ADAK (NEZR)

Alm. Gelobde (n.), Fr. Voeu (m.), İng. Vow. Bir kimsenin, dileğinin, isteğinin yerine gelmesi veya bir bela ve musibetin giderilmesi maksadıyla, Allahü teala için; namaz kılmak, oruç tutmak, kurban kesmek gibi farz veya vacib cinsinden başlıbaşına ibadet olan bir şeyi yapmayı söz vermesi, vazife kabul etmesi. Adak kelimesinin Arapça karşılığı nezrdir.

Adağı yerine getirmek lazım olduğu, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şerifte bildirilmiş ve icma-ı ümmet (bu hususta Müslümanların söz birliği) hasıl olmuştur. Hac suresi yirmi dokuzuncu ayet-i kerimesinde mealen; “Adaklarını yerine getirsinler.” buyrulmuştur. Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Kim taat (ibadet) olan bir şeyi nezr ederse (adarsa) onu yapsın. Günah olan bir şeyi nezr ederse onu yapmasın.” Bunun için adağı yerine getirmek vacibdir. Bazı alimler farzdır demişlerdir.

Adak edilen şeyin farz veya vacib olan bir ibadete benzemesi ve başlı başına bir ibadet olması lazımdır. Mesela; abdest almak adak yapılmaz. Çünkü abdest başlı başına bir ibadet olmayıp, başlı başına ibadet olan namazın şartıdır. Yine adak yapılan şey günah olmamalıdır. Mesela; filan kimseyi öldürmek, Allah için adağım olsun deyince, öldürmeyip, yemin keffareti verir. Yapması kendine zaten farz olan bir şey de adak yapılmaz. Adak edilen şeyin, adayan kimsenin mülkü olması ve başkasının malı olmaması lazımdır.

Adak iki çeşittir:

1. Şarta bağlı olmayan adak (Mutlak nezr): Bir şarta bağlı değildir. Bunu söylerken kasd etmese de, söz arasında dilinden çıksa yapılması şart olur. Allahü teala için, bir gün oruç tutmak üzerime borç olsun diyeceğine, bir ay oruç tutmak diye ağzından çıksa, bir ay oruç tutması lazım olur. Şarta bağlı olmayan adağı fakir de olsa hemen yapması lazımdır.

Adak (nezr) yemine benzemektedir. Bir kimse “Nezrim olsun” dese, neyi adadığını söylemezse ve niyet etmezse, yemin keffareti vermesi lazım olur. Allahü tealanın rızası için oruç tutayım dese, bir şey niyet etmese veya sadece nezre niyet etse, kaç gün olduğunu söylemese üç gün oruç tutması lazımdır.

2. Şarta bağlı olan adak (Mutlak olmayan nezr): Hastam iyi olursa, Allah için şu kadar sadaka vermek ve sevabını falan valiye bağışlamak adağım olsun diye bir şarta bağlanarak yapılan adaktır. İstenilen şart meydana gelince, adağı yerine getirmek lazım olur. Şarta bağlı olan adak, şart edilen şeye karşılık yapılmamalı, Allahü tealaya şükür olarak yapılmalıdır.

Adak kurbanı denilince, belli üç günde yani Kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde kesilmesi lazımdır. Bu günler gelmeden önce kesilirse, adak yerine getirilmiş olmaz. Ancak, kurban demeyip bir koyun kesmek nezredilince, kurban bayramı günleri dahil her zaman kesilebilir.

Adak olarak kesilen hayvanın etinden; fakir olsun, zengin olsun adak eden, anası, babası, evladı, hanımı veya kocası yiyemez.

Adak, ancak Allahü teala için yapılır. Evliya zatlardan birinin mezarına gidip; “Kaybolan malımı bulur veya hastamı iyi eder veya falan işimi görürsen, şu parayı, yemekleri senin için vereceğim, sana mum yakacağım.” demek haramdır. Ancak adak yapmak isteyen bir kimsenin; “Ya Rabbi! Hastamı iyi edersen, falan velinin türbesi yanındaki fakirlere şu parayı veya şu hayvanı vermeyi senin için adadım. Sadaka sevabını da bu velinin ruhuna bağışladım.” demesi veya böyle niyet etmesi gerekir.

