Alm.Polydactyly, Fr. Polydactylie, İng.Polydactyle. Tıpta parmakların beşden fazla olması. Sebebi belli değildir. Bazılarında ana karnında iken altı parmak teşekkül etmektedir. Buna "anomali" denir. Daha bebek organları teşekkül etmeden önce herhangi bir sebeple hücreler normalden sapmakta ve ana karnındaki embriyoda anormal organlar teşekkül etmektedir. Hayat boyu altı parmağın büyük bir zararı yoktur. Eğer istenirse ameliyatla alınabilir.
İrsi olup olmadığı kesin değildir.
Alm. Altimeter (n.), Fr. Altimétre, İng. Altimeter. Deniz seviyesine göre bir yerin yüksekliğini ölçebilen özel bir barometre. Barometreler basıncı mm civa olarak göstermelerine mukabil; altimetre, yüksekliği doğrudan doğruya metre cinsinden gösterir. Deniz seviyesinden itibaren yukarıya doğru her 10,5 m çıkıldıkça barometre 1 mm civa basıncı kadar düşme gösterir.
Bir dağın eteğindeki basınç ile tepesindeki basınç bir değildir. Tepedeki basınç daha azdır. Altimetre 800 metreyi gösteriyorsa, o yerin yüksekliği deniz seviyesinden itibaren 800 metredir. Havanın nem ve sıcaklığına bağlı olarak atmosfer basıncı % 0.1’den az değiştiğine göre, altimetre ile yükseklik ölçerken yapılabilecek hatanın % 0.1’den az olması beklenir.
Basıncın yükseklikle düşmesi:
0-700 m |
arasında her |
10.5 metrede |
1mm civa |
700-1400 m |
arasında her |
12 metrede |
1mm civa |
1400-2000 m |
arasında her |
13 metrede |
1mm civa |
2000-2600 m |
arasında her |
14 metrede |
1mm civa |
2600-3100 m |
arasında her |
15 metrede |
1mm civa |
3100-3600 m |
arasında her |
16 metrede |
1mm civa |
3600-4100 m |
arasında her |
17 metrede |
1mm civa |
4100-4500 m |
arasında her |
18 metrede |
1mm civa |
4500-4900 m |
arasında her |
19 metrede |
1mm civa |
4900-5000 m |
arasında her |
20 metrede |
1mm civa |
Fatih Sultan Mehmed Han devri hekimlerinden. İsmi, Şeyh Salih’tir. Doğum ve vefat tarihleri belli değildir. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Tıb ve botanik ilimlerinde mütehassıs olup, faziletli, salih, dinin emir ve yasaklarına tam uyan, haram ve şüphelilerden sakınan bir zat idi. Çok Kur’an- ı kerim okurdu. İlmi, irfanı ve faziletleri sebebiyle Fatih Sultan Mehmed Hanın ikram ve iltifatına kavuştu.
Bevliye uzmanı olan Altuncuzade sonda yapmış ve sondanın ucunu gittikçe kalınlaştırmak suretiyle hastaların idrar yollarındaki iltihabı boşaltmaya muvaffak olmuş, böylece Türk tıb tarihinde haklı bir ün kazanmıştır. Taşköprüzade (1495-1561) Şakayık-ı Nu’maniye’sinde bu hususta şunları nakleder: “Hocalarımdan birisinin idrar yolunda bir et parçası meydana gelip idrarını yapamadığından çok ızdırap çekiyordu. Bu hususta müracaat ettiği hekimler, tenasül uzvunun kesilmesini söylediler. Bunun üzerine Altuncuzade’ye gidip, durumu anlattı. Altuncuzade birbirinden farklı özel yapılmış iğnelerden önce incesini, sonra kalınını o zatın mesanesine batırıp çıkardı. Buna bir gün bir gece devam edip, et parçasının delinmesini sağladı ve idrar yolunu açtı. Böylece o zatın rahata kavuşmasına vesile oldu.”
Sondanın kullanılması bundan daha eskidir. Altuncuzade, eski bilgilere dayanarak hastalığın özelliğine göre sonda yapmıştır. Otlardan ilaç yapmada eşsiz maharet sahibidir. Devamlı çalışma neticesinde ilaç imalini ilerletmiştir. Ağır hastaları, fevkalade ilaç ve tedavi usulleri tatbik ederek, sıhhate kavuşturduğu bilinen Altuncuzade, Hassat-ül-Kilye vel-Mesane adlı eserin yazarı hekim Ahi Çelebi’nin hocasıdır.
Alm. Aluminium, Fr. Aluminium, İng. Aluminium. Periyodik sistemin 3A grubunda bulunan metalik bir element. Atom numarası 13, atom ağırlığı 27, yoğunluğu 25°C’de, 2,698 g/cm3, erime noktası 659,7°C, kaynama noktası 2057°C’dir. Bütün bileşiklerinde +3 değerlidir. Sanayide demirden sonra ikinci derecede önemli bir element olup dünya ve ayın yüzeyinde bol miktarda bulunur. Tabiatta elementel halde bulunmayıp, bileşikler halinde bulunur. Bileşikleri yerkabuğunun % 8’ini teşkil eder ve bolluk sırasında üçüncü gelir. Hemen hemen bütün kayalar özellikle volkanik kayalar % 60 alüminyum ihtiva eden alümino silikat mineralleridir. 1825 yılında Hans Oersted, metalik alüminyumu; alüminyum klorürü, potasyum amalgaması (potasyum civa karışımı) ile ısıtmak ve sonra da civayı destillemek (buharlaştırmak) suretiyle, metalik parlaklık gösteren bir toz halinde elde etmiştir:
AlCl3 + 3K(Hg) ® 3KCl + Al (Hg)
Özellikleri: Saf alüminyum gümüş gibi beyaz-parlak, (hava ile temasta hemen oksidlenerek matlaşır) yumuşak ve dayanıksızdır. Buna karşılık diğer elementlerin az miktarları ile yaptığı alaşımları sert ve dayanıklıdır. Alüminyum alaşımları işlenebilir, dövülebilir, kaynakla eklenebilir, üzerine cila ve boya yapılabilir. Yüzeyinde meydana gelen oksit tabakası koruyucu görevi yapar. Bu oksidin kalınlığı 2,5.10-5 milimetreden daha az olduğu halde çok kuvvetli koruyucudur. Bu oksid tabakası, eritildiği zaman daha da kalınlaşır ve erimiş haldeki alüminyum metalini dahi korur. Yani metalin daha ileri oksidasyonuna (yanmasına) mani olur. Bu sebepten ince alüminyum varakı, hidrojen alevinde bile yakmak mümkün değildir. Alüminyum oksijen hamlacı ile de bu koruyucu oksid sebebiyle kesilemez.
Alüminyum mağnetik değildir, elektrik ve ısı iletme özelliğine sahiptir. Çoğu kimyasal maddelere ve bazı asitlere karşı dayanıklı olmasına rağmen hidroklorik aside ve alkalilere karşı çok aktiftir. Yüzeyindeki alüminyum oksit halindeki film tabakası alkali ortamda çözünmektedir. Alüminyumun oksijenle birleşmesi esnasında yüksek miktarda ısı açığa çıkar. İnce toz alüminyum kafi miktarda oksijen ile karıştırılırsa patlayıcı bir karışım elde edilir.
Tabiatta bulunuşu:Alüminyum, alüminyum silikat halinde korkayaçlarda, feldisplatlarda, feldispatotitlerde ve mikalarda, tunçların parçalanmasıyla teşekkül eden killi topraklarda, boksitte ve demirce zengin lateritte bulunur. En mühim alüminyum cevheri olan boksitte % 52 nispetinde alüminyum oksit bulunur. Boksit kayaçları fiziksel görünüm açısından bileşime bağlı olarak büyük farklılıklar gösterir. Sarımsı beyazdan griye veya pempeden koyu kırmızıya kadar değişen renklerde ve kilden kayaca kadar değişen biçimlerde olabilir. Hemen hemen her kıtada boksit minerali blunmuştur. ABD, Avustralya, Hindistan, Endonezya, Malezya, Çin, Sovyetler Birliği, Gana, Yunanistan, Yugoslavya, Macaristan, İtalya ve Fransa’da büyük boksit mineralleri mevcuttur. Metalik alüminyum elde edilmesi için ancak % 45 veya daha büyük oranda alüminyum oksit ihtiva eden toprağımsı boksit cevherleri elverişlidir. Yüzde 40-60 nispetinde alumina ihtiva eden gibsit ve böhmit adlı iki mineral, günümüzde ekonomik açıdan işlenmeye değer görülmektedir.
