Geri

   

 

 

İleri

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: KERBELA’NIN İNTİKAMINI ALMAK İSTEYEN KİŞİ

Kerbelâ İntikamını Almak Dâvasi İle Ortaya Çıkan İkinci Adam : Muhtar b. Ebl Ubeyd.üs SakafI :

Şamlılarla çarpıştıktan sonra ricat eden Tevbeciler ve Fedaîler Birliğinden Küfeli olanların Küfe'ye döndükleri sırada, Muhtar b. Ebî Ubeyd-üs Sakafî, Küfe zindanında mahbus bulunuyordu. Taberi-Tarih c. 7, 6. 80

Muhtar, Peygamberimizi.-ı zamanında Müslüman olmuştu. Kendisinin Sahâbe'den olup olmadığı belli değildir.

Muhtar, Sakîf kabilesinin büyüklerindendi. Rey ve görüş sahibi, hatip, cesur ve çok zeki idi. Dindarlığı azdı. Zehebî-ÂIâmünnübelâ c. 3, s. 233

Abdullah b. Ömer'in rivayetine göre: Peygamberimiz. Sakîf'ten bir Kezzab (Yalancı) bir de, çok adam öldürücü kişi çıkacağını haber vermigti.

Yalancı olanı, Muhtar b. Ebî Ubeyd, çok adam öldürücü olanı da, Hac-cac b. Yusuf du. Tirmizî-Sünen c, 4, s. 480

Muhtar, kendisine, Allah tarafından vahiy ve ilham geldiğini, gaybı bildiğini iddia edecek kadar ileri gitmişti. Zehebi-S. Âlim C. 3, s. 353

Müslim b. Akil; Hazret-i Hüseyin tarafından Küfe'ye gönderildiği zaman, Küfe'de, Muhtar'ın evine inmiş, Ubeydullâh b. Ziyad gelip Küfe'de işe başlayıncaya kadar onun evinde kalmıştı. Dineveri-KItabül'ahbar s. 231, 233

Haccac b. Yûsuf; Abdullah b. Zübeyr'in cesedini, astırdığı hurma ağacından İndirtip Yahudi kabirlerinin içine attırdıktan sonra Abdullah b. Zübeyr'in annesi Esma bint-İ Ebi Bekr'i, adam gönderip yanma getirtmek istedi. Esma, Haccac’ın yanma gelmekten imtina etti.

Haccac -Ya benim yanıma gelirsin, yahut da, seni saç örgülerinden yakalayarak sürükleyip, getirecek olan kişileri gönderirim sana!» diyerek tekrar haber saldı.

Esmft, yine onun yarana gelmekten imtina etti ve -Vallahi, beni, saç örgülerimden yakalayarak sürükleyecek nlan kişileri bana göndermedikçe, senin ^anına dönmedi, uğramadı. Müslim-Sahih c. 7 s. 191.

Bunun üzerine Haccac, kalkıp Esinâ'nın yanından ayrıldı ve bir daha da onun ayak kaplarını aldıktan sonra acele Esmâ'nm yanına vardı ve «Allah düşmanına yaptığımı nasıl1 buldun?» dedi.

Esma «Gördüm ki; sen, onun üzerine yürüdün, dünyasını yıktın. O da, senin üzerine yürüdü, âhiretini yıktı!

Bana haber verildiğine göre: sen, ona (Ey İki Kuşaklı Kadının Oğlu!) di. yormuşsun.

Vallahi, ben, gerçekten İki Kuşaklı Kadın'ım!

Ben (Hicret gecelerinde) o iki kuşaktan blrisile Resûlullâh aleyhisselâm'ın yiyeceğini, Ebû Bekir'in yiyeceğini, hayvanların erişemeyecekleri yere kaldı-np asıyordum.

Diğerine gelince, o da her kadının muhtaç olduğu ve kendisinden müstağni kalamayacağı fistanı ve entarisidir.

Fakat, sen şunu iyi bil ki: Resülullâh aleyhisselâm, bize: Sakif kabilesi içinde çok yalancı bir kişi ile çok adam öldürücü bir kişinin çıkacağını haber vermıştir.

Çok yalancı olan kikinin (Muhtar b. Ebî Ubeyd-Easekafî) nin çıktığını gördük. Çok adam öldürücüye gelince, sanırım ki o da, yensin!» dedi. Bunun üzerine Haccac -Benim deri ayak kaplarımı bana gösterin!" dedi ve yanına gelmiyeceğim!- dedi.

Haccac’ın ele geçirip öldürdüğü İnsanların sayısı yüz yirmi bine dolmuştu. Tirmizl-Sünen c. 4, s. 499.

Muhtar'ın, Küfe'de Ayaklanmağa Niyetlenmesi ve Döğülüp Zindana Atılması : .

Küfe Eşrafından ve Ehl-i Beyt Tarafdarlanndan Hâni b. Urve'nin, İbn-i Ziyad tarafından döğülüp haps edildiği ve Müslim b. Akîl'in, İbn-i Ziyad'ı köşkünde kuşattıktan sonra Küfeliler tarafından yapa yalnız ve yardımsız bırakıldığı ve duruma İbn-i Ziyad'ın hâkim olduğu sırada Taberi-Tarih c. 6, a. 206-210. Muhtar, kendi köyü olan Hutarniye (Lekıf) köyüne gitmiş bulunuyordu.

Muhtar, köyünden çıkıp akşamdan sonra Küfe'ye gelmiş, Fil kapısına kadar ilerlemişti.

İbn-i Ziyad; Amr b. Hureys'e, Sancak açmasını, Mescidde oturup bütün halkı Sancağın altında toplanmağa davet etmesini emr etmişti.

Muhtar; Fiî kapısında dikilip dururken, İbn-i Ziyad’ın adamlarından Hâni b. Ebî Hayyet-ül Vâdiî, ona rastladı ve «Sen, burada ne için duruyorsun? Ne halkın yanındasın, ne de, evindesin?» diye sordu.

Muhtar «Sabaha çıkınca, sizin işlediğiniz çok büyük hatanızı, suçunuzu ele ahp ortalığı sarsmayı düşünüyorum!» dedi.

Hâni b. Ebî Hayye «Vallahi, sanıyorum ki: sen, kendini öldüreceksin!» dedikten sonra Amr b. Hureys'in yanma varıp Muhtar'la aralarında geçen konuşmayı ona haber verdi.

Amr b. Hureys, yanında bulunan Abdurrahman b. Ebî Umeyr'e «Kalk, amucanın oğlunun yanına var. Ona haber ver ki: o, adamının nerede bulunduğunu bilmiyor!

Sakın, kendi kendine bir yol ve iş tutmağa kalkmasın!» dedi, Abdurrahman, Muhtar'a gitmek üzre ayağa kalktı.

Zaide b. Kudâme, Amr b. Hureys'e «O, emân verdiğin takdirde, sana gelir.» dedi.

Amr b. Hureys «O.ıa, benim tarafımdan emân verilmiştir. Onun, vali İbn-i Ziyad'a karşı bir hareketi varsa, lehinde en güzel şekilde gehâdet mevkiinde bulunacağım ve kendisini en güzel şekilde kayıracağım!» dedi.

Zaide b. Kudame «Öyle olunca, inşâallâh hayırdan başka bir şey olmaz!» dedi.

Abdurrahman, Zaide ile birlikte Muhtar'ın yanma vardılar. Ona, İbn-i Ebî Hayye'nin ve Amr b. Hureys'in söylediklerini anlattılar. Kendi kendine bir iş tutmağa kalkışmaması için and verdiler ,

Bunun üzerine, Muhtar, İbn-i Hureys'in yanına vardı. Selâm verdi. Sabaha kadar onun Sancağı altında oturdu.

'Fakat, halk, .Muhtar'ın işini ve yaptığını anıyor ve konuşuyorlardı. Umâre b. Ukbe b. Ebî Muayt gidip bunu İbn-i Ziyad'a söyledi.

Güneş doğup yükseldiği zaman, İbn-i Ziyad'ın kapısı açıldı. îçeri girmeleri için, halka izin verildi.

Muhtar da, içeri girenler arasında idi.

İbn-i Ziyad, Muhtar'ı yanına çağırdı. Ona «Sen, İbn-i Akîl'e yardıma gelen cemâat içinde, imişsin?» dedi.

Muhtar «Ben, böyle bir şey yapmış değilim. Fakat, gelip Amr b. Hureys'-in Sancağı altına indim ve onunla birlikte geceledim, sabahladım.» dedi.

Amr b. Hur ey s «Doğru söylüyor o! Allah, sana iyilikler versin!» dedi.

İbn-i Ziyad, Muhtarın Önüne geldi ve elindeki değneğini kaldırıp yüzüne çarptı. Muhtar'ın göz kapaklarını yukarı fırlattı.

«Eğer, senin lehinde Amr b. Hureys'in şehâdeti olmasaydı, boynunu vururdum! Götürürüz bunu zindana!» dedi.

.Muhtar, zindana götürülüp orada haps edildi. Hazret-i Hüseyn'in Kerbelâ'da şehâdetine kadar zindanda kaldı.

Muhtar'ın Zindandan Çıkarılması:

Muhtar, Zaide b. Kudârne'yi, Medine'de oturan eniştesi Abdullah b. Ömer'e gönderdi. Zindandan çıkarılması için, İbn-i Ziyad'a emir vermesini Yezİd b. Muaviye'ye yazmasını ondan diledi.

Zaide, Medine'ye gidip durumu Abdullah b. Ömer'e bildirdi.

Muhtar'ın kız kardeşi ve Abdullah b. Ömer'in zevcesi Safiyye, kardeşinin 2indanda bulunduğunu öğrenince, feryad-ü figana başladı.

Abdullah b. Ömer de, Yezid b. Muaviye'ye bir yazı yazıp Zaide ile gönderdi.

Abdullah b. Ömer, yazısında şöyle dedi :

«İmdi, Ubeydullâh b. Ziyad, Muhtar'ı haps etmiş. O, benim kaim bira-derimdir. Ben, onun af ve selâmetini, halini düzeltmesini arzu ederim.

Allah, bize ve sana iyilikler versin.

Eğer, İbn-i Ziyad'a bu hususta yazı yazmayı,ve Muhtar'ın serbest bırakılmasını etnr etmeyi uygun görürsen, yap bu işi!.

Vesselâmü aleyk!»

Zaide, yazıyı yanına aldı. Hayvanına binip Şam'a, Yezid'in yanma vardı.

Yezîd, yazıyı okuyunca, güldü. Sonra da «Ebû Abdurrahman, kayırıyor. Onun böyle yapmağa hakkı var.» dedi ve İbn-i Ziyad'a şöyle yazdı :

«İmdi, yazımı görünce, Muhtar b. Ebî Ubeyd'İ serbest bırak. Vesselâmü aleyk!»

Zaide, Yezid'in mektubunu getirip İbn-i Ziyad'a verdi.

İbn-i Zİyad; Muhtar'ı, zindandan çıkarttı. «Sana, üç gün möhlet verdim. Eğer, üç günden sonra, seni Küfe'de görürsem, sana verdiğim emândan beriyim, uzağım!» dedi.

Muhtar, İbh-i Ziyad'ın yanından ayrılıp evine gitti. Üçüncü gün Küfe'-den ayrılarak Hicaz'a gitti. Taberi-Tarih c. 7, s. 58-59

Muhtar'ın, Hâni b. Ebi Hayye İle Görüşmesi :

Hâni b. Ebî Hayyet-el Vâ'diî, Ramazan Omresi için Mekke'ye gelmişti. Orada Muhtar'Ia görüştüler.

Muhtar, ondan, halini ve Küfe halkının durumunu sordu.

Hâni de, ona bu hususta bilgi verdikten sonra, Küfelileri derleyecek toplayacak, tek görüş üzerinde birleştirecek bir adam bulunmadığını söyleyince, Muhtar «ben, Ebû İshak'im! Vallahi, onları hak üzerinde toplayacak, boş volda binitlenenleri yok edecek, her muannid cebbar ve zâlimi Öldürecek ben'im!» dedi.

Hâni «yazıklar olsun sana ey İbn-i Ebî Ubeyd! Gücün yeterse, halkı dalâlete bırakma! Amma, bu işin adamı sen değilsin, senden başkasıdır.

Eğer, sen, fitne ve fesad adamı olursan, halkın en kısa ömürlüsü ve en kötü amellisi olursun!» dedi.

Muhtar «ben, halkı, fitne ve fesad çıkarmağa değil, doğru yola ve birleşmeğe davet edeceğim!» dedi. Fırlayıp ayağa kalktı ve Küfe'ye gitmeğe hazırlandı. Taberi-Tarih c.,7, s. 63

Muhtar'ın, Abdullah b. Kâmil'le Birlikte Küfe'ye Dönüşü:

Muhtar, Mekke'de Abdullah b. Zübeyr'in en yakın adamlarından oldu. Muhammed b. Hanefiyye'nin de, yanma gider, gelirdi.

Muhtar, bir gün, Muhammedi b. Haneffiyye'ye «Ben, Irak'a gideceğim' dedi.

Muhammed b. Hanefiyye «git! Şu Abdullah b. Kâmil-ül Hemdânî'yi c yanında götür!» dedi ve Abdullah b. Kâmil'e gizlice «Ondan sakın. Bil ki or pek güvenilmez!» diye tenbihde bulundu.

Muhtar, Abdullah b. Zübeyr'in yanma gidip «Sen, benim Irak'taki mevkiimi biliyorsun. Benim, orada bulunmam, senin için, şurada bulunmamda faydalıdır.» dedi.

Abdullah b. Zübeyr, izin verince, Abdullah b. Kâmil'le birlikte Irak'a hareket ettiler.

Uzeyb mevkiine geldikleri zaman, Muhtar, Abdullah b. Kâmil'e «Ban, Küfe halkı hakkında bilgi ver!» dedi.

Abdullah b. Kâmil «Halkı, kaptansız dolaşan bir gemi halinde geride t rakmıştım!» dedi.

Muhtar «Ben, o geminin kaptanıyım!» dedi. İbn-i Sa'd-Tabakat c. 5, s. 264

Muhtar'ın, İbnül Irk ve Seleme b. Mersed'Ie Görüşmeleri :

Sakîf'in âzadlısı İbn-ül Irk, Hicaz'dan dönerken Muhtar'a rastladı, onu la selâmlaştılar.

İbn-ül Irk, Muhtar'ın göz kapaklarının yukarı fırlamış olduğunu görü ce «Allah, geçmiş eylesin! Ne oldu gözüne?» diye sordu.

Muhtar «Gözlerime, zâniyenin oğlu (İbn-i Ziyad) değnekle çarptı. Gözl rim, gördüğün hale geldi!» dedi:

İbn-til Irk «Onun parmakları çolak olmadı mı?» dedi.

Muhtar «Eğer, ben de, onun parmaklarım, damarlarını ve azalarını pa ça parça kesmezsem, Allah, beni öldürsün!» dedi.

İbn-i Irk, Muhtar'ın bu sözüne şaştı ve «Allah, sana iyilikler versin! S bunu yapacağını nereden biliyorsun?» dedi.

Muhtar «Sen, benim söylediğim sözü aklında tut! Onun, doğru olduğuı göreceksin!» dedi.

Taf'da' (Kerbelâ'da) zulmen şehid edilen Müslümanların Seyyid'i Hz Hüseyn'in ve oğlunun kanlarının aranması ve intikamlarının alınması baf açılınca da, Muhtar «Rabb'ına and olsun ki: O'nun öldürülmesine kargılık olarak Yahya b. Zekeriyya aleyhisselâmın kanı karşılığında öldürülenler sayısı kadar lbn-i Abbas’ın, Peygamberimizden rivayet ettiği bir Hadis'e göre. yüce Allah, Peygamberimize «Yahya b. Zekeriyya'nın kanına karşı yetmiş bin kişi Öldürmüştüm. Senin kızının oğlu için ise yetmiş bin ve yetmiş bin kişi öldüreceğimi- diye vahy etmişti. (Hâkim-Müstedrek c. 3, s. 178) onlardan öldüreceğim!» dedi.

İbn-ül Irk «Sübhânallâh! Bu da, en şaşılacak bir haberdir doğrusu!» dedi.

Muhtar «Sana söylemiş olduğum bu sözü de, aklında tut! Onun da doğru olduğunu göreceksin!» dedi. Hayvanını yürütüp yoluna devam etti, Taberi-Tan'h c 7, s. 50-60

Muhtar, yolda Seleme b. Mersed-ül Hemdânî'ye rastladı.

Seleme, Arapların en cesuru idi. Kendisi, çok dindardır Birbfrlerile mu-safaha ettiler.

Muhtar, ona, Hicazdaki durumu haber verdi. «Sen de, bana Küfe'deki halktan bilgi ver?» dedi.

Seleme «Çobanlarım gayb etmiş koyun sürüsü gibidirler!» dedi.

Muhtar «Ben, onları en, güzel şekilde idare eder ve erişecekleri sonuca ep iyi eriştiririm!» dedi.

Seleme «Allâh'dan kork! îyi bil ki: ölecek, diriltilecek ve muhasebe olunacaksın.

Amelin hayırlı ve iyi ise, hayırla mükâfatlanacaksın.

Amelin şerli ve kötü ise, ona göre cezasını çekeceksin!» dedi. Ayrıldılar.

Muhtar'ın Küfe'deki Temas ve Faaliyetleri :

Muhtar, Cuma günü Bahr-ül Hîre'ye geldi, tnip orada gusl etti. Hafifçe yağ süründü. Elbisesini giydi. Sarığım sardı. Kılıcım kuşandıktan sonra hayvanına bindi. Sekûn Mescidine ve Kinde namazgahına uğradı.

Uğradığı meclislerden, oturanlara selâm vermedikçe, geçmedi ve «Sizi, gelmesini arzuladığınız yardım ve zaferle müjdelerim!»~dedi.

Muhtar, Zühl ve Hucr oğulları Mescidine uğradı. Oralarda kimseyi bulamadı. Halk, Cuma namazına gitmişlerdi.

Muhtar, Beddâ'oğullarına uğradı. Ubeyde b. Amr-ul Beddiy-yül Kindî'yi buldu, ona selâm verdi ve «Seni, yardım, kolaylık ve zaferle müjdelerim!» dedi.

Ubeyde b. Amr; halkın en cesuru, en kuvvetli şairi ve Hazret-i Ali'ye en çok sevgi ve bağlılık göstereni idi.

Ubeyde, Muhtar'a «Sen, bizi müjdeledin. Allah da, seni hayırla müjdelesin! Sen, bize bunu biraz açıklasan olmaz mı?» dedi.

Muhtar «Olur! Geceleyin evde yanıma gel!» dedi ve haramları helallaş-tıranların Öldürülmesi ve Peygamber Evladlarınm kanlarının aranması, intikamlarının alınması için kendisine yardımcı olmalarını mescid müdavimlerine duyurmasını, ondan istedi. Hind oğulları yurduna hangi yolla ve nasıl gidileceğini de, sordu.

Ubeyde «Beni, biraz bekle. Ben, sana kılavuzluk edeyim!» dedi. Atını getirtip üzerine bindi, tkisi birlikte Hind oğullarına gittiler.

Hind oğulları yurduna varınca, Muhtar, Ubeyde'ye «Bana, İsmail b. Kesîr'in evini göster!» dedi.

Birlikte gidip İsmail b. Keşîr'in evine vardılar. îsmail b. Kesîr, dışarı çıktı. Selâmlaştılar ve musâfaha yaptılar.

Muhtar, onu da, zaferle müjdeledikten sonra «Sen ve kardeşin, gece yanıma geliniz. Size, istediğiniz her şeyi ben getireceğim!» dedi.

Muhtar, Cüheyne mescidine uğradı. Sonra, Küfe'nin Fil kapısına kadar gitti. Hayvanım ıhdırıp mescide girdi. Mescidde bulunan halk, onu tanıdılar ve «Bu, gelen, Muhtar'dır!» dediler.

Muhtar, mescidin direklerinden bir direğin dibinde namaz kıldı.

Sonra, kamet getirildi. Cemâatle namaz kıldı. Namazdan sonra başka bir direğin yanına varıp Cuma namazüe ikindi namazı vakti arasında yine namaz kıldı. İkindi namazını da, cemaatla birlikte kılıp mescidden ayrıldı.

Hemdan halkının toplu bulundukları yere uğradı. Onlara da «Sizi müjdelerim. Ben, size, sevineceğiniz şeyle geldim!» dedikten sonra oradan ayrılıp evine gitti. Taberi-Tarih s. 7, s. 63-64

Muhtar'ın Küfe'ye gelişi, Yezid b. Muaviye'nin ölümünden altı ay sonra, Hicretin altmış dördüncü yılında Ramazan ayının ortalarında idi. Taberi Tarih c. 7, s. 53

Muhtar'ın, Ehl-i Beyt Tarafdarlarını Kendisinin Yanında Toplanmağa Davet ve Teşvik Etmesi :

Ubeyde b. Amr ile İsmail b. Kesîr, sözleşildiği üzere, geceleyin Muhtar'-m evine gittiler.

Muhtar, onlardan, halkın işini ve Ehl-i Beyt Tarafdarlannın durum ve tutumlarını sordu.

Bunlar da «Ehli Beyt Tarafdarları, Süleyman b. Sured'in başında toplandılar. Çok geçmeden ayaklanacak, ortaya çıkacaklar!» dediler.

Muhtar, Allah'a hamd-ü sena etti ve Peygamber aleyhisselâma Salat-ü selâm getirdikten sonra :

«İmdi, size derim ki: Mehdî b. Vasi Muhammed b. Ali, beni, size Emin, Vezir ve Seçilmiş Emir olarak gönderdi.

Haksızlarla çarpışmayı, Ehl-İ Beyt'in dökülen kanlarını aramayı, zaif-lerin üzerinden zâlimleri def etmeyi bana emr etti!» dedi.

Muhtarın düvetine ilk İcabet ve ellerini onun eline koyup bey'at eden, Ubeyde b. Amr ile İsmail b. Kesîr oldu.

Muhtar; Süleyman b. Sured'in başında toplanan Ehl-i Beyt Tarafdarla-nna haber gönderip «Ben, size, bütün işlerin idare edicisi, Fazilet mâdeni, Vasinin Vasisi olan İmam Mehdî tarafından gelmiş bulunuyorum.

Onun emrinde şifâ, örtülü ve kapalılara açıklık getirme, düşmanları öldürme, nimetleri tamamlama vardır!

Süleyman b. Sured (ki Allah, bize ve ona iyilikler versin) o, bu yolda, kuru ekmek parçasından, çürük, kırık, işe yaramaz sırçadan başka bir şey değildir!

O, ne işler hakkında bir tecrübe sahibidir, ne de, kendisinin harp fenninde bilgisi vardır.,

O, ancak kendisim ve sizi öldürtmek için ortaya çıkmak istiyor!

Ben ise, ancak, bana yapıldığı şekilde hareket edeceğim. Ben, bu hususta düşmanınızı Öldürmek, kalblerinize şifâ vermek üzre emr edilmiş, vazifelendirilmiş bulunuyorum.

Sözlerimi dinleyiniz ve emrime itaat ediniz!

Beti, sizin bütün düşündüklerinizi, tasarladıklarınızı gerçekleştirmeye kefilim!» dedi.

Muhtar'ın bu sözleri, çok geçmeden, Ehl-i Beyt Tarafdarları üzerinde az çok tesir gösterdi. Taberi-Tarih c. 7, s. 64-65

Muhtar, zaman zaman adamlarına «Görüyor musunuz şu Süleyman b. Sured ne yapmak istiyor?

0, ancak, kendisini ve sizi Öldürmek için ortaya çıkmak istiyor!

Halbuki, onun, ne harpler hakkında bir görüşü, ne de, bilgisi vardır.» demekten geri durmayordu. Taberi-Tarih c. 7, s. 53

Fakat, Ehl-i Beyt Tarafdarlarından, kabile Reislerinden ve Eşrafdan olanlar, hep Süleyman b. Sured'le birlikte bulunuyorlardı.

Çünki, o Ehl-i Beyt Tarafdarlafınm en büyüğü, en yaşlısı idi. Ona, hiç kimseyi denk tutmamakta idiler.

Ehl-i Beyt Tarafdarlanndan az bir kısmı ise, Muhtar'a meyi etmişti.

Süleyman b. Sureci, Muhtar'a, Allah'ın yarattıklarının en ağır geleni ve en çekilmezi idi.

Süleyman b. Sured, harekete geçmek istediği ve harekete geçtiği zaman, Muhtar, harekete geçmek istemedi. Süleyman b. Sured'in teşebbüsünün neticesi ne olacağını bekledi. Ehl-i Beyt Tarafdarları işinin er geç kendisi üzerinde toplanacağım ummakta idi.

Muhtar’ın Tekrar Zindana Atılması :

Süleyman b: Sured, ortaya çıkıp Cezire'ye doğru hareket ettiği sırada; Ömer b. Sa'd, b. Ebî Vakkas, Şebes b. Rib'î ve Yezid b. Haris, Rüveym, Küfe Valisi Abdullah b. Yezîd'in ve Küfe Haraç Âmili îbrâhim b. Muhammed'in yanına giderek «Muhtar, sizin için, Süleyman b. Sured'den daha tehlikelidir.

Çünki, Süleyman, yurdunuzdan ayrılıp sizin düşmanınızla çarpışmağa, onu tahkir ve tezlile gitmiştir.

Muhtar ise, şehrinizde bulunuyor ve size saldırmak İstiyor. Gidip onu zincire vurunuz. Halkın işi düzelinceye kadar zindanda tutunuz!» dediler.

Muhtan'ın bir şeyden haberi yokken, evini kuşattılar. Kendisini içeriden çıkardılar.

İbrahim b. Muhammed, vali Abdullah b. Yezid'e «Onu, sim sıkı bağla. Yaya ve yalın ayak yürüterek götür!» dedi.

Abdullah b. Yezîd «Sübhânallâh! Ben, onu, yaya olarak ta, yalın ayak ta yürütmem!

Bu adam, bize karşı düşmanlığını açığa vurmadıkca, veya bizimle çarpışmağa kalkmadıkça, ben, bu işi yapmam!

Biz, onu, ancak bir zan üzerine yakalamış bulunuyoruz!» dedi.

İbrahim b. Muhammed, Muhtar'a «Ey İbn-i Ebî Ubeyd! Senin karışıklık çıkarmak maksadile halkı aldatmağa kalkıştığın bize haber verilmedi mi sanıyorsun?» dedi.

Muhtar «Benim hakkımda sana erişen haber, bâtıl ve boş haberden başka bir şey değildir.

Ben, senin babanın ve dedenin karışıklık çıkarmak maksadile halkı Öğütleyip aldattığı gibi, halkı aldatmaktan Allah'a sığınırım!» dedi.

İbrahim b. Muhammed, Muhtar'dan bu sözü işitince, bir daha ağzını açmadı.

Muhtar, siyah bir katıra bindirildi.

İbrahim b. Muhammed, VâHye «Ona bukağı vurmayacak mısın?» diye soröu.

Vali «Ona, zindan bukağası, yeter!» dedi.

Muhtar’ın Zindandaki Yemini :

Muhtar, zindanda kendisini ziyarete gelenlere :

«Denizlerin, hurma ve diğer ağaçların, ıssız çöllerin, Meleklerin, seçkin ve hayırlı kişilerin Rabb'ına and olsun ki: dinin direklerini dikinceye, Müslümanların başlarının ağrısının dindiğini, geçtiğini, Mü'minlerin kalb yaralarının iyileştiğini görünceye ve Peygamberlerin İntikamını alıncaya kadar her cebbar ve gaddar bütün yardımcılarının arasında en keskin kılıçla öldüreceğim!

Bu yolda ne dünyanın zevali beni kaygılandıracaktır, ne de, ölümden kaygılanacağım!» diyerek yemin etti.

Muhtar, bu sözünü, zindanda ziyaretine gelenlere tekrarladı. Taberi-Tarih c. 7, s. 65.

Muhtar'ın, Eifâa b. Şeddad'la diğer Ehl-i Beyt Tarafdarlanna Yazısı :

Ilifâa b. Şeddad; Aynül Verde'den geldiği zaman, Muhtar, zindanda bulunuyordu.