Cahil kimselerin ölüler için para, mum ve benzeri şeyler adamalarının, bu suretle büyük zatlara yaklaşmak istemelerinin İslam dininde yeri yoktur. Allahü tealadan ayrı olarak bir ölüden bir şey beklemek imanın gitmesine sebep olur. Kiliseye, ayazmaya, mezara, türbeye gidip hazret-i İsa’dan, Meryem Ana’dan, evliyadan bir şey isteyen, dinden çıkar.

Temel atılırken, hasta iyi olunca, Allah için hayvan kesmeği adayıp, etini fakirlere sadaka vermek caizdir. Sadaka sevabı hasıl olur.

ADALE AĞRISI

Alm. Muskelschmerzen (m), Fr. Mal du muscle, Mialgie. İng. Pain in muscle, Myalgie. Mialgie, Kaslarda görülen ağrı. Kaslardaki sinir uçları, kemiklerden fazla, deridekinden azdır. Derideki sinir yoğunluğu, adalelerde mevcut olmadığından, kaslara iğne yapmak veya kesmekle duyulan ağrı az olur. İltihap, ezilme, kan akımında bozulma; etkilendikleri kas bölgesinde, üstündeki deride ve bazan da bütün kol veya bacakta şiddetli ağrıya sebeb olurlar. Kas yaralandığında veya ağrılı bir hastalığa düçar olduğunda kasılma ve kramp olur. Sinir sistemi hastalığına bağlı kas kramplarında da ağrı olur. Tek bir kas yüzünden bütün bir kol ağrıdığında sebebini bulmak zor olabilir. Fakat bu halde de hasta olan kas hassasdır ve üstüne basınca, koldaki ağrı artar.

Darbe geçirmiş bir kas ağrılıdır, serttir, hassastır. Dinlenince ağrı hafifler; kası kullanınca ağrı artar. Kondisyonsuz biri aşırı iş yapınca hasıl olan kas tahribi en hafifidir. Bu ağrının sebebi bilinmemektedir. Kasda biriken kimyevi maddelerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Ağrı, ilk darbeden 4 ila 6 saat sonra başlar ve 48-72 saatte en üst düzeyine ulaşır. Hafif eksersiz, sıcak ve masajla ağrı geçebilir. Ezilen bir kasın içinde kan toplanır ve bir kaç dakika içinde ağrımaya başlar. Günlerce veya haftalarca devam edebilir. Kasda kopma; lif kopması, bütün kasın kopması veya tendon kopması şeklinde olabilir. Kısmi kopma olan noktanın üstüne basınca, belirgin bir hassasiyet olduğu görülür. Kasın zarı bölününce yine hassasiyet olabilir, fakat esas belirtisi zarın bölündüğü yerden kasın dışarıya doğru kabarmasıdır. Bütün kas veya tendonu (kirişi) koptuğunda kas çalışmaz, kopan yerde hassasiyet vardır ve üstte kalan parça kasılır. Polimiyozit hastalığında kas iltihablanır. Ağrı, hassasiyet ve kuvvetsizlik olur. Bu hastalık, genellikle romatizmal hastalıklarda görülür. Özellikle çocuklarda ani bir şekilde başlayabilir. Kas içinde ve üstündeki deride şiddetli iltihap vardır. Ateş, kan sedimentasyonunda artma olur. Ayrıca mide, göğüs ve akciğer kanserlerinde ilk belirti olabilir. Ancak tümörle alakalı ise, yaygın tümörlerde daha çok görülür. Virüs hastalıklarında, “trişinöz” isimli parazit hastalığında da olur. Bu hallerde kısa sürer. Tipik özelliği üstteki kasların alttakilerden daha çok tutulmasıdır.

