Alm. Wirbel (m), Fr. Remous (m), İng. Eddy. Bir yöne doğru akmakta olan bir sıvı veya gazın, bir engel ile karşılaştığında, geri dönerek ve çukurlaşarak yaptığı girdap. Bir köprünün üstünde durup, aşağıda akan suya bakıldığında, köprünün ayaklarına çarpan suyun, bir çevrinti yapıp çukurlaşarak döndüğü görülür. Akan su, büyük bir hızla geldiğinde (anafor durumu) dibe doğru koni biçiminde bir çukur meydana gelir. Bu durumda dönüş hareketi de o ölçüde hızlanır. Okyanuslarda ısı değişimi ile rüzgarların hareketinde bir “dönme” meydana gelir ve “siklon” adı verilen büyük çukurlar halinde anaforlar ortaya çıkar. Böyle bir anafora yakalanan gemiler, anafor çukurunun huni biçimindeki geniş çevresinde döne döne dibe giderler.
Alman bilgini Weizsacker 1943 yılında “büyük anaforlar içinde küçük anaforlar; küçük anaforlar içinde daha küçük anaforlar meydana geldiğini” bildirdi. Onun ortaya attığı “Anafor Teorisi” günümüz bilim dünyasında “iç içe anaforlar” olarak bilinmektedir.
Alm. Schlüssel (m), Fr. Clé (f), İng. Key. Kapı, çekmece, sandık, dolap, çanta gibi kapalı kalması gerekli şeylerin kilitlerini açmak için kullanılan maden veya ağaçtan yapılmış alet. Somun sıkmak ve gevşetmek için kullanılan alete de denir. Çok eski zamanlarda ağaçtan olanları olduğu gibi, madenden yapılanları da vardı. Takıldıkları yerin kıymetine göre değişik şekilde ve kıymette yapılır. Bazıları altın ve gümüş işlemeli yapılırdı. Şekil itibariyle de kullanıldıkları yere göre değişiktir. Anahtarın büyüklüğü, şekli, yuvarlak, yassı, içi kovan şeklinde boş veya dolu olabilir. Dişleri, kilit içindeki yerlerini hareket ettirmek suretiyle kilidi açar ve kapar.
Somun anahtarının hepsi madenden yapılır. Şekilleri ise çok değişiktir. Sabit olanları olduğu gibi ağızları genişleyip daralan tipleri de vardır. Teknik ilerledikçe kilit cins ve şekilleri değiştikçe, anahtar cins ve şekilleri de artmaktadır.
Alm. Anakonda, Fr. Anaconda, İng. Anaconda. Familyası: Boagiller (Boidae). Yaşadığı yerler: Tropik Güney Amerika’da su kenarlarındaki ormanlarda bulunur. Özellikleri: 8-10 metre uzunluktadır. Ağaçlara tırmanır, arasıra suya dalar. Bazan bitkiler arasında yarı yarıya suya gömülü olarak saatlerce kalır. Kuş ve memeli hayvanlarla beslenir. İnsanlara da saldırdığı olur. Avlarını suya çekerek veya sıkarak öldürür. Ömrü: 30-40 yıl. Çeşitleri: Boa yılanlarının suda yaşayan tek türüdür.
Pullu sürüngenler takımının Boagiller familyasından bir yılan çeşidi. Güney Amerika’da And dağlarının doğusundaki tropik ormanlardaki göl ve nehir kıyılarında yaşar. Beden rengi çevre renklere uyum sağlar. Derisi sarımsı yeşilden koyu yeşile kadar değişmektedir. Vücudunun her yanı, düzenli aralıklarla dizili yuvarlak, siyahımsı halka ve lekelerle bezenmiştir. Genelde boyu 8-10 metre olmakla beraber 12 metreyi bulanları da vardır. Ağaçlara iyi tırmanır ve suda iyi yüzücüdür. Bazan suyun yüzünde tembel tembel sürüklendiği görülür. Çoğunlukla kıyılardaki ağaçların üzerinde bulunur. Diğer boa yılanları gibi zehirsizdir.
Suya gelen memeli ve kuşlara pusu kurar. Yakaladığı avlarını sıkarak öldürür. Daha irilerini ise suya sürükleyerek orada boğar. Sonra yutar. Rastgele insanlara da saldırdığından yerliler, bundan çok çekinir ve nefret ederler.
Yumurtalar dişi anakondanın karnında açıldığından, yavrularını canlı olarak doğurur.
Alm.analytische Geometrie (f), Fr.Géometrie analytique, İng. Analytical geometry. Geometrik çalışmaya cebrik analizi tatbik eden ve cebrik problemlerin çözümünde geometrik kavramları kullanan bir matematik dalı. Bütün bunlar kartezyen sistem denilen bir koordinat sisteminin kullanılmasıyla mümkündür. Kartezyen kelimesi, batıda analitik geometride ilk ilmi çalışmayı yapan René Descartes’tan gelmektedir.
Uzay analitik geometride temel bir konu, bir eğrinin veya belirli şartlar altında herhangi bir doğru veya noktanın kendi hareketiyle meydana getirdiği yüzeyin denklemidir. Denklem, eğriyi meydana getiren her bir nokta kümesi tarafından sağlanan sayısal terimlerle ifade edilir. Mesela, merkezi başlangıçta olan birim yarıçaplı daire, başlangıçtan, birim uzaklıktaki noktalar kümesidir. Bir çember üzerindeki herhangi bir nokta (x, y) koordinatlarına sahipse, birim yarıçaplı çemberin denklemi :
x2 + y2 = 1 olur.
Bu denklem, çember üzerindeki her noktanın koordinatları tarafından sağlanır. Benzer şekilde x2 + y2= 4 denklemi merkezi başlangıçta ve yarıçapı iki birim olan çemberin denklemidir.
Bazı geometrik ifadeler eşitsizliklerle ifade edilebilir. Mesela; x2 + y2 < 1 yukarıda tarif edilen çemberin içindeki bütün noktaları; x2 + y2 > 1 denklemi de dışındaki bütün noktaları ifade eder. 1<x2 + y2<4 eşitsizliği x2 + y2 = 1 ve x2 + y2 = 4 denklemi bu iki çember arasındaki alanın noktalarını gösterir. Analitik geometri, x ve y eksenlerine bir noktada dik olan üçüncü bir z ekseni ile genişletilir. x, y ve z eksenleriyle gösterilen bir denklem yüzey ifade eder. Mesela, x2+y2+z2 = 1 merkezi başlangıçta yarıçapı bir birim olan kürenin denklemidir. Yüzeylerin ve eğrilerin önemli özelliklerini araştırmada kullanılan analitik geometri metodları son üç asırda bilimin en önemli araçlarından biri haline gelmiştir.
Çeşitli geometrik şekillerin denklemleri:
İki noktadan geçen doğru denklemi:
y-y1=m(x-x1)
m:doğrunun eğimi
Çember : (x-x0)2 + (y-y0)2 = r2
(x0, y0): Çemberin merkezinin koordinatları,
r : yarıçap.
Elips :
Küre : (x-x0)2 + (y-y0)2 +(z-z0)2 = r2
Alm. Analyse (f), Fr. Analyse (f), İng. Analysis. Bir madde içerisindeki bütün veya bir kaç komponentin miktar ve muhtevasını ortaya koyma.
Kimyasal analiz sırasıyla kalitatif ve kantitatif olmak üzere iki basamakta tamamlanır. Bir maddenin hangi bileşenlerden (element veya bileşiklerden) meydana geldiğini bulmaya yarayan analiz dalına “kalitatif”; bu bileşenlerden her birinin ne yüzdede olduğunu bulmaya yarayan analiz dalına da “kantitatif” analiz denir.
Kantitatif analiz, metodlar yönünden klasik ve modern olmak üzere ikiye ayrılır. Klasik metodlar maddenin ağırlık ve hacim özelliklerine dayanan metodlardır. Maddenin ağırlığı göz önüne alınarak yapılan analize “gravimetrik”, hacim göz önüne alınarak yapılana da “volumetrik analiz” denir. Gravimetrik ve volumetrik analizlerin her ikisi de günümüzde çok kullanılmaktadır. Bilhassa fen ve şehirciliğin gelişmesiyle, medeniyeti tehdit etmeye başlıyan çevre mes’elelerinin tesbiti çalışmaları bu metodların önemini bir kat daha artırmıştır.
Modern metodlara İnstrumental metodlar da denilmekte olup, 1930 yılından sonra hızlı olarak gelişmeye başlamıştır. Bu metodlar, maddenin ışık absorbsiyonu, ışık emisyonu, mağnetik, elektrik, radyoaktiflik gibi özellikleri üzerine kurulmuştur. Bu gün sadece bir özellik üzerine kurulmuş olan metodlar ciltlerle kitap doldurulacak kadar çoğalmıştır. İnstrumental analiz klasik analizden daha hassas, daha az zaman alıcı ve daha kolay olmakla beraber, sonuçlarının değerlendirilmesi bakımından uzman kimyacılara ihtiyaç gösterir.
