüktür. İlk üniversite olan Luanda Üniversitesi, 1963’te Portekizliler tarafından kurulmuştur. Resmi dili Portekizce olmasına rağmen bir çok yerel lehçe kullanılır. Halkın çoğunluğu geleneksel dinlerine inanır.

Ekonomi

Angola, petrol ve diğer maden kaynaklarına dayanan karma bir ekonomiye sahiptir. Ülke ekonomisi, İkinci Dünya Savaşından bu yana dikkati çekecek derecede ve devamlı gelişmiştir. Tarım ürünleri en önemli ihracat maddeleri arasındadır. Dünyanın en fazla kahve üreticilerindendir. Diğer önemli tarım ürünleri; pamuk, şeker, kenevir ve bitkisel yağdır. Balıkçılık ve orman ürünleri ekonomide önemli yer tutar.

Ulaşım : Angola’da karayolu ağı, ülkenin hemen her tarafını kaplar. Karayollarının uzunluğu 72.300 km civarındadır. Demiryolları ise, 2952 kilometredir. Bir uluslararası havaalanı ile çok sayıda küçük yerel havaalanı mevcuttur. Atlas Okyanusu kıyısında üç önemli limanı vardır.

ANİLİN

Alm. Anilin, Fr. Aniline, İng. Aniline. Kauçuk, boya, ecza, patlayıcı madde yapımında ve daha birçok endüstride geniş ölçüde kullanılan organik bir madde. Havada kahverengiye dönüşen, renksiz, yağımsı, zehirli, tadı acı, kokusu hoş bir sıvıdır. 184,4 derecede kaynar ve -6 derecede donar.

Anilin 1826’da Otto Unverdorben tarafından İndigo denilen kimyevi maddenin bozunma ürünleri arasında keşfedildi. Anilin ismi indiogonun Sanskritçe karşılığından gelir.

1856 yılında William H. Perkin ham anilinin kromik asitle reaksiyonundan kinin elde etmek isterken leylak renginde ilk sentetik boyayı elde etti ve böylece anilin, ilk defa ticari maksatla kullanılmaya başlandı.

Anilin üretiminin yaklaşık % 65’i kauçuk veya lastik üretiminde (işlemi hızlandırmak, lastiğe uzun bir ömür ve iyi bir kalite vermek için) kullanılır. Diğer kullanma sahaları ise değişik renklerde boya (anilin boyalar), vernik, mürekkep ve fotoğraf malzemesi yapımıdır. Anilin bütün sülfo ve diğer bazı ilaçların temel maddesi olup aynı zamanda birçok roket yakıtının bileşenlerinden biridir.

Anilin, kömürün damıtılması sonucu meydana gelen ürünlerde bulunduğundan, anilini ihtiva eden boyalar, kömür katranı boyaları diye adlandırılır. Anilinin ticari üretimi hemen hemen tamamen benzenden yapılır. Benzen molekülündeki (C6H6) bir hidrojen atomu yerine NH2 getirilerek anilin (C6H5NH2) elde edilir.

Hala kullanılan orijinal bir üretim metodunda önce nitrobenzen (C6H5NO2) elde edilir ve bu bileşik indirgenerek aniline dönüştürülür. Bu maksatla benzene nitrik asit ve sülfirik asit ilave edilerek nitrobenzen meydana getirilir. Bundan sonra buna, hidroklorik asit gibi bir katalizör mevcudiyetinde demir parçacıkları ve sıcak su ilave edilerek işlem tamamlanır.

Anilin elde etmek için bir başka metod daha vardır. Önce, benzen ile bakır bir klorür (Cu2Cl2) ve bakır bir oksit (Cu2O) karışımı yüksek basınçta ısıtılarak benzen klorür elde edilir. Benzen klorüre yüksek basınç ve sıcaklıkta katalizör vasıtasıyla amonyak etki ettirilerek anilin elde edilir.

Anilin baskı: Anilin mürekkeplerin mumlu kağıt, plastik, metal levha gibi emici olmayan yüzeylere uygulanmasına dayanan kabartma baskılara denir. Baskı mürekkebi, alkolde, gomalakta veya benzer türde herhangi bir uçucu maddede çözünmüş pigmentleri ihtiva eden bir çözeltidir. Hızla buharlaşarak kuruduğu ve besinlerle doğrudan temas eden ambalaj baskılarında kullanılmasında mahzur bulunmadığından tercih edilmektedir. Baskı işleminde, silindire sarılan esnek kauçuk kalıplardan faydalanılır.

Anilin zehirlenmesi: Anilin buharlarının teneffüs edilmesi veya deriye teması ile ortaya çıkan kronik (sürekli) zehirlenme durumu. Burada kanda alyuvarların oksijen taşıyan maddesi hemoglobinin yapısı değişir. Dudak, kulak, burun gibi uç noktalar morarır. Yürüyüş bozuklukları (sarhoş gibi yürüme), yüzde solukluk ve başağrısı gibi belirtiler görülür. Daha çok anilin fabrikaları işçilerinde rastlanır. Koma durumu olursa, açık havaya çıkartılmalı, oksijen koklatılmalı ve suni solunum yaptırılmalıdır.

ANİZET (Pimpinella anisetum)

Alm.Anisett, Fr. Anisette, İng. Anise. Familyası: Maydanozgiller (Umbelliferae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Doğu Anadolu bölgesi (Erzincan, Sivas) Tokat ve Kayseri.

Dağlık bölgelerde sonbaharda ekilen iki yıllık bir bitki. Umumiyetle 50 cm yüksekliğindedir. Şemsiye görünümünde olup, dipten başlayarak dallanır. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Soğuğa, mantar hastalıklarına, rüzgara ve kuraklığa dayanıklıdır. Meyvelerindeki uçucu yağ miktarı % 8.3-8.5 arasındadır. Anizet, kötü tabiat şartlarına dayanıklı olması, yüksek mahsül verimi, meyvalarındaki uçucu yağ zenginliği dolayısıyla değerli bir bitkidir.

Kullanıldığı yerler: Meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen uçucu yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur. Mide-bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Çocuklara uyku vermede ve gazlarını gidermede çok faydalıdır.

ANJİN

Alm. Angina, Fr. Angine, İng. Angina. Agzın içinde, yutağın başlangıcında, sağ ve solda bulunan bademciklerin iltihabı.

Çok rastlanan bu hastalık, kendi yaptığı ziyandan çok, vücudun başka yerlerinde çeşitli organlarda meydana getirdiği dolaylı bozukluklar (komplikasyonlar, iltihablar) sebebiyle oldukça önemlidir. Anjin en çok 5-15 yaş grubunun hastalığı olup, orta yaş ve sonrasında pek rastlanmaz.

1. Hastalık sebebi: Hemolitik streptokok denilen mikrop grubu başta olmak üzere çok çeşitli bakteriler.

2. Hastalığın seyri: ani titreme ile kol ve bacaklarda ağrılar başlar. Ardından ateş 39-40 dereceyi bulur. Nabız 120’yi aşar. Yutkunma güçlüğü, boğazda kulağa vuran şiddetli ağrı vardır. Muayenede bademcikler kırmızımtrak şiş, kıvrımları arasında cerahat toplanmış halde görülür. Küçük dil, yumuşak damak ve yutak, şiş, kırmızı veya iltihablıdır. 3-4. günlerde ateş normale düşer ve genellikle hastalık geçer.

3. Komplikasyonları: Bu hastalığın en önemli tarafı, vücudun başka yerlerinde yapabildiği bozukluklar, yani komplikasyonlarıdır. Bunlar arasında en başta gelenleri şunlardır: Sinüzit, boyun ve çenealtı bezlerinde iltihablanma, boğazda bademcikler çevresinde abseleşme. Bu sayılanlar anjinin yakın komplikasyonlarıdır. Anjin bir de uzak organlarda olan bozukluklara sebeb olur. Bunlar:

a) Ani böbrek iltihabı (akut glomerulonefrit) ve bunun müzminleşmesi ile devamlı böbrek iltihabı (kronik glomerulonefrit). Sonuncusu da devamlı yüksek tansiyona ve böbrek yetmezliğine (üremiye) sebeb olabilir.

b) Ateşli romatizma: Kız çocuklarında daha sık görülür. Vaktinde ve yeterli tedavi yapılmazsa, ilerde kalp kapak yetmezliklerine sebeb olabilir (kalb romatizması).

c) Toplardamar iltihabları: Daha çok boyun, baş ve yüzdeki toplardamarlarda görülür. Öldürücülük oranı yüksektir.

4. Tedavisi: Yatak istirahatı yapılmalı, ılık sulu gıdalar verilmelidir. Gargara olarak % 2 karbonat solüsyonu ile ağız çalkalanmalıdır. İltihaba karşı doktor tavsiyesinde antibiyotikler, ağrılara karşı da aspirin veya novalgin verilmelidir.

Her bademciği ameliyatla almak gereksizdir. Ancak sık sık iltihablanırsa; romatizma veya böbrek iltihabına (nefrite) sebeb olmasın diye alınması uygun olur.

ANKA

Edebiyat ve tasavvufta yer alan efsanevi kuş. Arapların anka, İranlıların simurg adını verdikleri kuş, Türkçede her iki şekliyle birlikte zümrüdüanka ve hüma yahud umay olarak adlandırılır. Efsanelere göre Kafdağı’nın tepesinde direkleri abanoz, sandal ve öd ağacından yapılmış köşke benzer bir yuvada yaşar. Başı, yassı burunlu yırtıcı bir hayvan başı gibidir. Cüssesi çok büyük olup, uçtuğu zaman hava kararır. Uçarken sel sesine veya gök gürültüsüne benzer sesler çıkarır. Göz kamaştırıcı bir parlaklığa sahiptir. İnsan gibi konuşur ve düşünür. Bilgisi ve hünerleri çok fazladır. Tüyleri ile yaraları iyi eder. Efsanelerde merhametli oluşuyla bilinen iyi kalpli ankanın yanısıra, canavar tabiatlı ikinci bir anka da vardır.

