ACIMIK (Cephalaria syriaca)

Alm. Syrien Schuppenkopf, Fr. Syrienne scabieuse, İng. Syrian Scabious. Familyası: Fescitarağıgiller (Dipsacaceae), Türkiye’de yetiştiği yerler: Orta ve Güney Anadolu.

100 cm kadar boyda, bir senelik otsu bir bitki. Gövde ve dallar tüylü olup, üstte dallanmıştır. Yapraklar karşılıklı, kısa saplı, oval şekilli, kenarları dişli ve üzeri tüylüdür. Çiçekler tüp şeklinde, morumsu kırmızı renktedir. 12-20 çiçek biraraya gelerek bir küme meydana getirirler. Meyve önceleri yeşil, olgunlaşınca açık veya koyu kahverengidir. Pelemir olarak da bilinir.

Memleketimizde 12 kadar acımık türü bulunmaktadır. Bunlardan yalnız bir tanesi “Cephalaria syriaca” hemen bütün Anadolu’ya yayılmıştır. Orta ve Güney Anadolu’da yetiştirilmektedir.

Kullanıldığı yerler: Acımık meyveleri, memleketimizin bazı bölgelerinde (Kayseri, Erzincan) buğdaya karıştırılır. Acımık ihtiva eden buğday ile hazırlanan unlar acımsı bir tattadır. Acımık yağı zor kuruyan bir yağdır. Bu yağ dericilikte ve hayvanları yağlamakta kullanılır.

ACITIRFIL (Menyanthes trifoliata)

Alm. Bitterklee, Fr. Tréfle d’ean, Ményanthe, İng. Bitter clover. Familyası: (Menyanthaceae). Türkiye'de yetiştiği yerler: Bütün Avrupa’ya yayılmasına rağmen seyrek rastlanır.

Yaprakları üç yaprakçıklı, çiçekleri soluk pembe renkli bir su bitkisi. Özellikle kuzeyde bataklıklarda, su çukurlarında, kuytu yerlerde, akarsu ve denizlerin kumlu kısımlarında rastlanır. Ovalardan, Alp Dağları yüksekliklerine kadar yetişir.

Acıyonca, üçyaprak, yosunyoncası gibi isimlerle de bilinir. 15-30 cm yükseklikte mayıs-haziran aylarında çiçek açan bir bitkidir. Yuvarlak bir ana dalı vardır. Genellikle sulak çayırlarda bulunur. Büyük ve parçalı düz yapraklara sahiptir. Parça yaprakçıkları ters yumurta şeklindedir. Beyazdan pembeye kadar renkli olan çiçekleri, en uçta sık salkım şeklinde bulunur. Çiçek tacı, nazik yıldız şeklindedir.

Kullanıldığı yerler: Sindirime yardımcı olan, iştah açıcı bir bitkidir. Karaciğer ve safra rahatsızlıklarında iyi bir etkisi vardır. Mide şişkinliği ve barsakta gaz toplanmasını önler, ateşi düşürür. Sinir sistemini teskin eder. Halk arasında sarılığa, kansızlığa karşı ve kan temizleyici olarak kullanılır. Haricen ekzamaya karşı ve karaciğer hastalıklarında tavsiye edilir.

ACTH

Alm. Nebenniere (f), Fr. Acth, İng. Acth. Böbrek üstü bezinin dış bölümünden bazı hormonların, salgılanmasını tenbih eden ve ön hipofizden salgılanan hormonun kısaltılmış adı. Aslı Adreno Cartico Tropic Hormondur (veya kısaca Kortikotropin diye de adlandırılmıştır). Zaten ismi kendisini tarif etmekte olup “Adrenal bezin-dış kısmını-tenbih eden-hormon” kelimelerinin bir araya gelmesiyle hormonun adı konulmuştur. Stress gibi daha çok kortizon salgılaması icab eden hallerde, beyin hipofize ACTH salgılatır, bu da böbrek üstü bezini tenbih edip kortizon salgılamasını hızlandırır. Normal kimselerde bu mekanizma aşırı olmaz. Çünkü ihtiyaç tamam olunca, kanda seviyesi yükselen kortizon hipofizi ACTH salgılamasını durdurması, yani ara vermesi istikametinde uyarır. Kortizon seviyesi lüzumlu kan seviyesinin altına düşünce bu defa hipofiz, beyin tarafından tekrar uyarılır ve ACTH salgılanır. Bu mekanizma herhangi bir hastalık olmadığı müddetçe bu şekilde devam eder.

ACUR (ACIR) (Cucumis flexuosus)

Alm. Anguriengurke, Fr. Concombre russe, İng. Jamaica (Jerusalem) cucumber. Familyası: Kabakgiller (Cucurbitaceae). Türkiye'de yetiştiği yerler: Batı ve Güneydoğu Anadolu'da yetiştirilir.

Bir yıllık otsu ve sürünücü bir bitki. Çiçekleri sarı olan “acır” diye de tanınan) acur bitkisinin meyveleri hıyara benzer, fakat ondan daha sert, etli ve uzundur. Meyvesi silindirik, düz veya kıvrık olup, 4-8 cm çapında 30-50 cm uzunluğundadır. Olgunlukta 100 cm'ye ulaştığı olur. Meyvenin kabuğu beyazdan koyu yeşile kadar değişen renklerde olup üzeri hafif tüylü ve uzunlamasına çizgilidir.

Türkiye’de Batı ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yetiştirilen acur bitsininin, meyveleri tazeyken çiğ olarak yenilebildiği gibi yemeği de yapılır. Daha çok turşu yapımında kullanılır.

Kahramanmaraş bölgesinde, "Tüylü acur" ve "Hıta acur" olarak adlandırılan iki formu üretilmektedir.

Kullanıldığı yerler: Gençken salatalık gibi yenir. İçi oyulup iplere asılmak suretiyle kurutulan meyvesinden dolma yapılır. Turşuluk olarak da tüketilir.

ACYO (Aciyo)

Alm. Agio, Fr. Agio, İng. Agio. Para farkı. Eskiden madeni sikkelerin gerçek kıymetleri arasındaki fark bu kelime ile ifade edilirdi. Metal fiyatının düşmesi veya yükselmesi sebebiyle bir sikkenin fazlasına veya eksiğine işlem görmesinden ortaya çıkan farka “acyo” denirdi. Aynı kelime altın paranın aşınmasından dolayı kaybettiği değeri de ifade etmekteydi.

Bu kelime günümüzde ise genellikle iki ayrı manada kullanılmaktadır.

1) Döviz işlemleri söz konusu olduğunda bir paranın kambiyo değeri ile itibari değeri arasındaki fark.