Bir analiz için uygulanacak analiz metodu madde miktarına bağlı olarak değişir. 50 mg’dan daha fazla madde miktarı ile yapılan analize “makro analiz”, 10-50 mg arasındaki miktarla yapılan analize “yarı - mikro analiz” 1-10 mg arasındaki miktarla yapılan analize “mikro analiz”, 0,001-1 mg arasındaki miktarla yapılan analize “ultra-mikro analiz” ve 0,001 mg’ın altında kalan miktarla yapılan analize de “sub-mikro analiz” denir. Mikro, ultra-mikro ve sub-mikro analizlere ilmi çalışmalarda başvurulur.
Bilimin, teknolojinin, kliniklerin ihtiyaçlarına göre çeşitli cihaz ve metodlar geliştirilmiştir. Mesela: Şeker fabrikalarında ayarlanmış polarimetreler yardımıyla şekerpancarındaki şeker oranı ölçülebildiği gibi, kliniklerde kan ve idrardaki üre, şeker, azot ayarlı araçlarla tayin edilebilmektedir.
Alm. Analyse (f), Fr. Analyse (f), İng. Analysis. Hesaplamanın esas olduğu matematiğin en önemli kolu. Limit kavramı üzerine kurulmuştur. Eğri, yüzey ve fizik problemlerini bünyesine alarak gelişti. Bu tür konular, özel veya farklı değer kümeleriyle meşgul olan cebir ve aritmetiğin dışındaki problemlerdir. Bununla beraber, sonsuz kümelerin limit değerlerini kural haline getirme işlemlerini ihtiva ederler.
Analizin temel kavramı bir sonsuz dizinin limitidir. Pratikte bir fonksiyonun limiti, özellikle türev, integral ve diferansiyel denklemlerin çözümü şeklindeki problemlerde görülür. Modern matematiğin te’sirli bir sahası olan analiz, matematik kuvvetlerin düşüncesi üzerine kurulmuştur.
Ana konularından biri, diferansiyel ve integral hesaptır. Gerçel sayı sistemlerinin en iyi kullanıldığı sonsuz dizi ve seriler, analizin tafsilatlı çalışma formüllerini ihtiva eder. Fonksiyonlar teorisi, fonksiyonların grafiklerinin dışındaki özelliklerini yorumlamak suretiyle özel bir şekilde kurulmuştur. Diferansiyel ve integral denklemler, tabiattaki pek çok fizik kanunlarının ifadeleridir. Değişimler hesabı, maksimum ve minimum problemlerinin çözümünün ileri konularıdır. Diferansiyel geometri, hesaplamanın geometriye olan yaygın bir uygulamasıdır.
Alm. Ananas (f), Fr. Ananas, İng. Pineapple. Ananas. Familyası: Ananasgiller (Bromeliaceae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Yetişmez.
Kısa gövdeli, rozet yapraklı, tropik bölge bitkilerinden. Çiçek yapısı üçlüdür. Çanak ve taç yaprakları vardır. Bileşik meyveleri çomak (spadix) tipi çiçek durumlarında meydana gelir. Meyvenin yenen kısmı etlenmiş olan çiçek eksenidir. Münferit meyvaları üzümsü meyva tipindedir ve çekirdeksizdir. Ananasın üretimi sebze üretimi gibidir.
Vatanı, Orta Amerika’dır. Memleketimiz ve Avrupa için lüks meyvelere dahildir.
Kullanıldığı yerler: Yenen meyvelerinden dolayı üretimi yapılır. Tohumları un ve nişasta bakımından zengindir.
Alm. Kindergarten (m), Fr. Ecole Maternelle, İng. Kindergarten. İlk öğretim çağına gelmemiş 0-6 yaş grubundaki çocukların bir arada olabildikleri bakım, oyun ve eğitim yeri. Anaokulları, çocukları okul düzenine hazırlayan, okul öncesi bilgi ve görgülerin öğretildiği yerdir.
1915 yılına gelinceye kadar Osmanlılarda da buna benzer bir eğitim, mahalle mektepleri, sıbyan mektepleri gibi isimler altında verilirdi. İstanbul'da nisbeten ana okullarına benzeyen mahalle mektebi, fethi müteakib, Fatih Camii yanında kuruldu. Beş ve altı yaşlarındaki kız ve erkek çocukları buralara devam ederek okuma-yazma öğrenirlerdi (Bkz. Mahalle Mektebi).
1915 yılından sonra yürürlüğe giren Tedrisat-ı İbtidaiyye Kanun-ı Muvakkatı ile ilk mektepler bünyesinde ana okulları açıldı. Daha sonra, Cumhuriyet döneminde çıkarılan Ana Okulları ve Ana Sınıfları Yönetmeliği ile ilkokullar bünyesinde açılan ana okullarının, Kız Meslek Liselerinde de döner sermayeli ana okulların açılmasına imkan verildi. Ayrıca özel sektöre de ana okulu açma izni verildi.
1980’den sonra Türkiye genelinde ana okulları, kreş, çocuk yuvası, çocukevi gibi yerler özel ve kamu kuruluşları tarafından işletilmektedir. Bunlardan 0-3 yaş grubundaki çocuklar için, açılmış olanlara kreş; 3-6 yaş grupları çocukları için açılanlara Yuva ve çocuk evi ismi verildi.
Bu okulların denetimleri İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Sağlık ve Sosyal Hizmetler Müdürlükleri tarafından yapılmaktadır. Milli Eğitim Müdürlüklerine bağlı olanlara ana okulu, Sağlık ve Sosyal Hizmet Müdürlüklerine bağlı olanlara ise çocuk evi ismi verilmektedir. Bu okulların her ikisi ilkokul öncesi eğitim vermektedir.
Kanunlara göre, ana okullarında çalışan yönetici ve öğretmenlerin yüksek öğrenim görme şartı vardır. Kurucular için ise, böyle bir şart yoktur.
Yapılan son 1989-90 istatistiklerine göre, ana okullarından 0-6 yaş grubundaki çocuklardan yüzde 1’i, 3-6 yaş grubundaki çocukların ise yüzde 2’si faydalanabilmektedir.
Alm. Anarichie, Gesetzlosigkeit (f), Fr. Anarchie, İng. Anarchy. Bir toplumda otorite ve düzenin bulunmaması; buhran. Komutan yokluğu, yönetici, idare edici bir otoritenin bulunmaması, manasındaki Fransızca “Anarchie” kelimesinden gelir.
Anarşizim, hükumet idaresi bulunmayan, ferdiyetçi bir toplum kurmayı hedef alan bir teoridir. Anarşizim, devletin lüzumunu inkar eder. Beşeri münasebetlerde devlet otoritesini tamamen veya kısmen ortadan kaldırmayı gaye edinir.
Anarşinin tarihi çok eskilere dayanır. M.Ö. 342 - 270 yılları arasında yaşayan Yunanlı filozof Zeno anarşist felsefenin ilk mümessilidir. Her çağda kendine tarafdar bulan bu felsefe, tarih boyunca, toplumları ve devletleri tehdid etmiştir. Amerikalı başkanlardan William Mc Kinley, J. Kenedy, Rus Çarı İkinci Aleksandr, Avusturya İmparatoriçesi Elizabeth, Osmanlı padişahlarından Genç Osman, Üçüncü Selim Han, Abdülaziz Han, Türkiye başbakanlarından Nihat Erim, İtalya kralı Umberto, anarşistler tarafından öldürülen belli başlı büyük devlet adamlarıdır. Anarşizm devlete yönelik bir hareket olduğundan, hedef olarak özellikle devlet başkanlarını ve birinci derecedeki idarecileri seçer.
Anarşi bilhassa 18 ve 19. yüzyıllarda Avrupa ve Amerika’da yayılmış ve bir fikir akımı haline gelmiştir. İngiliz William Godwin, Fransız J.P. Proudhon bu akımın güçlü savunucularıdır. On dokuzuncu yüzyıl sonlarında Rus anarşisti Bakunin, fiili önderlik yaparak şiddet hareketlerini başlatmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası nükleer dengenin kurulmasıyla sıcak harbi göze alamayan büyük devletler, ekonomik ve politik isteklerini gerçekleştirmek için anarşiyi silah olarak seçtiler. Birçok devleti iç savaşa sürüklediler ve neticede anarşi uluslararası bir nitelik kazandı.
Anarşist unsurlar, başvurdukları eylemlerle, devlet otoritesini sarsmak ve teröre kargaşa ortamı hazırlayarak, ülkeyi yönetilmez hale getirmek için çalışıp mevcut düzenin değişmesine zemin hazırlarlar. Bu duruma düşmüş bir ülke üzerinde menfaati bulunanlar, birbirleriyle kıyasıya çarpışmaktadırlar. Bu hal ise o ülkenin iç savaşa sürüklenerek parçalanmasına sebep olmaktadır.
Uluslararası anarşi 1950 - 60 yılları arasında planlı bir hazırlık dönemi geçirdi. Bilhassa 70’li yıllarda bir çok devletin başına bela olan anarşi, 1980’de doruk noktasına ulaştı. Bu dönemler içerisinde anarşinin, Güney Amerika, Ortadoğu, Batı Avrupa, Afrika ve Asya ülkelerine yayıldığı görülmektedir.
Anarşinin bu kadar yaygınlaşmasında bazı devletlerin rolü ve desteği olduğu gibi, aşağıdaki hususların da tesiri olmuştur:
Uluslararası ulaşım ve haberleşmenin gelişmesi.
Teknolojik gelişmelerin yeni cihaz ve silahların yapımında kolaylıklar sağlaması.