Muhtar; zindandan, Rifâa b. Şcddad'a bir yazı yazdı ve yazdığı yazıda, sağ olarak dönüp gelenlere «Hoş geldiniz!» dedikten ve kendilerini, Allah'ın, en büyük ecir ve sevaplarla mükâfatlandırmasını, ölenlerin ruhlarını da, Peygamberler, Sıddîkler, şehidler ve sâlihlerin ruhlarile birlikte bulundurmasını diledikten sonra şöyle dedi:

«Ben, tayin edilmiş Emtr'irn, Güvenilmiş kişiyim. Ordu kumandanıyım.

Cebbarlarla çarpışacağım. Din düşmanlarından intikam alacağım. Zâlimleri, haksızları zincirlere vuracağım!

Hazırlık yapınız ve hazırlanınız. Sevininiz ve sevindiriniz.

Sizi, Allah'ın Kitabına ve Peygamberinin Sünnetine sarılmağa ve Ehli Beyt'inin dökülen kanlarını aramağa, intikamlarını almağa, zâlimlere kargı zaifleri korumağa, haramları helallaştırıcılarla cihada davet ediyorum!» Taberi-Tarih c. 7, s. 81.

Muhtar, Süleyman b. Sured'in arkadaşlarına yazdığı ikinci yazısında da şöyle dedi:

«İmdi, o hak yolundan sapmış, haramları helallaştırmış olanlarla çarpışarak dönüşünüz dolayısile, Allah, ecrinizi büyütsün ve günahınızı düşsün!

Sizin harcadığınız her şey, geçtiğiniz, aştığınız her yokuş, attığınız her adımla Allah, ancak sizin derecenizi yükseltmiş ve sizin için hasene yazmıştır ki onu, Allâh'dan başkası sayıp bitiremez.

Sevininiz! Ben, sizin yanınıza geleceğim.

Allah'ın iznile, şark-garp arasındaki düşmanlarınızı kılıçla ayırd edecek, Allah'ın iznile onları birbiri üzerine yığarak veya teker teker veya çifter çifter öldüreceğim!

Size yaklaşan ve yakınlık gösterenleri, Allah, genişliğe ve doğru yola eriştirsin!

Size karşı koyanları ve sizden kaçınanları da, uzaklaştırsın, kahr etsin! Ey doğru yolu bulmuş olan kişiler! Sizlere selâm olsun!»

Muhtar'in bu mektubunu; Leys b. Abdulkays oğullarından Seyhan b. Amr, külahının astarile yüzü arasında saklayarak, Rifâa b. Şeddad-ül Fit-yânî, Müsennâ b. Muharribe, Sa'd .b. Huzeyfe, Yezîd b. Enes, Alımer b. Şu-meyt-ül Ahmesî, Abdullah b. Şeddad-ül CüŞemî ve Abdullah b. Kâmil'e götürdü.

Muhtar'ın yazısı kendilerine okununca, bunlar, Abdullah b. Kâmil'i, Muhtar'a yolladılar.

Abdullah b. Kâmil'e «Sen, dediler, ona, tarafımızdan de ki: (Yazım okuduk.

Bizim, nerede yanma gelmemizi istiyorsan, hemen yola çıkıp gelelim.»

Abdullah b. Kâmil, Küfe'ye gidip zindanda Muhtar'ın yanına girdi. Kendisinin ne İş için gönderildiğini, Ehl-i Beyt Tarafdarlarının hemen toplanıp yanına geleceklerini ona haber verdi.

Muhtar «Siz. şimdi bunu yapmayınız. Ben, bu günlerde bu iş için ortaya çıkacağım!» dedi.

Muhtar'ın, Abdullah b. Ömer'e Yazısı :

Muhtar, Zerbiy diye anılan uşağını Abdullah b. Ömer'e gönderdi. Ona bir yazı yazdı. Yazdığı yazısında şöyle dedi:

«İmdi, ben, haksız yere haps olundum.

Valiler, benim hakkımda hep yalandan zan beslerler.

Allah, sana rahmet eylesin! Sen, benim için şu iki zalim kişiye kısa ve yumuşak bir yazı yaz.

Belki, Allah, beni, Senin lutf-u bereketinle onların ellerinden kurtarır. Vesselâmü aleyk!»

Muhtar'ın, Kefalet ve Yeminle Zindandan Çıkarılması :

Muhtar'ın yazısı üzerine, Abdullah b. Ömer, Küfe Vâlisile Haraç Âmiline şöyle yazdı:

İmdi, bilirsiniz ki: benimle Muhtar b. Ebî Ubeyd arasında hısımlık, sizinle benim aramda da, dostluk ve sevgi vardır.

Aramızdaki samimiyet adına size and veriyorum; Bu yazımı görünce, onu, serbest bırakınız!

Vesselâmü aleyküme ve rahmetullâh!»

Abdullah b. Ömer'in yazısı vâÜ Abdullah b. Yezîd'le Haraç Âmili İbrahim b. Muhammed'e verilince, Muhtar'a şahsan kefil olmak üzre kefiller çağırdılar.

Muhtar'ın adamlarından bir çok kimseler gittiler.

Yezîd b. Haris, Vali Abdullah b. Yezîd'e «Şunların hepsini kefil alıp ta ne yapacaksın? Onların tanınmış Eşrafından onunu kefil al, diğerlerini bırak!» dedi. Öyle yaptılar..

Muhtar'a kefil olunduğu zaman, Abdullah b. Yezîd'le İbrahim b. Muham-med, onu çağırdılar^

Muhtar da; kendisinden başka ilâh bulunmayan, görüneni, görünmiyeni bilen, Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismini anarak, onların başlarına derd açmak. Küfe'de hâkim bulundukları müddetçe aleyhlerinde kıyama kalkışmak istemiyeeeğtne, eğer böyle bir şey yaparsa, Kabe'nin büyük kapısı önünde bin deve kurban ve kadınlı erkekli bütün kölelerini âzad edeceğine yemin ettikten sonra çıkıp evine gitti.

Humeyd b. Müslim der ki «Bundan sonra, Muhtar'dan işittim. Diyordu ki: (Allah, cezalarını versin! Onlar, ne kadar ahmaklar!

Yaptığım bu yeminlerde benim duracağımı mı sanırlar?!

Onların, Allah ismini anarak yapmamı istedikleri ve benim de, yapmış olduğum yemini, ileride bırakıp bozup onların üzerine yürümeyi, onlardan el çekmekten daha hayırlı görürsem, üzerlerine yürür, yeminimden dolayı da, keffâret veririm! Varsın bin deve kurban edecekmişim, edeyim! Bu, bana, ağızdan çıkandan daha kolaydır.

Beni, ne bin devenin bedeli, ne de bütün kölelerimi azadlamıs olmak korkutur! .

Vallahi, ben, aykırı ve uygunsuz bir işimden dolayı tevbe etmeyi daha çok arzu ederim. Bir daha kölelere mâlik olmayacakmışım, olmayayım!)»

Muhtar'a, Zindanda. Bey'at Eden Kişiler ve Ehl-i Beyt Taraftarlarının, Onun Başında, Toplanmağa Başlamaları

Muhtar'a, zindanda şu beş kişi bey'at etmişti :

1. Sâib b. Mâlik-ül Eg'arî,

2. Yezîd b. Enes,

3. Ahmer b. Şumeyt,

4. Rifâa b. Şeddad-ül Fityânî,

5. Abdullah b. Şeddad-ül Cüşemî.

Muhtar, zindandan çıkıp evine geldiği zaman, Ehl-i Beyt tarafdarlar, onun başında toplanmağa başladılar.

Abdullah b. Zübeyr; Abdullah b. Yezîd'le İbrahim b. Muhammed'i Küfe'den azl ve bunların yerine Abdullah, b. Mutİ'i tayin edip gönderinceye kadar, Muhtar’ın adamları çoğalmakta, işi kuvvetlenmekte ve sağlamlaşmakta devam etti. Taberi-Tarih c. 7, s. 93.94

Abdullah b. Muti'nin Küfe'ye Gelip İşe Başlaması:

Abdullah b. Muti', Hicretin altmış beşinci yılında Ramazan ayının çıkmasına beş gün kala,Perşembe günü Küfe'ye geldi.

Eski vali Abdullah b. Yezîd'e «Yanımda kalmak istersen, sana iyi arkadaşlık eder, seni ağırlarım.

Mü'minler Emîri Abdullah b. Zübeyr'in yanına gitmek istersen, git!» dedi.

İbrahim b. Muhammed'e de «Mü'minler Emîrinin yanma git!» dedi.

Abdullah b. Muti, Küfe'de namaz kıldırmak ve Haraç işleıüe uğraşmağa başladı.

İyas b. Mudârib-iü îclî'yi Emniyet ve Muhafaza âmiri tayin etti. İyi hareket etmesini, fakat, şüpheli kimselere karşı şiddetli davranmasını ona emr etti.

Abdullah b. Muti, mescide gidip minbere çıktı. Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra şöyle konuştu :

«İmdi, Mü'minler Emîri Abdullah b. Zübeyr; beni, sizin gelirinize ve hudud boylarınıza gönderdi ve ganimetlerinizi toplamayı ve siz razı olmadıkça, ganimet fazlasını sizden almamayı bana emr etti.

Ren, bu hususta Ömer b. Hattab'ın vefatı sırasında bana tavsiye ve Osman b. Affan'ın da, Müslümanlara tatbik ettiği üzre, hareket edeceğim.

Allah'dan korkunuz, istikamet itere bulununuz. îhtilaf ve karışıklık çıkarmayınız.

Akılsız ve beyinsizlerinizin ellerini tutunu?., onların uygunsuz hareketlerine eflgel olunuz.

Böyle yapmadığınız takdirde, kendinizi kabahatli görünüz, beni kınamayınız.

Vallahi, bozuk fikirli asîleri vurup öldüreceğim!

Eğriliğini sezdiğim, şüpheli kişiler üzerinde de duracağım!»

Sâib b. Mâlik-ül Eş'arî, ayağa kalkıp «İbn-i Zübeyr, rızamız olmadıkça, ganimet fazlasını bizden istememeyi sana emr ettiğini söyledin

Biz de, zaten ganimet fazlasını bizden almana razı değiliz. O, ancak, bizim aramızda bölüştürülecek ve bizim hakkımızda Ali b. Ebî Talib'in tatbik ettiği şekil, tatbik edilecektir.

Ganimetlerimiz hakkında Osman'ın ve Ömer b. Hattab'ın tatbikatı bize gerekmez. Bunlar, bize zararlı olmuştur..» dedi.

Yezid b. Enes «Sâib b. Mâlik, doğru söyledi. Bizim görüşümüz de, onun görüşü gibidir, sözümüz, onun sözü gibidir» dedi.

Abdullah b. Muti «Ben, sizin istediğiniz şekilde hareket edeceğim!» deyip minberden indi. Taberi-Tarih c. 7, s. 95

Muhtar'ın, İlk Sıralarda Abdullah b. Muti tle Abdullah b. Zübeyr'i Tutar Gibi Görünmesi:

Muhtar, Küfe'de, Önceleri, Abdullah b. Muti'nin yanına sık sık gider, gelir, Abdullah b. Zübeyr'i de, tutar gibi görünür, fakat, gizlice yererdi.

Tarafdarları çoğaldıktan sonra İbn-i Zübeyr'e karşı cebhe almağa, Muhammed b. Hanefiyye'nin halini, vera* ve takvasını Övmeye, kendisini Küfe'-ye Onun göndermiş olduğunu söylemeğe ve halkı Muhammed b. Hanefiyye'ye bey'at etmeğe davete başlamıştı. İbn-i Sa'd-Tabakat c, 5, s 98-99

Küfe Emniyet Âmirinin, Muhtar Hakkındaki Görüşü ve Teklifi:

Küfe Emniyet Âmiri İyas b. Mudârib, Vali Abdullah b. Muti'e gidip «Sa-ib b. Mâlik, Muhtar'ın adamlarının Reîslerindendir.

Ben, Muhtar'ın, ortalığı karıştırmayacağından emi*? değilim. Ona, adam gönder. Kendisini yanına getirt. Yanına gelince, halkın işi düzelinceye kadar onu zindanında haps et.

Çünki, casuslarım, bana gelip onun işini haber verdiler. Şehirde ayaklanmak için onun başında toplanılıyormuş!» dedi.

Muhtâr'ın, Vali Köşküne Davet Edilmesi:

Vali Abdullah b. Muti; Zaide b. Kudâme ile Hemdan'dan Hüseyin b. Abdullâh-ül' Bürsümî'yi Muhtar'a gönderdi.

Bunlar, gelip Muhtar'ın yanına girdiler. Ona «Valinin emrine icabet et!» dediler.

Muhtar, elbisesini getirtti. Hayvanının eyerlenmesini emr etti. Onlarla gitmek için, elbisesini giyinmeğe gitti. Giyinirken elbisesinin hışıltısı işitilmekte idi.

Zaide b. Kudâme, yüce Allah'ın :

«Hani, bir zaman, o küfr edenler, seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri, yahut yurdundan zorla çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı.

Onlar, bu tuzağı kurarlarken, Allah da, onun karşılığım yapıyordu.

Allah, tuzak kuranlr a mukabele edenlerin hayırlısıdır. (Enfal: 30)» mealli âyetini okudu.

Muhtar, işin farkına vardı. Oturdu. Sonra, elbisesini üzerinden çıkardı ve: «Üzerime kadife (yorgan) örtünüz. Ben, kendimde şiddetli hararet ve titreme (ısıtma) buluyorum.

Siz, İbn-i Muti'e dönünüz. Üzerimdeki hali, hastalandığımı ona bildiriniz!» dedi.

Zaide «Ben, öyle yaparım» dedi.

Muhtar, Hüseyin b. Abdullah'a «Ey Hemdanlı kardeş! Sen de, onun yanında beni mazeretli göster. Bu, senin için hayırlı olur!» dedi.

Hüseyin b. Abdullah der ki «Kendi kendime: (Vallahi, onun istediği şeyi tebliğ etmeyeceğim. Ben, yarın onun meydana çıkıp beni öldürmeyeceğinden emin değilim!) dedim.

Fakat, Muhtara: (Olur! İbn-i Muti'in yanında seni mazeretli gösterir, istediğin her şeyi ona eriştiririm!) dedim.

Muhtar'ın yanından ayrıldığımız sırada, kapısında adamları ve içende de, pek çok cemâat bulunuyordu.

Abdullah b. Muti'in köşküne doğru yürüdük.

Zaide b. Kudâme'ye (Ben, senin o âyeti okuduğun zaman, Muhtar'a, onunla neyi anlatmak istediğini sezdim.

Biliyorum ki o, bizimle gelmek için kalktığı, elbisesini giyindiği ve hayvanını eğerlettiği halde, gelmemesi için senin anlatmak istediğin şeyi anlayınca, gelmekten vaz geçti!) dedim.

Zaide, böyle bir maksadı olduğunu inkâr etti. Ona (Yemin etme. Vallahi, ben, ne senden, ne de ondan, hoşunuza gitmiyeeek bir şey söylerim.

İyi biliyorum ki, sen, ona karşı şefkatlisin.

Her kişinin, amucası oğluna karşı duyduğu şefkati, sen de, ona karşı duyuyorsun!) dedim.

İbn-i Muti'in huzuruna girdik. Muhtar'ın hasta ve hastalığının da, ne olduğunu haber verdik ve tasdik ettik.»

Muhtar Hakkında Kendi Adamları Tarafından Gizlice Tahkikat Yapılması:

Muhtar, Muharrem ayında ayaklanmak istediğinden, evinin çevresinde toplanmaları için adamlarına haber gönderdi.

Muhtar'ın adamlarından Şibam Abdurrahman b. Şureyh, çok şerefli ve itibarlı bir kişi idi.

Bu zat; Saîd b. Munkız-üs Sevrî, Si'r b. Ebî Si'r-ül Hanefî, Esved b. Ce-râd-ul Kindî ve Kudâme b. Mâlik-ül Cüşemî ile buluşarak Si'r-ül Hanefî'nin evinde toplandılar.

Şibam, Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra şöyle konuştu :

«İmdi, ben, derim ki: Muhtar; bizi ortaya çıkarmak, ayaklandırmak istiyor. Kendisine, bu hususta bey'at da etmiş bulunuyoruz.

Fakat, kendisini, Muhammed b. Hanefiyye'nin bize gönderip göndermedi-. ğini-kesin olarak bilmiyoruz.

Muhammed b. Haneffiyye'ye gidip Muhtar'ın geldiğini ve bizi davet ettiği şeyi Ona haber verelim.

Eğer, bizim, ona tabi olmamıza müsâade ederse, tâbi olalım.

Bizi, tâbi olmaktan nehy ederse, onun başına toplanmaktan kaçınalım.

Vallahi, dünya işlerinden, bizim için dinimizin selâmeti kadar arzu ve tercih edilir bir şey olamaz!» dedi.

Şibam'a «Allah, sana doğru yolu göstermiştir. Çok yerinde bir görüş ortaya koydun. Sen, bizi, istediğin zaman götür!» dediler.

Bunlar, günlerden bir gün, gitmek üzre söz birliği ettiler. Başlarında Şi-bam Abdurrahman b. Şureyh olduğu halde, gidip Muhammed b. Hanefiyye'-nin huzuruna çıktılar.

Muhammed b. Hanefiyye, Küfe halkının durumunu sordu. Bunlar da, hem halkın durumunu, hem de, kendi durumlarını Ona haber verdiler.

Esved b. Cerâd-ul Kindî der ki Muhammed b. Hanefiyye'ye: (Sana, bizim arz edilecek bir hacetimiz, bir dileğimiz var?) dedik.

(Gizli mi, açık mı?) diye sordu. (Hayır, açık değil, gizlidir!) dedik.

(Öyle ise, biraz yavaş olunuz, acele etmeyiniz!) dedi.

Biraz bekledik. Tenha bir köşeye çekildi. Bizi de, oraya çağırdı. Kalkıp yanma vardık.

Şibam Abdurrahman b. Şureyh, söze başladı. Allah'a hamd~ü sena ettikten sonra şöyle konuştu :

(İmdi, Allah, siz Ehl-i Beyt'i faziletle, herkese üstünlükle nasiplendirdi. Peygamberlikle şereflendirdi. Sizin bu ümmet üzerindeki hakkınızı büyük kıldı.

Sizin hakkınızı, ancak görüşte aldananlar, nasipsizler bilmezler ve inkâr ederler.

Hüseyin Rahmetullâhı aleyh ile siz musibet ve felâketin en büyüğüne uğradınız.

Bu musibet, yalnız size değil, bütün Müslümanlara âiddir.

Muhtar b. Ebî Ubeyd, bize geldi. Sizinle görüşüp bize geldiğini söyledi ve bizi, Allah'ın Kitabına ve Peygamberi aleyhisselâmın Sünnetine, Ehl-i Beyt'in dökülen kanlarını, aramağa, intikamlarını almağa, zâlimleri zaifler üzerinden def etmeğe davet etti.

Biz de, bu hususta ona bey'at ettik.

Sonradan, biz, Senin yanına gelip onun tarafından davet edildiğimiz şeyi Sana arz etmeyi düşündük,

Eğor, ona tâbi olmamızı, uygun görür, emr edersen, tâbi olacağız.

Bizi, ona tâbi olmaktan nehy edersen, ondan kaçınacağız?)

Abdurr anman'dan sonra, birer birer, onun konuşmasına benzer konuşma yaptık.

Muhammed b. Hanefiyye, konuşmaları dinledi.

Konuşmalar bitince, Allah'a hamd-ü sena ettikten ve Peygamber Aleyhis-selâraa Salât-ü selâm getirdikten sonra şu konuşmayı yaptı :

(Siz, Allah'ın, fazileti ve üstünlüğü bize tahsis ettiğini söylediniz.

Şüphe yok ki Allah, onu, dilediğine verir. Allah, büyük fazl-u ihsan sahibidir. Bu lutfundan dolayı Allah'a hamd olsun.

Hüseyin'le büyük bir musibete uğradığımızı söylediniz. Bu, Zikr-i Hakîm'-de vardı ve o, bir Melhame (büyük, çetin bir Öldürme vakası) idi. Hüseyn'in alın yazısı idi.

Allah, Onu, bununla şereflendirmek, o kavm karşısında derecelerle yükseltmek, başkalarım da, alcaltmak için Ona bunu nasib ve ihsan etmiştir.

- Allah'ın emri, yerine gelir. (Nisa: 47)

- Allah'ın emri, behmehal yerini bulan bir kaderdir. (Ahzab: 38)

Dökülen kanlarımızı aramağa ve intikamımızı almağa, sizi davet işine gelince: vallahi, düşmanlarımıza karşı, Allah'ın, yarattıklarından dilediği kimse ile bize yardım etmesini umar ve özlerim.

Benim söyleyeceğim sözüm, bu kadardır. Taberi-Tarih c. 7, s. 96-97

Biz, nerede olursa olsun, Allah'ın hisab, sevab ve mükâfatını düşünürüz.

Ben, kendim için, dünyada haksız yere bir Mü'minin öldürülmesini arzu etmem..

Yalancılardan sakınınız. Kendinizi ve dininizi gözetiniz. "  İbn-i Sa'd-Tabakat c. 5, s, 99 Kendim ve sizin için Allâh'dan yarlığanmak dilerim.)

Muhammed b. Hanefiyye'nin yanından çıktık. O (Düşmanlarımıza karşı, Allah'ın, yarattıklarından dilediği kimse ile bize yardım etmesini umar ve arzu ederim!) sözüyle, bizim, Muhtâr'a tâbi olmamıza izin verdi. Ona tâbi olmamızı istemeseydi, bize (vapmaymız!) derdi dedik. Küfe'ye geldik.

Ehl-i Beyt Tarafdarlarmdan, gideceğimizi bildirdiğimiz bizim görüşümüzde olan kardeşlerimiz, bizim gelmemizi bekleyorlardı.

Biz, Muhammed b. Hanefiyye'nin yanına gittiğimiz zaman, Muhtar'a haber verilmiş; bu, kendisine çok ağır gelmiş; Ehl-i Beyt taraf darlarım başından dağıtacak bir emir getirmemizden korkmuş.

Muhtar; bizim Küfe'ye gelmemizden Önce, Ehl-i Beyt Tarafdarlanm ayaklandırmak istemiş; onlar, bizi bekledikleri için, hazırlanmamışlar, ağırdan davranmışlar.

Bunun üzerine, Muhtar :

(İçinizden bazı kimseler şüphelendiler, şaşırdılar, çekindiler, bozgunculuğa kalkıştılar.

Onlar, felâkete uğrayacaklar! Gelecekler ve peşiman olacaklar!

Onlar, yüzleri üzerine düşecekler, hor ve hakir olacaklar. Uyanacaklar, kendilerini açığa vuracaklar, kabuklarından soyulacaklar ve heîâk olacaklar!) demeğe başlamış.

Bir ay veya biraz fazla bir müddet geçmemişti ki Ehl-i Beyt Tarafdar-ları, evlerine gitmeden, hayvanlarına atlayarak Muhtar’ın yanına gelmişlerdi.

Muhtar, onlara (Arkanızda ne var? Siz, fitneye tutuldunuz, imtihana çekildiniz, şüpheye düştünüz!) dedi.

Onlar (Sana yardım etmemiz, bize emr olundu!) dediler.

Muhtar (Allâh-ü ekber! Ben, Ebû îshak'ım! Ehl-i Beyt Tarafdarları, benim yanımda toplansınlar!) dedi.

Yakınlarında bulunanlar toplanınca, Muhtar :

(Ey Ehl-i Beyt Tarafdarları cemâati! İçinizden bazı kimseler, size getirip tebliğ ettiğim şeyin doğru olup olmadığını öğrenmek istediler.

Hidayet İmamı, Murtaza'nm ve seçkin Peygamberin gökçek huylu oğluna kadar gidip size getirmiş, tebliğ etmiş olduğum şeyi kendisinden sordular.

O, kendisinin Veziri, Yardımcısı, Elçisi ve dostu olduğumu onlara bildirdi ve haramları helallaştıranlarla çarpışmak ve mümtaz Peygamberinizin Ehl-i Beytinin kanlarını aramak ve intikamlarını almak hususunda size yapmış olduğum davetime uymanızı ve boyun eğmenizi emr etti) dedi.

Abdürrahman b. Şureyh ayağa kalktı. Allah'a faamd-ü sena ettikten son-sa göyle konuştu :

(imdi, ey Ehl-î Beyt Tarafdarları cemâati! Biz, kendimiz için hususî, bütün kardeşlerimiz için de umûmî olarak tesbit ve tevsik maksadile Mehdî b. Ali'ye kadar gidip Muhtar tarafından davet edilmiş olduğumuz şu savaşımızı sorduk.

Muhtar'a yardımcı olmamızı, bizi davet ettiği şeyde kendisine icabet etmemizi bize emr etti.

Biz, gönül hoşluğu ve rahatlığı ile döndük.

Allah, bu yoldaki şüpheleri giderdi. Düşmanlarımızla çarpışmak hususundaki görüşümüzü doğrulttu.

Burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsin! SavaŞ için hazırlanınız!) dedi ve oturdu.

Biz de, birer birer kalkıp onun konuşmasına benzer konuşma yaptık. Bunun üzerine, Ehl-i Beyt tarafdarları, Muhtar'ın etrafında toplandılar ve onu kayırdılar.

İbrahim b. Eşter'le İş Birliği Sağlamak İçin Yapılar Görüşme ve Konuşmalar:

Amir-üş Sâ'bî der ki «Ben ve babam, Muhtar'a ilk icabet eden kişilerden idik.

. Ayaklanmağa hazırlamldığı sırada, Muhtar'a; Ahmer b. Şumeyt, Yezid b. Enes, Abdullah b. Kâmil ve Abdullah b. Şeddad dediler ki: (Küfe Eşrafı, vali Abdullah b. Muti' ile birleşerek seninle çarpışmak için toplandılar.

Eğer, sen de, işimiz üzerinde İbrahim b. Eşter'le bizi bir araya getirir-sen, umarız ki Allah'ın iznile düşmanımıza karşı kuvvetleniriz. Bize muhalefet edenler, arkadan bir zarar veremezler.

Çünki, İbrahim b. Ester, harpcibir yiğittir. Namlı, şerefli bir zatın oğludur. Kuvvet ve sayıca Kalabalık bir kabile sahibidir) dediler.

Muhtar (Gidiniz onu, davet ediniz: Hüseyn'in ve Ehl-i Beyt'inin kanlarını aramak ve intikamlarım almakla emr olunduğumuzu ona bildiriniz!) dedi.

Bunlar, İbrahim b .Eşter'e gittiler.

Yezîd b. Enes, onunla konuştu. (Biz, sana bir şeyi arz ve ona.seni davet etmek üzre geldik.

Eğer, davetimizi kabul edersen, senin için hayırlı olur.

Eğer, onu kabul etmezsen, sana kargı biz bu hususta mükellef olduğumuz masihat vazifesini yerine getirmiş oluruz.

Biz, bunun, senin yanında gizli olarak kalmasını, gizli tutulmasını da dileriz) dedi.

İbrahim b. Ester (Benim gibi kişinin, ne kötülük işleyeceğinden, ne söz taşıyacağından, ne de, devlet adamlarına yaranmak, yaklaşmak için halkı çekiştireceğinden korkulur.

Bunlar, ancak, küçüklere, korkaklara ve çok yaşlanmış olanlara yaraşır hallerdir!) dedi.

Bunun üzerine, Yezîd b. Enes (Biz, seni, Ehl-i Beyt Tarafdarlarının ileri gelenlerinin üzerinde birleştikleri bir işe ki: Allah'ın Kitabına ve Allah'ın Peygamberi aleyhisselâmın Sünnetine ve Onun Ehl-i Beyt'inin dökülen kanlarının aranmasına ve intikamlarının alınmasına, haramları helallâştıranlar.-la çarpışmağa, zalimlerin zulümlerini zaifler üzerinden def etmeğe davet ediyoruz!) dedi.

Yezîd b. Enesten sonra, Ahmer b. Şumeyt konuştu ve şöyle dedi.: (Ben, senin için öğütçüyüm. Senin baban vefat etti. Kendisi Seyyid idi. Biz, Onu iki şeye davet ettik. O, bizim davetimize icabet etti. . Halk içinde, sen, babanın yerini tutmuş bulunuyorsun. Ölmüş olan bu işi sen ihya et, dirilt!

