ALKAME BİN KAYS

Tabiinin, yani Peygamber efendimizin arkadaşlarını görenlerin büyüklerinden; tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerinde büyük alim. Künyesi, Ebu Şibl’dir. Peygamber efendimiz hayattayken doğdu fakat O’nu göremedi. 681 (H. 62)de Kufe’de vefat etti.

İlimdeki üstünlüğü alimler tarafından sözbirliği ile bildirilen Alkame bin Kays, Eshab-ı kiramın büyüklerinden olan hazret-i Ebu Bekr, hazret-i Ömer, hazret-i Osman ve hazret-i Ali, hazret-i Aişe, Abdullah bin Mes’ud, Huzeyfet-ül-Yemani, Selman-ı Farisi, Halid bin Velid’i (radıyallahü anhüm) görüp onlardan ilim öğrendi ve hadis-i şerif rivayet etti. Hazret-i Ali ile birlikte 658 (H. 38)de Nihavend’de haricilere karşı savaştı. Horasan’daki savaşlara katıldı. Kur’an-ı kerimi ve fıkıh ilmini Abdullah bin Mes’ud’dan öğrendi. Çok sayıda alim yetiştirdi. Ehl-i sünnet itikadının ve din bilgilerinin nakl edilmesi ve öğretilmesi hususunda büyük hizmetleri oldu. İmam-ı A’zam Ebu Hanife hazretleri ilmini onun talebeleri zincirinden almıştır. Hal ve hareketleriyle hocası Abdullah bin Mes’ud’a çok benzeyen Alkame bin Kays’ın sesi çok güzeldi. Kur’an-ı kerim okurken onu dinleyenler kendinden geçerdi. Alkame bin Kays, tefsir ilminin büyük imamlarındandı. Hadis ilminde hafız derecesinde idi. Yani yüz bin hadis-i şerifi rivayet eden kimselerle birlikte ezbere bilirdi. Rivayet ettiği hadis-i şerifler, Kütüb-i Sitte’ de yer almıştır.

Alkame bin Kays’ın Abdullah bin Mes’ud’dan rivayet ettiği hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:

Mü’min ta’n etmez (kötülemez), lanette bulunmaz ve müstehcen konuşmaz.

Kalbinde hardal tanesi kadar imanı olan hiç bir kimse Cehennem’de ebedi kalmaz.

Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir, hakkı inkar ve insanları tahkir etmektir.

ALKAN

(Bkz. Hidrokarbon)

ALKEN

(Bkz Hidrokarbon)

ALKİL

Alm. Alkyl (n), Fr. Alkyle, İng. Alkyl.Bir alkan molekülünden bir hidrojen atomunun koparılmasıyla türeyen ve genel formülü, CnH2n+1 olan tek değerli grup. Alkil grubu genellikle R ile gösterilir. Birer alkil olan metil (CH3-), etil (C2H5) ve propil (CH3-CH2-CH2-) grupları birer alkan olan metan (CH4), etan (C2H6) ve propandan (C3H8) türemiştir.

Alkilleme: Petrol rafinasyonunda, alken (olefin) moleküllerine alkil gruplarının eklenmesi işlemidir. Gaz halindeki bir alkenler karşımının, alkil grupları veren gaz halindeki bir alkanla birleşerek yüksek oktanlı sıvı benzine dönüştüğü bir yoğunlaşma tepkimesi alkillemenin en mühim misallerindendir. Tepkime sırasında, küçük alkil grupları daha büyük moleküller teşekkül ettirecek biçimde birleşerek benzin gibi sıvı bir ürün verir.

Alkilleme, hidrokarbonların parçalandığı kraking işleminin tam tersidir.

ALKİN

(Bkz. Hidrokarbon)

ALKİT REÇİNELERİ

Genellikle örtü boyaları olarak kullanılabilecek ürünler veren, yağ ve yağ asitleri ile poli asit ve poliollerin kondensasyon ürünü polimerler.

1927'den itibaren kuruyan yağların yağ asitleri ile üretilen alkitlerin havada kuruyarak dayanıklı filmler verdiği tespit edilmiş ve sınai uygulama gittikçe gelişerek alkit reçineleri bugünkü önemli yerini almıştır.

Alkit reçinelerinin sınıflandırılmasında bünyenin önemli bir bölümünü yağ veya yağ asidi teşkil ettiğine göre, yağ yüzdesi bir kıstas olarak kullanılmaktadır. Mesela % 35-45 arası az, % 46-55 arası orta, % 56-70 arası çok ve % 70'in üzeri çok fazla yağlı tipler olarak sınıflandırılabilir.

Alkit üretim prosesleri:

1)Yağ asidi metodu: Yağ asitleri, polihidrik alkol ve dibazik asit toplam şarjı 210-250oC'ye ısıtılıp bu sıcaklıkta istenilen özelliklere erişene kadar tutulur. Eğer polihidrik alkol ve dibazik asit, yağ asidi ilavesinden önce ısıtılırsa, şiddetli bir viskozite artışı olur. Ürünün molekül tartısı değişimi çok geniş seyreder. Ayrıca kurutucu ilavesinden sonra stabilliği düşük olur ve film halinde de yüzeyde erken kuruma görülür.

2) Yağ asidi metodu: Yağ asitleri yağ, poliol ve dibazik asit yine 210-250oC'ye ısıtılıp bu sıcaklıkta istenilen özelliklere erişilinceye kadar tutulur. Monogliserid metoduna oranla üst kısmı çabuk, iç kısımları yavaş yavaş kuruyan filmler elde edilir. Ayrıca reaksiyon esnasında kısmi gellenme tehlikesi mevcuttur.

3) Yağla seyreltme metodu: Diğer metodlardan biriyle hazırlanmış alkide yüksek sıcaklıkta yağ ilavesiyle gerçekleştirilir. Ürünün fırça ile sürülmeye yatkınlığı yükseltir. Fakat filmler yumuşak ve dayanıksızdır. Renk de çabuk bozulur.

4) Alkoliz veya monogliserid metodu:Önce yağ ile çoğunlukla gliserin bazen de diğer bir poliol ile kısmi eterler hazırlanır. Geriye kalan hidroksil grupları da sonradan dibazik asitle reaksiyona sokulur. İlk kademe katalizörsüz olarak ancak 280°C civarında veya katalizörle 230-240°C civarında gerçekleştirilir. İlk kademenin tamamlandığı, yağın metanolde çözünmemesine karşılık, meydana gelen monogliseridin, hacminin iki katı metanolde çözünmesinden anlaşılır. Bundan sonra sıcaklık 200°C civarına düşürülüp, dibazik asit ve bazan da bir miktar daha poliol ilave edilip, sıcaklık 230-250°C'ye yükseltilir. Ürün istenilen özelliklere erişene kadar bu sıcaklıklarda tutulur.

İmalatı etkileyen faktörler:

İmalatı etkileyen faktörler arasında hammaddeler, ana reaksiyonlar, ilave sırası, karıştırma hızı ve vasıtaları, reaksiyon sıcaklığı ve ortamı ile katalizörler sayılabilir.

Hammaddeler başlıca polibazik asitler, polihidrik alkoller ve yağ asitleridir. Polibazik veya daha doğrusu dibazik asitler arasında en çok kullanılanları aromatik asitlerden ftalik asit izomerleri ve başlıca ftal anhidrittir. Doymamış maleik anhidrit ve fumarik asit de önemlidir. Alifatik asitlerin karboksil grupları arasındaki karbon zincirinin uzunluğu oranında gliserinle yumuşak ürünler vermesine karşılık, böyle bir zincire sahip olmayan moleik asit ve karboksil gruplarının benzen halkasına sıkı bağlı ve pozisyon değiştirme imkanından mahrum olduğu ftalik asit izomerleri sert ve kırılgan reçineler vermektedir. Alkit reçinelerinin en mühim monobazik maddesi ise yağ asitleridir. Bunların hemen hepsi bitkisel yağlardan yani gliseritlerinden elde edilirler. En önemlileri stearik, oleik, linol, linolen, oleostearik, risinol ve dehitrate risinol olan yağ asitleridir.