Uluslararası anarşi örgütlerinin en büyük mali kaynağı olan silah ve uyuşturucu madde kaçakçılığında bazı devletlerin destek olması.
Uluslararası terör örgütleri arasındaki, istihbarat, eğitim, malzeme sağlanması ve eylem konularında işbirliğinin gelişmesi.
Kendi ülkelerini zarara sokmadıkça, anarşi karşısında hükumetlerin ve halkın hareketsiz kalmaları.
Batılı demokratik ülkeler ile diğer demokratik ülkelerdeki idarenin anarşinin gelişmesi için uygun imkanlar sağlaması.
Batılı toplumların kendi hükumetlerinin anarşiye karşı aldıkları tedbirleri kabul etmeyip karşı çıkmaları.
Batıdaki toplumların, anarşi örgütlerinin ve bunların ardındaki güçlerin propagandasının etkisinde kalmaları.
Mevcut siyasi rejimlere karşı, devletlerarası platformda cepheler teşkil edilmesi.
Hükumetlerin müsamaha ve geniş fikirliliğinden faydalanılarak, çeşitli sosyal ve ekonomik konuların sömürülmesi.
Günümüzün dünyaca meşhur anarşistlerinden biri de çakal adıyla tanınan Carlos Marigella’dır. Birçok olaya karışan bu uluslararası terörist, bir el kitabında şöyle demektedir: “Büyük şehirlerin girişine yerleşin. Gelişmekte olan bütün ülkelerde köyden şehre bir akın vardır. Fakir ve iş arayanlara gecekondular vererek kendinize bağlayın. Giriş ve çıkışları kontrol edin. Elektrik, su, yol gibi altyapının gelmesini engelleyin. Böylece olayları gayet rahat sömürebilirsiniz...”
Ülkemiz, stratejik önemi ve tabii zenginlikleri ile sürekli olarak yabancıların ilgisini çekmektedir. Bu yüzden, eski tarihlerden beri dış mihraklı anarşi hareketlerine sahne olmuştur. Sultan İkinci Abdülhamid Hana günün meşhur anarşisti Belçikalı “Jorris” tarafından suikast düzenlenmiştir. Hadiseler “İttihat ve Terakki” zamanında daha da artarak devam etmiştir. Sadrazam Mahmud Şevket Paşa anarşistler tarafından vurulmuştur.
Birinci Dünya Savaşına gelinceye kadar binlerce insan anarşik hadiseler yüzünden öldürülmüştür. Savaş esnasında yavaşlayan hareketler Cumhuriyet devrinde de devam etmiş ve bilhassa 70’li yıllarda alabildiğine artmıştır.
Ülkemizde, 26 Aralık 1978 - 11 Nisan 1983 tarihleri arasında 40.000 civarında olay olmuş ve 5634 kişi hayatını kaybetmiştir. Ayrıca olaylarda 11.268 kişi de yaralanmıştır.
15 Ağustos 1984 tarihinden 9 Nisan 1990 tarihine kadar geçen sürede 25 subay, 24 astsubay, 238 er ve erbaş, 13 polis şehit düşmüş, aynı dönemde 57 köy korucusu, 13 muhtar, 17 öğretmen PKK tarafından acımasızca öldürülmüştür. Çoluğu çocuğuyla, kadını ve erkeğiyle, yaşlı ve genciyle, sivil halktan 579 yurttaşımız da aynı dönemde PKK teröristlerince öldürülmüştür. Öldürülen PKK sayısı 610'dur.
Temmuz 1992 sonuna göre 500 bölücü örgüt militanı ölü olarak ele geçmiştir. Sağ olarak yakalananların sayısı 800'dür.
Son 5 yılda (Temmuz 1992 sonuna göre) 2500 PKK militanı ölü veya sağ yakalandı. 4200 kalaşnikof otomatik tüfek, 2000 piyade tüfeği ve binlerce tabanca ele geçirildi. Son 5 yılda 830 asker, polis ve korucu şehit oldu. 850 sivil öldü. PKK Nisan 1992'den bu yana militan sıkıntısı çekmektedir. İçişleri Bakanlığına göre PKK 1988'de 315; 1989'da 802; 1990'da 801; 1991 yılında 1165 terör olayı meydana getirmiştir.
Alm. Anis, Fr. Anis (m), İng. Anise. Familyası: Maydanozgiller (Umbelliferae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Anadolu.
Haziran-ağustos aylarında, beyaz renkli çiçekler açan, 50-60 cm yüksekliğinde, bir senelik bitki. Gövde dik, silindir biçiminde, içi boş, çok dallı, tüylü ve üstü çizgilidir. Alt yaprakları uzun saplı, oval veya kalb biçimindedir. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Meyveleri armut şeklinde küçük, üzeri tüylü, yeşilimsi sarı renklidir.
Başta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da bahçelerde yetiştirilir. Kültür anasonunun vatanının Anadolu olduğu tahmin edilmektedir.
Kullanıldığı yerler: Kullanılan kısmı, meyvaları ve yapraklarıdır. Meyveleri tamamen olgunlaştıktan sonra toplanır ve gölgede kurutulur.
Meyvalarında nişasta, müsilaj, sabit ve uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağ miktarları bitkinin cinsine ve yetiştiği yerin şartlarına bağlıdır. Uçucu yağın % 80-90’ı anetoldür. Anetol, zehir etkili fakat bu etkisi çok olmayan bir maddedir. Meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen anason yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur. Anason tıpta midevi, bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Ayrıca nefes darlığı, öksürük ve kalb çarpıntısı rahatsızlıklarında da etkilidir. Anason yüksek dozda alındığında baş ağrısı, uyuşukluk, görme zorluğu yapar. Daimi kullananlarda anisizm hastalığına sebeb olur. Bilhassa çocuklara uyku vermede, midede teşekkül eden gazları gidermede çok faydalıdır. Bebekler için bir çay kaşığı tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazırlanır. Yemeklerden önce veya süte katılarak bir kaç çay kaşığı verilir. Büyükler % 1-2’lik çayını günde 2-3 bardak alabilir.
Alm. Anatomie (f), Fr. Anatomie, İng. Anatomy. Canlı varlıkların şekil ve yapılarını inceleyen, bir temel tıb bilimi dalı. Bu bilim, tıbbın temeli kabul edilen ana bilimlerden olup, aynı zamanda tıb tahsilinin önemli derslerinden biridir.
İslam tıbbının en büyük alimlerinden olan İbn-ün-Nefis (1210-1288) anatomi ile ilgili olarak “İnsanoğlu yaratıldığından itibaren bedeninin iç kısımlarını merak etmiştir” dedi. Dolayısıyla anatomi tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. M.Ö.3000 yıllarında İskenderiye’deki okulda insan vücudu üzerinde çalışmalar yapıldığı tesbit edilmiştir.
İslamiyet’de insan bedeni kıymetli olduğundan ve onun cesedine de önem verilmesi gerektiğinden insan vücudu üzerinde anatomi çalışmaları yapılmamıştır.
İslam tıb alimlerinden El-Cahız (vefatı 868), iç yapısını araştırmak için hayvan bedenlerini parçalamıştır. Gebe olan hayvanların karınlarını açarak embriyoların yerlerini, sayılarını ve pozisyonlarını araştırmıştır. Bitki,hayvan ve minerallerin karakterlerini ve tabiatlarını müşahade etmekten ve deneyler yapmaktan bahseden ilk müslüman alimdir. Kitab-ül-Hayvan isimli eserinde hayvan psikolojisinden, intibaklarından ve çeşitli durumlarından bahsetmiştir.
İslam memleketlerinde yetişen Yuhanna, İbn-i Masaveyh Nasturi (v. 857) halife Mu'tasım’dan anatomik çalışmalar için maymunlar almıştır. İnsan bedeni hakkında daha çok bilgi elde etmek için bunlar üzerinde operasyonlar yapmıştır.
Fransız müellifi P.S. Andre, İslam tabiblerinin Sicilya’da anatomi öğrettiklerinden bahsetmiştir.
Müslüman tıb alimleri, eskiden gelen anatomi bilgisini zenginleştirmişlerdir. Ahmed bin Mansur on beşinci yüzyılda yaşamış ve Teşrih-i Mansuri adlı resimli anatomi kitabında Yunan literatüründe bulunmayan figürler, diyagramlar, insan bedenine ait çeşitli kısımlar sergilenmiştir. On birinci yüzyılda Abdüllatif Muraffahuddin Ebu Muhammed Abdüllatif bin Yusuf Bağdadi (1161-1231), Galen’in (Calinos) alt çenenin tek kemikten yapılı olduğuna dair iddiasını eleştirmiştir. Binlerce insan kafatasını incelemiştir. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: “Astronomi ve anatomi bilmeyen; Allahü tealanın varlığını ve kudretini anlayamaz.”
