ADAPTASYON

Alm. Anpassung (f), Fr. Adaptation, İng. Adaptation. Canlıların bulundukları muhite intibak etmeleri, uyum sağlamaları. Çeşitli asırlarda yaşamış biyologlar, bilgi, tecrübe ve inançlarına göre adaptasyonu değişik şekilde yorumladılar. Canlıların basitten mükemmele doğru değiştiğini ilk yazan, Fransız doktoru Lamarc’tır. Lamarc 1809’da neşrettiği Filozofi Zoolojik ismindeki kitabında; “Canlıların bir asıldan türeyebileceğini” yazdı. Fakat aynı asırdaki biyologlar, Lamarc’ın verdiği misallerin, hayvanların birbirine dönmesini değil, “adaptasyon”u gösterdiğini söylediler.

Paleontoloji mütehassısları, her çeşit canlının kendi çeşidi içinde değişebildiğini, bir canlının başka çeşit canlıya dönmediğini kabul etmektedir.

Askerlerin, bulunduğu araziye göre kendilerini uydurmaları, kamuflaj yapmaları, bir çok hayvanın bulunduğu çevreye ve mevsime göre rengini uydurması birer adaptasyondur. Bukalemunun bulunduğu yere rengini uydurması, çöllerde yaşayan hayvanların tüylerinin renginin çölde görünmeyecek şekilde olması hep adaptasyona misaldir. Kara kurbağa, üzerinde yaşadığı topraktan çok zor ayırt edilir. Göl kurbağası, üzerinde gezindiği yeşil yerler kadar yeşildir. Kutup ayısı ve kutup baykuşu, kar gibi beyazdır. Tropik balıklar, içinde saklandıkları parlak mercan kayalıkları gibi pırıl pırıldır. Kakum, kar tavuğu, kar tavşanının tüyleri kışın beyaz, yazın kahverengindedir. Bunlar gibi misalleri çoğaltmak mümkündür.

ADAPTÖR

Alm. Adapter, Netzgeraet, Fr. Adapteur, İng. Adapter.

Alternatif akımı küçük değerde doğru akıma çeviren elektronik aletler. Elektronik cihazlar (radyo, teyp, hesap makinası) genellikle düşük değerdeki (3-12 volt arası) doğru akımla çalışır. Kullanma esnasında bu cihazlar pille çalıştırılacak şekilde yapılmışlardır. Fakat daha ekonomik olması bakımından bazı hallerde şehir ceryanı ile de çalıştırmak istenir. Bu durumda adaptör şu işi yapar. Önce transformatör 110 veya 220 V’luk şehir ceryanını, cihazın istediği voltaja düşürür. Bu voltaj alternatif bir voltajdır. Daha sonra diyotlar bu voltajı doğru akıma çevirirler. Ama hiç bir zaman adaptörden elde edilen doğru akım, pildeki kadar düzgün olmaz. Bu yüzden bazı radyolarda şehir ceryanı ile çalışma esnasında istenmiyen gürültüler meydana gelir. Transformatör istenen voltajda seçilerek değişik çıkış voltajlı adaptör yapılabilir.

ADASOĞANI (Urginea maritima)

Alm. Meerzwiebel (f.), Fr. Bulbe de Scille (f), İng. Squill, root. Familyası: Zambakgiller (Liliaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Fethiye, Gediz, Samsun, Çarşamba, Adana ve Tarsus çevreleri.

Ağustos-eylül ayları arasında beyaz-yeşil renkli çiçekler açan büyük soğanlı, çok senelik, otsu bir bitki. Yapraklarının hepsi uzun etli, yeşil renkli ve tabanda toplanmıştır. Çiçekleri 1-1,5 m uzunluğunda olan bir sapın ucunda salkım durumundadır.

Soğan, yapraklarının rengine göre “beyaz” (dişi) ve “kırmızı” (erkek) olmak üzere iki çeşide ayrılır. Anadolu’da yetişenleri beyazdır. Kırmızı çeşidi İspanya’da bulunur.

Kullanıldığı yerler: Bitkinin soğan kısımları kullanılır. Çiçek açma mevsiminde (sonbahar) soğan topraktan çıkarılır. Üstündeki kabuklar çıkarıldıktan sonra, etli kısım uzunlamasına kesilerek güneşte kurutulur. Bu şekilde kullanılır. Soğanlarında müsilaj, şeker, tanen ve glikozit gibi maddeler bulunur.

Halk arasında siyatik ve romatizmaya karşı kullanılır. İdrar söktürücü özelliği varsa da, böbrekler ve barsaklarda tahriş edici etkisi vardır. Nefes darlığına karşı ve balgam söktürücü olarak kullanılır. Ayrıca bitkinin soğanlarından çıkarılan kalbi güçlendirici glikozitler, eczacılıkta kullanılır.

ADA TAVŞANI

(Bkz. Tavşan)

ADDİSON HASTALIĞI

(Bkz. Böbrek Üstü Bezi)

ADEM ALEYHİSSELAM

Yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babası. Allahü tealanın emri ile melekler çeşitli memleketlerden topraklar getirdiler. Çeşitli memleketlerden getirilen toprakları melekler su ile çamur yapıp insan şekline koydular. Bu şekilde Mekke ile Taif arasında kırk yıl yatıp “salsal” oldu yani pişmiş gibi kurudu. Önce Muhammed aleyhisselamın nuru alnına kondu. Sonra Muharremin onuncu Cuma günü ruh verildi. Her şeyin ismi ve faydası kendisine bildirildi. Boyu ve yaşı kesin olarak bildirilmedi. Allahü tealanın emri ile bütün melekler Adem aleyhisselama karşı secde ettiler. Uzun zaman meleklerin hocalığını yapmış olan İblis, kibirlenip bu emre karşı geldi ve Adem aleyhisselama karşı secde etmedi. “O çamurdan yaratıldı, ben ise ateşten yaratıldım. Ondan üstünüm.” iddiasında bulundu. İblis (şeytan) kendini üstün görüp, kibirlenerek Allahü tealanın emrine uymayınca gadab-ı ilahiyyeye uğradı ve Cennet’ten kovuldu. Adem aleyhisselam kırk yaşındayken Firdevs adındaki Cennet’e götürüldü. Cennet’te bulunduğu sırada veya daha önce Mekke dışında uyurken sol kaburga kemiğinden hazret-i Havva yaratıldı. Allahü teala onları birbirine nikah etti. Cennet’te yerleşmelerini ve Cennet’in meyvelerinden dilediklerini yemelerini bildirdi. Fakat, Cennet’te bulunan bin ağaç için, “Bu ağaca yaklaşmayın, bu ağaçtan yemeyin.” buyurdu. Adem aleyhisselam ve Havva validemiz, Cennet’te bin yıl kadar yaşayıp, İblisin yalan yeminine inanarak yasak edilen ağacın meyvesinden unutarak önce hazret-i Havva, sonra Adem aleyhisselam yedikleri için Cennet’ten çıkarıldılar. Adem aleyhisselam Hindistan’da Seylan (Serendib) Adasına, Havva ise, Cidde’ye indirildi. Birbirlerinden iki yüz sene müddetle ayrı kalan Adem aleyhisselam ve hazret-i Havva bu müddet içinde ağlayıp yalvardıktan sonra tövbe ve duaları kabul oldu. Hacca gelmeleri emrolundu.