Anka, tasavvuf ve edebiyatta değişik manalarda kullanılmıştır. Tasavvufta, ankanın efsanevi özelliklerinden istifade edilerek bazı tasavvufi görüşler temsili olarak onunla anlatılmıştır. Anka tabirinin tasavvufa yerleşmesini Mantık-ut-Tayr adlı eserinde geniş olarak ele alan Feridüddin-i Atar sağlamıştır. Ona göre anka birlik-çokluk gibi iki zıt kavramı ifade eder. İbn-i Arabi ise ankayı bir toz yığını ve zerrecikleri olarak düşünmektedir.

Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında anka, efsanevi özellikleri ve değişik adlarıyla çeşitli teşbih, mecaz ve mazmunlar halinde geniş kullanma sahasına sahiptir. Özellikle divan edebiyatının manzum ve mensur metinlerinde iyi özellikleri ile zikredilir. Renkli tüyleriyle bir cennet kuşu kabul edilerek zümrüdüanka diye bahsedilmiştir. Yükseklerde uçması ve kolay avlanamayışı yüzünden ulaşılması çok zor durumları ifade etmek için kullanılmıştır. Sevgili, adı herkes tarafından iyi bilindiği halde, kendisini görenin olmaması, gözle görülmeyişi veya ona ulaşma zorluğu sebepleriyle ankaya benzetilmiştir. Onun aşığa iltifat etmesi ve yakınlık göstermesi ise aşığın başına “devlet kuşu” konması olarak kabul edilmiştir.

Ankanın en meşhur özelliği, kimseye muhtaç olmadan kendi başına yaşadığı için kanaati temsil etmesidir. Bu yüzden kanaat sahiplerine “ankameşreb” veya “ankatabiat” denir. Yine bu özelliği sebebiyle kimseden birşey beklemeden darda kalan herkese yardım eden bir varlık hüviyeti kazanmıştır.

Anka, tekke edebiyatında da çeşitli mazmunlar halinde geniş olarak yer alır. Halk hikaye ve masallarında zümrüdüanka adıyla, masal kahramanlarına yardım eden bir kuş olarak rastlanır.

Huma kuşu yükseklerden seslenir;

Sen ağlama ala gözler ıslanır.

ANKARA

Türkiye Cumhuriyetinin başkenti, ikinci büyük şehri. Nüfus bakımından İstanbul’dan, yüzölçümü bakımından da Konya’dan sonra ikincidir. Bolu, Çankırı, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Aksaray ve Eskişehir arasında yer alır. 38°33' ve 40°47' kuzey enlemleri ile 30°52' ve 34°06' doğu boylamları arasındadır. Batıdan doğuya, kuzeyden güneye transit yolların düğüm noktasıdır. Büyük bir kısmı İç Anadolu bölgesinde, diğer kısmı da Batı Karadeniz bölgesindedir. Telefon kod numarası (4)tür.

İsminin menşei

Ankara ismi için muhtelif rivayetler vardır. Her millet kendine göre mana vermiştir. Frigyalılar (gemi çıpası) manasına gelen “Amküra” demişlerdir. Romalılar “Aneyre” demişler, Yunanlılar (koruk) manasına gelen “Agurida” veya (hıyar) manasına gelen “Anguri” ismini vermişlerdir. M.Ö. üçüncü asırda “Appoloyons” isimli bir tarihçinin Ankara ile ilgili iddiaları doğru değildir. Bu tarihçiye göre, Galatlarla Pontus birleşerek Mısır’a sefer yapmışlar. Kazandıkları zaferin hatırası olarak bir gemi çıpasını alıp dönüşlerinde Ankara’yı kurmuşlardır. Halbuki Ankara, Frigya ve Hitit devrinde bilinen bir şehirdir. Frikçe’de “Ank” (kıvrıntı) manasına gelir. Persler ve İlhanlılar, Farsça üzüm manasına gelen “Engür”, Araplar “Enguriye” ismini kullanmışlardı. Selçuklular “Zatül Selasil”, Osmanlılar ise “Angara” ve nihayet “Ankara” demişlerdir.

Tarihi

Ankara’nın geçmişi çok eski devirlere dayanır. Nitekim Bağlum, Çubuk Barajı ve Maltepe'deki kazılarda eski çağlara ait eşyalar bulunmuştur. Alatlıbel ve Etiyokuşu, eski çağlardan kalma köylerdir. Ankara’nın bilinen tarihi Hititlere dayanır. Hitit İmparatorluğu Anadolu’ya hakim olunca, Ankara’ya 160 km uzaklıktaki Hattuşaş’ı (Bogazköy) başkent yaptı; bu sebepten Ankara Kalesinde Hititlere ait izler vardır.

Hitit İmparatorluğunun yıkılışından sonra M.Ö. sekizinci asırda Anadolu'ya hakim olan Frigyalılar, Ankara’ya sahip olmuşlardır. Frigyalılar şehirlerini yığma topraklarla yapılmış tepeler (höyükler) üzerine kurmuşlardır. Orman Çiftliği civarında 20’ye yakın yığma tepede Frigyalılara ait mezar ve eşyalar bulunmuştur. Frig kralı Gordius’un oğlu Midas, Ankara’yı genişletmiştir. Ankara, Avrupa-Asya arasında göç, ticaret ve fetih yolları üzerinde olduğundan, Lidyalılar, Persler, Galatlar, Bergamalılar, Makedonya kralı Büyük İskender’in ve Romalıların istilasına uğramıştır. Roma İmparatorluğu (M.S. 189-395) idaresi altında iken Roma’nın bölünmesi üzerine 395-684 arasında Doğu Roma (Bizans) idaresinde kalmıştır. 684 senesinde İslam ordusu Ankara'yı ele geçirmiştir. Ankara kalesinde pekçok Eshab-ı kiramın kabirleri vardır (yerleri belli değildir). Abbasiler devrinde, Halife Harun Reşid zamanında Ankara bütünüyle feth edilmiştir. Bundan sonra Ankara zaman zaman müslümanlarla Bizanslılar arasında el değiştirmiştir.

1071 Malazgirt Meydan Savaşında Alparslan Bizans ordularını yenip bozguna uğratınca, Selçuklu Türkleri hızla Anadolu’yu feth ettiler. 1073’de Ankara’yı ele geçirdiler. Bizanslılar, Ankara’yı geri almak için iki defa saldırdılarsa da hezimete uğradılar. İlhanlılar, Selçuklu ülkesini istila edince, Ankara 40 sene İlhanlıların elinde kaldı. 1210 Moğol istilasında Sultan İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev, Ankara kalesine sığındı. 1341’de Anadolu’da çıkan karışıklıklarla “Ahi Teşkilatı” Ankara’nın siyasi iktidarını ele geçirdi. Huzur ve güven sağlandı. 1354’te Ahiler kendi istekleri ile Ankara’yı Orhan Gazi zamanında oğlu ve Rumeli fatihi Süleyman Paşaya devrettiler. Böylece Ankara 1354’te Osmanlı Devletinin toprağı oldu.

İstiklal Savaşı’nda Milli mücadelenin merkezi, karargahı, 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma yeri, 13 Ekim 1923’de de yeni cumhuriyetin başkenti olmuştur.

Fiziki Yapı

Ankara ili Orta Anadolu yaylasının kuzeyinde, İç Anadolu’nun yukarı Sakarya bölgesinde yer alır. Dünyanın nüfusu ve kapladığı yer bakımından en hızlı büyüyen şehirlerinden biridir. Bozkırda modern bir başkenttir. Ortalama yüksekliği deniz seviyesine göre 900-1000 metredir. Ovaları azdır, platoları ve dağları yüzölçümünün % 80’ini teşkil eder. Ovaları ise yüzölçümünün % 15’ine yakındır. Platolardaki ormanlık saha gittikçe artmakta ve 300 bin hektara yaklaşmaktadır.

Dağları: Dağları çok yüksek olmayıp, en yüksek dağı 2034 metre ile Yıldırım Dağıdır. Kuzey kısmı diğer yönlere göre daha yüksek ve dağlıktır. Bu kısmını Batı Karadeniz bölgesinden gelen Köroğlu dağları kaplar. Ankara’nın başlıca dağları şunlardır: İdris Dağı (1992 m), Aydos Dağı (1879 m), Abdüsselam Dağı (1610 m), Elma Dağ (1761 m), Mire Dağı (1635 m), Dinek Dağı (1742 m), Hızır Dağı (1688 m), Çile Dağı (1440 m), Yıldırım Dağı (2035 m).

Ovaları: En geniş ovası 300 km uzunluğunda ve 10-15 km genişliğinde Ankara Ovasıdır. Doğusunda Hüseyingazi Dağı ve yaylası vardır. Çubuk ovası 20 km uzunluğunda ve 15 km genişliğindedir. 300 kilometrelik bir yer kaplar. Haymana Ovası ve yaylası, Mürted Ovası, 20 km uzunluğunda ve üç kilometre genişliğinde bir ovadır. Mühim vadileri ise Balaban Deresi, Kılıçözü (Çoraközü ve Boraközü), Kızılırmak, Sakarya, Hamamözü, Kızılözü ve Çoruközü vadileridir.

Akarsuları: Ankara, doğuda Kızılırmak ve batıda Sakarya nehirlerinin çizdiği kavisler içinde bulunur. Diğer akarsular ise, bu nehirlerin kollarıdır.