Yine Müslüman anatomistler insan kafatasının 8 kemikten meydana geldiğini ortaya koymuşlardır. Halbuki Galen 7 kemikten meydana geldiğini ileri sürmüş idi. Kulak içinde üç kemikçiğin varlığını ilk defa keşfeden de Müslüman anatomistlerdir. Onlar, gözün yapısını çok iyi biliyorlardı ve oftalmolojide çok ilerdeydiler. Batının da saygı ile bahsettiği meşhur hekim Ebu Bekr Muhammed Razi (854-932) göz ameliyatını fenni usullerle yapan ilk hekimdi. Ömrünün son zamanlarında gözleri görmüyordu. Kendisini ameliyat için gelen doktora, gözün anatomisi ile ilgili sorduğu suallere iyi cevap alamayınca, ameliyattan vaz geçti. “Gözün yapısını bilmeyen bir doktor nasıl ameliyat yapabilir?” dedi. İbn-i Masaveyh de, Daghal-ül-Ayn adlı bir göz hastalıkları kitabını yazmıştır. Diğer bir önemli oftalmoloji kitabı, talebesi olan Huneyn ibni İshak’ındır. Sinirlerin yapılarının beyninkine benzediğini ilk ortaya koyandır.
Ebü'l-Farec; sinirlerin içinde hislerin ve hareketlerin aktığı kanalların bulunduğunda ısrar etmiştir.
Şam’dan Alaeddin el-Kureyşi; gıdanın, bedenin ısısının devamında kullanıldığını bulmuştur. Bu fikir batıda çok daha geç anlaşılmaktadır. Ebu Sehl Mesihi isa bin Yahya Cürcani; gıdanın, mideden çok barsaklardan emildiğini göstermiştir.
Türkistanlı Müslüman tabip Ali bin Ebi'l-Hazm (İbn-ün-Nefis 1210-1288) küçük kan dolaşımını William Harvey’den üç asır önce açıkladı ve şemasını çizdi. Her ne kadar Galen ve İbn-i Sina da kan dolaşımını izah etmek için uğraşmışlarsa da muvaffak olamamışlar ve bu konunun teferruatlı keşfi İbn-ün-Nefs’e nasib olmuştur. Akciğerleri ve kan dolaşımını incelikleriyle açıklamıştır. Kalbin içinde kan damarları olduğunu ilk defa farkeden odur. Eş-Şamil fit-Tıb, Şerhu Teşrih-il-Kanun kitaplarında belirtildiğine göre zamanın sultanı Zahir Baybars’ın haçlılarla yaptığı savaşlarda öldürülen binlerce düşman bedeni üzerinde gözleyerek anatomi çalışması yapmıştır.
Endülüs İslam medeniyetinin saçtığı ilim ışıklarıyla zuhur eden Rönesans devrinin meşhurlarından Leonardo da Vinci, insan bedeni üzerinde diseksiyonlar yaparak bu çağı açmıştır.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğundaki tıb fakültelerinde organ yapısı bakımından insana sıkı benzerlik gösteren at üzerinde anatomi dersleri yapılmaktaydı. Zamanla üniversitelerde yapılan değişikliklerle Türkiye’de anatomi dersleri insan cesedi üzerinde yapılmağa başlanmıştır. Halen tıp fakülteleri ikinci sınıflarında anatomi pratikleri insan cesedi üzerinde yapılmaktadır.İnsan vücudu üzerindeki bütün dokular, kemikler, sinir, adale, iç organlar v.b. kadavra denilen ve özel işlemler sonucu muhafaza edilmiş insan cesedi üzerinde tetkik edilmektedir.
İnsan Anatomisinin Bölümleri
Sistematik anatomi: Vücudun bütün sistemlerini ayrı ayrı inceleyen bilimdir. Kemikbilim (Osteologia), Kasbilim (Myologia), Sinirbilim (Neurologia) bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Topoğrafik anatomi: Daha önceleri, tıbbi, cerrahi veya uygulamalı anatomi denilen bu dal, vücudun herhangi bir bölgesinde doku katlarını sırayla deri, adale, damar, sinir ve kemik katları olarak inceler. Cerrahi işlemlerde topoğrafik anatomiyi bilmenin büyük önemi vardır.
Patolojik anatomi: Organların normalden, sapmalarını inceleyen dal. Çok önemli olduğundan dolayı bugün fakültelerimizde ayrı bir temel bilim dalı olarak okutulmaktadır. Bir organda kanama, kalb adalesinde geçirilmiş bir enfarktüs, akciğerlerde geçirilmiş bir tüberküloz (verem) kalıntısı, bir urun (tümörün) habis olup olmadığı bu bilim tarafından açıklanır. Kişi hayatta iken ortaya çıkarılamayan hastalıklar veya şüpheli ölüm sebepleri, patolojik anatomi uzmanları tarafından bulunmakta ve bu şekilde adalete de yardım edilmektedir.
Anatominin önemli olan bu bölümlerinden başka Radyolojik, Mikroskopik, Artistik, Komperatif (mukayeseli) anatomi gibi bazı bölümleri de vardır.
Alm. Mutterlandspartei, Fr. Parti de la Mére Patrie, İng. Motherland Party. Cumhuriyet devri siyasi partilerinden. 12 Eylül 1980 Harekatı’ndan sonra siyasi faaliyetlere son verilip partiler kapatıldı. Üç senelik bir aradan sonra siyasi faaliyetlere müsaade edilince, Turgut Özal ve 38 kurucu arkadaşı 21 Mayıs 1983’de Anavatan Partisi’ni kurdu. Partinin genel başkanlığına Turgut Özal getirildi. Çok kısa bir zamanda halk tarafından benimsenen Anavatan Partisi, 6 Kasım’da yapılan seçimlerde büyük bir çoğunluk sağladı. İştirakin çok fazla olduğu bu seçimlerde, 18.214.104 geçerli oy kullanıldı. Bu oyların 7.832.827’sini (% 45.15) alan ANAP, 400 milletvekilinden 211’ini çıkararak Meclis’te çoğunluğu sağladı. Cumhurbaşkanı tarafından, parti genel başkanı olan Turgut Özal’a hükumet kurma görevi verildi. Başbakan olan Turgut Özal, kendisinin ilk, Cumhuriyetin 45’inci hükumetini 7.12.1983’de kurdu. 25 Mart 1984 yılında yapılan mahalli idareler seçiminde, geçerli oyların % 41,6’sını alarak 54 vilayet merkez belediyelerini ve 300’ün üzerinde ilçe belediyeliklerini kazandı. ANAP, 26 Mart 1989’da yapılan mahalli seçimlerde oyların % 21,8’ini aldı ve üçüncü parti durumuna düştü.
29 Kasım 1987’de yapılan seçimlerde 23.923.624 geçerli oyun 8.681.835’ini (% 36.29) olarak 292 milletvekili ile çoğunluğu sağladı. Turgut Özal, Cumhuriyet’in 46’ıncı hükumetini kurarak 31 Aralık 1987’de Güvenoyu aldı. Turgut Özal’ın 9 Kasım 1989’da Cumhurbaşkanı seçilmesi ile boşalan ANAP Genel Başkanlığı’na, 17 Kasım 1989’da yapılan 1. Olağanüstü genel kongrede, kongreye katılan toplam delegelerin 739’unun oyunu alarak Yıldırım Akbulut seçildi. 15 Haziran 1991'de yapılan parti genel kongresinde, A.Mesut Yılmaz kongreye katılan 1170 delegenin 631'inin oyunu alarak ANAP genel başkanı ve Başbakan oldu. 20 Ekim 1991'de yapılan milletvekili erken genel seçiminde, ülke genelinde kullanılan oyların % 24'ünü alarak 115 milletvekili çıkardı. Büyük Millet Meclisinde iktidar partisi iken Ana Muhalefet Partisi durumuna düştü.
15 Haziran 1991'de yapılan 3. ANAP Büyük kongresinde genel başkanlığa Mesut Yılmaz 631 oy alarak seçildi. Yıldırım Akbulut'un başbakanlıktan istifası üzerine 17 Haziran 1991'de hükümeti kurmak üzere başbakanlığa atandı.
Partinin genel olarak düşünceleri ve yapmak istedikleri :
Memleketin iktisadi, sosyal, kültürel refahını te’min etmek. Devletin müdahalelerini asgariye indirerek hür teşebbüsü desteklemek. Ağır işleyen bürokrasiyi azaltmak, kambiyo ve ithalata liberasyonu getirmek. Enflasyonu düşürmek, ihracatı artırmak, dış politikada Türkiye’nin itibarını artıracak tedbirleri almak. Büyük halk kitlesini meydana getiren ve “orta direk” tabir edilen kesimi kalkındırmak. Milliyetçi, muhafazakar, manevi değerlere saygılı olmak.
Alm. Grundgesetz (n), Konstitution (f), Fr. Constitution, İng. Constitution. Devletin esas kuruluşunu, devletin kişilerle ve kişilerin birbirleriyle olan münasebetlerindeki temel hak ve hürriyetlerini belirten, tanınan bu hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasını engelleyecek yasama ve yargı sistemini kuran temel kanun. Anayasaya aykırı kanun çıkarılamaz ve hiç bir kimse ve organ, kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.
Anayasada umumiyetle devletin temel siyasi ve idari organizasyonu ile vatandaşların temel hak ve hürriyetleri, devlete karşı vazife ve mükellefiyetleri tesbit edilir. Birçok ülkede anayasa bu maksatla teşkil edilmiş kurum (Kurucu Meclis) tarafından hazırlanmıştır. Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilemeyeceği anayasa hükmü olarak yer almıştır.