Arafat Ovasında hazret-i Havva ile buluştu. Kabe’yi inşa etti. Her sene hac yaptı. Arafat Meydanında veya başka meydanda kıyamete kadar gelecek çocukları belinden zerreler halinde çıkarıldı. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye soruldu. Hepsi; “Bela = Evet!” dediler. Sonra hepsi zerreler haline gelip beline girdiler. Buna “Ahd-ü-Misak” ve “Kalu Bela” denildi. Adem aleyhisselam ve hazret-i Havva daha sonra Şam’a geldiler. Burada yirmi defa ikiz evladı oldu. Bir defa da yalnız Şit aleyhisselam oldu. Neslinden kırk bin kişiyi gördü. Oğullarına ve torunlarına peygamber olarak gönderildi. Cebrail aleyhisselam kendisine on iki defa geldi. Kendisine on suhuf (forma) kitap verildi. Bu kitapta; iman edilecek hususlar, çeşitli diller ve lügatler, her gün bir vakit namaz kılmak, gusül boy abdesti almak, oruç tutmak, leş, kan, domuz eti yememek, tıb, ilaçlar, hesab, geometri gibi şeyler bildirildi. Ayrıca fizik, kimya, tıb, eczacılık, matematik bilgileri öğretildi. İbrani, Süryani ve Arap dillerinde kerpiç üstüne çok yazı yazıldı.

İlk insanlar, bazı tarihçilerin zannettiği gibi ilimsiz, fensiz, görgüsüz, çıplak ve vahşi kimseler değildi. Bugün Asya, Afrika çöllerinde ve Amerika ormanlarında tunç devrindekilere benziyen vahşiler yaşadığı gibi, ilk insanlarda da bilgisiz basit yaşayanlar vardı. Bundan dolayı ne bugünkü, ne de ilk insanların hepsi için vahşidir denilemez. Hazret-i Adem ve ona inananlar şehirlerde yaşarlardı. Okuma-yazma bilirlerdi. Demircilik, dokumacılık, çiftçilik, ekmek yapmak gibi san’atları vardı. Altın üzerine para dahi basılmış, maden ocakları işletilip, çeşitli aletler yapılmıştı.

Adem aleyhisselamın hiç sakalı yoktu. İlk sakalı çıkan Şit aleyhisselamdır. Hazret-i Adem çok güzeldi. Siyah saçlı ve buğday tenliydi. On bir gün hasta yatıp, bir Cuma günü vefat etti. Adem aleyhisselam vefat edince, Cebrail aleyhisselam bir gömlek giydirdi. Şit aleyhisselama yıkamayı öğretti. Yıkayıp kefenlediler. Hadis-i şerifte buyruldu ki: "Adem aleyhisselam vefat edince, melekler üç defa su ile yıkadılar. Onu defnettiler." Sonra çocuklarına dönerek; “Ey ademoğulları! Ölülerinize böyle yapınız dediler." Şit aleyhisselam imam olup cenaze namazını kıldırdı. Adem aleyhisselamın kabri; Kudüs’te, Mina’da, Mescid-i Hif’te veya Arafat’tadır. Hayatını bildiren rivayetler birbirinden farklıdır.

Hazret-i Adem, Allah’a ilk hamd ve ilk tövbe edendir. Seçilmişlerin ilki, yeryüzünde Allahü tealanın ilk halifesidir. Birçok mucizeleri vardır. Bunlardan bir kaçı şöyledir:

Yırtıcı, vahşi hayvanlarla konuşurdu.

Susuz dağ ve taşlara elini vurunca, pınarlar fışkırır, temiz sular akardı.

Eline aldığı ufak taşlar, yüksek sesle Allahü tealayı zikrederdi.

Adem aleyhisselamın yaratılması, Cennet’te kalması, Cennet’ten çıkarılarak yeryüzüne indirilmesi, Kur’an-ı kerimde çeşitli ayet-i kerimelerde bildirilmiştir.

ADEMELMASI

Alm. Adams apfel (m), Fr. Pommed’ Adam, İng. Adam’s apple. Gırtlağın, boyunda boğazın ortasında yer alan çıkıntısı.

Erkeklerde kadınlardan daha belirgindir. Bunun sebebi büluğ yaşından sonra erkeklik hormonu sebebiyle gırtlağın daha gelişmesi ve genişlemesidir. Bu durum sesin değişik bir hal almasında da rol oynar.

ADEM-İ MERKEZİYETÇİLİK

Alm. Dezentralisationismus, Fr. Décentralisationism, İng. Decentralizationism. Mahalli idarelere geniş yetkiler tanıyan ve İkinci Meşrutiyetten sonra Prens Sabahaddin’in Türk idare sisteminde uygulanmasını teklif ettiği ve savunduğu prensip. Merkeziyetçi idare prensibinin zıttı.

Ortaçağ Avrupasında, feodal düzenin ortak özelliklerinin değişmesinden sonra gittikçe güçlenen merkezi idareler geniş halk kitlelerine hükmetmeye başladı. Mahalli idarecilerin ve kilisenin hükümranlık yetkileri kısıldı. Devlet idaresine tamamen merkeziyetçilik hakim olup güçlü bir devlet otoritesi ortaya çıktı. Bunun yanında halkın mahalli problemlerinin tesbiti için bölge temsilci meclisleri veya bölge temsilcileri teşkil edildi.

Osmanlı Devletinde de sancak beylerine, valilere ve kadılara geniş yetkiler verildi. Kadılar ilmiye sistemine göre tayinle gelen mahalli idarecilerdi. Kadıların veya yardımcı personelin yöre halkı tarafından seçilmesi veya denetlenmesi söz konusu değildi. Ancak ekonomik işlerde, kolluk görevinin yerine getirilmesinde, mali işlemlerin yürütülmesinde kadılar halkın ve esnafın temsilcisi sayılan kimselere başvurduğu takdirde bunlar kendilerine yardımcı olurlardı. Tanzimat devrine kadar geniş manada adem-i merkeziyet prensibine uyulmamakla beraber, mahalli idarecilere geniş yetkiler verilmesi Osmanlı Devletinde tamamen merkeziyetçi bir idarenin söz konusu olmadığını ortaya koymaktadır.

Tanzimat döneminde her sahada olduğu gibi, devletin idari yapısında da bazı değişiklikler yapılmasına ihtiyaç duyuldu. Tanzimat Fermanıyla gayri müslim vatandaşlara Müslümanlardan daha geniş haklar verildi. Osmanlı Devletinin parçalanmasını ve yıkılmasını isteyen Avrupa devletlerinin destek ve teşvikiyle gayri müslim vatandaşlar mahalli idarelerde söz sahibi olmak istediler. Onların istekleri doğrultusunda bazı mahalli muhassıllık meclisleri kuruldu. Fakat kısa bir müddet içnde bu uygulamadan vazgeçildi. Batılı devletler Tanzimat ve Islahat fermanlarında gayri müslimler için vad edilen reformların uygulanması ve merkeziyetçi sistemin terk edilmesi konusunda Babıali’ye yani Osmanlı hükumetine baskılarını arttırdılar. Batılı devletlerin baskılarıyla hazırlanan 9 Haziran 1861 tarihli Lübnan Nizamnamesi adem-i merkeziyetçiliğe doğru gidişin ilk müşahhas örneği oldu. Dini ve etnik çatışmaların hüküm sürdüğü Lübnan’da cemaatlerin yönetime eşit ağırlıkta katılmaları sağlandı.