Alkitlere ilave edilen kurutucular, yağda çözünebilen, Co, Mn, Zn ve Pb vs. tuzlarıdır. Genellikle % 0,1-%1 oranında ilave edilirler

ALKOLİZM

Alm. Alkoholismus (m), Fr. Alcoolisme, İng. Alcoholism. Alkollü içkilere kişinin fiziki ve ruhi sıhhatine zarar verecek şekilde olan tutkunluk. Bu, insanın ekonomik ve sosyal hayatında da tesirli olur. Alkolik, alkolün kendisine zararlı olduğunu bildiği halde içmekten, kendini alamayan kişidir.

Alkole karşı düşkünlüğün başlaması, sinir gerginliğini yok etmek için içme ihtiyacının duyulmasıyla olur. Bunun arkasından yalnız olunduğu zaman alkole meyil ve uzun sarhoşluk devreleri gelir.

Alkole alışkanlık kazanmış kişinin kontrolü kaybetmesi ve davranışlarını özürlerle kapatmak istemesi kritik devrede olduğunun işaretleridir. Saldırgan olur, içki depolar ve sabahları alkol alma alışkanlığını kazanır. Bu noktadan sonra işini de ihmal etmeye başlar ve kendisinde titremeler, düşünme yetersizliği  baş gösterir.

Alkol alışkanlığının soya çekime bağlı olduğu söylenmişse de bugün bütün dikkatler olayın ruhi (psikolojik) ve sosyal (toplumsal) sebeplerine çevrilmiştir.

Alkolizm ve aile hayatı: Pekçok söz sahibi kişilere göre alkolizmin kökeni, annenin çocuğu fazla koruyucu ve zevke düşkün olduğu bozuk aile düzeninde yatmaktadır. Alkolü haram kılan, yani yasaklayan dinimiz aynı zamanda aileyi de sağlam bir temele oturtarak bu yönden de alkolizmi önlemiştir.

Bozuk aile düzeninden toplum içine çıkan genç, hayal kırıklığına uğramakta ve insanlara kızıp küsmekte ve hatta depresyona itilmektedir. Bütün bunlarda son çare alkolde aranmaktadır. Hayal kırıklıklarının ve sinir gerginliklerinin ortadan kaldırılması için alkolün seçilmesinde, babanın da alkol alan biri olmasının büyük etkisi vardır.

Bütün kötü sonuçlarıyla birlikte şüphesiz alkolizmin aile hayatına ve bütün cemiyete indirdiği en büyük darbe (ister erkek olsun, isterse kadın), kurbanlarını zinaya itmesidir. Bunun dört mühim mediko-sosyal sebebi vardır:

1) Alkolik kendini din ve sair cemiyet kurallarıyla kontrol edememektedir.

2) Alkolik kişi gittikçe artan bir cinsi iktidarsızlığa düşmekte ve psikolojik olarak da kendisini bunun aksini ispatlamak zorunda hissetmektedir.

3) Bunun aksine olarak alkol, şahısta önüne geçilemeyen cinsi dürtülere sebeb olmaktadır.

4) Alkoliklerde hayalperestlik artmakta bu hayallere de en çok kadın konu olmaktadır.

Şahsiyet ve alkolizm: Öteden beri tartışılan bir konu alkoliklerin ortak özelliklerinin bulunup bulunmadığıdır. Çok değişiklik göstermekle birlikte ekseri alkoliklerde genellikle şu özellikler bulunur:

1) Gözle görünür bir samimiyet ve kaynaşmanın altında derin bir güvensizlik ve insanlardan uzak durma.

2) Can sıkkınlığı ve yalnızlık hissi olarak ortaya çıkan depresyon hali. Bu sırada intihar sık sık akla gelen bir fikirdir.

3) Alkolik devamlı isteklerde bulunur. Başkalarının onun ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılamasını çok tabii bulur.

4) Alkolik, ana-babasına ve arzularını yerine getirmeyenlere karşı merhametsiz ve çoğunlukla saldırgandır.

Alkolün etki ve zararları: Alkollü içkiler tesirlerini ihtiva ettikleri etil alkol ile sağlarlar. Bu maddenin az miktarı (kan seviyesi 100-200 mg/cc iken) zahiri olarak canlılık sağlar zannedilirse de daha çok alınır ve 200-300 mg/cc kan seviyesine ulaşırsa depresyon ve fiziki güçlerin yönlendirilmesinde güçlükler ve azalmalar olur. Kişiye ve bünyeye göre değişmekle beraber mikdarın daha da arttırılması ve 500 mg/cc’yi bulmasıyla nefes alma güçleşebilir ve hatta ölüme sebebiyet verebilir. Bunlar alkolün birden alınmasında ortaya çıkan belirtilerdir. Devamlı alanlarda ise vücut işleyişinde kalıcı bozukluklar olur.

Alkoliklerin en az 1/4’i karaciğer yetersizliği, beslenme yetersizliği ve mide rahatsızlıklarıyla karşı karşıyadır. Ruhi durum bozuklukları ise bunlarda çok daha yaygındır. Alkolikler, hem alkolün iştahı azaltması, hem de maddi durumlarının genellikle bozulmuş olmasından dolayı iyi beslenemezler. Bu da eklenince alkolün vücuttaki tahribatı açıkça görülür.

Alkolizmin erken devresinde hastalar ekseri normal ağırlıktadır veya kilo fazlalığı vardır. İleri devrelerinde gözle farkedilen bir zayıflama görülür. Hastalar iyice zayıfladıklarından sık sık enfeksiyon hastalıklarına yakalanırlar. İştahları yoktur ve iştahlarının olmayışının sebebi; hem alkolün merkezi sinir sistemine hem de barsak kanalına yaptıkları zararlı te'sirlerdendir. Vitamin B12 ve folik asid eksikliği sebebiyle alkoliklerde kansızlık başgösterir. En hafif vak'alarda bile karaciğerde toksik (zehirli) yağ birikimi olur. Bazı hastalarda alkolik hepatit (karaciğer iltihabı) ortaya çıkabilir. Müzminleşmiş alkol alımı, karaciğer sirozuna sebebiyet vermektedir. Bilhassa günde 80 gram alkol alanlar (ve daha fazlasını alanlar) bu tehlikeye maruzdurlar. Günde 160 gr alanlarda ise tehlike son derece fazladır. Östrojen denilen ve kadınlarda erkeklerden daha yüksek yoğunlukta bulunan bir hormonun yıkımı karaciğerde olur. Alkoliklerde karaciğer harabiyeti sebebiyle bu hormonun yıkımı azaldığından kandaki konsantrasyonu yükselir ve erkek alkoliklerde erkeklik hislerinin azalmasına sebebiyet verir.

Midede asit salgılanmasını arttırarak mide ve onikiparmak barsağı ülserlerinin gelişmesine yol açabilir. Akut gastritlere (had mide rahatsızlıklarına) alkol alanlarda sık sık rastlanmaktadır.

Uzun seneler devamlı alkol alanlarda müzmin pankreas iltihapları ortaya çıkar ve sık sık bu hastalığın tekrarlaması sonucu tam bir pankreas yetmezliği gelişir. Tam pankreas yetmezliği ise alınan gıdaların sindirimini ve barsaklardan emilimini bozar. Vücutta vitamin ve yumurta akı maddeleri yetersizlikleri başgösterir. Şeker hastalığının ortaya çıkışını kolaylaştırır.

