ABDULLAH BİN ABBAS

Eshab-ı kiramın meşhurlarından. Resulullah efendimizin amcası hazret-i Abbas'ın oğludur. Annesi Lübabe binti Haris Hilaliyye olup, Halid bin Velid'in teyzesidir. Hicretten birkaç sene önce Mekke'de doğdu. 687 (H. 68) senesinde Taif'te vefat etti.

Abdullah bin Abbas doğduğu zaman, Peygamber efendimiz onu kucağına alıp; "Allah'ım! Onu dinde fakih kıl ve Kitab'ını ona öğret." diye dua etti. Küçük yaştan itibaren Peygamber efendimizin huzurunda ve hizmetinde bulunup iltifat ve ihsanlarına kavuştu. Hicretten sonra sekiz sene Mekke-i mükerremede kalan Abdullah bin Abbas, hicretin sekizinci senesinde Mekke'nin fethinden önce Medine'ye ailesiyle birlikte hicret etti. Aklı, zekası, çabuk kavrayışlılığı ile dikkati çeken Abdullah bin Abbas, Peygamber efendimizin sağlığında Kur'an-ı kerimin bir kısmını ezberledi. Peygamber efendimiz vefat ettiği sırada on üç veya on dört yaşındaydı. Eshab-ı kiramın büyüklerinin meclislerinde bulundu. İlim ve fazilette yüksek dereceye ulaştı. Hulefa-i Raşidin (Dört Halife) devrinde fetvalar verdi. Hazret-i Osman devrinde Afrika seferine katıldı. Bu seferde İslam ordusu adına kendisine elçilik vazifesi verildi. Hazret-i Osman'ın şehid edildiği günlerde, halifenin emriyle hac emirliği yaptı. Hazret-i Osman'ın şehid edilmesinden sonra hazret-i Ali'nin yanında yer aldı. Basra valiliği vazifesinde bulundu. Sıffin'de hazret-i Ali'nin kumandanlarından olup, onun şehadetinden önce istifa edip, Mekke'ye oradan da Taif'e gitti ve vefatına kadar burada kaldı.

Ömrünün sonlarında gözleri görmez oldu. Bunun için şu beyti söylemiştir: "Allahü teala gözlerimden görme nurunu aldıysa, dilim ve kalbimde, o nur devam ediyor. Kalbim parlaktır, aklım da kusurdan uzakta, dilimde ise kılıç gibi keskin bir tesir vardır."

Uzun boylu, güzel beyaz yüzlü, iri vücudlu bir zat olan Abdullah bin Abbas, sakalını kına ile boyardı. Allah korkusundan dolayı çok ağlaması sebebiyle yanaklarında göz yaşlarının bıraktığı izler görünürdü.

Abdullah bin Abbas, Eshab-ı kiram arasında ilminin üstünlüğü ile tanınmıştı. İlimdeki yüksekliği sebebiyle, kendisine Bahr-ül-İlim yani ilim deryası veya Hibr-ül-Ümme yani Ümmetin Alimi denildi. Bilhassa Kur'an-ı kerimin tefsiri ve ayet-i kerimelerin izahında yani tefsir ilminde yüksek bir dereceye sahipti. Bu vasfından dolayı Tercüman-ül-Kur'an denilmişti. Abdullah bin Abbas tefsir ilminden başka hadis, fıkıh, edebiyat ve sahabenin ihtilaf ettiği konularda ve diğer ilim dallarında mütehassıs idi. Abdullah ibni Mes'ud (radıyallahü anh), Abdullah bin Abbas hakkında; "O Sultan-ül-Müfessirindir." derdi. Abdullah bin Abbas'ın ayrı bir tefsir kitabı yoktur. Fakat tefsire dair pekçok rivayetleri vardır. Bu rivayetlerden bazıları kitaplar halinde toplanmıştır. Mesela tefsire dair nakledilegelen rivayetlerinden bir kısmını Firuzabadi, Tenvir-ül-Mikbas min Tefsir-i İbn-i Abbas adlı eserinde toplamıştır. Hadis ilminde de bir derya olan Abdullah bin Abbas, 1660 kadar hadis bildirmiştir. Fıkıh ilminin direklerinden olup, fetvaları ciltler dolduracak kadar çoktur.

Abdullah bin Abbas'ın günlük çalışmaları, plan ve intizam içinde geçerdi. Hangi gün ne iş yapacağını önceden tesbit eder ve onlara eksiksiz uyardı.

Buyurdu ki: "İçinde haram olanın, yani haram yiyenin namazını Allahü teala kabul etmez."

"Benim için gecenin az bir vaktini ilme ayırmak, bütün geceyi ibadetle geçirmekten daha iyidir."

Her binanın bir temeli vardır. İslam binasının temeli de güzel ahlaktır."

"İnsanlara hayrı öğretenler için, denizdeki balıklara varıncaya kadar, her şey, Allahü tealadan mağfiret diler."

Peygamber efendimizden rivayet ettiği bazı hadis-i şerifler şunlardır:

Kur'an-ı kerime saygı göstermek, E'uzü okuyarak başlamakla olur ve Kur'an-ı kerimin anahtarı besmeledir.

Ölünün mezardaki hali, imdad diye bağıran denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit de babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duayı gözler. Kendisine bir dua gelince, dünyanın hepsi kendisine verilmiş gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teala, yaşayanların duaları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için dua ve istiğfar etmektir.

Allahü tealanın size verdiği sayısız nimetler için onu seviniz. Beni de Allahü tealayı sevdiğiniz için seviniz.

Kemal; doğru konuşmak ve doğrulukla iş görmektir.

Beş şeyden önce beş şeyi fırsat ve ganimet bil: İhtiyarlık gelmeden gençliği, hastalık gelmeden sıhhati, yoksulluk gelmeden zenginliği, meşguliyet gelmeden boş vakti ve ölüm gelmeden hayatı ganimet bil.

ABDULLAH BİN ABDÜLMUTTALİB

Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamın babası. Babası Abdülmuttalib (Şeybe)dir. Annesi Fatıma binti Amr'dır. Babasının onuncu oğludur. Yaklaşık olarak 553 veya 546 yılında doğdu. Peygamber efendimizin doğumundan yedi ay önce vefat etti.

Babası Abdülmuttalib o devirde Mekke hakimiydi. Zemzem kuyusunu yeniden ortaya çıkarıp, tamiri esnasında, on erkek çocuğa sahib olduğunda birini kurban etmeyi adamıştı. Arzusu gerçekleştikten sonra, gördüğü bir rüya üzerine adağını hatırladı. Kurban edilecek oğlunu belirlemek maksadıyla oğulları arasında kura çekti. Kura Abdullah'a çıktı. Abdülmuttalib, Medineli bir Arraf (kahin) tarafından teklif edildiği üzere, o günkü örfe göre diyet olarak kabul edilen on deve getirtti. Abdullah ile develer arasında kura çekti. Kura Abdullah'a çıkınca, deve sayısını on adet arttırdı. Develerin sayısı yüze ulaşınca, kura develere çıktı. Bunun üzerine yüz deveyi kurban ederek çok sevdiği oğlu Abdullah'ı kurtardı. Peygamber efendimiz hazret-i İsmail'i ve babası Abdullah'ı kastederek; "Ben iki kurbanlığın oğluyum." buyurmuştur.

Abdullah bin Abdülmuttalib akranları arasında çok sevilen ve yakışıklı bir gençti. Onun alnında bir nur parlardı. Bu nur, Muhammed'in aleyhisselam nuruydu. Hazret-i Adem'den beri bütün dedelerinden ve babalarından intikal ederek gelen bu nur en son Abdullah'a erişmişti.