Boksit dışında başka alumina kaynakları da mevcuttur. Bunların başlıcaları alumina killeri, davsonit, alunit, alüminyum ihtiva eden kiltaşları, korkayaçlar ve saprolit ile sillimanit mineralleridir. Doğu Avrupa ülkeleri boksit dışındaki cevherlerden faydalanma yoluna gitmişlerdir.
Madencilikte kullanılan boksit bugüne kadar büyük ölçüde yüzeyde veya yüzeye yakın katmanlarda bulunmuştur. Dolayısıyla, cevheri saran ince toprak ve kayaç katmanlarının kaldırılması dışında bir işlem gerektirmeyen açık kuyulardan çıkartılır.
Alüminyumu bileşikleri halinde ihtiva eden ve endüstriyel öneme sahip Turkuaz, Al2(OH)3 PO4.H2O, kriyolit (buztaşı), Na3AlF6, zımpara taşı, Al2O3 (saf olmayan), korendon, Al2O3, kaolin, Al2O3.2SiO2.2H2O önemli minerallerindendir.
Elde edilişi: Alüminyumun çok çeşitli mineralleri olmasına karşılık, dünya alüminyum üretiminin hemen hemen tamamı boksit minerallerinden sağlanır.
Saf alüminyumun eldesi için iki kademeli işlem yapılmaktadır. Birinci işlem boksit filizinin içindeki demir ve silisin Bayer metoduna göre arıtılmasıdır. Bunun için alüminyumun amfoter özelliğinden faydalanılır. Ham boksit sıcak NaOH çözeltisi ile muamele edilir. Alüminyum oksit alüminat iyonu Al(OH)4, ayrıca silisyum oksid de silikat iyonu vererek çözeltiye geçer. Çözeltideki alüminat ilave edilen alüminyum hidroksit kristali ile aşılanarak alüminyum hidroksit halinde çöktürülür.
Buradan alınan çökelti yıkanır ve 1093 °C’de ısıtılarak suyu alınır. Beyaz alüminyum oksit tozu (alümin) elde edilir.
İkinci işlem saflaştırılmış olan alüminyum oksidin (alümin) Hall Heroult metoduna göre 1000 °C sıcaklıkta ergimiş kriyolit (sodyum alüminyum florür) banyosunda çözülerek bir doğru akım etkisinde bırakılmasıdır. Bu işlemde 750 kg alüminyum elde etmek için (100.000 amperlik akım uygulanır) 750 kg grafit elektrot harcanır.
Bileşikleri: Normal şartlarda alüminyum, bileşiklerinde +3 değerliklidir. Ancak yüksek sıcaklıklarda alüminyumun +1 veya +2 değerlikli olduğu gaz bileşikler de elde edilmiştir.
Alüminyum bileşiklerinin birçoğu sanayide önemli kullanım alanlarına sahiptir. Alüminyum üretiminin yanısıra yalıtkanların, bujilerin ve daha pekçok ürünün yapımında da kullanılan alumina, ısıtıldığında su buharını yüze tutmasını sağlayan gözenekli bir yapı kazanır. Alüminyum oksitin, ticari adı aktifleştirilmiş alumina olan bu türü, gazların ve kimi sıvıların suyunun alınmasında kulanılır; birçok kimyasal proseste katalizör taşıyıcısı olarak görev yapar.
Önemli diğer bir alüminyum bileşiği alüminyum sülfattır. Bu bileşik sülfürik asitin hidratlı alüminyum oksite etki ettirilmesiyle elde edilen renksiz bir tuzdur. Kağıt yapımında, boya tutkalı ve yüzey astarı olarak yaygın biçimde kullanılır; tek değerlikli metallerin sülfatlarıyla birleşir ve şap olarak bilinen hidratlı çift sülfatları meydana getirir. En mühim olanı, potasyum şapı veya kısaca potas şapı olarak bilinen potasyum alüminyum sülfattır KAl(SO4) 12H2O. Bu çift tuzlar başta ilaç, takstil ve boya üretimi olmak üzere geniş bir kullanım alanına sahiptirler.
Eritilmiş alüminyumun gaz halindeki klorla tepkimesi sonucunda meydana gelen alüminyum klorür (AlCl3), Friedel-Craft tepkimelerinde katalizör olarak kullanılarak pekçok değerli organik bileşiğin sentezinde yer alır. Yaygın adı alüminyum hidroklorür olan AlCl3H2O bileşiğinden, derideki gözenekleri sıkıştırma özelliğinden dolayı lokal ter önleyici veya deodorant olarak faydalanılır. Alüminyum hidroksit, Al(OH)3, su geçirmez kumaş yapımında alüminatlarla birlikte çeşitli alüminyum bileşiklerinin elde edilmesinde kullanılır. Alüminyumun hidrojenle meydana getirdiği alüminyum hidrür, AlH3, önemli bir indirgen olarak tetrahidro alüminatların elde edilmesinde faydalanılan polimerize bir katıdır. Lityum alüminyum hidrür, LiAlH4, bileşiği ile organik kimyada mühim bir kullanım alanına sahiptir. Mesela aldehit ve ketonların alkollere indirgenmesinde bu bileşikten faydalanılır.
Alaşımları ve kullanıldığı yerler: Dur alüminyum, alüminyumun önemli alaşımlarındandır. % 4,5 bakır, % 1,5 mağnezyum, % 0,6 mangan ihtiva eder. Makina parçaları yapımında kullanılır.
Alüminyum çeliği: % 5 alüminyum bulunan bir çelik türüdür. Dinamo ve transformatör yapımında kullanılır.
Alüminyum bronzu : % 10 alüminyum, % 90 bakır ihtiva eder. Gemi ve makina yapımında kullanılır.
Alüminyum-mağnezyum alaşımı % 5 mağnezyum ihtiva eden bir alaşımdır.
Alüminyumun kaolen, feldispat gibi mineralleri seramik, porselen, çimento sanayiinin temel maddeleridir.
Elmastan sonra gelen en sert mineral korendon (Al2O3)dur. Korendonun içinde krom bulunursa yakut, kobalt bulunursa safir ve akvamarin meydana gelir. Bu taşların değeri berraklıkları ve renklerinin yoğunluğu ile artarak elmas değerine ulaşır.
Tren rayları, ağır makina manivelaları gibi ağır iş gören kısımların çatlak ve kırıkları alüminyum kaynağı ile tamir edilir. Alüminyum kaynağı toz halindeki alüminyum ve demir oksidin karıştırılarak yüksek sıcaklığa maruz bırakılmasıyla elde edilir.
Alüminyum ençok taşımacılık ve mimaride kullanılmaktadır. Uçak kanatları ve gövdesi, vagon, otomobil karoseri ve küçük deniz araçları yapımında yaygın olarak kullanılır.
Alüminyum ayrıca alaşım dökümleri, silindir başları, yağ tavaları ve çeşitli motorlarda kullanılır.
Günümüzde Fransızların, boksidi, bir ark fırınında karbon etkisiyle işleyerek elde ettikleri alüminyum daha ucuza mal olmaktadır.
Dünya alüminyum üretiminde ABD % 45 ile başta gelmektedir. Onu Sovyetler Birliği % 10, Japonya % 9, Almanya % 7, Fransa % 4.5 ile takip etmektedir.
