Geri

   

 

 

İleri

 

3 OSMANLI’DA HİLYE-İ ŞERÎF

İstanbul'da büyük zararlara yol açan yangınların artması üzerine Abdülhamid Han tarafından, bu yangınlara manevî bir önlem olarak Hicri 1304 yılında, hattat Ahmet Arif tarafından yazılmış bir Hilye-i Şerif, matbaada bastırılarak İstanbul'daki işyeri ve evlere dağıtılmıştır. 

Bu Hilye-i Şerif’te Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle tarif edilmiştir:

Reisü'l-Müctebi Muhammedü'l Mustafa hilkatçe ve ahlakça nev’i benî Âdem’in ekmeliydi. Bütün enbiyâ-i kirâm aleyhimü's-selâm tâmın'ül a'za ve güzel yüzlü olup, Habîb-i Hüda onların en güzeli idi. Cismi pâki güzel, bütün âzası mütenâsib idi. Endâmı gayet metbûi, alnı, göğsü ve iki omuzlarının arası genişdi. Boynu uzun ve mevzun ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları ve baldırları iri ve kalın, bilekleri uzun, elleri ve parmakları uzuncaydı. 

Mübarek karnı göğsüyle beraber olup şişman değildi. Ve ayaklarının altı çukur olup düz değildi. Uzuna karîn orta boylu, iri kemikli, iri gövdeli, güçlü kuvvetliydi. Ne zayıf, ne semiz, belki ikisi ortası ve sıkı etliydi. Mübarek cildi ise ipekten yumuşaktı. 

Kemâli itidal üzre büyük başlı, hilâl kaşlı, çekme burunlu, az değirmi çehreli, subucehu yüzlü idi. Şişman yüzlü, yumru yanaklı değildi. İki kaşının arası açık ve fakat kaşları birbirine karib idi. Çatık kaşlı değildi. Ve iki kaşının arasında bir damar vardı. Kirpikleri uzun, gözleri kara ve güzel ve büyücek idi. Gözlerinin akında az kırmızılık vardı. Levni ezher idi. Yani ne kireç gibi ak, ne de kara yağız, belki ikisi ortası ve gül gibi kırmızıya mail beyaz ve nurani ve berrak olup, mübarek yüzünde nur lemeân ederdi. 

Dişleri inci gibi, abdar ve tabdar olup, söylerken ön dişlerinden nur saçılır ve gülerken fem’i saadeti, bir latif şimşek gibi ziyalar saçarak açılırdı. 

Saçları ne pek kıvırcık ne pek düz idi. Ve saçlarını uzattığı vakit, kulak memelerine kadar uzatırdı. Sakalı sık ve tam idi; uzun değildi. Ve bir tutamdan uzununu keserdi. Âlemi bekaya rıhlet buyurduklarında, saçı sakalı henüz ağarmaya başlayıp, başında biraz ve sakalında yirmi kadar beyaz kıl vardı. 

Cismi nazif, kokusu latif idi. Koku sürünsün, sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan âla kokardı. Bir kimse onunla musafaha etse, bütün gün onun rayihai tayyibesini duyardı. Mübarek eliyle bir çocuğun başını mesh etse rayihai tayyibesiyle ol çocuk, sair çocuklar arasında mâlum olurdu.

Doğduğu vakit dahi pâk ve latifti. Ve sünnetli ve göbeği kesilmiş görüldü. Ve İnneke le-aliyyü'l halikın azim. Hevası fevkalâde kavî idi.

Pek uzakdan işitir ve kimsenin göremeyeceği mesafeden görürdü. Ve hep hareketi mutedildi. Bir yere azimetinde, acele ve sağ ve sola meyl etmeyip kemali vakar ile doğru yolunda gider ve fakat sürat ve suhulet ile yürürdü. Şöyle ki; adeta yürür gibi görünür, lâkin yanında gidenler sürat ile yürüdükleri halde geri kalırlardı. 

Yüzünde nur ve melahat, sözünde selaset ve letafet, lisanında talakat ve fesahat, beyanında fevkalade belagat vardı. Beyhude söz söylemeyip, her kelamı hikmet ve nasihat idi. Herkesin aklı ve idrakine göre söz söylerdi. Güler yüzlü tatlı sözlüydü. Kimseye fena söz söylemez ve kimseye kötü muamele etmez ve kimsenin sözünü kesmezdi.

 Mülayim ve mütevazıydı. Haşin ve galiz değildi. Fakat mehîb ve vakur idi. Gülmesi dahi tebessümdü. O’nu ansızın gören kimseyi mehabet alırdı. Ve O’nunla ülfet ve müsahabet eyleyen kimse O’na canı gönülden âşık ve muhîb olurdu. Ehl-i fazl'a derecelerine göre ihtiram eylerdi.

Akrabasına dahi pek ziyade ikram eylerdi. Lakin onları kendilerinden efdal olanların üzerine takdim etmezdi. 

Ehli beytine ve Ashabına güzel muamele ettiği gibi diğer halka dahi rıfk ve lütuf ile muamele ederdi. Hizmetkârlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne giyerse, onlara da onu yedirir ve onu giydirirdi. Sahiy ve kerim, şefik ve rahim ve halim idi. 

Ahd ve vaadinde sabit ve kavlinde sadık idi. Hüsnü ahlakça ve akıl ve zekâvetçe bütün halka fâik ve her türlü medh ve senaya lâyıkdı.

El-hasıl sureti güzel, misli yaratılmamış bir vücûd-ı mes'ûd ve mübarek idi. Allahümme salli aleyhi ve ala âlihi ve sahbihi ecmaîn.

***

Kaynaklar:

Kısas-ı Enbiya’dan hulasa olunmuştur./ Hukuku imtiyazı mahfuzdur. / Matbuayı Osmaniyye’de tab’ olunmuştur. 

Harrerehu: El-fekîr, es-seyyid, El Hac Ahmed Arif. 1304 Hicri Miladî 1883 

1: Tirmizî, Şemâil ve Menâkıb, h. 3638. 2: Nesâî, 8/183. 3: Müslim, Fedâil b. 9193.

4: Buhârî, Libas: 7/57/58; Menâkıb: 4/164/1655, Edebu'l-Müfret: 2/520, 659.