O nura sahib olabilmek için zamanın nice zengin ve namuslu kızları ona evlenme teklif etmişlerdi. Bu maksatla uzak memleketlerden gelenler bile vardı. Bu nur, Zühre oğullarının efendisi Vehb'in kızı Amine'ye nasib oldu. Abdullah bin Abdülmuttalib evliliğinden kısa bir müddet sonra ticaret maksadıyla yaptığı Şam seyahati dönüşünde Medine'de babasının dayıları olan Adi bin Neccar oğulları yanında bir ay hasta yattıktan sonra Peygamber efendimizin doğumundan yedi ay kadar önce vefat etti. Orada defnedildi. Mescid-i Nebi'nin Bab-üs-Sıddik kapısı hizasından, 500 metre kadar uzaklıkta bulunan kabir, mescidin 1976'da genişletilmesi sırasında yıkılmıştır. Abdullah'ın doğum tarihi ve vefat ettiği zaman kaç yaşında olduğuna dair çeşitli rivayetler vardır.

Hazret-i Abdullah ve Amine, İbrahim aleyhisselamın dinine göre ibadet ederlerdi. İslam alimlerinin ekserisinin bildirdiğine göre Allahü teala Peygamberimize lütuf ve ihsan olarak veda haccında anne ve babasını diriltti. Zaten mü'min olan anne ve babası, Peygamberimize iman ederek O’na ümmet oldular.

ABDULLAH BİN AMR BİN AS

Eshab-ı kiramın büyüklerinden Amr bin As'ın oğlu. Annesi Rayla binti Münebbih'tir. Miladi 616 yılında hicretten yedi sene kadar önce Mekke'de doğdu. Babasından önce iman etti. Müslüman olmadan önce ismi As idi. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Abdullah olarak değiştirdi. Birçok seriyyede süvari olarak bulundu. Yermük Gazasına da katıldı. Bu gazada babası Amr bin As ordu kumandanlarındandı.

Abdullah bin Amr bin As (radıyallahü anhüma), Peygamber efendimizin yanında devamlı bulunup, bizzat işiterek çok ilim öğrenmiştir. Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) işittiği her şeyi yazmak için izin istemiş ve aldığı müsaade üzerine çok hadis-i şerif yazmıştır. Yedi yüz civarında hadis-i şerif rivayet etmiştir. Resulullah'tan bizzat işiterek rivayet ettiği hadis-i şerifleri Sahife-i Sadıka adı verilen bir mecmuada (küçük kitapta) toplamıştır. Günümüze kadar müstakil olarak gelmeyen Sahife'nin büyük bir bölümü Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde yer almıştır.

Arapçadan başka İbranice ile Süryaniceyi de bilen Abdullah bin Amr bin As, uzun boylu, yakışıklı bir zat idi. Ziraatle meşgul olurdu. Son derece cömert olup, eline geçeni dağıtır ve herkesi memnun ederdi. Kur'an-ı kerimi tamamen ezberlemişti. Gece sabaha kadar namaz kılar, gündüzleri oruç tutardı. Haramdan son derece sakınır, hatta mubahların çoğunu da terk ederdi. Kur'an-ı kerimi çok okurdu. Bazan gece lambayı söndürür, Allah korkusundan sabaha kadar ağlardı. Çok ağlamaktan dolayı ömrünün sonuna doğru gözleri görmez olmuştu. 684 (H. 65) tarihinde yetmiş iki yaşlarında Mısır'da vefat etti ve Amr ibni As Camii yanındaki evine defnedildi. Vefat tarihi ve yerine dair başka haberler de vardır.

Kendisinden Şuayb bin Muhammed, Said bin Müseyyib, Urve bin Zübeyr, Tavus bin Keysan, Ata, İkrime gibi alimler hadis-i şerif öğrenmişlerdir.

Hikmetli sözleri çok olup, buyururdu ki:

"Faydasız söz söylemeyiniz."

"Hayrın en iyisi; doğru söz, kötülüğü düşünmeyen kalb ve itaat eden hanımdır. Şerlerin (kötülüklerin) de en fenası; yalan söz, fena kalb ve itaat etmeyen hanımdır."

Abdullah bin Amr'ın rivayet ettiği (bildirdiği) hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:

İlmin azalması, alimlerin azalması ile olur. Cahil din adamları kendi görüşleri ile fetva vererek fitne çıkarırlar. İnsanları doğru yoldan saptırırlar.

Allah'a ve ahiret gününe iman eden, misafirine ikram etsin. Allah'a ve ahiret gününe inanan, komşusuna hürmet etsin. Allah'a ve ahiret gününe iman eden, ya hayır söylesin, yahut sussun.

Küçüğümüze acımayan, büyüğümüze hürmet etmeyen bizden değildir.

Cehennem'den uzaklaşıp, Cennet'e girmek isteyen, son nefeste Kelime-i Şehadet söylesin ve kendisine yapılmasını arzu ettiği şeyleri başkasına yapsın.

ABDULLAH BİN CAHŞ

Eshab-ı kiramdan. Peygamber efendimizin halası Ümeyme ile Cahş'ın oğludur. Kız kardeşi Zeyneb, Peygamber efendimizin hanımlarındandır. Künyesi, Ebu Muhammed'dir. Peygamber efendimizi çok sevdiği ve bu muhabbet uğruna canını feda etmekten çekinmediği için El-Mücahidü fillah, yani "Allah Yolunun Fedaisi" lakabıyla anılırdı. 40 yaşlarındayken 625 (H. 3)te Uhud Muharebesinde şehid oldu.

İlk Müslümanlardan olan Abdullah bin Cahş da diğer Müslümanlar gibi müşriklerin (inanmayanların) eziyetlerine katlandı. Bu yüzden iki defa Habeşistan'a hicret etti. Dönüşde bir müddet Mekke'de kaldı. Sonra ailesiyle birlikte Medine'ye hicret etti. Peygamber efendimiz, Abdullah bin Cahş'ı 624'te Kureyş müşriklerini gözetlemek üzere gönderdiği ilk seriyyeye, yani askeri birliğe kumandan tayin etti. Bu sebeple İslam tarihindeki ilk birlik kumandanı olmakla meşhur oldu. Bu sefere memur edildiği zaman, ilk defa Emir-ül-Mü'minin sıfatı verildi. Abdullah bin Cahş birkaç kerre daha kumandan yapıldı. Bedr Gazası esirleri için Resulullah efendimiz hazret-i Ebu Bekr'e, Ömer'e ve Abdullah bin Cahş'a (radıyallahü anhüm) danıştı. Bedr ve Uhud Gazalarında büyük kahramanlıklar gösterip destanlaşan Abdullah bin Cahş, Uhud Gazasında şehid olmak istiyordu.

"Ya Rabbi! Bana zorlu bir (düşman) kafir gönder. Kıyasıya onunla vuruşayım. Cihadın hakkını vereyim. Sonra da ben onu değil o beni öldürsün, dudaklarımı, burnumu ve kulaklarımı kessin. Kıyamette böylece huzuruna geleyim. Bana; "Abdullah! Kulaklarını, burnunu ne yaptın?" diye sorduğun vakit; "Senin ve Resulünün yolunda toza ve toprağa bıraktım da huzuruna öyle geldim." diye cevap vereyim." diye dua etti.

Abdullah bin Cahş bu muharebede var gücüyle savaştı. Bir ara düşmana indirdiği darbelerden elindeki kılıcı kırıldı. Bunun üzerine Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine bir hurma dalı verdi. Mucize olarak bu dal kılıç oldu.

Kahramanca çarpışan Abdullah (radıyallahü anh) bu savaşta şehid oldu. Dua ettiği gibi kulakları, dudakları ve burnu müşrikler (inanmayanlar) tarafından kesilip bir ipe dizildi. Şehid olduğunda 40 yaşlarındaydı. Uhud'da kendisi gibi şehid olan dayısı hazret-i Hamza ile aynı mezara defnedildi.