Bu doğrultuda bütün Osmanlı İmparatorluğunu içine alacak idari yapının yeniden düzenlenmesi hususunda iki farklı görüş ortaya çıktı. Bir kısmı sınırları genişletilmiş vilayet ve livalara mali ve idari yetkiler verilmesini savunurken, bir kısmı adem-i merkeziyet prensibini Osmanlı tebeasının bölünmüş olması dolayısıyla mahzurlu buldular. Bu tartışmalar sonunda hazırlanan 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi Fransız department sistemini andıran bir hüviyete sahipti. Merkeziyetçiliği ve adem-i merkeziyetçiliği bir denge içinde uygulamayı hedef alan 1864 nizamnamesi 22 Ocak 1871 tarihli İdare-i Umumiyye-i Vilayet Nizamnamesinde merkeziyetçiliğin ağır basması yönünde değiştirildi. Nizamname hükümlerine göre vilayet sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar da karyelere ayrılıyordu. Vilayet merkezinde valinin başkanlığında toplanan bir vilayet idare meclisi, kazalarda da kaza idare meclisi vardı. Hakim, mektupçu, defterdar, hariciye emuru, müftü ve gayri müslim ruhani reis meclislerin tabii üyeleriydi. Ayrıca meclislerde halkın seçtiği iki müslüman iki gayri müslim dört üye daha vardı.

Bazı vilayetlerde Avrupa devletlerinin destek ve müdahelesiyle yarı bağımsız bir statü uygulandı. Umumi vilayet sisteminin dışında kalan Yemen, Hicaz ve Mısır gibi yerler mahalli hanedanlar tarafından idare edildi. Osmanlı merkezi idaresi burada sadece asayişi temin etmekle meşgul oldu.

Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletini parçalamak ve yıkmak emeline dayanan, gayri müslim unsurları tahrik ve teşvik ederek ve Osmanlı hükumetine baskı yaparak kurdukları adem-i merkeziyetçi idareler kısa zamanda merkezi devlet otoritesini zayıflattı. Bu sebeple merkeziyetçi idaye yönelik bazı reformcu uygulamalara gidildi. Birinci Meşrutiyetten sonra Osmanlı ülkesinin parçalanmasını önlemek isteyen Sultan İkinci Abdülhamid Han daha çok merkeziyetçi bir idare tarzını uygulamaya çalıştı. Onun devlet ve milletin faydasına olarak aldığı kararlara karşı çıkan bazı kimseler Avrupa’ya kaçarak adem-i merkeziyetçi bir idare tarzını hararetle savundular. Avrupa devletlerinden destek gören bu kimseler çıkardıkları gazeteler ve dergilerle Osmanlı Devletinin aleyhinde bulundular. Bunlardan birisi de Damad Mahmud Celaleddin Paşanın oğlu Prens Sabahattin’dir. Fransız yazarı Edmond Domolins’in fikirlerinden etkilenen Prens Sabahattin, Jön Türkler hareketinin önde gelenlerinden oldu. 1902 Paris Kongresinde Jön Türler ikiye ayrıldılar. Bir kısmı Ahmed Rıza’nın bir kısmı ise Prens Sabahattin’in etrafında toplandılar. Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti adıyla bir cemiyet kurdular. Avrupa devletlerinin teşvik ve destekleriyle Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan Devletiyle yine o devirde Osmanlı Devletinin hakimiyeti altında bulunan İşkodra, Yanya ve Kosova gibi vilayetlerden meydana gelen müstakil bir Arnavutluk Devletinin kurulmasını ve çeşitli unsurlara muhtariyet ve bağımsızlık verilmesini savundular. 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyetin ilanından sonra yurda dönen Prens Sabahaddin ve arkadaşları çeşitli gazeletelerde adem-i merkeziyet ve teşebbüs-i şahsi fikirlerini neşrettiler ve kendilerine taraftar topladılar. Prens Sabahaddin’in adem-i merkeziyetçi görüşlerini benimseyen gençler Nesl-i Cedid Kulübünü kurdular. Daha sonra İttihat ve Terakki Fırkasına muhalif olarak kurulan çeşitli unsurları bünyesinde toplayan Hürriyet ve İtilaf Fırkası da Prens Sabahaddin’in adem-i merkeziyet ve teşebbüs-i şahsi fikirlerini savundu.

Prens Sabahaddin’in savunduğu adem-i merkeziyet prensibine göre; “Her şeyi devletten bekleyen osmanlı toplumunun gelişebilmesi için ferdiyetçi bir yapıya geçmesi gereklidir. Adem-i merkeziyetçilik ferdiyetçi yapıya geçilirken devlet düzeninin yenilenmesinde temel ilke olacaktır. Yeni yetişecek burjuva sınıfının teşebbüsçülüğünü engellemeyecek bir idare biçimi ancak İngiliz ve Amerikan örneğine uygun bir adem-i merkeziyet modeli olabilir. Buna göre yapılacak ıslahatla bütün tebeayı içine alan bir adem-i merkeziyet uygulanmalıdır. Seçimle gelecek belediye meclisi üyeleri mahalli idarede söz sahibi olmalıdır. Vilayet meclislerinde azınlıklar nüfusları oranında temsil edilmeli, Osmanlı tebeası arasında imtiyazlı hiçbir grup bulunmamalıdır. Jandarma teşkilatında her azınlık, nüfusu oranında yer almalıdır. Yalnız vali, mutasarrıf, defterdar, mahkeme reisleri merkezi idare tarafından tayin edilmelidir.”

Prens Sabahaddin’e göre; “Bir toplumun, bir devletin temelini fertler teşkil eder. Toplumu kuran, ona varlık bütünlüğü ve yaşama gücü kazandıran fert olduğu için, sosyolojinin işe, fertleri ele alarak başlaması gerekir. Fert toplum için değil, toplum fert içindir.

Devletin idare biçiminin değiştirilmesiyle yenileşme ve reform olmaz. Reform ancak fert hayatının gelişimini durduran, özel teşebbüsü önleyen kurumların değiştirilmesi, yenilerinin kurulmasıyla olur. Türkiye’de yapılması gereken en önemli yenilik eğitim ve öğretim düzeninde olmalıdır.”

Osmanlı Devletindeki geleneksel teşkilatlanmayı, çağdaş gelişmeye ayak uyduramamanın sebebi olarak gören ve eskiye ait değerleri inkara yönelen Prens Sabahaddin’in ilk bakışta parlak görünen adem-i merkeziyetçi fikirlerinin bazılarının uygulanması bile Osmanlı Devletinin parçalanmasına ve yıkılmasına sebeb olmuştur.

Cumhuriyet tarihinde 1921 Anayasasının 11-14. maddeleri vilayetlere muhtariyet ve manevi şahsiyet bağışladı. Vilayet şuralarına da mahalli konularda yetkiler verdi. Vali TBMM’nin temsilcisi olarak devletin işlerini görecekti. 1924 Anayasasında bu hükümlere ve benzerlerine yer verilmedi. Mahalli idarelerle ilgili düzenlemeler ise büyük ölçüde iktidara gelen siyasi partilerin tutumuna bağlı kaldı.

ADEN KÖRFEZİ

Birleşik Yemen Cumhuriyetinin liman şehri olan Aden’in üzerinde bulunduğu körfez. Aden Körfezi, ticari, askeri ve strateji bakımından çok önemlidir.

Aden Körfezi, Roma, Eski Yunan, Pers ve nihayet İslam devletinin hakimiyetine girmiştir. Bir ara Portekizliler, bir süre Osmanlı Devleti Aden’e hakim olmuşlar, 1839 yılında İngilizler ele geçirmişlerdir.

İngilizler, Aden’i, Yemen’e 1968’de vermişler ve Yemen iç savaş ile Kuzey ve Güney olarak bölününce de Aden’e Güney Yemen sahib olmuştur. Güney Yemen’de komünist rejim kurulması ile Ruslar Aden’e yerleşmişler ve körfezde çok sayıda asker ve silaha sahib olmuşlardır.