Sakarya: Eskişehir’in Çifteler kazasının yakınlarında çıkan Sakarya Nehri, Polatlı ilçesi sınırları içinde Porsuk Çayı ile birleşir. Sarıyar Baraj Gölünden sonra tekrar batıya doğru yönelir. Sakarya’nın Ankara ili içinde uzunluğu 168 kilometredir. Ankara Çayı, Kirmir Suyu, Seben Çayı, Ilıcaözü, Elvanlı, Nal ve Pınarbaşı, Çoruhözü, Balaban dereleri, Deliceırmak ve Akkuşanözü suları Sakarya ile birleşir.

Kızılırmak: Kızılırmağın 256 kilometrelik kısmı Ankara il sınırları içinde akar. Hirfanlı Barajından sonra Şereflikoçhisar-Bala Keskin-Kırıkkale ve Kalecik ilçelerinden geçer.

Ankara Çayı: Ankara iline ait en büyük akarsudur. Çubuk, Hatip ve İncesu çaylarının birleşmesinden meydana gelir. Çağlayık'ta Sakarya ile birleşir.

Göl ve barajları: Ankara ili göl ve baraj bakımından zengin sayılır.

Tuz Gölü:Türkiye’nin ikinci büyük gölü olan Tuz gölünün bir bölümü Ankara sınırları içindedir. Derinliği az ve tuz oranı yüksektir (% 32 tuz). Ortalama derinlik 50-70 santimetredir. Yazın bir kısmı buharlaşır ve çekilen suların yerine tuz tabakası kalır. Yüzölçümü 1500 kilometrekaredir.

Emir Gölü: Uzunluğu 5-6 km, genişliği 250-300 m olan bir set gölüdür. Dar ve dolambaçlıdır. Suyu tatlıdır ve balığı boldur.

Mogan Gölü: 6 km uzunluğunda ve 1 km genişliğindedir. Derinliği 4 metreyi aşmaz. Tuzlu bir göldür. Su sporları tesisleri vardır. Su sporlarına elverişlidir. Gölde sazan, kefal ve sardalya balıkları üretilir. Kışın bazı yerleri tuz tabakasıyla örtülür. Bazı yerleri ise bataklıktır.

Hirfanlı Barajı: Kırşehir sınırında 1958’de yapılan bu barajda 6 milyar metreküp su birikir. Yüzölçümü 263 kilometrekaredir. Kızılırmak üzerinde kurulmuş en büyük barajdır.

Sarıyar Barajı: Ankara-Eskişehir sınırına yakın Sarıyar köyünde ve Sakarya Nehri üzerinde kurulmuştur. 3 milyar metreküp su birikir. 1956’da yapılmıştır. Yüksekliği 108 metredir.

Çubuk-I ve Çubuk-II barajları: Çubuk Çayı üzerinde Ankara’nın suyunu karşılamak için kurulmuştur. Çubuk-I 1936’da, Çubuk-II 1964’te inşa edilmiştir.

Bayındır Barajı: Bayındır Deresi üzerinde kurulan toprak dolgulu bir barajdır. Toplanan su, içme suyu olarak kullanılır. Yüzölçümü 8 kilometrekaredir. 1965’te faaliyete geçmiştir.

Kurtboğazı Barajı: Kurtboğazı deresi üzerinde kurulmuştur. 1967 yılında içme suyu ve sulama maksadıyla yapılmıştır. Yüzölçümü 5 kilometrekaredir.

Kesik Köprü Barajı: Kızılırmak üzerinde toprak kaya dolgusu olarak ve sulama maksadıyla 1966 yılında yapılmıştır. Yüzölçümü 6.5 kilometrekaredir.

İklim ve Bitki Örtüsü

Genellikle kara ikliminin hüküm sürdüğü Ankara’da farklı iklimler vardır. Güneyde İç Anadolu’nun hususiyeti olan step-bozkır iklimi, kuzeyde ise Karadeniz bölgesinin yumuşak ve yağışlı özelliği görülür. Ankara ilinin kışları çok soğuk ve yazları da çok sıcaktır. Yıllık ısı değişikliği 40°C ile -24,9°C arasındadır. Ortalama yağış ilçelerde farklıdır. Yağış 300 mm ile 540 mm arasında, havadaki nem oranı ise % 40-79 arasında değişir. Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı fazladır. Tuz gölüne inildikçe yağış azalır. Ortalama karlı gün sayısı bir ayı geçmez. İlin büyük kısmında bozkır (step) bitkileri görülür. İlbaharda yeşil olan arazi yazın sararmış ve kurumuş otlarla kaplıdır. İlin kuzey ve kuzeybatısında deniz ikliminin tesiri görülür ve bu bölge geniş ormanlarla kaplıdır. Yağmur bulutlarını ormanlar ve kuzeydeki dağlar çekerek güneye inmesini önler. Ormanların çoğu korular ve baltalık orman halindedir. Yüzölçümünün % 10’u ormanlıktır. Arazinin yüzde 15’i çayır ve mer’adır. Tahıl ise en geniş araziyi kaplayan bir bitki örtüsüdür.

Ekonomi

Ankara’da yapılan tarım daha çok tarla ürünlerine dayanır. Konya’dan sonra Türkiye’nin ikinci büyük tahıl (buğday) ambarıdır. Geniş ekim alanına sahiptir. Buğdaydan başka, yulaf, arpa, baklagiller, sanayi bitkileri, şeker pancarı, yumru bitkiler, sebze ve meyve çeşitleri, patates oldukça çok yetiştirilir. Sakarya ve buna dökülen akarsuların vadilerinde pirinç ekilir. Armudu ve üzümü meşhurdur. Polatlı, Haymana, Ş. Koçhisar, Bala ve Çubuk’ta buğday ekimi yaygındır. Arpa, yulaf, şekerpancarı, kavun, karpuz ve sebze üretimi de tarımda çok önemli bir yer tutar. Fasulye, yem bitkileri, mercimek, çeltik, ayçiçeği yetiştirilir. Meyvacılık pek yaygın değilse de armut, elma, kayısı, kiraz, vişne, erik ve ceviz gibi meyvalar yetiştirilir. En çok yetiştirilen meyve üzümdür.

Hayvancılık: Ankara hayvancılık bakımından önemli bir ilimizdir. Tiftik keçisinin diğer bir ismi de “Ankara keçisidir”. Tiftik keçisinin anavatanı Ankara’dır. Amerika ve Afrika’ya Ankara’dan gitmiştir. Yünü makbul olan Ankara keçisi, dünyaca üne sahiptir. Ankara ilinde tiftik keçisi, kıl keçisi, koyun (ak ve karaman cinsi) ve sığır beslenir. Tarımda motorlu araçların artışı yüzünden at ve manda sayısı gittikçe azalmaktadır. Kümes hayvanı yetiştiriciliği de önemli bir yer tutar. Ankara’nın balı da çok meşhurdur ve üretimi yüksektir.

Madenler:Madencilik bakımından pek zengin sayılmaz. Buna rağmen bazı madenler vardır. Nallıhan’da çıkarılan linyit 150 bin tona yaklaşmıştır. Bala, Beypazarı civarında demir, Nallıhan ve Beypazarı’nda linyit; Ayaş ve Bala’da alçı taşı, Çubuk ve Nallıhan’da mermer; Haymana, Kalecik ve Polatlı civarında manganez mevcuttur. İl dahilinde molibden, volfram, bentonit, trona, feldispat, kil, manyezit, perlit, tuz, pomza taşı vardır.

Sanayi: Sanayi ve ticaret bakımından memleketimizin başta gelen merkezlerindendir. Sanayi, imalat ve gıda kolunda oldukça gelişmiştir. Un, makarna, şeker, yağ, dokuma fabrikaları, süt, tereyağı, et kombinaları, deri ve trikotaj tesisleri vardır. Çimento, tuğla, kiremit ve inşaat makinaları imal eden fabrikalar hızla artmaktadır. Merkezi ve ilçelerinde fabrika sayısı oldukça fazladır. Şehir, 1956’dan bu yana “Enterkonnekte” enerji sistemine bağlıdır. İlin enerji ihtiyacının çoğu Hirfanlı, Sarıyar, Kesikköprü, Çatalağzı ve Çayırhan hidroelektrik santrallarından karşılanır. Ankara ilinde tehlikeli boyutlara ulaşan hava kirliliği son yıllarda alınan tedbirlerle azaltılmıştır.

Ulaşım: Kara, hava ve demiryolu bakımından çok önemli bir kavşak noktasıdır. İstanbul’a Bolu üzerinden kara yolu ile 438 kilometredir. Coğrafi durumu sebebiyle doğudan batıya, kuzeyden güneye giden yol güzergahlarının kavşak noktasıdır. Edirne-Hatay (E-5) karayolu ile İzmir-Ağrı (E-23) karayolu Ankara’dan geçer. Köy ve ilçelere bağlanan karayolları muntazamdır. Yolsuz köyü yoktur. Vasıtalarının çokluğu bakımından İstanbul'dan sonra ikinci sırayı alır. Esenboğa hava limanı, Türkiye’nin Yeşilköy’den sonra ikinci büyük hava alanıdır. Yurt içi ve yurt dışı hava ulaştırmasında önemli bir yeri vardır. Mürted, Etimesgut ve Güvercinlik hava alanları, askeri maksadlarla kullanılmaktadır. Ulaşım bakımından olduğu gibi, haberleşme bakımından da kavşak noktasıdır. Ankara ilinde son senelerde yapılan kavşaklar ve yollar ile trafik rahatlamıştır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Ankara’nın nüfusu 1990 sayımına göre 3.236.626 olup, 2.836.719'u il ve ilçe merkezlerinde, 399.907’si köylerde yaşamaktadır. Nüfusu hızla artmakta olan Ankara’nın 1927’de nüfusu 75.000 idi.