ABDULLAH BİN MES'UD

Eshab-ı kiramın büyüklerinden. İlk iman edenlerin altıncısıdır. Babası Mes'ud, annesi Ümm-i Abd'dır. İbn-i Mes'ud ve İbn-i Ümm-i Abd isimleriyle meşhur olmuştur. Künyesi Ebu Abdullah veya Ebu Abdurrahman'dır. Mekkeli olup, doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 652 (H. 32)de Medine'de vefat etti. Kabri Cennet-ül-Baki Kabristanındadır.

Müslüman olmadan önce Ukbe bin Ebu Mu'ayt'ın koyunlarını güderdi. Bir gün koyun güderken Resulullah ve hazret-i Ebu Bekr kendisinden süt istediler. Süt olmadığını söylemesi üzerine, Peygamber efendimiz hiç yavrulamamış bir koyunun memesini sıvazladı, meme derhal şişti ve bol süt verdi. Bunu gören Abdullah bin Mes'ud derhal Müslüman olup, Müslümanların altıncısı olma şerefine kavuştu. Müslüman olduktan sonra Ukbe'nin yanından ayrıldı ve Peygamber efendimizin hizmetine girip yanında bulundu. Kur'an-ı kerimi iyi öğrendi. Pekçok hadis-i şerif dinledi ve ezberledi. Sahabe ve Tabiinden pekçok kimse ve hatta Ebu Hüreyre ile İbn-i Abbas bile kendisinden hadis-i şerif rivayet etmişlerdir. Hayatta iken Cennet'le müjdelendi.

Mekke'de Kur'an-ı kerimi ilk defa sesli olarak açıktan okuyan Abdullah bin Mes'ud idi. İnanmayanlar, kendisine çok eziyet ve işkence yaptılar. O, bundan vaz geçmedi. İşkenceler dayanılmayacak hale gelince izin ile iki defa Habeşistan'a hicret etti. Bedr, Uhud, Hendek, Yermük ve diğer gazalara iştirak etti. Hepsinde büyük kahramanlık ve fedakarlık gösterdi. Bedr Harbinde müşriklerin en azgını olan Ebu Cehl'i öldürdü. Biat-ı Rıdvan'da bulundu. Miladi 641 (H. 20) yılında Küfe kadılığına tayin olundu. Orada hazine muhafızlığı da yaptı. Hazret-i Ömer, İran halkına yazdığı mektupta; "İbn-i Mes'ud'u yanımda alıkoymayarak sizi kendime tercih ettim." demiştir. Hazret-i Osman'ın son zamanlarında Medine'ye döndü. 653 (H.32)te 60 yaşının üzerinde olduğu halde vefat etti. Abdullah bin Zübeyr ile oğlu, techiz ve tekfin ettiler. Cenaze namazını hazret-i Osman kıldırdı. Vasiyeti üzerine Cennet-ül-Baki Kabristanına defnedilmiştir.

Abdullah bin Mes'ud, Resulullah'ın huzurunda, meclislerinde sık sık bulunurdu. O derece ki, Resul-i ekremin Ehl-i beytinden olduğu sanılırdı. Resulullah'ın eşyalarını taşırdı. Onlara hürmetinden çok güzel giyinirdi. 70 sureyi Resulullah'ın mübarek ağızlarından işiterek ezberlemiştir. Asım, Hamza, Kisai, Halef, A'meş gibi meşhur kıraat imamlarının silsilesi İbn-i Mes'ud'da son bulmaktadır. Peygamber efendimiz, Abdullah bin Mes'ud'u Kur'an-ı kerim öğretenlerin başında sayardı. "Kur'an-ı kerimi, İbn-i Mes'ud, Salim, Übey bin Ka'b ve Muaz bin Cebel'den öğrenin!" buyururlardı. Resul-i ekrem Kur'an-ı kerimi ondan dinlemeyi çok severdi. Bir gün "Nisa suresini oku, dinleyelim." buyurdu. İbn-i Mes'ud; "Kur'an-ı kerim size indi. Biz O’nu sizden okuduk ve sizden öğrendik." dedi. Resul-i ekrem; "Evet öyledir. Fakat ben Kur'an-ı kerimi başkasından dinlemeyi severim." buyurdu. İbn-i Mes'ud okumaya başladı mealen; "Halleri ne olacak? Her ümmetten bir şahit getireceğimiz zaman..." (Nisa suresi: 41) ayet-i kerimesine gelince, Resulullah'ın mübarek gözlerinden yaşlar boşandı.

Abdullah bin Mes'ud, hadis ilminde en büyük alimlerdendi. Hadis rivayetinde çok büyük hassasiyet gösterirdi. Sekiz yüz kırk sekiz hadis-i şerif rivayet etti. Bildirdiği hadislerin çoğu Ahmed bin Hanbel'in Müsned adlı kitabında toplanmıştır. Buhari ve Müslim, İbn-i Mes'ud'un 64 hadisini ittifakla Sahihlerine almışlardır. Ayrıca Buhari 21, Müslim 35 hadisini müstakil olarak almıştır. Abdullah bin Mes'ud, fıkıh ve tefsir ilimlerinde de Eshab-ı kiramın ileri gelenlerindendi. Kufe'de yaptığı vazifelerden biri de dinini öğretmekti. Hanefi mezhebinin temeli İbn-i Mes'ud'a dayanır. Fıkıhla ilgili ictihadları, Mevsuatü İbn-i Mes'ud adlı eserde toplanmıştır.

Abdullah bin Mes'ud'u Peygamber efendimiz medh ederek buyurdu ki:

İbn-i Mes'ud'un sözüne, bilgisine sarılınız.

Kim Kur'an'ı, indiği andaki tazeliğiyle okumaktan hoşlanıyorsa, İbn-i Ümmi Abd (İbn-i Mes'ud) gibi okusun.

ABDULLAH BİN MÜBAREK

Tebe-i tabiinin büyüklerinden. Devrinin en büyük hadis ve fıkıh alimlerindendir. İsmi Abdullah, babasının adı Mübarek’tir. Babası Türk, annesi Harezmlidir. 736 (H. 118)da Horasan'ın Merv şehrinde doğdu. 797 (H. 181)de Bağdat yakınlarında Hif denilen yerde vefat etti; oraya defnedildi.

Abdullah bin Mübarek ilk tahsilini Merv'de yaptı. Sonra Bağdad'a gitti. Tabiinin büyüklerinden ve Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı A'zam Ebu Hanife'den ilim öğrendi. Ayrıca zamanının diğer büyük alimlerinin derslerine de devam ederek hadis ve fıkıh ilimlerinde söz sahibi oldu. Zamanın ilim merkezlerinden olan Basra, Hicaz, Yemen, Mısır, Şam ve Irak gibi yerlere ilim için yolculuklar yaptı. Abbasi Halifesi Harun-ür-Reşid zamanında Misis ve Tarsus civarında Bizans'a karşı savaşa katıldı. Bir çok talebe yetiştirdi. Bunlardan bazıları; Abdürrezzak bin Hemmam, Abdurrahman bin Mehdi, Yahya bin Main, İshak bin Raheveyh'dir.

Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerini Merv'de ilk tedvin eden (toplayan) alim olarak dikkat çekti. Yahya bin Main, Abdullah bin Mübarek'in kitaplarında yirmi binin üzerinde hadis-i şerif bulunduğunu nakleder. Dört bin kişiden hadis dinleyen ve bunların sadece bin tanesinden rivayette bulunan Abdullah bin Mübarek, hadis dinlemek ve öğretmek hususunda çok dikkatli davranırdı. Geçimini ticaretle ve cihad ederek temin ederdi. Defalarca hac ibadetini ifa etti. Ömrünün sonuna doğru bütün malını fakirlere verdi.

