AMAZON HAVZASI

Güney Amerika’da Brezilya’da Amazon Nehrinin suladığı veya sular altında bıraktığı büyük bir havza. İki eski fakat yüksek olmayan kristal plato arasındaki genç ve çökelmiş bir ovadan ibarettir. Kuzeyde Guiana yaylaları, batıda Andean Cordillera ve güneyde Brezilya yaylası ile çevrilidir. Pekçok bölge deniz seviyesinden 60 m yüksekliktedir. Ancak bazı yerler 120–140 metreye kadar yükselir.

Amazon’da en çok dikkati çeken ekvatoral ormanlardır. Sık orman hemen hemen tüm bölgeyi halı gibi kaplar. Alçak bölgeler yükseklere nazaran daha çeşitli bitki ve hayvana sahiptir.

Havzanın su basmayan ormanlarında mobilyacılıkta kullanılan sert ağaçlar yetişir. Sulanan arazideki Mahogani ve Brezilya cevizi gibi ağaçlardan inşaat kerestesi olarak istifade edilir. Bölgedeki ağaçların ortak özelliği, güneş görebilmek için, boylarının çok uzun olmasıdır. Bölgede ormanların yanında çok geniş çayırlara da rastlanır.

Havzada çeşitli böcek, sürüngenler ile kuşlar bulunur. Büyük memeliler ise azdır.

İklim: Amazon havzasının iklimi insanlar için elverişli olmayan bir karaktere sahiptir. İki mevsim halinde görülür. Birisi üç ile beş ay süren kurak, ikincisi de bol yağmurlu geçen yağışlı mevsimdir. Bölgenin metrekareye düşen yıllık yağış oranı 2000-3000 mm arasındadır. Sıcaklık ise gündüzleri 27 ile 32; gece de 21 ile 27 derece arasında değişmektedir. Eylül ve Kasım ayları arası ılık geçer. Kuraklık bu aylarda yerini yağışlı mevsime terkeder.

Amazon’un doğu havza kesimleri boyunca rüzgarlar doğu ve kuzeydoğudan kuvvetli eserler. Aralık-nisan arasındaki yağmurlu mevsim nemli havanın ekvatora ve güneş ışığının dünya yüzeyine dik geldiği kısımlara doğru enleme bağlı hareketi ile aynı zamana rastlar.

Nüfus:Havza’da 4 milyon insan yaşar. Bu nüfusun 75.000 kadarı kızılderilidir. 50.000’i Brezilya’da yaşamaktadır. Safkan kızılderili sayısı çok azdır. Bunlar bölgenin haricindeki yerlerde yaşarlar. En çok nüfus toplulukları, Amazon ağzında Belem-a ile Braganca’dan uzanan sahillerde görülür. Marajo adasından, Amapa’ya kadar uzanan yerlerde nüfus kalabalıktır. İkinci büyük topluluk da, Amazon Nehri boyunca, Rio Negro’nun kavşak noktasında ve Manaus şehri civarında yerleşmiştir.

Amazon Nehrinin kenarlarında kurulmuş önemli bir şehir yoktur. Manaus ve Santrarem gibi bazı şehirler ise, büyük kolların Amazon Nehrine döküldüğü yerlerde kurulmuştur.

Amazon'un keşfi: Burası ilk defa 1540-1541 yıllarında İspanyol Francisca ve Orellana tarafından keşfedildi. On altıncı yüzyılın ilk yıllarında İspanyollar ve Portekizliler; altın ve gümüş aramak, kızılderilileri köle olarak kullanmak için Güney Amerika kıtasını alt üst ettiler. Bu arada büyük bir alan keşfedilmiş oldu.

Amazon’un birçok Avrupalı tarafından on dokuzuncu asır boyunca ve sonra incelemesi yapıldı. En önemli inceleme 1960 yılında ABD ile Brezilya’nın ortaklaşa yaptıkları projedir. Bu incelemenin sonunda Amazon’un alanının tahminlerin üstünde olduğu ortaya çıktı.

Amazon’un ekonomisi: 1839’da kauçukların kükürtle sertleştirme işleminin keşfedilmesinden sonra Amazon bölgesinin önemi fazlalaştı. Bu keşif bölgenin önemli bir tabii kaynağının endüstride geniş ölçüde kullanılmasını mümkün kıldı. 1930 tarihinden itibaren Japon göçmenler karabiber üretimini tanıttılar. Tetrafirme’nin sağ kesiminde başarıyla karabiber yetiştirildi.

1950’li ve özellikle 1960’lı yıllarda Amazon’da daha değişik gelişmeler oldu.

Son senelerde Belem’in dış kenarında bütün Amazon’un ihtiyacını karşılayacak Çimento fabrikası, Manaus’ta bir petrol rafinerisi, Belem’in iç kesimlerinde küçük sanayi bölgeleri ve inşaat malzeme fabrikası kuruldu. Amazon’un bu şekilde gelişmesi, Brezilya ekonomisine büyük fayda sağladı. Sanayinin gelişmesi ve sorumsuz kesimler neticesinde Amazon ormanları çok azaldı. Eski duruma getirmek için 1990’da başlayan çalışmalara milyarlarca dolar ayrıldı.

AMAZON NEHRİ

Güney Amerika’da And Dağlarından doğup, Atlas Okyanusuna dökülen 6275 km uzunluğunda büyük bir nehir. Havzası 5.318.100 kilometrekaredir. Havzasının genişliği ve suyunun çokluğu bakımından dünya nehirlerinin birincisi, uzunluğu bakımından ise ikincisidir.

Nehrin büyük bir kısmı Brezilya sınırları içinde akarak, kollarıyla birlikte ülke arazisinin yarısını sular. Havzasında yer alan dünyanın en büyük ovasına ismini verir. Nehir kendisine karışan kollarıyla dünyanın en büyük akarsu şebekesi meydana getirir.

Amazon Nehri, batıdan doğuya ekvator çizgisine yakın bir mecra takib eder. Nehrin iki kıyısının arasındaki uzaklık 10 kilometreye ulaşır. Deltasında denize döküldüğü yer, karşıdan karşıya iki motorlu bir uçakla bir saat on beş dakika sürer. Denize akıttığı su mikdarı saniyede 216.332 metreküp olup, dünyadaki bütün nehirlerin akıttığı su miktarından daha fazladır. Nehrin saniyedeki akış hızı, Mississippi Nehrinin akış hızının 12 katıdır.

Amazon’un kaynakları pekçok ve dağınıktır. Genelde, kabul edilen kaynak, nehir ağzından 6240 km uzaklıkta Peru’daki And Dağlarıdır. Buradaki buzlu dağlardan gelen Apurimac ve Maranun nehirleri Amazon Nehrine karışırlar. Asıl Amazon Nehrine Brezilyalılar “Rio Amazonas” derler. Manaus’ta Rio Negro ile birleştiği yerden üst tarafa akan yere “Rio Solimeos” adı verilir. Amazon’un kollarından başlıcaları kendi başlarına birer nehir gibidirler. Bazıların uzunlukları şöyledir:

Sağ kolları: Xingu 2900 km, Tapajos 2900 km, Madeira 3380 km, Purus 3220 km, Jurua 2400 kilometredir.

Sol kollar: Japura 2400 km ve Negro 2250 kilometredir.

Amazon ilk bakışta bir nehir değil, daha çok üzerinde büyük tonajlı gemilerin seyrettiği deniz-nehir veya denizin kocaman bir uzantısı görünümünü verir. Denizle birleştiği kısımda irili ufaklı adaların meydana getirdiği 240 kilometrekare genişliğindeki halici ile karaya girmiş Atlas Okyanusu’nun bir körfezi gibi kabul edilir.