Örf ve adetler: Ankara ili folklor, türkü, oyun, töre, mani bakımından çok zengin ve diğer illere göre farklıdır. Zeybek oyunu meşhurdur. Cirit ve tura gibi sportif oyunları, 400’e yakın türküsü vardır. Kadın ve erkeklerin hususi kıyafetleri mevcuttur. Erkekler “yemeni” denilen ayakkabı ve “poşu” denilen sarık, kadınlar üç etekli entari giyerler. Kendine mahsus yemekleri vardır. Ankara tavası, tiritli köfte ve tandır böreği meşhurdur. Folklorda Oğuz boylarının te’siri görülür. Evlenmede kız beğenme, isteme, takı, çeyiz asma, kına gecesi ve düğün, kendi adetlerine göre farklılık gösterir.

Yetişen meşhurlar: Hacı Bayram-ı Veli, Ankara’nın Zülfadl = Zülfazl (Solfasol) köyünde doğmuştur. Esas ismi Numan’dır. Tahsilini bitirince Ankara’da Melike Hatun’un yaptırdığı Kara Medresede müderris oldu Hamidüddin-i Aksarayi’nin (Somuncu Baba) daveti üzerine giderek, bu zattan tasavvuf bilgilerini öğrendi. Bayram günü buluştukları için hocası ona Bayram ismini verdi. Beraber Şam’a, sonra da hacca gittiler. Osmanlı sultanlarından İkinci Murad Han, Hacı Bayram-ı Veli hazretlerine çok hürmet ve itibar ederdi. Keramet ve ilim sahibi büyük bir İslam alimi ve velidir. Türbesi Ankara’daki Hacı Bayram-ı Veli Camii girişindedir. Ankaravi İsmail Resuhi Efendi (Büyük din alimlerinden) Mesnevi Şerhi ile meşhurdur. Yahya Efendi, üç defa şeyhülislam olmuştur. Şeyhülislam Ankaralı Zekeriyya Efendi”nin oğludur. Alim ve devrinin şairlerindendir. Şaban Şifai, meşhur tıp bilgini, şair ve tarihçidir.

Eğitim:Ankara’nın okulsuz köyü yoktur. İlde 159 anaokulu, 1587 ilkokul, 250 ortaokul, 28 mesleki ve teknik ortaokul, 85 lise, 90 meslekii ve teknik lise olmak üzere beş üniversite ile bunlara (Hacettepe, Ankara, Gazi, Ortadoğu ve Bilkent) bağlı fakülte ve Silahlı Kuvvetler eğitim merkezleri vardır.

İlçeleri

Ankara’nın 24 ilçesi vardır. Bunların yedi tanesi il merkezini meydana getirir.

Altındağ:

1990 sayımına göre toplam nüfusu 422.668 olup, 417.616'sı ilçe merkezinde, 5.052’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 7 köyü  vardır. İl merkezinin kuzey kesimini meydana getirir. Köyden kente göçün çok olduğu Ankara’ya ilk gelenlerin yerleşmeleri ile nüfusu hızla artan Altındağ, 1953'te Ankara'ya bağlı ilçe haline getirildi. Ankara belediyesine bağlı bir şube iken 1984’te yapılan düzenleme ile Ankara Büyük Şehir Belediyesine bağlı bir ilçe belediyesi haline geldi.

Çankaya:

1990 sayımına göre toplam nüfusu 714.330 olup, 712.304'ü ilçe merkezinde 2026’sı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 3 köyü vardır. İl merkezini meydana getiren ilçelerden biridir. Cumhuriyetten önce bağlık küçük bir yerleşim merkezi olan ilçe, Cumhurbaşkanlığı konutunun burada inşa edilmesi üzerine önem kazandı. Ankara’nın, üst gelirli kimselerin yerleştiği lüks bir yeri haline geldi. Çankaya belediyesi 1984'te yapılan düzenleme ile Ankara Büyük Şehir Belediyesi’ne bağlı bir ilçe belediyesi haline geldi.

Etimesgut: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 70.800 olup, 69.960'ı ilçe merkezinde, 840'ı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 2 köyü vardır. İl merkezinin batı kesimini meydana getirir. 9 Mayıs 1990’da 3344 sayılı kanunla ilçe merkezi oldu.

Keçiören: 1990 sayımına göre toplam nüfusu  536.168 olup, 523.891'i ilçe merkezinde 12.277’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 2, Bağlum bucağına bağlı 6 köyü vardır. Yüzölçümü 198 km2 olup, nüfus yoğunluğu 2.708’dir.

Ankara’nın başşehir olduğu yıllarda ilçe, bağlarla kaplı sayfiye yeri idi. 1950’den sonra yoğun göç hareketinin te'siri ile Ankara’dan ayrı olarak hızla gelişti. Bir süre sonra da il merkezi ile birleşerek orta gelirli kesimin yerleştiği bir semt haline geldi. Çankaya’dan sonra en çok nüfusa sahip ilçedir. 1984’te yapılan düzenleme ile Ankara Büyük Şehir Belediyesi'ne bağlı bir ilçe belediyesi haline geldi. İlçenin kuzey kesiminde kırsal nitelikli yerleşim birimleri vardır.

Mamak: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 410.359 olup, 400.733’ü ilçe merkezinde, 9626’sı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 7 köyü vardır. Yüzölçümü 161 km2 olup, nüfus yoğunluğu 2549’dur. İlçe toprakları orta yükseklikte dalgalı düzlüklerden meydana gelir. İlçe topraklarını İnce su deresi,  Karanlık, Hatip ve Bayındır çayı sular. Bayındır çayı üzerinde Ankara’nın su ihtiyacını karşılamak için kurulan barajın bir bölümü ilçe sınırları içinde kalır. MKE Gaz Maske Fabrikası ile süt ürünleri  fabrikası başlıca sanayi kuruluşlarıdır. Yoğun göçe maruz kalan ilçe büyük bir hızla gelişerek il merkezi ile birleşti. 1983’te Çankaya ilçesinden ayrılarak ilçe merkezi oldu. 1984’te yapılan düzenleme ile Ankara Büyük Şehir Belediyesine bağlı bir ilçe belediyesi haline geldi.

Sincan: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 101.118 olup, 91.016’sı ilçe merkezinde 10.102'si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 9,Yenikent bucağına bağlı 6 köyü vardır. Yüzölçümü 420 km2 olup, nüfus yoğunluğu 241’dir.

İlçe toprakları dağlarla çevrilidir. Kuzeydoğusunda Karyağdı dağı, doğusunda Ayaş dağı yer alır. İlçe topraklarını Ankara çayı sular. Yoğun göçe maruz kalan Sincan hızla büyüyerek il merkezi ile birleşti. F-16 uçakları montaj fabrikası, başlıca sanayi kuruluşudur. Eskişehir-Ankara demiryolu ilçe merkezinden geçer. 1983’te ilçe merkezi oldu. 1984’te yapılan düzenleme ile Ankara Büyük Şehir Belediyesine bağlı bir ilçe belediyesi haline geldi. Sincan belediyesi 1956’da kurulmuştur.

Yenimahalle: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 351.436 olup, 343.951'i ilçe merkezinde 7485’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 13 köyü vardır. İlçe toprakları dalgalı düzlüklerden meydana gelir. Kırsal kesimlerde yaşıyanlar tarımla uğraşır. Başlıca tarım ürünleri  buğday, arpa ve ayçiçeğidir. 1950’den sonra yoğun göçe maruz kalan ilçe hızla gelişerek il merkezi ile birleşti. 1984’te yapılan düzenleme ile Ankara Büyük Şehir Belediyesine bağlı bir ilçe belediyesi haline geldi.

Akyurt: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 12.535 olup, 3533'ü ilçe merkezinde 9002'si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 17 köyü vardır. Çubuk ilçesine bağlı bir bucak iken, 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kanunla ilçe merkezi oldu. İlçe toprakları orta yükseklikte plato görünümündedir. Çubuk Ovasının bir kısmı ilçe sınırları içinde kalır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri arpa, buğday ve baklagillerdir. Meyvecilik gelişmiş olup, en çok elma ve armut yetiştirilir. İlçe merkezi Çubuk Ovasının güneybatı kesiminde kurulmuştur.

Ayaş: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 20.806 olup, 6427'si ilçe merkezinde 14.379'u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 21 köyü vardır. Yüzölçümü 1158 km2 olup, nüfus yoğunluğu 18’dir. İl merkezinin batısında yer alır. İlçe toprakları engebeli düzlüklerden meydana gelir.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı olup sebzecilik gelişmiştir. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. İlçe merkezi Ayaş belinin batı eteklerinde kurulmuştur. İl merkezine 60 km mesafededir. Eski İstanbul-Ankara karayolu ilçeden geçiyordu.

Bala: 1990 sayımına göre toplam nüfusu, 37.612 olup, 6236’sı ilçe merkezinde 31.376’sı köylerde yaşamaktadır. İlçe topraklarıYukarı Sakarya bölümünün güneydoğusunda yüksek bir plato görünümündedir.  Toprakları yer yer verimsiz ormanlarla kaplıdır. Balaban deresinin vadisi ilin en uzun ve en geniş vadisidir.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday ve ayçiçeğidir. Hayvancılık gelişmiş olup, çok miktarda koyun beslenir. İlçe merkezi Kartal yaylasında on dokuzuncu asırda  Kafkasya’dan gelen göçmenler yerleştirilerek kuruldu. 1880’de Ankara’ya bağlı kaza oldu. Ankara-Kırşehir karayolu üzerindedir.