Anayasının çeşitli hükümleri arasında çok geçen ve varlığı özellikle belirtilen kuruluşlara “Anayasal Kuruluşlar”; Anayasanın bütün hükümlerinin normal biçimde işlemesine “Anayasal düzen”; çıkan kanunların ve yöneticilerin icraatlarının anayasaya uygun olmasına “Anayasa’nın üstünlüğü”; anayasanın vatandaşlara tanıdığı temel haklara ise “Anayasal haklar” denir.
Avrupa’da ilk yazılı Anayasa 1628 yılında İngiltere’de hazırlanmıştır. Türkiye’de ise ilk yazılı Anayasa rejiminin temeli; 1808 Sened-i İttifak, 1839 Gülhane Hatt-ı Humayunu ve 1856 Islahat Fermanı ile atılmıştır. İlk yazılı Anayasa 1293 Kanun-i Esasisi adı altında Midhat Paşa ve aynı düşüncede olanların gayret ve çalışmaları ile 23 Aralık 1876’da Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından ilan edilmiştir. Yeni Anayasa, padişah tarafından tayin edilen Ayan üyeleri ile seçimle gelen meb’uslardan kurulu iki meclisli bir parlamento meydana getirmiştir. Meclis-i Ayan ve Meclis-i Meb’usandan oluşan meclise, “Meclis-i Umumi” adı verilmiştir.
O zamanki parlamentoda Meb’usların % 40’ı Türk’tü. Türk olmayanların çoğu ise Osmanlı Devletini parçalamak için açıktan faaliyet gösteriyorlardı. Meb’uslar arasındaki derin anlaşmazlık ve Osmanlı Devletini bölme ve yıkma faaliyetlerinin tehlikeli bir noktaya gelmesi üzerine, 1877 Şubat başında Padişah, Anayasa’da yer alan bir maddeye dayanarak meclisi tatil etti. Böylece Anayasa’yı yürürlükten kaldırmış oldu.
Hareket Ordusunun İstanbul’a gelmesi ve İttihat Terakkici’lerin iktidarı ele geçirmeleri üzerine 23 Temmuz 1908’de Anayasa yeniden yürürlüğe kondu. 1908’de faaliyete geçen meclis, Osmanlı Devletinin bölünmesini ve yıkılışını önleyemedi. Hatta daha da hızlandırdı.
Sultan İkinci Abdülhamid Han, yaklaşan Birinci Dünya Harbinde tarafsız kalarak, harbin sonunda güçsüz kalan taraflardan kaybedilen Osmanlı topraklarının bir kısmını yeniden ele geçirmeyi devletin temel politikası yapmıştı.
1908’de zorla iktidar olan İttihat ve Terakki ise, Almanya’nın galip geleceğine inanarak emr-i vakiler ile savaşa sokarak Osmanlı Devletinin yıkılmasına sebep oldu.
İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin İstanbul’u 16 Mart 1920’de işgali üzerine, ikinci Osmanlı Meclisi 18 Mart 1920’de tatil kararı aldı. 11 Nisan 1920 günü Sultan Vahideddin Han meclisi fesh etti. 23 Nisan 1920’de Ankara’da çalışmalarına başlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir Anayasa’nın hazırlanması çalışmalarına hemen başladı. Temsili rejimin bir uygulama şekli olan “Meclis Hükümeti” sistemini getiren 24 maddelik bir Anayasa kabul edildi. Bu Anayasa, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’dur.
İstiklal Harbi’nin kazanılmasından sonra, devletin kuruluşunu ilgilendiren temel değişikliklerin olmasından dolayı yeni bir Anayasa hazırlandı. 24 Mayıs 1924’te Resmi Gazete’de neşredilerek yürürlüğe giren bu Anayasa 105 maddeden ibaret olup, tek meclisli parlamento getirdi. Silahlı Kuvvetlerin 27 Mayıs 1960 günü yönetimi ele almasına kadar bu Anayasa yürürlükte kaldı. Bu zaman zarfında esasa ve şekle ait bazı değişiklikler yapıldı.
27 Mayıs 1960’ta işbaşına geçen Milli Birlik Komitesi TBMM’ni feshetti. 6 Aralık 1960 günü seçilen “Kurucu Meclis”, 27 Mayıs 1961’de yeni Anayasa’yı kabul ederek, 9 Temmuz 1961’de halk oyuna sundu. 6 milyon 348 bin 191 evet oyu (% 61.50) ile kabul edildi. Hayır diyenler ise 3 milyon 934 bin 370 idi (% 38.50). Yeni Anayasa, 3 Temmuz 1961 günü 344 sayılı kanun olarak Resmi Gazete’de neşredilip yürürlüğe girdi. Bir başlangıç, 157 madde ve 11 geçici maddesi bulunan ve iki meclisli bir parlamento getiren Anayasa’daki ilk değişiklik 8 sene sonra 6 Kasım 1969’da yapıldı. 1961 Anayasasında en önemli geniş değişiklikler 12 Mart 1971 muhtırasından sonra oldu. 10 yıllık uygulamanın ışığı altında 11, 15, 19, 22, 26, 29, 30, 32, 38, 46, 60, 64, 89, 111, 114, 119, 120, 121, 124, 127, 134, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 147, 149, 151 ve 152. maddeleri olmak üzere 35 maddesi değiştirildi. 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetlerinin idareye el koymasından sonra, bazı istisnai maddelerle yeni Anayasa’nın 7 Kasım 1982 tarihinde kabulüne kadar yürürlükte kalmıştır.
1982 Anayasası “Danışma Meclisi” ve “Milli Güvenlik Konseyi”nce hazırlandı. 7 Kasım 1982 günü halk oyuna sunuldu. 1.626.431 “red” oyuna karşılık (% 8.63), 17.215.559 “Evet” oyu ile (% 91.37) kabul edilmiştir. Başlangıç, 177 madde ve 16 geçici maddeden ibarettir. Anayasa’nın genel esasları, 1. kısımda, 1-11 maddelerinde belirtilmiştir. Üçüncü kısım, Cumhuriyetin temel organlarını ve çalışma esaslarını tesbit etmektedir. Dördüncü kısım, mali ve ekonomik hükümlerdir. Beşinci kısım, çeşitli hükümler, altıncı kısım geçici maddelerdir; yedinci kısım ise son hükümlerdir.
Anayasa’nın 146-153. maddelerinde belirtilen “Anayasa Mahkemesi”; çıkarılacak kanun, kanun hükmünde kararname ve TBMM iç tüzüğünü Anayasa’ya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetler.
1982 Anayasası’nda Cumhuriyet Senatosu kaldırılmıştır. 143. madde ile de Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulmuştur.
Alm. Verfassungsgerichte (f), Fr. Cour constitutionnel, İng.Constitutional court. Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğünün anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetleyen mahkeme. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.
Anayasa Mahkemesi, ilk defa 1961 anayasası (madde: 145-152) ile hukukumuza girmiş, 1971’de bazı değişikliklere uğramıştır. 1982 anayasasında da yer alan Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri yeniden tanzim edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi on bir asil üye ve dört yedek üyeden kurulur. Cumhurbaşkanı, iki asil ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asil bir yedek üyeyi Danıştay, birer asil üyeyi Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından üye tam sayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asil üyeyi ise Yüksek Öğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan Yüksek Öğretim Kurumları öğretim üyeleri içinden göstereceği üç aday arasından; üç asil ve bir yedek üyeyi ise üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer. Anayasa Mahkemesi, asil üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile dört yıl için bir başkan ve bir başkan vekili seçer. Üyeler, asli görevleri dışında resmi veya özel hiç bir görev alamazlar. Altmış beş yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar.
Görev ve yetkileri: Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin ve TBMM iç tüzüğünün anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Cumhuriyet Başsavcılığının açacağı dava üzerine siyasi partilerin kapatılmasını karara bağlar. Olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmündeki kararnamelerin anayasaya aykırılığı için Anayasa Mahkemesine dava açılamaz.
Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Hakimler ve Savcılar yüksek kurulu ve Sayıştay Başkanı ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
Anayasa mahkemesine iptal davası açabilenler: Cumhurbaşkanı, iktidar ve anamuhalefet partileri meclis grupları, TBMM üye sayısının en az beşte biri tutarındaki üyeler. İktidarda birden fazla siyasi partinin bulunması halinde, iktidar partilerinin dava açma hakkını en fazla üyeye sahip olan parti kullanır.
Dava açma süresi: İptali istenen kanun, kanun hükmündeki kararname veya içtüzüğün Resmi Gazete’de yayınlanmasından başlıyarak altmış gün sonra düşer.
Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmündeki kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez. (Anayasa 146-153).
Alm. Steinfructiger Wacholder, Fr. Genévrier de Syrie, İng. Juniper of Syria. Familyası: Servigiller (Cupressaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Toroslar.
Toroslar’dan Lübnan’a kadar olan bölgede 1300-2000 metre yüksekliklerde yetişen bir bitki. İğne yaprakları oldukça büyük olup, 2-3 cm uzunluğunda 3 mm eninde, üçlü halka dizilişlidir. Büyük, mavi veya mor renkli kozalakları vardır.
Kullanıldığı yerler: Kozalaklarından marmelat ve andız pekmezi yapımında faydalanılır. Andız kökü mideye ve dimağa kuvvet verir. Köklerinin kaynatılmasıyla elde edilen lapası, halk arasında romatizma ve siyatik ağrılarına karşı kullanılmaktadır. Ayrıca mide, yarım ve tam baş ağrılarına karşı da faydalıdır.