Alüminyum tuncu: Yüzde 4 ila 5 arasındaki bir nispette ve daha az miktarlarda başka metalleri de ihtiva eden bakır esaslı alaşım. Korrozyona karşı dayanıklı olan alüminyum tuncu pek çok makina parçasının ve aletin yapımında kullanılır. Altını andıran görünümü ve kararmaya karşı direnci sebebiyle kuyumculuk ve mimaride de kullanım alanına sahiptir. Yüksek sıcaklıklarda yükseltgenmeye ve bilhassa seyreltik asitlerce korrozyona mukavim olması sebebiyle, asitle temizleme donanımlarında ve seyreltik asitle teması gerektiren işlerde de emniyetle kullanılır. Yumuşak çelikle karıştırılabilecek dayanıklılıkta olması sebebiyle, kağıt yapım makinaları, bağlantı vidaları, ağır hizmet dişli çarkları, metal biçimlendirme kalıpları, makina yatakları vb. teçhizatta kullanılır. Metalik ark işlemiyle kaynaklanmaya ve özel eritcilerle lehimlenmeye müsaittir.
Alüminyum tuncunun, alüminyum muhteviyatı yüzde 8’e kadar olanları, soğuk çekmeyle, kimya tesislerinde ve yağ arıtımevlerinde kullanılan basınç kazanlarının ve ısı değiştiricilerin yapımında faydalanılmak üzere boru veya levha biçiminde çekilebilir. Yüzde 8’den fazla alüminyum ihtiva eden alaşımlarda demir ve mangan da bulunabilir. Soğuk çekme işlemine yatkınlığı az olan bu alaşımlar, sıcak çekme, kalıptan geçirme ve dövmeye elverişlidir. Bu alaşımların nikelli olanları sağlamlık ve korrozyona dayanıklıklıkları gibi özellikleri dolayısıyla gaz türbinlerinin kompresör paletlerinde kullanılır. Yüzde 10 civarında alüminyum ihtiva eden alaşımlar gemi pervaneleri gibi birçok sağlam malzemenin üretiminde kullanılır.
Alm. Alluvion (f), Fr. Alluvion (f), İng. Alluvium. Akarsular tarafından taşınan kil, kum, çakıl gibi kütle parçalarının, suyun akış hızının azalması sonucu elverişli yerlere birikmesiyle meydana gelen tortular. Alüvyonlar, geniş vadilerin bir çoğunda tabanda geniş yer kaplar veya daha geniş yerlere yayılarak, alüvyon ovalarını teşkil ederler. Büyük ve küçük Menderesler, Gediz, Seyhan, Ceyhan ırmaklarının vadileri alüvyon ovalarıdır. Alüvyonlar aynı zamanda “alüvyon gölleri” denilen küçük göller de meydana getirirler. Bafa, Köyceğiz, Meriç vadisi gölleri gibi. Alüvyonların nehir deltasında meydana getirdikleri göllere ise “Delta gölleri” denir.
Alüvyonlar, eski ve yeni olmak üzere iki gruba ayrılırlar: Eski alüvyonlar, nehrin suları kabardığı zaman su altında kalmayan, akarsu kenarında bulunan verimli arazideki alüvyonlardır. Buralar insanların yerleşmesine müsait yerlerdir. Yeni alüvyonlar ise, henüz gelişmekte olup, zaman zaman su baskınlarına uğrayan yerlerdeki alüvyonlarıdır.
Erzurum'da yetişen din adamlarından. İsmi, Muhammed Lütfi olup, babası Hoca Hüseyin Efendidir. Alvar İmamı veya Efe Hazretleri diye meşhur olmuştur. 1868 (H.1285) senesinde Erzurum’un Hasankale (Pasinler) ilçesinin Kındığı köyünde doğdu. 1956 (H.1375) senesinde Erzurum’da vefat etti.
İlk tahsilini babası Hoca Hüseyin Efendiden gördü. Daha sonra Erzurum’a giderek tanınmış bazı alimlerin derslerini takib etti. 1891 senesinde Hasankale’nin Sivaslı Camiine imam tayin edildi. Aynı sene içinde Bitlis’e giderek tasavvuf ehlinden Muhammed Pir-i Küfrevi'ye intisab etti. Hasankale’ye dönerek bir müddet vazifesine devam etti. Daha sonra Erzurum’un Dinarkum köyüne giderek imamlık yaptı. Rusların Erzurum ve çevresini işgale başlamaları üzerine Şubat 1916’da babasıyla birlikte Erzurum’a geldi. Rus istilası süresince Tercan’ın Yavi köyünde imamlık yaptı. Rusların çekilmeye başlamaları ve Ermenilerin katliama girişmeleri üzerine Yavi ve komşu köylerden topladığı altmış kişilik bir kuvvetle Ermenilere karşı koydu. Oyuklu köyü yakınlarında Ruslara ait bir silah deposunu ele geçirdi. Daha sonra Türk ordusuna katılarak 12 Mart 1918 günü orduyla birlikte Erzurum’a girdi. Aynı gün babası şehid düştü. Erzurum’un kurtuluşundan sonra tekrar Hasankale'ye dönen Muhammed Lütfi Efendi, Hasankale'ye bağlı Alvar köyü halkının isteği üzerine oraya yerleşti. Halk arasında “Alvar İmamı” ve “Efe hazretleri” ünvanlarıyla tanındı. 1939 senesine kadar bu köyde kalıp insanlara İslam dininin emir ve yasaklarını anlattı. Bu seneden sonra Erzurum’a giderek bölge halkının irşadı ile meşgul oldu. 12 Mart 1956 (H.1375) senesinde vefat etti. Cenazesi Alvar köyüne götürülerek oraya defnedildi.
Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazan Alvarlı Muhammed Lütfi Efendinin şiirleri ölümünden sonra oğlu Seyfeddin Mazlumoğlu tarafından derlenerek Hulasatü’l-Hakayık adıyla neşredilmiştir. Bu divanda çeşitli nazım şekilleriyle söylenen yedi yüzü aşkın şiir vardır.
Alm. Rote Blutkörperchen Allıvion (f), Fr. Globule rouge (f.), İng. Red blood cell. Kırmızı kan hücreleri. Alyuvarlar (eritrositler) dolaşım sistemi içinde oksijen ve karbondioksit taşırlar. Bu taşıma işlemi, alyuvarların ihtiva ettiği hemoglobin vasıtasıyla olur. Alyuvarlar bikonkav (iki taraftan içe çökük) disk şeklinde hücrelerdir.
Alyuvarlar kemik iliğinde yapılırlar. Memelilerde dolaşıma geçmeden evvel çekirdeklerini kaybederler. Bu bakımdan tam bir hücre karakteri taşıdıkları söylenemez. İnsanda, dolaşımda ortalama hayat süreleri 120 gün kadardır. Yaklaşık bir dakikada 150 milyon alyuvar tahrib olur. Erkekte 1 mm3’de 5-5,5 milyon, kadında ise 4,5-4,8 milyon kadar bulunur. Yetişkinlerde alyuvar yapımı akyuvarlar ve trombositlerle beraber kırmızı kemik iliğindedir. Ceninde ise (ana karnındaki bebekte); başlangıçta (gebeliğin ilk dört ayında) karaciğer ve dalakta teşekkül eder. Beşinci aydan sonra kemik boşluklarında kemik iliği meydana gelir ve buralar alyuvar teşekkülünde ilk sırayı alırlar. Yetişkinlerde kemik iliği dışı alyuvar ve diğer kan hücreleri yapımı; kemik iliğinin haraplandığı veya çalışmasının engellendiği durumlarda olur.
Kemik iliğini baskılayan çeşitli hastalıklarda (enfeksiyon, zehirlenme, kan kanseri veya diğer kanserlerin buralara atlaması gibi) kansızlığa sebeb olurlar (imalat eksikliğine bağlı kansızlık). Bu durumda kemik iliğinden kana geçen normal alyuvar sayısı hızla azalır.
Dolaşımdaki alyuvar mikdarının korunması, alyuvar yapımının geri kontrol sistemi ile denetlenmesi asıtasıyla olur. Burada dolaşımdaki alyuvar miktarı normalin altına inince kemik iliği uyarılır. Böylece kırmızı kan hücrelerinin eksikliği giderilmiş olur. Yine aynı şekilde alyuvarlar kanda normal seviyenin üstüne çıkınca kemik iliği yavaşlatılır. Bu ayarlama “eritropoietin” adı verilen ve böbreklerden salgılanan bir hormon ile olur. Deniz seviyesinden yükseklere çıkıldıkça havanın oksijen mikdarının azalmasına bağlı olarak kanda alyuvar mikdarı artar. Yine yükseklikde kanda alyuvar yaşama süresi de artar. And ve Himalaya Dağlarında, 6000 metreden daha yükseklerde yaşayanlarda alyuvar sayısında bariz bir artma görülürken; aynı zamanda akciğerlerdeki karbondioksit kısmi basıncında belirgin bir düşme vardır.