Yüksek ateşli sistemik hastalıklarda ve griplerde görülen kas ağrılarının sebebi bilinmemektedir. Tıpda “yerel miyozit” veya “fasitis” denilen kulunç, omuz bölgesi kaslarında virüs enfeksiyonlarından sonra yerleşir.

Bilinen en şiddetli ağrılardan biri de çalışan bir kasın kansız kalmasıyla meydana gelir. Daha ziyade damar sertliğinde olur. Bacakta olursa  yürüme topallayarak ve çok ağrılı olur. Ayaktaki atardamarlardan nabız alınamaz. Diğer bacağa göre tansiyon farkı vardır.

Kan kanserlerinde de ağrı olur. Bu cins kanserler çok nadir görülür.

ADALET

Alm. Justiz (f), Gerechtigkeit (f), Fr. Justice (f.), İng. Justice. Bir amirin, bir hakimin; memleketi idare için konulan kanun, kaide ve çizilen hudud içinde hareket etmesi. Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme ve yerine getirmede doğruluk. Adalet anlayışı, çeşitli dünya görüşlerine göre değiştiği için, hakkındaki tarifler de çok değişiktir.

Adaletin dinimizdeki tarifi, kendi mülkünde olanı kullanmak demektir. Alemlerin bütünü, insanlar, melekler, cinler, bitkiler, cansız varlıklar, gökler, yıldızlar, madde ve mana alemlerinin hepsi, Allahü tealanın aciz, muhtaç mahlukları ve mülküdür. Bunların hepsinin sahibi O’dur. Allahü tealanın işleri içinde adalete uymayan bir şey olmaz.

Allahü teala, her memlekette, bulunan kulları için adaleti fazlasıyla yapmıştır. Akıl ve baliğ olmadan ölen Müslüman olmayanların çocuklarını Cehennem'e sokmayacaktır. Akıl ve baliğ, yani evlenecek çağa geldikten sonra İslamı duymadan ölenlere de azab yapılmayacaktır. Bu kişiler, İslam dinini işittikten sonra merak etmez, öğrenmez, inat edip inanmaz ise, o zaman ceza göreceklerdir. Allahü tealanın bütün insanlara peygamber gönderip doğru yola davet etmesi adalettir. Bazı insanları İslam memleketinde yaratması ihsandır. Adalet ile ilgili bazı hadis-i şerifler şunlardır:

Adil hükümdarın bir günü (bir gün adaletle hükmetmesi) bir adamın kendi kendine altmış sene (nafile) ibadet etmesinden daha hayırlıdır.

Üç kimsenin duası reddedilmez. Bunlardan biri de adil devlet adamıdır.

Çocuklarınız arasında adaleti gözetin.

Adalet güzeldir, amirlerde olursa daha güzeldir.

Sosyal adalet: Herkesin çalışması, bilgi ve kabiliyeti, gördüğü işi nisbetinde ve derecesinde hakkını alması; hiç kimsenin ezilip sömürülmemesi. Sosyal adalet, en küçük bir iş görene de, hayat hakkı tanımakdır. Çalışan herkesin asgari bir geçim şartına erişmesi, sosyal adaletin ilk şartıdır. Sosyal adaleti gerçekleştirmeye çalışan devlete “Sosyal devlet” denir. Fakat sosyal devlet ile Sosyalist devlet birbirinden tamamen farklıdır.

Sosyal adalet, sosyal eşitlik demek değildir. Herkesin aynı gelire sahib olması adalet değil, adaletsizlik olur. Bir sınıfta, çalışan-çalışmayan, bilen-bilmeyen bütün öğrencilerin sınıf geçmesi sosyal adalet değildir. Mutlak eşitlik, ne tabiatta, ne toplulukda, hiçbir yerde yoktur.