Senin gibi bir zat, bunu, en son erişeceği yere kolayca eriştirmeğe yeter. Bütün halk, bu işe çağırıldılar, teşvik edildiler ve yöneldiler!) dedi.

İbrahim b. Ester (Hüseyn'in ve Ehl-i Beyt'inin kanlarım aramak, intikamlarını almak için beni davet ettiğiniz işin idaresini bana verirseniz, davetinize icabet ederim!) dedi.

(Sen, bu işe elverişli ve yetkilisin. Fakat, buna imkân ve yol yoktur.

Çünki, Muhtar b. Ebî Ubeyd, Mehdî tarafından Elçi ve çarpışmağa memur olarak geldi.

Mehdî, ona itaat etmemizi bize emr etti!) dediler, İbrahim b. Ester, sustu. Elçilerin davetine icabet etmedi,

İbrahim b. Eşter'in yanından ayrılıp Muhtar'in yanma geldik. İbrahim b. Eşter'in söylediklerini Muhtar'a nakl ettik.

Üç gün sonra, Muhtar, arkadaşlarının ileri gelenlerinden on dokuz kişi kadar seçip İbrahim b. Eşter'e Elçilikle vazifelendirdi.

Ben ve babam onların arasında idik. ,

Önümüzde bulunan kişi, bizi Küfe evlerine, çadırlarına yaklaştırmıştı ki nereye götürmek istediğini bilmiyorduk.

Nihayet, İbrahim b. Eşter'in kapısı Önünde durdu. Bize izin istedi. îzin verilince, bize minderler döşendi. Üzerlerine oturduk.

Muhtar, ibrahim'in minderine birlikte oturdular. Muhtar, şöyle konuştu:

(Allah'a hamd eder, Allâh'dan başka ilâh bulunmadığına şehadet eylerim.

Allah'ın Salât-ü selâmı Muhammed üzerine olsun!

İmdi, şu yazı; bu gün, yer yüzü halkının hayırlısı, bundan önce de, Allah'ın Peygamberlerinden ve Resullerinden sonra bütün yer yüzü halkının hayırlısı Mü'minler Emîri, Peygamber Vasîsi'nin oğlu Mehdi Muhammed tarafından sana gönderilmiştir.

O; bize yardım etmenizi,.Vezîr ve Müşavir olmanızı istiyor.

Eğer, bunu yaparsan, sevinir ve memnun olurum ne mutlu bana!

Eğer, bu hizmeti yapmayacak olursan, şu yazı, senin aleyhine delil olur.

Allah, Mehdî Muhammed ve dostlarını senin yardımına muhtaç etmeyecektir! Taberî-Tarih c. 7, s. 97-96

Allah, seni; Hâşim oğullarına dostluk ve yardımla, onların fazilet ve üstünlüklerim", Allah'ın, Onlar için vâcib kıldıkları hakları tanımakla şereflendirdi. Daha Önce, senin babanı da, şereflendirmişti) dedi. Dineveri-KitabüTahba-r s. 269

Muhtar, sözlerini bitirince, bana (Şu yazıyı İbrahim b. Eşter'e ver!) dedi. Götürüp verdim.

İbrahim b. Ester, bir kandil getirtti. Yazıyı açıp okudu.

Yazıda şöyle deniliyordu :

Bîsmillâhîrrahmânîrrahîm Muhammed-ül Mehdî'den

İbrahim b. Malik-ül Eşter'e! Selâmün aleyk! Ben, Allah'a hamd ederim ki, O'ndan başka ilâh yoktur.

İmdi, Vezirim, Emîn'im olan ve kendim için seçip kabul ettiğim değerli kişiyi size gönderiyorum.

Düşmanımla çarpışmayı, Ehl-i Beyt'imin dökülen kanlarını aramayı ve intikamlarını almayı ona emr ettim.

Kendin ve kabilen ve sana itaat eden kimseler onunla birlikte hazırlanınız.

Sen, bana yardım edeceksen, davetime icabet et. Vezirime kol, kanat ol! Bu, senin için, benim katımda bir fazilet ve üstünlük olacaktır.

Küfe ile Şamlıların en uzak beldeleri arasında bütün süvarilerin ve savaş birliklerinin yardımı ile ele geçireceğin bütün şehir, kule ve serhadlerin idaresi sana âid olacaktır.

Bu söz, Allah'ın ahdi üzere yerine getirilecektir.

Eğer, teklif edilen vazifeyi yaparsan, bununla, Allah katında da, en üstün bir şerefe kavuşursun. Bundan kaçınırsan, azımsayamayacağm bir he-lâkla temelli helak olursun!

Vesselârnü aleyk.')

İbrahim b. Ester, yazıyı okuyunca :

(Bundan Önce, İbn-i Hanefiyye, bana yazı yazardı. Ben de Ona yazardım.

O, bana yazısında ancak kendi ismile babasının ismini yazardı) dedi.

Muhtar; (O zaman, öyle idi. Bu .zaman da, böyledir!) dedi.

İbrahim b. Ester (Bu yazının bana, İbn-i Hanefiyye tarafından yazıldığını kim biliyor?) diye sordu.

Muhtar: (Yezîd b. Enes, Ahmer b. Şumeyt, Abdullah b. Kâmil ve onların cemâaatları biliyor!) dedi.

Ben ve babam hâriç olmak üzre orada bulunanların hepsi: (Bunun, Muhammed b. Ali'nin sana yazısı olduğuna şehadet ederiz!) dediler.

Bunun üzerine, İbrahim b. Ester, oturduğu baş minderden çekildi. Muh-tar'ı, onun üzerine oturttu, (Uzat. elini, bey'at edeyim sana!) dedi.

Muhtar, elini uzattı. İbrahim b. Ester, ona bey'at etti.

İbrahim b. Ester, bizim için meyva getirtti ve her' birimize bölüştürdü. Bizim için bal şerbeti de, getirtti. İçtik, Scrara, gitmek için hazırlandık.» Taberi-Tarih c, 7, s. 98-99

Muhtar, ibrahim b. Eşter'e: (İşimiz üzerinde görüşmek için sen, bize mi gelirsin, yoksa, biz, sana mı gelelim?) diye sordu.

İbrahim b. Ester (Hayır! Her gün, ben, senin evine.gelirim!) dedi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 289

«Yanımızda İbrahim b. Ester olduğu halde, evden çıktık. Muhtar’ın evine gelinceye kadar İbrahim, Muhtar'a refaket etti.

İbrahim b. Ester, evine döneceği sırada benim elimi tuttu. (Ey Şa'bî! Bize gidelim!) dedi.

Birlikte döndüm. Onun evine vardık. Bana :

(Ey Şâ'bî! Hatırımda tuttuğuma göre: Sen de, baban da, şâhidlik etmediniz. Yoksa, şunlar, yaptıkları şahidliklerinde hakka iftira mı ediyorlar?) dedi.

Ona (Gördüğün şey üzerinde şâhidlik edenler, Kurrâ' uluları, memleketin yaşlı ve belli başlı kişileri ve Arap süvarileridir.

Ben, şimdiye kadar onlardan, doğru ve gerçekten başka bir şey söylediklerini görmedim!) dedim.

İbrahim b. Ester: (Bana, onların isimlerini yaz! Çünki, ben, onların hepsini bilmiyorum) dedi.

Bir sahife ve kalem getirtti. Oraya şöyle yazdı :

Bismillâhîrrahmânirrahîm

Buna şehadet edenler :

Sâib b. Mâlik-ül Eş'arî,

Yezîd b. Enes-ül Esd'î,

Ahmer b. Şumeyt-ul Ahmesî, Mâlik b. Amr-ün Nehdî..

ile oraya gelenlerin hepsinin isimlerini yazdıktan sonra :

(Muhammed b. Ali'nin, İbrahim b. Eşter'e, haramları helallaştiranlarla çarpışmak ve Ehl-i Beyt'in kanlarını aramak, intikamlarını almak hususunda Muhtar'a Vezir ve müzahir olmayı yazı ile emr ettiğine şehadet edenler :

Şerâhîl b. Abd (ki Fakîh Ebû Âmir-ü Şâ'bî'diç Abdurrahman b. Şerâhîl-ün Nahaî,

Âmir b. Şerâhîl-üş Şâbî.) diye yazdı.

(Allah, sana rahmet eylesin! Sen, bunu yazıp ta ne yapacaksın?) dedim.

(Bırak, lâzım olur!) dedi.

İbrahim b. Ester, kabilesini, kardeşlerini ve kendisine tabi olanları davet etti.

Kendisi de, Muhtâr'ın yanına gidip gelmeğe başladı.»

İbrahim b. Ester, her gün, öğle vakti Muhtar’ın yanına gider, geceye kadar onun yanında kalır, işlerini aralarında görüşür, konuşurlardı. Taberi-Tarih c. 7, s. 99-100

İbrahim b. Eşter'e Yazılan Yazı Hakkında Şa'bînin Tahkikatı:

Şa'bi der ki «Yanımdaki kişilerin, bu yazıyı Muhammed b. Haneffiyye'-nin, İbrahim b. Eşter'e yazdığım gördüklerine şehadet ettikleri zaman, ürperdim. Birer birer onların evlerine gittim. Onlara: (Bu yazıyı, Muhammed b. Hanefiyye yazdığı zaman, sen gördün mü?) diye sordum.

(Evet! Sen, bunu inkâr mı ediyorsun?) dediler.

Kendi kendime (Ben, bunu Acemî'den, yani Ebû Amre'den sorar, öğrenirim. Başkasından öğrenebileceğimi sanmıyorum!) dedim. Onun evine gittim. Ona: (Muhammed b. Hanefiyye, bu yazıyı yazdığı zaman, sen bulundun mu?) diye sordum,

(Vallahi, onu, Muhammed b. Hanefiyye yazdığı zaman, bulunmadım. Ebû İshak Muhtar'dan başka katımızda güvenilir kişiler bize Muhammed b. Ha-nefiyye'den alâmet ve işaretler getirdiler. Biz de, onu, tasdik ettik!) dedi.

Bunun üzerine anladım ki: Muhtar, yalan söylemiş, onu, gerçeğe aykırı olarak, kendiliğinden yazıp Muhammed b. Hanefiyye'ye atf ye izafe etmiştir.

Küîe'den ayrılıp Hicaz'a gittim. Muhtarın açtığı, bulunduğu savaşlardan hiç birisinde bulunmadım.» Dineveri-Ki tabül'ahbar s. 290

Ehl-i Beyt Taraftarlarının Ayaklanmaları ve Hükümet Kuvvetleriyle Çarpışmaları:

Muhtar ve arkadaşları, Hicretin altmış altıncı yılında on dört RebLül'evvel Perşenbe gecesi Küfe'de ayaklanmayı kararlaştırdılar.

tün Ehl-i Beyt Taraf dar lar ile onların davetine icabet edenler de, bundan haberdar edildiler. ,

Güneş batınca, İbrahim b. Ester, kalkıp Ezan okudu. Sonra, öne geçip akşam namazını kıldırdı.

Humeyd b. Müslim'e (Sen, kardeşine yahut Zi'b'e (Kurt'a, yâni Muhtar'a) biz, silahlarımız üzerimizde olarak geleceğiz de!) dedi.

Küfe Emniyet Âmiri İyas b. Mudârib, Vâlİ Abdullah b. Muti'in yanına gitti ve (Muhtar, iki gecenin birinde üzerine yürüyecektir!) diye haber verdi.

İyas, Emniyet kuvvetlerinin yanına vardı. Oğlu Raşid'i Künâse mevkiine gönderdi.

Vali Abdullah b. Muti'in huzuruna girerek (Oğlumu, Künâse'ye gönderdim.

Eğer", Küfe'deki bütün namazgahlara büyük Eshabından birer kişiyi, bize itaat eder. cemaatla birlikte gönderecek olursan, tereddüdlü kişiler, sana karşı ayaklanmağa kalkışmaktan korkarlar!) dedi.

Bunun üzerine, Abdullah b. Muti; Abdurranman b. Saîd b. Kays'ı Sebi' . namazgahına gönderdi ve (Sen, kavrama karşı bana kâfi gelmelisin. Seain tarafına başkaca kuvvet verilmiyecektir.

Sen, göderdiğim namazgah halkı işini sağlama bağlayacak, bir hâdise çıkarttırmayacaksın! Onlar, acz ve korku içindedirler!) dedi.

Abdullah b. Muti; Kâ'b b. Ebî Kâ'b-ül Has'amî'yi Bişr namazgahına gönderdi.

Zahr b. Kays'ı, Kinde namazgahına gönderdi.

Şimr b. Zücevşen'i, Salim namazgahına gönderdi. Abdurrahman b. Muhannef İ, Sâİdîler namazgahına gönderdi. Yezîd b. Haris b. Rüveym'İ, Murad namazgahına gönderdi.

Bunların her birine, kavallarına sahip olmalarını, kendi taraflarına kuvvet verilmiyeceğmi, gönderildikleri tarafın işini sağlama bağlamalarını tavsiye etti.

Şebes b. Rib'î'yi, Sebha mevkiine gönderdi ve (Ehl-i Beyt Tarafdarları cemâatinin seslerini işittiğin zaman, onlara doğru ilerle!) dedi.

Bu vazifeliler, yukarıda isimleri anılan namazgahlara Pazartesi günü varıp kondular.

İbrahim b. Ester ise, akşamdan sonra, Muhtar'a gitmek 'irere evinden çıkıp namazgahlara eriştiği zaman, sokakların ve köşkün adamlar ve Emniyet kuvvetlerile sarıldığını görünce, ürktü.»

Humeyd b. Müslim der ki «Salı günü, güneş battıktan sonra, İbrahim b. Esterle birlikte evinden ayrıldık.

Biz. İbn-i Ester'in. yanında yüz kişiye yakın bir topluluktuk. Yanımızdaki, üzerimizdeki zırh gömleklerimizi cübbeierimizle örtmüştük. Boyunlarımızda asılı lahç'arımızdan başka silahımız yoktu. Kılıçlarımızı da, cübbele-rimizin içinde örtmüş, gizlemiştik.

Amr b. Hureys'in ve Sa:d b. Kays'ın evlerini geçtik. Üsâme'nin evine varınca. İbrahim b. Eşter'e: (Bizi, Hâlid b. Urfuta'nın evinin önünden geçir. Sonra, bizi, Büceyle'ye doğru götür. Onların evlerini geçtikten sonra Muh-tar'in evine varırız!) dedik.

İbrahim b. Ester, çok cesaretli bir yiğitti. Onlarla karşılaşmaktan çekinmez, sakınmazdı.

(Vallahi, Amr b. Hureys'in evi üzerinden köşke doğru çarşı ortasından geçip gideceğim! Benim, düşmanımızdan bir korkum yoktur.

Doğrusu, ben. onları, bize karşı çok hafif ve zaif buluyorum!) dedi.

Fil kapısına. Hebbar’ın evine doğru yol aldık. Sonra, sağa bükülüp Amr b. Hureys'in evine kadar ilerledik. Orayı geçeceğimiz sırada îyas b. Mudârib, silahlı Emniyet kuvvetlerile önümüze çıkıp bize (Siz, kimsiniz, necisiniz.) diye sordu.

İbrahim b. Ester, onlara: (Ben, İbrahim b. Eşter'İm!) dedi.

Iyas b. Mudârib (Senin yanındaki şu topluluk nedir ve ne yapmak istiyorsun?

Vallahi, ben, senin işinden, tutum ve davranışından şüpheleniyorum.

Bana haber verildiğine göre: sen, her Allah'ın günü, öğleden sonra, şuradan geçip gidiyormuşsun!

Ben, seni valine götürmedikçe, bırakmam! Senin hakkında gereğini o, düşünsün!) dedi.

İbrahim b. Ester (Aç yolumuzu!) dedi.

İyas (Hayır! Vallahi, dediğini yapmam, açmam yolunuzu!) dedi.

İyas b. Mudarib'in yanında Hemdan'lı Ebû Katan vardı. Kendisi, Emniyet memurlarının yanında bulunurdu. Ona çok hürmet ve ikram ederlerdi.

Ebû Katan, İbrahim b. Eşter'in de dostu idi.

İbrahim b. Ester, ona (Ey Ebû Katan! Yakınıma gel!) dedi.

Ebû Katan'ın yanında uzun mızrağı vardı.

Ebû Katan, yanında mızrağı olduğu halde, İbrahim b. Eşter'in yanına geldi. İbrahim b. Eşter'in, yolunu açması için tyas b. Mudârib katında kendisinin şefaat etmesini istiyeceğini sanıyordu.

İbrahim b. Ester, ona (Elindeki"şu uzun mızrağım bana ver!) dedi. Mızrağı alır almaz, İyas b. Mudârib'e saldırdı. Mızrağı, boğazına saplayıp onu yere düşürdü. Adamlarından birisine: (İn, başını kes onun!) dedi.

Adamı, inip İbn-i Mudarib'in başını kesti.

Bunun üzerine, İyas b. Mudarib'in adamları dağıldılar ve Abdullah b. Muti'in yanına döndüler.

Abdullah b. Muti, İyas b. Mudarib'in oğlu Râşid'i, babasının yerine Emniyet Amirliğine getirdi.

O gece, Râşid'in yerine de, Süveyd b. Abdurrahman-ül Munakkırî'yi Kü-nâse mevkiine yolladı.

İbrahim b. Ester, çarşamba gecesi Muhtar'ın yanma geldi.

(Biz, ayaklanmamız için perşembe gecesini va'd etmiş, kararlaştırmıştık. Fakat, şu iş çıktı. Bu gece, ayaklanmamız gerekleşti.) dedi.

Muhtar (Nedir o iş?) diye sordu.

İbrahim b. Ester (îyas b. Mudârib, yolda önüme geçti. Beni, haps edeceğini söyledi. Ben de, onu vurup öldürdüm. Onun başı kapıdaki adamlarımın yanındadır!) dedi.

Muhtar (Allah, seni hayırla müjdelesin ve sevindirsin. Bu, hayırlı bir faldır. Bu, inşaallâh, ilk zaferdir!

Kalk ey Saîd b. Munkız! Meş'aleleri yak. Sonra, onları, Müslümanlar için yukarı kaldır!

Kalk sen de ey Abdullah b. Şeddadî (Yâ Mansur. Emit!) parolasile Kü-fe'de seslen!

Kalk sen ey Süfyan b. Leyi! ve sen ey Kudâme b. Mâlik! Siz de, Küfe'de nerdesin Ey Hüseyn'in kam ve intikamı? diyerek sesleniniz!) dedi.

Muhtar (Zırhımı ve silahımı getiriniz!) dedi. Getirdiler, silahlandı.

İbrahim b. Ester, Muhtar'a: (Abdullah b. Muti'in namazgahlara yerleştirdiği şu Reisler; kardeşlerimizin, bizim yanımıza gelmelerine engel olacaklar ve onları sıkışık duruma düşürecekler.

Keski, ben, yanımdaki arkadaşlarımla kavmimin yanına gitsem, kav-mımdan yanıma gelip bana bey'at edenlerle birlikte Küfe'nin her tarafına gitsem, herkesi parolamıza davet etsem, bize gelmek İstiyenler, benim yanıma gelse, halktan senin yanma gelmek imkânını bulanları da, sen yanında bulunanlarla birlikte tutsan, onları yanından ayırmasan, onlarla korunsan olmaz mı?

Ben, şu işten boşalır boşalmaz, süvariler ve piyadelerle acele yanına ge-Itrİm.) dedi.

Muhtar (Onların valisine acele gidip çarpışmanı, seninle çarpışmadıkca hiç kimse ile çarpışmamanı sana tavsiye ederim.

Sana yaptığım tavsiyemi hatırında tut!) dedi.

İbrahim b. Ester, Muhtar'ın yanından ayrılıp adamlarile birlikte kavminin yanma geldi. Onları topladı. Kavminin büyükleri, kendisine icabet ve bey'at etti. Sonra, bütün gece, onlarla birlikte Küfe sokaklarında harekâta devam etti.

Bu da, vali Abdullah b. Muti'in, kabile Reislerini bir çok cemaatlarla gönderdiği büyük yol ağızlarındaki namazgahlar semtinde idi. Nihayet, Se-kûn mescidine kadar ilerlediler.

Zahr b. Kays-uL Cufî'nin süvarilerinden bazıları, İbrahim b. Eşter'e karşı koymak istediler. Zahr, onların ne çavuşu, ne de kumandam idi.

İbrahim b. Ester ve arkadaşları saldırınca, bozuldular. Kinde namazgâ-' hına girdiler.

İbrahim b. Ester ve arkadaşları, orada da onlara saldırdılar.

İbrahim b. Ester (Ey Allah'ım! Biliyorsun ki: Sen, bize, Peygamberinin Ehl-i Beyt-i için gazab ettin.

Bizler ise, şunlardan, Onların intikamını almak için ayaklandık. Şunla ra karşı bize yardım et ve davetimizi tamamlat!) diyerek düa etti.

Nihayet, birbirlerine karıştılar. Zahr ve arkadaşları, orada da, tutuna-mayarak bozuldular.

İbrahim b. Ester, Üseyr namazgahına erişti. Orada, epeyce kaldı. Arka daşlarına kendi parolalarile seslendi.

Süveyd b. Abdurrahman-ül Munakkırî de, Useyr namazgâmftdaki karar gâhlarına gelmiş bulunuyor, İbrahim ve arkadaşlarının mağlubiyetini ve bununla Abdullah b. Muti katında mükâfatlanmayı umuyordu.

İbrahim b. Ester, onun kim olduğunu bilmiyor, ancak, namazgâhtakilerin karşı tarafa mensup bulunduklarım biliyordu.

İbrahim b. Ester, onları görünce, arkadaşlarına: (Ey Allah'ın askerleri! İniniz! Resûlullâh aleyhisselâmm Ehl-i Beyt'inin kanını döken şu fâsıklara karşı Allah'dan yardım görmeğe herkesten ziyade siz lâyıksınız!) dedi. İndiler.

İbrahim b. Ester, kılıcını sıyırıp onlara darbeler indirmeğe başladı. Onları sahradan sürdü, çıkardı. Bozguna uğrattı. Onlar, birbirlerini çiğneyerek ve kınayarak kaçışmağa başladılar.

İbrahim b. Eşter'e arkadaşları: (Onları takip ve bıraktıkları şeyleri iğ-tinam edelim mi? Onlar, korku içindedirler!) dediler.

İbrahim b. Ester (Hayır! Fakat, biz, adamımıza (Muhtar'a) kadar gideceğiz. Alİâh, bize emniyet ve selamet verinceye kadar biz, onun emri üzre hareket edeceğiz. Onun ve Eshabının kuvvet ve basireti, sizin kuvvet ve basiretinizden fazladır.

Bununla beraber, ben, gelecekte ne olacağından emin değilim!) dedi.

İbrahim b. Ester, Eshabile birlikte Eş'as mescidine uğradı. Orada bir müddet durdular. Sonra da, Muhtar'ın evine doğru gittiler. Orada, seslerin yükseldiğini ve halkın birbirlerile çarpışmağa girişmiş olduklarını gördüler.

Şebes b. Rib'î; Seblıa tarafından gelmiş; Muhtar da, Yezid b. Enes'i bir kısım kuvvetle onun karşısına çıkarmış;

Haccar b. Ebcer gelmiş, Muhtar, onun kargısına Ahmer b. gumeyt'i çıkarmış.

Halk, birbirlerüe çarpışmakta idiler.

İbrahim b. Ester, köşk tarafından gelip arkalarından saldırınca, Haccar ve adamları dağıldılar.

Kays B. Tahfe, Muhtar'in Nehd oğullarından olan adamlarından yüze yakın mâyetile Şebes b. Rîb'î ye saldırdı.

O sırada, Şebes, Yezîd b. Enes'in kuvvetlerile çarpışıyordu. En sonunda yolu açtılar. Yezîd b. Enes'in kuvvetlerile Kays b. Tahfe'nin kuvvetleri birleştiler.

Şebes b. Rib'î, sokağı onlara bırakmak ye Abdullah b. Muti'in yanına dönmek zorunda kaldı.

Şebes b. Rİb:î, Abdullah b. Muti'e (Namazgahlardaki kumandanlara adam gönder. Hepsi senin yanına gelsinler. Bütün halkı senin yanına topîa-sınlar. Sonra, hazırlanıp şu cemaatla çarpışsınlar.) dedi.

Muhtar; Şebes b. RibTnin Abdullah b. Muti ile yaptığı bu konuşmayı haber alınca, arkadaşlarından bir topluluk arasında gidip Sebha'da Zaide bostanının yanındaki Hind Dîr'inin arkasına kondu.

Ebû Osman-ün Nehd!, arkadaşlarından bir cemaatla gidip (Nerdesin ey Hüseyn'in kanı ve intikamı! Yâ Mansur Emit!

Ey doğru yolu bulanlar! Haberiniz olsun ki: Muhammed Hanedanının Emîri ve Veziri huruç etti, ayaklandı. Hind Dîr'ine kondu. Beni, size dâvetci ve müjdeleyici olarak gönderdi. Onun yanına gidiniz! Allah, sizlere rahmetile muamele eylesin!) diyerek seslendi.

Bunu İşitenler: (Nerdesin ey Hüseyn'in kam ve intikamı?) diye herkesi ayaklanmağa davet ederek evlerden çıkmağa ve Kâ*b b. Ebî Kâ'b ve adamlarile çarpışmağa başladılar.

Nihayet, Kâ'm'ı ve adamlarını, tıkadığı yolu açmak zorunda bıraktılar, Muhtar'ın yanına gelip onunla birlikte karargâhına indiler.

Abdullah b. Kurad-ul Has'amî, Has'am'dan iki yüze yakın kişi ile Muhtar’ın yanma geldi.

Kâ'b b. Ebî Kâ'b, onların, kendi kavmindan olduklarını anlayınca, kapadığı yolu, onlara —çarpışmaksızın— açmıştı.

Şibam Abdurrahman b. Şureyh, gecenin sonuna doğru gelerek Murad namazgahında toplandılar.

Abdullah b. Muti'in Sebî namazgahı semtinde vazifelendirdiği Abdurrahman b. Kays, bunu haber alınca, onlara (Eğer, Muhtar'a katılmak istiyorsanız, Sebî namazgahı üzerinden geçmeyiniz!) diye haber gönderdi.

Muhtar'a bey'at eden on iki bin kişiden, verdikleri sözde durarak Muh-tar'ın yanında toplananlar, üç bin sekiz yüz kişiden ibaretti.

Muhtar, tan yeri ağarmadan önce onları savaş nizamına koyma işini bitirdi.»

Vâlibî der ki «Ayaklanma gecesi, ben, Humeyd b. Müslim ve Numan b. EbiT Ca'd, Muhtar'ın evine vardık. Onunla birlikte karargâha gittik. Vallahi, Muhtar, tan yeri ağarmadan önce, askerlerini savaş nizamına koyma işi ni bitirdi. Sabah olunca, ileri geçip bize sabah namazını alaca karanlıkta kıldırdı.

Namazda Ennâziât ve (Abese ve tevellâ) sûrelerini okudu.

Biz; lehçesi, oTiun kadar fasih ve düzgün bir İmam veya cemâat dinlemedik!»

Abdullah b. Muti, namazgah halkına haber gönderdi vo mescide toplanmalarım emr etti.

Râşid b. İyas'a (Halka seslen, mescide gelsinler!) dedi.

Münâdiler (Bu gece, mescidde bulunmayan kişiler İçin sorumluluktan kurtulmak yoktur!) diyerek seslendiler.

Halk, mescidde toplandı. Toplanınca, Abdullah b. Muti, Şebes b. Rib'î'yi üç bine yakm kişi ile Muhtar'ın üzerine gönderdi.

Râşid b. îyas'ı da, dört bin kişilik Emniyet kuvvetile gönderdi.»

Ebû Saîd-üs Saykal der ki: «Muhtar, sabah namazını kıldırınca, Süleyın oğullarile Berid sokağı arasında sesler yükseldiğini işittik.

Muhtar: (Şunların kimler olduklarını öğrenip bize kim bilgi verir?) diye sordu.

Ona (Allah, sana iyilikler versin. Ben, öğrenirim!) dedim.

Muhtar: (Fakat, böyle olmaz. Silahını bırak ta öyle git. İçlerine gir. Seyr ediyor gibi ol! Sonra, onların haberini bana getir.) dedi.

