2. Vasiyetnâme Dünyadaki insanlar sekiz kısımdır. 1– (Sâlih) olan mü’min, Müslümân olduğunu söyler. Ehl-i sünnet itikâdındadır. Ehl-i sünnet itikâdında olana (Sünnî) denir. Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birine de uyar. Böylece, her hareketinde şeriata ]ahkâm-ı islâmiyyeye[ tâbi’ olur. İbâdetlerini kendi mezhebine göre yapar. Harâmlardan sakınır. Bunlarda bir kusûru olursa, şartlarına uygun tevbe yapar. Çocuklarını ilk mektebe vermeden önce, Sâlih bir imâma veyâ Kur’ân hocasına gönderir. Onların Kur’ân-ı kerîm okuması, namâz sûrelerini ezberlemesi, ilmihâl öğrenmeleri için çalışır. Bunları öğrettikten sonra, ilk mektebe gönderir. Oğullarını lisede, üniversitede de okutur. İlk okula göndermeden önce, din bilgisi öğrenmeleri, namâz kılmağa başlamaları şarttır. Çocuklarını böyle yetiştirmeyen baba, Sâlih Müslümân olamaz. Çocukları ile berâber Cehenneme gider. Yaptığı ibâdetler ve haclar, kendisini Cehennemden kurtarmaz. Sâlih mü’min Cehenneme hiç girmez. 2– (Sapık) olan mü’min. Müslümân olduğunu söyler ve Müslümân’dır. Fakat, (Sünnî) değildir. Mezhepsizdir. Yani itikâdı (Ehl-i sünnet) âlimlerinin bildirdikleri gibi değildir. Bunun için, hiçbir ibâdeti kabûl olmaz. Cehenneme girmekten kurtulamaz. İbâdet yapmazsa ve harâm işlerse, bunlar için de ayrıca Cehennemde kalır. Sapık inanışları küfr olmadığı için, Cehennemde sonsuz kalmaz. Şîîlerin (İmâmiyye) fırkası böyledir. 3– (Fâsık) olan mü’min. Müslümân olduğunu söyler ve Müslümân’dır. Hem de Sünnîdir. Yani, Ehl-i sünnet itikâdındadır. Fakat, ibâdetlerin birkaçını veyâ hiçbirini yapmaz. Harâm işler. Fâsık mü’min, tevbe etmezse veyâ şefâate kavuşmazsa, yahut Allahü teâlâ afv etmezse, Cehenneme girip yanar ise de, îmânı olduğu için, Cehennemde sonsuz kalmaz. 4– (Aslî kâfir), kâfir çocuğudur. Kâfir olarak büyümüştür. Kâfir olduğunu söyler. Muhammed aleyhisselâmın peygamber olduğuna inanmaz. Yahûdîler ve Hıristiyânlar, kitâplı kâfirdir. Komünistler ve masonlar, kitâpsız kâfirdir. Bunlar, kıyamette tekrâr dirilmeğe de inanmazlar. Putlara, heykellere tapınan kâfirlere (Müşrik) denir. Kâfirler Cehenneme girecek ve sonsuz yanacaktır. Dünyâda yaptığı iyiliklerin hiçbiri, âhirette ona yaramayacak, onu Cehennemden kurtaramayacaktır. Ölmeden önce Müslümân olursa afv olur. Sâlih mü’min olur. 5– (Mürted), Müslümân iken, dinden çıkan, kâfir olan kimsedir. Müslümân iken yapmış olduğu ibâdetlerin ve iyiliklerin hepsi yok olur. Âhirette ona fâide vermezler. Tekrâr Müslümân olursa, afv olur. Tertemiz mü’min olur. 6– (Münâfık), Müslümân olduğunu söyler. Fakat, Müslümân değildir. Başka bir dindedir. Kâfirdir. Müslümânları aldatmak için, Müslümân görünür. Münâfık, kâfirden daha fenâdır. Müslümânlara zararı daha çoktur. Eskiden münâfıklar çoktu. Şimdi yok gibidir. 