2) Kredi işlemleri sırasında müşterilerden tahsil edilen faiz, komisyon ve haberleşme gelirleri.

AÇE DEVLETİ

Alm. Der Staat “Atcha”, Fr. Etat “Atscha”, İng. The state of Achin. Hint Okyanusu’nun doğusundaki Sumatra Adasının kuzey kısmında, Cihan Şahın liderliğinde kurulan bir İslam devleti.

Açe Devletinin bulunduğu Sumatra Adası, eskiden beri ticaretle uğraşanların uğrak yeri idi. Açeliler Hintli bir prens tarafından idare edilirlerdi. Miladi 12. ortasında Açe’de İslamiyet yayılmaya başladı. Şah Cihan’ın 1205’te Açe Sultanı olmasından sonra ise Açeliler, gruplar halinde Müslüman oldular.

Sultan Ali Mugayyet Şah 1507-1522 döneminde Açelilerle adaya gelen Portekizliler arasında kanlı mücadeleler başladı.

Bu mücadele, Sultan Aleeddin Riayat Şah 1537-1571 zamanında da devam etti. Aleeddin Riayat Şah, Portekizlilere karşı Osmanlı sultanından yardım istedi. Osmanlı Sultanı İkinci Selim Han, Açe’ye iki gemi top, tüfek ve top yapacak ustalar gönderdi. Büyük alim ve ilim adamı Abdurrahman Efendi, yanında bulunan Türklerle Açe’de bir köy kurarak yerleşti. Açeliler bu yardımlar ile Malakka Yarımadasının büyük bir kısmını Portekizlilerden kurtardılar. Bu tarihten sonra Açe Sultanlığı Hollandalılar tarafından işgal edilinceye kadar Kuzey Sumatra’ya hakim oldu.

1876-1877 Osmanlı-Rus Harbinde (93 Harbi) yenilen Osmanlı Devletinin eski gücünü kaybetmesinden cesaret alan Hollandalılar, 1877-1881 yılları arasında Açe’yi tamamen işgal ettiler ve binlerce müslümanı şehid ettiler. Buna rağmen Hollandalılar, hiçbir zaman Açelilere tam anlamiyle hakimiyetlerini kabul ettiremediler. Bugün Endonezya Cumhuriyetinin bir parçası durumundadır.

Açe ahalisi ziraatle uğraşır. Biber, Hindistan cevizi ve pirinç yetiştirirlerdi. Kauçuk ağacı ile yağ hurması bahçeleri yaygındı. Müreffeh bir hayatları vardı. Açe ahalisi, inanç bakımından Peygamber efendimizin bildirdiği ve Eshab-ı kiramın naklettiği Ehl-i sünnet itikadında, amel bakımından da Şafii mezhebindeydiler. Evliyaya ve alimlere hürmetleri pek fazlaydı. 1877’den sonra Hollandalılar ve İngilizler, onları doğru yoldan ayırabilmek için yıllarca mezhepsiz ve sapık fikirlerin yayılması için gayret ettiler. Bunlara karşılık Osmanlı Padişahı İkinci Abdülhamid Han, İstanbul'dan gönderdiği sandıklar dolusu kitaplarla Endonezya’da İslamiyetin bugüne kadar doğru bir şekilde gelmesini sağladı.

AÇELYA (Azalea)

Alm. Azalee, Azalie, Fr. Azalée, İng Azalea. Familyası: Fundagiller (Ericaceae), Türkiye'de yetiştiği yerler: Ülkemizin her bölgesinde, süs bitkisi olarak ev ve bahçelerde yetiştirilir. Değişik renklerdeki bol çiçeklerinden dolayı çok beğenilen orman gülü. "Açalya" olarak da bilinir. Çiçekleri kokusuz olup, bol ve gösterişli olduğu için evlerde ve bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilir.

Kışın yapraklarını döken bu türlerin çiçekleri boru biçimindedir. Çiçekler yalnızca beş erkek organ taşır. Kültürü yapılan çeşitleri, Asya ve Kuzey Amerika'nın yüksek bölgelerinde yetişen türlerden üretilmiştir. Kuzey Amerika'da yetiştirilen çeşitleri arasında kokusuz beyaz çiçekli 3-6 m boyunda bir çalı olan R. arborencens, 0,5-2 m boyundaki R.colendulaceum ve 1-2 m boyunda pembe ve pembenin beyaza çalan tonlarında çiçekleri olan R. periclymenoides bulunur.

Kullanıldığı yerler: Süs bitkisi olarak ev ve bahçelerde yetiştirilmektedir.

AÇI

Alm. Winkel (m), Fr. Angle (m), İng. Angle (Zaviye). Başlangıç noktaları aynı olan iki ışının meydana getirdiği noktalar kümesi.

O noktasına açının tepesi, Ox ve Oy yarıdoğrularına ise açının kolları denir. Açının gösterilişi tepe noktası ortada, kolları iki kenarda olmak suretiyle veya sadece tepe noktası yazılarak gösterilir. Ayrıca üzerine açı olduğunu belirtmek üzere " ^ " işareti konur. Mesela: x‘y, ‘ gibi.

Açılar genel olarak konveks ve konkav açı olmak üzere iki bölüme ayrılırlar.

Konveks açı: Bir düzlem bölge içerisindeki herhangi iki noktayı birleştiren doğru parçası, tamamen bu bölge içerisinde kalıyorsa böyle bölgelere konveks bölge, böyle bölge meydana getiren açılara da konveks açı denir.

Konkav açı: Bir düzlem bölge içerisindeki herhangi iki noktayı birleştiren doğru parçası tamamen bu bölge içerisinde kalmıyorsa, yani doğru parçası bir başka bölgede de bulunuyorsa, böyle bölgelere konkav bölge, böyle bölge meydana getiren açılara da konkav açı denir.

Açı ölçü birimleri: Dört çeşit açı ölçü birimi vardır. Bunlar: Derece (°), Grad (g), Radyan (rad) ve Milyem’dir.

Derece: Bir çemberin 1/360’ına bir derecelik yay, bu yayı gören merkez açıya 1 derecelik açı denir. 1° şeklinde gösterilir. Derecenin 1/60’ına dakika, dakinanın 1/60’ına da saniye denir. Sırayla 1' ve 1" şeklinde gösterilir.

1° = 60' = 3600"

Grad: Bir çemberin 1/400’üne bir gradlık yay ve bu yayı gören merkez açıya bir gradlık açı denir. 1g şeklinde gösterilir. Grad’ın 1/10’una desigrad, desigrad’ın 1/10’una santigrad, santigrad’ın 1/10’una da miligrad denir ve aşağıdaki şekilde yazılır.