Hukukta eşitlik, aynı durum ve şartlar içinde bulunan herkesin aynı muameleye tabi tutulması manasındadır. Sosyal bakımdan, hele iktisadi yönden tam bir eşitlik aramak ve istemek, hem gereksiz, hem imkansızdır. Çünkü adalet kavramı ile bağdaştırılamaz. Çalışmak ve kazanmak imkanını herkese aynı şekilde vermek ve mevcudu kelle hesabıyla paylaştırmak değildir. Herkesin çalışmasının karşılığını görmesi hakkını elde edebilmesidir.

Sosyal adalet, milli gelirin en uygun şekilde taksimini sağlar. İstismarı, sömürücülüğü ortadan kaldırır. Sermayenin çok küçük ve belirli bir zümre elinde toplanmasını önler. Herkese kendi ölçüsünde hayat hakkı verir. Sınıf ve zümreler arasında düşmanlık bulunmayan bir topluluk meydana getirir. Böyle bir toplulukta vatandaşlar, hal ve istikbal bakımından kendilerini emniyette hissederler.

Sosyal adaleti en iyi, en verimli olarak sağlayan din İslam dinidir. İslamiyet, her çalışan insana hakkını verir. Herkesin mülkünü korur. Özel teşebbüse, herkesin dilediği işi yapmasına geniş yer verir. Alın teri ile kazanılan bir kazanca kimseyi karıştırmaz. Kimse kimsenin malına-mülküne el uzatmaz, gasb etmez. Hatta başkasının malını -mülkünü muhafaza etmeği emir eder. Zenginlerin, fakirlere verdiği zekat, öşür, sadakalar hep sosyal yardım olup, ekonomik felaketleri önlemek için emir olunmuş, ilahi tedbirlerdir.

ADALET BAKANLIĞI

Alm. Justizministerium (n.), Fr. Ministrérede la Justice, İng. Ministry of Justice. Adalet hizmetlerinin planlanması, yürütülmesi, koordinasyonu ve denetlenmesi ile hizmetlerle ilgili her türlü idari faaliyetleri yürüten bakanlık.

Adalet işlerinin yeniden düzenlenmesi için 1868 yılında Divan-ı Ahkam-ı Adliye Nezareti kurulmuştur. Nazırlardan birinin başkanlığında çalışmaları yürüten bu kurul, Adalet teşkilatında ilk yeniliktir. Mahkemelerin 1878 yılında; Şer’iyye ve Nizamiyye olarak ikiye ayrılmasından sonra da Adliye ve Mezahip Nezareti kurulmuş ve Nizamiyye mahkemeleri bu nezarete bağlanmıştır.

2 Mayıs 1911 tarihinde çıkarılan Adliye ve Mezahib Nezareti Nizamname-i Dahili kanunu, Adalet Bakanlığı’nın kuruluşuna temel oldu.

Bakanlık, görevlerini şu teşkilatla yürütür: Teftiş Kurulu Başkanlığı, Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, Özlük İşleri Genel Müdürlüğü, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu.

Bakanlığın muhasebe, yayın, levazım ve evrak vb. müdürlükleri diğer kuruluşlardaki benzerlerinin aynıdır.

Adalet bakanlığının görevleri: Ceza hukuku ile özel hukuktaki yeni gelişmeleri takip edip, lüzumlu kanun tekliflerini hazırlar. Gerekli hallerde kamu davası açılması için cumhuriyet savcılarına emir verir. Genel ceza ve tevkif evleri, iş esası üzerine kurulmuş ceza evleri ve ıslah evleri açar ve bunların idare şekline dair düzenlemeler getirir. İş güvenliğini sağlar ve bunun için gerekli tedbirleri alır. Mahkum ve tutukluların cemiyete kazandırılması için, bunların bakımını, barındırılmasını, okutulmasını ve çalıştırılmasını temin eder. Hükümleri infaz eder. Genel ve özel aflar ile ilgili çalışmalar yapar. Avukat ve noterlere ruhsat verir ve bunları denetler. Adli tıp müessesesi bu bakanlığa bağlıdır.