İlimde yüksek dereceye sahib olan ve pekçok kerametleri görülmüş olan Abdullah bin Mübarek; alim, zahid yani dünyadan yüz çeviren, edeb ve hikmet sahibi bir zattı. Kul haklarına çok dikkat ederdi. Allah için ilme çok ehemmiyet verirdi. Edepleri ziyadesiyle gözetirdi. Günün belirli bir bölümünü zikir, yani Allahü tealayı anmaya ayırırdı. İlminde son derece alçak gönüllü olan Abdullah bin Mübarek, zenginlere karşı kibirli davranmanın da, tevazuun, yani alçak gönüllülüğün bir gereği olduğunu söylerdi. Başkalarına el açmamak düşüncesiyle ticaretle uğraşır, alimleri, hadis talebelerini ve fakirleri himaye eder, her sene yüz bin dirhem gümüş dağıtırdı. Duası makbul sayıldığı için pekçok kimse onun duasını almak ister, kendisine yakın olmayı, Allahü tealaya yakın olma vesilesi sayardı.

Sehl Ali bin Abdullah Mervezi, Abdullah bin Mübarek'in derslerine devam ederdi. Bir gün; "Artık senin dersine gelmeyeceğim. Çünkü bugün gelirken senin cariyelerin dama çıkmış beni çağırıyorlardı. "Benim Sehl'im, benim Sehl'im!" diyorlardı. Bunların terbiyesini vermiyor musun?" dedi. Abdullah bin Mübarek, o gece talebesini toplayarak; "Sehl'in cenaze namazına gidelim." dedi. Gidip vefat etmiş buldular. Vefatını nereden anladınız dediklerinde; "Benim cariyem yok. O gördükleri Cennet hurileriydi. Onu Cennet'e çağırıyorlardı." diye cevap verdi.

Buyurdu ki: "Birinin bir lira hakkını ödemek, bin lira sadaka vermekten daha hayırlıdır."

"Eğer gıybet etseydim, yani dedikodu etseydim, anamı, babamı gıybet ederdim. Çünkü sevablarımın onlara verilmesi daha hayırlı olur."

"İlmin başı niyet, sonra anlamak, sonra yapmak, sonra muhafaza, sonra yaymaktır."

"Müstehabları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapamaz. Sünnetleri yapmakta gevşek davranmak, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da marifete, Allahü tealanın rızasına kavuşamaz."

"Biz çok ilimden ziyade az da olsa edebe muhtacız."

"Allahü tealadan korkan kimselerle beraber ol. Bid'at sahipleriyle oturmaktan sakın."

"Alimleri hafife alanın ahireti, ümerayı (devlet adamlarını) hafife alanların dünyası, dostlarını hafife alanların mürüvveti yıkılır."

"Şüpheli bir kuruşu geri vermeyi binlerce lira sadaka dağıtmaktan daha fazla severim."

"İlimde cimrilik yapan kişiye Allahü teala üç bela verir: Ya ölür, ya ilmi gider, yahut unutur veya kendine ilmi unutturacak kimse ile arkadaşlık kurar öylece ilmi gider."

"Şu dört cümle, dört bin hadis-i şeriften seçilmiştir: Kadına güvenme, mala aldanma, mideni fazla doldurma, işine yarayacak kadar ilim öğren."

Eserleri:

Kitab-üz-Zühd ver-Rekaik; Peygamber efendimizin, Eshab-ı kiram ve Tabiinin ibadet, ihlas, tevekkül, doğruluk, tevazu ve kanaat gibi ahlaki konulara dair sözlerini ihtiva eder. 1971'de basılmıştır.Kitab-ül-Cihad; cihadın fazileti ve önemine dair yazılan ilk eserdir. 1971'de neşredilmiştir. El-Müsned; hadisle ilgili bir eserdir. Kitab-ül-Birr ves-Sıla; tasavvufla ilgilidir. Es-Sünen-fil-Fıkh; fıkh bablarına göre tasnif edilmiş hadis kitabıdır. Kitab-üt-Tefsir; bir rivayet tefsiridir. Kitab-üt-Tarih; hadis ricalinden bahseden biyoğrafik bir eserdir. Kitab-ül-Erbain; kırk hadis türünün ilk örneğidir.

ABDULLAH BİN ÖMER

Eshab-ı kiramın büyüklerinden; fıkıh, tefsir, hadis ilminde en üstün olanlarındandır. En çok fetva veren ve "Fukaha-i Seb'a" adı verilen yedi Sahabiden biridir. Babası hazret-i Ömer, annesi Zeynep binti Maz'un Cümeyhi'dir. Hicretten on dört yıl önce 608'de Mekke-i mükerremede doğdu. Peygamber efendimize ilk vahiy geldikten üç sene sonra doğduğu da bildirilmiştir. 692 (H. 73)de aynı yerde vefat etti. Kabri Muhasseb'dedir.

Babası İslamiyetle şereflenince çocuk yaşta Müslüman olan Abdullah bin Ömer, İslam terbiyesiyle yetişti. Ailesiyle birlikte Medine-i münevvereye hicret etti. Yaşının küçüklüğü sebebiyle Bedr ve Uhud savaşlarına gitmekten Peygamber efendimiz tarafından men olundu. Bu sebeple ilk defa Hendek Savaşında bulundu. Mekke'nin fethi sırasında Resulullah efendimizin yanındaydı. Huneyn Savaşına (Muharebesine) katılarak büyük kahramanlıklar gösterdi. Taif Muhasarasında (kuşatmasında) öncü kuvvetleri arasında yer aldı. Mute ve Yermük Savaşlarında da bulundu. Veda Haccında Resulullah efendimizin yanında idi. Hazret-i Ebu Bekr'in hilafeti zamanında Halid bin Velid'in isyan halinde bulunan mürted (dinden dönen) kabilelere karşı açtığı sefere katıldı. Nihavend Savaşına, Kuzey Afrika fethine, Sa'id bin As kumandasındaki Horasan ve Taberistan seferine katıldı. Hazret-i Osman'ı halife seçen şurada halife olmamak şartıyla bulundu. Hazret-i Osman'ın şehid olmasından sonra halifelik işleri ile ilgilenmedi.

Hazret-i Muaviye'nin hilafeti sırasında Yezid bin Muaviye ile Bizans seferine katıldı.

Hazret-i Hüseyin ve Abdullah bin Zübeyr ile beraber Yezid'e biat etmedi. Hazret-i Hüseyin ve Abdullah bin Zübeyr'in, Yezid ve Haccac ile olan savaşlarına karışmadı. Hacca gitti ve orada vefat etti. Rivayete göre Haccac tarafından zehirli mızrakla yaralanarak şehid edildi. Mekke'de son vefat eden sahabi budur.

Abdullah bin Ömer, Peygamber efendimize çok bağlıydı. O'nun yolundan gitmek, ahlakıyla ahlaklanmak isterdi. Daima Peygamber efendimizin huzurunda durur, her nerede Resulullah'ın namaz kıldığını görse, orada namaz kılmadıkça rahat edemezdi. Çok cömerd, halim, selim bir zattı. Köle ve cariyelerinden hangisini Allahü tealaya ibadet eder görse, hemen onu azad etmek adetiydi. Hatta kölelerinin mahsus böyle görünerek kendisini aldattıklarını söylediklerinde; "Hayır için aldanmaktan iyi şey var mıdır?” buyurduğu rivayet edilir. Dünya malına gönül bağlamazdı.

Buyururdu ki:

"Ey Ademoğlu! Bedeninle dünyada ol, kalbinle ahireti bul."

"Kambur oluncaya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncaya kadar oruç tutsanız, haramdan kaçınmadıkça kabul olunmaz."