Amazon’un kendisi ve Perus, Jurua ve Madeira gibi büyük kolları boyunca nehir taşımacılığı çok fazladır. Su seviyesinin en yüksek olduğu Nisan-Ağustos devresinde taşımacılık daha da önemlidir.

Amazon’un ve kollarının aşağı kısımlarında taşımacılığın en iyi zamanını okyanus gel-gitleri (med-cezir) belirler. Gel hareketleri ile yukarı doğru taşımacılık, git hareketleri ile aşağı doğru taşımacılık kolaylaşır.

Bütün sene boyunca ulaşıma açık olan Amazon, Atlas Okyanusu’ndan 1600 km içerde olan Manaus’a kadar büyük şileplere geçit verir.

AMBALAJ

Alm. Packung (f), Fr. Emballage (m), İng. Packing. Bir malı, eşyayı değişik malzeme ve araçlarla sararak, paket yaparak bir kaba veya sandığa yerleştirerek taşınabilir, saklanabilir ve tanınabilir hale koyma işi, sarmalama, sandıklama işlemi.

Eski devirlerde en çok rastlanan ambalaj şekli cam veya şişe içine saklamak olmuştur. Yine bu devirlerde çok kullanılan bir ambalaj yolu da tahta sandıklar ve sazdan sepetlerle yapılmış ambalajlardır. Ambalajlamada asıl gelişme, Napoleon devrine, 1809 yıllarına atfedilir. Bu yıllarda askerin kötü beslenmesinden ve yiyeceklerin besin zehirlenmesine sebep olduğundan şikayet eden Napoleon, bu meseleyi halledene mükafat vadetmişti. Ertesi yıl Peter Durand adlı bir İngiliz, yiyecekleri saklamak için metal kutuları kullanan bir metod geliştirmek için ilk patenti aldı. Bu patent konserve kutularının başlangıcı sayılır.

1850’li yıllarda kağıt fiyatları, kağıdı ambalaj malzemesi olarak kullanabilecek kadar ucuzlamıştı. O yıllardan itibaren kağıdın ambalaj malzemesi olarak kullanımı başladı. Daha sonra 1880’lerde oluklu mukavva yapan makinalar geliştirildi. Bu tarihten sonra kağıt ve mukavvanın ambalaj malzemesi olarak kullanılması çok yaygınlaştı. Son yüzyılda hem ambalajlama tekniklerinde, hem ambalaj maddeleri ve sanayiinde büyük gelişmeler oldu. Plastik maddelerin ortaya çıkışı ile bu konuda çok büyük ilerleme kaydedildi.

Ambalajlamanın başlıca gayesi, satılan eşya yahut besin maddelerini temiz tutmak, dış etkilere karşı korumak ve zedelenmesini önlemektir. Mala alım satım kolaylığı sağlamak da ambalaj yapmanın gayeleri içinde yer almaktadır. Günümüzde ise, ambalaj; malı korumak maksadını çok aştığından, bir pazarlama ve sürüm aracı, başlı başına bir endüstri halinde ön plana çıkmıştır.

Ticari eşyanın cazip gösterilmesi, üzerinde müşterinin malı tanımasına yardımcı olacak bilgilerin yer alması; bu eşyanın sürümünü kolaylaştırmaktadır. Çeşitli maddelerden göz alıcı şekillerle yapılmış ambalajlarla piyasaya arzedilen güzellik müstahzarları, tıbbi malzeme ve ilaçlar, mücevher, kadın ve erkek giyim eşyaları ile gıda maddeleri, rekabet piyasası içinde müşteri tarafından tercih edilmektedir. Cazip ambalajla satışa arzedilen bir malın, ondan üstün niteliklere sahip fakat ambalajsız veya zevksiz bir şekilde ambalajlanmış aynı maldan daha çok satıldığı tecrübe ile sabittir.

Ambalaj yapımında, selofan, seluloid, mukavva, deri, bez, ağaç, teneke, bakalit, plastik madde ve cam gibi çeşitli malzemeler kullanılmakta ve bu konudaki sanayi büyük bir gelişme içinde bulunmaktadır.

Ambalaj maliyetleri  ilaç, kozmetik, az değerli işlenmiş gıda maddeleri gibi bazı mal çeşitlerinde asıl mamul değerinin üstüne bile çıkabilmektedir. Ambalaj malzemesi olarak petrol türevleri ve plastiklerin kullanılmasının yaygınlaşmasına paralel olarak çevre kirlenmesi konusunu önemli boyutlara çıkarmıştır. Bu sebeple son yıllarda çevreyi kirletmeyen veya geri alınıp tekrar kullanılabilen türden ambalajlara dönüş eğilimi doğmuştur.

Ambalaj sanayiinde kağıt, ahşap, plastik gibi değişik malzeme üreticisi firmalar ve firma grupları arasında çetin bir rekabet yaşanmakta, bu sırada ambalajın mamule ve kişilerin sıhhatine etkisi konu edilmektedir.

AMBARGO

Alm. Embargo (n), Fr. Embargo (m), İng. Embargo. Bir devletin aldığı iktisadi, siyasi veya askeri sebeplerle, umumiyetle ülkeler arası mal alım-satım ve naklini yasaklayan tedbirler. Ambargo kelimesinin kaynağı, "durdurmak, önlemek, tahdit etmek" manasına gelen İspanyolca “embargar” kelimesidir.

İktisadi maksatla uygulanan ambargo, bir ülkenin bir diğer devleti iktisadi bakımdan zor duruma düşürmek ve belirli mal ve hizmetleri üretmesi ve tüketmesine engel olmak için o ülkeye belirli malların ihracat ve satışını durdurmasıdır. Bu maksatla uygulanan ambargoya 1982 yılında ABD’nin Sovyet Rusya’ya tabii gaz boru hattını inşa için gerekli malzeme ihracatını önlemesi örnek olarak verilebilir.

Siyasi ve askeri maksatlı ambargo örnekleri olarak, 1974 Kıbrıs Barış Harekatından sonra ABD’nin Türkiye’ye askeri malzeme ve teçhizat satışını yasaklaması ile son İran-Irak savaşında, Suriye’nin Irak petrol boru hattını kesmesi 1991 ve 1992 yıllarında Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesi üzerine Irak'a uygulanan ambargo verilebilir. İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD-İngiltere ve Fransa’nın düşmana faydalı olabilecek tarafsız ülke gemilerinin taşıdığı hamuleye el konulması da askeri ambargo uygulamaları arasında sayılabilir.

Bir ülkedeki kitap, dergi ve gazete gibi yayın araçlarının ithal ve satışının yasaklanması, ülke içi ambargo örneği olarak verilebilir. Ayrıca çeşitli beynelmilel kuruluşların kararları ile de dünya çapında ambargo uygulanmasına gidilebilir. Beynelmilel suçların önlenmesine (uyuşturucu maddeler) ilişkin antlaşmalarla da ambargo kararları alınabilir. Bu tür ambargolara kollektif ambargo denilmektedir. Limanlarda bulunan yerli ve yabancı gemilerin alıkonulması da, mal nakil ve sevkiyatını önleme hedefine yönelik ambargolardır.

Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, ambargolarda bir devletin kamu düzenini, ülke sınırlarını ve ekonomisini korumak, yabancı devletlere zarar vermek, mislen mukabelede bulunmak, karşı tarafa baskı yapmak ve cezalandırmak gayeleri güdülmektedir. Ancak bazı tatbikatlar beynelmilel andlaşmalarla (Lahey sözleşmesi gibi) önceden belirlenir. Mesela bir savaş başlaması halinde bir devletin hasım ülkeye ait gemilerin limanlarını terketmeye uygun bir süre içinde izin vermesi gerekmektedir.