  1g= 10dg = 100cg = 1000mg

Radyan: Bir çemberin, yarıçap uzunluğundaki yayına bir radyanlık yay ve bu yayı gören merkez açıya bir radyanlık açı denir. Radyan’ın askatları yoktur.

Milyem: Bir çemberin 1/6400’üne karşılık gelen yaya bir milyemlik yay ve bu yayı gören merkez açıya bir milyemlik açı denir. m/   şeklinde gösterilir. Milyemin askatları yoktur. Bu açı ölçü birimi sadece topçuluk ve radar sistemleri gibi askeri gayeler için kullanılır. Bunun haricindeki mühendislik ve okullardaki matematik (geometri) derslerinde kullanılmaz.

Açı ölçülerinin birbirine çevrilmesi :

360° = 400g = 2p rad = 6400 m/

180° = 200g = p rad = 3200 m/

Açılar durumlarına göre özel isimler alırlar.

Tam açı: Bir ışının  başlangıç noktası etrafında tekrar başlangıç konumuna gelinceye kadar döndürülmesi neticesinde meydana gelen açı. Ölçüsü 360° veya 400g veya 2p rad’dır.

Doğru açı: Aynı doğrultuda ve O noktasına göre farklı yönlerde bulunan iki ışının meydana getirdiği açı. Ölçüsü 180° veya 200g veya p raddır.

Dik açı: Ölçüsü doğru açının yarısına eşit olan açı. Ölçüsü 90° veya 100g veya p/2 rad'dır. Dik olduğunu belirtmek için açının köşesine, içerisinde nokta bulunan kare çizilir.

Dar açı: Dik açıdan daha küçük olan açı.

Geniş açı: Dik açıdan daha büyük olan açı.

Komşu açı: Tepe noktası ve bir kolu ortak olan açılardır.

Tümler açı: Bir dar açıyı dik açıya tamamlayan açı.

Bütünler açı: Bir açıyı doğru açıya tamamlayan açı.

Ters açılar: Tepe noktası ortak ve kolları birbirinin uzantısı olan açılardır. Her iki açı aynı ölçüye sahiptir yani birbirine eşittir.

Yöndeş açılar: Birbirine paralel iki doğruyu kesen rastgele bir doğrunun meydana getirdiği ve paralel doğruların ve paralel doğruları kesen doğrunun da aynı tarafında bulunan açılardır. Birbirlerine eşittirler.

İç ters açılar: Birbirine paralel iki doğruyu kesen rastgele bir doğrunun meydana getirdiği, paralel doğruların iç kısmında ve paralel doğruları kesen doğrunun ters yönlerinde kalan açılardır. Birbirine eşittirler.

Dış ters açılar: Birbirine paralel iki doğruyu kesen rastgele bir doğrunun meydana getirdiği, paralel doğruların dışında ve paralel doğruları kesen doğrunun ters yönlerinde bulunan açılar. Birbirine eşittir.

Karşı durumlu açılar: Birbirine paralel iki doğruyu kesen rastgele bir doğrunun meydana getirdiği, paralel doğruların iç kısmında ve paralel doğruları kesen doğrunun aynı yönünde kalan açılardır. Bu açılar birbirinin bütünleyeni durumundadır.

Yan durumlu açılar: Birbirine paralel iki doğruyu kesen rastgele bir doğrunun meydana getirdiği, paralel doğruların birinin iç, diğerinin dış kısmında ve paralel doğruları kesen doğrunun ters yönünde kalan açılar. Bu açılar birbirinin bütünleyeni durumundadır.

Merkez açı: Tepesi, bir dairenin merkezi ve kolları, dairenin yarıçapları olan açı.

Çevre açı: Tepesi, bir çember üzerinde bulunan ve kolları kiriş olan açı.

Kiriş-teğet açı: Bir çembere ait herhangi bir noktadan geçen teğet ve kirişin meydana getirdiği açı.

Açı ortay: Bir açının, tepesinden geçen ve açıyı iki eşit parçaya ayıran yarıdoğru.

AÇIK ARTIRMA ve EKSİLTME

Alm. Öffentliche Versteigerung und Submission, Fr. Vente aux enchéres et adjudication, İng. Sale by auction. Devletin (genel bütçe - katma bütçe) ve mahalli idarelerin (il özel idaresi ve belediye) alım, satım, hizmet yapımı, kira, trampa ve taşıma işlerinde tahmin edilen bedeli Genel Bütçe Kanunu ile tesbit edilecek tutarı geçmeyen ve isteklilerin tekliflerini sözlü olarak belirttiği ihale usulleri.

Bu usulde ihale işlemleri içinde yer alan tahmini bedel tesbiti, onay belgesi düzenlenmesi, şartname, ilan ve geçici teminat alınması şartlarına uyulur. Artırmalarda uygun bedel, tahmin edilen bedelden aşağı olmamak üzere teklif edilen bedellerin en yükseğidir. Eksiltmelerde uygun bedel, tahmin edilen bedeli geçmemek şartıyla, teklif edilen bedellerin tercihe layık görülenidir.

Açık artırma veya eksiltmede teklif mektupla da yapılabilir. Bütün teklifler ihaleye ait artırma ve eksiltme kağıdına yazılır. Teklifler ihale komisyonu önünde yapılır. İhale sonucu karara bağlanır. İstekli çıkmadığı, isteklilerin belgeleri veya son teklifleri uygun görülmediği takdirde yeniden aynı usulle ihale açılır veya idare yararı görüldüğü takdirde ihalenin bitiş tarihinden itibaren 15 gün içinde iş pazarlıkla yaptırılabilir.

AÇIK DENİZ

Alm. Hochsee, Fr. Pleine (haute) mer, İng. High seas. Kıyıya paralel çizilen ve belli uzaklıktan geçen hattın yani karasularının sınırı dışındaki deniz. Devletler umumi hukuku terimidir. Varsayılan bu hat ile kara arasındaki mesafeye “Karasuları” denir. Kıta sahanlığı ise, karasularının dışında, 200 m derinliğe kadar uzanan deniz yatağına ve deniz altı bölgelerinin toprak altına denir. Karasularımız 6 mil olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Deniz Hukuku Konferansında karasuları 12 mile çıkarılmıştır. Ülkemiz bu anlaşmayı kabul etmediğini açıklamıştır.