Beypazarı: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 45.977 olup, 26.225' i ilçe merkezinde 19.752'si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 45, Karaşar bucağına bağlı 6, Kırbaşı bucağına bağlı 8, Uruş bucağına bağlı 4 köyü vardır. Yüzölçümü 1.868 km2 olup, nüfus yoğunluğu 25’tir.

İlçe toprakları genelde dağlıktır. Kuzeyinde Köroğlu Dağları güneyinde Sündiken Dağları yer alır. Bu dağların ortasında Kimir Suyunun açtığı Beypazarı Ovası vardır. Sakarya Irmağı Beypazarı'nın Eskişehir ile olan sınırını çizer. Sakarya Nehri üzerine kurulan Sarıyar Barajının gerisinde meydana gelen sun'i gölün bir kısmı ilçe sınırları içinde kalır.

Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, pirinç olup, sebzecilik gelişmiştir. Ayrıca elma, armut, ceviz, badem, üzüm gibi meyveler de yetiştirilir. Küçükbaş hayvan besiciliği yaygın olan ilçede en çok koyun ve tiftik keçisi beslenir. Tavukçuluk arıcılık ve ipekböcekciliği gelişmiştir.  İlçe topraklarında zengin demir ve kömür yataklarının olduğu tespit edilmiştir.

Beypazarı, Hititler zamanında kurulmuş eski bir yerleşim merkezidir. Eski İstanbul-Ankara karayolu üzerinde olup, il merkezine 102 km mesafededir. İlçe belediyesi 1890’da kurulmuştur.

Çamlıdere: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 19.365 olup, 10.075'i ilçe merkezinde 9290'ı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 22, Peçenek bucağına bağlı 17 köyü vardır. Yüzölçümü 625 km2 olup, nüfus yoğunluğu 31’dir.

İlçe toprakları tamamen dağlık olup, Köroğlu dağlarının üzerinde yer alır. Dağlar karaçay ve kolları ile parçalanmış olup, ormanlarla kaplıdır. Ekonomisi arıcılık ve ormancılığa dayalıdır. İlçe merkezi 18 kilometrelik bir yolla Ankara-Zonguldak karayoluna bağlanır. 1954’te ilçe olmuştur. İlçe belediyesi ise 1904’te kurulmuştur.

Çubuk: 1990 sayımına göre toplam nüfusu  51.964 olup, 22.935'i ilçe merkezinde, 29.029'u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 70, Sirkeli bucağına bağlı 14 köyü vardır.

İlçe toprakları doğu-batı istikametindeki dağların engebelendirdiği bir platodan meydana gelir. Kuzeyinde Aydos Dağı, güneybatısında Müre Dağı, güneydoğusunda İdris ve Karbasan Dağları yer alır. Batısından kaynaklanan suları Koca Çay, doğusundan kaynaklanan suları ise Çubuk Çayı toplar. Çubuk Vadisinde meydana gelen Çubuk Ovası 250 km2 genişliğindedir.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri arpa, buğday, baklagillerdir.  Çubuk Çayı kıyılarında sebze ve meyvecilik üretimi yapılır. En çok elma ve armut yetiştirilir. İlçede mermer ve perlit yatakları vardır.

İlçe merkezi Çubuk Ovasının güney ucunda Çubuk çayının iki yakasında yer alır. İl merkezinde 30 km mesafededir. Cumhuriyetten sonra ilçe olan Çubuk’un belediyesi 1922’de kurulmuştur.

Elmadağ: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 38.032 olup, 19.490'ı ilçe merkezinde 18.542'si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 14 köyü vardır. Yüzölçümü 573 km2 olup, nüfus yoğunluğu 66’dır. İlçe topraklarını Elmadağı engebelendirir. Dağlardan kaynaklanan suları Balaban deresi toplar. Bu derenin kenarında meyvecilik yapılır. En çok elma üretilir. Ayrıca buğday ve arpa ekimiyle bağcılık da yapılır. MKE'ye bağlı Barut fabrikası başlıca sanayi kuruluşudur.

İlçe merkezi, Ankara-Kırıkkale kara ve demir yolu üzerindedir. Eskiden Asi Yozgat ve Küçük Yozgat adlarıyla bilinen Elmadağı, Çankaya ilçesine bağlı bucak iken 1960’da ilçe oldu. İl merkezine 39 km mesafededir. İlçe belediyesi 1944’de kurulmuştur.

Evren: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 6928 olup, 3810'u ilçe merkezinde, 3118'i köylerde yaşamaktadır. Şereflikoçhisar’a bağlı bir köy iken 9 Mayıs 1990’da 3644 sayılı kanunla ilçe merkezi oldu.

Gölbaşı: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 43.522 olup, 25.123’ü ilçe merkezinde 18.399'u köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 29 köyü vardır. Yüzölçümü 1111 km2 olup, nüfus yoğunluğu 39’dur. İlçe toprakları genelde düzdür. Mogan ve Emir gölleri ilçe sınırları içinde yer alır.

İlçe merkezi Mogan Gölünün kuzey kıyısında kurulmuştur. Köy iken 1945’te Çankaya’ya bağlı bir bucak merkezi oldu. 1955’te Gölbaşı’ndan Ankara-Konya karayolu geçince, transit ulaşıma yönelik bir konaklama merkezi halini aldı. 1975’ten sonra göl çevresinde kamu ve özel kuruluşlar tarafından dinlenme tesisleri kuruldu. Hızla büyüyen ilçe Ankara’nın bir banliyösü haline geldi. 1983’te ilçe olan Gölbaşı’nın belediyesi 1965’te kurulmuştur. İl merkezine 16 km mesafededir. İlçe topraklarında linyit ve zengin kil yatakları vardır.

Güdül: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 18.698 olup, 5504'ü ilçe merkezinde 13.194'ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 26 köyü vardır. Yözölçümü 419 km2 olup, nüfus yoğunluğu 45’tir. İlçe toprakları İç Anadolu’nun stepleri ile Karadeniz bölgesinin dağlık alanları arasındaki geçiş kuşağında yer alır. İlçe topraklarından kaynaklanan suları Kimir çayı toplar. Bu akarsuyun vadisinde düzlükler vardır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, şeker pancarı ve üzüm olup, ayrıca az miktarda elma, armut, pirinç, nohut ve mercimek yetiştirilir. Hayvancılık ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır. En çok kıl keçisi ve sığır beslenir. İlçe merkezi Kimir çayı vadisinin güney yamaçlarında kurulmuştur. Gelişmemiş küçük bir yerleşim merkezi olan Güdül 1957’de ilçe olmuştur. İl merkezine 82 km mesafededir. Belediyesi 1903’te kurulmuştur.

Haymana: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 55.527 olup, 9144’ü ilçe merkezinde 46.383’ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 53, İkizce bucağına bağlı 5, yenice bucağına bağlı 25 köyü vardır. Yüzölçümü 2976 km2 olup, nüfus yoğunluğu 19’dur. İlçe toprakları genelde platolardan meydana gelmiştir. Cihanbeyli platosunun bir devamı olan ilçe topraklarının büyük bölümünü Haymana platosu meydana getirir.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Tarım modern aletlerle yapılır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa şeker pancarı ve baklagillerdir. Hayvancılık gelişmiş olup en çok merinos koyunu ve sığır beslenir. İlçe topraklarında manganez yatakları vardır. İlçe merkezi Haymana platosu üzerinde Babayakup deresi kıyısında yer alır. İl merkezine 73 km mesafededir. İlçe belediyesi 1887’de kurulmuştur.

Kalecik: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 25.043 olup, 10.051’i ilçe merkezinde 14.992’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 20, Çandır bucağına bağlı 21, Hasanyaz bucağına bağlı 14 köyü vardır. Yüzölçümü 1318 km2 olup, nüfus yoğunluğu 19’dur. İlçe toprakları genelde dağlıktır. Dağların ortasında Kızılırmak vadisi yer alır. Batısında Karbasan dağı, güneyinde İdris dağı vardır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, bağday, elma ve armut olup, ayrıca az miktarda baklagiller ve ayçiçeği yetiştirilir. Hayvancılık gelişmiştir. Topraklarında bentonit ve mermer yatakları vardır. İlçe merkezi Ankara-Çankırı-Kastamonu karayolunun, 5 km güneyinde kurulmuştur. Gelişmemiş yerleşim merkezi olan Kalecik il merkezine 67 km mesafededir. Ankara-Zonguldak demiryolu kasabanın doğusundan geçer. İlçe belediyesi 1878’de kurulmuştur.

Kazan: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 21.837 olup, 6.509'u ilçe merkezinde 15.328’i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 31 köyü vardır. Yenimahalle ilçesine bağlı bir bucak iken 19 Haziran 1987’de 3392 sayılı kanunla ilçe merkezi oldu.

Genelde ovalık olan ilçe topraklarının batısında Ayaş dağları yer alır. İlçe topraklarını Kurtboğazı deresi sular. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, baklagiller ve ayçiçeğidir. Hayvancılık gelişmiştir. İlçe merkezi Ankara-İstanbul karayolu üzerinde ve Kurtboğazı deresi kıyısında kurulmuştur.