AMBARLI TERMİK SANTRALİ

İstanbul-Avcılar'da kurulu Türkiye'nin en büyük termik elektrik santrallerinden. Kuruluş çalışmalarına 1964 senesinde başlandı. İlk ünitesi 1967'de, diğer üniteleri de 1970-71'de faaliyete geçti. Toplam beş ünitesi olan Ambarlı Termik Santralinin kurulu gücü 630 megawattır. Santral tam kapasite ile çalıştığı zaman günde 14 milyon, yılda 4-4,5 milyar kilowat saat elektrik enerjisi üretmektedir.

İpraş, Ataş ve Aliağa rafinerilerinden getirilen fuel-oil ile çalışan santral, kurulu güç bakımından Demirköprü Hidroelektrik Santralının ardından Keban Hidroelektrik Santralı ile birlikte Türkiye'nin ikinci büyük santralıdır. Üretilen elektrik enerjisi bakımından ise Kebandan sonra ikinci sırada gelir. Ambarlı'da üretilen elektrik enerjisi Trakya'ya ve İstanbul'a gönderilmekte, İstanbul'un elektrik ihtiyacının karşılanmasında önemli yer tutmaktadır.

AMBER

(Bkz. Akamber)

AMBER AĞACI (Liquidambar orien)

Alm. Amberbaum (m), Fr. Arbre d’ambre, İng. Sweet Gum-tree. Familyası: Sığalaağacıgiller (Hamamelidaceae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Muğla (Marmaris, Köyceğiz, Fethiye) ve Antakya.

Ortalama 8-10 m boyunda, çınara çok benzeyen tek evcikli bir ağaç. Günlük veya sığala ağacı adı ile de tanınan Amber ağacı, nisan-mayıs ayları arasında çiçek açar. Sıcak iklimi, rutubetli ve bataklık yerleri seven, bir ağaç. Yaprakları saplı ve el şeklindedir. Erkek çiçekler kürevi gruplardan ibaret salkımlar teşkil ederler. Dişi çiçekler ise saplı ve sarkık kürecikler halindedir. Meyve oldukça sertleşmiş ve odunlaşmıştır.

Kullanıldığı yerler: Bu ağaçlardan, gövdeleri üzerinde uzunluğuna yaralar açmak suretiyle Sığala yağı veya Mia denilen kıvamlı bir balsam elde edilir. Bu balsam bütün balsamlarda olduğu gibi, bir reçine bir uçucu yağ ve sinnamik asit ihtiva etmektedir. Reçine, balsamın % 30-40’ını teşkil eder. Sığala yağı akıcılığı az olan gri renkli bir sıvıdır.

Sığala yağının mart ayından itibaren sekiz ay süre ile üretimi yapılmaktadır. Bu yağ ağacın salgı hücrelerinde meydana gelir. Salgı hücreleri bitkide tabii olarak fakat az miktarda bulunmaktadır. Ağaçlarda yaralama sonucu balsam meydana gelir ve bu yaralama sırasında salgı hücrelerinin sayısı da artar. Yaralama kepçe gibi bıçaklarla yapılmaktadır. Yara yeri 15-20 günde bir derinleştirilmektedir. 3-4 yaralamadan sonra balsam teşekkül eder. Ağacın kabuk kısmı, odun kısmına kadar sıyrılmak süretiyle balsam toplanır. Bir kazanda yarım ile bir saat kaynatılır. Böylece kabuklardan ayrılan balsam, dibe çöker, kabuklar suyun üzerinde kalır. Bu kabuklar yabalarla alınarak bir preste sıkılır ve akan balsam ile su havuzlarda toplanır. Bir süre dinlendirilince, balsamın bir kısmı dipte, bir kısmı suyun üstünde olmak üzere toplanarak sudan ayrılır. Kazanın dibinde kalan balsam ile havuzlarda biriken balsam birleştirilir ve böylece ticarete çıkarılır. Kalan yongalar kurutulduktan sonra “buhur” veya “günlük” adı altında satılmaktadır.

AMBERPARİS (Berberis vulgaris)

Alm. Gemeiner Sauerdorn (m), Fr. Epine-Vinette berberi, İng. Common berberis. Familyası: Kadıntuzluğugiller (Berberidaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: İstanbul ve Trakya’da, değişik bir tipi de Doğu Karadeniz’de yetişir.

Kadın tuzluğu, diken üzümü, karamuk isimleriyle de bilinen bitki. Anavatanı Kuzey Afrika'dır. Kafkasya’dan Avrupa’ya kadar geniş bir sahada yetişir. Bu bitkiyi Avrupalılar İspanya’daki müslümanlardan öğrenmişlerdir. Mayıs-haziran ayları arasında, sarı renkli ve kokulu çiçekler açan, 1-3 metre boyunda, dikenli ve çalı görünüşünde bir ağaçtır. Çit kenarlarında ve sırtlarda bulunur. Yaprakları kısa saplı, derimsi, kenarları batıcı ve dişlidir. Kısa sürgünlerin altında, boyları aşağı yukarı yaprakların yarısı kadar olan 3 parçalı dikenler bulunur. Meyvaları 2-3 tohumlu, etli, uzunca, oval şekilli, kırmızı renkte ve ekşi lezzetlidir.

Kullanıldığı yerler: Bitkinin kök, yaprak ve meyveleri kullanılır. Kök ve yapraklarından bir çok alkaloit elde edilir. Mükemmel bir antiseptiktir. Çolumbamin, palmatin, oxyacanthin ve berberin adlı maddeleri ihtiva eder. Meyvalarında elma ve limon asitleri vardır. Ayrıca meyvaları şurup ve reçel yapmakta kullanılır. Kökler tonik (kuvvet verici), damar daraltıcı, safra söktürücü ve müshil olarak kullanılır.

AMBÜLANS

Alm.Krankenwagen (m), Fr. Ambulance, İng. Ambulance. Hasta ve yaralıları hastaneye, ilk yardıma müsait olan bir yere veya devamlı ve yeterli tıbbi bakımın uygulanacağı sağlık merkezlerine taşımakta kullanılan; içi özel olarak techiz edilmiş araç.

Hastanın bulunduğu yer savaş veya tatbikat alanı, ev, trafik güzergahı, spor salonu veya plaj vs. olabilir. Bu yüzden değişik şekilde teçhiz edilmiş  ambülanslar ve ambülans personeli vardır. Ambülans görevini yapan araç, iptidai araçlar olabileceği gibi (Eski savaşlarda bu gayeyle hayvanlar kullanılırdı.); uçak, helikopter veya deniz motoru olabilirse de genel olarak ambülans olarak otomobil veya minibüs kullanılmaktadır. Trafik güzergahlarında ambülanslara geçiş üstünlüğü verilmekte ve zaruri hallerde ekseri trafik kurallarını ihlal etmelerine izin verilmektedir. Ambülans bazan hekimi ve ilk yardım imkanlarını hastanın bulunduğu yere taşımakta da kullanılır.

Ambülansların bazıları sadece hasta veya yaralıyı taşımaya yaradığı halde bir kısmı bazı cerrahi müdahaleleri yapmaya, kan ve serum transfuzyonuna, oksijen vermeye uygun şekildedir.

Ambülanslar üzerinde tanıtıcı işaretler olup, uzaktan tanınmalarına yarar. Özel sirenleri ise trafikte önceliği almalarını sağlar. Milletlerarası anlaşmalarla harblerde saldırılardan muaf tutulmaları karar altına alınmıştır.

AMEL

Alm. Handlung, Tat, Arbeit, Durchführung (f.), Fr. Action (f.), İng. Act, action, work, deed. İnsanın bilerek veya düşünerek yaptığı iş, hareket ve davranış. Dini manası; Allahü tealanın yapın veya yapmayın diye emrettiği işlerle, yapılıp yapılmamasını insanlara bıraktığı işlerdir. Dünya ve ahirette ceza ve mükafat konusu olan bütün işler ameldir. İyi ameller insanı dünyada ve ahirette rahata kavuşturur. Kötü ameller ise, iki alemde ceza ve eziyet görmeye sebeptir.

Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde imandan sonra hemen salih (iyi) amelin kıymetinden bahsedilmektedir. Allahü teala buyurdu ki: “Erkek ve kadından her kim mü’min (imanlı) olarak salih amel işlerse, işte onlar Cennet’e girerler, orada hesapsız olarak rızıklandırılırlar.” (Mü’min suresi: 40) “Kim Rabbine kavuşmak isterse, salih amel işlesin ve Rabbine ibadet etmekte hiç ortak koşmasın.” (Kehf suresi: 110)

Bir kimse hakkı ile salih (güzel, iyi) amel işlerse Allahü tealanın rızasına ve sevgisine kavuşur. Bu ameller, insanı günahlardan ve çirkin işleri yapmaktan korur.

Ameller başlıca üç kısma ayrılır:

Taat (ibadet) olan ameller: Allahü tealanın ve Peygamber efendimizin begendiği işler olup, bunlar farz, vacib, sünnet ve müstehablardır. İslam dininin bildirdiği amelleri yapanlar çok sevab kazanır. İmanı olmayanların farzları kabul olmaz. Yani bunlara sevab verilmez. Farzları yapmıyanların da sünnetleri kabul olmaz. Bunlar Peygamber efendimize tabi olmuş (uymuş) olmaz.

Allahü tealanın açıkça yapılmasını emrettiği işler farzdır. Namaz kılmak, oruç tutmak vb. böyledir. Yine Allahü tealanın emri olup, açıkça emretmediği emirlerine vacib denir. Kurban kesmek, vitir namazı kılmak gibi. Allahü tealanın açıkça bildirmeyip yalnız Peygamber efendimizin yapılmasını övdüğü veya devam üzere yaptığı veya yıpılırken görüp mani olmadığı amellere “sünnet” denir. Sünneti beğenmiyen Müslümanlıktan çıkar. Beğenip de yapmamak suç değildir.

Peygamber efendimizin ara sıra yaptıkları ve beğendikleri ameller ise, “müstehab” veya “mendub” adını alır. Bunlardan bazıları şunlardır: Yeni doğan çocuğa yedinci gün isim koymak, güzel giyinmek ve güzel koku sürmek gibi.

Ma’siyet(günah) olan ameller: Allahü tealanın ve Peygamber efendimizin beğenmediği şeyler olup, haram ve mekruhlardır. Allahü tealanın yapmayınız dediği şeylere “haram” denir. Bütün haramları işlemek günahtır. Haramdan iyi niyetle yani Allahü tealadan korkarak sakınan, vazgeçen sevab kazanır. O’nun emri olduğunu düşünmeden veya başka bir sebeble haram işlemezse sevab kazanmaz. Yalnız günahından kurtulur.

Peygamber efendimizin beğenmediği ve ibadetlerin sevabını azaltan şeylere “mekruh” denir. Ancak bir haram işlemekten kurtulmak veya mekruh işlemeden farz veya vacibin yapılması mümkün olmadığı zamanlarda, mekruh işlenebilir. O da haram işlemek veya farzı terketmek günahından kurtulmak içindir.

Dinimizde yasak olmayan bir işi veya başlanmış olan bir ibadeti bozan işlere “müfsid” denir. Namazda gülmek, oruçlu iken bilerek bir şey yemek ve içmek v.s. gibi. Bu yapılan ameller namazı ve orucu bozarlar.

Mübah olan ameller: Bunlar günah veya sevab olduğu bildirilmemiş işlerdir. Yapılması emredilmeyen ve yasak da edilmeyen işlere “mübah” denir. Mübahlar iyi niyet ile güzel düşünceler ile yapılınca taat (ibadet) olur. İnsan sevab kazanır. Kötü niyetle yapılırsa veya bunları yapmak bir farzı vaktinde eda etmeğe mani olursa, günah olurlar. Koku sürünen, iyi giyinen kimse, dünya lezzeti için veya gösteriş yapmak, öğünmek için veya kendini kıymetlendirmek için, yahut yabancı kadınları, kızları avlamak için şık giyinirse, günah işlemiş olurlar. Dünya lezzetini tatmak için olan niyetine azab verilmez ise de, ahiret nimetlerinin azalmasına sebep olur. Bir kimse, sünnet olduğu için koku sürünür, şık giyinirse, camiye saygı için, camide yanında oturan müslümanları incitmemek için, temiz olmak için, sıhhatli olmak için, İslam’ın vakarını şerefini korumak için niyet edince her niyeti için ameline ayrı ayrı sevablar verilir. Her mübah işte hatta yemede, içmede, uyumada iyi niyet etmeği unutmamalıdır.

Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki : “Allahü teala sizin suretlerinize, mallarınıza bakmaz. Kalblerinize ve amellerinize bakar.” Yani Allahü teala insanın yeni temiz elbisesine, hayrat ve hasenatına, malına, rütbesine bakarak sevab vermez. Bunları ne düşünce ile ne niyetle yaptığına bakarak sevab ve azab verir.

Ameller niyete göre iyi veya kötü olur.

Bildiği ile amel eden kimseye Allahü teala bilmediğini öğretir.

Amellerin kabul olması ihlasa yani bütün işleri, yalnız Allahü tealanın rızasına sevgisine kavuşmak için yapmağa bağlıdır.

Amelle ilgili bazı ıstılahlar vardır. Bunlar amel defteri, amel-i kalil, amel-i kesir, amel-i salih ve amelde mezhebtir.

Amel defteri: Dünyada insanların yaptığı bütün işlerin yazıldığı ve kıyamet günü herkesin toplandığı yer olan Arasat meydanında herkese verilecek olan defterdir. Allahü teala buyurdu ki: “Biz azim-üş-şan insan için sahifesi açılmış olarak kendisine vasıl olan (ulaşan) kitab (amel defteri) göndeririz.” (İsra suresi : 13)

Amel-i kalil: Namaz kılarken bir rükünde bir uzuvla (organla) yapılan ve namazdan sayılmayan bir veya iki hareket. Namazda Amel-i kalil mekruhtur.

Amel-i kesir: Namaz kılarken bir rükünde namazdan sayılmayan ve bir uzuvla ardı ardına yapılan üç hareket veya iki elin bir hareketi. Namazdan olmayan fazla hareketler namazı bozar.

Amel-i salih: İslam dininin beş şartını iyice yerine getirmek.

İnsan kabre konulduğunda amel-i salihleri güzel surette, güzel kokulu ve güzel elbiseli olarak yanına gelir. “Beni bilmez misin?” der. O da der ki: “Sen kimsin ki, Allahü teala seni benim şu garib olduğum zamanda bana ihsan eyledi.” O da der ki: “Ben senin salih (amelinim) işlerinim. Korkma, mahzun olma. Biraz sonra Münker ve Nekir melekleri gelirler ve sana sual ederler. Onlardan korkma!” der.

Amelde mezheb: İctihad derecesindeki derin alimlerin Kur’an-ı kerim, hadis-i şerif ve Eshab-ı kiramın işlerini esas alarak ortaya çıkardıkları hükümlerin, amellerin hepsi.

Ehl-i sünnet Müslümanlar, ibadet ve amelde (yapılacak işlerde) dört hak mezhebe ayrılmışlardır. Bunlar: Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhebidir. Bu dört mezheb itikadda (inanç bakımından) bir birinden ayrı değildir. İman ve inanışları birdir. Yalnız amel bakımından aralarında bazı ufak şeylerde ayrılmışlardır. Bu da müslümanlar için kolaylıktır (Bkz. Mezhep).