Güney Yemen’de sosyalistlerin birbirleriyle 1986’da çatışmaya başlamaları üzerine, bir çok halk Kuzey Yemen’e sığındı. Sovyetler’deki gelişme ve değişmeler Güney Yemen’e de sirayet etti. 22 Mayıs 1990 Kuzey ve Güney Yemen’in birleşmesi üzerine Aden Körfezi, Birleşik Yemen Cumhuriyeti’nin kontrolü altına girdi.

ADENİN

Alm. Adenin, Fr. Adenine, İng. Adenine. Purin sınıfı organik bir bileşik. Canlı hücrelerin temel bileşenidir. Nükleik asit ve benzeri biyolojik önemi olan bir çok maddede bağlanmış olarak bulunur. Molekül formülü C5H5N5 tir. 1897'de Alman kimyacı Emil Fischer tarafından sentez yoluyla üretildi. Biyokimyasal rolleri çok önemli olan adenozinin ve deoksiadenozinin oluşumunda görev alır. Adenin bileşikleri arasında öldürücü kansızlığa karşı etkili olan B12 vitamini, adenozin trifosfat ve başka koenzimler vardır.

ADENOZİN DİFOSFAT (ADP)

Alm. Adenosin diphosphat, Fr. Adenosin diphosphate, İng. Adenosin diphosphate. Adenozinle iki molekül fosfat asidinin birleşmesinden meydana gelen dinükleotit. Adenozin trifosfatın hidroliz ürünüdür. (Bkz. Adenozin Trifosfat)

ADENOZİN TRİFOSFAT (ATP)

Alm. Adenosin triphosphat, Fr. Adenosine triphosphate, İng. Adenosine triphosphate. Adenozin difosfatın fosforillenmesiyle meydana gelen trinükleotit. Hayvan, bitki ve mikroorganizmalarda, enzimlerin katalizleyici etkisiyle gelişen bu koenzim enerji yönünden oldukça zengindir. Yüksek enerji kaynağı olan ATP; üç fosfat grubu, beş karbonlu bir şeker olan riboz ve adenin denen azotlu bir maddeden meydana gelmiştir. ATP molekülünün vazifesi, besin maddelerinin yakılmasıyla açığa çıkan enerjiyi, enerji harcayan hücre içi hadiselere taşımaktır. ATP, hücrenin kimyasal, osmoz ve elektriksel aktivitesini yerine getirmesi için adenozin trifosfataz (ADP) enzimiyle anorganik fosfata veya adenozin monofosfat (AMP) ile anorganik pirofosfata dönüşür.

ATP'nin metabolizma esnasındaki teşekkülü üç kaynaktan sağlanır. Bunlar mayalanma, krebs çevrimi veya fosforillemedir.

ADESE

(Bkz. Mercek)

ADET

(Bkz. Örf ve Adet)

ADET GÖRME

Alm. Menstruation (f), Fr. Menstruation periodique, İng. Menstruation period. Rahimden belirli aralıklarla kan ve kanlı sıvının atılması; aybaşı. Kan görüldüğü andan, kesildiği güne kadar olan günlerin sayısına “adet zamanı” denir. Adet zamanı genellikle değişiktir. Bu olay devri olarak meydana gelmektedir. İki adet arası zaman genellikle 26-39 gün olduğu halde, bu sürenin daha uzun veya kısa olduğu da bilinmektedir.

Halk arasında aybaşı olarak bilinen bu hadise, ergenlik çağına ulaşan her genç kızda görülür. Bir kadında, adet görme olayı yaklaşık 45-55 yaşına kadar devam eder. Bundan sonra adet görme hali ortadan kalkar (Menopoz). Menopozdaki kadın çocuk doğuramaz. Adet kanaması, gebe (hamile) ve lohusa kadınlarda da görülmez. İlk adet görmeye “menarş” denir ve bu yaş genellikle 12-15 arasındadır.

Adet görme, kadınlardaki yumurtlama periyodunun bir parçasıdır. Çok az kadında adet görme (gün olarak) düzenlidir. Adetler arasındaki süre, bir kadının hayatında defalarca değişebilir. Bu değişikliğe sağlık bozukluğu sebeb olduğu gibi, çok çalışmak, çevre kirliliği ve bunalım da te’sirli olabilir. Adet görmenin sona ereceği döneme doğru (menopoz), adet süresinde de değişiklik meydana gelir. Adet görme esnasında, vücut sıcaklığı, tansiyon, kan miktarında, kanı meydana getirenlerin oranında, nabızda ve vücudun diğer hareketlerinde değişiklikler olabilir. Akan kan miktarı bünyeden bünyeye değişebilir. Bir bünyedeki akan kan miktarının değişmesine, tedavi maksatlı ilaçlar, gebelikten korunma tedbirleri sebeb olabilir. Adet zamanı kaybedilen kan miktarı, 20 ila 60 gram arasında değişir.

Adet düzensizlikleri: Kadınlarda adet problemleri sık sık görülür. Adet düzensizliklerinin çoğunun sebebi basit olup, genel olarak tedavi olabilir.

Adet kesilmesi (Amenore): Adet görmeme halidir. Hamilelikte ve menopozda adet görmeme tabiidir. Bazan, doğum kontrol hapları da adetten kesilmeye sebeb olabilir.

Normal hallerin dışında olan adetten kesilmenin sebepleri; anoreksia nervosa, anemi, verem, hormon bozukluğu ve bazı müzmin hastalıklar olabilir. Gerekli tedavi yapılmalıdır. Üreme organları doğuştan bozuk olanlarda da adet hali görülmez. Eğer adetler, açıklanmayan bir sebepten kesilmiş ise, 16 yaşını geçtiği halde kız adet görmemiş ise, hamilelik ihtimali varsa, doktora müracaat edilmelidir. Sebebi tayin edildikten sonra, sebebe göre tedavi gerekir. Adet görmeme hastalığı için, melisa(oğul otu), kekik, adaçayı, maydanoz ve papatya gibi bitkiler demlenip içilirse fayda görülebilir.

Normal adet düzenindeki değişikliklere Disfonksiyonel kanama denir. Genellikle hormonal bozukluğun sonucudur. Bu hal anemiye (kansızlığa) sebeb olabilir. Eğer adet düzenindeki bozukluk üç aydan fazla sürerse doktora müracaat etmek gerekir. Muayene ve çeşitli testler ile, ciddi bir sebebin olup olmadığı araştırılır. Ciddi bir sebeb yoksa, doğum kontrol hapı veya hormon düzenleyici bir ilaç ile tedavi edilebilir. Eğer hastalığın sebebi sinir bozukluğu ise nane, adaçayı, papatya, rezene gibi teskin edici bitkilerin çaylarından istifade edilebilir. Yemeklerden sonra bir çorba kaşığı bala, çörek otu karıştırılıp yenirse şifaya sebeb olabilir.

Ağrılı adet görmeye “dismenore” denir. adet başladığında, karnın alt bölgesinde kramp şeklinde ağrı olur ve sırta doğru yayılır. Birkaç saat veya birkaç gün sürebilir. Genç kız ve kadınlarda daha çok görülür. İlk bebekten sonra genellikle geçer. Genç kızlardaki ağrı, rahim ağzının sertliğinden ileri gelmektedir. Anne olmuş kadınlarda adet sancısının sebebi, hastalığı veya yumurtalık tüplerinin müzmin iltihabı olabilir. Rahim içine konulan ve doğum kontrolüne yarayan araçlar da sancıya sebeb olabileceği gibi, psikolojik sebepleri dahi olabilir. Psikolojik olanlar telkin ile tedavi edilebilir. Diğer durumlar için gerekli tedavi uygulanır.