(Öyle yaparım!) dedim.

Müezzinleri, kamet getiriyoriarken, yanlarına sokuldum.

Şebes b. Rib'î'nin emrinde külliyetli sayıda süvariler vardı.

Şebes, süvarilerin başında, Şeyban b. Hureys-üz Zabî de, piyadelerin başında idi.

Müezzin, kamet getirince, ileri geçip arkadaşlarına namaz kıldırdı. (İzâ zülziletil'ardu züzâlehâ) sûresini okudu.

Kendi kendime: (Vallahi, ben, Allah'ın, onları sarsıntıya uğratmasını dilerim!) dedim.

İkinci rekâtta (Vel'âdiyâtı dabhan) sûresini okudu.

Arkadaşlarından bazıları, ona (keski, bunların yerine daha uzun sûrelerden birer miktar okusaydm, daha iyi olurdu.) dediler.

Acele, Muhtar'ın yanına gelip Şebes ve eshabımn haberlerini eriştirdim.

O sırada Sfr b. Ebi Si'r-ül Hanefî, Murad tarafından atını tepip koşturarak geldi. Muhtar'a, kendisile birlikte bey'at etmiş olanların geceleyin Emniyet kuvvetlerinden korkarak gelmeğe muvaffak olamadıklarını söyledi.

Muhtar; İbrahim b. Eşter'i, dokuz yüz veya altı yüz atlı ve altı yüz piyade ile Râşid b. İyas'ın üzerine ve Nuaym b. Hübeyre'yi, üç yüz atlı ve altı yüz piyade ile Şebes'in üzerine gönderdi.

Onlara: (Gidiniz! Düşmanlarınızla karşılaşınız. Muzaffer olmadıkça veya ölmedikçe, dönmeyiniz!) dedi.

Nuaym b. Hübeyre, Şebes b. Reb'î'nin üzerine gönderildiği zaman, ben de aralarında idim. Yanımda Si'r b. Ebî Si'r-ül Hanefî vardı.

Şebes b. Rib'İ ve askerlerile karşılaşıp şiddetle çarpıştık,

Nuaym b. Ebî Hübeyre, Sir b. Ebî Si'r'i süvariler birliğine kumandan tayin etmişti. Fakat, o. piyade birlikleri içine gitti.

Güneş doğuncaya kadar onlarla çarpıştı.

Onları, kılıç darbelerimizle yarıp dağıttık ve evlerine kadar soktuk.

Şebes b. Rib'î birliklerine: (Ey kötü kokmuşlar! Siz ne kötü süvarilersiniz! Siz, kölelerinizden mi kaçıyorsunuz?!» diyerek seslenince, onlardan bir cemâat, sıçrayıp üzerimize saldırdı. Dağıldık ve. bozguna uğradık.

Nuaym b. Hübeyre ise, sebat etti ve şehid oldu.

Sj'r b. Ebî Si'r, onunla birlikte idi. Esir oldu. Ben de, Hassan b. Yah-düc'ün âzadhsı Huleyd de, esir olduk.

Huleyd. iri yapılı, gövdeli idi.-

Şebes, Huleyd'e: (Sen, kimsin?) diye sordu.

Huleyd: (Hassan b. Yahdüc'ün âzadlısıyım!) dedi.

Şebes: (Ey Sünnet olmadık kadın'ın oğlu! Sen, Künâse'deki balık yahnisi satışını bıraktın da, böyle işlerle uğraşırsın ha! Ben, seai kılıcınla âzad edeceğim: vurunuz boynunu onun!) dedi. Boynu vuruldu.

Şebes; Si'r b. Ebî Si'r-ül Hanefî'yi görünce, tamdı. (Sen, Hanife oğullarının kardeşisin galiba?) dedi. Si'r: (Evet!) dedi.

Şebes: (Yazıklar olsun sana! Se;ı, şu sürgünlere uymayı ne diye arzu ettin?! Allah, senin görüşünün belasını versin! Serbest bırakınız onu!) dedi.

Kendi kendime: (Adam, âzadlıyı öldürdü. Arabi, hürrü serbest bıraktı. Vallahi, benim âzadlı olduğumu anlarsa, beni de, öldürür!) dedim. Kendisine arz olunduğum zaman, bana: (Sen, kimsin?) diye sordu. (Ben, Teymullâh oğullarından'ım!) dedim.

Bana: (Sen, Arabmısın, yoksa, âzadlımısın?) diye sordu.

(Hayır! Azadlı değil, Arab'ım! Ben, Ziyad b. Hasâfa Hânedanmdan'ım!) dedim.

(Ne güzel; Ne güzel! Şerefli, tanınmış kişilerin adını andın: Hemen git ev halkına kavuş!) dedi.

Kendi kendin*'.. (Varâhi, arkadaşlarımın yanma gideceğim. Onlara kendim derd ortağı olapağım. Onlardan sonra, yaşamanın, Allah, belasını versin!) dedim.

Muhtar’ın yanına varıp başımdan geçeni ona haber verdim.

Bana (Sus! Burası, söylenecek yer değildir!) dedi. . Şebes b. Rib'î, birliklerile gelip Muhtar'ı ve Ye2İd b. Enes'i kuşattı.

Abdullah b. Muti; Yezid b. Hâris'i, iki bin kişi ile Leham-ı Cerîr sokağı tarafından gönderdi. O sokakların ağzında durdular.»

Vâlibî der ki «Şebes b. Rib'î kumandasındaki süvariler bize iki kerre saldırdılar. Hiç bir kimse yerinden ayrılmadı,

Yezid b. Enes, bize: (Ey Ehl-i Beyt Taraf darları! Peygamberimizin Ehl-i Beytine olan sevginiz yüzünden şimdiye kadar öldürüldünüz. Elleriniz, ayaklarınız kesildi. Gözleriniz oyuldu! Hurma dallarına asıldınız!

Sizler ise, şimdi evlerinizde oturup düşmanınıza boyun eğiyorsunuz!

Şu kavm, bu gün size galebe çalacak olursa, vallahi, sizden gözleri kımıldayan hiç bir kimseyi sağ bırakmayacaktır! Onların, ancak, sizi, evlad ve zevcelerinizi öldürdüklerini, mallarınızı ellerinizden çekip aldıklarını göreceksiniz !

Ölmek, böyle olmaktan hayırlıdır.

Sizi kurtaracak, ancak doğruluk, sabır ve sebat göstermek, onların gözlerine mızrakları yanılmadan saplamak, başlarına kılıç darbeleri indirmektir!

Sizin gevşetmeniz, şiddet için; hazırlanmanız, saldırmak için olmalıdır. Sancağımı iki kerre salladığım zaman, hücuma geçiniz!) dedi.»

Haris der ki «Hazırlandık ve saldırmağa âmâde hale geldik. Hayvanlarımıza sıçrayıp bindik. Kumandanın vereceği emri beklemeğe başladık.»

İbrahim b. Ester, Râşit b. İyas'a doğru gitmiş, onunla Murad oğulları semtinde karşılaşmıştı.

Râşid'in emrinde dört bin kişi vardı.

İbrahim b. Ester, arkadaşlarına (Şunlarm çokluğu, sizi korkutmasın!

Vallahi, nice kişi var ki, on kişiden hayırlıdır. Nice az topluluklar, Allâ-hın iznile, çok toplulukları yenmişlerdir.

Allah; sabr eden, güçlüklere göğüs gerenlerle beraberdir!) dedi. Sonra da: (Ey Huzeyme b. Nasr! Sen, süvarilerle birlikte bulun!) diyerek atından inip kendisi piyadelerin yanında yürüdü.

İki taraf, birbirlerile çarpışmağa giriştiler. Şiddetle çarpıştılar.

Huzeyme b. Nasr, Râşid'i görünce, saldırdı. Mızrağını saplayıp onu öldürdük

(Kabe'nin Rabb’ına and olsun ki Raşid'i Öldürdüm!) diyerek seslenince, Râsid'in adamları bozulup dağıldılar.

Râşid, öldürüldükten ve askerleri bozulduktan sonra İbrahim b. Eşter'le Huzeyme b. Nasr, yanlarmdaki kuvvetlerle Muhtar'a doğru gittiler.

İbrahim b. Ester; Numan b. Ebil Ca'd'i, Muhtar'a, zaferi ve Râsid'in öldürüldüğünü bildirmek üzre, müjdeci gönderdi.

Müjdeci gelip bunları haber verdiği zaman, Muhtar ve adamları tekbir getirdiler.

Vali Abdullah b. Muti, Hassan b. Fâid b. Bükeyr'i, iki bine yakın bir kuvvetle göndermişti.

İbrahim b. Ester; Huzeyme b. Nasr'i, Hassan b. Fâid'e karşı süvarilerle gönderdi.

Kendisi ise. Piyadelerle ilerledi. Daha mızrakları saplamağa, kılıçları oynatmağa başlar başlamaz, Hassan b. Fâid'in kuvvetleri bozuldu.

Hassan, bozulan halkı himaye için geri kalmıştı. Huzeyme b. Nasr, ona saldırdı. Onu görünce, tanıdı:

(Ey Haşsân b. Fâid! Vallahi, tammasaydım, aramızda akrabalık ta, olmasaydı, seni öldürmek istiyordum! Fakat, kurtuldun!) dedi.

Hassan, giderken, atından düştü. Halk, üzerine üşüşüp onu ortaya aldılar. Hassan, kılıcını sıyırıp bir müddet çarpıştı ve korunmağa çalıştı.

Huzeyme b. Nasr : (Ebû Abdullah! Ben, sana eman verdim. Sen, çarpışıp ta, kendini boş yere öldürme!) diyerek seslendi. Yanına gelip dikildi. Halkı, onun üzerinden geri durdurdu.

O sırada, oraya İbrahim b. Ester geldi. Ona: (Bu, amucamın oğludur. Kendisine emân verdim.) dedi.

İbrahim b. Ester: (İyi etmişsin!) dedi.

Huzeyme b. Nasr, Hassan b. Fâid'in atının buldurulmasını emr etti. At, bulunup getirilince, onu, onun üzerine bindirdi ve (Git, evine kavuş!) dedi.

İbrahim b. Ester ve arkadaşları, Muhtar'a doğru gittiler.

O sırada. Muhtar'la Yezid b. Enes, Şebes b. Rib'î'nin askerleri tarafından kuşatılmış bulunuyordu.

Sebha mevkiine doğru olan sokakların ağızlan da, Yezid b. Haris kuvvetleri tarafından tutulmuştu.

Yezîd b. Haris; İbrahim b. Eşter'in, Şebes b. Rib'î'ye doğru gelmekte olduğunu görünce, onları önlemek istedi.

İbrahim, arkadaşlarından bazılarını Huzeyme b. Nasr'la birlikte Yezid b. Hâris'e doğru gönderip (Yezid b. Hâris'i oyala!) dedi. Kendisi ve geri ka-ian arkadaşları, Şebes b. Rib'î'ye doğru gitti.

Haris b. Kâ'b der ki «İbrahim b. Ester, bize doğru gelirken, Şebes ve arkadaşları ağır ağır geriliyorlardı.

İbrahim b. Ester, onlara yaklaşınca, saldırdı.

Yezid b. Enes, bizim de hücuma, kalkmamızı emr etti. Hücuma kalktık. Şebes ve arkadaşları bozulup dağıldılar. Küfe'nin evlerine kadar gerilediler.

Huzeyme b. Nasr da, Yezid b. Hâris'e saldırıp onu bozguna uğrattı. Sokakların ağızları halkla doldu.

Yezid b. Haris, sokakların ağızlarındaki evlerin damlarına okçular yerleştirmişti.

Muhtar, halk topluluğu içinde, Yezid b. Hâris'in bulunduğu mevkie doğru geldi.

Muhtar'ın arkadaşları, sokakların ağızlarına gelince, okçular tarafından oka 'tutuldular.

Küfe'ye, oradan girilmekten vaz geçildi.

Sebha mevkiinde bozguna uğrayan halk, Abdullah b. Muti'in yanına döndü.

Râşid b. İyas'ın öldürüldüğü haberini alınca, Abdullah b. Muti'in elleri, iki yanma düştü, elleri böğründe kaldı.»

Yahya b. Hâni der ki «Âmr b. Haccac, Abdullah b. Muti'e: (Ey adam! Kalbin ümitsizliğe düşmesin. Ellerini yanlarına bırakma! Halkın yanına git! Onları, düşmanınla çarpışmağa davet etî Halkın sayısı çoktur. Hepsi de, seninle birliktedir. O kadar halka karşı ayaklanan, ancak şu bir avuç azgın güruhudur. Vallahi, onlar, rüsvay ve mahv olacaklardır.

Halkı, onlarla çarpışmağa davet eden ilk kişi ben'im! Yanımdaki ve başkalarının yanındaki cemaatları hemen çarpışmağa davet edeceğim!) dedi.

Bunun üzerine, Abdullah b. Muti, halkın yanına gitti. Allah'a hamd-ü 3enâ ettikten sonra, şu konuşmayı yaptı :

(Ey insanlar! Şaşılacak şeylerden daha şaşılacak olanı, sizin kendinizden pek az sayıdaki bozuk dinli, sapmış ve saptırıcı bir topluluk karşısında âciz kalmanızdır.

Onların üzerine gidiniz. Ailelerinizi, onlardan koruyunuz. Şehrinizde onlarla çarpığınız. Ganimetlerinizi onlardan koruyunuz. Onların ellerine düşür-meyiniz. Aksi takdirde, vallahi, ganimetlerinize onlar ve ona katılanlar ortak olacaklardır-. Onlar, çoğalırlarsa, izzet ve şerefiniz, hâkimiyetiniz elden gider, dininiz bozulur!) dedi.

Yezid b. Haris, Muhtar’ın Küfe'ye girmesine mâni olunca, Muhtar, namazgah arkasından gitti.

Müzeynelerin, Ahmes'lerin ve Bankların evlerine kadar çıktı. Orada, onların mescidlerhıe ve evlerine indi. Bunların evleri, Küfe evlerinden ayrı ve ayrılmış idi. Mahalle sakinleri, Muhtar'ı su ile karşıladılar. Muhtar, içmedi. Arkadaşları içtiler.

Arkadaşlarının tahminlerine göre: Muhtar, oruçlu idi.

Hemdandan Ahmer b. Hüdeyc, Abdullah b. Kâmil'e : (kanâatına göre: Emîr, oruçlumudur?) diye sordu.

İbn-i Kâmil (Evet! O, oruçludur!) dedi.

Ahmer (Keski, bu gün oruçlu olmasaydı, kendisi daha dinç olurdu.) dedi. İbn-i Kâmil (O, masumdur! O, ne yapacağını senden daha iyi bilir!) dedi. Ahmer (Doğru söyledin. Allâh'dan yarlığanmak dilerim!) dedi.

İbrahim b. Ester, Muhtar'a (Allah, onları hezimet ve mağlubiyete uğrattı. Onların kalblerine de, korku düşürdü.

Sen, şurada konakla. Bizi, gönder!

Vallahi, köşkte olanlardan başka hiç kimse, ne bize mâni olmak ister, ne de, imtina ve itiraz eder!) dedi.

Muhtar (Her zaif, yaşlı, hastalıklı olanlar burada otursunlar. Onlar için eşya ve yiyecekler de, koyunuz.

Bu mevziden, düşmanımıza karşı harekete geçersiniz.) dedi. Öyle yaptılar.

Muhtar, arkadaşlarım, Sebha mevkiinde olduğu gibi, savaş nizamına koydu.

İbrahim b. Eşter'i, öncü Birliği olarak ileri sürdü.

Beri yandan vali Abdullah b. Muti' de, Amr b. Haccac'ı iki bin kişi ile Sevriler sokağından üzerlerine gönderdi.

Muhtar, Yezid b. Enes'e çağırdı. Amr b. Haccac'la karşılaşmak üzre harekete geçmesini ona ernr etti.

Yezid b. Enes, Amr b. Haccac'a doğru gitti.

Muhtar da, İbrahim b. Eşter'in arkasından hareket etti.

Höp birlikte ilerlediler.

Muhtar; Kalid b. Abdullah namazgahına gelince, durdu. İbrahim b. Eş-ter'e, Künâse tarafından Küfe'ye girinceye kadar ilerlemesini enir etti.

İbrahim b. Ester, ilerleyip İbn-i Muharriz sokağından çıktı. -O su'ada, Şimr b. Zilcevşen, iki bin kişi ile geldi.

Muhtar, ona, Saîd b. Münkız-ül Hemdânî'nin kumandasındaki kuvveti gönderdi.

Saîd b. Munkız, Şimr b. Zücevşen'le çarpıştı.

Muhtar, ibrahim b. Eşter'e de «Yüzünün doğrusuca ilerle!» diye haber gönderdi.

İbrahim b. Ester, Şebes sokağına kadar ilerledi.

O sırada, Nevfel b. Müsâhik, iki bine, daha doğrusu beş bine yakın bir kuvvetle geldi.

Çünki, vali Abdullah b. Muti', halka, İbn-i Musâhık'a katılmaları için nida ettirmişti.

Abdullah b. Muti, yerine, köşkte Şebes b. Rib'î'yi bırakarak kendisi, askerî birliklerle hareket etti vs Künase mevkiinde durdu.

İbrahim b. Ester, Abdullah b. Muti kumandasındaki kuvvetlerin yakmına kadar sokuknea arkadaşlarına (İniniz!) dedi. İndiler.

Atlarınızın yanma yaklaşınız. Sonra, onlara, kılıçlarınızı sıyırıp yürüyünüz!

(Şebes b. Rib'î, Utbe b. Nühas Hanedanı, Eş'as Hanedanı, filanın Hanedanı, Yezid b. Haris'in Hanedanı geldi!) diye seslenerek sizi korkutmak isti-yeceklerdir. Korkmayınız,

Şunlar; vücutlarında kılıçlarınızın sıcaklığını his eder etmez, kurddan, keçinin ürküp kaçıştığı gibi, Abdullah b. Muti'in başından dağılırlar!) dedi.

İbrahim b. Ester ve arkadaşları, atlarının yanına vardılar.

İbrahim b. Ester, eteklerini beline 5oktu. Gömleğini, cübbesile örttü. Sonra, arkadaşlarına (Saldırınız onlara! Feda olsun size amucalarim ve dayılarım!) dedi.»

Hasıra b. Abdullah der ki «Vallahi, onlar, çok geçmeden bozulup hezimete uğradılar. Birbirlerinin üzerine yığıldılar. Sokakların ağzı insanla yığıla .kaldı.

İbrahim b. Ester, İbn-i Müsâhık'a erişti, İbn-i Müsabık, atının gemini tutuyordu.

İbrahim b. Ester, kılıcım, onun başına kaldırdı.

İbn-i Müsahık (Ey İbnül'Eşter! Allah aşkına doğru söyle! Sen, ikimiz arasındaki intikam kininden dolayı mı, beni öldürmek istiyorsun?) dedi.

Bunun üzerine, İbrahim b. Ester, onun yolunu açtı, onu öldürmekten vazgeçti.»

Abdullah b. Muti'in Köşkte Kuşatılması ve Gizlice Kaçması :

Muhtar'ın kuvvetleri; Abdullah b. Muti'in bozulan, kaçan kuvvetlerini takip ederek Künase'ye, çarşılara, mescidlere girdiler.

Abdullah b. Muti'i de köşkte üç gün muhasara ettiler.

Abdullah b. Muti', köşkte bulunanların karınlarını üç gün yalnız un ile doyurdu.

Muhtar gelip köşkün çarşı tarafına kondu.

Köşk; İbrahim b. Ester, Yezid b. Enes, Ahmer b. Şumeyt kuvvetleri tarafından kuşatıldı.

Köşkü; İbrahim b. Ester, meseidle köşk-kapısı tarafından,

Yezid b. Enes, Huzeyfe oğulları ve Rumîler sokağı tarafından,

Ahmer b. Şumeyt te Umâre ve Ebû Musa'nın evleri tarafından kuşattı.

Köşkün muhasarası, Abdullah b. Muti'i ve adamlarını sıkmağa başladı.

Abdullah b. Muti, durumu, yanındaki Küfe Eşrafı ile konuştu.

Şebes b. Rib'î, ona «Allah, Emire iyilikler versin!

Sen. kendini ve yanındakileri düşün.

Vallahi, onlar, ne senden, ne de yamndakilerden vaz geçerler!» dedi.

Abdullah b. Muti «Haydi, görüşlerinizi, düşüncelerinizi bana söyleyiniz?» dedi.

Şebes b. Rib'î «Benim görüşüm: çıkıp şu adamdan, ke.ıdin ve bizim için emân alman, kendini ve yanında bulunanları helak etmemendir!» dedi.

Abdullah b. Muti'«Vallahi, ben, ondan eman almayı hoş bulmuyorum.

Mü'minler Emîri Abdullah b. Zübeyr'in bütün Hicaz'da ve Basra toprağında işleri düzgündür» dedi.

Şebes «Öyle ise, sen, Küfe'de, kimsenin bilemeyeceği, bulamayacağı, iti-mad edilir bir dostunun yanına git. Bulunduğun yer bilinmesin. Sonra da, oradan çık, git, adamına kavuş!» dedi.

Abdullah b. Muti"; Esma b. Hârice, Abdurrahman b. Muhannef, Abdurrahman b. Saîd b. Kays ve sair Küfe Eşrafına «Şebes b. RibTnin bana işaret ettiği bu görüş hakkında siz ne düşünüyorsunuz?» diye sordu.

«Onun sana işaret ettiği görüşten başka bizim bir görüşümüz yok!» dediler.

Abdullah b. Muti' «Öyle İse, acele etmeyiniz. Hele, akşam olsun.bakalım» dedi.

Hassan b. Fâid b. Bükeyr der ki «Üçüncü gün, akşam olunca, Abdullah b Muti bizi çağırdı.

Allah'ı, kendisine lâyık olduğu vasıflarla zikr etti. Peygamber Aleyhisse-lâma Sala t-ü selâm getirdi. Sonra, şöyle konuştu:

(İmdi, bütün bunları, sîzin rezillerinizin, sefihlerinizin, hor, hakir ve soysuz olanlarınızın yaptığım biliyorum.

Bir veya iki kişiden başka sizin bütün Eşrafınızın, faziletli kişilerinizin dinleyip itaat ve nasihat, ettiklerini de biliyorum.

Ben, bunu adamıma (Abdullah b. Zübeyr'e) arz edeceğim. Sizin itaatinizi ve Onun düşmanına karşı savaşınızı bildireceğim.

Nihayet, Allanın emri, yerine geldi.

Görüşlerinizi bana işaret ettiniz ve bildirdiniz. Şimdi, köşkten ayrılıp gitmeyi uygun gördüm!» dedi.

Şebes b. Rib'î «Allah, Seni hayırlı Emîrin mükâfatile mükâfatlandırsın! Sen, bizim mallarımıza el sürmedin. Eşrafımıza ikramlarda bulundun. Hakkımızda adamına öğüt verdin. Basma gelen, geldi. Vallahi, biz, Senden izin almadıkça, hiç bir zaman ayrılmayız!» dedi.

Abdullah b. Muti «Allah, sizî hayırla mükâfatlandırsın!» dedikten sonra köşkten ayrılıp Rumîler geçidine doğru gitti. Ebû Mûsâ-el Eş'Arî'nin evine girdi. Orada saklandı.

Muhtar'ın, Küfe'de Duruma Hâkim Olup İdareyi Ele Alması :

Abdullh b. Muti'in adamları köşkün kapısını açıp «Ey İbn-ül Ester! Biz, emniyette miyiz? Hepimize emân veriliyor mu?» diye sordular.

İbn-i Ester «Sizler emniyettesinizdir!» dedi.

Köşkün içindekiler dışarı çıkıp Muhtar'a bey'at ettiler.

Muhtar, köşke girdi. Geceyi orada geçirdi.

Halkın Eşrafı mesçidde ve köşkün kapısında sabahladılar.

Muhtar, mescide gelip minbere çıktı. Allah'a hamd ü sena ettikten sonra şu konuşmayı yaptı:

«Hamd olsun O Allah'a ki dostuna yardım, düşmanına hüsran va'd etmiş ve zamanın, dünyanın sonuna kadar da va'd'ini, hükmünü yerine getirmeyi gerekli kılmıştır.

Allah'a karşı yalan uyduran herkes, muhakkak hüsrana uğramıştır. Tâhâ: 61)

Ey insanlar! Hakka arka çeviren, karşı koyan, hakkı yalan sayan, haktan yüz çeviren bizden uzak ve kahr olsun!

Ey insanlar! Giriniz ep doğru bir bey'atla bey'at ediniz.

Semayı yuvarlak bir tavan, yeri de yürünmeğe elverişli geniş yollarla bir döşek gibi yapan Allah'a and olsun ki: siz, Ali b. Ebî Talib ve Ali Hânedan na bey'attan sonra böyle bir hidayet bey'atı yapmadınız!» diyerek minberden indi ve köşke girdi.

Halkın Eşrafı da, Muhtar'ın huzuruna girdiler.

Muhtar, elini onlara uzattı. Muhtar'a bey'ata başladılar.

Muhtar «Allah'ın Kitabına, Allah'ın Peygamberinin Sünnetine sarılmak, Ehl-i Beyt'in kanlarını aramak, intikamlarını almak, haramları helallaştırıcı-Iarla çarpışmak, zaiflerden zalimlerin zulmünü kaldırmak üzre bana bey'at ediniz!

Biz, bizimle çarpışanlarla çarpışır, bizimle sulh olanlarla sulh oluruz!» diyor, herkes «Evet!» diyerek ona bey'at ediyordu.

Muhtar, halka ve Eşrafa karşı iyi davranılmasını adamlarına tavsiye etti.

Abdullah b. Muti'in, Küfe'den Kaçmasına Yardım Edilmesi :

Abdullah b. Kâmil. Muhtar'a «Vali Abdullah b. Muti'in, Ebû Musa-el Es. arî'nin evinde saklı bulunduğunu öğrendim» dedi.

Muhtar, ona bir şey söylemedi.

Abdullah b. Kâmil, sözünü üç kerre tekrarladı. Yine cevap vermedi. Dördüncü ihbarını da, cevapsız bıraktı.

İbn-i Kâmil, bundan, Muhtar'ın onu yakalamağa muvafakat etmediğini anladı.

Abdullah b. Muti, önceleri Muhtar'ın dostu idi.

Akşam olunca, Muhtar, Abdullah b. Muti'e yüz bin dirhem gönderdi ve «Bununla, yol hazırlığım gör ve hemen çık, git. Çünki, senin bulunduğun yer, bilindi.

Sanıyorum ki: Küfe'den çıkıp gitmene elinde paranın bulunmaması engel oluyor» dedi.

Küfe Beytüimal'ındaki Paraların Mücahidler Arasında Bölüştürülmesi :

Muhtar, Küfe Beytülmal'ında dokuz milyon dirhem bulmuştu. Kendisile birlikte çarpışmaya katılan ve Abdullah b. Muti'i köşkte kuşatan üç bin sekiz yüz kişiden her birine beş yüzer dirhem verdi.

Köşkün kuşatılmasından sonra gelen altı bin kişiye de ikişer yüz dirhem verdi.

Muhtar'ın, Küfelilere Adaletle ve Küfe Eşrafına İyi Muamele etmesi :

Muhtar, halkı iyi karşıladı. Onlara adalet gösterdi. Güzel davrandı. Küfe Eşrafına da, yakınlık gösterdi. Onlarla oturup kalkmağa, görüşüp konuşmağa başladı.

Îçten Ve Dıştan Teşkilatlanma, Küfe Hükümetinin Kuruluşu :

Muhtar; Abdullah b. Kâmİl'i, Küfe Emniyet Amirliğine, Ureyne'nin âzad-lısı Keysan Ebû Amre'yi Muhafız Gücü Kumandanlığına tayin etti.

Muhtar, ilk önce, İbrahim b. Eşter'in kardeşi Abdullah b. Hâris'i, Sancak bağlayıp Ermeniyye üzerine gönderdi.

Muhammed b. Uırieyr-til .Utarid'i Azerbeycan'a gönderdi.