Hakim ve savcılar, bakanlığa bağlı olmakla beraber, bakanlık, hakim ve savcılar hakkında kararlar veremez. Bunlar hakkında Anayasada belirtilen ve kanunla kurulu bulunan Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu, karar verir. Bakanlığın mahkemeler üzerinde ancak idari yönden etkisi vardır; mahkemelerde alınan kararlarla ilgili hiçbir yetkisi yoktur. Kendi içerisinde, Merkez Teşkilatı, Teftiş Heyeti Başkanlığı, Savunma Sekreterliği gibi bazı bölümlere ayrılır.

ADALET MAHKEMELERİ

(Bkz. Mahkemeler)

ADALET PARTİSİ (AP)

Alm. Gerechtigkeitspartei (f), Fr. Parti de la Justice, İng. Justice Party. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra Türk siyasi hayatında kurulan partilerden biri. İhtilalden sonra siyasi faaliyetler Türkiye’de 1 Nisan 1961’e kadar tatil edildi. Kurucu Meclis çalışmaya başlayıp, anayasa ve seçim kanunları hazırlanmaya başladıktan sonra yeni siyasi partilerin kurulmasına izin verildi. Adalet Partisi 11 Şubat 1961 tarihinde Ankara’da Emekli Orgeneral Ragıb Gümüşpala ve dokuz arkadaşı tarafından kuruldu.

Adalet Partisinin gayesi; genel olarak, sosyal güvenlik, milliyetçilik, şahsiyetçilik, köycülük, ferdi teşebbüscülük, ıslahatçılık, gelişme ve birlik ilkelerine dayanmaktadır. Ekonomik alanda karma ekonomiye ve hür teşebbüscülüğe taraftar bulunmakta ve ülkenin ekonomik gelişmesini hızlandıracak bir ortam içinde fert teşebbüsüne devlet kontrolü ile desteğin sağlanabileceği görüşünü savunmaktadır.

Kurulduğu yıl içerisinde altmış bir ilde teşkilatını tamamlayıp seçimlere katıldı. 1961 seçimlerinde nisbi seçim sisteminin uygulandığı milletvekili seçiminde Millet Meclisindeki 450 üyelikten 158’ini, aynı seçimlerde çoğunluk sisteminin uygulandığı Cumhuriyet Senatosunda 150 üyelikten 70’ini elde etti. Meclisin toplanmasından sonra eşit şartlarla CHP ile koalisyona ortak oldu.

Ragıb Gümüşpala’nın ölümü ile boşalan genel başkanlığa Kasım 1964’de Süleyman Demirel seçildi. Adalet Partisi, 1965’de yapılan genel seçimlerde geçerli oyların % 52’9’u olan 4.921.235 oyu alarak 240 milletvekili çıkardı. Genel başkan Süleyman Demirel’in başbakanlığında 1969 seçimlerine kadar iktidarda kaldı. 1969’da yapılan seçimlerde ise geçerli oyların % 46’5’i olan 4.229.712 oy alarak 256 milletvekili çıkardı. 1970 Şubat ayı bütçe görüşmelerinde partili bazı milletvekilleri ve senatörler bütçeye red oyu vererek hükumeti düşürdüler. Bunlardan 41 kişi, partiden ayrılarak, Ferruh Bozbeyli başkanlığında Demokratik Partiyi kurdu.

Adalet Partisi 12 Mart 1971’de verilen muhtıra üzerine hükumeti bıraktı. Bundan sonra kurulan, partiler üstü mahiyet taşıyan dört hükumete 5, 7, 8, 13 bakan vererek katıldı.

1973 yılında yapılan seçimlerde geçerli oyların % 29,8’ini alarak 149 milletvekili, 1975 Ekim’inde yapılan kısmi senato seçimlerinde geçerli oyların % 40’81’ini alıp, seçilecek 60 sandalyeden 32’sini kazandı.

5 Haziran 1977 yılında yapılan milletvekili seçimlerinde 189 milletvekili, kısmi senato seçimlerinde ise 50 senatörlüğün 21’ini kazandı.