Güney Amerika’nın Pasifik sahilleri boyunca uzanan 8.900 km ile dünyanın en uzun ve yüksek dağ silsilelerinden biri. Venezuela, Kolombiya, Ekvador, Peru, Bolivya, Şili ve Arjantin’in bazı kısımlarını kaplar. Andlar, güneyden kuzeye doğru; Patagonya Andları, Orta Andlar, Peru Andları, Ekvador Andları, Kolombiya Cordilleraları ve Venezuela Cordilleraları olmak üzere altı bölüme ayrılır.
Kıtanın batısındaki kıyı şeridini kuzeyden güneye doğru ikiye ayıran bu sıradağ silsilesi, Andların en yüksek yerleridir. Buradaki Aconcagua tepesi (6.960 m) Orta Andlar’da yer alır. Ekvador’dan Şili’deki Velgarasio’nun doğusundaki Uspallata Geçidi’ne kadar en alçak nokta 3.048 metredir. Venezuela, Kolombiya, Ekvador ve Bolivya gibi Güney Amerika devletlerinin başşehirleri And Dağlarının yüksek yerlerinde kurulmuştur.
And Dağlarının birçok yerinde faal ve sönmüş volkanik tepeler vardır. Güney ve Orta Peru, Güney Şili, Ekvador ve Kolombiya’da 70 kadar aktif volkan mevcuttur. Andlardaki topraklar gençtir ve arazinin dik eğimi yüzünden su ve rüzgarla büyük bir aşınmaya uğrar. Bazı bölgeler ise tamamen kayalıktır.
Andlar, dünyanın en büyük meteorolojik bariyerlerinden birini teşkil eder. 40° enlemin üstündeki Andlarda, hakim durumunda olan batı rüzgarlarından dolayı çok yağmur yağar. Deniz seviyesinden 914 metre yüksek olan bölgenin sıcaklık ortalaması 28° ile 24° arasında değişir. 910-1830 m arasında sıcaklık 24° ile 18°, 1830-3050 m yükseklikte 18°-12°, 3050-3960 m arası ise çok soğuk olup karla kaplıdır.
Andlarda yaşayan hayvan türleri ve bitkiler yüksekliğe göre değişir. Bitki örtüsü 35° enleminde iki farklı bölgeye ayrılır. Güneyde kalan bölge, servi ve yaprak dökmeyen ağaçlarla kaplıdır. Kuzeyde ise, Bolivya’ya kadar çölümsü bir bitki örtüsü görülür. Bolivya’nın kuzeyinden itibaren tropik orman kuşağı başlar. Kolombiya’da ise 2500-3500 m arasında tarıma elverişli bir bölge yer alır.
Andlarda çıkan madenler, dünyada ön sıralarda yer alır ve bölgede madencilik sanayinin gelişmesine sebep olmuştur. Bakır, Şili ve Peru’da; kalay Bolivya’da; gümüş, kurşun ve çinko Bolivya ve Peru’da; kömür ve demir Şili, Peru, Kolombiya’da; platin ve zümrüt Kolombiya’da; altın ise Peru, Ekvador ve Kolombiya’da çıkarılır. Andların doğu kesiminde zengin petrol yatakları mevcuttur.
Andlarda nüfus; kesafet (yoğunluk) ve ırk bakımından değişiklik gösterir. Arjantin, Şili, Kolombiya ve Venezuela’nın yüksek kısımlarında hakim nüfus mestizo denilen melezlerdir. Peru, Ekvador ve Bolivya’da saf kan Kızılderililer nüfusun yarısından fazlasını teşkil eder. Arjantin ve Şili Andlarında nüfus seyrektir. Fakat Orta ve Kuzey Andlarda nüfus yoğundur.
DEVLETİN ADI |
Andorra Prensliği |
BAŞŞEHRİ |
Andorra la Vella |
NÜFUSU |
55.000 |
YÜZÖLÇÜMÜ |
468 km2 |
RESMi DİLİ |
Katalanca |
DİNİ |
Katolik |
PARA BİRİMİ |
Fransız Frangı ve İspanyol Pesetası |
Pirene Dağlarında yer alan özerk prenslik. Güney ve batıda İspanya, kuzey ve doğuda Fransa ile çevrilidir. Yüzölçümü 468 kilometrekaredir.
İspanya’daki Emevi hakimiyeti yavaş yavaş kaybolduğu sırada, bölgeye 803’te giren Charlemagne’nin oğlu Birinci Louis 819’da Andorra’ya bağımsızlık verdi. On üçüncü asırda Andorra, biri İspanya’da diğeri Fransa’da bulunan iki prensin idaresine bağlandı. Fransız devrimi sırasında bu düzen değişti ise de, 1806’da Napolyon tarafından tekrar kuruldu. O günden beri Andorra Urgel piskoposu ve Fransa devlet başkanı tarafından ortaklaşa idare edilir.
Andorra topraklarının çok az kısmı ekonomi, koyun yetiştiriciliği ile kereste ve tütün üretimine dayalıdır. Sanayiini kereste ve tütün fabrikaları ile çok sayıdaki hidroelektrik santralları meydana getirir. İkinci Dünya Savaşından sonra ticaretin önem kazanması neticesinde, Andorra uluslararası bir pazar haline gelmiştir.
Andorra’nın fiziki yapısı, hava ve demiryolu ulaşımına elverişli değildir. İyi bir karayolu ağı ile Fransa ve İspanya’ya bağlanmıştır.
Andorra uluslararası alanda, iki yönetici tarafından temsil edilir. Yasama, yürütme ve yargı yetkisi, bu iki yöneticidedir. En yüksek yönetim organı, halk tarafından seçilen Valiler Genel Konseyidir. Fakat bu organın yasama yetkisi yoktur. Eğitim, posta, telgraf gibi kamu hizmetleri İspanya ve Fransız hükumetleri tarafından yürütülür. Diğer hizmetler Genel Konseyin sorumluluğundadır.
Alm.Andromeda, Fr. Andromede, İng. Andromeda. Samanyolu’ndan daha uzakta ve çok daha büyük bir galaksi. On dokuzuncu asrın ortalarına kadar bunun uzakta bulunan çok büyük bir yıldız kümesi mi yoksa parlak bir gaz kütlesi mi olduğu kesinlik kazanmamıştı. 1864’de Sir William Higgins, bunun tayf’ının devamlı, bundan dolayı da ışığının yıldız ışığı olduğunu ortaya çıkardı.
Samanyolu sistemine dahil olmadığını ve Andromeda’nın başka bir yıldızlar grubuna dahil olduğunu, 1920’de Edwin Hubbe 254 cm’lik teleskobunu kullanarak göstermiştir. Bu grubun parlak yıldızları büyük teleskopların yardımı ile alınan fotoğraflarda görülmüştür. Bilhassa ABD’nin Palomar Tepesindeki yansıtıcı teleskoplar ile yapılan çalışmalardan iyi neticeler alınmıştır.
Yapılan gözlemler neticesinde Andromeda’nın dünyaya olan uzaklığının iki milyon ışık yılından daha fazla olduğu anlaşılmıştır. Başka bir deyişle şu anda teleskoplarla görülebilen yıldız kümesi, bu galaksinin iki milyon yıl önceki halidir. Şu andaki durumu ise ancak iki milyon yıl sonra gözlenebilecektir. Bundan dolayı Samanyolu’ndan daha büyük olduğu anlaşılmıştır. Çapı tam 180.000 ışık yılı olan Andromeda Galaksisi’nin, içinde 300 milyar yıldız barındırdığı hesaplanmıştır. Büyük, spiral kollu bir elips biçimindedir. Bu kadar büyük bir uzaklıkta bulunmasına rağmen çıplak gözle sadece zayıf bir ışık lekesi olarak görülür. Görünen büyüklüğü ayın yarısı kadar olup, büyük bir teleskop olmaksızın sadece merkezi görülebilir.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği eski devlet başkanlarından ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreterlerinden.
Bir demiryolu işçisinin oğlu olan Andropov 15 Haziran 1914 senesinde Nagutskoye’de doğdu. Bir müddet telgraf operatörlüğü ve film makinistliği yaptıktan sonra Volga Irmağında kayıkçılık yaptı. Daha sonra bir teknik okula, ardından da Petrozavodsk Üniversitesine girdi. Yaroslav bölgesinde Genç Komünistler Birliğinin (Komsomol) teşkilatlandırıcıları arasında yer aldı. Çalışmaları üstlerinin dikkatini çekince yeni kurulan Karelo-Fin Özerk Cumhuriyeti Komsomol Teşkilatının başına getirildi. Almanların bölgeyi işgal etmesi üzerine, Alman hatlarının gerisindeki bölgede gerilla birliklerini teşkilatlandırdı. Savaş sırasında gösterdiği başarılar sebebiyle Petrozavodsk Parti Teşkilatının sorumlusu oldu. 1951 senesinde Moskova’ya alınarak Komünist Parti sekreteryasının idari kadrosunda vazife verildi.