Açık denizler hukuki rejiminin hareket noktasını “Açık denizlerin serbestliği” ilkesi teşkil eder. Her devletin ticaret ve harp gemileri barış ve savaş anlarında açık denizlerde bulunabilir ve seyrüsefer yapabilir. Bu sahada balık avlamak ve deniz dibinden istifade etmek her devletin hakkıdır. Açık denizlerde gemilerde işlenen suç, o geminin bağlı olduğu devletin arazisinde işlenmiş gibidir. 1958 Cenevre Konvansiyonunun ikinci maddesine göre; açık denizler bütün milletlere açık olduğu için hiçbir devlet herhangi bir kesiminde kendi hakimiyetinin olduğunu ileri süremez. Buna rağmen bazı ülkeler sahillerinden 250 mil uzaklığa kadar olan deniz kısmını kendi sahası olarak kabul etmişlerdir.

Bir yandan hızla artan dünya nüfusu, öte yandan karadaki tabii kaynakların azalması ve hatta tükenmesi ihtimalinin ortaya çıkması madenler bakımından dikkati okyanus tabanlarına çekmiştir. Açık denizlerden faydalanmak, üstün teknoloji ve devlet olarak zengin olmayı gerektirir. Bu sebeplerden, günümüzde açık denizlerin nimetlerinden ancak bir kaç devlet faydalanabilmektedir. Açık denizlerin yatağı ve toprak altının hukuki rejimi, çözüm bekleyen bir mesele olarak dünya milletlerinin karşısındadır.

AÇIK KALP AMELİYATI

(Bkz. Kalp Cerrahisi)

AÇIK LİMAN

(Bkz. Serbest Bölge)

AÇIK OTURUM

Alm. Geichtssitzung (f), Öffentliche Debatte (f), Fr. Audience Publique, İng. Public Audience, panel discussion. Herhangi bir konunun dinleyiciler ve izleyiciler önünde, müzakere veya münakaşası için tertiblenen ve herkese açık olan toplantı.

Açık oturumda tartışılacak konuların sınırları, oturumu yönetecek kişi tarafından tesbit edilir. Konuyla ilgili görüşleri savunacak olan konuşmacılar tanıtılır ve kendilerine söz verilir. Açık oturumu yöneten kişi, kurallara uymayan konuşmacının sözünü kesebilir. Oturum sonunda lüzum görülürse, konunun ve anlatılanların kısa bir özeti yapılır.

Açıklık, amme (kamu) vasfını haiz meclisler ve mahkemelerde ana kaidedir. Mahkemelerde oturumlar iki çeşittir: Oturumun herkese açık yapılmasına açık oturum denir. Buna aynı zamanda duruşmaların aleniliği prensibi de denir. Mahkemelerde oturumun açık yapılması anayasanın 141. maddesi ile belirtilmiştir.

Oturumların ikinci çeşidi olan kapalılık, usul kanunlarında ifade edilmiştir. Duruşmaların açık yapılması genel, kapalılığı ise istisnai kuraldır.

Buna karşılık, derneklerin, şirketlerin vb. yönetim toplantıları kapalı yapılmaktadır.

AÇIK OY

Alm. Offene Abstimmung, Fr. Scrutin libre, İng. Open vote. Sözle veya işaretle oy sahibinin hangi yönde oy kullandığını gösterecek şekilde yapılan oylama. Bir kurul, meclis veya topluluğun karara varmak, düşüncesini belirtmek için bu topluluklara dahil üyelerin adı okunarak düşüncesinin sorulması veya kararını yazması biçiminde yapılan bir oy verme çeşidi. Anayasamız, parlamentoda hangi hallerde açık oylamaya başvurulacağını belirtmiştir. Genel ve mahalli seçimlerde, seçmenler arasında düşmanlık doğmaması ve seçime hile karıştırılmaması için gizli oy, açık tasnif prensibi uygulanır. 1950 tarihli seçim kanunu yapılıncaya kadar, Türkiye’de bu prensibin tersi uygulanmıştı. Yani oylama açık, tasnif gizli yapılmıştır. Bu hal Cumhuriyet Halk Partisinin yirmi yedi yıllık iktidarı döneminde uygulanmıştır.

AÇIK PİYASA İŞLEMLERİ

Alm. Offenmarkt. operationen (f), Fr. Opérations de marché ouvert, İng. Open market operations. Ekonomik alanda, devletin enflasyonu önlemek veya para ve kredi hacmini daraltmak için aldığı tedbirler. Açık piyasa işlemleri ilk olarak on dokuzuncu asırda İngiltere ve Amerika’da tatbik edilmiştir. Daha sonra diğer memleketlerde de uygulanmıştır. Bugün dünya devletlerinde geniş ölçüde uygulanmaktadır. Açık piyasa işlemleri uygulandığında Merkez bankası, portföyündeki kıymetli evrakı satışa çıkarır. Bunları satın alan bankalardaki para, Merkez bankasına girer. Bankaların nakit hacmi ve kredi imkanları daralmış olur. Bunun önemli bir sonucu olarak talep azalır, dolayısıyla fiat artışları ve enflasyon yavaşlatılmış olur.

AÇISAL MOMENTUM

(Bkz. İmpuls)

AÇLIK

Alm. Hunger (m), Fr. Faim (f), İng. Hunger.İnsanda kan şekerinin (kandaki glikoz miktarı) belli bir seviyenin altına düşmesi ile duyulan yiyecek arama ve yemek isteme hissi. Kan glikoz seviyesinin düşmesi, beyindeki bir merkezi uyarır ve kişiyi yemek yemeye sevk eder. Açlıkta yemek yemeyi istemenin başka bir sebebi de muhtemelen boş kalan midenin asit ifrazatının etkisiyle duyulan rahatsızlık ve ağrılı bir mide hissidir. Sigara (nikotin) beyne etki ederek açlık hissini azaltır.

Belirtileri: En karakteristik anormallik, kilo kaybıdır. İlerlediği zaman, kişinin yürüyen bir iskeletten farkı kalmaz. Özellikle kas dokusu erir. Kalori alamayanlar umumiyetle protein açlığı da çekerler. Müzmin açlıkta bitkinlik, bulantı, karın ağrıları, kramplar, baş ağrısı ve nefes alma zorluğu gibi haller görülür. Böyle kimseler kendilerini çok kuvvetsiz hissederler ve ufak bir işe tahammülleri yoktur. Soğuktan çok etkilenirler. Baş dönmesi de olabilir. Bacaklar ve karın şişer. Depresyondadırlar, kadınlarda adet olmaz. İshal bunların çoğunda şiddetlidir. Açlığın derecesine bağlı olmakla birlikte kilo kaybı süratlidir. Tam açlıkta, su da yoksa, 10-12 gün içinde ölüm vuku bulur. Su var ise, bedendeki yağ mikdarına göre haftalarca yaşanabilir. İlk beden ağırlığının üçte biri veya yarısı kaybedildiğinde yaşamak mümkün olmaz.