Alyuvar yapımına “eritropoiesis” denir. (Eritro, kan; poiesis, yapım demektir). Alyuvar yapımı eritropoietin adlı bir hormon tarafından düzenlenir. B12 vitamini, B6 vitamini, demir yetmezliklerinde ve çeşitli iç salgı bezleri bozukluklarında, alyuvar yapımında anormallikler görülür.
Alyuvarların kuru maddesinin % 90’ını hemoglobin meydana getirir. Hemoglobin aynı zamanda kana kırmızı rengini veren maddedir. Alyuvarların zarlarının dışında bir de “Glukokaliks” denilen tabaka vardır. Kan gruplarının tayini bu tabakaya göre olur. Alyuvarlar 3-4 aylık olduklarında dalakta parçalanırlar. Parçalanan alyuvarlardan açığa çıkan demir tekrar kan yapımında kullanılmak üzere kemik iliği tarafından alınır.
(Bkz. Bunama)
Alm. Amalgam (n.), Fr. Amalgame (m), İng. Amalgam. Çok kuvvetli çözme özelliğine sahip olan civanın, metaller ile yaptığı karışım (alaşım).
Sıvı civa, birçok metali, özellikle bakır, gümüş, altın ve alkalimetalleri (lityum, sodyum, potasyum, ...) çözer. Amalgam; katı, yumuşak veya sıvı olabilir. Civa, bazı metal olmayan maddeler ile de amalgam verir. Amalgamın sertliği ve yumuşaklığı ilave edilen metalin miktarına bağlıdır.
Amalgamın en belirgin özelliği; içlerinde çözünmüş olan metalin aktifliğinin azalmasıdır. Mesela, su ile çok şiddetli reaksiyon veren sodyum, amalgamda oldukça yavaş reaksiyon verir. Gümüş amalgaması dişçilikte dolgu maddesi olarak kullanılır. Yine kalay amalgaması eskiden ayna yapımında kullanılırdı. Metalurjide, çeşitli metaller amalgam yapılarak ayrılır. Kimyasal reaksiyonlarda amalgam, katalizör olarak kullanılır.
Amalgamların çoğu ısıtılınca civanın buharlaşmasından dolayı bozunur. Fakat bakır amalgaması ısıtılınca yumuşar, soğuyunca tekrar sertleşir.
Akdeniz bölgesinin doğusunda, Dış Toroslar’ın güneybatıya doğru uzantısı olan sıradağlar. Kahramanmaraş yakınındaki Ahır dağının güneyinden başlayarak İskenderun Körfezinin doğusundaki Hızır Burnuna kadar devam eder. Uzunluğu 175 km olup yaklaşık olarak 4000 kilometrekare yer kaplar. Bu dağlara Gavur Dağları, Elma Dağı, Amanus Dağı, Kızıldağ, Nur Dağları gibi isimler verilmişse de, 1941 yılında toplanan Coğrafya Kongresi “Amanos Dağları” adı verilmesini uygun görmüştür.
Amanos Dağları, 1500-2200 m yükseklikte dik yamaçlı sıradağlar halinde uzanırlar. En yüksek noktası Düldül dağıdır (2600 m). Yalnız etrafındaki bölgelerle arasında elverişli geçitler vardır. Bu geçitlerin çoğu akarsuların araziyi aşındırdığı bel ve boyun yerlerindedir. Bunlar tarihi çağlarda önemli geçitler olmuştur. Bunların en önemlileri: Toprakkale-İskenderun demiryolunun geçtiği, Dara olarak da bilinen “Amanos Geçidi” ve İskenderun’un kuzeyindeki “Sakaltutan” geçididir. Bunlardan başka, Bahçe ile Kaypak arasındaki geçit ve İskenderun’u Irak’a bağlayan yolun geçtiği Beylan geçidi önemli geçitlerdendir.
Amanos Dağlarının her tarafında Akdeniz iklimi hakimdir. Yaz aylarında yüksek yerler serin olur. Ortalama yağış 1000 milimetrenin üstünde olup, yükseklere çıkıldıkça mikdar artar. Yağışın en bol olduğu mevsimler kış ve ilkbahardır. Bitki örtüsü bakımından zengindir. Dağın batı yamaçlarında 900 metreye kadar olan bölümde sık makilere rastlanır. Daha yükseklerde ise çok zengin ormanlar vardır.
Amanos Dağları, orman ve maden bakımından çok zengindir. Pek fazla yabani zeytin ağaçları vardır. Dağın etekleri ile yüksek yerlerdeki düzlüklerde verimli topraklar bulunur. Bölge halkı kerestecilik, kömür işletmeciliği, odunculuk, bağcılık ve hayvan yetiştiriciliği ile uğraşır.
Yaz aylarında İskenderun, Mersin ile çevresi çok sıcak olur. Amanos dağlarının eteklerinden yükseklere çıkıldıkça hava serinler. Havası serin, suyu çok güzel olan yüksek yerlerdeki yaylalara yazın halk akın eder. Son senelerde buralarda pekçok turistik tesis yapılmıştır.
Tarih boyunca şehzadelerin, bilginlerin (alimlerin) ve sanatkarların yetiştiği ve barındığı bir ilimiz. Bu özelliğinden dolayı “Kubbet-ül-Ulema” yani “alimlerin toplandığı yer” ismi verilmiş olup, bu tabir eski pekçok kitapda geçmektedir.
Amasya, Yeşilırmak’ın açtığı dar boğaz üzerinde, deniz seviyesinden 400 m yükseklikte, dağ, ova-su ve yeşilliğin kucaklaştığı şirin ve tarihi değer taşıyan bir ildir. Yeşilırmak, şehrin ortasından akar. Nehrin batısı eski şehirdir.
Amasya; Yozgat, Tokat, Çorum ve Samsun illeri ile çevrilidir. 35° 03' ve 36° 02' doğu boylamları ile 39°50' ve 41° 02' kuzey enlemleri arasında yer alır. Trafik numarası (05)'tir.
İsminin Menşei
M.Ö. birinci asırda Amasya’da yaşayan tarih ve coğrafya bilgini Strabon’a göre Amazonların kraliçesi Amasis, Amasis şehri manasına gelen “Amaseia” ismini vermiştir.
Diğer bir rivayete göre Amasya şehrinin dağlarında elmas madeni çıktığından “Elmasiye” olan bu ismi zamanla Amasya olmuştur. Fransız seyyahı Parrot’un hatıralarında Amasya isminin “Amasiye”den geldiği ortaya atılmıştır. Amasya isminin “Elma diyarı” manasına gelen "Emasiye"den geldiği rivayeti üzerinde de durulmaktadır.
Bir başka rivayete göre Amasya’yı fetheden Danişmend Ahmed Gazi’nin eşi Ümmü Asiye bu şehirde, oturduğu için “Amasya” ismi ona izafeten verilmiştir. En doğrusu da budur.
Tarihi
Amasya'nın tarihi M.Ö. 4000 senelerine dayanmaktadır. Hititlerden sonra Asurlar bir süre Amasya’yı işgal ettiler. Hitit başkenti Hattuşaş, Amasya’nın güney batısındadır.
M.Ö. 6. asırda Pers ve M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı Büyük İskender’in istilasına uğradı. Pontus krallığının başkenti Sinop’a taşınmadan önce Amasya idi. M.Ö. 1. asırda Romalılar Mitridat’ı yenince Amasya, Roma İmparatorluğuna geçti. M.S. 355’te Roma İmparatorluğunun devamı olan Bizans’ın eline geçti. 712’de Araplar, İslam ordularıyla Amasya’yı fethettiler. Fakat bir süre sonra Bizanslılar Amasya’yı geri aldılar. 1071 Malazgirt savaşından kısa bir süre sonra Danişmendoğlu’nun başkenti oldu. Melik Danişmend Ahmed Gazi Amasya’yı fethetti.