Alkoliklerde verem nisbeti genel topluma nazaran daha yüksektir. Ayrıca böbreklerde de toksik etki yapıp nefrite yol açabilmektedir. Çok mühim bir tesiri de çevre sinirlerine olan toksik tesiri ve bunun sonucu polinevrit denilen sinir iltihaplarına sebeb olmasıdır.

Alkol, kalb hastalarına da zehirli etki eder, kalp kasları önce hacim genişlemesine uğrar ve sonra kalp yetmezliği meydana gelir. Koronerler (kalbi besleyen damarlar) de spazma ve göğüs ağrılarına sebeb olur. Alkol genel olarak damar sertliğini hızlandıran faktörlerdendir. Alkoliklerde ruhi bozukluklara da rastlanır. Kronik alkolizmde zeka geriler. Öğrenme kapasitesi zayıflar ve hafıza kusurları ortaya çıkar.

Alkoliklerde ahlak duygusu da çok zayıflamıştır. Zalim ve bencil olurken ailesine karşı vazifesini tamamiyle unutmuştur. Mes'uliyet duygusu kaybolmuştur.

Tedavisi: Ani alkol hastalığı, yani aşırı sarhoşluk halinde şok durumu ortaya çıkmazsa bir tedavi gerekmez. Şok ortaya çıkarsa hemen hastane bakımı gerekir. Müzmin alkol hastalığında ise tehlike çok ciddidir ve çeşitli usüllerle tedaviye çalışılır:

a. Antabuse adlı ilaç, alkollü içkiyi kullanma halinde son derece te'sirli etkiler meydana getirir. Bu şekilde alkolün kendisine yaramadığına inanan kişi alkolden soğur. İlacın tesirli olması için düzenli olarak her gün alınması gereklidir. Antabuse tedavisinin mutlaka uygun bir klinikte ve yetkili doktor kontrolünde yapılması (en azından başlatılması) hayati ehemmiyeti haiz bir husus olduğu unutulmamalıdır. (Bkz. Antabuse)

b. Alkolün pençesinden kurtulanların pek çok ülkede kurduğu alkoliklere yardım “Alcholics Anonymus” teşkilatı hem alkolden kurtulmada hem de alkole dönmeme savaşında kişilere yardım etmektedir.

c. Piskoterapi (ruhsal tedavi)nin de tedaviye yardımcı olduğu sanılmaktadır.

Alkolizm ve bira: Gençleri alkolizme iten yolun önemli bir başlangıç noktası, serbest bira satışı ve reklamlarıdır. Ülkemizde henüz lise çağında binlerce genç, birayı alkollü içki saymayan bir yasal uygulama ortamında okul çevrelerine yakın birahaneleri doldurmaktadır. Alkoliklerin tedavisinde de alkoliği aldatan ve tedaviyi aksatan biradır. Dejenere ailelerde, ailenin bütün fertlerinin bir arada “su gibi” bira içmeyi normal görmeleri, olayın bir başka korkunç yüzüdür.

“Alkolsüz bira” olarak vasıflandırılan bira ise sadece “alkol nisbeti düşürülmüş bira” olup, çok alkollü biraya ve diğer içkilere geçiş devresi için sinsi ve ticari bir tuzaktır.

Alkol testi: Alkol aldığından şüphelenilen kişinin kanındaki alkol miktarını tespit etmek maksadıyla polisler tarafından tatbik edilen bir testtir. Teste tabi tutulan kişinin üfleyerek verdiği nefes, test cihazının içindeki potasyum bikromat ve sülfürik asit çözeltisinden geçirilir. Nefesteki alkol miktarıyla orantılı olarak çözeltinin görünüşünde değişiklik meydana gelir. Kandaki alkol oranı 100 mililitrede 80 miligramın üstüne çıktığı zaman trafiğe çıkmak tehlikeli olur.

Peygamber efendimiz içki ile ilgili olarak buyuruyor ki:

Şerab içmek büyük günahların en büyüğüdür. Bütün kötülüklerin anasıdır, başıdır.

Şerab içenle arkadaşlık etmeyiniz! Cenazesine gitmeyiniz! Buna kız vermeyiniz ve onun kızıyla evlenmeyiniz! Muhakkak biliniz ki, şerab içen kıyamet günü, mezardan yüzü kara, gözleri mavi olarak kalkar. Dili sarkmış, pis kokulu olur. Herkes, bunun pis kokusundan kaçar.

Şerabda deva, ilaç hassası yoktur. Hastalık yapar.

ALKOLLER

Alm. Alkohol (m.), Fr. Alcool, İng. Alcohols.Karbon atomuna doğrudan doğruya -OH grubunun bağlı olduğu organik bileşikler. -OH grubunun bağlı olduğu karbon atomuna C veya H atomları bağlı olabilir.

Alkollerin sınıflandırılması ve adlandırılmaları:

1. Alifatik alkoller, düz zincirli alkollerdir. İki sınıfta incelenebilir:

Mono alkoller: Bileşiğin yapısında bir tek hidroksil (-OH) grubu vardır.

Poli alkoller: Bileşiğin yapısında birden fazla -OH grubu vardır. Bu -OH gruplarının herbiri farklı karbona bağlıdır.

A. Mono alkoller: Doymuş hidrokarbonlardan türemiş olanların genel formülü CnH 2n+1-OH (R-OH) şeklindedir. Bir alkil (R) grubuna bir -OH grubunun bağlanmasıyla teşekkül etmektedirler. Mono alkoller üç ayrı sınıfta toplanır:

a) Primer (birincil) alkoller: -OH grubu bir uçtaki karbona bağlı olup bu karbona en az iki H atomu bağlı olur. CH 3-CH 2-OH gibi.

b) Sekonder (ikincil) alkoller: -OH grubu aradaki herhangi bir karbona bağlı olan alkollerdir. -OH grubunun bağlı olduğu karbona bir H atomu bağlı olur. CH 3-CHOH-CH 3gibi.

c)Tersiyer (üçüncül) alkoller: -OH grubu H’sı olmayan karbona bağlıdır. (CH 3) 3COH gibi.

Mono alkollerin adlandırılması:

Türediği parafinin sonuna ol - eki veya alkilin isminden sonra "alkol" kelimesi getirilerek adlandırılırlar:

CH 3-OH metanol (metilalkol)

C 2H 5-OH etanol (etil alkol)

C 3H 7-OH propanol (propil alkol)

C 4H 9-OH bütanol (butil alkol)

Dört karbonlu bir alkol primer, sekonder veya tersiyer olabilir. Farkı belirtebilmek için ol-ekinden önce -OH grubunun bağlı olduğu karbonun numarası söylenmelidir:

CH 3-CH 2-CH 2-CH 2-OH Butan-l-ol (primer)

CH 3-CH 2-CHOH-CH 3Butan-2-ol (sekonder)

Önemli mono alkoller:

a) Metil alkol (metanol, karbinol): CH 3OH

Elde edilişi:

Metanol ilk defa 1661’de odunun kuru kuruya damıtılmasıyla elde edildi. Damıtma ürününde % 1,5-3 metanol, % 10 asetik asit, % 0,5 aseton ve başkaları bulunmaktadır.

Endüstride, karbonmonoksit ile hidrojenin reaksiyonundan elde edilir.

Bu metodla saf metanol elde edilirse de sıcaklığın 30-40 derece yükselmesi halinde n- propanol ve izobutanol teşekkül edebilir.