Kwaşiorkor olarak isimlendirilen protein açlığında, çocuklarda büyüme kusuru, iştahsızlık ve ishal olur. Kasları erir, fakat bacakları şişer. Derilerinde döküntü ve karaciğer büyümesi tesbit edilir. Kansızlık da vardır.

Tedavi: Açlığın tedavisi yeterli beslenmektir. Su ve tuz eksiklikleri de giderilmelidir; çünkü bunların eksiklik veya fazlalığında kalb, böbrek ve beyin bozuklukları olur. Açlıkta beden mukavemeti çok zayıflamış olduğundan mikrobik hastalıklar sık görülür. Bunlar da antibiyotikler ile tedavi edilmelidir. Sık sık ve az yemek, arasıra çokça yemek yemekten daha etkili olmaktadır. Kwaşiorkorlu çocuklara süt çok faydalıdır.

İktisadi bakımdan açlık yeteri kadar beslenememe veya uzun süre gıda mahrumiyeti olarak tarif edilebilir. Gıda yetersizliğinde yarım açlık, gıda mahrumiyetinde ise tam açlık söz konusudur. Dünyada milyonlarca insan, az veya çok eksik beslenmektedir. Afrika’da ise sömürgeci mücadelelerin getirdiği bitmeyen savaşlar açlığın başlıca sebepleri arasındadır.

Açlık problemi dünyanın her tarafında aynı oranda değildir. Milletleri açlık ve tokluk bakımından üç gruba ayırmak mümkündür. Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya’da olduğu gibi birinci gruptaki ülkelerde, besin maddelerinin üretimi nüfus artışını geçmektedir. İkinci gruptakilerde, nüfus artışı ile besin maddelerinin üretimi başa baştır. Latin Amerika ile bir kısım Afrika devleti ve ülkemiz bu durumdadır. Üçüncü gruba dahil ülkelerde ise üretim iptidai metodlarla yapıldığından, daima nüfus artışının altında kalmaktadır. Hindistan, Bangladeş, Afrika’nın bazı devletleri bu durumdadır. Üçüncü gruba halihazırda bir milyar insan girmekte olup bunlar açlık tehlikesiyle baş başadır. Birleşmiş Milletlerin çeşitli kuruluşlarının raporlarında; iki binli yılların başında açlık tehlikesinin dünya çapında ciddi bir kriz haline dönüşebileceği ve açlık probleminin enerjiden daha önemli bir konu haline geleceği ifade edilmektedir.

Yeterince besin üreten birinci gruptaki ülkelerde tarımla uğraşanlar nüfusun % 10-12’sini geçmemektedir. Ayrıca bu devletlerde ekili toprakların mikdarı artmamakta, bazı yerlerde aksine azalmaktadır. Bugün Amerika’da tarımla uğraşan altı milyon insan vardır. Birinci dünya savaşı sonunda bu mikdar on üç milyondu. Asrın sonunda aynı ülkede tarımla uğraşan nüfusun 3-4 milyona düşmesi beklenmektedir. Avrupa’daki durum da buna yakındır.

Dünyadaki insanların üçte ikisi kısmen fakir olan güney yarım kürede yaşamaktadır. Güney - kuzey arasındaki refah eşitsizliğinin giderilmesi için zaman zaman, milletlerarası toplantılarla bu mesele ele alınmaktadır. Rusya her ne kadar kuzeyde yer almakta ise de gıda sıkıntısı ve kıtlık çekilen ülkelerin başında gelmekte, süt ve et gibi gıdaları satın alabilmek için doktor raporu aranmaktadır.

Gıda sıkıntısı ve kıtlık en çok Afrika’da kendini hissettirmektedir. Son senelerde, Afrika’daki kuraklık ve çölleşme sebebiyle açlık tehlikesi büyük boyutlara ulaşmıştır. Milletlerarası teşkilatların gıda yardımları te’sirsiz kalmaktadır. Açlık bölgelerine giden yardım gönüllüleri yol kenarlarında ve ağaç diplerinde açlıktan ölenlerin cesetlerini toplayıp gömmekten başka bir şey yapamamaktadırlar. Açlığın kitle halinde ölümlere yol açtığı ülkelerin başında Uganda, Etyopya (Habeşistan) ve Somali gelmektedir. Açlık sebebiyle göçler de hızlanmıştır. Bir lokma yiyecek için binlerce kilometre yol yürüyenler yollarda büyük kayıplar vermektedirler.

Dünya açlık meselesinin halli için ilmi çalışmalara hız verilmiştir. Dünya Sağlık Teşkilatının yaptığı bir açıklamaya göre dünyayı tehdit eden gıda meselesinin tropikal bitki ve otlarla çözülebileceği ifade ediliyor. İnsanların besin maddesi olarak kullanmadıkları otların arasında; protein ve nişasta bakımından zengin, buğdayın yerini alabilecek ot ve benzeri bitkilerin bulunduğu da bildiriliyor. İnsanların yeryüzünde yaklaşık yarım milyon bitkiden yalnız 300 çeşidini tanıyıp kulllandığı, yakında 60-70 çeşit bitkinin daha gıda maddesi olarak satışa çıkacağı ifade edilmektedir.

Batı Almanya 20 milyon mark harcayarak yüzen bir buzul üzerinde istasyon kurarak Güney kutbunda yeni hammadde besinler arayacaktır. Buzul istasyonunun ömrü 8 sene olup, yazın -5, kışın -50 derece arasında 30 kişi çalışacaktır. Oturma, yatak ve çalışma odaları elektrik motorlarının çıkardığı ısı ile beslenen sıcak hava tesisi ile ısıtılacaktır.

Ekilmeye müsait toprakların muhafazası için en başta gelen tedbir, erozyonu (toprak aşınmasını) önlemektir. Bu ise ormanların muhafazası ve yeni orman sahalarının tesisi ile mümkündür. Açlık meselesi orman -erozyon- yağış meselesiyle orantılıdır. Ve orman varlığı en büyük rolü oynamaktadır. İnsanlar ormanların önemini anlayabilseler, ormanların tahribini ve yangınla zayiini önlemek için nöbet tutarlardı.

Açlıkla savaşta, tarımda üretimin arttırılması da şarttır. Bu ise endüstrinin geliştirilmesi ile ve bilhassa kimya endüstrisine önem vermekle olur. Kimyevi gübrelerin geliştirilmesi, toprağın güçlenip, veriminin artmasının ilk esasıdır. Gittikçe azalan tarım alanlarının bol bol gübrelenmesi, sulama imkanlarının olması, üstün nitelikte tohumların yetiştirilmesi, zirai mücadelenin tam yapılabilmesi için kimyevi ürünlere ihtiyaç vardır.