Daha sonra Türkiye Selçuklularının hakimiyetine geçen Amasya'ya bilahare İlhanlılar hakim oldu. İlhanlı genel valisi Timurtaş'ın Mısır'a kaçmasından sonra yetine tayin edilen Büyük Şeyh Hasan vekaleten Alaaddin Eratna'yı Anadolu'ya gönderdi. Bir müddet sonra, Eratna bağımsızlığını ilan ederek Eratna Beyliğini kurdu. 1360'da Şadgeldi, Eratna Beyliğinden ayrılarak Amasya'da Amasya Beyliği'ni kurdu.
Yıldırım Bayezid 1393’te Amasya’yı Osmanlı Devletine kattı. Osmanlılar devrinde “Şehzadeler şehri” olarak isim yapmıştır. Osmanlı sultanlarından İkinci Murad ve Yavuz Sultan Selim Han Amasya’da doğmuşlardır. Fatih Sultan Mehmed Han 8 yaşında iken Amasya valisi olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman Han sık sık Amasya’ya gelmiştir. İkinci Bayezid şehzadeliğini Amasya’da geçirmiştir.
1402 Ankara Savaşını Timur Han kazanınca, Amasya’nın teslim olmasını istedi. Amasya teslim olmadı. Timur’un Amasya halkını cezalandırmasını, Amasya’daki alimlere sorduğu 10 sual kurtardı. İlyas Çelebi, Timur’un sorduğu on suali bilince, Timur, Amasya halkını bağışladı. Amasya, Osmanlı Devletini ikinci defa kuran Çelebi Sultan Mehmed'in üssü oldu. Devlette birliğin sağlanmasından sonra Amasya, sancak merkezi oldu. Bir ara Rum eyaletinin de merkez sancağı vazifesi gördü. Sultan İkinci Murad ve İkinci Bayezid gibi Osmanlı sultanları ve bazı şehzadeleri Amasya'da sancağa çıkıp, bir taraftan idare tecrübelerini arttırırken, diğer taraftan Amasya'nın geniş kültür muhitinin ilminden istifade ettiler.
Osmanlı idaresi altında Amasya, bir çok tarihi hadiselere şahit oldu. Osmanlı Devleti ile İran Safevi Devleti arasındaki ilk barış da, 29 Mayıs 1555'te Amasya'da yapılmıştır.
Tanzimattan sonra Sivas’a bağlı bir sancak haline getirilen Amasya, İstiklal Harbinde mühim bir yer işgal etmiş, Sivas Kongresine burada karar verilmiştir. Meşhur Amasya Tamimi Türkiye’nin bütün şehirlerine buradan duyurulmuş ve Amasya Protokolü burada imzalanmıştır.
1773 ve 1841’de şiddetli deprem, 1915’te büyük bir yangın Amasya’yı büyük çapta harab etmiştir.
Fiziki Yapı
Karadeniz Bölgesinin orta bölümünde bulunur. Yüzölçümü 5520 kilometrekaredir. Dağ, su, ova ve yeşillikler diyarıdır.
Dağlar: İl topraklarının % 54’ünü dağlar kaplar. Önemli dağları: Taşlıdağ (2058 m), Akdağ (2044 m), Kuşpınarı (1763 m), Tavşandağı (1909 m), İnegöl Dağı (1873 m)’dır. Kazıklı, Kunduz, Ereğli ve Karaömer diğer dağlarıdır.
Ovalar: İl topraklarının % 20’sini ovalar kaplar. Önemli ovaları: Suluova, Taşova ve Gümüşova’dır. Suluova’nın 1987’den sonra 15 bin hektarlık alanı sulanabilir hale getirilmiştir.
Akarsular: Amasya’nın en önemli akarsuyu Yeşilırmak’tır. Yeşilırmak, Sivas’ın Köse dağından doğar. Kayabaşı mevkiinde 256 km uzunluğundaki Çekerek çayı ile birleşir. Yozgat’tan doğan Çekerek çayına Amasya’da Ezinepazar ve Zara dereleri dökülür. Yeşilırmak’ın Çekerek çayı ile birleşmeden önceki ismi Tokat veya Tozanlı suyudur. Çekerek çayı ile birleşip Amasya’nın içinden geçer. Ladik Gölünden çıkan ve Suluova’da Gümüşsuyu ile birleşen Tersakan Çayını alarak Tokat, sonra da Samsum ilinden geçerek Karadeniz’e dökülür.
Yeşilırmak, Amasya’nın candamarıdır.
Göller: Taşova ilçesinde Borabay Gölü turistik bir yerdir. Etrafında dinlenme yerleri mevcuttur. Küçük bir krater gölüdür. Etrafı kayalıktır ve gölde alabalık bulunur.
Merzifon ilçesinde Küçük Kamışlı Bataklığı en büyük bataklıktır.
İklimi ve Bitki Örtüsü
Karadeniz ile İç Anadolu iklimi arasındadır. Yazları sıcak, kışlar mutedil, yüksek yerlerde soğuk geçer.
Sıcaklık alçak yerlerde +38° ile -10° arasındadır. 10 Aralık 1965’de -11,8 derece olmuştur. Kar ve yağmur yağmasına rağmen az yağış alan bir bölgedir. Senelik metrekareye düşen yağış mikdarı 350-400 milimetredir. Yüksek yerlerde kışın ısı -40°’ye kadar düşer. İklimi, Karadeniz ikliminin karasal etkilerle biraz değişikliğe uğramış şeklidir.
Amasya ilinin topraklarının % 16’sı orman, % 54’ü mer’a ve % 30’u ekime müsaittir. Dağ yamaçları karaçam, kayın, ardıç ağaçlarıyla kaplıdır.
Ekonomi
Tarım: Irmak ve derelerin meydana getirdiği koridor halindeki vadilerde yapılır. Bu vadiler akarsuların getirdiği alüvyonlu topraklarla zengindir. Taşova ve Suluova en bereketli yerleridir. Tahıllardan en çok buğday ekilir.
Tütünü kalitelidir. Turhal civarında ise bol mikdarda şekerpancarı yetiştirilir. Meyve ve sebzesi çoktur. Bamyası meşhurdur. Sultani cinsi taze iken tüketilir, kara bamya ipe dizilerek kurutulur ve bütün sene kullanılır.
Elması meşhurdur, küçük cinsine “misket” büyük cinsine “kabak” denir. Misket güzel kokuludur. Ayrıca mısır, fasulye, pamuk, nohut, arpa, haşhaş, kenevir, patates yetişir. Üzüm bağları ve bostan bakımından zengindir.
Hayvancılık: Arazinin yarısından fazlası otlaktır. Üçte ikisi ekime elverişlidir. Mer’alar fazladır. 550 bin baş hayvan bu mer’alarda otlar. Ayrıca, arıcılık, ipekböcekçiliği yapılır. Bir zamanların ünlü ipek kozacılığı yerini kiraza terk etmiştir.
26.048 dekarlık bir sahada kurulan, Gökhöyük Devlet Üretme Çiftliğinde meyvacılık ve hayvancılık yapılmaktadır.
Sanayi: Amasya ilinde sanayi gelişmemiştir. Şeker fabrikası, tuğla, kiremit, un, iplik, tekstil ve maya fabrikaları ve Amasya Motor Yenileme Sanayii vardır.
Nüfus ve Sosyal Hayat
1990 sayımına göre Amasya’nın toplam nüfusu 357.191 olup, 162.544'ü şehirlerde, 194.647'si köylerde yaşamaktadırlar.
Örf ve adetler: Örf ve adetlerinde Osmanlı devrinin tesiri büyüktür. Amasya’nın özel oyunu Sinsin’dir. Meşhur yemekleri keşkek ve Amasya çöreğidir.
Eğitim: Amasya ilinde okuma-yazma oranı % 75’tir. 8 lise, 16 mesleki ve teknik lise, 35 ortaokul, 10 mesleki ve teknik ortaokul, 456 ilkokul, 28 anaokulu ve eğitim meslek yüksek okulu vardır. Osmanlılar devrinde 18 medrese mevcud idi. Bu yüzden Amasya’nın bir ismi Medine-ül-Hükema (Hekim ve bilgi sahiplerinin şehri)dir. Ayrıca Fatih devrinde hastanesi ile ün yapmış ve Sabuncuoğlu gibi meşhur hekimler yetiştirmiştir.