Adet kanamasının, daha fazla, daha uzun ve daha sık olmasına “menoraji” denir. Kanserler, iyi huylu urlar, rahim iltihabı hastalıkları, yumurtlama bozukluğu, hormonal dengesizlik, doğum kontrolüne yarayan hap ve aletler menorajiye sebeb olabilir. Doktor muayenesinden sonra konulan teşhise göre tedavi edilir. Önemli bir şey yoksa, kardeş kanı (Sangdragon) denilen kırmızı sakızı toz edip, sabah-akşam birer gram su ile yutulursa kanı keser. Günde beş gram alınabilir.

Adet bozuklukları için elektronik akupunktur aletinden de faydalanılabilir.

ADIYAMAN

Doğu Anadolu’nun Yukarı Fırat kısmı ile Güneydoğu Anadolu bölgesinin Orta Fırat bölgesi arasında yer alan bir ilimiz. Diyarbakır, Urfa, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Malatya illeri ile çevrilidir. 37o25' ve 38o10' kuzey enlemleri ile 37o25' ve 39o15' doğu boylamları arasında yer almaktadır. Adıyaman eski medeniyetlerin yatağı olan bir yerde kurulmuştur. Önceleri Malatya’ya bağlı bir ilçe iken, 1954 senesinde Malatya’nın iki idari bölüme ayrılmasıyla il olmuştur. Trafik kodu 02’dir.

İsminin Menşei

Cumhuriyet devrine kadar Adıyaman’ın ismi “Hısn-ı Mansur” (Mansur Kalesi) idi. Bu kale Emevi komutanlarından Mansur İbn-i Canena tarafından Bizans’a karşı yaptırılmıştır. Adıyaman ismi ise Vadi-i Leman, Vadüleman (Güzel vadi) isminin zamanla çevrilmiş şeklidir. Diğer bir rivayete göre ise “Adıman”dan, bunun da Hititlerce iskan edilen yer manasına “Etiman”dan gelmiştir.

Başka bir rivayete göre çok eski devirlerde Adıyaman’da putperest bir hükümdarın hak dine inanmış yedi oğlu varmış. Bu yedi genç putperest babalarının dinine inanmadıkları için öldürülmüşler. Bundan dolayı Adıyaman isminin “Yedi Yaman”dan geldiği söylenir. Bu yedi kardeşin mezarı Adıyaman’ın güneyindedir.

Tarihi

Adıyaman ilinde birçok tarihi büyük şehirlerin kalıntıları vardır. Şehrin tarihi çok eski devirlere dayanmaktadır. Bu bölge Anadolu’da tarihi devrini açan Hitit İmparatorluğu’nun ve Kargamış Hitit Krallığının bir tapınağı idi. Göç ve istila yolu üzerinde bulunan bu bölge birçok defa el değiştirmiştir. Mitanniler, Samiler, Babilliler, Asurlular, Medler, Persler, Filip oğlu İskender, Selevkaslar, Romalılara tabi Kommagene Krallığı, Bizans, Suaniler, yedinci asırda Müslüman Araplar ve tekrar Bizanslılar arasında el değiştirmiştir.

1071 Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu Selçuklu Türk Devletinin kurucusu ve Anadolu Fatihi Selçuklu Kutalmışoğlu Birinci Sultan Süleyman Şah’ın kumandanlarından Buldacı Bey, bu bölgeyi fethetmiştir. Birinci Haçlı seferinde elden çıkan bu toprakları Zengilerden Atabey Nusreddin Haçlılardan geri almıştır. Eyyubiler’e kısa bir müddet geçen bu bölge on üçüncü asır başında yeniden Anadolu Selçukluları’na bağlanmıştır. Bu asrın sonlarında İlhanlılar sonra da Memluklüler bu bölgeye hakim olmuşlardır. 1398’de Sultan Yıldırım Bayezid burasını Memluklülerden almıştır. Bayezid, Timur karşısında yenilince bu bölgeyi Dulkadiroğulları ele geçirmiş ve 1516’da Yavuz Sultan Selim yeniden burayı Osmanlı Devletinin topraklarına katmıştır.

Osmanlı Devletinde Samsad merkez olmak üzere Maraş (Dulkadir) beylerbeyliğine (eyaletine) bağlı bir sancak (vilayet) olmuştur. Tanzimattan sonra Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Malatya sancağının 5 kazasından biriydi. 1955’te Malatya’dan ayrılan 4 kaza ile merkezi Adıyaman olmak üzere yeni bir il teşkilatı kuruldu. Anadolu’da en eski bir Türk beldesi olan bu ilimiz tarihte pek çok savaşlara da sahne olmuştur.

Fiziki Yapı

Dağları: Adıyaman, Malatya dağları (Güneydoğu Torosları)nın güney yamaçlarında yer alır. Birbirine dayanıp sıkışmış sıralar halinde geniş bir yer kaplayan bu dağlar güneye indikçe alçalır ve Güneydoğu Anadolu düzlüklerine karışır.

Güneydoğu Torosların çıplak sırtlarının uzandığı kuzey kısmında yüksek tepeler bulunur. Akdağ (2551 m), Dibek Dağı (2549 m), Ulubaba Dağı (2533 m), Gördük Dağı (2206 m) ve Nemrut Dağı (2100 m) güney tarafı verimli ovalar ve yaylalar ile kaplıdır. En alçak yeri Fırat Nehri ile Göksun Çayının birleştiği yerdir. Burası 650 m yüksekliktedir. Toros Dağları, ili ikiye böler. Besni-Adıyaman-Kahta bölgesinin kuzeyi dağlık, engebeli ve çıplaktır. Güneyi ise ovalık ve yeşilliktir. Ortalama yükseklik 1000 m civarındadır. İlin yüzölçümünün % 52’si dağlıktır. Ayrıca Karadağ, Bozdağ ve Tucat Dağı da başlıca yüksek dağlarıdır. Köylerin çoğu dağlık bölgelerde kurulmuştur. Samsat, Besni, Gölbaşı ve Kahta ilçeleri de dağlık bölgelerde bulunan yerleşim merkezleridir.

Akarsuları: Akarsular, kuzeyden güneye doğru birbirine paralel akarlar. En önemlileri Fırat’tır. Güneydoğu Torosları dar boğazlarla yaran Fırat, kuzey - güney sonra da Kuzeydoğu-güneybatı yönünde akar. Kuzeyden Kahta (Cendere) (114 km) ile Göksun (118 km) Fırat’a karışır. Besni ve Çakal deresi ile Keysun, Eğin ve Kalburcu çayları ilin önemli akarsularındandır. Akarsuları derindir.

Gölleri: Çok sayıda irili ufaklı göle sahib olan ilin, Gölbaşı, Abdülharab ve Azaplı gölleri en önemlileridir.

İklim ve Bitki Örtüsü

Kuzeyi dağlık ve güneyi ovalık olan Adayıman’da iki değişik iklim hüküm sürer. Dağlık kuzey kısımda kışlar yağışlı ve soğuk, yazlar sıcak ve kurak geçer (kara iklimi özellikleri). Güneyde ise kışlar ılık ve yağışlı, yazlar kurak ve sıcak geçer. Senelik yağış ortalaması 835 milimetredir.

Yüksek yerlerde kış çok şiddetli geçer. Ovalık bölgede ise sıcaklık kışın -3,9 dereceden aşağı düşmez. Akdeniz ikliminin değişik deniz iklimi ile kara iklimi hüküm süren tek ilimizdir.