1965 seçimlerinden 12 Eylül 1980 Silahlı Kuvvetlerin idareye el koymalarına kadar geçen sürede Adalet Partisi Süleyman Demirel’in başkanlığında 6 defa hükumet oldu. Partilerin 16 Ekim 1981 tarihinde Milli Güvenlik Konseyi tarafından diğer partilerle beraber kapatıldı. 3 Temmuz 1992'de çıkarılan bir kanunla kapatılan diğer partilerle beraber açılmasına izin verildi.

ADALETNAME

Padişah veya halifelerin; kanunları uygulamayan ve görevlerini kötüye kullanan devlet adamlarını uyarmak veya tahta çıktıkları zaman devleti adaletle idare edeceklerini bildirmek için yayınladıkları yazılı emir. Adalet hükmü.

Hüsn-i niyet sahibi hükümdarların İslamiyetten önceki devirlerde, adaletname türünden belgeler veya sözlü ifadelerle, idare ettikleri toplumları zulümden korumaya çalıştıkları görülmektedir. Resulullah efendimiz de, kendisine nazil olan Kur'an-ı kerimle ve hadis-i şerifleriyle insanlara zulmetmemeyi, adil davranmayı emir buyururlardı. Dini alem-şumul olduğu gibi, getirdikleri ve söyledikleri de bütün  insanları içine alırdı. Veda hutbesi bu hususta bir örnek olarak söylenebilir. Hülefa-i Raşidin'in de, bu yolda güzel sözleri söyledikleri ve yazılı belgeleri verdikleri bilinmektedir. Ayrıca adaleti te'min etmek ve idare ettikleri insanların durumlarından haberdar olmak için, onlara kapılarını daima açık tuttukları da bilinen  diğer bir husustur. Halktan herhangi bir kimse, istediği zaman halifenin huzuruna çıkıp bizzat halifenin yaptığı bir işten veya diğer idarecilerden şikayetçi olabilir, hakkını rahatlıkla isteyebilirdi. Bu geleneğin devamı olarak sonraki devirlerde hükümdarlar, "Divan-ı Mezalim", "Divan-ı Adl", "Divan-ı Ala" gibi isimlerle mahkemeler kurarlar, bizzat kendileri halkın şikayetçilerini dinlerler ve gerekli tedbirleri alırlardı. Bu şekilde divan tertibine  Halife Mehdi ile Nureddin Zengi'nin çok riayetkar olduğu bilinmektedir. Selçuklu sultanları ve diğer Türk sultanları da, adalet divanları teşkil edip tebealarının daha huzurlu bir hayat sürmesi için gayret gösterirlerdi.

Bütün güzel adet ve gelenekleri, en güzel şekliyle alıp uygulamakla tanınan Osmanlı hükümdarları da, insanları rahat bir ortamda huzur içinde yaşatmak gayretinde idiler. Devlet merkezindeki  halkın durumunu yakından takibeden Osmanlı sultanları, ülke büyüyüp merkezden uzak yerlerde karışıklık ve yer yer haksız davranışlar görülmeye başlayınca, ilgili yerlerin idarecilerine adaletname adı verilen yazılı belgeler göndermeye başladılar.

Adaletnameler, üç bölüm halinde hazırlanırdı. Birinci bölümde; şikayetler sıralanır ve belgenin gayesi belirtilir. İkinci bölümde; şikayetlerin değerlendirilmesi neticesinde yasaklanan veya serbest bırakılan hareketler zikredilirdi. Üçüncü bölümde ise, emirlerin tatbik edilmemesi  neticesinde verilecek cezalar yazılırdı.

Adaletnameler, kadılar tarafından şer'iyye sicillerine işlenirdi ve isteyen herkese ücretsiz bir nüsha verildiği gibi, harkesin dinleyebileceği bir meydanda okunması  mecburi idi. Adaletnamelerde beylerbeyi, sancakbeyi, kadı gibi idarecilere, kimseye zulmetmemeleri ve zulmettirmemeleri emredilirdi. Ayrıca adaletnamelerde belirtilen hükümlerin uygulanıp uygulanmadığı, merkezden gönderilen müfettişler vasıtasıyla gizlice teftiş edilirdi.