22 spor klübü vardır. Türkiye çapında pekçok sporcu yetiştirmiştir. Dünya, Avrupa ve Olimpiyat şampiyonu Hamid Kaplan, Amasyalı’dır.
Amasya’da bir devlet hastanesi, bir SKK hastanesi, bir verem savaş dispanseri ve çok sayıda sağlık ocağı vardır.
Yetişen meşhurlar: Osmanlı sultanlarından İkinci Murad ve Yavuz Sultan Selim Han, Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi, tarihçi ve musikişinas Şükrullah, hattat Şeyh Hamdullah, bilgin Müeyyetzade, Abdurrahman Çelebi ve İlyas Çelebi, Çelebi Mehmed ve İkinci Bayezid Han bunlardandır.
Osmanlı tarihinin büyük sadrazamlarından Köprülü Medmed Paşanın damadı ve İkinci Viyana Muhasarasının bahtsız kahramanı Merzifonlu Kara Mastafa Paşa, bölgeden çıkan en tanınmış şahsiyettir.
İlçeleri
Amasya'nın biri merkez olmak üzere 7 ilçesi vardır.
Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 121.082 olup, 57.288'i ilçe merkezinde 63.794'ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 37, Akdağ bucağına bağlı 9, Doğantepe bucağına bağlı 18, Ezinepazarı bucağına bağlı 29 köyü vardır. Yüzölçümü 1718 km2 olup, nüfus yoğunluğu 70'dir.
İlçe toprakları genelde düzdür. Doğusunda Sakarat Dağı, batısında Yeşilırmak Vadisinin meydana getirdiği Amasya Ovası yer alır. Topraklarından kaynaklanan suları Tersakan ve Yeşilırmak toplar.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, şekerpancarı, tütün, keten ve elmadır. Küçük çapta mera hayvancılığı yapılmaktadır. Yağ, yem, un ve meyva suyu fabrikaları başlıca sanayi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi, Tersakan Suyunun Yeşilırmak'a karıştığı yerin 2 km güneyinde kurulmuştur. Yeşilırmak, şehri ortadan ikiye böler. İlçenin kuzey bölümü Ferhat dağı ile Yeşilırmak arasında sıkışmıştır. Güney bölümü ise Lokma Dağı eteklerine doğru geniş bir alana yayılmıştır. Sivas-Samsun ve Samsun-Ankara karayolu ile Sivas-Samsun demiryolu ilçeden geçer.
Göynücek: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 20.992 olup, 2678'i ilçe merkezinde, 18.314'ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağına bağlı 28, Gediksaray bucağına bağlı 16 köyü vardır. Yüzölçümü 569 km2 olup, nüfus yoğunluğu 37'dir.
İlçe toprakları genelde dağlıktır. Güneybatıdan kuzeydoğuya doğru birbirine paralel olarak uzanan Karadağ ile Buzluk dağları arasında Çekerek Çayı vadisi yer alır. Dağlar gür ormanlarla kaplıdır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday ve arpa olup, ayrıca az miktarda baklagiller, elma, ayçiçeği, üzüm ve kiraz yetiştirilir. Dağlık bölgelerde sığır ve koyun beslenir.
İlçe merkezi Çekerek Çayının batı kıyısında kurulmuştur. İl merkezine 40 km mesafededir. Göynücek, Ilısu, Gediksaray bucakları ve Mecitözü'ne bağlı bazı köylerin birleşmesiyle 1954'te ilçe merkezi oldu. Belediyesi 1954'te kurulmuştur.
Gümüşhacıköy: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 35.225 olup, 14.170'i ilçe merkezinde, 21.055'i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 20, Gümüş bucağına bağlı 14, Saraycık bucağına bağlı 12 köyü vardır.
İlçe toprakları genelde dağlıktır. Kuzeydoğusunda Tavşan Dağı, güneybatısında Eğerli Dağı, batısında İnegöl Dağı yer alır. Bu dağlar arasında akan Gümüş Suyu, Köseler Deresi, İnegöl Suyu ve Hamamözü Suyu çevresinde düzlükler vardır. Toprakların orta ve doğu kesimi ovalıktır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday, arpa, baklagiller, tütün, ayçiçeği ve kendirdir. Akarsu boylarında elma ve sebze yetiştirilir. Hayvancılık ilçe ekonomisinde önemli yer tutar. Yaylalarda koyun, düzlüklerde sığır beslenir. Tavukculuk ve arıcılık gelişmiştir. İlçe topraklarında mangenez yatakları vardır.
İlçe merkezi, Samsun'u Ankara ve İstanbul'a bağlayan karayolunun 3 km güneyinde Tersakan çayı kıyısında yer alır. İl merkezine 68 km mesafededir. İlçe belediyesi 1890'da kurulmuştur.
Hamamözü: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 8303 olup, 1557'si ilçe merkezinde, 6746'sı köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 15 köyü vardır.
İlçe toprakları dağlıktır. Doğusunda Kandil ve Saray, güneyinde Eğirce, kuzeyinde İnegöl Dağları yer alır. Dağlardan kaynaklanan suları Kızılcaören ve Hamamözü Çayı toplar.
Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday, arpa, tütün ve kendirdir. Yaylalarda koyun beslenir.
İlçe merkezi dağlar arasında Kızılcaören Çayı vadisinde kurulmuştur. İl merkezine 95 km mesafededir. Gümüşhacıköy ilçesine bağlı bucak iken, 1987'de ilçe merkezi haline getirildi.
Merzifon: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 67.448 olup, 40.431'i ilçe merkezinde, 27.017'si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 25, Alıcılı bucağına bağlı 14, Sarıbuğday bucağına bağlı 25 köyü vardır. Yüzölçümü 939 km2 olup, nüfus yoğunluğu 72'dir.
İlçe topraklarının kuzeyi ve batısı dağlık olup, orta ve doğu kesimi ovalıktır. Kuzeyinde Tavşan Dağı, güneyinde Çakır Dağı yer alır. Başlıca akarsular, Tersakan Çayı, Gümüşsuyu ve Solhan Çayıdır. Merzifon Ovasını Tersakan Çayı sular.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, şekerpancarı, arpa, ayçiçeği, tütün, mercimek, kiraz, elma olup, ayrıca az miktarda üzüm, kendir ve nohut yetiştirilir. Hayvancılık ekonomide önemli yer tutar. En çok koyun ve sığır beslenir. Ayçiçeği yağı üreten Meroy Yağ Fabrikası başlıca sanayi kuruluşudur.
İlçe merkezi, Tavşanlı Dağlarının batı yamaçlarında kurulmuş olan şehrin etrafı bağ ve bahçeliktir. Eğri-büğrü sokakları, cumbalı tipik Anadolu evlerinin bulunduğu eski mahallelerin yanısıra bugün modern binaların inşa edileceği planlı şehirleşme sahalarının teşkili hızla ilerlemektedir. Şehir yakınında bulunan askeri hava üssünün ilçenin gelişmesine, ticaretin ilerlemesine büyük katkıları olmuştur. İl merkezine 47 km mesafededir. Belediyesi 1884'te kurulmuştur.
Osmanlı tarihinin büyük sadrazamlarından Köprülü Mehmed Paşanın damadı ve İkinci Viyana Muhasarasının bahtsız kahramanı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, şehrin yetiştirdiği en tanınmış şahsiyettir. Ayrıca Sultan İkinci Murad zamanında yaşayan meşhur alim ve mutasavvıf Abdurrahim-i Merzifoni de burada ilim neşrinde bulunmuştur. Pekçok tarihi esere sahip olan ilçede, Çelebi Sultan Mehmed Medresesi (1416), Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii (1666), Dürri Mehmed Efendi Medresesi (1773), Çelebi Mehmed ile oğlu İkinci Murad'ın birer cami ve hamamı, Taceddin Paşa Camii bulunmaktadır.
Suluova: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 49.374 olup, 36.223'ü ilçe merkezinde, 13.151'i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 41 köyü vardır. Yüzölçümü 465 km2 olup, nüfus yoğunluğu 106'dır.
