Geri

   

 

 

İleri

 

Mevâhib-i Ledünniyye 

bi'l-Minahı'l-Muhammediyye 

İmâm-ı Kastalânî

Ahmed b. Muhammed Şihâbüddîn

Şâfi’î

ö. 923/1517

 

Osmanlı Türkçesine

"Meâlimü'l-Yakîn fî Sîreti Seyyidi'l-Mürselîn" ismiyle

Çeviren

Mahmûd Abdülbâkî Efendi

Şâ’ir, Âlim

ö.1008/1600 

Sadeleştirmeye esas alınan nüshanın birinci sayfası:

Şair Bâkî’nin Önsözü

Hesabsız hamd, övülmesi sayı ve hesaba gelmeyecek kadar büyük, kendisi eşsiz ve benzersiz olan Hazret-i Huda’ya yaraşır ve yakışır ki, kudret eli, zaman ağinin buhurdanını, siret-i Muhammediyenin nefes esintisi ile ahlâklı Ahmediyenin misk kokularını bütün yönlere yayarak yüce gök meclisinde toplananlar ve bu tozlar ülkesinde oturanlar topluluğu arasında dolaştırıp döndürmüştür. Ve daimi dualar, övgüler, o sonu gelmeyen sevgiler, zaman tırpanıyla biçildikçe yeniden ve daha gür bitip gelen selâmlar, o sıdk ve safâ ufkunun güneşi, ıstıfâ (arınıp seçilme) göğünün cisimleşmiş nûru Muhammed Mustafa (sallâllahu aleyhi ve sellem) hazretlerine en çok yaraşır ve yakışır ki, hakikatinin nuru,

“Kadcâeküm minallahi nûrun ve kitâbün mübîn: Böylece Allah tarafından, bir nûr ve her şey’i açıklayan bir kitab geldi,” (Mâide sûresi: 15) hasebince varlık evinin aydınlatıcı çırası olup şeriatinin ışığı,

“Feâminû billahi ve resûlihî ve’n-nûri’llezî enzelnâ: Artık Allah’a, O’nun Peygamberine ve indirdiğimiz nûra îman ediniz,” (Teğâbün sûresi: 8) hükmünce şühûd meydanlarının yakıcı ışık saçan çırası kılinınakla kevn ve mekân arsasını, zemin ve zaman açılarını, iman sırrinin parıltılarına mazhar, hayır ve iyilik ışıklarına da kaynak eylemiştir.

“Sübhâne men enşee min sübuhâtihi Büşren bi-esrâri’l-ğuyûbi yübeşşiru Fahrü’l-müllâhi bi-hüsnihim ve cemâlinim Ve bi'hüsnihi küllü’l-mehâsini yefharu Fe-cemâlühu mücellen likülli cemîletin Ve lehu menâru külli hüsnin neyyirin.”

Türkçesi:

“Bütün görünüşleri kendi varlığinin nûrundan zuhûra getiren Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Bu bir müjdedir ki, gaybların sırlarını muştuluyor.

Güzel ve sevimli kişiler güzellikleriyle iftihâr ederler. Bütün güzelliklerse O’nun güzelliğiyle iftihâr ediyor.

O’nun güzelliği bütün güzellerde tecellî etmiş. Parıldayan, ışıldayan, her yanı aydınlatan bütün güzelliklerin nurları O’nundur.”

Allah’ın yardımları O’nun yolunun açılması üzerine ve selâmı O’nun, yüce soyunun, arkadaşlarının ve O’nun cemâlinden nur almış olanların üzerine olsun...

O resullük devleti yurdunun sultanı ki, günde beş nöbet dâvetinin sesi, yedi iklimin sâkinlerinin kulağırıa kadar ulaşıp tebliğinin gereği olan merasimi içinde toplayıcı olan nice yeşil kubbeler yüksekti.

“İmâm-ı ümem muktedâ-yı rüsûl Hümâm-i hümâ-kadr hâdiyi’s-sübül Firistâde-i hâss-ı perverdigâr Resânende-i hüccet-i üstüvâr.”