Halkın bilgi seviyesi ile, ekilen topraktan hektar başına alınan verim arasında yakın münasebet vardır. Japonya’da okuma-yazma oranı % 90’dır. Hektar başına 100 kilogram kadar gübre kullanılmakta ve 400 kilodan çok pirinç elde edilmektedir. Hindistan’da ise köylünün ancak % 30’u okuma yazma bilmektedir. Hektar başına iki kilogram gübre kullanılmaktadır. Verim ise Japonya’nın ancak üçte birine ulaşabilmektedir. Eğer Hindistan, pirinçten hektar başına Japonya kadar verim alabilse, açlığın önüne geçilmiş olur.

Açlığın önüne geçmenin bir diğer yolu da silahlanmaya ayrılan masrafları azaltarak, artan paranın halkın teknik ve kültürel bilgilerinin arttırılması ve endüstrinin geliştirilmesi için kullanılmasıdır. Bu iki esaslı konuya yönelmekle, dünyadaki açlık ortadan kalkabilir.

“Hudson İnstute” de yapılan araştırmaya göre dünyada ekime müsait bütün topraklar kullanılarak, sulama, gübreleme, ilaçlama ve tohum ıslahı ile zirai verim arttırılırsa, 35 milyar insanı beslemek kabil olabilecektir.

Açlığın bir diğer sebebi de israftır. Yalnız Türkiye’de senede 30 milyar liralık ekmek çöpe atılmaktadır.

Çevre kirlenmesi ve ekime müsait arazinin, yerleşme, sanayi vesair sebeplerle kullanılması ve ormanların tahribi ile dünya besin kaynakları süratle azalmaktadır. Gerekli tedbirler alınmazsa yirmi birinci asrın başlarında her sene 200 milyon insanın yeterli beslenememe sebebiyle ölmesi muhtemeldir.

Bütün her şeyi yaratan Allahü tealadır. Onların rızıklarını da veren O’dur. Allahü tealanın adeti şöyledir ki, her şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Böylece madde alemine ve sosyal hayata da düzen vermektedir. Sebepsiz yaratsaydı, alemdeki bu nizam bu düzen olmazdı. Allahü teala rızkın teminine de çalışmayı sebep kılmıştır. O'nun emir ve yasaklarına tam uymak, zamanın teknik imkanlarını kullanarak verimin artması için çalışmak açlığın ortadan kalkması için tek sebeptir.

AD KAVMİ

Hud aleyhisselamın peygamber olarak gönderildiği ve isyanları yüzünden rüzgarla helak edilen kavim. Bu kavim, Nuh aleyhisselamın oğullarından Sam'ın torunlarından Ad'ın neslidir. Yaşadıkları yer Ahkaf diyarı olup, Yemen'de Aden ile Umman arasındadır. Bu bölgeye Şihr de denilmiştir.

Nuh aleyhisselam zamanındaki tufandan sonra gemide bulunup kurtulanlar değişik bölgelerde yerleşip çoğaldılar. Ad kavmi de kendi arasında yirmi üç kabileden meydana gelen büyük bir Arap kavmi idi. Ad kavminin insanları, iri cüsseli, uzun boylu, kuvvetli, tuttuğunu koparan uzun ömürlü kimselerdi. Yaşadıkları bölgenin toprağı çok verimli, yağmuru boldu. Her taraf yemyeşil, bağlar, bahçeler, pınarlar, akarsular ile kaplı olan yerler "İrem Bağları" diye tanınmıştı.

Bu kavim büyük kayaları yontarak direk ve bu direkler üzerine çok gösterişli binalar yaptılar. Yaşadıkları bölgede her taraf akıl almaz süslere, göz kamaştıran güzelliklere sahipti.

Nuh aleyhisselam zamanındaki tufandan sekiz asır gibi bir zaman aradan geçmesi sebebiyle tufanı görüp, ibret alanlar ve bunları nesillere anlatanlar çoktan vefat etmişlerdi. Ad kavmi insanları sıhhatlerine, kuvvetlerine, zenginliklerine ve servetlerine bakarak her geçen gün kibirleniyor, büyükleniyor, taşkınlıklarını artırıyordu. Onların bu halleri Kur'an-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: "Yer yüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve bizden daha kuvvetli kim var (olabilir) ki dediler." (Fussilet suresi: 15)

Gün geçtikçe azan Ad kavmi, nihayet Samed, Samud, Sada ve Heba adlı putlara tapmaya başladılar. Bağ, bahçe, tarla, hayvan, mahsul ve nesillerinde şaşılacak bir bereket vardı. Dünya nimetleri bakımından ulaşılması arzu edilen her şeye kavuşmuş olmaları, tamamen azmalarına sebep oldu. Zulüm ve işkenceye başladılar. Etraflarındaki kabilelere, zayıf ve kimsesizlere ağır zulümler yapıyorlardı. Zavallı kimseleri yüksek binalardan atmaktan zevk alıyorlardı.

Ad kavmi, bu azgın haldeyken, Allahü teala onlara ebedi seadet yolunu göstermek için Hud aleyhisselamı peygamber olarak gönderdi. Elli seneden fazla bir zaman bu kavmi imana çağırdı. Bu azgın kavmi Hud aleyhisselam devamlı Müslüman olmaya davet ettiği halde iman etmeye yanaşmadılar. İman edenler de korkularından imanlarını açıklayamadılar. Bunun üzerine kendilerine ağır azab geleceğini ve helak edileceklerini söyledi. Yine inanmayıp alay ettiler.