AMELİYAT

Alm. Operation (f), Fr. Opération, İng. Surgical Operation. Bir operatörün teşhis veya tedavi gayesiyle hastanın vücudu üzerinde yaptığı kesme, yarma ve dikme işlemleri. Cerrahi müdahale, sirüji 1500 sene öncesinden beri aynen kullanılan ve genel bir müdahaleyi ifade eden “cerrahi” kelimesi, ameliyat tekniklerini ve bununla ilgili diğer bilgileri anlatan bir ilimdir.

Tıbbi konulardaki eski bilgilerin çoğu ameliyatlar ile ilgilidir. Eski Yunan ve Roma medeniyetlerinden yazılagelmiş eserlerde o zamanlar yapılan basit ameliyatlardan bahsedilmektedir. Yunan ve Romalılar, “Trocar” adı verilen kalın, içi delikli iğnelerle karın ve göğüs boşluklarında toplanmış sıvıları boşaltıyorlardı. Müslüman doktorlardan Zekeriyya Razi ve Ali bin İsa el Kehhal; göz ameliyatını fenni usullerle ilk defa yapan hekimlerdir.

Endülüs alimi Ez-Zehravi, otuz ciltlik tıp ansiklopedisinde çeşitli ameliyat tekniklerini ve aletlerini tarif edip, çizerek “Cerrahinin Babası” ünvanını almıştır (Bkz. Zehravi).

Ameliyatı yapan doktora genel olarak “cerrah” veya “operatör” denir. Ameliyat, başlı başına bir ihtisas işidir ve aynı zamanda büyük tecrübe ve görgü gerektirir. Defalarca ameliyatlarda bulunmayan ve bu konuda ihtisaslaşmayan bir hekim basit müdahaleler dışında yalnız başına ameliyat yapamaz.

Genel tababette apse, çıban açılması, fazla derin olmayan kesik, sıyrık ve yaralanmaları dikmek her hekimin rahatlıkla yapacağı işlemlerdir. Bunlara ameliyat değil, “küçük cerrahi müdahale” adı verilir.

Ameliyatlar tatbik edildiği organlara göre önem ve hayatiyet arzederler; yani bir mide ameliyatında ölüm oranı yüzde beş ise, beyin ameliyatlarında bu oran yüzde 30-60 olabilmektedir. Tıbbın bütün gayret ve ilerlemiş teknolojisine rağmen ameliyatta ölüm tehlikesi (mortalite) her zaman için mevcuttur.

Cerrahlar için basit ameliyatların başında apandisit, mide ameliyatları, safra kesesi ameliyatları gelir. Kemik ameliyatları, kalp, akciğer ve beyin ameliyatları büyük güçlük arzederler.

Yakın zamana kadar genel cerrahi alanı içinde sayılan birçok cerrahi dallar ayrı birer mütehassıslık haline gelmiştir. Bunlar arasında estetik cerrahi, kalp-damar cerrahisi, ortopedi, çocuk cerrahisi, beyin cerrahisi vb. sayılabilir.

Ameliyatlarda genel prensip mümkün olduğu kadar asıl organ ve dokulara zarar vermeden ve en az miktarda sun'i malzeme kullanarak yapmaktır. Ameliyat yapılacak organın durumu; ameliyatın şeklinde ve ameliyat sonrasında kötü sonuçların ortaya çıkmasında çok büyük önem taşır. Bu sebeplerden dolayı bir ameliyattan önce, bir değil bir kaç cerrahın fikir birliğinin olması gerekir. Her ameliyatı mümkün olduğu kadar o konuda ihtisaslaşmış merkezlerde yaptırmalıdır.

Zamanımızda çocuk cerrahisi ve yaşlılar cerrahisi, habis hastalıklar cerrahisinde uzmanlaşmış cerrahlar yetişmektedir. Her cerrah belli bir daldaki ameliyatları defalarca yapmak suretiyle bu sahada uzmanlaşmakta ve böylece ameliyatlardaki ölüm oranı giderek düşmektedir.

AMELİYATHANE

Alm. Operationssaol (m), Fr. Salle dé Operation, İng. Operating Theatre. Bir hastanın ameliyat yapıldığı yer. Bu yerin; ameliyat yapan doktorun (operatör) rahat çalışmasını sağlayacak, hastayı tehlikeye atmayacak ve mikrop girmeyecek şekilde inşa edilmesi ve hergün temizlenmesi gerekir. Hastahanenin diğer bölümlerinden buraya geçişler daima hijyenik (sağlığa uygun) yollarla temizlendikten sonra yapılmalıdır.

Ameliyathanede kullanılan bir çok uçucu gaz karışımı, patlayıcı olduğundan burada yapılan hareketler statik elektriğin birikmesine ve sonunda ani elektrik boşalmalarına sebeb olmamalıdır.

Ameliyata hazırlık: Hasta, hemşire ve operatör ameliyathaneye girmeden önce tamamen temizlenir. Özel ve steril eldiven, başlık, maske, ayakkabı ve elbiseler giyerler.

Hasta ameliyat odasına mikrop ve bakteri geçmiyecek şekilde yapılmış kapılardan geçirilerek alınır. Ameliyattan sonra işlemler tersine yapılır. Ameliyatta kullanılan aletler sterilize edilir. Hastaya yapılan anestezi (bayıltma) bazan ameliyathaneye girmeden önce de uygulanabilir. Bunun psikolojik yönden hastaya olumlu etkisi vardır. Ayrıca anestezinin ameliyathane dışında yapılması aynı anda anestezi yapılmış başka bir hastanın ameliyatına imkan tanır.

Temiz oda teknolojisi: Ameliyat sırasında çevredeki havada bulunabilecek bakterilerin sebeb olacağı enfeksiyonları önlemek için saf hava kullanılır. Fakat kalça eklem ameliyatı gibi derin yaraların enfeksiyonu tam önlenememektedir. Son zamanlarda ameliyathanenin havasının hepsinin sterilize olarak temin edilmesi sağlanabilmiştir. Bu teknolojiye ilaveten ameliyathane, cam bölmelerle ayrılarak, operatör haricindeki kişilerin mümkün mertebe uzakta kalması sağlanır. Sterilize hava yukarıdan ameliyat masası üzerine üflenir; oradan aşağıya doğru ve kenarlardan yukarıya doğru emilmek suretiyle tekrar dışarı atılır. Ameliyathanede insan vücudu da havayı kirletir. Bu bakımdan vücut iyice maskelenmelidir.

Bakım odası: Ameliyattan hemen sonra hasta, temiz ve uygun hararet ve nemde havası olan yoğun bakım odasına alınır. Her türlü enfeksiyona karşı hasta burada birkaç gün kalır. Bilhassa yanma hadiselerinde yara açık kalacağı için böyle bir oda zaruridir. Bu odalardan emilen hava filitrelenerek, enfeksiyonun, hastanenin diğer bölümlerine geçişi önlenir.

Ameliyat masaları: Ameliyat masası her şeyden önce basit ve kolayca temizlenebilir, yüksekliği ayarlanabilir olmalıdır. Bazı ameliyat masaları o kadar kullanılışlıdır ki, hasta, oturarak anestezi odasına girer.

Anesteziden sonra aynı masa ile ameliyathaneye alınır. Daha sonra bu masa ile bakım odasına götürülür. Ameliyat masasında istenilen diğer bir özellik de baş ve ayaklarının kaldırılıp, indirilebilmesidir. Masalar aynı zamanda röntgen çekimine müsait olmalıdır. Son zamanlarda başa, bele, kalçaya ve dize gelen kısımlar, elektrik-hidrolik olarak tek tek hareket ettirilebildiği için operatöre ameliyat kolaylığı sağlanmıştır.