Türkçesi:

“Ümmetlerin imâmı, resullerin önderi,

Himmeti devlet kuşu gibi kıymetli, yolların rehberi.

Alemlerin Rabbı’nın hâs habercisi,

Sağlam ve kuvvetli delillerin ulaştırıcısı.”

Yakınlığa eriş ve mahremiyete giriş yarışinin başta giden usta binicisi ki, binek taşinin basamağından izzet ayağıyla murassa’ dünya üzengisine ayak basıp sür’adi rahvan yürüyüşlü ve berk (şimşek) gidişli Burak’ı ile mekânsızlık sahrasının ötesine ulaştı.

“Ey zirve-i lâ-mekân-ı mekânet Mi’râc-ı melâik-i âsitânet Heftâd hezâr pâye bi-âlâ.”

Heftâd hezâr pâye bi-âlâ.”

Türkçesi:

“Ey mekânsızlık mekânının zirvesi,

Senin eşiğin meleklerin mi’râcıdır.

Arş ve yüceliğin ötesine geçip gittin,

Yetmiş bin basamağın üstüne çıktın.”

Allahım, kutluların yüce yardımları ve cömert kişilerin temiz duaları hürmetine selâmımızı O'na ulaştır.

Aynalarda görünene bakıp aynanın, onda görünenin ve onu görenin hakikatini tevhid ederek bu sırları aydınlık olarak görecek göze sahip olan kimselere şu mânalar açık seçik ve apaydmlık görünür ki:

“Inneke lealâ hulûkın azîm: Elbette sen çok büyük bir ahlâk sahibisin,” (Kalem sûresi: 4) yüce makamında bulunan o Büyük Peygamber;

Hâsların hâssı dergâhinin ve “Lî maallahi: Ben Allah ile beraberim” halvet sarayı yakınlarının kafile başıdır.

Geniş ve apaçık anlayış, biliş ve kavrayış yollarının meş’alecisidir.

“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil-âlemîn: Ve biz, seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik,” (Enbiyâ sûresi: 107) sofrasinin, âlemlere rahmet nimetleri ikram eden cömert sofracıbaşıdır.

Kulların doğruluk ve kurtuluş yollarına hidayetçisi,

İman ehlinin ellerinden tutup kıyâmet gününde ikamet edecekleri evlere onları yedeğinde götürendir.

Rabb'ın parlayan nuru,

Kur'an’ın her şey’i kendinde toplayan sırrı,

“İnneke lemine’l-mürselîn: Elbette sen, gönderilen rasüllerdensin,” (Bakara sûresi: 252) büyüklük nişanı fermânını elinde tutan,

“Inneke ale’l-hakkı’l-mübîn: Elbette sen, gerçeği açık seçik bildiren bir doğruluk üzeresin,” (Nemi sûresi: 79) unvanının adaletli hüccet ve burhanını üzerinde taşıyandır...

Allah’ın salât ve selâmı, kendisinin, yüce soyunun ve bütün temiz arkadaşlarının üzerine olan o Hazret’in hakikati hakkında bilgi sâhibi olarak şeriatma uyup boyun eğmekle kutluluk yoluna girenler, böylece şeriat koyucunun kasdettiği yolda yürüyenler, kasdedilen durakların en büyüğüne ve dilenen şeylerin en sonuncusuna ulaşmışlardır.

Kabûlü gerekli olan “Etıy’ullahe ve etıy’u’r-resûl: Allah’a itâat edin ve resûle itâat edin,” (Mâide sûresi: 92) fermânı gereğince O’nun izinden giden ve sünnetine uyanlar, ihtiram ihramı ve ikram bineği ile emn ü emân (her korkudan kurtuluş) Kâbe’sine ve harem-i rızâ-yı Rahmân’a (Allah’ın hoşnutluğunu kazanınanın mahremiyetine) girmişlerdir.