Nihayet gelecek olan azabın işaretleri görülmeye başladı. Üç sene yağmur yağmadı. Pınarlar kuruyup ağaçlar sararıp soldu. Meşhur İrem Bağları yok oldu. Hayvanlar susuzluktan telef oldu. İnsanlar da bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaç duruma düştüler. Devamlı bunaltıcı ve kuru bir rüzgar esiyordu. Tozdan göz gözü görmüyordu. Hud aleyhisselam ise onları durmadan iman etmeye davet ediyordu. Fakat inatlarından vaz geçmiyorlardı. Kadınları da kısırlaşıp hiç çocuk doğmaz oldu. Şiddetli kuraklık dört sene devam etti. Bundan sonra kendilerini helak eden azab geldi. Bir gün yurtları üzerinde her tarafı kaplayan siyah bir bulut göründü. Yağmur geliyor zannettiler. Hud aleyhisselam durumu bildirip tekrar imana davet etti ise de kabul etmediler. Buluttan şiddetli bir rüzgar esmeye başladı. Korkunç bir uğultusu ve dayanılmaz bir soğuğu vardı. Rüzgar estikçe şiddetlendi. İnsanları tutundukları taş ve ağaçlarla birlikte göklere fırlatıyor, sonra da bırakıveriyordu. Havada adeta saman çöpleri gibi savruluyorlardı. Azgın Ad kavminin insanları param parça oldu. Yerleri yurtları yıkılıp harabe halini aldı. Sonra da fırtına onların ölülerini süpürüp denize attı. Bu rüzgar, Kur'an-ı kerimde rih-i akim, sarsar, azab-ı elim ve atiye olarak bildirilmektedir. Kur'an-ı kerimde mealen; "Hud (aleyhisselam) ve dinde ona tabi olanları rahmetimizle kurtardık. Bizim ayetlerimizi tekzib edip (yalanlayıp) mü'min olmayanların ise silsile ve köklerini kestik." buyruldu (A'raf suresi: 72). Hud aleyhisselam, iman edenlerle birlikte Mekke'ye gitti. Bunlara "Ad-ı uhra" (ikinci Ad) denilmiştir.

AD KOYMA

Yeni doğan çocuğa veya sonradan Müslüman olan kimseye isim koymak. Varlıkları belirtmek, şahısları diğerlerinden ayırmak için kullanılan kelimelere ad (isim) denmiştir.

Allahü teala, yeryüzünde yarattığı ilk insan ve ilk peygamber olan Adem aleyhisselama her şeyin ismini ve faydasını bildirdiğini Kur’an-ı kerimde haber verdi. Mealen; “Allah, Adem’e bütün isimleri öğretti.” buyurdu (Bekara suresi : 31).

Tarihin her devrinde insanlar inanç ve adetlerine göre isimler kullandılar. Türklerin İslamiyeti kabulünden önceki  isimleri, çocukluk ve gençlik dönemlerinde olmak üzere iki dönemde verilirdi. Doğumun hemen ardından çocuğa ad verilmez, bir yaşından sonra adetlerine göre büyük şölenler yapılır, oradaki en yaşlıları tarafından ad konurdu. Esas isim, gençlik çağında gösterilen bir kahramanlıktan sonra verilirdi.

İslamiyetten önce Araplarda herkes için adından başka bir de ilk erkek çocuğuna bağlı olarak baba olduğunu belirten bir künye verilirdi. Daha sonra kimin çocuğu olduğunu belirten neseb, doğum yerini gösteren nisbet, bir de o şahsın daha iyi tanınmasını sağlayan lakabı olurdu.

İslam dininde çocuğa, doğumu müteakip yedinci gün ad koymak müstehabtır. Doğduktan sonra hemen ölen çocuk; yıkanır, cenaze namazı kılınır ve ismi konur. Ad koymak, çocuğun babası üzerindeki haklarından biri olarak kabul edilmiştir. Çocuğa ad seçme ve ad koyma hakkı babaya aittir. Babası vefat etmiş ise bu hakkı anne kullanır. Peygamber efendimizin “Muhammed” adını dedesi Abdülmuttalib koydu.

Çocuğa ad koyarken yapılacak merasimde çocuğun babası, dedesi veya en yaşlı, ilmi en çok olan çocuğu kucağına alır, abdestli olarak kıbleye döner ve ayakta sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet (ikamet) okur. Üç kere kulaklarına seslenerek koydukları adı söylerler ve böylece isim konmuş olur. Ardından şerbetler ikram edilir, tatlılar yenilir ve merasim sona erer.

Ad seçme hususunda İslam alimleri bazı hükümler koymuşlardır. Hem söylenişi, hem de manası güzel isimleri koymak müstehabtır. Çocuğa konulacak isimlerin en kıymetlileri olarak; Abdullah, Abdurrahman, Muhammed, Ahmed ve İbrahim isimleri bildirilmiştir. Bunlar, Allahü tealanın sevdiklerini hatırlatan isimlerdir.

Türkler, bilhassa Osmanlılar, Peygamber efendimize karşı duydukları derin saygı ve hürmet sebebiyle Muhammed ismini koymakla beraber bu ism-i şerifi söylerken hürmetsizlik olabilir endişesiyle Mehmed şeklinde söylemeyi uygun görmüşlerdir.

İslam adabına uymayan isimler kullanmak mekruhtur. Zira Peygamber efendimiz çirkin isimleri değiştirirdi. İsyankar manasına gelen “Asiye” ismini Cemile olarak değiştirmiştir.

İsim koyma ile ilgili hadis-i şeriflerde buyruldu ki:

Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla, hem de babalarınızın adı ile çağrılırsınız. Bunun için kendinize güzel adlar koyun.

Kötü isim alan bunu güzel isme çevirsin.

ADA

Alm. Insel (f.), Fr. Ile (f.), İng. Island. Her tarafı sularla çevrili kara parçası. Okyanus, deniz, göl ve her çeşit akarsular içinde ada bulunabilir. Bir kara parçasının ada sayılabilmesi için etrafını çevreleyen denizin etkisinin karanın her yerinde görülmesi lazımdır. Avustralya’da denizin tesiri her tarafında görülmediği için ada sayılmamış ve kıta kabul edilmiştir. Sumatra, Borneo, Madagaskar, Grönland, Britanya, Japonya adaları başlıca büyük adalardır. Adaların toplam yüzölçümü 10 milyon kilometrekare ile Avrupa kıtasının yüzölçümüne yakındır.

Adalar tek adalar ve takım adalar olarak bulunurlar. Kıbrıs tek adadır. Endonezya Devleti ise bir çok adadan meydana gelen bir takım adalar topluluğudur. Meydana gelişlerine göre adalar; kıtalardan ayrılan, mercan, volkanik ve alüvyon adaları olmak üzere dörde ayrılır.

Kıtadan ayrılan adalar: Jeolojik devirlerde kıtalardan koparak meydana gelen veya bazı kara parçalarının çökmesi ile yahut denizlerin yükselerek bazı kara parçalarını kaplamasıyla meydana gelmiş adalardır. Madagaskar adası, jeolojik ikinci zamanda Afrika’dan; Britanya, dördüncü zamanda Avrupa’dan ayrılmıştır. Ege adaları, Ege kıtasının parçalanıp çökmesiyle; Korsika ve Sardunya adaları, Tiran kıtasının parçalanmasıyla meydana gelmiştir.

Mercan adaları: Okyanuslarda çok kalabalık sürüler halinde yaşayan poliplerin çıkardıkları kalkerlerin birikmesinden adalar meydana gelmiştir. Büyük Okyanus ve Hint Okyanusunda bu tip adalara sık rastlanır. Marshall ve Carolin adaları mercan adalarıdır.