Kızılcahamam: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 34.456 olup, 12.856’sı ilçe merkezinde, 21.600'ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 42, Celtici bucağına bağlı 33, Güven bucağına bağlı 18, Pazar bucağına bağlı 13 köyü vardır.  Yüzölçümü 1712 km2 olup, nüfus yoğunluğu 20’dir. İlçe toprakları dağlık ve ormanlıktır. İlçe topraklarından kaynaklanan suları Kimir Çayı ve Kurtboğazı Deresi toplar. Kurtboğazı Deresi üzerinde Ankara’nın içme suyunu karşılamak için kurulmuş bir baraj yer alır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, şekerpancarı, pirinç, armut, elma, üzüm olup ayrıca az miktarda baklagiller yetiştirilir. Arıcılık, ormancılık ve hayvancılık gelişmiştir. En çok Ankara keçisi beslenir. Turizm ve ticaret ekonomik açıdan önemli gelir kaynağıdır.

İlçe merkezi Ankara-İstanbul karayolu üzerinde yer alır. Eski bir kasabadır. İlçe merkezi 1880’de Demirören'den Pazar'a, 1915’den sonra da ismi Kızılcahamam olarak değiştirilen Yabanad'a taşındı. İl merkezine 64 km mesafededir. İlçe merkezi yaylası ve şifalı menba suları ile iyi bir dinlenme yeridir. İlçe belediyesi 1915’te kurulmuştur.

Nallıhan: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 36.779 olup, 11.638’i ilçe merkezinde, 25.141'i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 56, Beydibi bucağına bağlı 13, Çayırhan bucağına bağlı 6 köyü vardır. Yüzölçümü 1978 km2 olup, nüfus yoğunluğu 19’dur. İlçe toprakları genelde dağlık olup, Köroğlu Dağlarının güney batı uzantıları üzerinde yer alır. Sakarya Nehri üzerinde kurulan Sarıyar ve Gökçekaya Barajlarının arkasında meydana gelen sun'i göllerin bir kısmı ilçe toprakları içinde kalır. Dağlardan kaynaklanan suları Aladağ Çayı ve Nallısu Deresi toplar.

Ekonomisi tarım ve ormancılığa dayanır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday, arpa, üzüm, elma ve armut olup, ayrıca az miktarda baklagiller yetiştirilir. Hayvancılık gelişmiştir. En çok Ankara keçisi ve koyun beslenir. Karaçamdan meydana gelen ormanlardan tomruk elde edilir.

İlçe merkezi Nallı su deresinin vadisinde kurulmuş olup, 1599’da Bağdat seferinden dönen Nasuh Paşa’nın kurduğu hanın çevresinde gelişmiştir. Eski Ankara-İstanbul karayolu ilçeden geçer. İl merkezine 157 km mesafededir. İlçe belediyesi 1865’te kurulmuştur.

Polatlı: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 99.965 olup, 60.158'i ilçe merkezinde 39.807’si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 43, Temelli bucağına bağlı 18, Yenimehmetli bucağına bağlı 26 köyü vardır. Yüzölçümü 3.789 km2 olup, nüfus yoğunluğu 26’dır. İlçe toprakları genelde orta yükseklikte dalgalı düzlüklerden meydana gelir. İlçe topraklarından kaynaklanan suları Sakarya ırmağı ve kolları toplar.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, yulaf, şeker pancarı, mercimek, nohut, üzüm ve ayçiçeği olup, ayrıca az miktarda fasülye, elma, armut yetiştirilir. Hayvancılık önemli gelir kaynakları arasında yer alır ve en çok merinos koyunu ve Ankara keçisi beslenir. Sanayinin gelişmediği ilçede MKE’ye bağlı inşaat ve kazı makinaları fabrikası ile un fabrikaları vardır.

İlçe merkezi Ankara-İzmir karayolu üzerinde yer alır. İstanbul-Ankara demiryolu da ilçe merkezinden geçer. Polatlı ve çevresi eski bir yerleşim merkezidir.  Hitit ve Frigler devrinde “Gordion” önemli merkez idi. İstiklal Savaşı'nda Yunan ordusu Polatlı sınırına kadar yaklaşmış ise de, hezimete uğrayarak geri dönmüştür. Sakarya Muharebesinde Türk ordusunun karargahı Alagöz’den Polatlı’ya nakledilmiştir. İlçe belediyesi 1926’da kurulmuştur.

Şereflikoçhisar: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 60.701 olup, 37.534'ü ilçe merkezinde 23.167’si köylerde yaşamaktadır. İlçe toprakları orta yükseklikteki dalgalı düzlüklerden meydana gelir. En yüksek noktası Küçükdağ Tepesidir. (1648 m). Topraklardan kaynaklanan suları Kızılırmak ve Peçeneközü çayı toplar. Tuz Gölünün kuzeydoğu bölümü ile Hirfanlı Barajının bir bölümü ilçe sınırları içinde kalır. Tabii bitkisi step olup, ormanlık arazi yoktur.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, baklagiller, üzüm, elma, ayçiçeği ve armuttur. Hayvancılık önemli gelir kaynaklarından olup, merinos koyunu ve Ankara keçisi yetiştirilir.

İlçe merkezi Peçeneközü deresi kıyısında kurulmuştur. Ankara-Konya kavayolu, ilçe merkezinden geçer. İl merkezine 126 km mesafededir. Aksaray’a bağlı iken 1933’te Ankara’ya bağlandı. İlçe belediyesi 1886’da kurulmuştur.

Tarihi Eserler ve Turistik Yerleri

Ankara ili tarihi eserleri ve tabii güzellikleri bakımından oldukça zengindir. Çok eski devirlerden zamanımıza kadar gelen çeşitli devirlere ait tarihi zenginliklerin başlıcaları şunlardır :

Ankara Kalesi: Frigya Kralı Midas tarafından M.Ö. sekizinci asırda yaptırılan kalenin; Galatlar, Romalılar, Bizanslılar ve İslam orduları tarafından genişletildiği, Selçuklular tarafından tamir edildiği biliniyor. Kalede Hititlere ait eserlerin bulunuşu, Hititler zamanında yapıldığına işarettir. Eshab-ı kirama ait çok sayıda kabirlerin bulunduğu, fakat zamanla izlerinin kaybolduğu tahmin edilmektedir. Ankara kalesinin iki burcu vardır. Kuzeyde’ki burç kısmen tamir görmüştür. Burada Türk bayrağı dalgalanır. Güneydeki burç ise tamire muhtaçtır. Kaleden Ankara şehrinin yüzde doksanını seyretmek mümkündür.

654 senesinde İslam ordusu Ankara Kalesini fethetmiş, Harun Reşid zamanında ise Ankara ilinin tamamı Bizanslılardan alınmıştır. Ancak 1101’de tekrar Bizansın eline düşmüş, 1073’de ise Selçuklular kaleyi ve şehri yeniden almışlardır.

Ankara Kalesi başlı başına bir tarihtir. Kale iç ve dış olarak iki kısımdır. Dış kale eski Ankara’yı yürek biçiminde kuşatır. İç kale dört katlıdır. Ankara taşı ve spoliyen taşından yapılmıştır. Dış kapı ve Hisar kapısı olarak iki kapısı ve 42 kulesi vardır. Kalede 17. asırda 86 top, 170 çeşme ve 3 bin kuyu vardı. Deniz seviyesinden yüksekliği 978 metredir.

Eskiden Ankara kalesinden inen surlar ovaya kadar yayıldığından, eski Ankara, surlar içinde kalırdı. Bugün bu surlardan hiç eser kalmamıştır. Eski Ankara’da dar sokaklar, dik ve kıvrıntılı yollar, kerpiç ve ahşap evler çoğunluktadır. Son senelerdeki hızlı şehirleşme sebebiyle, eski Ankara’ya ait evler, mezarlıklar, çeşmeler, hatta cami ve medreseler kaybolup gitmiştir. Eski Ankara; Hacıbayram, Çankırı Kapı, Ulus ve İtfaiye Meydanı, Erzurum Caddesi ve Kayabaşı Mahallesi ile sınırlıydı.

Elmadağ menbaları muntazam kanallarla eski Ankara’ya ve hatta şehrin kale kısmına kadar çıkartılmıştır. Kayaş vadisi ve Üregel köyü civarındaki Hanım Pınar’ı, Cebeci ve alt kısmının su ihtiyacını karşılamıştır. Şehirde valilik yapan Abidin Paşa ise Atpazarına su çıkartmıştır. Eskiden bugünkü Ulus Meydanında büyük bir mezarlık bulunuyordu. Eski Ankara’dan birkaç cami ve eser hariç, hemen hemen hiçbir şey kalmamıştır.

Evliya Çelebi’nin kaleminden Ankara şöyle anlatılır: “6600 kadar mamur hanesi vardır. 200 aded sebili, 200 dükkanı bulunur. Süslü bir bedesteni, dört tane zincirli kapısı vardır. Çarşılarının ekserisi yüksek yerlerde kurulmuştur. Uzun çarşı, Atpazarı, Kalealtıpazarı çok kalabalık olan pazarlardandır. Ana caddeleri, mahalle arası sokaklarına temiz, beyaz taştan yapma kaldırım döşelidir. Ayan ve eşrafı bilgin, şairleri çok fazladır. Bini aşkın iyi yetiştirilmiş ve Kur’an-ı kerimi ezberinde tutabilen çocukları bulunmaktadır. Kadınları rengarenk yumuşak ferace giyip, gayet edepli gezerler. Tiftik keçisinin pastırması lezzetli ve nefis kokuludur. Çünkü keçileri, dağlarında pırnar yaprağı yerler. Tiftik keçisi beyaz, süt gibi olup, onun gibi beyaz bir mahluk dünyada yoktur.”

Gavur Kalesi: Haymana yakınında olup, Hitit devrinden kalmadır. M.Ö. 1450’de yapılmıştır, üzerinde Hitit kıyafetlerini belirten kabartmalar yer almaktadır.