ABDULLAH BİN REVAHA

Peygamber efendimizin Eshab-ı kiramı içinde en çok sevdiği şairlerinden. Mute Harbinde şehid düşen üçüncü kumandan. İsmi Abdullah, künyesi Ebu Muhammed olup, Hazrec kabilesinin, Beni Haris kolundan, Revaha bin Sa'lebe'nin oğludur. Annesi Kebşe binti Vakıd'dır. Medineli olup, doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 629 (H. 8) senesinde Mute Muharebesinde şehid düştü.

Şairliğinin yanısıra çok etkileyici bir hitabet gücüne de sahib olan Abdullah bin Revaha, ikinci büyük Akabe biatında Müslüman oldu. Bedr, Uhud, Hendek ve Hayber muharebelerinde bulundu. Hendek Gazası sırasında Medine tarafına hendek kazılırken teşvik edici şiirler söyleyerek Eshab-ı kiramı coşturmuş, çalışmalarını hızlandırmıştı. 627 (H. 6)de Hudeybiye Müsalahasına (antlaşmasına) katılarak Biat-ı Rıdvanda bulundu (Bkz. Biat-ı Rıdvan). Resulullah efendimiz Hayber Seferinden önce dört kişilik bir seriyyenin kumandanı olarak Hayber'e gönderip; "Hayber'i gözetle, halkın arasına karış, ne konuştuklarını ve ne yapmak istediklerini öğren." buyurdu. Bu vazifeden döndükten sonra otuz kişilik bir heyetin başkanı olarak Hayber'e elçi gönderildi.

Hayber'in fethinde Resul-i ekremin maiyyetinde bulundu, fetihten sonra da Hayber mahsulünün ortakçı Yahudiler ile bölüşülmesinde yetkili kılındı. Hudeybiye Müsalahasının (antlaşmasının) imzalandığı yıl yapılamayan ve "Umretü'l - Kaza" olarak bilinen umreyi yapmak üzere Mekke'ye gitti. Umre süresince Peygamber efendimizin Kusva adlı devesinin yularını tutmuştu.

Mekke'ye girişte İslamiyeti ve Peygamberimizi medh edici (övücü), kafirleri zemmedici (kötüleyici) şiirler okudu. Hazret-i Ömer; "Ey İbn-i Revaha! Sen, Resulullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) önünde ve Harem-i şerifte nasıl şiir okuyabiliyorsun?" deyince, Peygamber efendimiz; "Ya Ömer! Ona mani olma. Allahü tealaya yemin ederim ki, onun sözleri, bu Kureyş müşriklerine ok yağdırmaktan daha çabuk, daha çok tesirlidir. Ey İbn-i Revaha devam et!" buyurdu. Peygamber efendimiz biraz sonra hazret-i Abdullah bin Revaha'ya; "Allahü tealadan başka ilah yoktur! Bir olan O'dur! Bu kuluna yardım eden O'dur! Askerlerini güçlendiren O'dur! Toplanmış olan kabileleri, bozguna uğratan da yalnız O'dur, de!" buyurdu.

Abdullah bin Revaha 629 (H. 8)da Mute Savaşına da katıldı. Peygamber efendimiz bu savaşa giden ordunun başına Zeyd bin Harise'yi (radıyallahü anh) kumandan tayin etti. Zeyd bin Harise şehid olursa yerine Cafer bin Ebi Talib'in (radıyallahü anh) geçmesini, o da şehid düşmesi halinde Abdullah bin Revaha'nın (radıyallahü anh) kumandayı almasını emretti. Bizans İmparatoru Heraklius'un yüz bin kişilik ordusuyla, üç bin kişilik İslam ordusu Mute mevkiinde karşılaştılar. Abdullah bin Revaha mücahidleri gazaya teşvik edici çok güzel şiirler söyledi. Muharebe esnasında Zeyd bin Harise'nin ve onun arkasından da Cafer bin Ebi Talib'in şehid düşmesinden sonra sancağı ve kumandayı eline alan Abdullah bin Revaha da şehid oldu. Ondan sonra da Halid bin Velid (radıyallahü anh) kumandayı ele aldı (Bkz. Mute Harbi).

İslam dininin emirlerine son derece bağlı olan Abdullah bin Revaha dünya malına ve rütbesine kıymet vermezdi. Allahü tealaya ibadet etmekte ve Peygamber efendimizin emirlerini ne pahasına olursa olsun yerine getirmekte eşine az rastlanırdı. Bütün savaşlarda bulunan Abdullah bin Revaha, Resulullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy katiplerindendi.

Şairlikteki kudreti herkes tarafından bilinir ve takdir edilirdi. Resulullah efendimiz de onun şiirlerini çok beğenir, bunların düşmana ok atmaktan daha tesirli olduğunu beyan ederdi. Onun hakkında; "Cenab-ı Hak, Abdullah bin Revaha'ya rahmet eylesin. Melaike (melekler) onun meclisiyle iftihar ederlerdi (öğünürlerdi)." buyurmuştu. Şiirleri, Divanu Abdullah bin Revaha ve Dirase fi Siretihi ve Şi'rihi adıyla yayınlanmıştır.

ABDULLAH BİN SA’D BİN EBİ SERH

Eshab-ı kiramın büyüklerinden ve Afrikiye diye anılan, Kuzeybatı Afrika’nın fatihi, büyük komutan ve vali. İsmi, Abdullah bin Sa’d bin Ebi Serh bin Haris bin Hubeyb el-Kureşi el-Amiri olup, künyesi Ebu Yahya’dır. Osman bin Affan’ın (radıyallahü anh) süt kardeşidir. Resulullah efendimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine’ye hicret etti. Ayrıca, vahy katibiydi. Sonra dinden dönerek, müşrik oldu. Mekke'ye geri döndü. Mekke’nin fethinde, Resul-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem, Abdullah bin Sa’d’ın ve Abdullah bin Hatal’ın Kabe-i muazzamanın altında bulunsalar bile öldürülmelerini emretti. Fakat Abdullah bin Sa’d, Osman bin Affan’ın yanına kaçtı. Hazret-i Osman da onu fetih tamamlandıktan ve herkes yatıştıktan sonra Resulullah’ın huzuruna götürdü. Resulullah efendimizden onun hakkında eman istedi. Peygamber efendimiz uzun müddet sükut etti. Sonra; “Evet” buyurdular. Abdullah bin Sa’d tövbe ederek, o gün Müslüman oldu. O günden sonra, onda hiç bir uygunsuz hareket görülmedi.

Abdullah bin Sa’d, Kureyş’in ileri gelenlerinidendi. Mısır’ın fethinde Amr bin As’ın ordusunun sağ kanadında komutan olarak bulundu. Buranın fethindeki bütün muharebelere katıldı. Hazret-i Osman, onu, Amr bin As’ın yerine Mısır valisi yaptı.

Rodos Adasının hazret-i Muaviye tarafından fethedilmesinden sonra, Rum imparatoru Kostantin bin Herakliüs, büyük bir kuvvet ve donanmayla, müslümanlarla denizde muharebe yapmak üzere yola çıktı. Bunu haber olan Osman bin Affan radıyallahü anh, mektuplar yazarak hazret-i Muaviye’ye Şamlılardan, Abdullah bin Sa’d’a da Mısırlılardan meydana gelen bir donanma hazırlamalarını bildirdi. Amr bin As’tan da, Abdullah bin Sa’d’ın hazırlığına yardım etmesini, mal ve silah bakımından gereken yardımı yapmasını istedi.

Şamlılardan ve Mısırlılardan meydana gelen İslam donanması, bütün ağırlıkları ile Akka sahilinde toplandı. Ayrıca Akka’dan içinde pekçok yiyecek, asker ve mühimmat bulunan 500 gemi daha temin edildi.

Rum imparatoru Kostantin ise bin gemi ile Kostantiniyye’den (İstanbul’dan) ayrıldı. İslam donanmasının hazırlıklar ve manevralar ile meşgul olduğu bir sırada, Rum donanması meydana çıktı. Şiddetle geçen savaş sonunda Rum donanması büyük bir hezimete uğradı. Rum İmparatoru yaralı olarak muharebe meydanından kaçtı.