İlçe topraklarının doğusunda Taşlıdağ, batısında ise Merzifon Ovasının devamı olan Suluca Ova adıyla da bilinen Suluova yer alır. İlçe topraklarından kaynaklanan sular, Tersakan çayına katılır. Bu çayın üzerinde kurulan Yedikır Barajının arkasında suni bir göl meydana gelmiştir.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday, arpa ve elma olup, ayrıca az miktarda ayçiçeği, baklagiller, kiraz ve üzüm yetiştirilir. Hayvancılık, ekonomide önemli yer tutmakta olup, büyükbaş hayvan besiciliği yaygındır. Şeker fabrikası ve et kombinası ilçenin başlıca sanayi kuruluşlarıdır.
İlçe merkezi Taşlıdağ eteklerinde, Suluova'nın doğu ucunda kurulmuştur. Amasya-Samsun demir ve karayolu ilçe merkezinden geçer. 1954'te kurulan Şeker Fabrikası, ilçenin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Eski ismi Hakala ve Suluca'dır. İl merkezine 26 km mesafededir. İlçe belediyesi 1987'de kurulmuştur.
Taşova: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 54.767 olup, 10.197'si ilçe merkezinde, 44.570'i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 23, Destek bucağına bağlı 9, Esençay bucağına bağlı 6, Teke bucağına bağlı 17 köyü vardır. Yüzölçümü 1010 km2 olup, nüfus yoğunluğu 54'tür.
İlçe toprakları genelde dağlıktır. Orta ve doğu kesiminde alçak düzlükler vardır. Kuzeyinde Canik Dağları, güneyinde Sakarat Dağı, batısında Karaömer Dağı yer alır. Topraklardan kaynaklanan suları ilçenin doğu sınırını çizen Yeşilırmak toplar. Başlıca akarsuları, Destek Çayı ve Gökdere'dir. Yeşilırmak Vadisinin genişlediği bölümde Taşova adıyla bilinen düzlük yer alır. Borabay gölü ve Uluköy Baraj Gölü başlıca gölleridir. Hasan Uğurlu Baraj Gölünün bir kısmı ilçe toprakları içinde kalır.
Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri; şekerpancarı, buğday, arpa, üzüm, tütün, elma ve baklagiller olup, ayrıca az miktarda kiraz ve ayçiçeği yetiştirilir. Hayvancılık gelişmiştir.
İlçe merkezi Yeşilırmak kıyısında kurulmuştur. Gelişmemiş bir yerleşme merkezi olup, eski ismi Yemişenbükü'dür. Daha sonra yeraldığı ovaya izafeten Taşova ismini aldı. Amasya-Erzincan karayolu ilçenin güney kıyısından geçer. İl merkezine 49 km mesafededir. Belediyesi 1944'te kurulmuştur. Taşova, Tokat'ın Erbaa ilçesine bağlı bir köy iken, 1944'te Tokat'ın bir ilçesi oldu. 1953 senesinde Tokat'tan ayrılarak, Amasya'ya bağlı bir ilçe haline getirildi.
Tarihi Eserler ve Turistik Yerleri
Amasya eski hüviyetini koruyabilen nadir bir ilimizdir. Tarihi eserleri ve turistik yerleri oldukça fazladır. Şehirdeki tarihi eserlerin en meşhurlarından kırkının, 26’sı Osmanlı ve 8’i Selçuklu devrine aittir. Abideler bakımından Türkiye’nin en zengin köşelerinden biri olmasına rağmen, bunların çoğu bakımsızlık sebebiyle harabe haline gelmiştir.
Amasya Kalesi: Amasya’nın kuzeyinde Herşane dağı üzerindedir. Herşane, Han veya Pontus kralı Mithradetes tarafından yapıldığı rivayet edilir. Kale civarında cami, sarnıç, zindan, burç, mahzenler vardır. Helkıs, Saray, Maydonos ve Meydan kapıları vardır.Kale, Yeşilırmak'a dimdik inen kayalık bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Aşağıya doğru uzanan surlar ırmak boyunca devam ederek şehri kuşatan surlarla birleşir. Evliya Çelebi kaleyi şöyle anlatır: “Beş köşeli olup, surlar üzerinde 41 tane kule vardır. Kale içinde saray, cephanelik, su sarnıcı, ırmağa inen gizli yollar vardır. Kale aşağı ve yukarı olmak üzere ikiye ayrılır. Bu kale Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı devirlerinde tamir görmesine rağmen, bugün bir enkaz yığını halindedir.
Bayezid Camii Külliyesi: Sultan İkinci Bayezid Han tarafından 26 sene valilik yaptığı bu şehre hediye olarak 1486’da yaptırılmıştır. Caminin kapısı, mihrabı ve minberi üzerindeki yazıların san’at değeri çok yüksektir. Darülhadis, darüşşifa, medrese, kütübhane ve imareti ile büyük bir külliyedir. Kütübhanede 20 bin cild eski eser ile papirüs kağıdı üzerine yazılmış Kur’an-ı kerimin kufi yazılı ilk nüshaları bulunmaktadır.
Bayezid Paşa Camii: Kuş Köprüsü yanındadır. Sadrazam Necmeddin Halil Bayezid Paşa Amasya sancak beyi iken 1414’te yaptırmıştır. Cephesi mermer, çevresi taştandır. Minber süsleri sanat bakımından çok kıymetlidir. 1892’de tamir görmüştür.
Burmalı Minare Camii: Şehrin güneyinde olup, Selçuklu emiri Necmeddin Ferruh tarafından 1237-1247 seneleri arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. 1590 zelzelesinden 1602 ve 1730 yangınlarından sonra bir çok defa tamir edilmiştir. Caminin minaresi Türkiye’de sayıları nadir olan burmalı minarelerdendir.
Çilehane Camii: 1413’te Osmanlı emirlerinden Yakub Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1964’de Vakıflar Genel Müdürlüğü camiyi restore ettirmiştir. Tekke ve cami olarak iki bölümden meydana gelmiştir.
Fethiye Camii: Kuba Dede Camii adıyla da anılır. Kilise iken 1116’da Danişmendli Fethi Gazi tarafından camiye çevrilmiştir. 1884’teki tamiri sırasında minare ilave edilmiştir. 1939’da zelzeleden yıkılmıştır. Kiliseden çok az bir bölüm kalmıştır. Sonra tekrar tamir ettirilmiştir.
Gök Medrese Camii: 1267’de Amasya Beylerbeyi Emir Seyfeddin Torumtay tarafından yaptırılmıştır. 1926-1977 yılları arasında müze olarak kullanılmıştır. Selçuklu san’atının en güzel örneklerindendir. Kesme taştan yapılmıştır.
Mehmed Paşa Camii: Şehzade Ahmed’in lalası, Mehmed Paşa tarafından 1486’da yaptırılmıştır. 1939’daki depremden sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Ağaç oymacılığının güzel bir örneği olan kapısı, Amasya müzesindedir. Mermer minberi, Türk mimarisinin en güzel taş minberlerindendir.
Saraçhane Camii: 1372’de Amasya Emiri Şadgeldi Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1951’de tamir edilmiştir. İç duvarlar kalem işleriyle süslenmiştir.
Sofular Camii: Sofular Mahallesinde olup, 1502’de Beylerbeyi Abdullah tarafından yaptırılmıştır. Darülhadis olarak yaptırılan bir Osmanlı eseridir.
Kilari Selim Ağa Camii: 1483’te saray kilercisi Selim Ağa tarafından yaptırılmıştır. Depremlerde harab olan cami pekçok defalar tamir edilmiştir. Kesme taştandır.
Şamlar Camii: Küçük Ağa Camii ve Ayas Ağa Camii de denilir. İlk olarak Danişmendli Melik Gazi tarafından yaptırılmıştır. Yıkılan cami, 1495’te Kapıağası Ayas Ağa tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Kare planlı ve tek kubbeli olan cami, moloz taştandır.
Abide Hatun Camii: Merzifon’un Bahçekent köyünde, on yedinci asrın başlarında Sadrazam Kara Mustafa Paşanın annesi Abide Hatun tarafından yaptırılmıştır.