“Ey kerde iktidâ bi-kemâli tü enbiyâ

V’ey mühtedî bi-nur-i cemâl-i tü evliyâ

Hemreng-i rûy u mûy tü geştend subh u şam

Amed kasem beher dû ki ‘Velleyli Vedduhâ’.”

Türkçesi:

“Ey kendisinin kemâline peygamberler iktidâ eden,

Ve ey cemâlinin nûru ile velîler hidâyete eren,

Senin yüzünün ve saçinin renginden sabah ve akşam meydana geldi,

Bu ikinin her biri için “Geceye ve kuşluğa andolsun” diye yemin geldi.”

Hiç şüphesiz Peygamber Efendimizin eserlerini incelemek, sözlerini okumak ve haberlerini dinlemek, ümmetin hâlinin, ahlâk ve davranışlarının düzelmesinin sebebi, din ehlinin kurtuluşunun şartıdır. Bu sebeble siyer âlimlerinin, eser ve haberleri nakleden büyüklerin (Allah onlara rahmet etsin) hepsi, o Hazret’in doğru gidişi, seçkin davranışı, övülen ahlâkı ve beğenilen vasıfları hakkında, imkân elverdiğince, beyan levhasına satırlar dizip nice muteber kitabları zuhurun gelinköşküne çıkararak cilveger etmişlerdir. Bilhâssa İslâm’ın ve müslümanların Şeyhi, Hakk'a sülük yollarının ve yakîn menzillerinin mürşidi, Rabbâni âlim, milletin ve dînin güneşi Mevlânâ Ahmed Hatîb El-Kastalânî Eş-Şâfîî (Allah onu Firdevs cennetlerinde oturtsun ve bağışlamasının fazlalığıyla bürüyüp örtsün) Hazretine nisbet edilip “Mevâhibü’l'ledünniyye bi’l-minâhi’l-Muhammediyye: Muhammed’e Bağışlanan Ledünnî Hediyeler” adıyla isimlendirilen ve hayırlı arkadaşları tarafından doğruluğu tasdik edilen nefis kitab ki, halk arasında faziletinin çokluğu ve meziyetinin üstünlüğü ile büyük bir şöhret ve sözsüz bir itibar bulmuştur. Bu kitab, üslûbunun güzelliği ve mânasının lezzeti ile asrın âlimlerince makbûl ve zamanın büyüklerince metbû olmuştur. Gerçekten bu güzel kitab, misk kokulu bir yâsemin yüzün peçesidir ki, güzel ifadesi ve tatlı sözleri, işitilmemiş fıkralar anlatan bir kimse gibi gönle ferahlık vericidir. Onun gönüllere güzellikler bağışlayan mânaları, gül yanaklarında gülücükler açan bir yüz gibi cana can katicı ve akıcıdır. Yüce cennetten bir çemenzâr, amber bahçesinden bir topraktır ki, yüksek üslûb ağacinin dallarını ve gönle hoş gelen mânalarını hatırlatmak için Tûbâ ağacinin gölgesinde oturanlar ve Sidretü’l-Müntehâ’da bulunanlar, onun için:

“Tûbâ lehüm ve hüsnü meâb: Ne mutlu ona dönenlere ve o, ne güzel bir dönüş yeridir,” (Ra’d sûresi: 29) deseler yaraşır ve yakışır.

Fakat onun kapalı mânasının gönül açıcı sureti, Arapça ibarelerin perdesi arkasında ve garip istiarelerin örtüsü altında gizli ve örtülü kalıp insanların gözüne nûr bahşedici, umumun ve seçkmlerin hâtırına sevinç saçıcı olmaktan uzak düştüğü için bu hakir, fakir, gönlü kırık ve zelil, elinden tutucusu olmayan düşkün, yırtıcı kuşların pençesinde yaralanmış, en şerli hilelerin tırnaklarında incinmiş Abdü’l-Bâki (Allah, buluşma gününde onun karşılığını versin), niyet, gayret ve kesin olarak kasd eyledi ki, beyan kaleminin parınakları ve tibyan (açık anlatma) kaleminin pannakucu ile mânalarının ay ışınlı yüzünden ve güneş parıltılı yanaklarından örtülü olan yerlerin örtüsünü kaldırıp iştiyak erbabinin nazarını ve şevk aynalarına bakanların gözlerini aydınlatsın...