Ameliyathane aydınlatması: Odanın ışıklandırılması kusursuz olmalı, ancak ışık kaynağı odanın sıcaklığını lüzumundan fazla çoğaltmamalıdır. Ameliyat masası üzerindeki aydınlatma hareketli bir lambadan sağlanmalı ve normal çalışma aydınlatmasından 20 kat daha fazla olmalıdır. Ameliyat masası muhtelif açılardan aydınlatılırsa operatörün gölgesi hasta üzerine düşmez.

Uzun süren ameliyatlarda operatör tezat renklere çok bakarsa gözü aşırı derecede yorulur. Bu sebeple operatörün gözünü alan her türlü rengi ortadan kaldırmak lazımdır. Ameliyathane koyu olmayan mat bir renge boyanmalı, metal aletler yüzey işlemine tabi tutulmuş, mat görünümlü, olmalıdır.

Ameliyathanenin gün ışığı gibi aydınlatılması lazımdır. Eskiden ameliyathanelere pencere açılmazdı. Günümüzde ise modern ameliyathanelerde gün ışığı görebilecek şekilde büyük pencereler vardır.

AMENTÜ

İman etmek için inanılması lazım olan esaslar. İman esaslarını kendinde toplayan kelime veya söz. İmanlı olmanın altı şartı.

Amentü kelimesinin lügat manası: "İman ettim, tasdik ettim, güvendim" demektir. Amentü’de bildirilen altı şeyin manalarını bilip, beğenip kabul eden kimseye müslüman denir. Her Müslümanın çocuğuna ezberletip, öğrettiği amentü duası şöyledir:

Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusulihi vel-yevmil ahiri ve bil-kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teala vel ba’sü ba’del mevt hakkun eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulühü.

Amentü’deki iman esasları altıdır:

1. Allahü tealaya inanmak: Allahü teala, hakiki ma’bud ve bütün varlıkların tek sahibidir. Dünya ve ahiret alemlerinde bulunan her şeyi yoktan var eden ancak Allahü tealadır. Her üstünlük ve bütün kemal sıfatlar O’nundur. Bütün noksan sıfatlardan uzakdır. Zaman ve mekanlı değildir. O’nun zıddı, tersi ve benzeri, ortağı, yardımcısı, koruyucusu yoktur. Anası, babası, oğlu, kızı, eşi yoktur. O, “Bir”dir. Yani benzeri yoktur. O’nda hiç bir surette değişme olmaz. Ezeli ve ebedidir. Bütün bunlara kesin olarak inanmak lazımdır.

2. Allahü tealanın meleklerine inanmak: Melekler, nurani varlıklardır. Diridirler, akıllıdırlar, emindirler. İnsanlarda bulunan kötülükler meleklerde yoktur. Günah işlemezler, emirlere isyan etmezler, Emrolundukları işleri yaparlar. Erkek veya dişi değildirler. Yemeleri, içmeleri yoktur. Evlenmezler. Çocukları olmaz. Allahü tealanın kıymetli kullarıdır. Meleklerin varlığını inkar etmek, onlara düşman olmak, Allahü tealaya karşı gelmek olur. (Bkz. Melekler)

3. Allahü tealanın indirdiği kitaplarına inanmak: Peygamberlere inen kitapların hepsi haktır, doğrudur. Allahü teala bu kutsal kitapları bazı peygamberlere, melekle okutarak, bazılarına ise, yazılı olarak, bazılarına da, meleksiz işittirerek indirdi. Bu kitapların hepsi Allahü tealanın sözleridir. Ebedi ve ezelidirler. Sonradan yaratılmış değildirler. Bunlar meleklerin veya peygamberlerin kendi sözleri değildir (Bkz. Kitap ve Kur’an-ı kerim).

4. Peygamberlere iman: İnsanları, Allahü tealanın beğendiği yola kavuşturmak, doğru yolu göstermek için gönderilmişlerdir. Bu peygamberlerin hiç bir kötü huyu, beğenilmeyecek hali yoktur. Peygamber olmadan önce ve sonra büyük, küçük hiçbir günah işlemezler. Yeni din getiren peygamberlere Resul, yeni din getirmeyip, insanları önceki dine davet edenlere Nebi denir. Emirleri tebliğ etmekte, duyurmakta ve insanları Allahü tealanın dinine çağırmakta Resul ile Nebi arasında bir ayrılık yoktur. Peygamberlere iman etmek, aralarında hiç fark görmiyerek hepsinin doğru sözlü olduğuna inanmak demektir. Onlardan birine inanmayan hiç birine inanmamış olur. Peygamberlerin sayısı belli değildir. Yüz yirmi dört binden çok olduğu meşhurdur. Bunlardan üç yüz on üç veya üç yüz on beş adedi resuldür. İlk peygamber hazret-i Adem, son peygamber Muhammed aleyhisselamdır. Kur’an-ı kerimde yirmi sekiz peygamberin ismi geçmektedir Bunlardan Zülkarneyn, Lokman ve Üzeyr’in peygamber olup olmadıkları belli değildir (Bkz. Peygamber).

5. Ahiret gününe, yani öldükten sonra dirilmeye, ebedi bir hayatın olduğuna inanmak: Ahiretin başlangıcı insanın öldüğü gündür. Kabirde “Münker ve Nekir” adlı melekler sual soracaklardır. Kıyamet kopacak, sonra herkes dirilecek, dünyada yaptıkları her türlü kötülük ve iyilikten hesap sorulacaktır. Bütün insanlar, Sırat Köprüsünden geçecektir. Cennet iyiler (müminler) için ve Cehennem kötüler (kafir ve günahkarlar) içindir. Her ikisi de şimdi vardır (Bkz. Ahiret).

6. Kadere, hayır ve şerrin Allahü tealanın takdiriyle olduğuna inanmak: İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zarar, kazanç ve ziyanların hepsi Allahü tealanın takdir etmesi iledir. Allahü tealanın bir şeyin varlığını (var olmasını) dilemesine kader denir. Zamanı gelince meydana gelmesine de kaza denir. Kaza ve kader kelimeleri birbirinin yerine de kullanılmaktadır.

Bu inanılacak altı şeye veya birisine  insan inanmaz ise müslüman olamaz. Çocuk bu altı şeyi öğrenmez ve inandığını söylemezse baliğ  olduğu (ergenlik yaşına geldiği) zaman Müslüman sayılmaz (Bkz. Kaza ve Kader).

AMERİKA

Dünyanın ikinci büyük kıtası. Kuzey ve güney kutuplar arasında yer alan, doğusunda Atlas Okyanusu, batısında Büyük Okyanus, kuzeyinde Kuzey Buz denizi bulunan kara parçasıdır. Kuzeyden güneye olan uzunluğu 16.000 kilometre olup, yüzölçümü ise 42.000.000 kilometrekaredir.

Tarihi

Amerika’yı ilk olarak 12 Ekim 1492’de Kristof Colomb keşf etmiştir. Yaptığı seferlerde Bahama ve Antil adaları ile Orta Amerika kıyılarını buldu. Ancak buraların yeni bir kıta olduğunu anlıyamadı. Ameriko Vespuçi buraya yaptığı seferlerde yeni bir kıta olduğunu anlamış ve “Yeni Dünya” ismini vermiştir. 1507’de Alman coğrafyacılar bu kıtaya Amerika ismini vermişlerdir.

Amerika kıtası coğrafi bakımdan; Kuzey, Orta ve Güney Amerika olmak üzere üçe ayrılır.

Kuzey Amerika

Kanada’nın kuzeyinden başlayıp Orta Amerika’nın sınırında Panama Cumhuriyeti’ndeki Punta Mariato noktasına kadardır. Yüzölçümü kıta yüzölçümünün dörtte biri kadardır. Bu adaların toplam yüzölçümü 23.491.000 kilometrekaredir. Dünyanın en büyük adası olan Grönland bu kıtadadır. Kıyılarında çok ada ve yarımada vardır. Bunların yüzölçümü kıta yüzölçümünün dörtte biri kadardır. Bu adaların toplam yözölçümü dört milyon kilometrekareyi bulur.