Özellikleri : Saf metanol 64,6 derecede kaynayan akışkan bir sıvı olup, parlak olmayan mavimsi bir alevle yanar. Bütün organik çözücülerde her oranda çözünür. Fraksiyonlu destilasyonla sulu çözeltisinden % 99’luk bir saflıkta elde edilir. Susuz (mutlak) metanol elde etmek için Mg kullanılır:

2CH 3OH+Mg ®(CH 3O) 2Mg+H 2

(CH 3O) 2Mg + H2O ®2CH 3OH + MgO

Çok az miktardaki metanol canlı organizma için zehirdir. Kalıcı yaralar, bozukluklar meydana getirir. Mesela 25 gram metanol içilirse gözler kör olur.

Kullanılışı: Endüstride çözücü ve motor yakıtlarının bir bileşeni olarak geniş çapta kullanılır. Formaldehit ve anilin boyalarının elde edilişinde kullanılır. Ayrıca metillendirme vasıtası olarak organik sentezlerde ve alkolün içilmezliğini sağlamada yaygın olarak kullanılır.

b) Etil alkol (etanol): C 2H 5OH (Bkz. Etil alkol).

c) Propil alkoller (propanoller): C 3H 7OH

İki tane yapı izomeri vardır; n-propanol ve izopropanol. n-propanol, CH 3-CH 2-CH 2-OH hoş kokulu, renksiz, 97.2 derecede kaynayan bir sıvıdır. Metanol sentezi yanında bir yan ürün olarak ve füzel yağı içinde bulunur. Ticari olarak oxo prosesi denilen işlemle hazırlanır. İzopropanol, (CH 3) 2-CH-OH, 82.4 derecede kaynayan renksiz bir sıvıdır. Asetonun katalitik hidrojenasyonu ile elde edilebilir:

Ticari olarak propenin sülfürik asit içinde tutulması ve bunu müteakip meydana gelen esterin hidrolizi ile elde edilir.

Propanol ve izopropanol çözücü olarak sık kullanılır. İkisi de toksiktir.

B- Poli alkoller: Bu sınıf bileşikleri temsil eden en basit örnekler, dihidrik alkol (etilen glikol), trihidrik alkol (gliserin) ve tetrahidrik alkol (eritritol)dür:

CH 2OH-CH 2OH (Etilen glikol)

CH 2OH-CHOH-CH 2-OH (Gliserin)

CH 2OH-CHOH-CHOH-CH 2OH (Eritritol)

Bu bileşiklerin hidroksil grubu arttıkça eter ve alkoldeki çözünürlükleri artar. Polialkollerin bazısı kıymetli tabii ürünlerin birer bileşenidir. Mesela gliserin yağlarda bulunur. Daha yüksek polialkoller mesela pentiol ve hexitoller karbonhidratlar kimyasında önemli yer tutar.

Etilen glikol:

Elde edilişi:

1) Mono alkollere benzer olarak 1, 2 dihalojen alkanlardan sulu potasyum hidroksit veya alkol metal karbonat yardımıyla hidrolizle elde edilebilir. Misal 1, 2 - dibromoetan etilenglikol verir.

2) Etilen glikol endüstriyel olarak etilenden aşağıdaki metotlarla elde edilir.

a-Etilen, klorlu sudan geçirilir. Meydana gelen etilen klorohidrin sodyum bikarbonat sulu çözeltisiyle hidroliz edilir.

b-Etilenoksidin soğuk, sulandırılmış hidroklorik asitle muamalesiyle elde edilir.

Özellikleri: Etilenglikol renksiz, kaynama noktası 198 derece olan vizkoz (kıvamlı) tatlımsı bir yağdır. Su ve alkolde her oranda karışır, 1, 2 - glikollerin kimyasal özellikleri mono alkollerinkine benzer. Etilen glikolün biraz derişik sülfürik asitle veya derişik fosforik asitle ısıtılmasıyla kıymetli bir çözücü olan dioksan elde edilir.

Kullanılışı: Etilen glikol, onun monometil eteri, monoetil eteri ve dioksan kıymetli çözücüdürler. (Misal, vernikler ve selüloz asetatlar için.) Etilen glikol antifriz olarak, gliserin yerine sık sık kullanılır.

Gliserin:

Poli alkollerin en önemlisi ve hemen hemen hayvani ve nebati yağların tamamında görülen gliseridlerin bir bileşenidir. İlk olarak zeytin yağının hidroliz ürünü olarak keşfedildi. (1779).

Elde edilişi:

1. Yağların sülfürik asit veya sodyum hidroksitle hidrolizi ile,

2. Alkolik fermantasyonda bir yan ürün olarak,

3. Sentetik olarak, tabi gazın kraking (termik parçalanma) ürünlerinden propilen başlangıç materyali alınarak,

4. Allil alkolün hidrojen peroksitle WO3 katalizörlüğünde hidroksillenmesiyle elde edilir.

Özellikleri: Gliserin tatlımsı ağdalı, K.N. 290 derece olan renksiz bir sıvıdır. Su ve alkollerde her oranda karışır fakat eterde hemen hemen hiç çözünmez. Susuz gliserin şiddetli bir şekilde soğutulduğunda kristallenir. (E.N. 18°C). Üçlü bir alkolün göstermesi beklenilen kimyasal davranışı gösterir. Gliserinin hafif oksitlenmesi sonucu hem birincil hem de ikincil OH grupları gliseraldehit ve dihidroksi aseton teşkil edecek şekilde değişirler.

Kullanılışı: Gliserin yaygın bir ticari uygulama alanı bulmuştur. Ecza endüstrisinde merhem, diş macunu imalatında ve kozmetikte kullanılır. Kumaş dokumada bir amil olarak ve tütün endüstrisinde son mamülün nemini muhafaza edici olarak kullanılır. Gaz saati ve araba radyatörlerinde sulu çözelti içinde bir antifriz olarak kullanılıp bir fren sıvısı olarak bilinmektedir. Daktilo şeritlerinde higroskop olarak kullanılır. Gliserinin en önemli kullanılma alanlarından biri de patlayıcı madde endüstrisidir. Nitrogliserin ve dinamit endüstrisinde kullanılır. Bunlara ilaveten alkid reçineleri üretiminde bir başlangıç materyalidir. (Bkz. Gliserin).

2. Aromatik alkoller:

Aromatik alkoller yan zincirde OH- grubu bulundurduğundan aril grubu ve alifatik alkol grubu bileşiği gibi düşünülebilirler. Misal:

Fenil metanol, C 6H 5-CH 2OH, renksiz, hoş kokulu bir sıvı olup KN. 205 derecedir. Suda az çözünür. Elde ediliş reaksiyonu aşağıdaki gibi gösterilebilir.

C 6 H 5-CH 2Cl+Na 2CO3+H 2O ®C 6H 5-CH 2OH+NaHCO 3+NaCl

Fenil etanol, C 6H 5-CH 2-CH 2OH, gül yağının en fazla olan bileşeni olup, esterleri parfümeride çok kullanılır.

ALLAHÜ TEALA

Varlığı muhakkak lazım olan, ibadet edilecek hakiki mabud olan ve bütün varlıkları yaratan. Esma-i hüsnadan yani Allahü tealanın doksan dokuz isminden ilki. Her varlığın yaratanı, sahibi, hakimi Allahü tealadır. O’nun hakimi, amiri, üstünü yoktur. Her üstünlük, her kemal sıfat O’nundur.

Allahü teala zatı ile vardır. Varlığı kendi kendiyledir. Şimdi var olduğu gibi, hep vardır ve hep var olacaktır. Varlığının önünde ve sonunda da yokluk olamaz. Çünkü O’nun varlığı lazımdır. Yani Vacibül-vücud’dur. Allahü teala birdir. Yani şeriki, benzeri yoktur.

Dünya aleminde ve ahiret aleminde bulunan her şeyi yokken O yaratmıştır. Her maddeyi, atomları, molekülleri, elementleri, bileşikleri, organik cisimleri, hücreleri, hayatı, ölümü, her reaksiyonu, her kuvveti, hareketleri, kanunları, ruhları, melekleri, canlı cansız her varı yoktan var eden ve hepsini her an varlıkta bulunduran O’dur. Alemlerde olan her şeyi hiçbiri yok iken yarattığı gibi, kıyamet zamanı gelince yine bir anda her şeyi yok edecektir.