Gerçi bu türlü bir işe girişmek ve böylesine mühim bir davranışa özenmek, bu sermayesi kıt fakirin gücünün çerçevesi dışında ve iktidar sınırinin ötesinde idi. Fakat İlâhî hinimetin bereketiyle seçkin ve itibarlı bakışı tılsım gibi te’sirli olanın te'yidi, yâni İlâhi Devlet’in veziri A saf cenahlarının vekîli gibi himmeti derya olanın izjıiyle ki, o yanlışsız ve hedefine ulaşan tedbir sâhibi, Müşteri (alıcı) gönüllerin tedbirli idarecisi Utarid benzeri, kutluluğu hudutsuz, cömertliği sınırsız, va’dinde sâdık hükümdar, en cömert ve en büyük kişilerin övüncü, hayâ sâhibi Asaf’ın davranışlarının örneği, Hâkan hanedanının arınasındaki güneş timsali, saltarıat binasının adalet divanının ziyneti, kadri yüce ve kendi yücelerin başkanı, türlü faziletlerin ve çeşitli yüksek fikirlerin toplanına yeri, kutlu Sultan hazretleri'nin güvenilir adamı, yüce Osmanlı Devletinin yardımcısı, büyük vilâyetlerin ve âlemin hâkimlerinin kendisine boyun eğdiği, kılıç sâhiplerinin ve kalem erbabinin en ulularının mürebbisi, efendilik tahtında oturanların en yücesi, efendiler meclisinin başkam, büyük adalet divanı kürsüsünün sâhibi, o yüce Vezır-i âzam ve pek yüksek müşir-i muazzam Mehmed Paşa [Sadrazam Sokullu Mehmet PaşaSadrazamlığı 1565-ı579] Allah onu dilediğine uygun düşürsün ve korktuğundan hiınaye buyursun hazretleri tarafından adı geçen kitabın tercüme ve tefsiri hususunda yüce ferman sudür şerefi buldu.

“An ki ber semt-i rızâ-yeş mîküned ahter mesîr Ve an ki ber kutb-i murâdeş mîküned gerdûn medâr Re’y-i mülk-ârây ûrâ ez bülendî âsümân Mîtevân güften be-şartî k’âsümân gîred karar.

Halk ûrâk-i tevân güften sabâ vakti meğer K’ez sabâ nenişeste bâşed ber dili hergiz gubâr.”

Türkçesi:

“O ki, rızası semtinde yıldız seyreder

O ki, muradinin ekseni etrafında felek devreder Mülk süsleyen görüş, onda yükseklikçe göktür Denebilir, eğer gökyüzü karar kılmış olsaydı Halk ona sabâ* diyebilirdi, şu şartla ki,

Sabâdan hiç bir gönül üzerine asla toz konınasaydı.”

Onun mutluluk yüzü göstere7i imâları ve müjde işaretleri uçup konan yardımları bereketiyle o hareketleri ölçülü ve dümdüz fidan boylu kalem, yazı bahçelerinde hirâma (salma salına yürümeye, edâlı bir şekilde harekete) gelip düşünce koruluklarına ve fikirlerin beyan sayfalarına gül saçmaya, kararsız gönül rüzgârlarının kâfurlu safhalarına amber elemeye başladı. Zaman zaman o fazilet ve cömertlik bulutu, o ahlâk ve huy güzellikleri pınarı ve yağmur tabiatlı Hazret’inden yardım, iyilik ve doğruluk serpintileri sırrı ile ümid bahçeleri yemyeşil, taptaze ve suya kanmış olup başkağıncı olmayan iyilik güneşinin besleyip büyütmesiyle istenen ve aranan faydalar meyvesi hâsıl oldu.