Adıyaman, Güneydoğu Anadolu’nun en yeşil ilidir. Ormanlık arazi % 17’dir. Kuzeydeki dağların yamaçlarında meşe bozuğu korusu ve meşe baltalığı, yükseklerde de çam vardır. Güneydoğu Anadolu’nun bitki örtüsü bakımından en zengin ilidir.

Ekonomi

Adıyaman’ın başlıca gelir kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Toprak tarıma elverişlidir ve tarım gittikçe modernleşmektedir. Bağ ve bahçe boldur, 25 çeşit üzüm yetişir. Bunlardan en meşhuru Besni’de yetişen “Peygamber Üzümü”dür. Bağcılıkta çok ileri gitmiştir. Tütün ekimi yapılmakta ve yüksek verim alınmaktadır. Şeker pancarı, pamuk, buğday, arpa, mercimek, nohut, pirinç, biber, afyon, sebze ve meyveler (İncir, dut, kayısı, zerdali ve armut) ile antepfıstığı yetiştirilir.

Kuruyemiş, pestil ve pekmezi meşhurdur. Pirinç, biber, kavun ve karpuz da oldukça fazla yetiştirilir. Besni pekmezi Anadolu’da isim yapmıştır. Halkın % 80’i tarımla uğraşır. Antepfıstığı önemli bir gelir kaynağıdır. Dağlarda bulunan 5 milyon yabani fıstık ağacı değerlendirildiğinde, Adıyaman büyük bir gelire sahip olacaktır. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile Adıyaman ikinci bir Çukurova durumuna gelecektir.

Hayvancılık: Kıl keçisi sayısı koyun ve sığırdan fazladır. Tarımdan sonra ikinci gelir kaynağı hayvancılıktır. Hayvancılık genellikle aile işletmesi şeklindedir.

Madenler: Adıyaman’da krom, bakır ve petrol çıkar. Adıyaman’daki petrol kuyularının sayısı 40’ı geçmiştir. Günlük üretim 1988 yılında 6430 varil civarındadır. Yeni kuyular açılmakta ve mevcut kuyuların istihsalini artırma çalışmaları yapılmaktadır. Bu kuyular, Adıyaman il merkezi, Kahta Toybelen ve Sarıdana, Batı Fırat-Çemberlitaş yakınlarındadır.

Sanayi:  Adıyaman sanayi bakımından henüz gelişmemiştir. Sümerbank Adıyaman Pamuklu Dokuma Sanayii A.Ş. Fabrikası (1959), Adıyaman Tütün Bakımevi Peynir ve Tereyağı Fabrikası (kapasitesi düşüktür), Adıyaman Çimento Fabrikası, Et Kombinası ve Yem Fabrikası başlıca sanayi tesisleridir. Ayrıca Besni’de dokuma atölyelerinde “Savan” denilen bir yaygı dokunur. Küçük sanayi bir arada toplayan sanayi sitesi vardır. Madeni Eşya ve Makina Aksamı Fabrikası da ilin dördüncü fabrikasıdır. Halıcılık yeni yeni gelişmektedir. Yağ, un, tuğla, kiremit, çırçır, çeltik fabrikaları, Güney Gaz GPG dolum tesisi ve dokuma atölyeleri ile sanayi gelişme devresindedir. Kıl keçisi yününden dokunan kilimleri çok meşhurdur. Altı yüzü aşkın iş yerinden 210’unu dokuma ve deri işleyen atölye teşkil eder. Ayrıca 120 iş yeri gıda ve tütün, 110 iş yeri makina ve madeni eşyaya aittir.

Ulaşım:  66 kilometrelik bir yol ile Fevzipaşa-Malatya demiryoluna, 108 kilometrelik bir dağ yolu ile Malatya’ya, Fırat nehri üzerinde yapılan köprü ile Diyarbakır’a bağlanmıştır. Kahta bölgesinde Fırat üzerindeki köprü vasıtasıyla transit yol ile civar illere bağlanmıştır. Demiryollarından istifade için Gölbaşı ilçesine gitmek icab eder.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Nüfus: Adıyaman’ın 1990 sayımına göre toplam nüfusu 513.131 olup, bunun 219.304'ü şehirlerde, 293.827'si köylerde yaşar. Kilometrekare başına 69 kişi düşmektedir. Adıyaman’ın yüzölçümü 7614 km2dir.

Eğitim: Adıyaman il sınırları içinde 83 anaokul, 693 ilkokul, 39 ortaokul, 8 mesleki ve teknik ortaokul, 11 lise, 11 mesleki ve teknik lise ve 7 ilköğretim okulu vardır.

Örf ve adetler: Halkın % 80’i tarımla uğraştığından yazın bağ ve bahçelerine çıkarak sonbaharda evlerine dönerler. Düğünler eski usule göre yapılır. Köylerde çamaşır günü vardır. Halk oyunları; Ağır Halay, Düz Halay, Berde, Üç Ayak, Hava, Dile, Ağır Hava, Lorke, Pekmezo, Tırpano, Kudaro, Hasandağlı ve Dukuzoğlu’dur. Kadın ve erkeklerin giydikleri başlık, şalvar, gömlek, kemer, önlük, yelek ve hatta ayakkabı, çoraplar ayrı bir özellik gösterir.

İlçeleri

Adıyaman'ın biri merkez olmak üzere 9 ilçesi vardır.

Merkez: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 175.647 olup, 100.045'i ilçe merkezinde 75.602'si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 44, Akpınar bucağına bağlı 11, Bağpınar bucağına bağlı 7, Koçali bucağına bağlı 8, Kuyucak bucağına bağlı 15 köyü vardır. Yüzölçümü 1702 km2 olup, nüfus yoğunluğu 103'tür.

İlçe toprakları engebeli alanlar ve yaylalardan meydana gelmiştir. İlçe merkezi bir vadide kurulmuştur. Şehir, Emeviler tarafından eski Perre kenti yakınlarında kuruldu ve etrafı Bizans saldırılarına mani olmak için surlarla çevrildi. Daha sonra Abbasiler zamanında tamir edilen kale, günümüzde harab vaziyettedir.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, nohut, pamuk, tütün ve antepfıstığıdır. Tarım ürünleri daha çok Gaziantep'te pazarlandığı için, ilçede ticaret gelişmemiştir. Sümerbank Pamuklu Dokuma Sanayi, Peynir ve Tereyağ Fabrikası, Çimento Fabrikası, Madeni Eşya ve Makina Aksamı Fabrikası başlıca sanayi kuruluşlarıdır.

Eski ismi Hısn Mansur olan Adıyaman, Malatya'ya bağlı bir ilçe iken, 1954'te çıkarılan bir kanun ile il merkezi haline getirildi.

Besni: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 88.531 olup, 26.076'sı ilçe merkezinde 62.455'i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 20, Çakırhöyük bucağına bağlı 16, Kızılin bucağına bağlı 7, Suvarlı bucağına bağlı 5, Şambayat bucağına bağlı 5 köyü vardır.

İlçe toprakları engebeli alanlar ve platolardan meydana gelir. Batısında Güneydoğu Toroslar yer alır. Doğu ve güneyi batı kesimine göre alçak olup, genelde plato özelliği gösterir. İlçenin en önemli akarsuyu Göksu Çayıdır. İlçenin doğu ve güneydoğusunda Besni ve Keysun ovaları yer alır.

Ekonomisi tarıma dayanır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, antepfıstığı, tütün, üzümdür. Hayvancılık ilçe ekonomisinde önemli yer tutar. Küçük dokuma atölyelerinde savan adı verilen geleneksel bir yaygı türü dokunur.