O’nda hiç bir kusur, hiç bir noksan sıfat yoktur. Dilediğini yapabilir. Bir karşılık için yapmaz. Bununla beraber her işinde hikmetler, faydalar, lütuflar, ihsanlar vardır. Kullarına iyi olanı, faydalı olanı vermeye, kimisine sevab, kimisine azab yapmaya mecbur değildir. O, sözünden dönmez. Bütün canlılar iman etse, O’na hiç bir faydası dokunmaz. Bütün alem, inançsız olsa, azgın ve taşkın olsa, karşı gelse, O’na hiçbir zarar vermez. Kul bir şey yapmak dileyince, O da isterse  o şeyi yaratır. Kullarının her hareketini, her şeyi yaratan O’dur. O dilemezse, yaratmazsa hiç bir şey hareket edemez.

Allahü teala üzerinden, gece, gündüz ve zaman geçmesi düşünülemez. O’nda hiçbir değişiklik olmayacağı için geçmişte gelecekte şöyledir, böyledir denilemez. Allahü teala hiç bir şeyle birleşmez. Allahü tealanın zıddı, tersi, benzeri, ortağı, yardımcısı, koruyucusu yoktur. Anası, babası, oğlu, kızı, eşi yoktur. Allahü tealaya “baba”, “Allah baba” diyenin imanı gider, Müslümanlıktan çıkar. Herkese şah damarlarından daha yakındır. Bu yakınlığı, insan aklı anlayamaz. Allahü teala zatında ve sıfatlarında birdir. Hiçbirinde değişiklik başkalaşmak olmaz.

Allahü tealayı, İslamiyetin bildirdiği isimler ile anmak, söylemek lazımdır. Allah adı yerine tanrı kelimesi kullanılamaz. Çünkü tanrı "ilah, ma’bud" demektir. Başka dillerdeki Dieu, Gott ve God kelimeleri de, "ilah, ma’bud" manasına kullanılabilir. Allah adı yerine kullanılamaz.

Allahü tealanın isimleri sonsuzdur. Binbir ismi var diye meşhurdur. Yani binbir tanesini insanlara bildirmiştir. Muhammed aleyhisselamın dininde, bunlardan doksan dokuzu bildirilmiştir. Bunlara Esma-i hüsna denir. (Bkz. Esma-i Hüsna).

Müslümanlar, Cennet’te Allahü tealayı zamansız ve mekansız ve cihetsiz olarak göreceklerdir.

Allahü tealanın yüce zatının hakikatini kimse bilemez. O, akla hayale gelenlerin hepsinden uzaktır. Hiç biri O değildir. Ancak Kur’an-ı kerimde, bizzat kendisinin açıkladığı sıfatlarını isimlerini ezberleyip, uluhiyetini, büyüklüğünü bunlarla tasdik ve ikrar etmelidir. Akıllı ve büluğ (ergenlik) çağına gelmiş kadın ve erkek her Müslümanın Allahü tealanın sıfatlarını, doğru bilmesi ve inanması lazımdır. Bilmemek büyük günahtır.

Allahü tealanın sıfatları on dörttür. Altısına “Sıfat-ı Zatiyye” sekizine de “Sıfat-ı Subutiyye” denir.

Zati sıfatlar: Bu altı sıfatın hiç biri, varlıkların hiç birinde yoktur. Yalnız Allahü tealäya mahsusturlar. Bunların sonradan yaratılan varlıklara hiçbir surette bağlılıkları da yoktur.

Zati sıfatlar şunlardır:

Vücud: Allahü teala vardır. Varlığı ezelidir. Vacib-ül-vücuddur, yani varlığı muhakkak lazımdır.

Kıdem: Allahü tealanın evveli yoktur.

Beka: Allahü tealanın sonu yoktur. Hiç yok olmaz. Ortağı olmasının imkanı olmadığı gibi, zat ve sıfatlarının yokluğu da imkansızdır.

Vahdaniyet: Allahü tealanın zatında, sıfatlarında ve işlerinde ortağı yoktur.

Muhalefetün-lil-Havadis: Allahü teala zatında, sıfatlarında ve işlerinde hiç bir mahlukatın (yarattıklarının) hiç birine benzemez.

Kıyam bi-Nefsihi: Allahü teala zatı ile kaimdir. Durmak için bir yere muhtaç değildir. Zira her ihtiyaçtan münezzehtir, uzaktır. Bu kainatı yoktan var etmeden önce, zatı nasıl ise, sonsuz olarak hep böyledir.

Subuti sıfatları: Bu sekiz sıfat, Allahü tealanın varlığını göstermekte, zatında, sıfatlarında ve işlerinde kemal, üstünlük bulunduğunu ve hiçbir kusur, karışıklık ve değişiklik olmadığını bildirmektedir.

Subuti sıfatlar şunlardır:

Hayat: Allahü teala diridir. Hayatı, mahlukların hayatına benzemeyip, zatına mahsus olan hayat, ezeli ve ebedidir (başlangıcı ve sonu yoktur).

İlim: Allahü teala her şeyi bilir. Bilmesi mahlukatın bilmesi gibi değildir. Bilmesinde değişiklik olmaz. Ezeli ve ebedidir.

Sem’: Allahü teala işiticidir. Vasıtasız, ortamsız işitir. Kulların işitmesine benzemez. Bu sıfatı ve her sıfatı ezeli ve ebedidir.

Basar: Allahü teala görür. Bu görme aletsiz ve şartsızdır.

İrade: Allahü tealanın dilemesidir. Her şey, O’nun dilemesi ile olur. İradesine engel olacak hiçbir kuvvet yoktur.

Kudret: Allahü tealanın gücü yeticidir. Hiçbir şey O’na güç gelmez.

Kelam: Allahü teala söyleyicidir. Söylemesi alet, harfler, sesler ve dil ile değildir.

Tekvin: Allahü teala yaratıcıdır. O’ndan başka yaratıcı yoktur. Herşeyi O yaratır.

ALLENDE GOSSENS

Salvador; Şili eski devlet başkanı. Varlıklı bir aileden gelen Allende’nin babası hukukçuydu. 26 Temmuz 1908 tarihinde Valparaiso’da doğan Allende, ilk ve orta tahsilden sonra 1926 senesinde girdiği Santiago’daki Şili Üniversitesinden mezun olup, 1932’de tıp diploması aldı.

Genç yaşında siyasetle ilgilenmeye başladı. Üniversite yıllarında Marksizme yönelip, çeşitli siyasi faaliyetlerde bulundu. 1933 senesinde Şili Sosyalist Partisi kurucuları arasında yer aldı. Hem doktorluk yaptı hem de siyasetle meşgul olmaya devam etti. 1935 senesinde milli sağlık sistemiyle ilgili bir kitap yayımladı. 1937 senesinde milletvekili seçildi. 1939-1942 seneleri arasında Başkan Pedro Aguirre Cerda’nın kurduğu Halk Birliği (UP) hükümetinde Sağlık Bakanı olarak vazife yaptı. Bu vazifesi sırasında sosyal sağlık hizmeti teşkilatını kurdu. İşçi ve ana-çocuk sağlığı ile ilgili kanunlar hazırladı. Şili’nin tıp meselelerini incelediği ikinci kitabını yayınladı. 1943 senesinde Sosyalist Partinin genel sekreterliğine seçilen Allende, 1945’te senatör seçildi. Daha sonra senato başkanı oldu. Daha önce yasaklanan Komünist Partinin kurulması ve bütün siyasi tutukluların serbest bırakılması hususunda gayret sarf etti. 1952 senesinde, Sosyalist Parti, Komünist Parti ve Demokratik Partinin adayı olarak başkanlık seçimine katıldı. Dört adayın katıldığı bu seçimde sonuncu oldu. Bazı iç sebeplerle Sosyalist Partiden ayrılıp Sosyalist Halk Partisini kurdu. Başkanlık seçimlerinden kısa bir müddet önce tekrar Sosyalist Partiye döndü.