Volkanik adalar: Deniz veya göl dibindeki volkanların püskürttüğü lavlar neticesi meydana gelmişlerdir. Batı Akdeniz’deki Stromboli Adası ile Büyük Okyanustaki Hawaii Adaları volkanik adalardır.

Alüvyon adaları: Nehirlerin sürükleme kuvvetinin azaldığı ve dolayısıyle beraberindeki taş parçacıklarını taşıyamadığı yerlerde belirirler. Daha çok nehirlerin ağızlarına yakın kısımlarda meydana gelen bu adaların üstten görünüşü, suyun geldiği tarafı ince olan bir elips şeklindedir. Bunlardan bazılarında ziraat alanları ve yerleşme yerleri kurulabilmektedir. Bu adalardan bazılarının yüksekliği 10 metreyi bulabilir. Fakat ekseri alüvyon adaları zamanla sular altında kalırlar.

Dünya Coğrafyasındaki Başlıca Adalar:

Adı

Yüzölçümü (km2)

Bulunduğu Yer

Grönland

                2.175.000   

Kuzey Buz Denizi

Yeni Gine

                   785.000   

Büyük Okyanus

Borneo

                   750.754   

Büyük Okyanus

Madagaskar

                   587.041   

Hint Okyanusu

Baffin

                   476.067   

Kuzey Buz Denizi

Sumatra

                   471.000   

Büyük Okyanus

Filipinler

                   300.000   

Büyük Okyanus

Yeni Zelanda

                   269.000   

Büyük Okyanus

Honşu

                   230.000   

Büyük Okyanus

Büyük Britanya

                   229.720   

Atlas Okyanusu

Ellesmere

                   212.688   

Kuzey Buz Denizi

Victoria

                   212.198   

Kuzey Buz Denizi

Sulavesi

                   189.033   

Büyük Okyanus

Cava

                   126.400   

Büyük Okyanus

Küba

                   114.524   

Atlas Okyanusu

Newfoundland

                   110.681   

Atlas Okyanusu

Luzon

                   104.687   

Büyük Okyanus

İzlanda

                   102.829   

Atlas Okyanusu

Mindanao

                    98.681   

Büyük Okyanus

Moluk Adaları

                    86.285   

Büyük Okyanus

İrlanda

                    84.000   

Atlas Okyanusu

Novaya Zemiya

                    82.600   

Kuzey Buz Denizi

Hokkaido

                    78.508   

Büyük Okyanus

Sahalin

                    73.290   

Büyük Okyanus

Tasmanya

                    68.332   

Büyük Okyanus

Banks

                    67.600   

Kuzey Buz Denizi

Sri Lanka

                    65.610   

Hint Okyanusu

Svalbard

                    62.423   

Kuzey Buz Denizi

Bismarck Takımadaları

                    58.800   

Büyük Okyanus

Devon

                    54.029   

Kuzey Buz Denizi

Melville

                    42.395   

Kuzey Buz Denizi

Souhampton

                    40.663   

Kuzey Buz Denizi

Tayvan

                    35.961   

Büyük Okyanus

Kyuşu

                    35.660   

Büyük Okyanus

Hainan

                    33.670   

Büyük Okyanus

Prince of Wales

                    33.229   

Atlas Okyanusu

Vancouver

                    32.137   

Büyük Okyanus

Sicilya

                    25.210   

Akdeniz

Somerset

                    24.268   

Kuzey Buz Denizi

Sardinya

                    24.084   

Akdeniz

Kuril Adaları

                    20.000   

Büyük Okyanus

Yeni Kaledonya

                    19.103   

Büyük Okyanus

Fiji

                    18.272   

Büyük Okyanus

Hawaii

                    16.500   

Büyük Okyanus

Vanuatu (Yeni Hebridler)

                    14.760   

Atlas Okyanusu

Bahamalar

                    13.935   

Atlas Okyanusu

Falkland Adaları

                    11.960   

Atlas Okyanusu

Jamaika

                    10.991   

Atlas Okyanusu

Cape Breton

                    10.300   

Atlas Okyanusu

Kıbrıs

                      9.251   

Akdeniz

Porto Riko

                      8.897   

Atlas Okyanusu

Korsika

                      8.720   

Akdeniz

Girit

                      8.259   

Akdeniz

Rodos

                      1.398   

Ege Denizi

ADAÇAYI (Salvia officinalis)

Alm. Salbei (f.), Fr. Sauge, İng. Sage. Familyası: Baklagiller (Labiateae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Tıbbi adaçayı denen bu cinsi yetişmez. Güney Orta-Batı Anadolu’da tabii cinsleri yetişir.

Haziran-temmuz ayları arasında mavimsi-mor renkli çiçekler açan 30-60 cm boyunda, çok senelik kokulu bir bitki. Bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Gövdeleri dik, odunsu ve dört köşelidir. Çiçekler üst yaprakların koltuğunda çiçek durumu meydana getirirler. Çiçekler, tüpsü ve uçları dudak şeklinde sarkmıştır.

Memleketimizde bu türü yabani olarak bulunmaz, bahçelerde yetiştirilmektedir. Vatanı Akdeniz bölgesidir. Güney ve Orta Avrupa’da yetiştirilmektedir.

Anadolu’da 70’in üzerinde diğer başka türleri tabii olarak yetişmektedir. Türkiye’de yetişen ve adaçayı olarak kullanılan diğer türlerinin başında Anadolu adaçayı, yönlü adaçayı, misk adaçayı, yabani adaçayı, yeşil adaçayı vs. gelir. Kimyasal madde muhtevaları değişmekle beraber, tıbbi adaçayı gibi kullanılırlar.

Kullanıldığı yerler: Bitkinin kullanılan kısmı, yaprakları, çiçekleri ve yapraklarından elde edilen uçucu yağdır. Bitki, % 2 uçucu yağ ihtiva eder. Bunun % 30’u tuyon, % 15’i sineoldur. Acı maddeler, kafur ve tanen bulunmaktadır.

Eski devirlerde ve günümüzde çok kullanılan faydalı bir bitkidir. Eskiden çoğu evlerin bahçelerinde yetiştirilirdi. Tıbbi adaçayının yatıştırıcı, midevi, idrar söktürücü, ter kesici, dezenfektan te’sirleri vardır. Gargara şeklinde boğaz ve burun hastalıklarında kullanılır. Yapraklarından elde edilen uçucu yağ, yüksek dozlarda kuvvetli bir zehirdir. Bal ve sirke ile karıştırılıp gargara yapınca diş ve dişetlerine, boğmaca ve bademcik iltihablarına iyi gelir.