İlçe merkezi Güneydoğu Torosların güney eteklerinde ve Göksu'nun bir kolu olan Besni deresinin kenarında kurulmuştur. Kahramanmaraş-Adıyaman karayolu ilçe merkezinden geçer. İl merkezine 44 km mesafededir. Malatya'ya bağlı ilçe iken 1926'da Gaziantep'e, 1933'te tekrar Malatya'ya, 1954'te ise il haline getirilen Adıyaman'a bağlandı.

Çelikhan: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 21.391 olup, 8033'ü ilçe merkezinde, 13.358'i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 16 köyü vardır. Yüzölçümü 584 km2 olup, nüfus yoğunluğu 37'dir.

İlçe toprakları dağlıktır. Güneydoğu Torosların bir kolu olan Malatya Dağları toprakların tamamını kaplar. Batısında Buzdağı, doğusunda ise Karlık dağı yer alır. Bu dağlar arasında akan Karaçay ilçenin en önemli akarsuyudur.

Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. En kıl keçisi beslenir. Hayvancılık ilkel yollarla yapıldığından verim düşüktür. Tarıma elverişli arazi çok azdır. Başlıca tarım ürünleri buğday ve armuttur.

İlçe merkezi Karaçay Vadisinde kurulmuştur. Köy görünümünde, gelişmemiş küçük bir yerleşim merkezidir. İlçe belediyesi 1954'te kurulmuştur. İl merkezine 60 km mesafededir.

Gerger: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 32.587 olup, 3.854'ü ilçe merkezinde, 28.733'ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 36, Taraksu bucağına bağlı 7 köyü vardır. Yüzölçümü 702 km2 olup, nüfus yoğunluğu 46'dır.

Genelde engebeli alanlardan meydana gelen ilçe toprakları plato görünümündedir. Malatya Dağları ilçe topraklarının bir bölümünü kaplar. En önemli akarsuyu Fırat Nehridir. Fırat Nehri ve kolları çevresinde dar düzlükler vardır.

Ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Mer'alarda çok sayıda kılkeçisi ve koyun beslenir. Kıl, deri, süt ve süt ürünleri elde edilen başlıca hayvansal ürünlerdir. Az olan tarıma elverişli arazide buğday ve arpanın yanında, az miktarda üzüm, nohut, mercimek, pamuk, elma, susam ve antepfıstığı yetiştirilir.

İl merkezine en uzak ilçe olup, Diyarbakır'a yakındır. Köy görünümünde olan ilçe, il merkezine 99 km mesafededir. İlçe belediyesi 1957'de kurulmuştur.

Gölbaşı: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 55.358 olup, 29.588'i ilçe merkezinde, 25.770'i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 17, Belören bucağına bağlı 8, Harmanlı bucağına bağlı 5 köyü vardır. Yüzölçümü 784 km2 olup, nüfus yoğunluğu 71'dir.

İlçe topraklarının kuzeyinde Malatya Dağları yer alır. Dağlardan kaynaklanan suları Aksu Çayı ve Göksu Çayı toplar. Tektonik kökenli bir çukurda Gölbaşı, Azaplı ve İnekli isimli üç gölden meydana gelen Gölbaşı gölleri yer alır. Aksu Çayı Azaplı Gölünden doğar. Bu göllerin en büyüğü Gölbaşı Gölüdür.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa ve şekerpancarı olup, ayrıca az miktarda elma, nohut, antepfıstığı, mercimek ve susam yetiştirilir. Bağcılık gelişmiş olup, ilin en fazla üzüm yetiştirilen ilçesidir. Hayvancılık küçük çapta yapılır. İl topraklarında fosfat, linyit yatakları vardır.

İlçe merkezi, Gölbaşı Gölünün güneyinde kurulmuştur. Malatya ve Adıyaman'ı Kahramanmaraş'a bağlayan kavşak üzerindedir. İl merkezine 64 km mesafededir. Kuzeyinden Fevzipaşa-Malatya demiryolu geçer. 1958'de ilçe olan Gölbaşı'nınn belediyesi de aynı sene kurulmuştur.

Kahta: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 94.928 olup, 40.281'i ilçe merkezinde, 54.647'si köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 27, Akıncılar bucağına bağlı 12, Damlacık bucağına bağlı 10, Narince bucağına bağlı 18 köyü vardır.

İlçe topraklarının kuzeyi dağlık, güneyi ise ovalıktır. Dağlardan güneye doğru inildikçe önce platolar daha sonra da geniş ovalar yer alır. İlçe topraklarını Kahta Çayı ile Kalburcu Çayı sular. Kahta Çayı üzerinde Kahta Barajı yapımı sürdürülmektedir. Kahta barajı ve Atatürk barajı tamamlandığı zaman ilçe topraklarının bir bölümü sular altında kalacaktır.

Ekonomisi tarıma dayalıdır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, nohut, mercimek ve üzüm olup, ayrıca az miktarda pamuk, susam, antepfıstığı ve elma yetiştirilir. Dağlık bölgelerde küçükbaş hayvan besiciliği yapılır.

İlçe merkezi Nemrut Dağı eteklerinde kurulmuştur. İl merkezine 36 km mesafededir. İlçede her sene çok sayıda turistin ziyaret ettiği tarihi kalıntılar vardır. Belediyesi 1920'de kurulmuştur.

Samsat: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 11.451 olup, 2458'i ilçe merkezinde, 8993'ü köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 17 köyü vardır. Yüzölçümü 339 km2 olup, nüfus yoğunluğu 34'tür.

İlçe toprakları genelde plato görünümündedir. İlçe topraklarını Fırat Nehri sular. Atatürk Barajında su tutulması üzerine ilçe topraklarının bir kısmı sular altında kalmıştır. Bu yüzden ilçe halkının bir bölümü başka yerlere göç etmiştir.

Tarım alanlarının büyük bölümünün sular altında kalması, gelişmemiş olan ilçe ekonomisini büyük ölçüde etkilemiştir. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa ve mercimektir.

İlçe merkezi, eskisinin Atatürk Barajı gölünün suları altında kalması üzerine 1988'de bugünkü yerine taşındı. Eski ilçe merkezi Fırat Nehri kıyısında idi. Belediyesi 1960'da kurulmuştur.

Sincik: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 19.524 olup, 2503'ü ilçe merkezinde, 17.021'i köylerde yaşamaktadır. Merkeze bağlı 12 köyü vardır. Kahta ilçesine bağlı bir bucak iken 9 Mayıs 1990'da 3644 sayılı kanunla ilçe haline getirildi.

İlçe toprakları genelde dağlıktır. Kuzeyinde Malatya dağlarının uzantıları yer alır. Dağlar küçük akarsular tarafından parçalanmıştır. Ekonomisi hayvancılık ve tarıma dayalıdır. En çok küçükbaş hayvan besiciliği yapılır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, nohut, mercimek ve üzümdür.

Tut: 1990 sayımına göre toplam nüfusu 13.714 olup, 6466'sı ilçe merkezinde, 7.248'i köylerde yaşamaktadır. Merkez bucağa bağlı 11 köyü vardır. Besni ilçesine bağlı bir bucak iken, 9 Mayıs 1990'da 3644 sayılı kanunla ilçe haline getirildi.

İlçe toprakları engebeli alanlar ve platolardan meydana gelir. Kuzeyinde Akdağ yer alır. Topraklarını Göksu Çayı sular. Ekonomisi tarıma dayanır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, antepfıstığı, tütün ve üzümdür. Hayvancılık gelişmiştir. İlçe merkezi Akdağ eteklerinde kurulmuştur.

Tarihi Eserler ve Turistik Yerleri

Çeşitli ve en eski medeniyetlerin kurulduğu bu bölge tarihi ve tabii özellikleri bakımından çok zengindir.