1958 senesinde yapılan başkanlık seçimlerine ikinci defa katıldı, bu seçimde ikinci olabildi. 1964 başkanlık seçimlerinde ise kesin bir yenilgiye uğradı. 1966 senesinde senato başkanlığına seçilerek 1969 senesine kadar bu vazifeyi sürdürdü.

1970 başkanlık seçimleri öncesinde sosyalist, komünist ve radikal partiler toprak reformunun yapılması, bakır madenlerinin ve sanayinin devletleştirilmesi, sağlık hizmetlerinin yeniden düzenlenip yaygınlaştırılması, eğitim reformu gibi hedefleri ihtiva eden bir program çerçevesinde anlaşarak Halk Birliğini kurdular. Başkanlık seçiminde Allende’yi aday gösterdiler. Eylül 1970’te yapılan seçimlerde oyların yüzde 36,3’ünü alarak 3 Kasım 1970’te başkanlık vazifesine başladı.

Şili Devletini ve toplumunu sosyalist ilkeler doğrultusunda yeniden teşkilatlandırmaya başladı. Birçok sanayi kolunu devletleştirdi. Toprak reformunu hızlandırdı. Köylü kooperatiflerine toprak dağıtılmaya başlandı. Asgari ücreti yüzde 35 arttırıp sanayide önemli ücret artışları sağlandı. Özel şirketler devlet tarafından satın alındı. Başta bakır olmak üzere ülkenin madenleri tamamen devletleştirildi. Halka parasız sağlık hizmeti ve ilaç sağlamak üzere ülke çapında kampanya başlatıldı. Devlet tahvilleriyle bankaların hisse senetleri satın alınarak bankacılık denetim altına alındı. Çin Halk Cumhuriyeti ve Küba ile sıkı diplomatik ilişkiler kuruldu.

Ekonomide bir yıllık bir büyüme görüldüyse de sonra durum kötüleşti. Şili’nin ABD ile olan ilişkileri gerginleşti. ABD idaresi Şili’ye verdiği kredileri kesti ve iktisadi ambargo uyguladı. Dünya bakır fiyatlarının düşürülmesi, Şili’nin bu en önemli ihraç ürününden elde ettiği gelirlerde büyük bir düşüşe sebeb oldu. Öte yandan Allende idaresinin küçük ve orta işletmeleri devletleştireceği ve tüccarları mülksüzleştireceği yolundaki haberler halk arasında paniğe yol açtı. Piyasadan mal çekilerek karaborsa ve kıtlıklar körüklendi. Enflasyon yükseldi, ülkeden kaçış hızlandı. Neticede Şili ekonomisi büyük bir bunalıma girdi. Geniş halk kitlelerini içine alan orta tabakanın Allende idaresine karşı muhalefeti şiddetlendi. Kadınlar tencereli protesto gösterilerinde bulundular. Esnaf ve sanatkarlar ve kamyon sahipleri Ekim 1972’de büyük çapta greve gittiler. Ülkede bir ay boyunca hayat felce uğradı. Bu sıkıntılı durumda Silahlı Kuvvetleri yanına almayı hedef alan Allende içinde üç generalin de yer aldığı yeni bir hükumet kurdu. Bütün bu gelişmelere rağmen Allende’nin idaresindeki Halk Birliği, Mart 1973’te yapılan seçimlerde oy oranını yüzde 43,4’e çıkardı. Askerler hükumetten çekildiler.

Allende idaresinin son ayları iktidar ve muhalefet taraftarları arasında şiddetli tartışmalarla geçti. Askeri müdahale söylentileri yaygınlaştı. Haziran ayında bir darbe girişimi oldu. Askerler hükümete alındı ve olağanüstü hal ilan edildi. Fakat kamyon sahipleri Temmuzda yeniden greve gittiler. Allende yönetimine bağlılığıyla tanınan Genelkurmay Başkanı Pratts 24 Ağustos 1973’te istifa etti ve yerine Augusto Pinochet geçti. 11 Eylül günü Pinochet ve emrindeki ordu komutanları Allende'ye bir muhtıra vererek istifa etmesini ve yarım gün içinde kendilerine teslim olmasını istediler. Allende Pinochet ve diğer komutanların bu isteğini kabul etmeyince, başkanlık sarayı kuşatıldı. Allende başkanlık sarayına saldıran askerlerle giriştiği çatışma sırasında öldürüldü. Dört kişilik bir askeri cunta iktidara el koydu.

ALLERJİ

Alm. Allergie (f), irritation, Fr. Allergie, irritation, İng. Allergy, irritation. Çeşitli yollarla vücuda dışarıdan giren yabancı bazı maddelere karşı organizmanın göstermiş olduğu tepkiye bağlı belirtiler. Bu tepki normal insan vücudunda da vardır ve müdafaayı sağlar. Allerji bir aşırı tepki reaksiyonudur. Bu aşırı tepkiyi gösteren bünyelere de “Allerjik bünye” denir.

Allerjiyi meydana getiren maddeler (antijenler), ağız ve zerketme yolu ile vücuda girebildikleri gibi; bazıları, temas yoluyla da girebilir.

Ağız yolundan girerek allerji yapan bellibaşlı maddeler: Yumurta, balık, çilek, pastırma, sucuk, salam, tahin helvası, kaymak, süt ve sütlü besinler, çikolata gibi kakaolu besinler, kinin ve çeşitli ilaçlar, çiçek tozları, mantarlar, parfüm ve ev tozları ile birlikte alınan gözle görülmeyen böcekler.

Enjeksiyon (zerk) yoluyla girenler: Tetanoz, difteri, dizanteri ve buna benzer koruyucu serumlar, tedavide kullanılan bazı ilaçlar (penisilin allerjisi gibi)

Deri ve solunum yollarına temas ile allerji yapanlar: Parfüm ile çeşitli ilaç ve kozmetikler, deterjanlar, tüyler, lastik ve plastik eşya, mobilya cila ve boyaları, mücevherat, güneş, sıcak veya soğuk ve kıl kurdu denilen asalak, bazı bitki özsuları, çam ağaçlarından damlayan terebentin maddesi, ilkbaharda meyve ağaçlarının çiçeklerinde bulunan sarı polen tozları.

Bunlardan başka allerjiye sebeb olan çeşitli madde ve olaylar da vardır. Hatta denilebilir ki, günlük hayatta karşılaşılan her türlü madde hassas kimselerde allerjiye sebeb olabilir. Vücudun çeşitli yerlerindeki gizli yahut belirli iltihaplardaki mikropların saldığı maddelerin allerjik belirtilere sebeb olduğu bilinir. Bazı kişilerde güneş ışınlarına karşı allerji belirtileri görülür.

Bir antijen (yabancı madde) ile ilk karşılaşmada bağışıklık cisimleri (Antikor) husule gelir, vücut bu   antijenle ikinci defa karşılaşınca, antijenle-bağışıklık cisimleri arasında bir reaksiyon meydana gelir ve bu reaksiyon neticesinde vücutta histamin denilen bir madde açığa çıkar. Bu madde damarları genişlettiğinden damarlarda kan göllenir, kalbe kan gidişi azalır. Kişide bir kendini kaybetme ve hayati fonksiyonların azalması durumu ortaya çıkar (anafilaktik şok). Bu şok hali her allerjik olay için kaide değildir. Bu durum, kısa zamanda vücuda çok miktarda hassas olduğu maddenin girmesi hallerinde ortaya çıkar. Buna en iyi örnek, penisilin zerkleridir.