Abdurrahman b. Saîd b. Kays'i, Musul'a; îshak b. Mes'ud'u, Medain'e ve Çuha topraklarına; Kudâme b. Ebî İsa'yı Bühkuba, zül'âlâ'ya; Muhammed b. Kâ'b b. Karaza'yı Bühkub Zül'evsat'a; Habib b. Munkız-üs Sevrî'yi Bühkub Zül'esfel'e; Sa'd b. Huzeyfe'yi bin Süvari ile Hulvan'a gönderdi.

Her ay, süvarilere bin dirhem harcamasını, Kürtlerle çarpışmasını ve yollarda oturmalarını emr etti.

Toplayacakları Zekât ve Haraç hayvanlarını, palan, yular ve sairelerilu birlikte Hulvan'a. Sa'd b. Huzeyfe'ye taşımaları için de, dağ bölgelerindeki Zekât ve Haraç Memurlarına yazarak emr etti.

Muhtar, Küfe'de duruma hâkim olup yerleştikten ve etrafa valilerini gönderdikten sonra, sabah ve akşam halk için Adalet Meclisi (Mahkemesi) kur du. Dâvalara bakmağa başladı.

«İşlerimin çokluğu, beni, halk arasında hüküm vermekten alıkoyuyor!» diyerek halk arasında adalet işlerine bakmak üzre Kadı Şurayh İçin meclis kureju.

Kadı Şurayh korkusundan, hastalığını ileri sürerek bu vazifeyi üzerine almaktan kaçındı.

Kadı Şürayh'ın, Hazret-i Osman tarafdarı olduğunu, Hucr b. Adiy aleyhine şâhidlik ettiğini, Hâni b. Urve'nin, kabilesine eriştirmesini istediği şeyi eriştirmediğini söylüyorlardı.

Hazret-i Ali de. onu kadılıktan azl etmişti.

Muhtar, onun aleyhinde söylenilenleri işitip halkın onu yerdiklerini, kendisinin de hastalığını İleri sürerek kadılıktan kaçındığını görünce, onun yerine Abdullah b. Utbe b. Mes'ud'u tayin etti.

Abdullah b. Utbe, hastalanınca, onun yerine Abdullah b. Malik-üt Tâî'yi getirdi. Taberi Tarih c. 7, s. 100-110

İbn-i Ziyad’ın Kuvvetlerile Yapılan İlk Çarpışma :

Ubeyedullâh b. Ziyad; büyük bir ordu ile Musul üzerine yürüyünce, Muhtar'ın Musul Amil'i Abdurrahman b. Saîd b. Kays, Muhtar'a: «İbn-i Ziyad'ın, süvari ve piyade kuvvetlerile Musul toprağına girdiğini haber aldım. Ben, Tekrit'e kadar çekildim.

Bu husustaki re'yin. emrin ne ise, bana gelsin! Vesselâmü aleyk!» diye yazdı.

Muhtar, Musul Âmili Abdurrahman b. Saîd'in yazısına yazdığı karşılıkta şöyle dedi:

«İmdi, yazın bana erişti. Zikr ettiğin her şeyi anladım. Tekrit'e kadar çekildiğine isabet ve iyi etmişsin.

İnşaallâlı, enirim sana gelecektir. Emrim gelinceye kadar, bulunduğun yerden ayrılma. Vesselâmü aleyk!»

Bunun üzerine, Muhtar, Yezid b. Enes'i çağırdı.

«Ey Yezid b. Enes! Kilen, bümiyen gibi değildir. Hak ta, bâtıl gibi değildir.

Ben, senin hakkında yalanlanamayacak bir takım haberler alıyorum- Biz Mü'minlerin iyilikleri, kötülüklerini bastırır.

Senin üstün vasıflı atların vardır.

Musul'a git. Musul'un aşağılarına kadar in. Ben, seni, ard arda piyadelerle desteklerim» dedi.

Yezid b. Enes «Benimle birlikte, seçeceğim üç bin süvari gönder. Piyadeye ihtiyaç duyarsam, sana yazarım» dedi.

Muhtar «Git Allah'ın ismile! Süvarilerden istediğini seç. götür!» dedi. Yezid b. Enes. üç bin süvari seçli.

Medineli süvarilerin üzerine Numan b. AvF'ı,

Temim ve Hemdan süvarilerinin üzerine Asım b. Kays'ı,

Mezhic ve Esed süvarilerinin üzerine Verka' b. Âzib'i,

Rebîa ve Kinde süvarilerinin üzerine de Si'r b. Ebî Si'r'i kumandan tayin etti.

Muhtar ve halk, onları uğurladılar.

Muhtar, Ebû Musa Deyr'ine varınca, Yezid b. Enes'le veda'laşıp Küfe'-ye döndü. Dönerken, ona «Düşmanınla karşılaşınca, onları, bekleme, fırsat bulur bulmaz, gecikmeden hücuma geç!

Bana, İler gün, haberin gelsin!

Yardıma ihtiyaç duyarsan, bana yaz. Seni, yanımda bulunanlarla desteklerim.

Benden yardım beklemiyecek olursan, pazunu sık, sertleştir. Askerini ağırla, hoş tut. Düşmanını da korkut!» dedi.

Yezid b. Enes «Sen, bana yalnız duan ile yardım et, yeter!» dedi.

Halk da «Allah, senin dostun, sevgilin olsun, seni desteklesin!» diyerek Yezid b. Enes'le vedalaştılar.

Yezîd b. Enes, onlara «Allâh'dan, benim için Şehidlik dileyiniz.

Vallahi, İbn-i Ziyad kuvvetlerine kavuşacak olursam, bana yardım değil, inşaallâh Şehidlik nasib olur!» dedi.

Muhtar, Musul Amili Abdurrahman b. Said'e şöyle yazdı:

«İmdi, inşaallâh, sen, Yezîd b. Enes'le Musul illeri arasından çekilivere-sin. Vesselâmü aleyk!»

Yezid b. Enes, süvarilerile yoluna devam ederek Musul topraklarına girdi.

İbn-i Ziyad, Yezid b. Enes'in Küfe'den üç bin süvari ile geldiğini casusları vasıtasile haber alınca «Ben, ona karşı binlercesini gönderirim!» dedi "ve Rebia b. Muhârık'la Abdullah b. Hamle'yi çağırdı. Onları, üçer bin süvari ile yola çıkardı.

Önce, Rebîa b. Muhânk'ı, sonra da, onun arkasından Abdullah b. Hâm-le'yi gönderdi. Gönderdikten sonra onlara «Hanginiz İleri geçecek olursa, o, o birinin âmiri olacaktır.

Her ikiniz birlikte giderseniz, yaşça büyük olanınız, diğerine ve cemaata âmir olacaktır!» diye yazdı.

Rebîa b. Muhârık, ötekini geçip Yezîd b. Enes'in bulunduğu yere erişti.

Yezîd b. Enes, ağır hasta idi. Merkep üzerinde bulunuyor, piyadeler, onun sağından, solundan bacaklarım ve kollarını tutarak yürüyorlardı.

Yezîd b. Enes, her kabile birliğinin önünde duruyor ve '«Ey Allah'ın askerleri! Sabr ediniz ki, ecr kazanasımz. Düşmanınız karşısında sabr ve sebat gösteriniz ki, zafere eresiniz!

Şeytanların dostlarile çarpışınız!

Şüphe yok ki, Şeytan'ın tuzağı zaiftir--

Eğer, ben Ölürsem, Emir ve Başkumandanınız Verka' b. Âzib'dir.'

O, öldüğü zaman, Emîr ve Başkumandanınız, Abdullah b. Damre'dir!

O da, ölecek olursa, Emîr ve Başkumandanınız Si'r b. Ebî Si'r'dir!» dedi.

Abdullah b. Damra'yı sağ kol kumandanlığına, Si'r b. Ebî Si'r'i, sol kol kumandanlığına, Verka' b. Azib'i de, süvari birliği kumandanlığına tayin etti.

Kendisi, piyadeler arasında bir sedire oturtuldu.

Yezid b. Enes «Harp meydanında onlarla çarpışmağa gidiniz! Beni de, piyadeler arasında ilerletiniz.

Artık, ister Emîrİnizin yanında çarpışınız, ister onu bırakıp kaçınız!» dedi.

Hicretin altmış altıncı yılı Zilhicce ayının Arefe günü savaşmağa hazırlandılar.

Yezid b. Enes «Şöyle şöyle yapınız!» diyor, öyle yapılıyor, tekrar tekrar emirler veriyor, ıztırabı şiddetlenince, konuşamıyordu.

Güneş doğmadan, Rebîa b. Muhârık'ın sol kol kuvvetleri, Yezid b. Enes'in sağ kol kuvvetlerine saldırdı. Şiddetli bir çarpışma başladı.

Yezid b. Enes'in sağ kol kuvvetleri de Rebîa b. Muhârık'ın sol kol kuvvetlerine saldırdı.

Rebîa b. Muhârık'ın her iki kol kuvvetleri bozulup hezimete uğradılar. Verka' b. Âzİb de, süvarilerile birlikte hücuma geçti. O da, onları bozdu.

Kuşluk vakti olmadan, Rebîa b. Muhârık kuvvetlerinin hepsini bozguna uğrattılar, karargâhlarını kuşattılar.

Mûsâ b. Amir der ki «Rebia b. Muhârık’ın yanına kadar vardık. Adanılan, bozguna uğramış, başından dağılmışlardı. Rebia b. Muhârık, atından inmiş (Ey hak dostları! Ey İşiten ve İtaat edenler! Bana doğru geliniz! Ben, Îbn-İ Muhârık'ım! diyerek sesleniyordu.

Ben, çocuktum. Korktum ve olduğum yerde durdum. Abdullah b. Verka' üe Abdullah b. Damra, onun üzerine saldırarak onu öldürdüler.»

Rebia b. Muhârık’ın askerleri arasında bulunmuş olan Amr b. Mâlik te der ki:

«Ben, çocuktum. Rebîa b. Muhârık, bizi güzelce harp nizamına koydu.

Sağ kola amucamın oğlunu, sol kola da, Abd-i Rabbih-üs Sülemî'yi kumandan tayin etti.

Rebîa b. Muhârık, süvariler ve piyadelerle harekete geçti.

(Ey Şamlılar! Siz, ancak, kaçak kölelerle çarpışacaksınız! Onlar, îslâmi-yftti bırakmışlar ve ondan ayrılmışlardır.

Onlardan korkmak, yoktur. Onlar, Arapça da konuşamazlar!) dedi.

Vallahi, ben, onların böyle olduklarım sanmıştım. Nihayet, onlarla çarpıştık. Bozulduk ve ric'at ettik.

Abdullah b. Hamle, rastlayıp bizi geri çevirdi. Sabah namazını kıldık. Harp nizamında harekete geçtik.

Sağ kola Zübeyr b. Hureyme, sol kola İbn-ül'Ukaysır kumanda ediyordu.

Süvariler ve piyadeler İlerlemeğe başladılar.

Bu, Kurban Bayramı gününde idi. Şiddetle çarpışmağa koyulduk.

Yine, kötü bir hezimete, bozguna uğradık. Bizi, pek çok öldürdüler. Karargâhımızı kuşattılar.

İbn-i Ziyad'ın yanına dönüp başımıza geleni, uğradığımız felâketi ona anlattık.»

Musa b. Âmir de, son karşılaşmayı ve bozgunu söyle anlatır:

«Abdullah b. Hamle, Rebîa b. Muhârık’ın bozulan, sınan askerlerini geri çevirdi.

Günün başlangıcında iki taraf süvarileri birbirlerine saldırdılar.

So.ıra, yerlerine döndüler.

Öğle namazını kıldık.

Yine çarpıştık ve onları bozduk.

Abdullah b. Hamle, inip kaçan adamlarına: (Ey işiten ve itaat eden cemâat!) diyerek sesleniyordu.

Abdullah b. Kurad saldırarak Abdullah b. Hamle'yi öldürdü. Karargâhlarını ve içindekileri kuşattık.

Yezîd b. Enes'e, üç yüz esir getirildi. Bunlar hakkında ne yapılacağı, kendisinden soruldu.

Yezid b. Enes, onların boyunlarının vurulmasını elile işaret etti. Onlar, başka bir yere götürülüp öldürüldüler.

O gün, akşam olunca, Yezid b. Enes öldü. Cenaze namazım, Verka' b. Âzib kıldırdı ve onu defn etti.

Verka' b. Âzib'in Askerleri Toplayıp Oradan Geri Dönmesi

Verkab. Âzib, Yezîd b. Enes'in ölümüyle arkadaşlarının ellerinin yanlarına düştüğünü, maneviyatlarının sarsıldığını görünce «Ey kavmim! İbn-i Ziyad’ın, Şamlılardan seksen bin kişi ile bize doğru gelmekte olduğucu haber aldım.

Siz, bu hususta ne düşünüyorsunuz?» diye sordu.

Bazıları cevap vermeden yavaşça birer tarafa sıvışıp gittiler.

Verka' b. Azib, kabile Reislerini ve süvari arkadaşlarını yanına çağırdı. Onlara: «Ey şu toplanan kişiler! Size haber verdiğim şey hakkında, 3İz ne düşünüyorsunuz? Ben de, sizlerden bir kişiyim. Görüş itibarile de, sizden üstün değilim. Siz, bana görüşlerinizi işaret ediniz.

İbn-i Ziyad; Şamlıların uluları, süvarileri ve Eşrafı da, dahil olmak üz-re büyük bir ordu ile size doğru gelmektedir.

Onun karşısında dayanabilecek kudretin bizde bulunduğunu sanmayorum.

Esasen, Emir ve Başkumandanımız Yezid b. Enes de, Ölmüş, içimizden bir taife ise, bizden ayrılıp gitmiştir.

Eğer, biz, İbn-i Ziyad'ın leşkerlerİ İle karşılaşmadan ve onlar, bizden haber almadan dönüp gidersek, bizim, onlardan ancak Emîr ve Başkumandanımızın Ölümü sebebile döndüğümüze, ayrıldığımıza kanâat getirirler.

Hem onlar, Emîr ve Başkumandanlarını öldürdüğümüzden dolayı da, bizden korkar dururlar.

En iyisi; biz, adamımızın Ölümünü bahane ederek dönelim. Bu gün, onlarla karşılaşmamız, bizim için tehlikeli olur.

Eğer, biz, bu gün onlarla karşılaşır, bozulursak, bundan önceki gün onları bozguna uğratmış olmamızın da, bize hiç bir faydası kalmaz» dedi.

Arkadaşları: «Sen, ne güzel düşündün. Geri döndür bizi! Allah sana rahmet eylesin!» dediler ve hemen oradan geri döndüler.

Onların geri döndüklerini, Muhtar ve Küfeliler işittiler ve sarsıldılar.

İşin iç yüzünü bilmiyorlar, Yezid b. Enes ölünce, askerlerinin hezimete, bozguna uğradığını sanıyorlardı.

Muhtar'ın Medain'deki Âmili, casusunu Muhtar'a göndererek işin iç yüzünü bildirdi.

İbrahim b. Eşter'in, İbn-i Ziyad'la Çarpışmağa Gönderilmesi :

Muhtar, durumu öğrenince, İbrahim b. Eşter'i çağırdı ve: «Git, Yezid b. Enes'in askerine kavuş! Onları geri çevir. Birlikte düşmanını karşıla! Taberi-Tarih c. 7, s, 113-116

Sen, vallahi, fâsık Ubeydullâh b. Ziyad'ı, yahut Husayn b. Nümeyr'i muhakkak öldüreceksin. Allah, onların leşkerlerini sana bozduracaktır!» dedi. Ona yirmi -bin kişi seçip verdi ki Faris oğullarından Küfemde oturan ve Ham-ra\ diye anılanların büyükleri de, bunlar arasında idiler.  Dineveri-Kitabürahbar s. 293

İbrahim b. Ester gidip A'yen Hamamı mevkiinde karargâhını kurdu.

Küfe Eşrafının, Muhtar Aleyhinde Ayaklanmaları :

Yezid b. Enes'in ölüm haberi Küfe'ye erişince, Küfe Eşrafı, Muhtar aleyhinde konuşmaya daldılar :

«Yezid b. Enes, ölmemiş, öldürülmüştür!» dediler. Onun kasidsiz olarak öldüğüne inanmadılar.

«Vallahi, şu adam (Muhtar) bizim rızamız olmadan, bize amirlik ediyor.

Kötü âzadlılarımızı hayvanlara bindirmekte, Haraç ve ganimetlerimizi onlara vermekte ve yedirmektedir.

Kölelerimizi, yetimlerimizi, dullarımızı bizlere isyan ettirmekte ve kızdırmaktadır.

Biz, büyüğümüzün evinde toplanalım, gereğini dügüneüm» diyerek Şebes b. Rib'î'nin evine vardılar.

Şebes; cahiliyye devrinde de, İslâmiyet devrinde de, kabilesinin Reisi idi.

Şebes, evinde toplanan arkadaşlarına namaz kıldırdıktan sonra araîarm-da yukanki konuşmalara benzer konuşmalar yapıldı.

«Muhtar’ın, âzadlı kölelere gan-imetten pay ayırması kadar büyük suç olamaz!» dediler.

Şebes «Bırakınız beni, onun yanma varıp bir görüşeyim bakayım» dedi. Gitti Muhtar'ın huzuruna çıktı. Arkadaşlarının hoşlanmadıkları, aralarında konuştukları şeylerden hiç birini bırakmayıp hepsini Muhtar'a anlattı.

Sonra, köleler meselesini açtı.

Muhtar «Ben, onu kendilerine havale ediyor, bırakıyorum» dedi.

Şebes, âzadlı köleler meselesini açtı ve «Allah'ın, şu memleketlerden bize ganimet olarak verdiği şeyler arasında bulunan ve sadece bu yoldaki ecir, sevab ve şükre ermeyi umarak âzad ettiğimiz kölelerimizi şen, ganimetleri^ mizde bizim ortaklarımız yaptın!?» dedi.

Muhtar «Ben, âzadlı kölelerinizin işini size bırakayım.

Ganimetlerinizi aranızda bölüştüreyim., Senin hemşehrilerin, benim yanımda Ümeyye oğulları ve İbn-i Zübeyr kuvvetlerile çarpışacaklar mıdır? ve ^bu hususta bana Allah ahdile söz verecekler mî. ve sözlerinde duracaklarına, beni tatmin edecek şekilde yemin edecekler midir?» dedi.

Şebes «Bilmiyorum. Arkadaşlarımın yanma bir varayım bakayım. Fakat, her halde, onlar, bunu hoş karşılamazlar» dedi ve gitti. Bir daha Muhtar "m yanma dönmedi.

Küfe Eşrafı, Muhtar'la çarpışmak hususunda söz ve iş birliği yaptılar.

Şebes b. Rib'î,.Şimr b. Zilcevşen, Muhammed b. Eş'as ve Abdurrahman b. Saîd b. Kays birlikte Kâ'b b. Ebî Kâ'b-ül Has'amî'nm yanma vardılar.

Şebes; Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra söze başladı. Muhtar'la çarpışmak üzre söz birliği yaptıklarını ona haber verdi. Kendisinin de, buna muvafakat etmesini istedi ve «Muhtar; bize, rızamız olmaksızın hükm ediyor. Kenişini, bize, Muhammed b. Hanefiyye'nin gönderdiğini söylüyor. Biz, Muham-med b. Hanefiyye'nin böyle bir şey yapmayacağını biliyoruz.

Muhtar; bizim ganimetlerimizi âzadlı kölelerimize yediriyor, kölelerimizi, yetimlerimizi ve dullarımızı bizim karşımıza çıkarıyor, onları bize kızdırıyor. Salih, geçmişlerimize sövdürüyor!» dedi.

Kâ'b b. Ebî Kâ'b, onlara «Merhaba!» dedikten sonra, davetlerine hemen icabet etti.

Küfe Eşrafı kalkıp Abdurrahman b. Muhannef'in yanına gittiler. Onu da, Muhtar'la çarpışmağa davet ettiler.

Abdurrahman b. Muhannef, onlara «Ey şu gelen kişiler! Eğer, siz, beni dinlerseniz, onunla çarpışmağa kalkmayınız!» dedi.

«Niçin?» diye sordular.

Abdurrahman b. Muhannef «Çünki, ben, sizin darma dağın olmanızdan, anlaşmazlığa düşmenizden, birbirinizi rezil ve rüsvay etmenizden korkarım.

Vallahi, sizin en cesaretlileriniz, en iyi süvarileriniz o adamın.yakındadır. Filan, filan kişiler onun yanında değiller midir?

Sonra; sizin köleleriniz, âzadlılarınız da, onun yanındadır.

Sizin köleleriniz ve âzadlılarınız ise, size kargı son derecede kızgın ve düşmandırlar.

Demek ki o, sizinle Arap cesareti ve acem adâvetile çarpışacaktır!

Eğer, biraz beklerseniz, ona Şamlıların gelmesi veya Basrahları getirmesi yetecektir!

Siz, sizden başkasile onun hakkından gelmeğe bakınız. Düşmanlığı ve çarpışmayı aranızda yapmayınız!» dedi.

Küfe Eşrafı, ona «Allah aşkına, üzerinde görüş birliğine vardığımız bir şeyde bize aykırı davranma! Görüşümüzü bozup dağıtma!» dediler.

Abdurrahman b. Muhannef «Ben, nihayet sizlerden bir kişiyim. Siz, isterseniz, onunla çarpışmağa gidebilirsiniz» dedi.

Küfe Eşrafı, birbirlerine sık sık gidip gelmeğe başladılar.

«Ayaklanmak için, İbrahim b. Eşter'in, onun yanından ayrılıp gitmesini bekleyiniz!» dediler.

Bunun üzerine, Muhtar'a karşı ayaklanmayı, İbrahim b. Eşter'in Sabat'a varıp erişmesine kadar geciktirdiler.

İbrahim b. Ester, Sabat'a vardığı sırada;

Abdurrahman b. Saîd b. Kays kumandasındaki kuvvetler, Sebi' namazgahına,

Zahr b. Kays ve İshak b. Muhammed b. Eş'as, Kinde namazgahına,

Kâ"b b. Ebî Kâ'b, Bişr namazgahına,

Beşir b. Cerîr b. Abdullah, Becile'ye gitti.

Abdurrahman b. Muhannef, Muhannef namazgahına gitti.

İshak b. Muhammed b. Eş'as'la Zahr b. Kays, Abdurrahman b. Sa'd'in Sebi' namazgâhındaki karargâhına katıldılar.

Becile ve Has'am kabileleri de, Abdurrahman b. Muhannef in karargâhına gittiler.

Şimr b. Zilcevşen, Kays'ta Selûl oğulları namazgahına kondu.

Şebes b. Rib'î, Hassan b. Fâid, Rebia b. Servan Mudar'lardaki Künâse'ye kondular.

Haccar b. Ebcor, Yezid b. Rüveym, Temmârîn ile Sebha arasına,

Amr b. Haccac, Mezhic kabilesinden kendisine uyanlarla birlikte Murad namazgahına kondu.

Amr b. Haccac, Yemenlilere «Bizim yanımıza geliniz!» diye haber gönderdi. Onlar, gelmekten kaçındılar.

Muhtar, Küfe Eşrafının böyle Sebi' namazgahı çevresinde toplandıklarını haber alınca, Amr b. Tevbe'yi acele ibrahim b. Eşter'e gönderdi ve «Yazımı, eline alır almaz yanındaki bütün kuvvetlerle bana gel!» diye yazdı.

Muhtar, ayaklanan Küfe Eşrafına elçi gönderip «Ne istediğinizi bana bildiriniz. Ben, sizin her istediğinizi yapacağım!» dedi.

Küfe Eşrafı «Biz, senin, yanımızdan ayrılıp gitmeni istiyoruz!

Sen. kendini, Muhammed b. Hanefiyye'nin gönderdiğini söylüyorsun. Halbuki, O, seni göndermemiştir!» dediler.

Muhtar, onlara «Siz, tarafınızdan Muhammed b. Haneffiyye'ye bir heyet gönderiniz. Ona, ben de bir heyet göndereyim. Bu işin açıklığa kavuşmasını bekleyiniz!» dedi.

Muhtar, bu teklifile onları, İbrahim b. Ester gelinceye,kadar oyalamak istemişti. Kendi adamlarına da, Küfelilerden ellerini çekmelerini ve onlara bir tecavüzde bulunmamalarını emr etti.

Küfeliler, bütün sokak ağızlarını tuttular. Ne Muhtar'a, ne de onun adamlarına su saldılar. Muhtar'la adamları tarafına, haberleri olmadan pek az miktarda su geçtiği oluyordu.

Abdullah b. Sebi', çarpışmak için meydana çıktı.

Şâkir, onu karşıladı ve onunla şiddetle çarpıştı. Meydana çıkan Ukbe b. Tarık'ı da, bir müddet çarpışarak yüz geri etti.

Abdullah b. Sebi', Yemenlilerle birlikte Sebi' namazgahına kondu.

Şimr b. Zilcevşen, Yemenlilerin yanına varıp onlara «Siz, bu yerde toplandınız, îki namazgahtaki kuvvetler tek yönden çarpışma yapacağız ve size ben kumanda edeceğim! Aksi takdirde, vallahi, şu yerde çarpışmam!» diyerek Selul oğulları namazgâhındaki kavminin yanına gitti.

İbrahim b. Eşter'in, Küfe'ye Dönüp Ayaklanmayı Bastırması :

Muhtar'ın, İbrahim b. Eşter'e gönderdiği elçisi, günlerden bir gün, öğleden sonra ona erişti ve:

«Hemen Küfe'ye dönünüz!» diye seslendi.

O günün akşamraa kadar olan kısmında dönüşe devam ettiler. Akşamleyin inip yemeklerini yediler. Hayvanlarını biraz dinlendirdiler.

Sonra, bütün gece yola devam ettiler. Sur'da sabah namazını kıldılar. O gün ikindiye kadar yola devam ettiler. İkindi namazını Bâbül'cisr'de kıldılar. Geceyi mescidde geçirdiler.

Üçüncü günü sabahında Muhtar'ın yanına geldiler.

Şebes b. Rib'î, oğlu Abdulmü'min'i, Muhtar'a göndererek «Biz, senin ka-bilendeniz ve sağ eliniz!

Hayır! Vallahi, biz, seninle çarpışmayacağız. Bize itimad et ve bu hususta bizden kesin söz al!» dedi.

Halbuki, o, Muhtar'la çarpışmak fikrinde ve kararında idi. Ona hile ediyordu.

Sebi' namazgahında toplanan Yemealiler, namaz vakti girince, kendi adamlarını İmamlığa geçirdiler.Bütün kabile Reisleri; Yemen kabile Reislerinin böyle kendi adamlarını İmamlığa geçirmelerini iyi karşılamadılar.

Abdurrahman b. Muhannef «İşte, ilk anlaşmazlık!

Siz, içinizden seçeceğinizi ve kabul edeceğinizi İmamlığa geçiriniz.

Kabileniz içinde Küfelilerin en büyük Kari'i (mutahassıs Kur'ân okuyucusu) olan Büceyle'den Rifâa b. Şeddâd-ül Fityânî namazınızı kıldırsın!» dedi. Öyle yaptılar.

Rifâa, vak'anm sonuna kadar onlara namazlarını kıldırmaktan geri durmadı.

Muhtar, çarşıda askerlerini savaş nizamına koydu. O zaman, çarşıda bina yoktu.

Muhtar, İbrahim b. Eşter'e «İki fırkadan hangisinin üzerine yürümeyi daha çok istersin?» diye sordu.

İbrahim b. Ester «Hangisi olursa olsun, benimçin makbuldür!» dedi. Muhtar, bir müddet düşündü. Kendisi, ileri görüşlü bir kimse idi.

İbrahim b. Eşter'i, kavminin karşısına çıkarmayı uygun görmedi.

Ona «Sen, Künâse'deki Mudar'ların üzerine yürü! Onlara, Şebes b. Rib'î ve Muhammed b. Ömer b. Utârid kumanda etmektedir.

Ben de Yemenlilerin üzerine yürüyeceğim!» dedi.

İbrahim b. Ester, Künâse'ye, Muhtar da, Sebi' namazgahına doğru hareket etti.

Muhtar, Ömer b. Sa'd b. Ebî Vakkas'ın evi önünde durdu. Ahmer b. Şu-meyt-ül Becelî ile Abdullah b. Kâmil'i ileri gönderdi.