Kaleler:

Adıyaman Kalesi: Sekizinci asırda Emevi kumandanı Mansur bin Cavene tarafından Bizans’a karşı savunma maksadıyla yaptırılmıştır. Şehrin tam ortasında yığma bir tepenin üzerindedir. Harun Reşid tarafından tamir ettirilen kale üç kapılıdır. Kapı kitabeleri meşhurdur. Günümüzde kale yıkıntı durumundadır.

Besni Kalesi: Hititler devrinde inşa edilen kale Besni ilçesindedir. Eti Krallığını kuran İnsend yaptırmıştır. Halen kale yıkıntı halindedir.

Gerger Kalesi: Gerger ilçesinin güneyindeki Oymaklı köyündedir. Berber kalesi adıyla da tanınır. Sarp bir kayalık üzerinde olmasından dolayı günümüze kadar bozulmadan gelmiştir.

Kahta Kalesi: Kahta’nın 20 km kuzeyindedir. Hitit devrinden kalmadır. Kahta Çayı ile çevrili sarp ve kayalık bir tepe üzerindedir. Üzerindeki kabartma heykeller Roma ve Bizanslılara aittir. Sultan Birinci Mahmud Han devrinde tamir edilmiştir. Anadolu’daki yazılı kayaların en büyüğü buradadır.

Keysun Kalesi: Besni ilçesinin Çakırhöyük bucağında geniş bir ovanın ortasında kurulmuştur. Sık sık savaşlara sahne olan kale, çok defa yıkılmış ve tekrar yapılmıştır. Kalenin höyüğü ve su kaynakları meşhurdur. Günümüzde surlarından sadece bir kaç parça kalmıştır.

Camiler:  Çeşitli medeniyetlere merkez olan Adıyaman’da birçok cami ve ibadethane vardır. Meşhur camilerden bazıları şunlardır:

Çarşı Camii: 1557 senesinde Hacı Abdülgazi tarafından inşa edilmiştir. Çeşitli zamanlarda tamir gören camii ilk özelliklerini kaybetmiştir.

Kab Camii: Kab Mahallesinde olan cami 1768’de yaptırılmıştır. Daha sonra yıkılması üzerine 1923’de Hacı Mehmed Ali tarafından tekrar yaptırılmıştır. Kesme taştan olup düz bir ahşap tavanla örtülüdür.

Eski Saray Camii: 1638’de İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Bu sebeple İbrahim Bey Camii de denir. Çeşitli tarihlerde onarım gördüğünden bazı bölümleri eski özelliğini kaybetmiştir.

Ulu Cami: Adıyaman’ın en büyük camii olup, Dulkadiroğlu Alaüddevle tarafından yaptırılmıştır. Eski ismi Kebir idi. 1863’te yıkılması üzerine yeniden yaptırılan cami 1902’de baştan sona onarılmıştır.

Türbeler:

Abuzer-i Gıfari Türbesi : Adıyaman’ın 5 km doğusunda Ziyaret köyü girişindedir. Kapısındaki kitabe 1136 tarihlidir. Türbe, Dördüncü Murad’ın emri ile yapılmıştır. Yanında bir mescid vardır.

Mahmud-ı Ensari Türbesi: Adıyaman’ın 5 km doğusunda Ali Dağının yüksek bir tepesindedir. Kitabesi 1126 tarihlidir. Sultan Dördüncü Murad’ın emri ile Bağdad seferi dönüşünde Sahabeden Mahmud-i Ensari adına yaptırılmıştır.

Adıyaman’da bulunan diğer tarihi yerlerden bazıları şunlardır:

Karakuş: Kahta’nın 12 km kuzeyindedir. Dört sütunlu bir dikilitaştır. Sütunların birinin tepesinde başı kopuk büyük bir kartal heykeli, batıdakinin tepesinde Mithrijates kabartması vardır. Öbür ikisinde heykel yoktur. Kommogene Krallığı devrine aittir

Cendere Köprüsü: Kahta’nın 18 km kuzeyindedir. Fırat Nehri üzerindeki tek gözlü taş köprü Romalılar veya Kommagene krallığı devrinden kalma olduğu sanılmaktadır. Köprünün ayakları sert kayalıklara oturtulmuş olup; boyu 30, su seviyesinden yüksekliği 18 metredir.

Göksu Köprüsü: Akpınar bucağına bağlı Gümüşkaya köyünün 3 km kuzeyinde Göksu çayı üzerindedir. Romalılar zamanında yapılmıştır. 150 sene kadar önce iki köy arasında çıkan otlak kavgası sırasında dinamitlenerek yıkılmıştır.

Pirin (Perre) Mağaraları: Eski devirlere ait yerleşme yeri (şehri) olan bu mağaralar 200’den fazladır. Mağaralardaki yontma ve oymalar oldukça mükemmeldir. O günün şartlarına göre mağaralar bölme bölmedir. Adıyaman’a 5 km uzaklıkta bulunan ve dünyanın en eski şehirlerinden olduğu tahmin edilen bu mağaralar, elle kazılmış, oyulmuş ve mesken olarak kullanılmıştır. Mağara duvarlarında elle çizilmiş resimler de vardır.

Nemrud Dağı Heykelleri: Kahta'nın 25 km kuzeyinde 2206 m yükseklikte Nemrud Dağı üzerindedir. Dünyanın sekizinci harikası olarak isimlendirilir. Sümer krallarından Göğsa (Gövsa) bu bölgeye yazları, yazlığa çıkardı. Birinci Antiochus buraya taştan bir anıtkabir yaptırmıştır. Antiochus’un mezarı 50 m yüksekliğindedir. Tabanı 150 metredir. Etrafında o devirde tapılan put heykelleri doludur. Bunlar, hepsini içine alan taş bir duvar ile çepeçevre sarılıdır. Bu taş heykeller M.Ö. birinci asırdan kalmadır. Nemrud Dağındaki bu taş heykellerin, Kur’an-ı kerimde bildirilen ve İbrahim aleyhisselamı ateşe atan Nemrud ile ilgisi yoktur. Bu taş heykeller, Kommage Krallığına ve taptıkları putlara aittir. Yığma taş ile yapılan taş heykeller, dünyanın en büyük açık hava müzesidir.

Haydaran kabartmaları: Adıyaman’ın 17 km uzaklığında Haydaran köyündedir. Kaya mezarlarının birinde kayalara ayrılmış bir kadın ve bir erkek kabartmasının arasında ışık sızan bir yıldız vardır.

Mesire yerleri: Adıyaman tabii güzellikler açısından çok zengin değildir. Gölbaşı ilçesindeki göl kıyılarının tabii manzarası bir hayli güzeldir. Değirmenli, Malatya-Gölbaşı yolu üzerinde meyvelik, sular ve küçük çağlayanlarla süslü bir mesire yeridir. Besni yakınlarındaki Çeşme ve Kurupınar, gezme ve dinlenme yeridir.

Kaplıcaları: Adıyaman’da Çörmük, Kurçay ve Korucan olmak üzere üç kaplıca vardır. Ayrıca, Bişor çeşmesinden maden suyu çıkmaktadır.

Çörmük Kaplıcası: Besni’ye 13 km uzaklıktadır. Basur ve romatizma hastalıklarına iyi gelir.

Kuruçay Kaplıcası: Besni ilçesi yakınlarındadır. Romatizma ve basura iyi gelir.

Korucan Kaplıcası: Çelikhan’ın 15 km doğusunda dağlık bir bölgededir. Çeşitli hastalıklara iyi gelir.