Kuzey Amerika’da ne zamandan beri hayatın var olduğu bilinmemektedir. Ancak ilk olarak 25.000 yıl kadar önce Kızılderililerin Asya’dan Kuzey Amerika’ya göç ettikleri ileri sürülmektedir. Eskimolar ise 605 sene önce Kuzey Amerika’ya gelip yerleşmişlerdir.

Kuzey Amerika’ya Avrupa’dan ilk gelen İskandinavyalılar, Grönland’a yerleşmişlerdir. Günümüzde Grönland dışında Avrupalıların yerleştiği kolonilerin hepsi bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.

Fiziki Yapı

Kuzey Amerika yapısı bakımından tabanı kuzeyde olan bir ters üçgene benzer. Kuzey-güney doğrultusunda 6440 kilometre uzunluğunda ve Doğu-batı doğrultusunda 7889 km genişliğindedir. Kıt’anın Güney Amerika’ya bağlanan bölgesi körfezlerle çevrili olup, bunların en uzunu Meksika Körfezidir.

Kıtanın en bariz özelliği, belkemiği sayılan Kayalık dağları ve batı kıyılarında Alaska’dan Meksika’daki Sierra Madre Dağlarına kadar uzanarak kıvrılan “Cordillera” dağ kuşağıdır. Doğu Appalash Dağları Atlas Okyanusuna paralel olarak uzanırlar. Appalash dağlarının batısında Kanada içlerine kadar uzayan bölgenin altında ve Büyük Göllerin güneyinde verimli topraklar vardır. Kuzey Amerika’nın iç kısımlarındaki ovaların batı bölümlerine “Büyük Ovalar” adı verilir. Mississippi Vadisi de ovaların merkezi kabul edilir.

Kuzey Amerika’daki ırmakların en uzunu olan Mississippi ve Missouri, ABD’nin orta bölgesini tamamen kaplarlar. St. Lawrence Irmağı ise Atlas Okyanusuna dökülür. Birleşik Amerika ile Kanada arasında bulunan göller dünyanın en büyük gölleridir. En önemlileri; Superior, Michigan, Erie, Ontario, Huron, Winnipeg gölleridir.

İklimi ve Bitki Örtüsü

Kuzey Amerika’nın iklimi bölgelere göre değişiklik gösterir. New Mexico ve Arizona eyaletlerinin kurak çöllerinde değişik iklimler görülür. Büyük Okyanus ve Alaska Akıntısının tesiri ile ABD ve Kanada’nın batı kıyılarında yağışlı ve yazın kurak bir iklim hakimdir. Doğu kıyılarının iklimi de Golf Stream sıcak su akıntısı tarafından ılımanlaştırılır. İç bölgelerin alçak kısımlarında düzensiz bir yağış vardır. Güneyindeki körfezlerle ABD’nin Atlas Okyanusu kıyısındaki bölgeler ise her an yaz kasırgası tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bitki bakımından Kuzey Amerika çok zengin bir kıtadır. Grönland, Alaska ve Kanada’da tundralar bulunur. Kuzeybatı kısımların iç bölgelerinde dünyanın en büyük ağacı “Sekonya” yetişir. İğne yapraklı ağaç ormanları Kanada ve Güneydoğu ABD’nin orta kısımlarında çokça görülür. Doğudaki kıyılar ile iç kısımların en belirgin ağaç türleri kışın yapraklarını döken ağaçlardır. Kuzey Amerika’da bulunan çöllerin bitki örtüsü ise kaktüs, çalı gibi bitkilerdir. Kıtanın iç kesimlerinde ve ovaların büyük bölümünde ziraat ile uğraşılır.

AMERİKA_

Nüfusu

650 milyon

Yüzölçümü

42 milyon km2

En yüksek noktası

concagua (6960 m)

En alçak noktası

Ölü Vadi (deniz seviyesinden 90 m aşağı)

En uzun nehri

Mississippi (6780 km Missuri ile beraber)

En büyük gölü

Superior

Ortalama yükseklik

625 m

İklim ve bitki örtüsünün gösterdiği değişikliğe bağlı olarak çeşitli hayvanlara rastlanır. Batıdaki ormanlarda geyikler, kuzey bölgelerde de kutup ayısı, fok, mors gibi soğuk bölgelerin hayvanları yaşar. Kuzey Amerika’da çok sayıda timsah ve maymun da vardır. Bir zamanlar bilhassa batı ABD’de görülen yaban sığırlarının sayıları son yıllarda azalmaya başlamıştır. Ayrıca balık türleri bol bulunur. Bilhassa som balığı meşhurdur. Dünyanın en büyük ve zehirli yılanları bu kıtada yaşar.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Kuzey Amerika nüfusu Doğu Asya ve Avrupa’da yaşayanlardan azdır. Dünya nüfusunun % 12’sini barındırır. Buna rağmen ABD’nin kuzeybatı ve Kanada’nın güneybatı bölgeleri kilometrekare başına düşen nüfus bakımından dünyada ön sıraları alırlar. Bundan başka Chicago bölgesi ve Meksika körfezine doğru olan bölgeler de oldukça kalabalıktır. Los Angeles, San Fransisco ve Mexico da Büyük Okyanus kıyısının kalabalık yerleşim yerleridir. Grönland ve Kuzey Kanada’nın içlerinde nüfus çok azdır. Nüfus hızla artmaktadır. Nüfus devamlı hareket halindedir. Nüfusun bugüne kadar hızla artmasına sebep, yapılan göçlerdir. Göçlerin büyük bir kısmı Avrupa’dan diğer bir kısmı da Afrika’dan yapılmıştır. Bugünkü hızlı artışın sebebi ise, ileri hayat şartlarıdır.

Dil ve din: ABD’de İngilizcenin, Amerikan İngilizcesi denilen çeşidi konuşulur. Kanada’da ise geçerli lisan Fransızcadır. Ancak bazı yerlerde İngilizce de konuşulur. Kuzey Amerika’nın güneyinde ve Meksika’da İspanyolca konuşulurken, Kızılderililer ve Eskimolar aralarında kendi lisanlarını kullanırlar.

Din bakımından kıta ekseriyetle Hıristiyandır. ABD halkının çoğu protestan, İspanyolca konuşulan yerlerin halkı katoliktir. İslamiyet ise gittikçe yayılmaktadır.

Ekonomi

Kuzey Amerika bakır, demir, kömür, petrol, bakımından diğer kıtalardan daha zengindir. Kıta tabii gaz ve hidroelektrik enerjileri üretiminde dünyada en önde gelir. Kuzey Amerika’da başlıca kömür yatakları ABD ve Kanada’dadır. Ayrıca zengin petrol, demir, kükürt, nikel ve uranyum yatakları vardır. Dünyanın en önemli uranyum kaynaklarından birisi de Kanada’dadır. Petrol gibi önemli madenler ABD ve Kanada’da; kurşun, çinko ve gümüş yatakları da Meksika’da bulunur.

Kanada ayrıca mısır, pamuk, arpa, pirinç üretiminde önde gelir. Et hayvanları bakımından da zengindir. Kıtanın özellikle kuzey kıyılarında ve Büyük Göller bölgesinde yaygın olarak balıkçılık yapılır.

Kuzey Amerika’da ulaşım çok ileri olup, hava, demir ve karayolları büyük ölçüde gelişmiştir. Ayrıca dünyanın en modern haberleşme sistemine sahiptir. Her gün 2000 çeşit gazete yayınlanmaktadır.