Kalecik Kalesi: Kalecik ilçesindedir. Romalılar devrinden kalmadır. Sarp bir tepe üzerindedir.

Camiler:Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden kalma çok sayıda cami vardır. Meşhur camilerden bazıları şunlardır:

Hacı Bayram Camii ve Türbesi: 1427’de büyük alim Hacı Bayram-ı Veli tarafından Hemedanlı Ebu Bekr Mehmed’e yaptırılmış ve 16. asırda Mimar Sinan tarafından tamir edilmiş, zarif bir de minare eklenmiştir. Caminin yanında bulunan Hacı Bayram-ı Veli ve yakınlarının bulunduğu türbe, 1947’de yapılmıştır. Caminin mihrabı açık mavi ve siyah çinilerle süslüdür. Ceviz oymalı minberi beş köşeli yıldız motifleriyle işlidir. Ahi Şerafetullah türbesi ise caminin karşısında bulunmaktadır.

Ahi Elvan Camii: Samanpazarı semtindedir. 1382’de Ahi Elvan Mehmed Bey tarafından yaptırılmıştır. Sultan Çelebi Mehmed 1413’te camiyi tamir ettirmiştir. Ceviz oyma minberi, Türk oymacılığının şaheseridir.

Alaaddin Camii: Ankara Kalesi içinde 1198’de Selçuklu Sultanı İkinci Kılıçarslan’ın oğlu ve Ankara valisi olan Muhiddin Mes’ud Şah tarafından yaptırılmıştır. Önünde tarihi bir çeşme vardır. 1361’de Lülü Paşa, 1434’te de Şerife Sünbül Hanım tarafından tamir ettirilmiştir. Ankara'nın en eski camisidir. Ceviz ağacından yapılmış olan minberi, Türk oyma sanatının nadide eserlerindendir.

Aslanhane (Ahi Şerafeddin) Camii: Atpazarı semtindedir. 1290’da Ahi reislerinden Şerafeddin tarafından yaptırılmıştır. Dış duvarlarında bulunan arslan figürleri yüzünden bu isim verilmiştir.

Cenabi Ahmed Paşa Camii (Yeni Cami): Öncebeci semtinde olup, 1566’da Anadolu Beylerbeyi Cenabi Ahmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yeni Cami ve Ahmediye Camii adlarıyla da tanınır. 1802, 1887 ve 1940’da tamir görmüştür. Beyaz mermerden yapılmış minber ve mihrabı çok güzeldir. Caminin sol tarafında bulunan türbelerde Azimi ve Cenabi Ahmed Paşa türbeleri yer alır.

Hacı Musa Camii: Demirtaş Mahallesinde olup, 1461’de Hacı Musa tarafından yaptırılmıştır. 1923’de tamir gören cami, dikdörtgen şeklinde kerpiç duvarlıdır.

İki Şerefeli Cami: Ulucanlar semtindedir. 1674’te Resul Efendi tarafından yaptırılmıştır. Bu yüzden Resul Efendi Camii diye de bilinir. Minaresi iki şerefeli olduğu için bu ismi almıştır.

Karacabey Camii: 1440’ta İkinci Muradın komutanlarından Karacabey tarafından Mimar Ebubekir oğlu Ahmed’e yaptırılmıştır. Caminin yanında bir imaret bulunur. Bu yüzden İmaret Camii diye de bilinir. Bahçenin sağ tarafında Karacabey'in türbesi vardır.

Karanlık Mescid: On altıncı yüzyılda Elhac Hasan tarafından yaptırılmıştır. Sabuni Mescid adıyla da anılır. Küçük mihrabı geometrik desenlerle süslüdür. Kapısı ile kitabesi, İstanbul Türk-İslam Eserleri Müzesinde bulunmaktadır.

Saraç Sinan Mescidi: Atpazarı’ndadır. Sultan İkinci Gıyaseddin zamanında 1288’de Elhac Siraceddin tarafından Mimar Yusuf bin Kulhasan’a yaptırılmıştır. Caminin yanındaki türbede sekiz sanduka vardır.

Zincirli Cami: 1687’de Şeyhülislam Ankaralı Mehmed Emin Ankaravi tarafından yaptırılmıştır. 1879, 1911 ve 1937 yıllarında üç kez tamir görmüştür. Alt kısmı kırmızı Ankara taşından yapılmıştır. Üst kısmı  tuğla, çatısı da ahşaptır. Minberi çiçek ve geometrik şekillerle süslenmiştir.

Bünyamin Camii: Alaş’tadır. On altıncı asırda Şeyh Bünyamin Ayaşi için yapılmıştır. Caminin kuzeydoğusunda Şeyh Bünyamin’in türbesi vardır.

Akşemseddin Camii:  Beypazarı’nda, Şeyh Akşemseddin adına yaptırılmıştır. Bir kaç defa tamir görmüştür. Minaresi tek şerefelidir. Alt katında dükkanlar vardır.

Kurşunlu Cami: Beypazarı’nda Sadrazam Nasuh Paşa tarafından 17. yüzyılda yaptırılmıştır. Kubbesi kurşunlu olduğu için bu isimle anılmaktadır.

Maltepe Camii: Cumhuriyet devrinde yapılmış olup, klasik Osmanlı mimari özelliklerini taşır.

Kocatepe Camii: Yeni yapılan camilerdendir. 1967 senesinde inşasına başlanan cami, 1986’da ibadete açıldı. 3500 metrekarelik bir alanı kaplayan caminin bir konferans salonu, kitaplığı, çarşısı ve büyük bir otoparkı vardır. Türkiye’nin namaz kılma alanı olarak en büyük camisidir.

Türbeleri: Ankara’da bulunan türbeler taş ve tuğladan yapılmış sade türbelerdir. Başta Hacı Bayram-ı Veli hazretleri olmak üzere, Ahi Şerafeddin, Gülbaba, Karyağdı Karacabey, Yörükdede, Şeyh Behaeddin, Kesikbaş, Ahmed Taceddin, Şeyh Sadreddin, Şeyh Mustafa Karababa ve Kadı Çelebi türbesi bulunan büyük zatlardan bazılarıdır.

Hanlar:Ankara’da çok sayıda han vardır. Kurşunlu (Mahmud Paşa) Kervansarayı, Yeni Pirinç Hanı, Çengelli Han, Çukur Han, Taşhan, Bakırhan, Suluhan, Tuzhan, Pembehan, Attarbaşıhan, Nasuhpaşahanı ve Ayazaik bunlardan başlıcalarıdır. Bugün bu hanların çoğu yıkıntı halindedir.

Hamamlar:Ankara’nın çeşitli yerlerinde tarihi hamamlar vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Eski Hamam: Ulus’ta olup, 15. asırda yapılmıştır.

Karacabey Hamamı: 1444’te Varna Muharebesinde şehid olan Karacabey adına yaptırılmıştır. Çeşitli zamanlarda tamir görmüştür.

Şengül Hamamı: On sekizinci asırda yapılmıştır. İstiklal mahallesindedir. On dokuzuncu asırda tamir görmüştür. Çifte hamam durumundadır.

Medreseler: Selçuklu devrinde ilim merkezi olan Ankara, Osmanlı devrinde de bu durumunu muhafaza etmiştir. Özellikle Fatih devrinde Ankara’da ilim en yüksek noktasına ulaştı. Melike Hatunun yaptırdığı Kara Medrese meşhurdur. Hacı Bayram, Zincirli, İpekçioğlu, Kağnı Pazar, Mermerzade, Aliağa, Sevdediye, İbadullah, Doğanbey, Minharoğlu, Seyfeddin, Karabey, Kethüda, Saz Abdullah, Taşköprüzade, Sarı Hatip, Mustafa Paşa, Sarı Kadın, Ayazade, Seyfiye, Yeğenbey, Yeşil İlahi, Saraç Sinan ve Sultan Alaaddin Ankara’da bulunan medreselerin önde gelenlerini teşkil ederler.

Ankara evleri: Eski Ankara evleri mimari, iç düzeni ve süslemeleri ile Türk mimarisinin en seçkin örnekleridir. Dolap kapakları, tavan ve raflardaki ağaç oymacılığı Türk oymacılık san’atının şaheserleridir. Fakat bu evler yok denecek kadar azalmıştır. Eski san’at eserleri bugün yerini beton yığınlarına bırakmıştır.

Çankaya Atatürk Müzesi: Atatürk’ün oturduğu köşk olup, içinde Atatürk’ün kullandığı eşya ve mobilyalar muhfaza edilmektedir. Cumhurbaşkanlığı köşkünün bahçesindedir. Eski bir bağ evidir.

Anıtkabir Müzesi: Atatürk’ün yattığı bu yer, müze haline getirilmiştir. Atatürk’ün eşyaları, 3113 kitabı ve belgeleri, kendisine hediye edilen kılıç ve şiltler burada bulunmaktadır. Projesini Ord. Prof. Emin Onat ve Doç. Orhan Arda hazırlamıştır. 1944 - 1953 yılları arasında yapılmıştır. Büyük lahdin mermeri tek parça ve 42 ton ağırlığındadır.

TBMM Müzesi: 23 Nisan 1920-1923’de ilk Büyük Millet Meclisinin bulunduğu binada bu devre ait eşyalar sergilenmektedir.

Anadolu Medeniyetleri Müzesi: Cumhuriyetin ilk senelerinde “Hitit Müzesi” olarak kurulan bu müze daha sonra “Arkeoloji Medeniyetleri Müzesi” oldu. 1967’de zenginleştirilerek “Anadolu Medeniyetleri Müzesi” olmuştur. Anadolu’nun muhtelif bölgelerindeki kazılarda ele geçen eserler burada sergilenmektedir.