Osmanlılarda bilinen ilk adaletname, Yavuz Sultan Selim Han devrinde Eflaklar için yayınlandı. Daha sonraları buhran büyüyüp anarşi arttıkça adaletname sayısı da arttı. Çıkarılan adaletnamelerde idareciler kontrol altında tutulmaya müslim-gayri müslim ayırmaksızın tebeaya huzurlu bir ortam sağlamaya çalışıldı.

Osmanlı adaletnamelerinin yayınlanmasına sebeb olan şeylerden bazıları şunlardır:

1. Vergi yolsuzlukları ve vergi olarak toplanan malların halka zorla uzak mesafelere kadar taşıttırılması, 2. Kadı naiblerinin sık sık teftişe çıkıp halkı rahatsız etmeleri, 3. Muhtelif devlet memurlarının; suçlulardan, kadılardan izinsiz cerime  almaları, 4.Bid'atlerin yani sonradan ortaya çıkıp, halkın dinine, itikadına uymayan şeylerin ve hurafelerin  yaygınlaşması, 5.Memurlukların yakınlarına verilmesi veya fahiş  fiyatlarla satış yapılması, 6. Rüşvet, 7.Timarlı sipahiler, beylerbeyiler, sancak beyleri, mütesellimler, subaşılar, kethüdalar, kadılar, naibler, kassamlar, amiller, muhassıllar ve mübaşirler gibi memurların halktan, ücretsiz yem ve gıda maddeleri almaları.

1516 senesinde yayınlanan Eflaklar (Karadağ-Romanya bölgesi sakinleri) adaletnamesinde yasaklanan suistimaller ve bid'atler sırasıyla şunlardır:

1. Semendire sancağını yazmış olan eminler tarafından yeni deftere sancak beyi için harman vaktinde her köyden belli mikdarda arpa, buğday tayin edilmiştir. Bunun dışında hiç kimse halktan fazla bir şey istemeyecektir. Bal, yağ, koyun, kepenek gibi şeyler almayacaklar, kadılar da bunları önleyeceklerdir. Fakat paraları ile almak isterlerse reaya ve Eflaklar da satmaktan çekinmeyeceklerdir.

2.Kanuna göre elli evden bir kişi olarak alınan hizmetçiye gelince, beyler  daha çok hizmetkar istemekte ve daha uzun zaman hizmette tutmağa çalışmaktadırlar. Yahut sancak beyi hizmetkar yerine bazan para almak istermiş. Bu da yasak edilmiştir. Kanuna göre işlem yapılacaktır.

3.Padişah kapısına mahpus göndermek veya sair devlet hizmetleri için davar ve adam gerekirse lüzumu kadar alınacak, bu bahane ile fazla davar çıkarmak veya karşılığında para istemek gibi yollara gidilmeyecektir. Sancak beyinin, kendi hizmeti için davar ve adam istemesi yasaktır.

4. Eflakların hane başına ödedikleri flori resmini toplamak için gidenler, her yerin kadısı ile birlikte bu resmi toplayacaklar ve kendileri için hane başına sadece bir akçe florici, bir akçe katibi alacaktır. Ayrıca, bahşiş ve başka adlar altında, hiçbir şey istemeyeceklerdir.

5. Eflaklar, sancak beyine ev yapmak mecburiyetinde değillerdir. Ancak voyvoda için her nahiyede belli bir yerde nahiye halkı bir ev yapar ve tamirine bakar. Her gelen voyvoda orada oturur.

6.Voyvoda, halktan istediğini parası ile ala. Para cezası veya siyaset cezaları  hususunda kadının izni olmadan kendiliğinden hareket  etmeye ve reayayı tutuklamaya. Voyvodalar zorla ot, arpa, saman ve tavuk almayalar.