İslam donanması zaferden sonra Akka sahiline demirledi. Abdullah bin Sa’d ve hazret-i Muaviye, halife hazret-i Osman’a Müslümanların muzafferiyetini Rum ordusunun hezimetini bildirdiler. Osman radıyallahü anh, bu haberden çok memnun oldu. Bir süre sonra Abdulah bin Sa’d’ı, Mısır valiliğine ve Afrikiye’nin fethine tayin etti. Mısır’a gelen Abdullah bin Sa’d 13 bin kişilik bir ordu ile Afrikiye üzerine yürüdü. O sırada Afrikiye’nin Batı Trablus’tan Tanca’ya kadar olan bölgesi, Gregorios isimli bir Rum valisinin idaresi altında idi. İslam ordusu Batı Trablus’a girdi. Afrikiye’nin içlerine doğru ilerlerken, vali Gregorios’a elçi gönderilerek İslama davet edildi. Gregorios buna kızarak; “Ben dininize asla girmem.” dedi. Bunun üzerine Abdulah bin Sa’d, ona tekrar elçi gönderdi ve; “Şayet Müslüman olmak istemiyorsan cizyeni ver.” diye teklifte bulundu. Gregorios; “Bir dirhem bile isteseydiniz, yine vermezdim.” cevabında bulundu ve Müslümanlarla muharebe için asker toplamaya başladı. Neticede iki ordu, bölgenin başşehri olan Subaytala yakınlarında karşılaştı. Gregorios’un ordusu 60.000 kişiydi. Bu arada, hazret-i Osman, Afrikiye fethine çıkan mücahidlerden haber alamadığı için, Abdullah bin Zübeyr komutasında bir birliği, hem haber getirmek, hem de mücahidlere yardımcı olmak gayesiyle Afrikiye'ye gönderdi. Abdullah bin Zübeyr’in kısa zamanda bölgeye gelip İslam ordusuna katılması Müslümanların cesaretini arttırdı. Günlerce süren çarpışmalar sonunda Rumlara büyük zayiat verdirildi. Gregorios öldürüldü. Subaytala şehri ele geçirildi. Bundan sonra Abdullah bin Sa’d, mücahidleri etraftaki şehirleri fethetmeleri için gönderdi. Şehirlerin bir kısmı sulh yoluyla, bir kısmı da muharebe yapılarak ele geçti. İslam ordusu, büyük ganimete kavuştu.

Abdullah bin Sa’d, bu seferi sırasında, bir yıl üç ay süreyle Afrikiye’de kaldı. Bu sefer sırasında yapılan gazalarda, müslümanlardan sadece üç kişi şehid olmuştu. Onlardan biri, şair Ebu Züeyb idi. Mısır’a döndükten sonra zafer müjdesini ve elde ettiği ganimetlerin beşte birini hazret-i Osman’a gönderdi. Geri kalan ganimeti mücahidler arasında paylaştırdı.

Abdullah bin Sa’d, 656 (H.36) senesinde, bir rivayete göre Askalan’da, bir rivayete göre de Remle’de vefat etti. Vefatından önce Allahü tealaya; “Ya Rabbi! Son amelimi namaz kıl!” diye yalvarmıştı. Bir gün sabah namazında, oturup sağına selam verdikten sonra, sol tarafına selam verirken ruhunu teslim etti.

ABDULLAH BİN SEBE'

Müslümanlar arasında ilk fitneyi çıkaran ve Eshab-ı kiram düşmanlığı aşılayan Yahudi dönmesi, "Sebeiyye" diye bilinen sapık yolun kurucusu. Aslen Yemenli olup, doğum tarihi belli değildir. Annesi San'alı siyahi bir Yahudidir.

Hazret-i Osman'ın halifeliği zamanında Yemen'den Medine'ye gelerek Müslüman olduğunu söyledi. Halifenin gözüne girmek istediyse de yüz bulamadı. Bunun üzerine her yerde halifeyi kötülemeye başladı. Fitne ve fesat çıkaracağı anlaşılarak Medine-i münevvere dışına çıkartıldı. Bunun üzerine gittiği Basra, Şam ve Kufe'de de Halife Osman'ın aleyhindeki faaliyetlere devam etti. Eshab-ı kiramın büyüklerinin aleyhinde uygunsuz sözler söyleyerek kardeşi kardeşe düşürmeye çalıştıysa da taraftar bulamadı. Mısır'a gelerek cahilleri etrafına topladı. "Hazret-i İsa'nın döneceğine inanıp da hazret-i Muhammed'in döneceğini yalanlayana şaşarım." diyerek, ric'at fikrini ortaya attı. "Halifelik hazret-i Ali'nin hakkıydı, hazret-i Osman onun hakkına tecavüz ederek zalimlik yaptı." dedi. Hatta hazret-i Ebu Bekr ve hazret-i Ömer'in hilafete geçmeye hakları olmadığını, onların ve diğer Eshab-ı kiramın zulüm işlediklerini ileri sürdü. Cahil kimselerden etrafına topladığı taraftarları vasıtasıyla Müslümanları halifeye karşı ayaklanmaya teşvik etti. Abdullah ibni Sebe' ve taraftarlarının yaptığı menfi propagandalar tesirinde kalarak Mısır ve Irak'tan Medine'ye gelen isyancılar hazret-i Osman'ı şehid ettiler.

Hazret-i Osman'ın şehid edilmesinden sonra halife olan hazret-i Ali zamanında da fitne ateşini körüklemeye çalışan Abdullah ibni Sebe', Kufe'ye giderek hazret-i Ali'ye yaranmak istedi. Abdullah ibni Sebe'in fitnenin başı olduğunu bilen hazret-i Ali, onu Medayin şehrine sürdü. Hazret-i Ali'ye sen tanrısın diyecek kadar ileri giden Abdullah ibni Sebe' ve adamları, Cemel ve Sıffin vak'asında Müslümanların karşı karşıya gelmesine sebep oldukları gibi, hazret-i Ali'yi de şehid ettiler. Hazret-i Ali şehid olunca; "O ölmedi. Bulutlara yerleşti, şimşek, yıldırım onun emri ile olmaktadır." diyen Abdullah ibni Sebe' daha nice düzmece sözleri ile cahilleri aldatıp Müslümanları içeriden yıkmaya çalıştı. İbn-i Sebe'in fikirleri başlangıçta pek kabul görmediyse de Müslümanlar arasına ayrılık ve fitne tohumları atılmış oldu. Ne zaman ve nerede öldüğü kesin olarak bilinmeyen Abdullah ibni Sebe', İslam ümmeti arasına kapanmaz bir ikilik ve fitne soktu. Fakat Ehl-i sünnet alimleri, ayet-i kerime ve hadis-i şeriflere dayanarak, Abdullah ibni Sebe' ve onun yolunda olanların yazdığı bozuk kitaplarına ve düzmece sözlerine çok sağlam cevaplar verdiler.

ABDULLAH BİN ÜMMİ MEKTUM

Eshab-ı kiramın ilk iman edenlerinden. Resulullah'ın ikinci müezzini ve Medine valisidir. İsmi, önceden Husayn iken, Peygamber efendimiz "Abdullah" olarak değiştirdi. İsminin Amr olduğu da rivayet edilir. Annesi Ümmü Mektum Atike binti Abdullah el-Mahzumiyye'dir. Mekke'de ilk vahyin gelmesinden önce doğdu. 636 (H. 15) senesinde vefat etti.