Kurşunlu Han ve Mahmud Paşa Bedesteni tamir edilerek müze haline getirilmiştir. Alacahöyük, Kargamış, Aslantepe ve Sakargözü kabartmaları bulunmaktadır. Yontma taş ve cilalı taş devrine ait eserler de bulunmaktadır.

Etnoğrafya Müzesi: 1928’de kurulmuştur. Atatürk’ün naşı 1938’den 1953’e kadar 15 sene burada kalmıştır. Bu müze, Türk-İslam eserleri bakımından çok zengindir. İşlemeler, dokumalar, altın ve gümüş işlemeli elbiseler, 17. asırda Ankara evlerinin döşenmiş hali, Selçuklu ve Osmanlı ahşap işçiliği, folklor, tarihi zengin kolleksiyonlar, bakır eşyalar, Türk yazı san’atına ait eserler, tarikat mensuplarına ait eşyalar bu müzeyi süslemektedir.

Diğer müzeler: Ankara müzeler bakımından çok zengindir. Devlet Demiryolları Müzesi, Sağlık Müzesi, Hayvanat Müzesi, Tabiat Tarihi Müzesi, bu müzelerden bazılarıdır.

Anıtlar: Ulus Mdanında Zafer Anıtı, Etnografya Müzesi ve Orduevi önünde Atatürk  Anıtları, Yenişehir’de Güvenlik Anıtı ve Polatlı’da Sakarya Şehidleri Abidesi başlıcalarıdır.

Milli Kütüphane:Türkiye’nin en büyük ve en modern kütüphanesidir. Çok değerli eski eserler vardır. Nükleer saldırı dahil her türlü tehlikeye karşı korunabilecek şekilde inşa edilmiştir. Birbirinden değerli el yazma eser özel kasalarda saklıdır. Dünyaada tek nüshası bulunan Muradname buradadır.

Augustus Tapınağı: Tapınak iki bölümdür: Birinci bölüm, Frigyalılar zamanında “Men” adına M.Ö. 2. asırda yapılmıştır. İkinci bölüm; Galat Kralı Pylamenes tarafından M.S. 10. yılda Roma İmparatoru Augustus adına yapılmıştır. İlk yapıldığında 4 duvardan ibaretti. Sonradan çevresi sütunlarla kuşatıldı. Manisa’daki Artimes Tapınağına benzer. Kitabede, Augustus'un 57 senelik iktidarı anlatılır. Bu tapınak, Hacı Bayram Camii'ne bitişiktir. Osmanlılar devrinde burası medrese olarak kullanıldı.

Tulianus Sütunu: M.S. 4. asırda dikilmiştir. Ulus semtinde Hükumet Meydanındadır.

Roma Hamamı: M.S. 3. asırda Roma İmparatoru Caracalla tarafından yaptırılmış olup, 500 sene hamam olarak kullanılmış ve M.S. 8. asırda yangın neticesi yıkılmıştır. Çankırı Caddesi üzerindedir. Hamamda pek çok eski para bulunmuştur. Soğuk ve sıcak olarak iki kısımdır.

Gordion: Polatlı yakınında, Yassıhöyük köyündedir. M.Ö. 8. asırda Frigya’nın başkenti olmuştur. Hitit, Asur ve Frigya devrinin önemli bir şehri idi. 1950 senesinde yapılan kazılarda Frigyalılara ait saray, Hitit mezarlığı ve Midas’ın mezarı bulundu. Midas, eşek kulaklı olarak tasvir edilmiştir. Frigya krallığına son veren Kimmerler ile Perslerden şehri alan Galatlar (M.Ö. 278) bu şehri yakıp yıktılar. Efsaneye göre bu şehrin Zeus tapınağında çözülmesi zor bir düğüm vardı. M.Ö. 33’te Makedonya Kralı İskender, bu düğümü kılıcı ile keserek çözdü. Efsaneye göre bu düğümü çözen Asya’ya hakim olacaktı.

Elmadağ: Ankara'ya 25 km uzaklıkta bulunan ve kışın devamlı karla örtülü olan Elmadağ’daki “Elmadağ Dağ Evi” ve “Elmadağ Kayak Merkezi” kışın Ankaralıların en çok uğradığı yerlerden biridir. Burada kış sporları çok yapılır.

Kızılcahamam: Selçuklu mimarisinin hususiyetlerini taşıyan hamamları vardır. Çam ormanları ile çevrili vadi, memba suları ile yazın ideal bir dinlenme yeridir. Kaplıcaları romatizma, nevralji, nefrit ve kadın hastalıklarına iyi gelir. İçmeleri ise mide, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarına şifalıdır. Maden suyu meşhurdur.

Haymana, mağara ve kaplıcaları: Turistlerin gezdiği yerler arasındadır. Kaplıcaları, çocuk felcine, kadın hastalıklarına, romatizma ve nefrite iyi gelir. İçmeleri ise idrar yolu hastalıklarına faydalıdır.

Atatürk Orman Çiftliği: Yüzme havuzu, hayvanat bahçesi ve çeşitli tesisleri ile bir gezinti mahallidir.

Gençlik Parkı: Şehir merkezinde bulunmaktadır. Çay bahçeleri, gazinoları, havuzu, lunaparkı ve diğer eğlence yerleri ile Ankaralılar için ideal bir dinlenme merkezidir.

Gezilecek turistik yerler: Çubuk Barajı, Gölbaşı, Karagöl, Söğütözü, Ayaş Beli, Dikmen (Çuldağ), Beyman Ormanları, Sarıyar barajı, Soğuksu, Beypazarı Tekedağı, Karagöl ormanı, Deliktaş ormanı, Milli Park, Çamkoru önemli turistik yerlerdir.

Kaplıcaları: Ayaş kaplıcası romatizma, nevralji, kadın hastalıkları ile kırık ve çıkıklara iyi gelir. Ayaş İçmesi ise safra taşı ve böbrek kumları olan hastalar için istifadelidir. Karakaya Kaplıcaları romatizma, nefrit, kadın hastalıkları, çocuk felcine şifalıdır. Karakaya İçmesi mide rahatsızlıklarına iyi gelir. Beypazarı Kaplıca ve İçmeleri de çok faydalıdır.

ANKARA SAVAŞI

Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid ile Timur Hanın 1402 yılında Ankara’da yaptıkları savaş.

Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid Han, Anadolu beyliklerini hakimiyeti altına aldığı zaman bu ülkelerin beyleri, o zaman batıya doğru gelmekte olan Timur Han’a sığınmışlardı. Ayrıca Timur’dan kaçan Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf ile Tebriz hükümdarı Ahmed Celayiri de, Yıldırım’a iltica etmişti. Bu beyler her iki Türk sultanını birbiri aleyhine kışkırtıyorlardı. Neticede bu kışkırtma ve tahrikler, sünni iki Türk hükümdarını Ankara’nın Çubuk Ovasında karşı karşıya getirdi.

Osmanlı sultanının güç ve kuvvetini iyi bilen, Maveraünnehr’deki en kudretli ve zırhlarla mücehhez kuvvetlerini getiren Timur’un ordusu yüz altmış bin idi. Ayrıca 32 fili vardı. Buna karşılık Osmanlı ordusunun mevcudu yetmiş bin idi. Timur’un kuvvetleri adedce Osmanlılardan çok fazla olduğu için, Yıldırım Bayezid Han ordu kumandanlarına muvaffak olmak için fedakarane gayrette bulunmalarını söyledi.

Osmanlı ordusunun merkezinde padişah ve vezir-i azam ile şehzadeleri Mustafa, Musa ve İsa çelebiler bulunuyorlardı. Sağ kolda Anadolu kuvvetleri, Kara Tatarlar ve onların sağında okçular, sol kolda Rumeli kuvvetleri ve Sırp birlikleri ile ihtiyatta Amasya sancak beyi Şehzade Mehmed’in kuvvetleri yer alıyordu. Timur’un ordusunun sağ kanadında iki oğlu Miranşah ve Emirzade Mehmed ve emirler, merkezde hükümdarın kendisi, sol kanatta ise diğer iki oğlu Şahruh Bahadır ve Halil Sultan ile diğer emirler yer almışlardı.

Savaş Timur ordusunun saldırısıyla başladı. Başlangıçta savaşta üstün görünen taraf Osmanlılardı. Bilhassa yeniçeriler ile Osmanlı sağ kolunda timarlı sipahilerin üstün gayretleri üzerine Timur Han bu mevkilere tekrar kuvvetler sevketti. Ancak bu sırada Osmanlı ordusu iki ihanet ile karşı karşıya kaldı. Sol kolda yer alan ve daha önceden Timur’la anlaşan Kara Tatarlar, Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurmaya başladılar. Sağ koldaki bir kısım timarlı sipahiler de bu sırada Timur’un ordusunda çarpışan beylerini görerek karşı saflarda yer aldılar. Bu gelişmeler üzerine Osmanlı ordusunun sağ ve sol kanadı çöktü. Şehzade Süleyman, Çelebi Mehmed ve Sırp despotu kuvvetlerini toplayarak geri çekilmeye başladı. Yanındaki şehzadeleri ve yeniçerilerle akşama kadar muharebeye devam eden Yıldırım Bayezid ise, çekilmeye çalışırken esir düştü.

Timur Han, kendisini iyi karşıladı ve tesellide bulundu. Bir Osmanlı padişahına yaraşır şekilde, izzet ve ikram eyledi. Ancak esaret zilletini çekemeyen Yıldırım Bayezid Han, kederinden ve nefes darlığından, 44 yaşında vefat etti(l403). Kabri Bursa’dadır. Timur Han, ölüm haberini alınca “Yazık oldu, büyük bir mücahidi kaybettik.” dedi.