7. Eflakların çayırlarına, bahçelerine, tahıllarına ve terekelerine ve otlaklarına, sancak beyi ve adamları at salıverip zarar verdirmeyeceklerdir. Seyislerin reayadan yem ve yiyecek almasına müsade etmeyecektir.

8. Domuzlar bir kimsenin tımarında otlamıyorsa, otlak hakkı alınamaz.

9. Yeni gelen voyvodanın, primi (köy kethüdaları) birer karın yağ, birer kebe (kepenek) alması da yasaklanmıştır.

10. Muharebe zamanında sancak beyleri voyvodaları ve subaşıları, knezler. (nahiye kethüdaları) ve primikurlar, Eflakların zorla atlarını, silahlarını alıyorlarmış. Bu da men edilmiştir.

11. Hıristiyan köylerinde oturan Müslümanlardan hıristiyanlara zarar gelmiyorsa yerinde kalabilirler. Aksi halde yerlerinden göçürülecek. Müslümanlar bir arada  oturacaklardır.

12. Bu adaletname ile eski Despot Kanunu da kaldırılmıştır. (Despot Kanunu, bazı davaları Eflakların kendi aralarında hal etmeleridir. Bu  adaletname ile her türlü ihtilafın kadı ve sancak beyi marifetiyle halledilmesi emredilmektedir).

ADALI HALİL PEHLİVAN

Son devir büyük Türk pehlivanlarından. 1871 yılında Edirne’nin Adaiçi bölgesindeki Kilise köyünde doğdu. Babası Kara Mehmed de meşhur bir pehlivandı. Adalı Halil, babasının teşvikiyle daha küçük yaşta güreşe başladı ve ilk güreş derslerini babasından aldı. Sonra Kırkpınar’da 26 sene başpehlivan olan meşhur Aliço’ya çırak oldu. Ondan güreşin bütün inceliklerini öğrendi. 1.98 boyunda, 125-130 kilo ağırlığında, devrinin en iri pehlivanlarından idi. Koca Yusuf ve Kurtdereli gibi yağlı güreşin ustalarıyla karşılaştı.

Adalı Halil Pehlivan, Kurtdereli Mehmed Pehlivanla beraber Avrupa’ya gidip, orada karşılaştığı bütün rakiplerini çok kısa zamanlarda yendi. Avrupa’da yenmedik rakip kalmayınca Amerika’ya geçti. Orada da bütün rakiplerini kısa zamanda yendi ve “Türk arslanı” diye anılmaya başladı. Hatta bir tanesinin kaburgalarını kırması üzerine halk galeyana gelmiş, ellerinden güç kurtulmuştur. Yurda döndükten sonra kazandığı Kırkpınar başpehlivanlığını 18 yıl korumuştur.

Edirne’de 1927 yılında vefat eden Adalı Halil’in kabri, Kasımpaşa Camii önünde bulunmaktadır. An’anevi Kırkpınar güreşlerine katılan pehlivanların, güreş  başlamadan önce Adalı Halil’in kabrini ziyaret etmeleri, gelenek halini almıştır.

ADAMOTU (Mandragora autumnalis)

Alm. Alraunwurzel, Fr. Mandragore, İng. Mandrake. Familyası: Patlıcangiller (Solanaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Batı ve Güney Anadolu.

Mavimsi-mor renkli çiçekler açan, rozet yapraklı ve kazık köklü çok yıllık otsu bir bitki. Kökleri insana benzediği için, bu isim verilmiştir.

Kullanıldığı yerler: Kökleri % 0,3 oranında Hiyosiyaminlerle Skopolamin alkaloitlerini taşır. Bundan dolayı zehirli bir bitkidir. Ağrı kesici, yatıştırıcı, cinsel gücü arttırıcı etkileri vardır. Halen tedavide çeşitli preparatların terkibinde kullanılmaktadır. Rastgele kullanıldığında zararlı olur.