Gün doğusundan esen hafif ve lâtif rüzgâr.

“An ki bî vâsıta-i sa’y sehâb-ı germeş Bekesî mîve-i ihsân nedehed şâh-ı emel Zât-i û vâsi ta-i ıkcl-ı leâli-i nücûm Re’y-i û âyine-i nakş-ı tesâvir-i ezel.”

Türkçesi:

“O ki, sıcak bulutu emek vasıtası olmaksızın Emel dalı hiç kimseye ihsan meyvesi vermez Onun zâtı yıldız incilerinin iplik vasıtasıdır Onun görüşü ezel tasvirleri nakşinin aynasıdır.”

Netice olarak o şerefli kitabın içine almış olduğu âyet-i kerîmeler, meşhur tefsirlerde yazılmış olan en doğru görüşler üzere en açık ifadelerle tefsir olunduktan sonra mühim yerlerde yazılması gerekli olan Hanefî fıkhinin mes’eleleri ki, adı geçen Şeyh, kendi mezhebine [Şafiîliğe] uyma yolunu tuttuğu için ihmal etmiştir öncelikle hazırlanıp fetva kitablarmdan açık bir dille nakledilerek yerli yerince yazıldı. Peygamber Efendimiz hazretlerinin hadîs ve eserlerinden ölçü sahiplerinin ölçüsünde ve büyük İmâmların itibar mihenginde sıhhat bulmuş olanlar beyan sayfasına geçirilip senedinde meçhul bulunan ve isnâdı âlimler arasında makbul olmayan münker kavil ve muteber olmayan nakillerden sakinınak gerektiği için din İmâmlarının tâyin buyurdukları üzre gelen rivâyetlerin zaaf, kuvvet, fesad ve sıhhatlarına işaret kılındı. Ayrıca söylenmesi üzüntüye sebeb olan fuzulî kavillerden, mânâsız tafsilâttan tecrîd edilip muteber hâşiye ve açıklamalarda mevcut olan tahkik ehlinin sözlerinden bâzı faydalı esaslar ve endişeleri giderici cevdblar katılarak bağlandı.

“Zevâidden kılıp tenkîh u tehzîb Fevâid birle kıldım nakş u tezhîb Edip müşküllerin altun gibi hâl Beyân evrâkını kıldım mecdûl Tahayyül âbına zer gibi çöktüm Zer-efşân yerine göz nûru döktüm.”

Türkçesi:

“Fazlalıklardan arıtıp temizledim,

Faydalarla süsleyip yaldızladım.

Zorluklarını altın gibi erittim,

Söz sayfalarını sapasağlam ettim.

Tahayyül suyuna altın gibi çöktüm,

Altın yaldız yerine göz nuru döktüm.”

Fazilet sahiplerinin faziletlerinden, fazilet ve marifet erbabinin güzel ahlâklarından umulur ki, iltifat yerinde görünen sürçmelere müsamaha kalemi çekip vâkıf oldukları unutına ve yanılmaları, yüz çevirme ve görmezlikten gelme sayfasına nakil buyururlar.

“Hüdâyâ harf-girân der kemînend

Penâhî deh ki harfem-râ nebînend

Sühân bî-harf-i nîk ü bed nebâşed.”

Heme kes nîkü-hâh în hod nebâşed.”

Türkçesi:

“Allahım, sözleri kötüye çekenler pusudadırlar

Bana bir sığmak bağışla ki, sözümü görmesinler

Konuşma, iyi ve kötü sözsüz olmaz

Herkes iyi istiyor, bu ise olmaz.”