Ahmer b. Şumeyt'a «Şu sokağa girip kavminin evleri arasında bulunan Sebi' namazgahına kadar ilerle!» dedi.

Abdullah b. Kâmil'e de «Sen de, şu sokağa gir. Ahnes b. Şerik Hanedanının evlerinin bulunduğu Sebi' namazgahına doğru İlerle!» dedi.

Bunlar, emr olundukları yolda ilerlediler.

Ahmer b. Şumeyt; Abdurrahman b. Muhannef, Beşir b. Cerir ve Kâ'b b. Ebî Kâ'b kumandasındaki kuvvetlerle şiddetli bir çarpışma yaptı.

Fakat, Ahmer b. Şumayt'ın da, Abdullah b. Kâmil'in askerleri de, bozuldular.

Muhtar, Ahmer b. Şumeyt ile Abdullâh b. Kâmil'in arkadaşlarına «Arkalarda ne haber var?» diye sordu.

«Hezimete, bozguna uğradık!» dediler.

Muhtar, onlara «Ahmer b. Şumeyt, ne yapıyor,» diye sordu.

«Onu, indiği Mescid'i Kassas (Ebû Davud mescidi) yanında bırakmıştık. Arkadaşlarından bazıları da, kendisinin yanında bulunuyordu» dediler.

Muhtar «İbn-i Kâmil, ne yapıyor?» diye sordu.

İbn-i Kâmil'in adamları «Bilmiyoruz!» diyerek bağrıştılar.

Muhtar, Ebû Abdullâh-ül Cedelî'nin evine gelince, Abdullah b. Kurad-ül Has'amî'ye «Dört yüz kişilik inayetinle birlikte git. İbn-i Kâmil'in adamla-rile birleş, İbn-i Kâmil ölmüşse, onun yerine sen geç! Senin ve onun adam-larile birleşerek şu kavmla çarpış!

Eğer, onu, sağ salim bulursan, sen yüz atlı ile ilerlemeğe devam et. Es-habmdan gerisini ona ver!» dedi.

Abdullah b. Kurad; Abdullah b. Kâmil'i, Amr b. Hureys'in Hamamı yanında buldu. Arkadaşlarından bazısı da, onun yanında idi. Kendisi, çarpışıyordu.

Abdullah b. Kurad, ona, arkadaşlarından üç yüz kişi verdi. Kendisi ilerlemeğe devam etti. Sebi' namazgahına İndi. Sonra, oradaki sokağı tuttu. Abdulkays Mescidine kadar ilerledi. Orada durdu. Adamlarına «Ne yapmayı düşünüyorsunuz?» diye sordu.

«Biz, senin buyruğuna bağlıyız!» dediler. Onların hepsi, Abdullah b. Ku-rad'ın kabilesinden idiler.

Abdullah b. Kurad, onlara «Vallahi, ben, Muhtar'ın muzaffer olmasını arzu ediyorum.

Vallahi, bu gün, kabilemin Eşrafının yok olmasını da, hoşlanmıyorum. And olsun ki onların önümde, ellerimle yok edilmesini mubah saymaktan, ölmem bana daha yeğ ve sevimlidir!

Siz, hele burada biraz durunuz!» dedi. Orada durdular.

Muhtar, halkın savaşta en şiddetlisi ve yamam olan Malik b. Amr un Nehdî'yi iki yüz kişi ile gönderdi.

Abdullah b. Şerik-ün Nehdî'yi de, iki yüz atlı ile Ahmer b. Şumeyt'a yardımcı gönderdi.

Kuvvetler çoğalınca, çarpışmalar şiddetlendi.

İbrahim b. Ester, Şebes b. Rib'î'ye kavuştu.

Şebes'in yanında Mudar'lardan pek çok kişiler vardı.

Hassan b.-Fâid de ,onların arasında bulunuyordu.

İbrahim b. Ester, onlara «Yazıklar olsun size! Geri dönüp gidiniz.

Vallahi, Mudar'dan bir kimsenin benim ellerimle ölmesini istemem! Boş yere kendinizi öldürmeyiniz!» dedi.

Mudarîler, İbrahim b. Eşter'İ dinlemediler. Çarpışmaya giriştiler ve bozguna uğradılar.

Hassan b. Fâid, ağır yaralı olarak evine götürüldü, yatağa yatırıldı. Ayı-hnca «Vallahi, ben, yaramla yaşamak istemez, ölümümün, karnıma mızrak saplanması veya kılıç darbesile olmasını arzu ederdim!» dedi. Bundan sonra, bir kelime bile konuşmadan öldü.

Muhtar'a; Mudar'ların hezimete ve bozguna uğradıkları hakkında İbrahim b. Ester tarafından müjdeci geldi.

Muhtar, burfu, Ahmer b. Şumeyt'a ve Abdullah b. Kâmil'e de bildirdi.

Ebüz Zübeyr Şibam, Sebi' namazgahına daldı. Arkasından halk ve Ahmer b. Şumeyt'ın adamları da «Nerdesin ey "Hüseyn'in intikamı!» diye haykıra-rak girdiler.

Yezid b. Umeyr b. Zî Mürran-ül Hemdânî, onların parolalarını işitince «Ey Osman'ın intikamı!» diye mukabele etti. Rifâa b. Şeddad, onlara, «Osman ve onun intikam», bizim nemize gerek! Ben, Osman'ın kanını arayan bir kavmin yanında çarpışmam!» dedi.

Rifâa b. Şeddad «Ben, Şeddad'ın oğluyum! Ali'nin dininde ve yolundayım!..» diyerek ölünceye kadar çarpıştı.

Sebi' namazgahı mevkiinde yapılan çarpışmada Yezîd b. Umeyr, b. Zî Mürran, Numan b. Suhba-n, Fırat b. Zahr, b. Kays-ul Cu'fî, Abdurrahman b. Kays, Ömer b. Muhannef.. Öldürüldü.

Abdurrahman b. Muhannef ise, ağır surette yaralandı. Adamları, onu taşıyarak götürdüler. Taberi-Tarih c. 7, s. 116-,120

Abdurrahman b. Kays, o gün yanındakilere «Yazıklar olsun sizlere! Bizi vurmak için arkamızdan şu gelenler kimlerdir?» diye sormuş, «Ebüz Zübeyr Şibam'dır» denilince «Hayret! Demek, beni öldürmek istiyenler, kendi kav-mımdan?!» demişti.

Onu, Ahmer b. Hüdeyc-ül Hemdânî, attığı bir okla öldürmüştür.

Abdurrahman b. Kays'a, daha önce Si'r b. Ebî Si'r, Ebüz Zübeyr Şibam ve daha başka birisi de saldırmıştı.

Si'r, ona mızrakla vurmuş, Ebüz Zübeyr de, kılıçla on ve daha çok darbe indirmişti.

Abdurrahman b. Saîd'in oğlu, ona «Ey Ebüz Zübeyr! Abdurrahman b. Sa-îd. senin kavminin ulusudur. Onu, öldürecek miski?» demiş, Ebüz Zübeyr de:

«Allah'a ye Âhiret gününe imanda sebat eden hiç bir kavmin; Allah'a ve Resulüne muhalefet eden kimselerle, onlar isterse bunların babaları, yahut oğulları, yahut kardeşleri, yahut soy sopları olsunlar, dostlaşacaklarım göremezsin. (Mücadele: 22) âyetini okumuştu.

Bu vak'ada, Abdurrahman b. Saî'd'ia kavmmdan yedi yüz seksen kişi öldürülmüştür. Taberi-Tarih c. 7, s. 123-124

Kerbelâ İntikamının Alınmasına Başlanması :

Vadiiyyîn evlerinden beş yüz esir çıkarılıp bağlı olarak Muhtar'a götürüldüler.

Muhtar «Onları, bana arz ediniz. Bakınız onlardan, Hüseyn'in şehâdeti vak'asmda bulunan herkesi bana bildiriniz!» dedi.

Hazret-i Hüseyn'in şehâdeti vak'asında bulunup da «Bu, Hüseyn'in şehâdetinde bulunmuştur!» denilmedikce ve götürülüp boynu vurulmadıkça, hiç bir kimse geçirilmedi.

Bu şekilde onlardan iki yüz kırk sekiz kişinin boynu vuruldu.

Muhtardın adamları da Hazret-i Hüseyn'in Ev halkına ezâ ve itiraz eden veya vuran herkesi götürüp öldürdüler.

Böylece, Muhtar'a haber verilmeden bir çok kimseler de, öldürüldü.

Muhtar; kalan esirleri çağırıp ne kendisi, ne de adamları aleyhinde toplantı ve düşmanlık yapmayacaklarına yemin ettirdikten sonra salıverdi.

«Muhammed aleyhisselâmın Hanedanının kanına girenler ve onlara katılanlar müstesna olmak üzre, kapısını kilitleyip evinde oturan herkes emniyettedir!» diye mescidde nida ettirdi.  Taberi-Tarih c. 7, s. 120-121

Sebi' namazgahı vak'ası, Hicretin altmış altıncı yıh Zilhicce ayının çıkmasına altJ gece kala Çarşamba günü vuku bulmuştur.

Muhtar'in, Küfe'de tekrar duruma hâkim olması üzerine, Küfe Eşrafı, Küfe'yi bırakarak Basra'ya kaçtılar. Taberi-Tarih c. 7, s. 124

Bunlar, on bin kadardı. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 304

Kerbelâ Katillerinin Yakalanıp Öldürülmelerine Devam Edilmesi:

Muhtar, Hazret-i Hüseyn'in katillerini ayırmağa başladı:

«Kavmini bırakıp giden, Hüseyin'i şehid ederek dünyada emniyet ve selâmetle gezip dolaşan kişiler bizim dinimizden değildirler!

Siz, bana, onların isimlerini veriniz.

Ben, onlara karşı, Allah'ın yardımını istiyorum. O Allah'ın ki: beni, onslara vurmak için bir kılıç; onlara saplamak için bir mızrak; Ehl-i Beyt'e kızan ve kin tutanları takip edici, onların haklarını arayıcı kıldı.

Hüseyin ve Ehl-i Beyt'ini öldürenleri, öldürmek; Onların hakkını tanımazdan gelenleri zillet ve hakarete uğratmak, Allah'ın üzerine düşen bir hak'dı.

Siz, bana, onların isimlerini veriniz! Hüseyn'in Jsatillerini arayıp bulunuz!

Yer yüzünü ve bu şehri, onlardan temizlemedikçe, yemek, içmek bana helâl olmaz!» dedi.

Muhtar'a; Hazret-i Hüseyn'in katillerinden olmak üzre; Abdullah b. Üseyd b. Nezzalül Cühenî'yi, Mâlik b. Nüseyr-ül Beddi'yi ve Hamel b. Malik-ül Muhâ-ribî-'yi bildirdiler ve gösterdiler.

Bunun üzerine, Muhtar; ileri gelen adamlarından Ebû Nemr Malik b. Amr-ün Nehdî kumandasında bir birliği, onları yakalayıp getirmek, üzre, Kadisiye'ye gönderdi.

Ebû Nemr, Kadiseye'ye giderek onları yakaladı, Yatsu vakti Küfe'ye getirip Muhtar'in huzuruna soktu.

Muhtar, onlara «Ey Allah düşmanları! Allah'ın kitabının düşmanları! Allah'ın Resulünün ve Ehl-i Beyt'inin düşmanları! Hüseyin b. Ali, nerededir? Hüseyinİ bana getirip teslim ediniz!» dedi.

Bunlar «Allah, sana rahmet eylesin! Biz, bu işe gönülsüz olarak gönderildik. Lutf et, bizi bağışla, bizleri sağ bırak!» dediler.

Muhtar «Peygamberinizin kızının oğlu Hüseyne karşı işlediğiniz cinayetten dolayı mı size lutf edecek, sizi sağ bırakacak, yedirip içireceğim?!» dedi.

Malik b. Nüseyr-ül Beddî'ye «Hüseyn'in başına kılıçla vuran, külahını alan şeridin değil mi?» diye sordu.

Abdullah b. Kâmil «Evet! Budur o!» dedi.

Muhtar «Bunun iki elini ve ayaklarını kesip bırakınız. Çarpma çarpına ölsün!» dedi.

Malik b. Nüseyr, öyle yapılıp bırakıldı. Kanı akıp kesilince, öldü. Muhtar, diğerlerinin öldürülmeleri için de, emir verdi.

Abdullah b. Kâmil, Abdullah b. Üseyd-ül Cühenî'yi, Si'r b. Ebî Sİ'r de, Hamel b. Malik'i öldürüldü.

Muhtar; Abdullah b.'Kâmil'i, Dubay'a oğullarına gönderdi. Orada Ziyad b. Malik'i yakaladılar.

Sonra, Aneze'lere gittiler. Onlardan da, İmran b. Hâlid'i yakaladılar.

Hamrâ'ın evine gittiler. Orada, Abdurrahman b. Huşkâret-ül Becelî ile Abdullah b. Kays-ül Havlânî'yi yakaladılar. Bunların hepsini Muhtar'ın yanına getirdiler.

Muhtar, onlara «Ey Salih ve iyi kişilerin katilleri! Ey Cennetlik gençlerin Seyyidinin katilleri! O uğursuz günde Hüseyn'in çadırındaki kokulu otları kapışmağa gelen sizlerdiniz değil mi?!

Bunları, çarşıya götürunÛK. Orada boyunlarını vurunuz bunlann!» dedi. Bu dört kişi de, çarşıda Öldürüldüler.

Muhtar; Abdullah b. Kâmil'i, Osman b. Hâlid b. Dühmânî ile Ebû Esma Bişr b. Savt-ul Kabızî'ya gönderdi.

Bunlar; Hazret-i Hüseyn'in şehâdeti hâdisesinde bulunmuşlar, ikisi birleşerek Abdurrahman b. Akîl'i şehid etmişler ve elbisesini soymuşlardı.

Abdullah b. Kâmil, Dühman oğulları mescidini ikindi vakti kuşattı ve «Eğer, Osman b. Hâlid b. Üseyr, getirilmezse, başkanızın yerine sizin boynunuzu vurmazsam, Dühman oğullarının, bu günden Mahşer gününe kadar işliyecekleri, günahlar kadar günah benim üzerime yazılsın!» dedi.

Mescidde bulunanlar «Bize möhlet ver. Onu, arayıp bulalım!» dediler. Süvarilerle birlikte aramağa gittiler. Her ikisini, namazgahta oturdukları ve Cezire'ye gitmek istedikleri sırada, buldular. Abdullah b. Kâmil'e getirdiler.

Abdullah b. Kâmil, Bi'r-üİ Ca'd mevkiine götürüp onların boyunlarını-vurdu. Cesedlerini gömdürmedi. Ateşte yaktı!

Muhtar; Muaz b. Hâni ile Muhafız gücü kumandanı Ebû Amre'yi, Havli b. Yezid-üİ Ashabfye gönderdi.

Havli, Hazret-i Hüseyn'in başım kesmek jstiyen ve İbn-i Ziyad'a götüren kimse idi.

Havli'nin evini, ansızın kuşattılar. Havli, evinin bacasının içine gizlendi. Muaz; Ebû Amre'ye, evin aranmasmı emr etti. Havli'nin karısı, yanlarına geldi. Ona «kocan nerededir?» diye sordular.

Kadın «Onun nerede olduğunu bilmiyorum!» demekle beraber, elile de, bacaya işaret etti.

Bacaya girdiler. Onu, orada, başına sepeti geçirmiş bir halde, bulup çıkardılar.

Muhtar ise, arkadaşlarının arkasından giderek oraya yakın bir yere kadar gelmiş bulunuyordu.

Ebû Amre, ona bir adam gönderdi. Ebû ' Bilal'ın evi yanında elçi ile rastlaştılar.

Abdullah b. Kâmil de, Muhtar’ın yanında idi. 1 Elçi, durumu Muhtar'a bildirdi.

Muhtar, onlara doğru vardı. Havli'yi, ev halkının yanında öldürdüler. Onun cesedini ateşte yaktılar. Cesed, çok geçmeden kül haline geldi. Taberi-Tarih c. 7, s. 124-126

Muhtar; Küfe Eşrafından Şebes b. Rib'î, Amr b. Haccac, Muhammed b. Eş'as ve Ömer b. Sa'd b. Ebî Vakkas'ın da, yanlarında daha bir çok Küfe Eşrafı olduğu halde, Basra yolunu tuttuklarını haber alınca, arkalarından, Ebül Kalus-üş Şibâmî kumandasında atlılar yolladı. Mezar nahiyesinde onlara yetiştiler, baskın yaptılar. Onları bozguna uğrattılar. Ömer b. Sa'd'i yakaladılar. Ötekiler kaçıp kurtuldular.

Amr b. Haccac ve Arkadaşlarının Susuzluktan Ölmeleri :

Amr b. Haccac, önce, Basra'ya gitmek istedi. Sonra, oradaki Ehl-i Beyt Tarafdarlarınm kendisine sevineceklerinden çekinerek Seraf'a gitti.

Sucular, ona «Bizim yanımızdan hemen ayrıl, uzaklaş! Biz, Muhtar'in kızıp bizi cezalandırmayacağından emin değiliz!» diyerek onu ve arkadaşlarını kovdular.

Amr b. Haccac, yanlarından ayrılınca da, birbirlerini kınadılar ve «Ona kötülük yaptık!» dediler.

Amr b. Haccac'la arkadaşları, uzaktan bir topluluk karaltısı görünce, onları, Muhtar’ın peşlerinden gönderdiği adamları sanarak Kelp ve Tayy beldeleri arasında bulunan Hammâret-ül Kayz'daki Büyeyza denilen yere saptılar.

Orada, Arar b. Haccac'la arkadaşlarını susuzluk öldürdü. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 301, 304, 303

Amr b. Haccac; Kerbelâ'da Hazret-i Hüseyin'le Eshab ve Ev halkının Fırat nehrinden su içmelerine engel olan beş yüz kişilik süvari birliğine kumanda etmişti. Taberi-Tarih c. 6, s. 234

Şebes b. Rib'î ile Sair Küfe Eşrafının Mus'ab b. Zübeyr'e Sığınmaları :

Şebes b. Rib'î; kuyruğu ve kulağının bir yanı kesik katırının üzerinde. elbisesi yırtılmış bir halde, Basra'da Mus'ab b. Zübeyr'in kapısına varıp «Ey kurtarıcım! Ey kurtarıcım!» diye feryad ederek yardım dilemişti.

Mus'ab b. Zübeyr'e «Kapıda bir adam: (Ey Kurtarıcım! Ey Kurtarıcım!) diye feryad ediyor. Kendisinin elbisesi yırtılmış. Sıfatı da, şöyledir, şöyledir.» diye haber verildi

Mus'ab «Evet, o, Şebes b. Rib'î'dir. Bunu, ondan başkası yapmaz! îçeri alınız onu! dedi. îçeri aldılar.

Küfelilerin diğer Eşrafı da, gelip Mus'ab’ın yanına girdiler. Başlarına gelenleri anlatarak, Muhtar'a karşı kendisinden yardım dilediler. Taberi-Tarih c. 7, s. 146

Şimr b. Zilcevşen'in Öldürülmesi :

Muhtar; Şimr b. Zilcevşen'in Bedestümisan'da Amir b. Sa'saa oğullarından bazı kimselerle birlikte oturduğunu, uğradıkları hezimete Basra'daki Ehl-i Beyt Tarafdarlarının sevinip güleceklerinden çekinerek Basra'ya girmek istemediklerini haber alınca, Zırbî'yi yüz atlı ile onu yakalamak üzre gönderdi.

Zırbî ve arkadaşları, hızla gittiler. İçlerinden on atlı, diğerlerinden ileri geçtiler ve Şimr'e yetiştiler. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 301-302

Müslim b. Abdullah der ki «Muhtar; Küfe'de bizi bozup hezimete uğrattığı zaman da, Küfe'den atlarımıza atlayarak ayrıldığımız zaman da, ben, Şimr b. Zilcevşen'in yanında idim,

Muhtar'ın uşağı Zırbî, peşimizden gelip bize kavuştu.

Şimr, bize: (Atlarınızı tepip benden uzaklasınız. Her halde şu uşak, bana bir şey yapmak istiyor!) dedi.

Hayvanlarımızı tepip ilerleyince, Zırbî, Şimr'e doğru yöneldi. Arkadaşlarından uzaklaşıp Şimr'e yaklaştığı zaman, Şimr, birden, onun üzerine saldırdı ve onu arkasından vurdu, Taberi-Tarih c. 7, s. 121

Şimr, Zırbî'yi öldürünce, öteki arkadaşları bozulup genlerindeki arkadaşlarının yanlarına döndüler ve hep birlikte Şimr ve arkadaşlarını aramağa, başladılarsa da, onlara erişemediler.

Şimr ve arkadaşları, Basra yakınında Sadima (Satidema) diye anılan yere eriştiler. Dlneveri-KitabüPahbar s. 302

Sadima'daki Kelkitaniye köyünün yanında nehir kıyısında bir yere kondular.

Şimr, Kelkitaniye köyüne bir adam göndererek cesaretli ve becerikli bir adam tuttu.

Şimr, tutulan adama: (Bu yazımı, acele Mus'ab b. Zübeyr'e götürüp vereceksin!) dedi.

Yazının üzerinde: (Emir Mus'ab b. Zübeyr'e, Şimr b. Zilcevşen'den!) diye yazılı İdi.

Postacı adam, yoluna devam ederek bir köye vardı.

Muhtar; o sıralarda, Basrahların tutum ve davranışlarını gözetmek ve kendisine bilgi vermek üzre, adamlarından Ebû Amre'yi o köye göndermiş bulunuyordu.

Şimr'in postacısı, o köyde başka bir postacı arkadaşile rastlaştı. Şimr'le rastlattığından ona şikâyettendi.

Bunların, ayakta konuştukları sırada Ebû Amre'nin adamlarından Abdurrahman b. Ubeyd, üzerlerine çıka geldi.

Postacının elinde, üzeri (Mus'ab'a-Şİmr'den!) diye yazılı yazıyı görünce Şimr'in nerede bulunduğunu postacıdan sordu. Postacı da, kendilerile Şimr arasındaki uzaklığın, üç fersahdan fazla olmadığını haber verdi.

Muhtar'ın adamları, hemen ona doğru yollandılar. Vallahi, ben, o gece, Şimr'in yanında bulunuyordum.

Kendisine: (Sen, bizi, bu yerden kaldırıp başka bir yere götürsen olmaz mı? Biz, burada korkuyoruz!) dedik.

Şimr: (Bu yalancıların hepsinden ayrılmalı mı, ne yapmalı? Vallahi, ben, buradan üç gün ayrılmayacağım!

Allah, sizin kalblerinizi korku doldurmuş!) dedi. Bulunduğumuz yer, ayıların çokça bulunduğu bir yerdi.

Vallahi, uyurla uyanık arası bir halde iken atların ayak, nal seslerini işittim. Kendi kendime: (Her halde bu, ayı sesidir!) dedim.

Sonra, ötekinden daha açık ve şiddetli olarak, işittim. Uyanıp gözlerimi oluşturdum.

Kendi kendime: (Hayır! Vallahi, bu, ayı sesi değildir!) dedim.

Ben Şimr ve arkadaşlarını kaldırmak için gittiğim zaman, atlılar, Tekbir getirerek tepecikten üzerimize im'verdiİer ve çadırlarımızı kuşattılar.

Biz, atlarımızı bırakıp yaya olarak kaçıştık.

Şimr ise, üzerindeki Yemen işi hırkasını soyunmuştu. Kendisi, abraştı, vücudu alacalı idi.

Vücudunun alacasını, hırkasının üzerinden bile görüyor gibi idim.

Şimr, onlara karşı mızrağıyla çarpışmak İçin elbisesini giyinmek, silahlarını kuşanmakta acele ediyordu. Onu, kendi haline bırakıp, biz kaçtık.»

Abdurrahman b. Ubeyd de gördüklerini şöyle anlatır:

«Vallahi, ben, postacının yanında Şimr'in yazısını gören kişiyim.

Ebû Amre'ye gidip: (Şimr'i, ben, öldürdüm!) dedim.

Bana: (Sen, o gece, onun söylediklerinden bir şeyler işittin mi?) diye sordu.

 (Evet! Şimr, üzerimize yürüyüp mızrağiyle bir müddet bizi mızraklama-ğa çalıştı. Sonra, mızrağını bıraktı. Çadırına girdi. Kılıcını alıp Recez okuyarak üzerimize yürüdü!) dedim.»

Şimr'in adamlarından Müslim b. Abdullah da; Şimr'in, bir müddet kendisini korumağa çalıştığını, sonra da:

«Allâhü ekber! 'Allah, habîs'i, murdarı Öldürdü!» denildiğini işittiğini bildirir.  Taberi-Tarih c. 7, s ,121-122

Öldürdükten sonra Şimr'in cesedi köpeklere atıldı. İbn-i Esîr-El-kâmil c. 4, s. 117

Ahmer b. Salît, Şimr'in başını Muhtar'a getirdi. O da, Medine'de. Muhammed b. lianefiye'ye gönderdi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 305

Ebû İshak der ki «Şimr b. Zilcevşen, bir gün, bizimle birlikte sabah namazını kılmış, sabaha kadar oturmuş, sonra, kalkıp namaz kılmış ve:

(Ey Allah'ım! Şüphe yük ki Sen, Şerifsin. Şerefi seversin. Sen. bilirsin ki ben de Şerifim!

Öyle ise. beni yarlığa!) diyerek düa etmişti.

Kendi kendime: (Allah, seni nasıl yarhğar ki, sen, Resûiullâh Aleyhisse-lâmın kızının Oğlunun üzerine yürüdün! Onun şehid edilmesine yardım ettin!) dedim.»  Zehebi-Tarihul'islâm c. 3. s. ıö-i9

Ömer b. Sa'd b. Ebî Vakkas’ın Öldürülmesi:

Muhtar; önceleri, kendisine ısındırmak için, herkese karşı çok iyi davranmaktan, herkesle görüşüp konuşmaktan, oturup kalkmaktan geri dur amıştı.

Hazret-i Hüseyin'i, Ev halkını ve Eshabını Kerbelâ'da şehid etmek gibi en iğrenç ve şerefsiz bir vazifeyi üzerine almış bulunan Ömer b. Sa'd’le de görüşüp konuşmakta idi.

Ömer b. Sa'd; hayatını garanti etmek için, Muhtar'ın en çok sevdiği, saydığı kişilere baş vurmayı ihmal etmedi.Abdullah b. Ca'de b. Hübeyre, Hazret-i Ali'ye yakınlığı dolayısile, Muhtar katında, Allah'ın yarattıklarının en şereflisi idi.

Ömer b. Sa'd, Abdullah b. Ca'de'nin yanına gidip kendi durumu hakkında onunla konuştu: «Ben, şu adamdan (Muhtar'dan) hiç emin değilim!

Sen, benim İçin, ondan, bir emân alıver!» diye rica etti.

Abdullah b. Ca'de de Muhtar'dan bir emânnâme aldı.

Alman emânnâme'de şöyle deniliyordu:

Bîsmîllâhirrahmânîrrahîm

Bu; Muhtar b. Ebî Ubeyd'den, Ömer b. Sa'd b. Ebî Vakkas'a -emân'dır:

Sen; kendin, malın, ailen, ev halkın ve oğlun hakkında Allah'ın, emânile emm'yettesindir.

Emirlerimi dinlediğin, itaat ettiğin, evinden, ailenin yanından ve şehri.ı-den ayrılmadığın müddetçe, senden daha önce sadır olan hareketten dolayı sorumlu tutulmayacaksın.

Allah'ın askerleri olan Küfe Emniyet memurlarından, Muhammed Hanedanı Tarafdarlarından ve başkalarından, Ömer b. Sa'd'e rastlayacak olanlar, ona dokunmayacak, ancak, hayr ve iyi muamele edecektir.

Şâhid:

Sâib b. Mâlik, Ahmer b. Şumeyt, Abdullah b. Şeddad, Abdullah b. Kâmil.»

Muhtar; vermiş olduğu bu emân hükmüne, Ömer z. Sa'd, bir hâdise çıkarmadıkça, riâyet edeceğine, Allah'ı şahid tutarak söz vermişti.