İlk Müslümanlardan olan Abdullah bin Ümm-i Mektum, Mekke'de kafirlerin zulüm ve eziyetleri dayanılmaz hale gelince, Medineli Müslümanlara dini esasları öğretmek için Medine-i münevvereye hicret etti. Ama olup, sesi çok gürdü. Sabah namazında, önce hazret-i Bilal, sonra İbn-i Ümmi Mektum ezan okurdu. Kafirler ile silahlı mücadele başlayınca, gazve ve seriyyelerde vazife aldı. Savaşlarda, gür sesiyle düşmanın moralini bozardı. Bazı savaşlarda Peygamber efendimiz onu Medine-i münevverede vali olarak bırakırdı.

Veda Haccına katıldı. Peygamberimiz Veda Hutbesini okurken, gür sesiyle hutbeyi tekrarladı. Hazret-i Ebu Bekr'in hilafetinde müezzinlik yaptı. Hazret-i Ömer devrinde de İslam ordusunda vazife aldı.

Abdullah bin Ümmi Mektum radıyallahü anh, Kur'an-ı kerimi ezbere bilenlerdendi. Kur'an-ı kerimin kıraatini öğretirdi. Sohbet aşığıydı. Evi, Mescid-i Nebi'ye uzakta olmasına rağmen daima namaza gelirdi. Mescide gelirken hazret-i Ömer yardım ederdi. Mücahid olup, her zaman cihadlara katılmak isterdi. Gözleri görmediği için fiilen katılamamaktan çok üzülürdü. İranlılarla yapılan harplerden Kadisiyye Savaşında bulundu.

636 (H.15) senesinde yapılan Kadisiyye Meydan Muharebesinde elinde sancak olduğu halde bir tepeye çıktı. Gür sesiyle düşmanın moralini bozdu. İbn-i Ümmi Mektum'un bu muharebede şehid olduğu veya dönüşünde vefat ettiği rivayet edilir.

ABDULLAH BİN ZEYD

Ezan-ı Muhammediyyenin okunuşunu rüyasında görüp, Peygamber efendimize haber veren ve Sahib-ül-ezan lakabı ile meşhur olan sahabi. İsmi, Abdullah bin Zeyd bin Abd-i Rabbih’tir. Künyesi Ebu Muhammed, annesinin ismi Sade binti Küleyb bin Yesaf bin İnebe bin Amr’dır. Medine’nin ileri gelen kabilelerinden Hazrec’e mensup olduğu için Hazreci, Medineli ilk Müslümanlardan olduğu için Ensari nisbeleriyle bilinir. Miladi 591 senesinde Medine’de doğdu. 652 (H.32)de 64 yaşındayken Medine-i münevverede vefat etti.

İslamiyetten önceki Araplar arasında okuma ve yazmayı bilen az kimselerden biri olan Abdulah bin Zeyd radıyallahü anh, sevgili Peygamberimizin Mekke-i mükerremeden Medine-i münevvereye hicretlerinden üç ay kadar önce vuku bulan İkinci Akabe bi’atında bulunup, müslüman olma şerefine kavuştu. Bedr, Uhud ve Hendek gazalarında ve diğer bütün savaşlarda bulundu. Hicretin birinci senesinde (M.623) Peygamber efendimiz, Müslümanları namaza davet için ne yapayım, diye Eshab-ı kiram aleyhimürrıdvanla istişare etti. O güne kadar, “Essalatü Cami’a” denilmek suretiyle mü’minler namaza davet edilirdi. Eshab-ı kiramdan bazıları; “Namaz vakti gelince bir alem yani bayrak dikilsin, onu görenler birbirine haber verirler.” dediler. Peygamber efendimiz bu fikri beğenmedi. Bazıları; “Yahudiler gibi boru çalınsın.” dediler. Peygamberimiz bu fikri de beğenmedi. “Bu, Yahudilerin işidir.” buyurdu. “Nakus yani çan çalınsın.” diyenler oldu. Peygamber efendimiz; “Bu, Hıristiyanların işidir.” buyurarak kabul etmedi. Yüksek bir yere ateş yakılıp, namaz vaktinin haber verilmesini teklif edenler oldu. Sevgili Peygamberimiz bunun mecusilere ait olduğunu bildirdiler. Bu sırada Abdullah bin Zeyd radıyallahü anh Peygamber efendimize gelerek; “Ya Resulallah! Bu gece rüyamda, üzerinde iki parçadan yeşil elbise bulunan ve elinde bir çan taşıyan kimse yanıma gelip beni dolaştırdı. Ona; Ey Allah’ın kulu! Bu çanı satar mısın? deyince; Ne yapacaksın? dedi. Onunla namaza davet edeceğiz, dedim. Bu sözüm üzerine; Ben sana ondan daha hayırlı olanı tarif edeyim mi? dedi. Olur. Nedir o? dedim. Kıbleye karşı durdu ve yüksek sesle ezanın mübarek kelimelerini okudu. Biraz durduktan sonra aynı kelimeleri tekrar ederek, sonuna doğru, “Kad kamet-is-salatü” cümlesini ilave etti” dedi. Bunun üzerine Resulullah efendimiz; “İnşaallah bu rüya haktır! Bilal ile birlikte kalk da, gördüğünü ona öğret. Ezanı okusun. Çünkü, onun sesi seninkinden daha yüksek ve daha gürdür.” buyurdu. Hazret-i Bilal kalktı. Mescid-i şerifin yakınında bulunan yüksek bir dama çıkarak, ilk ezanı, öğretilen kelimelerle okudu.

Hazret-i Ömer, Bilal-i Habeşi’nin (radıyallahü anh) okuduğu ezan sesini işitince, koşarak Resulullah efendimizin huzuruna geldi. Hazret-i Bilal’in söylediği kelimeleri, aynen rüyasında gördüğünü arz etti. O gece, Eshab-ı kiramdan bazıları da aynı rüyayı görmüşlerdi. İşte bu sırada; “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman, hemen Allahü tealanın zikri olan namaza gidiniz. Alış-verişi bırakınız. Bu, bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.” mealindeki Cum’a suresinin 9. ayet-i kerimesi nazil oldu. Böylece, ezan vahiy ile de bildirildi. İşte o günden sonra, her namaz vakti ezan okunması sünnet oldu.

Abdullah bin Zeyd, Sahib-ül ezan diye anılması dolayısıyla şu manadaki beytleri söylemiştir:

“Çok çok hamd ederim celal ve ikram sahibi olan Allah’a, ezandan dolayı. Getirdi onu bana, Allah’dan bir müjdeci. Ne muazzez, ne muhterem bir müjdeciydi o. Ard arda geldi üç gece. Geldikçe de artırdı nazarımdaki vakar ve hürmetini.”

Abdullah bin Zeyd radıyallahü anh, 624 (H.2) senesinde yapılan Bedr Muharebesine ve diğer bütün harplere katılarak, büyük kahramanlıklar gösterdi. Mekke’nin fethinde Müslümanlar, Mekke-i mükerremeye girdikleri zaman, Hazrec kabilesinin Harisoğulları kolunun bayrağını taşıdı. Bunun ardından Huneyn Gazasına da iştirak ederek, büyük yararlıklar gösterdi. Tebük Gazasına da iştirak eden Abdullah bin Zeyd radıyallahü anh, döndükten sonra, Peygamber efendimizin veda haccında da bulundu. Bu sırada bütün servetini ve hayvanlarını fakirlere sadaka olarak dağıttı. Kendisine, sadece binek olarak bir kısrak alıkoydu. Hazret-i Osman’ın hilafeti sırasında, 64 yaşındayken Medine-i münevverede vefat etti. Cenaze namazını hazret-i Osman kıldırdı. Cennet-ül Baki Kabristanında defnedildi.

Orta boylu olan Abdullah bin Zeyd, cömertliği ile tanınmıştı. Sıkıntı ve zaruret içinde yaşadığı halde, mallarını Allah yolunda sarf ederdi. Arazisi az olduğundan, hayvan besler ve bunları çoğu kere fakirlere tasadduk ederdi. Abdullah bin Zeyd’in, Müslüman olduktan sonra doğan Muhammed adında bir oğlu vardı.