Bu kitabın yazılmasında müracaat olunan Tefsir, Hadîs, Usûl, Fürû’, Meânî, Kelâm, Tıb, Tarih, Siyer, vesair faziletli ferilerde yazılmış kitaplar sayılsa yüzden fazla olup burada isimlerinin yazılması itidal haddinin dışına çıkacağı için tafsîli terk olundu. İddia edilen şeylerin gerçekliğinin ispatı, sayfaların ve parçaların tek tek düzenlenmesi sırasında ifadelerin son derece açık seçik olması üzerine dayandırıldı. Delil ve bürhanlarının hepsi, Kur’ânı Mübin’in âyetleri ve Resûl-i güzin'in hadîsleri olduğu için “Meâlimü’l-Yakîn Fî Şîreti Seyyidü’l-Mürselîn: Resullerin Efendisinin Ahlâk ve Davranışları Hakkında Kesîn Bilgi Yolynun işaretleri” diye isimlendirilip on Bölüm üzerine tertîb olundu.

Birinci Bölüm: Nebilerin Sultânı Efendimiz hazretleri’nin ezeller ezelinde gönül açıcı risâlet tâcı ile her şeyin başlangıcı olup nübüvvet yüzüğünün kaşını Nebilerin Hâtem’i (Peygamberlerin Mührü) ile süslediğinin beyanındadır.

İkinci Bölüm: O Hazret'in Kur’ân-ı Azim’de, Tevriyye , İncil, Zebûr, vesair semavî sayfalarda ve Peygamber Efendimiz’in kendi hadislerinde geçen şerefli isimlerinin beyânındadır. Ayrıca büyük evlâdı, temiz zevceleri, amcaları, halaları, süt kardeşleri, baba ve annesinin baba ve anaları, hizmetkârları, köleleri, âzadlıları, muhafızları, kâtipleri, İslâm ehline gönderdiği şerefli mektupları, etraftaki meliklerle vâki olan yazışma sûretinin güzelliği, Hakk’ın her tecelli ve ihsanına razı olan ahlâkı ile kendisinden razı olunan hasletleri beyânındadır.

Üçüncü Bölüm: O Hazret’in yaradılışinin mükemmelliği, sûretinin güzelliği, râzı olan ahlâkı ve râzı olunan hasletleri beyânındadır.

Dördüncü Bölüm: O Hazret'in nebiliğinin doğruluğunu ve resullüğünün gerçekliğini gösteren parlak mucizeleri, apaçık âyetleri, hususiyetleri ve eşsiz kerametleri beyanındadır.

Beşinci Bölüm: O Hazret’in Mi'rac pâyesi ile benzerlerinden üstün olup Hazret-i İzzet katında türlü konuşma ve müşahede hediyeleriyle seçkinlik şerefi bulduğunun beyanındadır.

Altıncı Bölüm: O Hazret’in büyük Kur’an ve yüce Fürkan’da nebîliğinin doğruluğuna ve resul olarak gönderildiğİ7iin gerçekliğine şehadet eden kerîm âyetlerin beyanındadır. Ayrica resullüğünün gerçekliği, yerinin ve derecesinin yüksekliği üzerine vâki olan yeminler, sünnetine uymanın ve emirlerine itâat etmenin gerekliliğine ilişkin olan deliller, O’nun hakkında nebilerden alman söz ve mîsaklar, Tevrat, İncil ve diğer semavî kitablarda türlü türlü tâzim ve tebcîl ile güzel zikrinin geçtiği bu bölümde zikredilmiştir.

Yedinci Bölüm: O Hazret’in muhabbetinin ve sünnetine uymanın gerekliliği beyanındadır. Keza soyuna, arkadaşlarına ve kendisine uyanlara muhabbetin gerekli olduğu, sa lât ve selâm etmenin hükümleri beyanındadır.

Sekizinci Bölüm: O Hazret’in dert ve hastalık sahiplerine ilâcinin zikri, rü’ya tâbir etmesi ve gaibden haber vermesi beyanındadır.

Dokuzuncu Bölüm: O Hazret’in tâat ve ibâdetleri, zikir ve duaları beyanındadır.

Onuncu Bölüm: Hak teâlâ hazretlerinin o Hazret’i kutluluk bahçesine ve dostluk yakınlığına dâvet etmekle nimetini tamamladığinin ve yüceliğini kemâle erdirdiğinin beyanındadır.