Ebû Cafer Muhammed b. Ali «Muhtar'ın, Ömer b. Sa'd'e verdiği Emân-daki (bir hâdise çıkarmadıkça) sözünden Muhtar, halaya girip abdest bozmayı kasd ve murad ediyordu.» derdi. Taberi-Tarih c, 7, s, 126-12? 326

Muhtar, Mekke'de Abdullah b. Zübeyr'e bir mektup göndermiş, mektubu götüren adama «Mekke'ye gidnce, mektubumu İbn-i Zübeyr'e ver.

Mehdi Muhammed b. Hanefiyye'nin de yanma var. Ona, selâmımı söyle. (Ebû İshak Muhtar: ben, Seni de, Senin Ehl-i Beyt'ini de severim!) diyor de!» dedi.

Elçi, gidip Muhtar'in bu sözlerini söyleyince, Muhammed b. Hanefiyye «Sen, yalan söylüyorsun! Ebu Ishak ta, yalan söylüyor!

O, beni seviyor, Ehl-i Beyt'imi seviyor idiyse, Hüseyin'i şehid eden Ömer b. Sa'd'i. Minderine alıp birlikte nasıl otururdu?» dedi.

Elçi, Muhtar’ın yanına dönüp bunu ona haber verdi. İbn-i Abd'i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 230Yezid b. Şerahil-ül Ensârî de, Muhammed b. Hanefiyye'nin yanma varmış, selâm vermiş, oturmuştu

Muhtar’ın ayaklanması, halkı davet ettiği şeyler ve Ehl-i Beyt'in dökülen kanlarının aranması ve intikamlarının ahnmasi bahsi konuşulunca, Muhammed b. Hanefiyye «Muhtar’ın, bize Tarafdar olanların <en hafifi olduğu söyleniyor.

Kendisi. Hüseyn'in katillerile de kürsüler üzerinde birlikte oturup konuşuyormuş!» dedi.

Yezid b. Şerahil, Küfe'ye gelince, Muhtar’ın yanma vardı. Selâm verdi.

Muhtar, ona «Mehdi ile buluştun mu?» diye sordu.

Yezid b. Şerahil «Evet!» dedi.

Muhtar «O, sana ne söyledi ve neler konuştunuz?» diye sordu.

Yezid b. Şerahil, ona, Muhammed b. Hanefiyye'nin bütün söylediklerini haber verdi. Taberi-Tarih c. .7, s. 127Muhtar, bir gün, arkadaşlarüe otururken «Ben, yarın büyük ayaklı, çukur gözlü, dik kaşlı, öldürülmesine, Mü'minlerin ve Mukarreb Meleklerin sevineceği bir adamı öldüreceğim!» dedi.

Heysem b. Esved-ün Nahaî, Muhtar’ın yanında idi. Onun, bu sözünü işitince, Ömer b. Sa'd b. Ebî Vakkas'i Öldürmek istediğini anladı. Evine dönünce, oğlu Üryan'] çağırdı. Ona «Geceleyin Ömer b. Sa'd'le buluş. Ona, Muhtar'iri şöyle şöyle söylediğini haber ver ve kendisine: tedbirini al, başının çaresine bak! Onun maksadı, senden başkası değildir! de!» dedi.

Üryan, Ömer b. Sa'd'e gittu Tenhâda kendisile bir şey konuşacağını söyledi. Sonra, durumu ona haber verdi.

Ömer b. Sa'd «Allah, babanı hayırlı bir kardeş mükâfatile mükâfatlandırsın.

O (Muhtar), bana, bunu nasıl yapmak isteyebilir ki, bana ahd-ü misak vermiştir?» dedi.

Üryan, bu haberi getirince, Ömer, geceleyin çıkıp akrabasına gitt'.

Ömer b. Sa'd, bir âzadlisına da Muhtar’ın, kendisi hakkındaki emânı ve sonra da, yapmak istediği şeyi haber verdi.

Azadhsı «Senin evini ve ev halkını terk edip şuraya kadar gelmen, en büyük hâdisedir ve suçtur. Hemen evine dön. Adama, aleyhinde bir yol ve ipucu bulmağa imkân verme!» dedi.

Bunun üzerine, Ömer b. Sa'd «Bari, evime döneyim!» dedi ve döndü. Revha'yı geçti. Sabahleyin evne geldi. Taberi-Tarih c. 7, s. 127

Muhtar, Muhafız gücü Kumandam Ebû Amre'ye «Bana; Ömer b. Sa'd'in kapısında, Hüseyin için ağlayacak bir ağıtçı bul, kirala!» dedi.

Ebû Amre, öyle yaptı.

Ağıtçı, Ömer b. Sa'd'in kapısında ağıta başlayınca, Ömer, oğlu Hafs'a «Yavrucuğum! Emir Muhtar'a git. Ona (Benim kapımda Hüseyin için ne diye feryadlar ediliyor, ağıtlar ağlanıyor?) de!» dedi.

Hafs, Muhtar’ın huzuruna çıkıp «Allah, Sana iyilikler versin! Bunu, Babamın kapısından men et, kaldır!» dedi.

Muhtar «Olur!» dedi. İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 230

Sonra da, Ebû, Anıre'yi, Ömer b. Sa'd'e gönderdi. Onu, kendisine getirmesini emr etti.

Ebû Amre gidip Ömer b. Sa'd'in evine girdi. Ona «Kalk, Emîr'in dâvetine icabet et!» dedi.

Ömer, kalkarken cübbesi içinde tökezledi. O sırada, EBÎf Amre, kılıcıyle vurup onu öldürdü. Ömer b. Sa'd'in başını, elbisesinin eteğine koydu. Geti rip Muhtar’ın önüne bıraktı.

Muhtar, n sırada yanında bulunan Ömer b. Sa'd'in oğlu Hafs'a «Bu başı, tanıyor musun?» diye sordu.

Hars «înnâ. lillâhi ve innâ ileyhi raciûn! Evet! Tanıyorum. Taberi-Tarih c. 7, s. 127 alah, ona rahmet etsin!» dedi.

Muhtar «Seni, ona kavuşturmamızı arzu eder misin?» diye sordu. I laf s «Ondan sonra yaşamakta hayır yoktur!» dedi. İbn-i Abd-i Rabbih-Tkdülfericl c. 2, s. 230

Muhtar «Doğru söyledin. Ondan sonra, sen, ne diye yaşanacaksın?» dedi. Emr etti. O da, öldürüldü, ikisinin başı bir araya getirildi.

Muhtar «Bu. Hüseyn'in yerine, şu da Ali b. Hüseyn'in yerinedir! Fakat, anılarında eşitlik yoktur.

Vallâhi Kureys'in üç kabilesini öldürmüş olsaydım, yine Onların parmak-farından bir parmağının ucunun bile öcünü almış olmazdım!» dedi.

Muhtar; Ömer b. Sa'd'le ojjhnun başlarını, Müsafir b. Saîd b. Nemiran ve Zabyan b. Unıâret-üt Temîmî'ye vererek Muhammed b. Hanefİyye'yc gönderdi ve Ona, bu hususta bir de yazı yazdı. Yazdığı yazıda şöyle dedi:

«Bismillahirrahmanirrahîm

Mehdi Muhammed b. Ali'ye

Muhtar b. Ebi Ubeyd'den. Ben. Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a hanıd ederim.

İmdi, arz olunur ki: öldürmek, esir etmek, sürmek ve tard etmek gibi hallerden birisile düşmanlarınızdan intikam almak özre, Allah, beni göndeı?-mişrir.

I'lamd olsun ki Allah, sizi Öldüreni, öldürdü! Sizuî yardımcınıza yardım etti.

Sana: Ömer b. Sa'd'le oğlunun başını gönderdim.

Hüseyn'in ve Ehli Beyt'inİn —ki Allah, Onlara rahmet etsin!-— kanlarına giren ve bu cinayete katılanlardan ele geçirebildiklerimizi Öldürdük. Geri kalanları yakalamaktan da. Allah, beni âciz kılmayacaktır.

Ey Mehdî! Görüşünü ve düşündüklerini, bana yaz. Ona göre hareket edeyim ve onun üzerinde olayım.

Vesselâmü aleyke ve rahmetullâhi ve berekâtüh ey Mehdî!» Taberi-Tarih c. 7, s. 127-128

Süleyman b. Müslim-ül îclî'nin, babasından rivayetine göre: Ömer b. Sa'd ile oğlunun boyunları vurulduktan ve cesedleri, kuru ağaca asıldıktan sonra ateşlenerek yakılmıştır. Zehebi-Tarihul'islam c. 3, s. 54

Hakîm b. Tufeyl'in Öldürülmesi :

Muhtar; Abdullah b. Kâmil'i, Hakim b. Tufeyl-üt Tâî el'Sinbisî'ye gönderdi.

Hakîm b. Tufeyl; Abbas b. Ali, şehid olunca, Onun elbisesini soymuş ve Hazret-i Hüseyne ok atmıştı.

Hakîm «Okum, Hüseyn'in cübbesinde asılı kaldı. Ona, bir zarar vermedi!» derdi.

Abdullah b. Kâmil, gidip Hakim b. Tufeyl'i yakaladı.

Hakîm b. Tufeyl'in ailesi, Adiy b. Hâtim'if Adiy b. Hatim, Hâtem-üt Tâi'nin oğlu idi. Medine'ye gelip Müslüman olmuş, Peygamberimiz, onu Zekât memuru tayin etmişti. (İbn-i Sa'd.Tabakat c. 1, s. 322) Kendisi, Stffm'da Hazret-i Ali tarafında* bulunmuştu. (Zshebi-El'iber c. 1, s. 41) aaya koyup onun nüfuzundan faydalanmak istediler.

Adiy b. Hatim, onlara yolda kavuştu. Abdullah b. Kâmil ile konuştu.

Abdullah b. Kâmil «Onun işi hakkında benim yapabileceğim bir şey yoktur. Sen, Emir Muhtar'a kadar git. Bu işi, Onunla konuş!» dedi.

Adiy b. Hatim «Ben, Onun yanına gidiyorum!» dedi. Doğruca Muhtar'a gitti.

Abdullah b. Kâmil'in yanındaki Ehl-i Beyt Tarafdarları, İbn-i Kâmil'e: «Biz;. Adiy b. Hâtim'in, bu habîs hakkındaki şefaatini, Emîr Muhtar’ın kabul etmesinden korkuyoruz. Sen, onun suçunu biliyorsun. Bizi, serbest bırak! Onu, öldürüverelim?» dediler.

Abdullah b. Kâmil «Siz, işinizi bilirsiniz!» dedi.

Haldim b. Tufeyl'i, elleri boynuna bağlı olarak, Anazilerin evine kadar götürdüler.

Ona «Abbas b. Ali'nin elbisesini sen soydun değil mi?

Vallahi, biz de, senin elbiseni, sağ olduğun ve bakıp durduğun halde, soyacağız!» dediler ve onun elbisesini soydular.

Ona «Sen ki, Hüseyne ok atmış ve Onu, okuna hedef edinmiştin ve: (Okum, onun elbisesine takılı kaldı. Ona, bir zarar vermedi!) derdin, değil mi,

Allah'a and olsun ki: senin, Onu okla vurduğun gibi, biz de, seni oka tutacak, okları, vücuduna saplayacağız!» dediler.

Okçular, hep birden ona ok attılar. Hakim b. Tufeyl, ölü olarak yere yıkıldı.

Öte yandan, Adiy b. Hatim; Muhtar'ın yanma girip onunla birlikte oturmuş, ne için geldiğini Muhtar'a haber vermişti.

Muhtar, ona «Ey Ebû Tarif! Hüseyn'in katillerini bulup öldürmeyi sen, helal saymayor musun,» diye sordu.

Adiy b. Hatim «Allah, Sana iyilikler versin! Hakîm b. Tufeyl hakkında yalan uydurulmuştur. O, suçsuzdur!» dedi.

Muhtar «Öyle ise, Senin hatırın için, onu bırakırız!» dedi.

O sırada, Abdullah b. Kâmil, içeri girdi.

Muhtar, ona «Adam, ne yapıyor?» diye sordu.

Abdullah b. Kâmil «Ehli Beyt Taraf darları, onu Öldürdüler!» dedi

Muhtar «Ne diye onu, benim yanıma getirmeden öldürmeye acele eltin? O, öldürülmeyecekti.

Bu Adîy, onun hakkında şefaat için gelmişti. O, şefaat edilmeğe, kayırılmağa lâyık bir kimse imiş!» dedi.

Adiy b. Kâmil «Vallahi, Ehli Beyt Tarafdarlan, bu hususta bana galebe çaldılar!» dedi.

Adiy b. Hâtim «Yalan söylüyorsun ey Allah düşmanı! Ben, onun, senden daha hayırlı bir kimse olduğunu sanırım!

Benim, onun hakkında şefâat edeceğimi anlayınca, sen, onu Öldürdün!

Sen, bu yaptığın şeyden dolayı başına gelecek felâketi önleyemeyeceksin!» dedi.

Abduilâh b. Kâmil, ona ağır sözlerle cevap vermeğe davranınca, Muhtar, parmağıyla ağzına işaret ederek susmasını emr etti.

Abdullah b. Kâmil de, Adîy b. Hâtim'e çatmaktan vaz geçti. Adiy.b. Hatim; Muhtar'dan hoşnud, îba-i KârmTe kızgın olarak Muhtar'ın yanından ayrıldı.

Mürre b. Münkız'ın Kaçıp Canını Kurtarması :

Muhtar, Abdullah b. Kâmil'i; Ali b. Hüseyn'in katili Abdulkays oğullarından Mürre b. Münkız b. Numan'a gönderdi.

Mürre, çok cesaretli bir adamdı,

Abdullah b. Kâmil, yakalamak için gidip onun evini kuşattı.

Mürre, iyi soy bir at üzerinde ve mızrağı elinde olduğu halde, dışarı çıktı. Abdullah b. Naciye'yi mı araklayıp yere yıktı. Fakat, ona zarar veremedi.

Abdullah b. Kâmil, tna kılıçla bir darbe indirdi,

Mürre, sol elile korundu. Abdullah b. KâmıTin arkadaşları da, onun üzerine saldırdılar.

Mürre, atını tepip kaçmağa ve Mus'ab b. Zübeyr'in yanına varmağa mu vaffak oldu.

Mürre'nin aldığı kılıç darbesinden, eli çolak kaldı

Zeyd b. Rukad’ın Öldürülmesi :

Muhtar; Abdullâh-uş Şakirî'yİ, Zeyd b. Rukad'a Gönderdi.

Zeyd «Ben; onlardan bir gence ok atmış, genç, avucunu alnına tutarak korununca, onun avucunu, alnına mih.lamis.tim! Kendisi, ovucunu, alnından ayıramamıştı.

Ona, ikinci bir ok attım. Yanına geldiğim zaman, onu ölmüş buldum!

Onu, göğsünden vurup öldüren okumu çekip çıkardım. Alnına saplanan okumu da kıvırıp çıkarmağa çalıştımsa da, ok demiri, onun alnında kaldı. Bir türlü çıkaramadım!» derdi.

Zeyd b. Rukad’ın. okla alnından ve göğsünden vurduğu bu genç, Abdullah b. Müslim b. Akîl idi.

Abdullâh-üş Şâkİrî, adamlarile birlikte gidip Zeyd b. Rukad’ın evini kuşattı;

Zeyd. kılıcını sıyırarak dışarı çıktı. Kendisi, çok cesaretli idi. 332

Abdullâh-üş Şakin: «Siz, onu, ne kılıçla, ne de, mızrakla vurmağa çalışmayınız. Fakat, oka ve taşa tutunuz!» dedi. Öyle yaptılar.

Zeyd, yere yıkıldı.

Abdullâh-üş Şakiri «Ölmek ime ise, onu, evden dışarı çıkarınız!» dedi. Evden dışarı çıkardılar.

Abdullâh-üş Şakırı, ateş getirtti. Canı çıkmadan, Zeyd'i diri iken ateşleyip yaktı!

Kendileri Ele Geçirilemiyerek Evleri Yıktırılanlar:

Muhtar. Sinan b. Enes'i arattırdı.

Sinan «Hüseyin'i, ben Öldürdüm!» diyerek övünürdü. Korkusundan, Basra'ya kaçmıştı.

MuMa inan'ın evini yıktırdı.

Muhtar, Abdullah b. Ukbet-ül Ganevî'yi arattırdı. O da, korkarak Cezire'ye kaçmıştı.

Muhtar, onun da. evini yıktırdı.

Abdullah b. Ukbe «Ben, onlardan bir. çocuk, Esed oğullarından da, bir adam Öldürdüm!» derdi.

Abdullah b. Urvet-ül Has'amî, arandı.

Bu da «-Ben, onlara tehlikeli on iki ok attım!» derdi.

Abdullah b. Urve, ele geçirilemedi. Kaçıp Mus'ab b. Zübeyr'e katılmıştı.

Muhtar, bunun da, evini yıktırdı.

Amr b. Subeyh'ın Öldürülmesi:

Suda' oğullarından Amr b. Subeyh, arandı.

Kendisi «Ben, onlardan bazısını mızrakladım. Bazısını yaraladım. Fakat, hiç birini öldürmedim!» derdi.

Bir gece. Amr b. Subeyh'a gidildi. Kendisi, evin damında oturuyordu.

Kendisine gözcüler gönderildiğini bilmiyordu. Kılıcı da başucunda asılı duruyordu.

Onu, ansızın yakaladılar ve kılıcını da, başucundan aldılar. Amr b. Subeyh «-Allah, senin gibi kılıcın belâsını versin!

Seni ne diye bana yaklaştırmadılar da, benden uzaklaştırdılar?» diyerek yırtındı, durdu.

Amr b. Subeyh, Muhtar'a götürüldü. Muhtar, onu, köşkte, yanında haps etti.

Sabah olunca, Amr b. Subeyh'ın adamlarına izin verildi. «Dileyen, yanına girsin!» denildi.

Halk, içeri girdiler. Amr b. Subeyh, bağlı olarak onların yanına getirilince «Vallahi, ey kâfirler, fâcirler topluluğu! Eğer, kılıcım elimde olaydı, siz, beni getiremeyeceğinizi, beni, sizden başkalarının öldürebileceğini öğrenirdiniz!

Anladım ki: siz, Allah'ın yarattıklarının kötülerisiniz.

Ben, elimde bir kılıç bulunmasını ve içinizde onunla bir müddet size kılıç vurmayı ne kadar arzu ederdim!» dedi. Sonra, elini kaldırıp yanında bulunan Abdullah b. Kâmil'in gözüne çarptı.

Abdullah b. Kâmil, güldü. Onun elini tutup bağladı. Sonra da «Senin, Muhammed Hanedanını yaraladığını ve mızrakladığını söylüyorlar. Biz de, sana bu suçun için uğradık!» dedi.

Muhtar «Bana bir mızrak getiriniz!» dedi. Getirildi. «Onu, ölünceye kadar mızraklayınız!» dedi.

Amr b. Subeyh'ın vücuduna, ölünceye kadar, mızrak sapladılar.

Ebû Zür'a Oğullarının Öldürülmesi:

Muhtar'ın adamları, Ebû Zür'a oğullarının evine uğradılar. Damın üzerinden ok attılar. Nihayet, evin içerisine girdiler.

Hebyat b. Osman, b. Ebî Zür'a, Abdurrahman b. Osman, b. Ebî Zür'a, Öldürüldü.

Abdulmalik b. Ebî Zür'a. ise, başından yaralanmış olarak kaçtı. Muhtar'ın yanına girdi. O da, karısı Ummü Sabit bint-i Semüre b. Cündüb'e emr etti. Abdulmalik'in başının yarığını tedavi ettirdi. Sonra. Abdulmalik'i çağırdı.

Abdulmalik «Benim suçum yok!» dedi.

Muhammed b. Eş'as'ın Arattırılması ve Köşkünün Yıktırılması :

Muhammed b. Eş'as b. Kays, Kadisiye yanında Eş'as köyünde idi.

Muhtar; Havşeb'i, yüz kişilik bir birlikle onu yakalamağa gönderdi. «Ona git! Av arayıcı, yahut gizli.bir yerde av gözleyici, yahut sağına, soluna korka korka bakımcı, yahut gizlenici, saklama olarak onu yakalayıp öldürmeğe nasıl muvaffak olursan ol, başım bana getir!» dedi.

Halbuki, o, daha önce, Mus'ab'ın yanma gitmiş bulunuyordu. Havşeb, gitti. Muhammed b. Eş'as'ın köşkünü kuşattı.

Havşeb ve arkadaşları, bir müddet köşkün üzerinde beklediler. Sonra içeri girdiler. Muhammed b. Eş'as'ı bulamadılar. Dönüp Muhtar’ın yanına geldiler.

Muhtar, adam gönderip Muhammed b. Eş'as'ın köşkünü yıktırdı. Hucr b. Adiyy'in, Ziyad b. Sümeyye tarafından yıktırılmış olan evini, onun ker-piçlerile yaptırdı. Taberi-Tarih c. 7, s. 128-130

Muhammed b. Eş'as; Mus'ab b. Zübeyr tarafından Muhtar üzerine gönderilen orduda vazife almış, yapılan çarpışmada kendisi ve maiyyeti Öldürülmüştür. Taberi-Tarih c. 7, s. 151

Muhammed b. Eş'as Hakkında Bilgiler:

Muhammed b. Eş'as'ın babası Eş'as, Yemenli olup Peygamberimizin vefatında irtidad etmişti. Yakalanıp zincir vurularak Medine'ye getirilince, Hazret-i Ebu Bekir'e «Ey Resûlullâh’ın Halifesi! Beni öldürme, sağ bırak ve kız kardeşim de ,bana nikâhla! diye yalvarmış, Hazret-i Ebû Bekir de, onu af etmiş ve kız kardeşi Ümmü Ferve'yi de, ona nikahlamıştı.

Muhammed b. Eş'as, işte bu evlenme neticesinde doğmuştu.Muhammed b. Eş'as, Hazret-i Hasan'ın da, kaim biraderi di. İbn-i Sa'd-Tabakat c. 6, s. 22-23, c 5, s, 10-

Kays b. Eş'as'ın Öldürülmesi:

Kays b. Eş'as, Basra'da iken, ev halkını görmek üzre, Abdullah b. Kâmil'İn himayesi altında Küfe'ye girmişti.

Abdullah b. Kâmil, Muhtar'ın yanına varıp «Ey Emîr! Kays b. Eş'as, himaye edilmesini benden istedi. Ben de, onu, himayem altına aldım. Ona verdiğim himayemi muteber ve geçerli say!» dedi.

Muhtar, bir müddet sustu. Sonra «Yüzüğüne bir bakayım!» dedi. Onu alıp parmağına taktı. Yüzük, bir müddet Muhtar'ın parmağında durdu. .Sonra, Ebû Amre'yi çağırdı. Yüzüğü, ona verdi ve «Abdullah b. Kâmil'in hanımına. git. Ona: Bu yüzük, kocanın alâmetidir.'Beni, Kays b. Eş'as'ın, yanına koyacaksın. Onu, Muhtardan kurtaracak bazı işler hakkında kendisile görüşme yapmak istiyorum! de!» dedi.

Kadın, Ebû Amre'yi, onun yanma soktu.

Ebû Amre, kılıcını sıyırıp Kays b. Eş'as'ın boynunu vurdu. Başını alıp Muhtar'a götürdü. Onun önüne attı.

Muhtar «Hüseyn'in kadifesini alan, yağmalayan bu ha?» dedi.

Hazret-i Hüseyin şehid edildiği zaman, Ona âid kadifeyi (yorganı) ganimet olarak Kays b. Eş'as almış, bundan dolayı kendisine (Kays" kadife!) adı takılmıştı.

Abdullah b. Kâmil, Muhtar'a «İnnâ lillâhi ve İnna ileyhi raciûn! Sen, benim himaye.ni altında bulunan, konuğum ve dostum olan bir kişiyi öldürdün!?» dedi.

Muhtar «Allah aşkına sus! Sen, Peygamberinin Kızının'Oğlunu öldürenleri himayeyi helallaştırmak mı istiyorsun?!» dedi.  Dineveri-KHabül'ahbar s. 302

Esma b. Hârice'nin Korkusundan Zerve'de Oturması:

Küfelilerin yaşlılarından ve Seyyidlerinden Esma' b. Hârice, Muhtar'dan korkarak, Esed oğullarının Zerve diye anılan su başlarına ev halkı ve bazı âzadhlarile birlikte gidip orada oturdu. Dineveri-Kltabül'ahbar s. 303

İbrahim b. Eşter'in, İbn-i Ziyad'la Çarpışmak Üzre Tekrar Yola Çıkarılması:

İbrahim b. Ester; Sebi1 ve Künâse ayaklanmalarını bastırdıktan ve Küfe'de iki gün dinlendikten sonra, İbn-i Ziyad ve Şamlılarla çarpışmak üzre, Hicretin altmış altıncı yılı Zilhicce ayının çıkmasına sekiz gün kala Cumartesi günü Küfe'den yola çıktı.

Muhtar; savaşlarda bulunmuş, tecrübeli, belli başlı adamlarını, süvarileri ve görüş sahiplerini de onun yanma kattı.

Kays b. Tahfet'ün Nehdî'yi, Medineli kabilelerin,

Abdullah b. Hayyet-ül'Esedî'yi Mezhıc ve Esed kabilelerinin,

Esved b. Cerad-ül Kindi'yi Kinde ve Rebîa kabilelerinin başına geçirdi. Onları, Abdurrahman Deyr'i yanındaki köprüye kadar uğurladı. Döneceği si-rada, İbrahim b. Eşter'e:

«Benden, üç şey -işit ve hatırında tut:

Açık veya gizli işlerinde Allâh'dan kork!Gideceğin yere gitmekte acele et. Düşmanına kavuşur kavuşmaz, saldırmak için hazırlan!Düşmanına, gece kavuşursan, saldırmayı sabaha bırakmamak ve onların hazırlık yapmalarına imkân vermemek, elinden gelirse, imkân ve fırsat erme!

Eğer, düşmanına, gündüz kavuşursan, onları, geceye bırakma! Sana tavsiye ettiğim bu şeyleri ezberledin değil mi?» dedi., İbrahim b. Ester «Evet!» dedi. Muhtar «Allah, sana yoldaş olsun!» dedi ve döndü. EbüVSaykal der ki «İbrahim b. Ester'le birlikte gittik.

Ubeydullâh b. Ziyad ve yanındaki Şamlılar, Irak topraklarına girmeden onlara kavuşmak ve darbe..indirmek maksadile hızla yol aldık. Irak toprağının en son noktasını geçip birden Musul toprağına ayak bastık. Onlara bir an Önce kavuşmak için, hızla İlerledik. Musul'a beş fersahlık uzaklıkta bulunan Barbisa köyüne eriştik.

İbrahim b. Ester, orada Vehbi!, Nâha' kabilesi halkından, çok cesaretli, becerikli bir adam olan Tufeyl b. Lakît'ı, öncü olarak ileri sürdü.

İbn-i Ziyad, bize yaklaştığı sırada Humeyd b. Hureys'i de, Tufeyl H. La-kît'ın arkasından yolladı.

İbrahim b Ester; çok geçmeden, bütün süvarilerini ve piyadelerini savaş nizamına koyarak onları ayirmaksızın birlikte hareket ettirip Bnrbisn köyüne, kondu.

O sıralarda bütün Kays'lar, Cezire'de oturuyorlar, Mervan'a ve Mervan Hanedanına muhalif bulunuyorlardı. Taberi-Tarih c. 7, s. 130. 14-f ilâ

Umeyr b. Hubab ve Arkadaşının İbrahim b. Esterle Görüşmeleri:

Hazret-i Hüseyn'in Kays'lı katillerinden Umeyr b. Hubab ile Fırat b. Salim, İbn-i Ziyad’ın ordusunda yer almışlardı.

Fırat, arkadaşı Umeyr'e «Sen, Mervan oğularının idarelerinin kötülükle rini, bizim kavmimiz olan Kays'a karşı kötülük düşündüklerini bilirsin.

İşler, yoluna girecek olursa, Abdulmelik, Kays'Ların kökünü kazıyacak-tır. Bizler, onlardanız.

İbrahim b. Eşter'in yanma varalım, hali, durumu nedir bir bakalım» dedi. Gece karanlığı basınca, atlarına bindiler.

İbrahim b. Eşter'in karargâhile kendi karargâhları arasında dört fersah uzaklık vardı.