Çelebi Mehmed Camii: Sultan İkinci Murad Han tarafından 1411’de babası adına Merzifon’da yaptırılmıştır. Medrese Önü Camii diye de bilinir. Doğu kapısının kanatları ağaç oymacılığının güzel bir örneğidir.
Köprülü Mehmed Paşa Camii: Gümüşhacıköy’de 1660’da sadrazam Köprülü Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1939 depreminde yıkılan cami, 1948’de yeniden inşa edilmiştir. Caminin içi kalem işiyle süslüdür.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii: Merzifon'un en büyük camii olup, sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından 1667’de yaptırılmıştır. Kesme taştandır. Camiyi üç sıra pencere aydınlatır.
Yörgüç Paşa Camii: Gümüşhacıköyü ilçesinin Gümüş köyündedir. 1429’da Amasya Beylerbeyi Yörgüç Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1946’da tamir görmüştür.
Gök (Mavi) Medrese: Amasya Beylerbeyi Seyfeddin Torumtay tarafından 1266-1267 senesinde yaptırılmıştır. Cami, medrese ve kümbetten ibarettir. Üstü açık olan medreseyi mavi çiniler süslediği için Gök Medrese denilmiştir. Yuvarlak kaideler ve süslü minareleri vardır. Mimarı Ebu Müslim Neccar’dır. Mozaik çinilerle süslü kümbetin kırık pramidleri az rastlanan eserlerdendir.
Bimarhane (Darüşşifa): İlhanlı Sultanı Olcayto’nun eşi Yıldız Hatun tarafından kölesi Abdullah oğlu Amber Lala için 1309’da yaptırılmıştır. Tek katlı bir tıp medresesi olarak inşa edilmiştir. Hastaların müzikle tedavi edildiği ilk akıl hastanesidir. Giriş yeri çiçek ve yaprak motifleriyle süslüdür. Bu şifa yuvası o devirde büyük üne sahipti. Burada çok kıymetli hekimler yetişmiş ve pek çok hasta tedavi edilmiştir.
Hilafet Gazi Medresesi: Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Emir Mücahid Hilafet Alp ibni Tuli tarafından 1210'da Fahreddin Ali el-Buhari ve talebeleri için yaptırılmıştır.
Kapı Ağa Medresesi: Büyükağa Medresesi diye de bilinir. 1488’de İkinci Bayezid’in kapıağası Abdülmuin oğlu Hüseyin Ağa yaptırmıştır. Osmanlı mimarisinde benzeri çok az bulunan bir eserdir.
Haliliye Medresesi: Gümüşköyü’nde Halil Paşa tarafından 1415’te yaptırılmıştır. 12 odalı bir medresedir.
Sultan Mesud Türbesi: Sultan Mesud ve bazı şehzadelerin kabirlerinin bulunduğu bir türbedir. Selçuklu devrinin son eserlerindendir. Geometrik motiflerle süslüdür. Türbenin bir benzeri yoktur.
Kadılar Türbesi: Amasya’nın batısındadır. Anadolu’da bir benzeri bulunmayan bir yapıdır. Tek bir lahid içinde 4 kadının (hakimin) kabri vardır. Selçuklu eseridir.
Şadgeldi Paşa Türbesi: 1382’de yapılmıştır. İçinde Amasya emiri Şadgeldi Paşanın kabri vardır.
Şehzadeler Türbesi: 1410’da Çelebi Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır. Türbede birçok Osmanlı şehzadesi yatmaktadır.
Hilafet Gazi Türbesi: 1226’da Hilafet Alp ibni Tuli için yapılmıştır. Bitki motifleri ve geometrik şekillerle süslenmiş kümbet taş işçiliği bakımından çok kıymetlidir.
Torumtay Türbesi: Gök Medrese Camii karşısındadır. 1279’da Beylerbeyi Seyfeddin Torumtay tarafından yaptırılmıştır. Selçuklu eserlerinin en güzelidir. İki katlıdır ve yarım merdivenlerle çıkılır. Türbede üç çocuk, 9 sanduka bulunmaktadır.
Bedesten: Ekin Pazarı yakınlarındadır. 1483 senesinde Sultan İkinci Bayezid’in Kapıağası Hüseyin Ağa yaptırmıştır. Dört cephesinde birer kapısı vardır. Ön tarafı kesme taştan, diğer duvarları moloz, taş ve tuğla karışımıdır.
Ezine Pazarı Hanı: Amasya-Tokat yolu üzerindedir. 1238’de Valide Sultan Melike Mahperi Hatun tarafından yaptırılmıştır.
Arasta (Bedesten): Gümüşhacıköy ilçesindedir. 1669’da sadrazam Köprülü Mehmed Paşa yaptırmıştır. Dört kapısı vardır. Üstü açık bir yolun iki yanında uzanan altışar dükkandan meydana gelmiştir.
Büyük Hamam: Gümüşhacıköy ilçesinde olup, 1658’de sadrazam Köprülü Mehmed Paşa yaptırmıştır.
Çifte Hamam: Merzifon'dadır. 1388’de Birinci Murad Han yaptırmıştır. Duvarları taş, tavanı ahşaptır.
Hızır Paşa Hamamı: Sünbül hamamı diye de bilinir. On beşinci asırda Hızır Paşa yaptırmıştır.
Kara Mustafa Paşa Hamamı: Merzifon’dadır. 1678’de sadrazam Kara Mustafa Paşa tarafından caminin vakfı olarak yaptırılmıştır.
Çağlayan Köprüsü: Danişmendli İltekin Gazi tarafından eski bir köprünün ayakları üzerine kurulmuştur. Turhal yolu üzerindedir. Kemerleri kırmızı tuğladan 70 m uzunluğunda 4 m genişliğindedir. Köprünün yanında İltekin Gazi’nin mezarı vardır.
Kuş (Künç) Köprüsü: Bayezid Paşa Camii karşısında Yeşilırmak üzerindedir. Sultan İkinci Gıyaseddin Mes’ud’un kızı Hundi Hatun'un yaptırdığı bu köprü Selçuklu eseridir. 1938’de tamir edilmiştir.
Terziköy Kaplıcaları: Amasya-Zile yolu yakınında olup, il merkezine 27 km uzaklıktadır. Romatizma, felç, mide, barsak, sinir, safra kesesi, böbrek ve kadın hastalıklarına iyi gelir.
Hamamözü Kaplıcaları: Gümüşhacıköy ilçesindedir. Romatizma ve bazı deri hastalıklarına iyi gelmektedir.
Gözlek Kaplıcası: Amasya’ya 20 km mesafede Çekerek ırmağı kenarında bataklık bir bölgededir. Kükürtlü suyu romatizma ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir.
Mesire yerleri: Amasya tarihi zenginlikleri yanında tabii güzellikleri de olan bir ilimizdir.
Borabay Gölü: Amasya il merkezine 65 km uzaklıktadır. 900 m boyunda 300 m eninde 30 m derinliğinde bir krater gölüdür. Etrafı çam, kestane ve salkım söğütlerle süslüdür. Gölde alabalık avlanır.
Sarlayuk Şelalesi: Merzifon ile Gümüşhacıköy ilçeleri arasındaki Doluca köyü yakınındadır. Çınar, pelit, kavak, söğüt ve çam ağaçları ile kaplıdır. Şelalenin altında basamak halinde 1.5 m derinliğinde iki havuz vardır. Havuzların etrafında piknik yerleri bulunur.
Çakallar Mesiresi: İl merkezine 2 km uzaklıktadır. Bağlık ve bahçelik olup, piknik alanları vardır.
Yeşil Yenice (Gölbaşı): 3.000 metrekarelik bir alanı kaplar. 800 yaşında olduğu tahmin edilen bir çınar yanında geniş bir havuz vardır. Kuzey yamacı teras biçimindedir.
Karakaya Mesiresi: Suları bol ve kirazı güzel bir yerdir. Ferhat su yolu buradan geçmektedir. Şehrin üst tarafında bağlık bir yerdir.
Ziyaret kasabası: Ayva ağaçları ile süslü bir piknik yeridir. Amasya’ya 7 km uzaklıktadır.
Pehlivan Çayırı: Merzifon yakınında yeşillik bir mesire yeridir.
Germece Oluk: Merzifon’un Paşa deresinde bir mesire yeridir.