Temmuz 1954 ile Mart 1957 arasında Sovyetler Birliğinin Macaristan Büyükelçiliği vazifesinde bulundu. Sovyetler Birliğinin Macaristan’ı işgal hareketinin düzenlenmesinde önemli rol oynadı. Ardından Moskova’ya dönerek Komünist Partisi içinde aktif rol alarak hızla yükseldi. Mayıs 1967’de parti lideri Leonid Brejnev tarafından gizli haber alma servisi KGB’nin başına getirildi. Aynı zamanda Politbüro yedek üyeliğine de seçildi. 1973’te Politbüronun asil üyesi oldu. 1976’da orgeneral rütbesine yükseltildi. KGB başkanlığı sırasında baskıcı bir politika takib ederek rejim aleyhtarı olan kimseleri şiddetle sindirdi. Komünist Parti Genel Sekreteri Leonid Brejnev’in sağlık durumunun giderek bozulması üzerine onun yerine hazırlandı. Mayıs 1982’de KGB başkanlığından istifa etti. Siyasi ağırlığı daha çok olan bir vazife almak gayesiyle sekreteryadaki eski vazifesine döndü. Leonid Brejnev’in ölümünden sonra 12 Kasım 1982’de Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından genel sekreterliğe ve Prezidyum Başkan (Devlet Başkan)lığına seçildi.
Kısa süren vazifesi sırasında ülkesinin ağır işleyen okonomik sisteminde reformlar yapmaya, dış iişkilerde katı bir çizgi izlemeye çalıştı. Çin’e karşı uzlaşmaya yatkın bir tutum aldı. Ticari ve askeri konularda ABD ile Batı Avrupa’nın ayrılıklarından faydalanmaya çalıştı. Sağlığının bozulması üzerine ağustos 1983’ten sonra halk arasında görülmedi. 9 Şubat 1984’te Moskova’da öldü. Onun ölümü üzerine yerine statükoya sıkıca bağlı, eski kuşak yüksek devlet görevlilerinin dostu ve Andropov’un eski rakibi olan Konstantin Çernenko geçti.
Alm. Blutarmut (f), Fr. Anémie (f), İng. Anemia.Kandaki kırmızı kan hücrelerinin eksikliği. Kansızlık. Anemi, çeşitli sebeplerle ortaya çıkabilir. Olayı meydana getiren sebep ne olursa olsun, hadise alyuvarların içinde bulunan hemoglobin maddesinin toplam ağırlığının düşmesidir. Bu da, ya dolaşımdaki alyuvar sayısında veya alyuvarlardaki protein mikdarındaki azalmanın işaretidir. Tek başına alyuvar sayısının normal olması anemi olmadığını göstermez. Alyuvar sayısı normal olduğu halde anemi olabilir ve bunun belirtilerini gösterir. Aynı zamanda bir çok hastalığın gidişi esnasında kansızlık tabloya eklenir ve ana hastalığın belirtilerine bir de anemi belirtileri ilave edilir.
Sebepleri: Demir eksikliği, alyuvar yapımının normalin altında oluşu, alyuvar yıkımının ve kaybının normalden fazla olması en önemli sebepleridir. Bundan başka B12 vitamininin eksikliği, folik asid eksikliği, kemik iliğini istila eden habis hastalıklar (kanser hücreleri) de aneminin sebepleri olarak bilinirler. Şekli bozuk alyuvar yapımı da anemiye sebeb olur.
Anemi, hastada çeşitli ve kendine has belirtiler ortaya çıkarır. İlk göze çarpan belirti solukluktur. Bu, en çok dudaklar, göz kapaklarının iç kısımları, avuç içlerinde kendini belli eder. Çarpıntı, baş dönmesi, halsizlik, iştahsızlık diğer büyük belirtilerdir. Aneminin kendine has bir belirtisi de “kaşık tırnak” denilen tırnakların kendine has bir şekil alması halidir.
Hastaya iştahı az olduğu için sevdiği yemekler verilmelidir. Beyin, kemik iliği ve suyu, kan yapımını kolaylaştırdığı için faydalıdırlar. Yumurta sarısı, karaciğer ve dalak ızgarası hastalara çok verilir. Sebzelerden ve yeşil bitkilerden tere, ıspanak, yeşil lahana, hindiba, maydanoz, kuru meyveler, patates, fasulye, havuç ve mercimek de fayda sağlayan maddeler vardır. Hastaya demiri, iyotu bol şeyler, mersin balığı, hamsi verilir. Karaciğer hülasaları, folik asit ve B12 vitamini de bazı anemilerde faydalı olur. Doktor gözetimindeki ilaç tedavisi ile hastalar uzun bir sürede iyileşebilirler. Ancak habis hastalıklara bağlı anemilerde ilaçların faydasız kalması, hatta tümör ve lösemi hücrelerinin gelişmesini te'min ettiği için bazı antianemik maddelerin bu tür hastalıkları daha da ilerletici olması dolayısıyle yeterli kan verilerek yardımcı olunur.
Alm.Anemometer (n), Fr. Anemometre, İng.Anemometer. Rüzgarın hızını ölçen alet. Rüzgar hızının doğrudan doğruya ölçülmesi pratik olmayıp, meydana getirdiği fiziki etkiden faydalanılarak ölçülür. Hızın, basınçta meydana getirdiği değişiklik, sıcak cisimlerin hava akımı içerisinde soğuması, hız ve basınç değişmesinden ses hızının değişmesi bu fiziki etkilerden bazılarıdır. Ancak, genel olarak anemometreler havanın sürükleme etkisinden faydalanılarak yapılmışlardır.
Mesela, dönen yarım küre şeklindeki kapakçıklardan meydana gelen anemometre, rüzgar kuvvetinin çukur yüzde, tümsek yüze nazaran daha fazla olması prensibiyle çalışır. Bu kuvvetlerin farklılığı sonucu kapakçıklar düşey eksen etrafında dönerler ve kurulan bir mekanizma ile dönme enerjisi, elektrik enerjisine, dolayısıyle elektrik akımına çevrilerek uzak bir istasyonda dahi rüzgar hızının ölçülmesi sağlanır. Bu tür anemometre 7-160 km/saat arasındaki hızları ölçer. Ancak, rüzgar hızının ani azalması, hemen kapakçıkların dönüş hızına etki etmeyebilir. Bu sebepten meydana gelen hata % 30’a kadar varır. Dolayısıyla böyle bir anometre ani hız değişikliklerini tam olarak gösteremez.
Diğer bir mekanik anemometre türü pervaneli tiptir. Bir çeşit rüzgar değirmeni şeklindedir. Eğer hız çok düşükse, yataklandırma sun’i elmasla yapılır. Bu tür, 1-40 km/saat’lik rüzgar hızlarını ölçmekte kullanılır.
Saatteki hızı 7 km’den daha düşük rüzgar hızlarının ölçülmesinde ise, ısı kaybı prensibine göre çalışan anemometreler kullanılır. Bunlardan bir çeşidi, ısıtılan bir tel, elektrik güç kaynağı ve akım ölçmeğe yarayan bir cihazdan ibarettir. Hava akımı ile ısı kaybı arttığı zaman, telin sıcaklığı düşer ve bunun sonucu olarak düşen direnç daha çok akım geçmesine yol açar. Böylece daha fazla ısı üretilerek ısı kaybına karşı bir denge teşekkül ettirilir. Geçen akımın ölçülmesinden hava akımının hızına geçilir. Bu şekildeki ısı kaybı ile çalışan anemometreler dar hacimlerdeki hava akımının ölçülmesinde kullanıldıkları gibi, ölçüm sırasında akımda değişiklik yapmazlar.
Başka bir tür hız ölçümü de, hava içindeki ses hızını ölçerek yapılır. Durgun havadaki ses hızının sabit olması sebebiyle, bunda olacak herhangi bir sapma rüzgar hızının bir ölçüsü olur.
Alm. Anesthesie(f), Fr. Anesthesie (f), İng.Anesthesia. Acı hissinin, dolayısıyla ağrının belli zaman için bertaraf edilmesi. Yunanca’da “duyarsızlık, ağrısızlık” manasına gelen “anestesia” kelimesinden alınmıştır.
Tıbbın en önemli keşiflerinden biri de ameliyat esnasında meydana gelen ağrıların narkoz vasıtasıyla bertaraf edilmesidir. Ameliyatın plana uygun yapılması için anesteziden daha önemli bazı şartlar vardır. Bunlar: Ağrı hissi ve şuurun giderilmesi, müdafaa reaksiyonlarının bastırılması, iskelet kaslarının gevşetilmesi olarak sayılabilir. Bugün bu vazifeleri yapabilecek tek bir narkoz maddesi olmadığından bir çok madde karıştırılarak verilir. Narkozun ilk keşfedilmesi 1842-1847 yıllarına rastlar. 1840 yıllarında Valerius Cordus, di-etileteri keşfetmiştir. 1842 yılında cerrah Long, ABD’de di-etileteri kullanarak ameliyat yapmıştır.
İnsanlığın fiziki acıya karşı giriştiği mücadelenin geçmişi eldeki kaynaklardan edinilen bilgiye göre 1000 yıl öncesine dayanır. Yunanlılar uyku getiren ilaçlardan, doğulular haşhaştan, Güney Amerika yerlileri çeşitli kokulardan faydalanarak acıya karşı koymaya çalışmışlardır. Uzun yıllar baldıran, patlıcangillerden bazı bitkiler, belladon yaprakları acının yok edilmesinde kullanılagelmiştir. Nihayet 1844’te diş doktoru Vells, ABD’nin Harfort şehrinde kendisini azotprotoksit ile narkoz etmiş ve tamamen ağrısız olarak bir dişini çektirmiştir.