Derideki kaşıntılı yerde üzeri kırmızı, bazan ince kabuklu, hudutları intizamsız deri kabartıları şeklinde kendini belli etmektedir.

Allerjik hastalıklardan en çok bilinenleri ekzama ve serum hastalığıdır. Bunlara astım ve allerjik rinit'i (bahar nezlesi) de eklemek lazımdır. Bu sonunculardan astım, çeşitli allerjik maddelerin teneffüsü ile ortaya çıkar. Bahar nezlesi ise ilkbaharda çiçek tozlarının burun iç yüzeyine teması ile olur. Serum hastalığı çeşitli hastalıklara karşı bağışıklamada verilen serumların zerkinden birkaç hafta sonra ortaya çıkar. Allerji hadisesinin psikolojik yönü de vardır. Sıkıntılı durumların allerjik bazı reaksiyonları şiddetlendirdiği kabul edilmektedir. Bilhassa astım ve saman nezlesinde bu durum sık görüldüğü gibi, çok kurdeşen vak'asında da hadisenin öncesinde sıkıntılı bir durum tarif edilmekte ve tedaviyi bu istikamette seçmek iyi netice vermektedir.

Allerjik hadiselerin önlenmesinde, çeşitli yollar denenebilir. Kişi hangi maddeye karşı hassas ise o madde ile temasını önlemek birinci yoldur. Şahis, çeşitli allerjik maddelerle temasa getirilir. Bu yoldan bir teşhise varılabilir. Allerjik hadise ortaya çıktıktan sonra ise bazı ilaçlarla tedaviye geçilir. Bu işte kullanılan ilaç ve maddelerin başlıcaları şunlarır: Başta antihistaminikler, kalsiyum, kortizonlu ilaçlar, C vitamini. Ayrıca rejim tatbiki de mutlaka lazımdır. Tesbit edilmiş allergen ve antijenlerden uzak durmalıdır. Allerjiyi yapan bir iltihab ise bunun tedavisi yapılmalıdır.

ALLOTROPİ

Alm. Allotropie (f), Fr. Allotropie, İng. Allotropy.Kimyasal elementlerin bazı özel şartlarda farklı biçimler göstermesi özelliği. Mesela oksijen molekülü iki atomdan meydana gelmişken ozon molekülü üç oksijen atomundan meydana gelmiştir. Oksijenin bu allotropik biçimleri değişik özelliklere sahib olup değişik şartlarda ortaya çıkar. Ozon atmosferin yüksek tabakalarında bulunur ve güneşten gelen ultraviyole ışınlarını süzer; buna karşılık oksijen atmosferin yakın katmanlarında bulunur.

Karbonun tanınmış mühim allotropları elmas ve grafittir. Grafitte karbon atomları arasındaki bağlar grafitin yumuşak ve hatta bir yağlayıcı olmasına sebebiyet verir. Buna mukabil elmasta karbon atomları arasındaki bağlar elmasın bilinen en sert madde olmasına yol açar.

Allotropinin ortaya çıktığı mühim bir misal de fosfor elementindedir. Fosfor elementinin beyaz fosfor ve kırmızı fosfor olarak bilinen iki allotropunun fiziki özellikleri farklıdır.

Allotropi yapısal (bünyevi) bir olaydır. Mesela a-kükürtte atomlar ortorombik sistemde bir kristalristal yapısı vermek üzere gruplaşırken b-kükürtte gruplaşma monoklinik sistemde ortaya çıkar. Diğer taraftan elmas kübik sistemde, grafit heksagonal sistemde kristalleşir.

Bazı elementler belirli sıcaklıklarda allotropik dönüşümler gösterirler. Mesela a-demir 912°C’de b-demire dönüşür. Bazan karşılıklı dönüşümde farklı metotlar kullanılır. Mesela beyaz fosfordan kırmızı fosfora geçmek için ısıtma yeterlidir. Fakat ters yönde dönüşüm için buhar fazından geçmek gerekir. Ozondan oksijene geçiş de ısıtma yolu ile sağlanabilir; ters yöndeki dönüşümse elektrik deşarjı, güçlü elektrik alanı vs. gerektirir.

ALMA - ATA

Kazakistan'ın başşehri. 1854'te Verni adıyla kurulan şehir 1917'ye kadar Semireç Rus askeri hükümetinin merkezi oldu. Şehir Trans-Alay Dağlarının kuzey eteklerinde, 700-900 metre yükseklikte, Bolşaya ve Malaya Almaatinka nehirlerinin ovaya kavuştuğu noktada yer alır. 1854'te askeri üs kurulduktan sonra büyük bir nüfus akınına uğradı. 1906'da nüfus 27.000'e ulaşmıştı. 1921'de şehre Kazakçadaki Almati'den alınan Alma-Ata ismi verildi. Bu isim çevrede bulunan çok sayıdaki elma ağacından gelmektedir. 1929'da Kazakistan başşehrinin Kızıl Ordadan Alma-Ata'ya taşınması ve 1930'da Türkistan-Sibirya Demiryolunun yapımının tamamlanması hızlı bir büyümeye yol açtı. 1926'da 46.000 olan nüfus, 1939'da 221.000'e yükseldi. 1990 'lardaki nüfusu 1 milyonun üzerine çıkmıştır.

Alma-Ata bugün mühim bir sanayi merkezidir. Sanayi üretiminin büyük kesimi tarım alanındadır. Hafif sanayi ürünlerinden deri ve dokuma sanayileri diğer mühim sanayilerdendir. Alma-Ata'nın gelişmesi daha çok kültür ve bilim kuruluşlarına bağlıdır. Kirov adıyla kurulan üniversite ile eğitim, ekonomi, politeknik, tarım ve tıp enstitüleri en önemli yüksek öğretim kuruluşlarıdır. Alma-Ata Puşkin Halk kitaplığı, Doğa Müzesi ve yedi tiyatrosuyla mühim bir kültürel merkezdir. Ayrıca, bir botanik bahçesi, birkaç stadyum ve sürekli bir Ekonomik Başarılar Sergisi vardır.

Alma-Ata düzenli planlaması, geniş ve ağaçlı sokakları, park ve bahçeleri ile eski Sovyetlerin dahi en güzel şehirlerinden biriydi.

ALMAN ÇEŞMESİ

(Bkz. İstanbul)

ALMANAK

Alm. Almanach (m), Jahrbuch (n), Fr. Almanach, İng. Almanac. Ay, hafta ve gün takvimlerini, güneşin doğuş ve batışını, med-cezir hadiselerini, güneş ve ay tutulmalarını vb. ihtiva eden kitab veya tablolar.

Ortaçağda ve Yakınçağın başlarında Türk ve İslam devletleri bilim ve teknikte çok ileri durumdaydılar. Medreselerde, rasathanelerde müsbet ilimlerin tahsili yapılıyordu. İslam alimleri, bu ülkelerde astronomi ve matematik dallarında bazı levha ve cetvelleri ihtiva eden eserler hazırlamışlardır. Bu eserlerde, senenin hava durumu, güneş ve ay tutulmaları, bazı astronomik hesap cetvelleri bulunurdu. Bunlar özellikle takvim şeklinde hazırlanıp hükümdarlara takdim edilirdi. İşte yüzyıllar önce hazırlanan bu eserler ilk almanaklardır. Türkiye’de ise almanak çeşidinin ilk örnekleri olarak Ebüzziya Tevfik’in yayınladığı Takvim-i Ebüzziya gösterilebilir.