Resulullah efendimize karşı muhabbeti ve bağlılığı çok fazla olan Abdullah bin Zeyd, pek az hadis-i şerif rivayet etmiştir. İmam-ı Buhari’ye göre, sadece ezan hakkındaki hadis-i şerifi; İbn-i Hacer-i Askalani’ye göre ise, altı veya yedi tane hadis-i şerif bildirmiştir.

Abdullah bin Zeyd şöyle buyurdu: Dünyada olup da ahiret hayatı yaşıyan insan, saadet içindedir. Bir insan yaşadığı müddetçe Allahü tealayı hatırından çıkarmayıp, O’na hep yalvarırsa, ahirette merhametine sebep olur. Böylece ahiret hayatı yaşamış olur.”

ABDULLAH BİN ZÜBEYR

Eshab-ı kiramdan. Aşere-i mübeşşereden, yani dünyadayken Cennet'le müjdelenen on Sahabi'den biri de Zübeyr bin Avvam'ın oğludur. Annesi, hazret-i Ebu Bekr'in kızı Esma'dır. 624 (H. 2) senesinde Medine'de doğdu. Hicretten sonra doğan ilk çocuktur. Adını Peygamber efendimiz koydu. 692 (H. 73)de Mekke-i mükerremede vefat etti.

Yedi yaşındayken babası tarafından Peygamber efendimize getirilen Abdullah bin Zübeyr radıyallahü anh, O'na biat etti. Henüz çocuk denecek yaşta babası ile birlikte Suriye'nin fethine katıldı ve Yermük Muharebesinde bulundu. 639 (H. 19)da Mısır'ın fethine katıldı. Hazret-i Osman'ın halifeliği zamanında Afrıkiyye (Tunus) Seferine de katılarak 20 bin mücahid ile 120 bin düşmana karşı kahramanca çarpıştı. Bu savaşta düşman kumandanı Romalı Gregor'u öldürerek zaferin kazanılmasında büyük bir rol oynadı. 650 (H. 30)de Kufe valisi Said bin As kumandasındaki ordu ile Horasan, Taberistan ve Cürcan'a yapılan sefere katılarak büyük yararlıklar gösterdi. Hazret-i Osman'ın emriyle Kur'an-ı kerimin nüshalarını çoğaltmak için kurulan dört kişilik heyette bulundu. Hazret-i Osman'ın evi isyancılar tarafından kuşatılınca, ileri gelen Sahabilerin oğullarıyla birlikte halifeyi büyük gayretle savundu. Fakat halife şehid edildi. Cemel Vak'asında babasıyla birlikte hazret-i Aişe'nin yanında yer aldı. Cemel Vak'asından sonra teyzesi hazret-i Aişe ile Medine'ye dönen Abdullah bin Zübeyr, hazret-i Muaviye'nin halifeliği sırasında Medine'de kaldı. Hazret-i Muaviye'nin vefatından sonra iktidara gelen oğlu Yezid'e biat etmeyip, hazret-i Hüseyin ile birlikte Mekke'ye geldi. Hazret-i Hüseyin Kufe'ye davet edilince, bu daveti kabul etmesini uygun görenlerden birisi de Abdullah bin Zübeyr idi.

Hazret-i Hüseyin'in Kerbela'da şehid edilmesinden sonra, Yezid'in adamlarını Hicaz'dan çıkararak halifeliğini ilan etti. Mekke ve Medine halkı ona biat etti. Böylece 680-681 (H. 61)de Abdullah bin Zübeyr bütün Hicaz'a hakim oldu. Bunun üzerine Yezid, Müslim bin Ukbe kumandasında büyük bir orduyu Abdullah bin Zübeyr üzerine gönderdi. Müslim, Harre Savaşı sonunda Medine-i münevvereyi ele geçirdi. Bu savaşta Medine halkından ve Eshab-ı kiramdan pekçok kimse şehid oldu. Müslim bin Ukbe, Mekke üzerine yürüdüğü sırada vefat etti. Yerine geçen Husayn bin Numeyr es-Sekuni 683 (H.64) senesinde, Abdullah bin Zübeyr'i Mekke'de 64 gün muhasara etti. Bu sırada Yezid'in ölüm haberi Mekke'ye ulaşınca, Husayn muhasarayı kaldırıp Şam'a döndü. Bu sırada Kabe-i muazzama yandı. Abdullah bin Zübeyr yeniden yaptırarak Hacer-ül-esvedi de içeri aldı. Peygamber efendimizin türbesini tamir ettirdi. Yezid'in vefatından sonra Hicaz, Yemen, Irak ve Horasan halkı Abdullah bin Zübeyr'e biat edip, halife olarak tanıdılar. Dokuz sene Mekke'de halife oldu. Adına para bastırdı.

Abdülmelik bin Mervan Emevilerin başına geçince, önce Irak'a asker sevk edip, Abdullah bin Zübeyr'in kardeşi Mus'ab'ı öldürttü. Sonra da meşhur Haccac bin Yusuf es-Sekafi'yi Hicaz'a gönderdi. Haccac 691 (H.72) yılında Mekke'yi kuşattı. Mancınıklarla şehri tahrib etti. Muhasara altı buçuk ay sürdü. Abdullah bin Zübeyr atılan bir taşla alnından yaralandı. Sonra Haccac'ın askerleri onun üzerine atılıp şehid ettiler.

692 (H.73) yılında şehid olduğu zaman validesi Esma o esnada sağ idi. Haccac'ın karşısına çıkarak, bir takım acı sözler söyledi. Abdullah'ın şehadetinden sonra, Abdülmelik bin Mervan Kabe'nin bir duvarını yeniden yaptırarak, Hacer-i Esved-i eski yerine koydurdu ve bugünkü şeklini verdi.

Abdullah bin Zübeyr, şecaat ve cesaretiyle birlikte çok ibadet ederdi. Namazda o kadar huzura dalardı ki, tarifi mümkün değildir. Babası onun hakkında; "İnsanların Ebu Bekr-i Sıddik'e en çok benzeyeni." buyurmuştur.

Eshab-ı kiramın fıkıh, tefsir ve hadis alimlerinden ve "Abadile" (Dört Abdullah)den biri olan Abdullah bin Zübeyr, Resulullah efendimizden bizzat işiterek hadis-i şerif rivayet ettiği gibi, babasından, hazret-i Ebu Bekr, hazret-i Ömer ve hazret-i Osman'dan, teyzesi hazret-i Aişe'den, hazret-i Ali gibi Eshab-ı kiramın ileri gelenlerinden de hadis-i şerif rivayet etmiştir. Onun bildirdiği otuz üç hadis-i şerifin tamamı Ahmed bin Hanbel'in Müsned adlı kitabında yer almıştır. İslamiyette ilk olarak yuvarlak gümüş parayı Mekke-i mükerremede bastıran odur.

Resulullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) işiterek rivayet ettiği bazı hadis-i şerifler şunlardır :

Benim mescidimde kılınan namaz, Mescid-i Haram hariç diğer mescidlerde kılınan namazlardan üstündür. Mescid-i Haram'da (Kabe'de) kılınan bir namaz, burada (peygamber mescidinde) kılınan 100 namazdan efdaldir (üstündür).

Nikahı ilan ediniz.

Allah yolunda bir gece bekçilik yapmak, bin geceyi ihya etmekten ve bin gündüzü oruçlu geçirmekten daha efdaldir.

Şayet ümmetimden, Allah'tan başkasını dost edinseydim, Ebu Kuhafe'nin oğlunu (Ebu Bekr'i) dost edinirdim. Ancak o, din kardeşim ve (hicret esnasında) mağaradaki arkadaşımdır.