Güney Amerika

Fiziki Yapı

Yaklaşık olarak 17.832.000 kilometrekaredir. Kuzey-güney doğrultusunda 7200 km uzunluğunda, doğu-batı doğrultusunda 5300 km genişliğindedir. Kıtada belli başlı dört yüksek bölge vardır. Bunlar; And ve Guyena dağları ile, Patagonya ve Brezilya yaylalarıdır. And Dağları, dünyanın en uzun sıra dağlarıdır. Güney Amerika’nın batı kıyılarını tamamen çevirirken, Bolivya platosu denen yüksek bir bölgeyi meydana getirirler. En yüksek tepe olan Aconcagua, Bolivya sınırları içerisinde ve denizden 6969 m yüksekliktedir. Tepelerinde bir çok göl vardır. Bunların en büyüğü Peru-Bolivya sınırındaki Titicaca gölüdür. Güney Brezilya’daki İguassu ve Paraguay’ın güney sınırını çizen Parana Irmakları su debisi fazla olan ırmaklardır.

İç bölgelerde bulunan Amazon Irmağı ise, dünyanın saniyede en fazla su taşıyan ırmağıdır. Amazon bölgesi uzun ve tropik ağaçlarla kaplıdır. Bu bölgenin bir çok yeri de bataklıktır.

Güney Amerika göller bakımından fakirdir. Bunların en büyükleri Titicaca ve Poopo gölleridir. Her ikisi de denizden bir hayli yüksektir.

İklimi ve Bitki Örtüsü

Güney Amerika’nın yer şekillerinin farklılık göstermesi kıt’ada çeşitli iklim tiplerinin bulunmasına sebep olur. Ekvator tipi, tropikal, ılıman ve soğuk iklim görülür. Amazon bölgesi, kuzeydoğu ve kuzeybatı kıyılarıyla Şili’nin güneybatısı bol yağış alan bölgeleridir. Kıtanın güneydoğu bölgelerinde denizin tesiriyle en soğuk ayda bile sıcaklık sıfır derecenin üstündedir. Kıtanın doğu ve batı kıyılarında Okyanus akıntıları iklimi etkiler. Peru akıntısı kıtanın güneybatı kıyısını soğutur.

Amazon havzası, “Selva” denilen büyük tropikal ormanlarla örtülüdür. Ormanlar çok geniş bir alana yayılmıştır. Bu ormanlarda kauçuk, ceviz ağaçları ve sert odunlu ağaçlar vardır. Kıta diğer ağaç çeşitleri bakımından da çok zengindir. Patagonya’da bozkır bitkileri, Amazon havzasının güneyindeki ormanlarda da bol mikdarda çam ağacı bulunur. Şili, çam ve yaprakları dökülen ağaçların meydana getirdikleri sık ormanlarla kaplıdır.

Güney Amerika’da çok çeşitli hayvan türleri bulunur. Memelilerden, jaguarlar, pumalar, maymunlar, tapirler ve kan emen yarasalar gibi vahşi hayvanlarla, sürüngenlerden yaygın olarak görülen boa yılanları, zehirli yılanlar ve timsahların çeşitli türleri sayılabilir. Kıta, kuş türleri bakımından da zengindir. Ayrıca bilhassa güney bölgelerde çeşitli gayeler için “Lama” denilen bir hayvan yetiştirilir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Güney Amerika kıtasının nüfusu yaklaşık 300 milyonun üzerindedir. Kıtanın kuzeyindeki kıyı bölgelerde küçük topluluklar halinde Cariblar ve Aramak yerlileri yaşarlar. Kıtanın yerlileri, an’anelerini ve hayat şekillerini devam ettirmektedirler. Güney Amerika nüfusu zenci ve beyazlardan müteşekkildir. Kıtada fakirlik yaygındır. Dünyadaki beslenme yetersizliği görülen belli başlı bölgelerden biri de burasıdır.

Ekonomi

Güney Amerika’nın toplam üretiminin yarısını tek başına Brezilya gerçekleştirir. Onu Arjantin ve Venezuela takib eder. Arjantin’de bol mikdarda büyük ve küçük baş hayvan beslenir. Brezilya kahve yetiştirmede dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Kıtada liman inşası ileridedir. Arjantin deniz yoluyla çok mikdarda tahıl ve et ihraç eder. Venezuela, dünyanın en önemli petrol yataklarından birine sahiptir. Ayrıca, Arjantin, Brezilya, Ekvador, Peru ve Kolombiya’da petrol yatakları bulunmuştur. Kıtanın en önemli yer altı kaynağı kolombiyumdur.

Güney Amerika’da bilhassa kıtanın batı kısmı demiryolu yapımına müsait değildir. Çok zor şartlar altında demiryolları inşa edilmiştir. Demiryolları yapımındaki güçlük yüzünden su yollarından büyük ölçüde istifade edilir. Nakliyatın büyük bir kısmında uçak kullanılır. Hemen hemen her şehirde hava alanları vardır.

Orta Amerika

Amerika kıt’asının iki yarısını birbirine bağlayan dar bölge. Yüzölçümü 600.000 kilometrekaredir.

Fiziki Yapı

Orta Amerika’nın güneybatısı dağlıktır. Dağlar kuzeydoğuya gittikçe alçalır. Kıt’anın güneybatı kıyıları ovalık olmakla birlikte, bunlar dağlar ile deniz arasında dar bir şerit halinde bulunurlar. Panama Kanalı Orta Amerika’nın en dar yerindedir. Bu kanal, Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanusu birbirine bağlar.

Orta Amerika dağlarının en bariz özelliği, jeolojik bakımından yeni meydana gelmiş olmasıdır. Volkanik bir bölge olan Orta Amerika’da 250 kadar yanardağ vardır. Kıtada sık sık deprem olur. Bölgedeki bütün önemli şehirler hemen hemen deprem kuşağı üstünde bulunurlar.

Orta Amerika’da dağların yamaçları denize doğru uzandığından akarsular sadece kıyı ovalarını sular ve en kısa yoldan denize dökülür. Bundan dolayı bölgede mühim denebilecek akarsu yoktur.

Bölgenin başlıca gölleri : Nikaragua sınırları içerisinde batıda bulunan Managua ve Nikaragua gölleridir.

İklimi ve Bitki Örtüsü

Orta Amerika’da tropikal iklim görülür. Rüzgarlar bölgede devamlı tesirlidir. Bu yüzden kıyı bölgelerinde ılıman iklim hakimdir. Bölgedeki vadilerde de ılıman iklim görülürken, yüksek bölgelerin iklimi soğuktur.

Orta Amerika’da iklime bağlı olarak bilhassa tropikal ürünler yetişir. Kahve ve muz bölgenin başlıca ürünleridir. Karayib Denizine doğru olan kısımlar balta girmemiş sık ormanlarla örtülüdür. Bu ormanlarda bol miktarda kauçuk, maun, sedir ve palmiye ağaçları vardır.

Orta Amerika’nın en çok rastlanan hayvanları maymun ve papagandır. Bölgenin kuzey kısımlarında yabani olan kurt, geyik, tavşan, sincap gibi hayvanlara rastlanır.

Ekonomi

Orta Amerika, Kuzey Amerika gibi maden bakımından çok zengindir. Bölgenin bir çok yerinde bol mikdarda altın, gümüş, bakır, kalay, kurşun, demir, çinko ve kömür çıkarılır.

Orta Amerika’nın ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayanır. Bölgede elde edilen ciklet hammaddesi ve şeker ihracı sayesinde gelir sağlanır. Hindistan cevizi yetiştirilmesi ve arıcılık ileri metotlarla yapılır. Ayrıca çok mikdarda muz yetiştirilir. Orta Amerika’nın çoğu yerlerinde sığır beslenir.

Bölgenin iç ulaşımı yetersizdir. Bunda bölgenin yüksek ve engebeli olmasının büyük rolü vardır. Taşımacılık daha ziyade hayvanlarla, dış ticaret ise denizyolu ile yapılır.