Eter, kloroform, siklopropan, halothan, metoksifluran, enfluran gibi maddelerin keşfiyle bugünkü modern anestezi gelişmiştir.
Anestezi, genel anestezi (umumi narkoz) ve lokal anestezi olarak ikiye ayrılır:
Genel Anestezi: Narkoz, solunum yolu ile de verilebilir. Bu hallerde gaz, ağız ve buruna takılan bir maske cihazı ile doğrudan akciğerlere yollanır. Bir de boruyla verme usulü vardır. Boruyla verme usulünde ağızdan sokulan lastik bir boru hastanın soluk borusuna kadar itilerek gazın doğrudan doğruya bronşlara gönderilmesi sağlanır. Küçük çocuklarda narkoz maddesi bazan makat yoluyla verilebilir. Bu yolun dezavantajı, hastanın ne kadar madde aldığının tayin edilmesinin zor olmasıdır. Nihayet narkoz maddesi vücuda şırınga edilerek de verilebilir. Şırınga yoluyla doğrudan damara verilen narkotikler genellikle barbitürik asid türevleridir. Bugün modern narkozda genel anestezi hali damara ilaç verilerek sağlanır; bu halin devamı ise solunum yolundan gaz tatbiki ile te'min edilir.
Günümüzde narkoz için kullanılan aletler çok gelişmiştir. Modern aletler hem kullanılacak gazı istenen ölçüde ayarlarlar, hem de hastanın durumuna göre anestezik karışımı belli oranlarda değiştirebilirler.
Lokal Anestezi: Şuurun kaybedilmeden belli bir bölgenin duyusunun ortadan kaldırılmasıdır. Bu iş, omuriliğe ilaç zerki ile yapılabildiği gibi, deriye etilen klorür buharı vererek de ifa edilebilir. Yine bugün en çok kullanılan lokal anestezi usulü, lokal anestezik maddeyi bir sinirin bölgesine şırınga ederek hissin önlenmesidir.
En çok kullanılan lokal anestezikler: Procain, propitocain, lidocain. Bunlar enjeksiyon anestezisinde; etilen klorür ise, yüzey anestezisinde kullanılır.
Alm. Angiographie (f), Fr. Angiographie (n.f), İng. Angiography. Damarların X ışınları kullanılarak incelenmesi ve filminin çekilmesi. Kan veya lenf damarları bu şekilde incelenebilir. Damarlar direkt röntgen filmlerinde görülecek kadar kontrast (kesif) değildir. Ancak içlerine X ışınlarını geçirmeyen yani radyoopak bir madde zerkedildiği zaman çekilen filmlerde damarlar görülebilir hale gelir. Angiografi, damarlardaki anevrizmaları (genişleme, balonlaşma), trombus (tıkaç) gibi sebeple (içten) veya tümör veya komşu bir organın tazyiki ile (dıştan) tıkanmalarını, bu damarların yine bir tümör veya başka bir organ te'siriyle itilerek yer değiştirmelerini ortaya çıkarır. Angiografi zor fakat teşhis değeri diğer filmlere göre çok yüksektir. Herhangi bir organa ait bir damarın darlığını veya tam tıkanıklılığını ancak angiografiyle anlamak mümkündür. Mesela kalbi (yani kalb adalesini) besleyen damarlar olan koroner arterlerin daralma veya tıkanmasını en iyi gösteren metod koroner anjiografidir. Keza tansiyon yüksekliklerinin en mühim sebeplerinden biri olan böbrek atardamarının darlığını en iyi Renal Angiografi ortaya çıkarır.
Pratikte ve halk arasında angio denildiği zaman akla hemen koroner angiografisi gelmektedir. Halbuki vücuttaki hemen bütün organ ve sistemlere ait kan damarlarının ve lenf damarlarnın da angiografisi yapılabilmekte ve ait olduğu organ veya sistemin adıyla anılmaktadır. Beyin damarlarına ait (Serebral Angiografi), akciğerlere ait (Pulmoner Angiografi), koronerlere ait (Koroner Angiografi), böbreklere ait (Renal Angiografi), karaciğer-dalak incelenmesi için (Splenopofrtografi, Hepatit partografi, Hepatik orter angio grafisi vs.), barsakların incelenmesi için (Çoliak Angiografi) bilinen angiografilerdir. Ayrıca lenf damarlarının ve lenf sisteminin incelenmesi için, lenfangiografi yapılmaktadır. Bir de safra yollarına opak madde verilerek koledok ve safra kanalları ağacının incelenmesi vardır. Buna her ne kadar kolanjigrafi deniliyorsa da isminden başka ilgisi yoktur. Çünkü istisnai olarak verilen ismin aksine incelenen kanallar damar değil safra yollarıdır.
Angiografide esas, cilt yoluyla ilgili damara giden ana damara ulaşıp bir kateter ile girmek ve röntgen skopi ekranında (veya televizyon ekranında) takib ederek ilgili organın ilgili damarına girerek oraya radyopak madde zerkedildikten sonra seri filmler çekmektir.
Buraya kadar anlatılandan anlaşıldığı kadarıyla angio denildiği zaman sadece teşhise yönelik bir tıbbi teknik anlaşılmaktadır. Halbuki tedaviye yönelik (terapötik) angiografi de yapılmaktadır. Bilhassa habis tümörlerin (kanser gibi) tedavisinde kemoterapötik ilaçların kateter aracılığı ile direkt olarak, tümör içine zerk edilmesi hem tedaviyi daha te'sirli yapmakta, hem de doku tahrip edici etkiye sahip olan kanser ilaçlarının sağlam dokulara olan yan etkilerinin daha az olmasına sebeb olmaktadır.
Keza balon anjioplastisi denilen metodla ucunda balon bulunan sondayı damar içinden daha önce geçirilmiş olan kılavuz kateterin içinden geçirerek kanayan bir damarın kanayan odağını kapatacak şekilde balonu şişirmek mümkün olabildiği gibi, koroner arterlerin bilhassa tam tıkanmamış kısımlarını yine balon metoduyla açmak da mümkün olmaktadır. Tedavi amaçlı angionun başka çeşitli kullanılma alanları da vardır.
Alm. Anglikanismus, Fr. Anglicanisme, İng. Anglicanism. İngiltere’nin resmi kilisesi olan Anglikan kilisesine has doktrin ve kurumlar. İngiltere’nin resmi mezhebi.
Hıristiyanlık, Roma ve Bizans imparatorluklarının resmi dini olduktan sonra, Hıristiyanlık adı altında büyük bir taassubla akla sığmaz zulümler yapılmaya başlandı. İnsanların tüylerini ürperten Engizisyon mahkemeleri kurarak yüz binlerce insanı, haksız yere ve çok kereler servetlerini ele geçirmek için işkenceler yaparak öldürdüler. Hıristiyanlar içinde bu zulümlere isyan edenler çıktı. Luther Martin ismindeki papaz, 1517 yılında papaya isyan etti. Protestanlık mezhebini kurdu. Luther Martin ve Calvin (Kalven) Hıristiyanlıkta son değişiklikleri yapıp, İsa aleyhisselamın Havarilerinden işitilen doğru şeylere yalanlar da katarak birbirine uymayan inciller meydana getirdiler. Böylece hıristiyanlık ismiyle akıl ve hakikat dışında bir din meydana geldi.
Luther’in kurduğu protestanlık ilk zamanlarda İngiltere’de fazla ilgi uyandırmadı. İngiltere, Katolik mezhebine bağlılığına devam etti. Yalnız bu durum uzun zaman devam etmedi. Nihayet 1534’de İngiltere kralı Sekizinci Henry, Papaya isyan etti. İsyan sebebi ise, karısı Catherine’den boşanıp Anne Boleyn adlı bir kadınla evlenmesini papanın kabul etmemesi idi. Bunun üzerine kral katolik kilisesi ile ilgisini keserek protestanlık esasına uygun Anglikan kilisesini kurdu ve papalığın imtiyazlarını kaldırarak kendisini İngiliz kilisesinin büyüğü olarak ilan ettirdi. Altıncı Edward devrinde 42 maddelik bir inanç belgesiyle İngilizce olarak bir ibadet tüzüğü meydana getirildi. Elisabeth tahta geçince, katoliklik ile protestanlık arasında bir orta yol durumunda olan Anglikanizmin inanç belgesini yeniden yazdırarak 39 maddeye indirdi (1563). Sonraki asırlarda çeşitli grublara ayrılan anglikanizm mensupları protestan ve katolik kiliselerine yakınlaşma eğilimi gösterdiler. Halen İngiltere’nin resmi dini ve mezhebidir. Hıristiyanların bütün fırkalarının ister katolikler, ister protestanlar, isterse anglikanlar olsun hepsinin hak din olan İslamiyet’e karşı çirkin hücumları vardır. Bunlar birbirlerine de düşmandırlar. Hepsi politik menfeatler uğruna birbirlerinin gözlerini oymaktadırlar. Luther fırkası ile Kalvin fırkası ve diğer protestan fırkalarının birbirlerine olan düşmanlıkları, katoliklerle protestanların birbirlerine olan düşmanlıklarından daha az değildir