Avrupa’da almanakların kullanılması ise on altıncı yüzyıla rastlar. Matbaanın kullanılmaya başlamasından sonra periyodik olarak yayınlanmaya başlamıştır. Almanaklarda pratik bilgiler, senenin önemli olayları, fıkralar, hava tahminleri vb. bulunuyordu.

Bugün çeşitli konularda, küçük takvim türü ansiklopedi haline getirilen pek çok almanaklar basılmaktadır. Bunlarda, yılın ay, gün, hava durumu, astronomik olaylar, çeşitli istatistik bilgiler, geçmiş önemli olaylar, pratik bilgiler, önemli adresler gibi konular bulunmaktadır. Almanaklar, yılda bir yayınlanır. İçindeki takvim bilgileri, bir önceki yılın olaylarını hatırlatır.

ALMANYA

(Bkz. Birleşik Almanya)

ALONJ

Alm. Allonge (f), Fr. Allonge, İng. Allonge. Bono, çek veya poliçeye, arkalarında işlem yapmak için yer kalmadığında yapılması gereken diğer işlemler için eklenen kağıt. Hukuki olarak, “alonj” üzerine yapılacak işlemler, senet üzerine yapılan işlemler ile aynı hükümlere tabidir. Herhangi bir sözleşme yahut benzeri belgeler üzerinde işlem yapmak maksadıyla eklenen belgeler de alonj niteliğindedir.

ALP

Yiğit, kahraman, cesur ve bahadır anlamlarında Türklerde kullanılan bir ünvan. Bu kelimeye Orhun Kitabelerinde, Uygur alfabesinde, Kutadgu Bilig’ te ve Divanü Lügatü’t-Türk’ te; Alp tigin, Alp-tuğrul, Alp-Kutluğ, Alp-Er Tunga ve Alp-Tulug Öge gibi pekçok şekillerde rastlanmaktadır.

Alp kelimesini Gazneliler devrinden itibaren müslüman emirlerin ve hükümdarların da kullandıkları görülmektedir. Gazneliler Devletinin kurucusu Alp Tegin, Büyük Selçuklu hükümdarı Alp Arslan, Karahanlı emirlerinden Alp-er Han, Anadolu Selçukluları Devletinde Mahmut Alp ve Nuh Alp bunların en tanınmışlarıdır. Osmanlılarda ise Ertuğrul Gazinin oğlu Gündüz Alp dikkati çekmektedir.

Türklerin İslamiyeti kabulü ile İslamın gaza inancı ve Türklerin Alplik ruhu cihad yolunda birleşerek kaynaşmıştır. Nitekim bundan sonra cihad eden müslüman Türklere Alp Gazi ve Alperenler denilmeye başlanmıştır.

Mücahid dervişler de denilen bu Alperenler, Osmanlı Devletinin kuruluşunda ve genişlemesinde büyük rol oynamışlardır. Bunlar daha ziyade devletin sınırlarında ve uç bölgelerinde yaşamışlar, buradaki gayri müslim unsurlarla temasa geçerek İslamiyetin yayılmasında etkili olmuşlardır. Devlet sınırları genişledikçe Alperenler de uçlara doğru kaymaya devam etmiştir.

Aşıkpaşazade’nin Alplerin adab ve levazımından bahsettiği 64 beytlik bir şiirinin baş kısmı şu şekildedir.

Kani ol kim ister alplik adını,

Almak ister düşmeninden dadını.

 

Düşmeni kahreyleyip basmak diler,

Başını at yanına asmak diler.

 

Gelsün işitsün ki alplik nicedür,

Alplerin sermayesi gör kim nedür?

 

Eydeyim bir bir sana ahvalini,

Kim bilesin Alp erenler halini.

Bu güzel parçaya göre alplere dokuz şey gerekir. Muhkem yürek, bazu kuvveti, gayret, iyi bir at, hususi libas, yay, iyi bir kılıç, süngü ve yar-ı muvafık (sadık ve uygun dost).

ALP TİGİN

Gazneli Devletinin kurucusu. Samanoğulları Devletinin hizmetindeyken orduda en küçük dereceden başlayarak Hassa ordusu kumandanlığına ve hacibü’l-hüccablığa kadar yükseldi. Abdülmelik’in hükümdarlığı esnasında fiilen idareyi eline aldı. Vezirliğe Ebu Ali el-Bel’ami’yi tayin ettirdi. Fakat vezir, tamamen Alp Tigin’in tesiri altında kaldığından ondan kurtulmak için Horasan valiliğine gönderilmesini sağladı (961). Abdülmelik’in ölümü üzerine çocuk yaştaki kardeşi Mansur hükümdar oldu. Bunun iktidara getirilmesini Alp Tigin istememişti. Bu sebepten Belh şehrine çekildi. Burada Samaniler tarafından üzerine gönderilen orduyu yenerek Gazne’ye gitti (962). Gazne’deki yerli hanedanlığı devirerek müstakil bir devlet kurdu. Ölümü hakkında kesin bir tarih yoksa da bazıları 963 de öldüğünü kabul ederler. Vefatından sonra yardımcısı ve damadı olan Sebüktekin, yerine geçti. Bunun oğlu meşhur Mahmud Sebüktekin zamanında, Gazne Devleti en parlak devrini yaşamıştır.

ALPAKA (Lama glama pacos)

Alm. Paco, Fr. Alpago, alpaca, İng. Alpaca. Familyası: Devegiller (Camelidae). Yaşadığı yerler: Peru, Bolivya, And Dağları ve dolayları. Özellikleri: Deveden küçüktür. Tüyleri çok uzun ve yün gibidir. Ömrü: 40-50 sene. Çeşitleri: Evcil ve yabanileri vardır.

Devegiller ailesinin “Lama” cinsinden bir memeli türü. Lamadan daha ufak olup, biraz daha koyu renklidir. Pako da denir. Omuz yüksekliği bir metre kadardır. Sarımtrak, ipeğimsi yününün tüyleri 60 cm kadar uzunlukta olup yere değecek kadar sarkarlar. Yünü çok kıymetli olup dokumacılıkta kullanılır. Yününden yapılan kumaşa da “alpaka” denir.

Alpakanın; Peru, Bolivya, Arjantin ve Şili’nin dağ ve çayırlarında yabani yaşayan “Guanako”dan evcilleştirildiği tahmin edilmektedir. Alpakalar, And Dağlarının yükseklerinde yaygındır. Daha alçak bölgelerde yaşayanlar zayıf yapılı ve az tüylü olurlar. Peru ve Bolivya’da çeşitli renkte alpakalar yetiştirilir. Kara alpakaları gür tüylü olduklarından makbuldür. Çimenli yumuşak nemli toprakları tercih ederler. Su birikintilerinde yürümekten zevk alırlar. Ayakları neme karşı çok hassastır. Nemsiz topraklar, alpakalarda çeşitli ayak hastalıklarına sebep olurlar. Her zaman gübresini ayrı bir yere yığın yapar. Yığın yeteri kadar yükselince, yanıbaşına yeni bir yığın yapar. Hintliler, gübresini tezek olarak kullanırlar.

Develer gibi göğüs ve ayakları üzerine oturarak dinlenirler. Dinlenme esnasında hülyaya dalmış gibi geviş getirirler. Devegillerin diğer türleri gibi boynuzsuz, safra kesesiz ve midesi üç gözlüdür. Devegillerde midenin “kırkbayır” bölümü bulunmaz. Çiftleşme mevsiminde erkekler birbirleriyle şiddetli bir şekilde döğüşür. Dişi 10-11,5 ay sonra bir yavru doğurur. Güney Amerika’da, eti ve yünü için evcil sürüler halinde çok sayıda beslenir. 7 yaşını geçen alpakalar, genellikle kesilip yenirler. İnkalar tarafından da Güney Amerika’da beslenmişlerdir.