7– (Zındık), bu da Müslümân olduğunu söyler. Fakat, hiçbir dinde değildir. Tekrâr dirilmeğe inanmaz. Sinsi kâfirdir. Müslümânları dinden çıkarmak için, dinleri içerden yıkmak için, küfrünü Müslümânlık olarak tanıtır. Kâdîyânîler, Behâîler ve [sahte] Bektâşîler böyledir. 8– (Mülhid), bu da Müslümân olduğunu söyler ve kendisini Müslümân sanır. İbâdetleri yapar. Harâmlardan sakınır. Fakat, Kur’ân-ı kerîme manâ verirken, Ehl-i sünnet itikâdından o kadar çok ayrılmıştır ki, îmânı gideren, küfre sebep olan inanışları vardır. Şîî’lerin Nusayrî ve İsmâilî fırkaları ve Vehhâbîler böyledir. Kendisini mü’min, Sünnîleri, yani doğru îmânlıları ise kâfir olarak tanıtmağa çalışır. Mü’mine kâfir diyen kâfir olduğu için, kâfirden daha fenâdırlar. Müslümânlara zararları daha çoktur. Aklı olan herkes, dünyâda râhat ve huzûr içinde yaşamak, âhirette de azâptan kurtulup, sonsuz nimetlere kavuşmak ister. İşte bunun için, (Se’âdet-i ebediyye) kitabımı yazdım. Dünyânın her yerindeki her çeşit insana se’âdet yolunu göstermek için uğraştım. Önce, kendim öğrenmek için çok çalıştım. Senelerce, yüzlerle kitap okudum. Târîhi, Tasavvufu çok inceledim. Fen bilgileri üzerinde çok düşündüm. İyi anladım ve inandım ki, dünyâda râhata ve âhirette sonsuz iyiliklere kavuşmak için, (Sâlih) Müslümân olmak lâzımdır. Sâlih Müslümân olmak için, din bilgilerini (Ehl-i sünnet) âlimlerinin kitâplarından öğrenmek lâzımdır. Câhil olan kimse, Sâlih değil, Müslümân bile olamaz. Sâlih Müslümân’ın nasıl olacağını (Se’âdet-i ebediyye) kitabımda uzun bildirdim. Kısacası: 1– Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği gibi inanmalıdır. Yani (Sünnî) olmalıdır. 2– Dört mezhepten birinin fıkh kitabını okuyarak, Şerîat bilgilerini doğru öğrenip, buna uygun ibâdet yapmalı ve harâmlardan sakınmalıdır. Dört mezhepten birinde olmayan veyâ dört mezhebin kolay yerlerini ayırıp, bir araya toplayan, yani mezhepleri birbirine karıştıran kimseye mezhepsiz denir. Mezhepsiz olan, Ehl-i sünnetten ayrılmış olur. Sünnî olmayan da, yâ sapık veyâ kâfir olur. 3– Çalışıp para kazanmalıdır. Şeriata uygun kazanmalıdır. Fakîr kimse, bu zamânda dînini, nâmûsunu, hakkını bile koruyamaz. Bunları korumak ve İslâmiyet’e hizmet edebilmek için, fennin bulduğu yeniliklerden, kolaylıklardan fâidelenmek de lâzımdır. Halâl kazanmak ve cihat etmek, büyük ibâdettir. Namâza mâni’ olmayan ve harâm işlemeğe sebep olmayan her kazanç yolu, hayırlıdır, mübarektir. İbâdetlerin ve dünyâ işlerinin fâideli, mübârek olması, yalnız Allah için yapmakla, yalnız Allah için kazanmakla ve yalnız Allah için vermekle, kısacası, (İhlâs) sahibi olmakla olur. (İhlâs), yalnız Allahü teâlâyı sevmek ve yalnız Allah için sevmektir. İnsan, sevdiğini çok hâtırlar. Kalp hep onu (Zikr) eder. Yani anar. Allahü teâlâyı çok sevenin, Onu çok hatırlaması, kalbinin hep Onu zikr etmesi lâzımdır. [Hüseyin Hilmi Işık “rahmetüllahi aleyh”in "Vasiyetnâme"si, 1974] KAYNAK: Eshâb-ı Kirâm, s. 183-184, Salah Bilici Kitabevi, İstanbul 1974. ***************** |