Bunlar, Şamlıların gözcülerine rastladılar. Gözcüler «Sizler, kimlersiniz?» diye sordular.

Umeyr'le Fırat «Biz, Emîr Husayn b. Nümeyr'İn casuslarıyız!» dediler ve İbrahim b. Eşter'in karargâhına vardılar.

Ateşler yakılmış, İbrahim b. Ester, adamlarını savaş nizamına sokmakla uğraşıyordu.

İbrahim b. Eşter'in üzerinde Herat işi sarı gömlek vardı. Kılıcı boynunda asılı idi.

Umeyr b. Hubab yaklaşıp İbrahim'in arka tarafına geçti. İbrahim b. Ester, ona aldırış etmedi.

Umeyr, arkadan ibrahim'in boynuna elini dolayıp kucaklamak isterken, İbrahim b. Ester, yerini değiştirdi. Başını eğip «Sen, kimsin?» diye sordu.

Umeyr «Ben, Umeyr b. Hubab'ım!» dedi.

İbrahim b. Ester, ona doğru yüzünü çevirerek «Otur da senin için boşalır, gelirim» dedi.

Umeyr ile Fırat, ibrahim b. Eşter'den uzaklaşarak bir köşeye çekildiler.

Umeyr, Fırat'a «Sen, bu kadar cesaretli, bundan daha soğuk kanlı bir kimse gördün mü?

O, benim, kendisini arkadan kucaklayacağımı gördü. Yerini değiştirdi. Benden, hiç kaygılanmadı» dedi.

Fırat «Gerçekten, ben, onun gibisini görmedim» dedi.

İbrahim b. Ester, arkadaşlarını savaş nizamına koyduktan sonra onların yanına gelip oturdu ve Ümeyr'e «Ey Ebül'Mugalüs! Senin, benimle ne işin var?» dedi.

Umeyr «Karargâhına girince, tasam arttı. Ben, girişten senin yanına gelinceye kadar hiç Arapça söz işitmedim. Anlaşılan: senin yanında bulunan şu cemâat, Acemlerden ibarettirler.

Halbuki, sana kargı gelenler, Şamlıların en belli başlı cesaretlileri ve kahramanlarıdır. Onlar, kırk bin kişidirler.

Sen, onlara şu yanındaki Acemlerle nasıl karşı koyabileceksin?» dedi.

İbrahim b. Ester «Vallahi, onları karıncalar gibi çok sayıda bulsam da, onlarla çarpışacağım.

Şu yanımda gördüğün kimseler, çarpışmada çok ileri ve üstün görüşlü olduğunu söylediğin Şamlılarla nasıl mı çarpışabilecekler?

O gördüğün kişiler, Acemlerin ve Mecusi Emir ve Kumandanlarının en atılgan ve sıçrayıcılarının oğullarıdırlar.  Küfe'de Acem oğullarından yerleşmiş bir çok cemaatlar vardı. Muaviye b. Ebi Süfyan, onlara tahsisat bağlamıştı. Kendilerine El'Hamra' denirdi. Küfe'de onlardan yirmi bin kişi vardı. (Dineveri-Kitabül'ahbar s. 288, 293)

Ben, süvariye kargı, süvariyi; piyadeye karşı, piyadeyi çarpıştıracağım. Yardım, Allâh'dandır!» dedi.

Umeyr «Benim kavmim Kays, yârın sabah Şamlıların sol koluna çok sayıda gelip katılacaklar.

Bizden tasalanma! Onların ordusunu sındırmak için, biz, bozuluruz.

Mervan oğullarının biz Kays cemaatına karşı kötü davranmaları yüzünden, onların muzaffer olmalarını istemiyoruz» dedi.

İbrahim b. Ester «Nasıl istersen, öyle yap!» dedi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 294.286

So.ua da «Sen, ne dersin: ben, hendek kazıp iki, üç gün onları oyalasam, işin neticesini beklesem, olmaz mı?» diye sordu.

Umeyr b. Hubab «Böyle yapma! Biz, Allah'ın kullarıyız ve hepimiz Ona dönücüleriz.

Şu kavmin'(Samlıların) istedikleri de, ancak,: işi uzatmandır. Eğer, işi uzatacak olursan, bu, onların işine yarayacaktır.

Çünki, onlar, sizden kat kat çokturlar. Azın, çoğa uzun müddet dayanması, mümkin değildir.

Fakat, şimdi, onların kalpleri, sizin korkunuzla doludur. Onlarla, günlerce ve tekrar tekrar çarpışır durursanız, onları çarpışmağa alıştırırsınız.

Onlar, senin askerlerinin tadını tadarsa, artık, onlara kargı yiğitleşirler!» dedi.

İbrahim b. Ester «Şimdi anladım ki: sen, bizim için hayr öğütlüsün. Bildirdiğin görüş ve düşünüşünde doğrusun. Zâten, arkadaşım Muhtar da bana, bunu tavsiye ve bu görüşü emr etmişti» dedi.

Umeyr «Onun görüşünden şaşmayınız. Çünki, şeyh, harplerin zararlarını göre göre otura düşmüş, ondan alınacak, alınmayacak dersleri ve ibretleri almıştır» dedi ve İbrahim b. Eşter'e bey'at ederek karargâhlarına döndüler. Taberi-Tarih c. 7, s. 142

Umeyr, arkadaşı Fırat'a «O, senden çekindi. Sözümüzü sağlama bağlamadı. Galiba, bizim «hile yapacağımızdan korktu» dedi. Dineveri-Kitabül'ahbar s. 285

İbrahim b. Eşter'in, Ordusunu Savaş Nizamına Koyup ilerletmesi:

İbrahim b. Ester, bütün gece gözünü yummadı. Seher vakti girer girmez askerlerini savaş nizamına koymağa başladı. Askerlerini, birlikler haline koydu ve birliklerin kumandanlarına emirler verdi.

Süfyan b. Yezid, b. Mugaffel'i, sağ kol kumandanlığına, AH b. Malik-ül Cüşemî'yi sol kol kumandanlığına,

Bir anneden doğma kardeşi olan Abdurrahman b. Abdullah'ı süvari Kumandanlığına tayin etti.

Kendisi de, sağ kol ile kalpte bulundu.

Piyade birliğinin kumandanlığına Tufeyl b. Lakît'ı getirdi.

Sancağını, Müzâhim b. Malik'e verdi.

Şafak atmağa başlar başlamaz, alaca karanlıkta sabah namazını kıldırdıktan sonra askerlerini saf haline getirdi.

Dört kumandanı, yerlerine koydu.

Saf kol kumandanım sağ kola, sol kol kumandanını, ögi kola, piyade kumandanım piyadelerin başına koydu.

Süvarileri de, onlara ekledi.

Süvari kumandanlığına kardeşi Abdurrahman b. Abdullah'ı koydu ve orduya «Düşmana doğru ağır ağır ilerleyiniz!» dedi.

Ordu, İbrahim b. Ester ve kumandanlarile birlikte düşmana doğru yavaş yavaş ilerlemeğe başladılar.

Düşmanın üst tarafında bulunan büyük bir tepenin üzerine çıktılar. îb-rahim b. Ester, orada oturunca, askerlerden hiç biri hareket etmedi, durakladı.

Abdullah b. Züheyr'in, Tecessüs için Vazifelendirilmesi ve Ades'le Konuşması:

Abdullah b. Züheyr-üs Selûlî, atınm üzerinde bir-şeyler yiyordu.

İbrahim b. Ester, onu, yanına çağırdı ve «Hemen atının üzerine atla. Bana, şunlardan bir haber getir!» dedi.

Abdullah b. Züheyr, gitti. Biraz sonra, döndü ve «Bu kavm, korkutularak getirilmiş. Onlardan bir adamla buluştum ki o: (Ey Ebû Turab tarafdarlarıl Ey Muhtar'ul-Kezzab taraf darları!) diye seslenerek saçmalayordu.

Ona: (Sizinle bizim aramızda bundan büyük söğme olmaz!) dedim.

Bana: (Ey Allah düşmanı! Siz, bizi, nelere davet ediyor, bizimle îmam-sız, Halifesiz olarak ne diye çarpışıyorsunuz?) diye sordu.

Ona: (Evet, biz nerdesin ey Resûlullâh'ın Oğlu Hüseyn'in kanı! diye Onun intikamını almağa davet ediyoruz.

Siz, Ubeydullâh b. Ziyad'ı bize teslim ediniz. Çünki, o; Resûlullâh'ın Oğlunu, Cennetlik gençlerin Seyyid'ini şehid etti.

Biz; onu ve Kerbelâ cinayetinde onunla iş birliği yapan, kendilerini Hüseyne kısas olarak eşid tutmayı kabul etmeyeceğimiz bazı adamlarımızı da, öldürünceye kadar yakanızı bırakmayacağız!

Bize, İbn-i Ziyad'ı teslim ettiğiniz, onu, Hüseyn'in katilleri olan bazı adamlarınızla birlikte öldürdüğümüz zaman, sizinle aramızda Kitabullâh'ı, yahut sâlih Müslümanlardan hangisini isterseniz, onu, Hakem yapacak, onun vereceği hükme razı olacağız!) dedim.

Bana: (Biz, sizi, bunun gibi, başka bir zaman da, İki Hakemle tecrübe etmiş, denemiştik te, siz, sözünüzde durmamıştınız!) dedi.

Ben: (Ne imiş o?) diye sordum.

(Biz, sizinle aramızda iki Hakem tayin etmiştik. Siz, onların verdiği hükme razı olmamıştınız) dedi.

Ona: (Sen, iddiana sağlam bir delil getiremedin.

Biz, iki Hakemin, üzerinde söz birliği edecekleri bir adama razı olacak ve bey'at edecektik. Onlar, bir kişi üzerinde söz birliği yapamadan ayrıldılar. Allah, onların ikisini de, hayra ve doğru olana muvaffak kılmadı!) dedim.

Bana: (Sen, kimsin?) diye sordu. Kim olduğumu, ona haber verdim. Ben de ona: (Sen, kimsin?) diye sordum. (Ades'im! Senin katırının sürücüsü!) dedi.

Ona: (Sen, bana karşı iyi davranmadm. Bu, senin vefasızlığının, sözde durmamazlığının başlangıcıdır!) dedim» dedi.

İbrahim b. Eşter'in, Kumandanlara Hitabı:

İbrahim b. Ester, kendisi için bü1'katır getirtti. Onun üzerine bindi. Sonra, bütün Sancak sahiplerinin, kumandanların yanlarına uğradı. Her birisinin yanında durdu ve: ,

«Ey din yardımcıları ve hak taraf darları olan Allah askerleri!

Resûlullâh'ın Kızı Fâtıma'nm Oğlu Hüseyin b. Ali'nin katili olan; Hüseyin ile kızları, kadınları ve tarafdarları araşma gerilen; Onlarla, içecekleri Fırat suyu arasına gerilerek Onları Fırat suyuna bakıp durduran; Onun, Amucasının oğlu Yezid'e gitmesine ve onunla anlaşmasına da engel olan; evine ve Ev halkına dönmesine veya Allah'ın geniş yerlerine gitmesine imkân vermeyen; Onu ve Onun Ev halkını şehid eden Mercâne'nin oğlu Ubey-clullâh işte karşmızdadır!

Vallahi, bu Mercâne'nin oğlunun; Allah tarafından, günah kirlerinden temizlenmiş, korunmuş olan Resûlullâh aleyhisselâm'ın Ehl-i Beyt'ine yapmış olduğunu, Firavun bile İsrail oğullarının temsilcilerine yapmamıştır!

Allah, onu, sizinle, sizi de, onunla kargı karşıya getirmiştir.

Vallahi, sanıyorum ki; Allah, onun kanını, ancak sizin ellerinizle döküp kalplerinize şifa vermek için bu harp meydanında sizi onlarla bir araya getirmiştir.

Allah biliyor ki: siz, ancak, Peygamberinizin Ehl-i Beyt'ine yapılanlardan kızarak yola çıktınız!» dedi.

İbrahim b. Ester; sağ, sol kol birlikleri ve sairleri arasında dolaşarak ve hepsini cihada teşvik ederek çarpışmağa hazırladı. Sonra, dönüp Sancağının altına geldi.

İbn-i Ziyad'ın, Ordusunu Savaş Nizamına Koyması:

Beri yandan İbn-i Ziyad da, sağ kol kumandanlığına Husayn b. Nümeyr'i, sol kol kumandanlığına Umeyr b. Hubâb-üs Sülemî'yi, Süvari birlikleri kumandanlığına ise, Şurahbil b. Zükelâ'ı tayin etti. Kendisi de, piyadeler arasında durdu. Taberi-Tarih c. 7, s. 142-143

Çarpışmanın Başlangıcında, İbrahim b. Eşter'in Sol Kol Birliğinin Bozulması ve Abdullah b. Verka’ın Onları Başkumandan Çevresinde Toplaması:

Sabahleyin iki taraf birbirlerine yaklaşıp Hâzire diye anılan yerde durunca, İbrahim b. Ester, kumandanlarına «Önce, sol kol'a saldırmanızı tavsiye ederim. Çünki, onların içinde Kays'lar vardır» dedi. Dineveri-Kitabul ahbar s. 285

İki taraf safları birbirlerine iyice yaklaştıkları zaman, Şamlıların sağ kol kumandanı Husayn b. Nümeyr, İbrahim b. Eşter'in, Ali b. Malik-ül Cücemi kumandasındaki sol kol kuvvetlerine saldırdı.

Kumandan da, birliği de, sebat ettiler. Ali b. Mâlik, şehid düştü. Onun Sancağını, Kurre b. Ali aldı. O da, şehid oldu.

Ondan sonra, Hafızlardan birçok kimseler Sancağı taşıdılar ve şehid oldular.

Sol kol birliği bozguna uğrayınca, Sancağı, Abdullah b. Verka' aldı. Bozulan ve dağılan sol kol birliğine «Bana doğru geliniz ey Allah askerleri!» diyerek seslendi.

Dağılanlar, onun başında toplandılar.

Abdullah b. Verka', onlara «İşte Başkumandanınız çarpışıyor, Ona doğru gidiniz!» dedi.

Bozguna uğrayan sol kol birliği, İbrahim b. Eşter'in yanına vardılar.

 İbrahim b. Eşter'in, Ordusuna Son Seslenişi ve Düşmana Hücuma Geçişi :

İbrahim b. Ester, başını açmış ve «Ey Allah askerleri! Bana doğru geliniz! Ben, İbn-ül Eşter'im! .

Sizin, bana doğru kaçmanız, harpte düşmana saldırmak gibi hayırlıdır.

Harp meydanında hata işleyen, azarlanmayacak, kınanmayacaktır!» diyerek sesleniyordu.

Bozulanlar, İbrahim b. Eşter'in başmda toplandılar.

İbrahim b. Ester, sağ kol kumandanına «Şamlıların sol kol kuvvetlerine saldır!» diye haber gönderdi.

İbrahim b. Ester; Umeyr b. Hubab'ın va'd ettiği gibi, saldırıya uğrayınca, bozuluvereceğini sanıyor ve umuyordu.

Sağ kol kumandanı Süfyan b. Yezid, onlara hücuma geçti.

Fakat, Şamlıların Umeyr b. Hubab kumandasındaki sol kol kuvvetleri bozulmadılar, direndiler ve şiddetle çarpıştılar.

İbrahim b. Ester, bunu görünce, arkadaşlarına:

«Siz, şu Başkumandan Sancağını ve oradaki cemâati hedefe alınız!

Vallahi, biz, onları bozup dağıtacak olursak, oranın sağındaki, solundaki kuvvetlerin kuşlar gibi korkup uçuştuklarını kaçıştıklarını göreceksiniz!» dedi.

İbrahim b. Eşter'in, İbn-i Ziyad'ı ve Ordusunu Önüne Katıp Bozguna Uğratması':

Ebû Sâdık'ın anlattığına göre: İbrahim b. Eşter'in Sancaktan, Sancağı ile ilerledikçe, İbrahim b. Ester, ilerlemekte, kılıcıyla vurduğu kimseyi yere sermekte, Şamlıları, koyun sürüsü gibi, Önüne katıp kovalamakta idi!

Verka' b. Azib der ki «Şamlıların yakınlarına varınca, kısa bir müddet mızraklarla çarpıştık. Sonra, kılıçlara el attık.

Gündüzün başlarında uzun bir müddet kılıç salladık.

Vallahi, birbirlerine dokunan kılıçların çıkardıkları sesleri tarif edemem!»

Umeyr b. Hubab’ın, İş İşten Geçtikten Sonfra, İbn-i Eşter'in Yanma Gelmek İstemesi:

Fudayl b. Hadic'in bildirdiğine göre: İbrahim b. Ester; İbn-i Ziyad'în ve adamlarının üzerine bütün şiddetile saldırıp kanlı çarpışmalar yapıldığı ve iki taraftan pek çok kişiler öldürüldüğü, İbn-i Ziyad'în ordusunun bozulmağa yüz tuttuğu sırada, Umeyr b. Hubab, İbrahim b. Eşter'e: «Şimdi, senin yanına geliyorum!» diye haber göndermişti. Umeyr b. Hubab, Kays kabilesine -Ey Merc-i Râhıt (Dımaşk nahiyesi) intikamı!- diyerek bağırınca, onların ileri gelenlerinin başları önlerine düştü, bozuldular. (Dineveri-Kitabül'ahbar s. 295)

İbrahim b. Ester: «Allah' askerlerinin öfkeleri geçinceye kadar yanıma uğrama! Onların, sana saldırmalarından korkarım!» dedi.

İbn-i Ziyad ve Husayn b. Nümeyr'in Öldürülmesi:

İbn-i Ziyad'în ordusu bozguna uğrayınca, İbrahim b. Eşter'in ordusu, onların peşlerine düştü. Pek çoklarını kılıçtan geçirdiler. Bir kısmı da nehirden geçmeğe çalışırken, boğuldular.

Samlıların karargâhında bulunan her şeyleri iğtinam edildi. Taberi-Tarih c. 7, s. 143-144

Geceye kadar, Şam ordusunun peşini bırakmadılar.

Hazret-i Hüseyn'in katillerinden İbn-i Ziyad'la Husayn b. Nömeyr öldürüldü.

Şurahbil b. Zilkelâ' ve Şamlıların bir çok ulu kişileri de öldürülenler arasında idi.

İbrahim b. Ester «Ben, Şamlılardan bir adam öldürdüm ki çarpışmanın başlangıcında şiddetle çarpışıyor ve: (Ben, Kureyş'in oğluyum!) diyordu.

Vurulup yere düştüğü zaman, kendisinden misk kokusu geldiğini duydum, Dineveri-Kitabül ahbar s. 2ö5

Onun kolları şarkta, ayakları garpte, tek Sancak altında ve nehir kıyı-sındadır. Arayıp bulunuz onu!» dedi.

Gittiler ve buldular. O, Ubeydullâh b. .Ziyad idi.

Gerçekten, ayaklarUe birlikte bedeninin yarısı doğuya, atleri ve kollari-le birlikte bedeninin yarısı da, batıya çevirilmîş, yatıyordu!

Şerik b. Cedîr-üt Tağlibî'nin Kahramianca Savaşması ve Şehid Olması:

Şerîk b. Cedîr-üt Tağlibî de, İbn-i Ziyad sanarak öldürmek için Husayn b. Nümeyr'in üzerine saldırmıştı. Birbirlerinin boğazlarına sarıldılar.

Tağlibî «Beni de, zâniyenin oğlunu da, Öldürünüz!» diye bağırdı ve Husayn b. Nümeyr, öldürüldü.

Şerîk; Hazret-i Ali ile' bulunmuş, bir gözünü gayb etmişti. Harp bittikten sonra Beytülmakdis'e gelmişti.

Hazret-i Hüseyin, şehid edildiği zaman «Allah'a ahd ettim ki: eğer, Allah, bana şöyle şöyle kudret ve imkân verir de, Hüseyn'in kanını aramağa kalkarsam, Mercâne'nin oğlunu öldüreceğim, yahut onun yakınında öleceğim!» demişti.

Muhtar'ın; Hazret-i Hüseyn'in kanını aramak, intikamını almak için ayaklandığını haber alınca, onun yanına gitti. Muhtar da, onu İbrahim b. Eşter'-le birlikte Rebîa süvarileri üzerine çavuş tayin etti.

Şerîk, arkadaşlarına «Ben, Allah'a, şöyle şöyle söz verdim!» dedi. Üç yüz kişi bu yolda ölmek üzre bey'at ettiler.

Şerîk, arkadaşlarile birlikte Şamlıların saflarını yara yara ilerlediler, İbn-i Ziyad'ın yanına eriştiler.

Toz dumana karıştı. Demir ve kılıç şakırtısından başka bir şey işitilmiyordu.

İki taraf, birbirlerinden ayrıldıkları zaman, aralarında başka bir ölü bulunmayan iki ölü görüldü: Şerîk b. Cedîr-üt Tağlibî ve İbn-i Ziyad! Taberi-Tarih c. 7, s. 144-145

İbn-i Ziyad'la Arkadaşlarının Başlarının Kesilmesi ve İbn-i Ziyad'ın Cesedinin Yakılması:

İbrahim b. Ester, İbn-i Ziyad'ın başının kesilmesini emr etti. Dineveri-Kitabül ahbar s. 295

İbn-i Ziyad'Ia Husayn b. Nümeyr dâhil olmak üzre yedi kişinin başı kesildi Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 359

İbn-i Ziyad'ın başı kesildikten sonra cesedi ateşte yakıldı  İbn-i Esîr-Elkâmil c. 4, s. 129

İbn-i Ziyad’ın Burnundan Girip Ağzından Çıkan Yılan :

Umâre b. Umeyr der ki «Ubeydullâh b. Ziyad'la arkadaşlarının başı getirildiği zaman, Rahabe'de Mescidde bir sedirin üzerine konulmuştu. Onların yanına kadar vardım.

(Geldi! Geldi!) dediler.

O sırada, başların arasında bir yılan peyda olup Ubeydullâh b. Ziyad'ın burun deliklerine girdi. İçeride bir müddet kaldı. Sonra, çıkıp gitti ve kayb oldu. Sonra, yine (Geldi! Geldi!) dediler.

Yılan, İbn-i Ziyad'ın burnuna girdi, çıktı. Bunu, iki veya üç kerre yaptı.

  Tirmizi-Sünen c. 5, s. 660, İbn-i Esir-El Kâmil c. 4, s. 130, Zehebi-iÂTIâmün-nübelâ c. 3, s. 359 yzid b. Ebi Ziyad'a göre: İbn-i Ziyad'ın ağzından girip burnundan çıkan, burnundan girip ağzından çıkan bu yılan, ince bir yılandı ve getirilen başlar arasında yalnız İbn-i Ziyad’ın başına girip çıkmıştı. Ebülfida İbn-i Kesir-El'Bidaye Vennihâye c. 8, s. 286

İbn-i Ziyad'ın Başı, Medine'de :

İbn-i Ziyad'ın Küfe'ye gönderilen başım, Muhtar; ziftli bir küp içine koydurup Muhammed b. Hanefiyye, Ali b. Hüseyin ve diğer Hâşim Oğullarına gönderdi. İbn-i Sa'd-Tabakat c. 5, s. 100

Muhtar, İbn-i Ziyad’ın başını Medine'ye götüren Küfeliye «Ali b. Hüseyn'in kapısında dur. Kapıların açıldığını ve halkın yemek için içeri girdiklerini gördüğün zaman, Onun yanma var!» dedi.

Muhtar'ın Elçisi, Ali b. Hüseyn'in kapısına geldi. Kapılar, açıldı. Halk, yemek için içeri girdiler.

Elçi, yüksek sesle «Ey Peygamber'in Ehl-i Beyti! Ben, Muhtar b. Ebî Ubeyd'in Elçisiyim!

Yanımda İbn-i Ziyad'ın başı var!» diyerek seslenince, Hâşim Oğulları evlerinden çığlık koparmayan kadın kalmadı!

Elçi, İbn-i Ziyad'ın başını çıkarıp ortaya koydu. Ali b. Hüseyin, onu, görünce: «Allah, onu, Cehennem'e atsın!» dedi.

Ali b. Hüseyn'in, babası şehid edildiği günden beri hiç yüzünün güldüğü görülmemişti. Kendisinin, o gün, yüzü güldü.

Şam'dan, kendisine bir deve yükü meyva gelmişti.

İbn-i Ziyad’ın başı, getirilince, meyvaları da Medinelilere dağıttırdı.

Hazret-i Hüseyn'in şehâdetinden beri, Resûlullâh'ın zevceleri de hiç taranmamış, yağ sürünmemişler di. 0 gün, Onlar da, tarandılar ve yağ süründüler. Yâkubi-Tarih c. 2, s. 259

Ali b. Hüseyin, İbn-i Ziyad'ın başım gördüğü zaman, babası Hazret-i Hüseyne rahmet okudu ve :

«Hüseyn'in başı getirildiği zaman, İbn-i Ziyad, yemek yeyordu. İbn-i Ziyad’ın başı getirildiği zaman da, biz, yemek yeyoruz!» dedi.

Hâşim Oğullarından olupta, Muhtar'ı övmeyen, ona düa etmeyen, onun hakkında güzel konuşmalar yapmayan kimse kalmadı»

Muhtar'ın, Muhammed b. Hanefiyye'ye yazısı:

Muhtar, Muhammed b. Hanefiyye'ye yazdığı yazıda şöyle dedi :

«îmdi, Yüce Allah; bir kavmdan, onlar, günahlarını artırmadıkca, intikam almaz.

Allah, fâsıkları ve onların tarafdarlarını helak etti. Kalanı, kaldı. Onların sonuncusunu da, öncekilerin yanma katmasını Allâh'dan diler ve umrım!» İbn-i Sa'd-Tabakat c. 5, s. 100

 Muhammet! b. Hanefiyye'nin, Allah'a Hamd-ü Senası :

İbn-i Ziyad'la Husayn b. Nümeyr ve Surahbil b. Zilkelâ'ın başlan, Mekke'ye götürülüp Mescid'i Haram'ın kapısına aşılmıştı.

Muhammed b. Hanefiyye, tavafı bitirip Mescid-i Haram'ın kapısından çıkarken, onları gördü. Allah'a hamd-ü senada bulundu. İbn-i Habıb-Kitabul muhabber s. 491

Muhtar’ın Sevinci ve İbrahim b. Eşter'i Karşılamağa Çıkması :

Muhtar, zafer haberi alınca, arkadaşlarına :

«Ben, size inşâallâh, iki günün birinde İbrahim b. Ester ve Eshabı tarafından Mercâne'nin oğlunu ve adamlarını bozguna uğrattıklarına dair zafer müjdesi geleceğim söylememiş mi idim?» dedi. Yerine, Küfe'de Sâib b. Mâ-lik'i vekil bırakarak İbrahim b. Eşter'i karşılamak üzre, kalabalık bir halk kütlesile Sabat'a kadar gitti. Taberi-Tarih c. 7, s. 145

Kerbelâ Cin ayetine Katılan İhtiyarın Başına Gelenler:

Ebü-rRebi' b. Seb, Hazret-i Hüseyn'in menâkıbım anlatırken Yakub b. Süfyan’ın şöyle söylediğini nakl eder :

«Çiftliğimde idim. Cemaatla yatsu namazımı kıldıktan sonra odada oturduk. Hüseyin b. Ali bahis konusu edildi. Orada bulunan adamlardan birisi: (Hüseyn'in üzerine yürüyen ve Onun şehid edilmesine yardım edenlerden olup ta ölmeden önce bir azap ve felâkete uğramayan bir kimse yoktur!) dedi.

Odada bulunana çok yaşlı bir adara: (ben de onun hâdisesinde bulunan-lardan'im. Fakat şu saatime kadar bu yüzden, hoşlanmadığım hiç bir şeye uğramamışımdır!) dedi.

Yanmakta olan kandil o sırada sönüverdi. İhtiyar, onu yakmak için kalktı. Ateş, birden parlayıp ihtiyarın elbisesini tutuşturdu. İhtiyar, canını kurtarmak için Fırat ırmağına daldı. Fakat, ateş onu orada da yakaladı. Ölünceye kadar onun yakasını bırakmadı!»

Bu ihtiyar hakkında «ateşte yanma azabile suda boğulma azabı birleşti!» denilmiştir. Aliyyül Kari-Şerhuşşifa c. 1, s. 402