Geri

   

 

 

İleri

 

BİRİNCİ CİLD, 147. ci MEKTÛB

Hindistânın büyük âlimlerinden, mürşid-i kâmil Muhammed Ma’sûm Fârûkî “rahmetullahi aleyh”, (Mektûbât)ının birinci cildi yüzkırkyedinci mektûbu, Mîr Muhammed Hâfîye yazılmışdır. Fârisî olarak buyuruyor ki:

Allahü teâlâ, sizi ve bizi, habîbi, sevgilisi ve Peygamberlerin en üstünü Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olmakla şereflendirsin! Ey merhametli kardeşim! Dünyâ hayâtı çok azdır. Ebedî ve sermedî olan âhiret hayâtında, dünyâda yapdıklarımızın karşılıklarını göreceğiz. Bu dünyâda en mes’ûd kimse, kısa ömründe, âhirete yarayacak işleri yapan, uzun olan âhiret yolculuğuna hâzırlanan kimsedir. Allahü teâlâ, size insanların ihtiyâclarını karşılayacak, onları adâlete ve râhata kavuşduracak bir makâm, bir vazîfe ihsân etmişdir. Bu büyük ni’mete çok şükr ediniz! Buna şükr etmek, Allahü teâlânın kullarının ihtiyâclarını karşılamakla olur. Kullara hizmet etmeniz dünyâ ve âhiret derecelerine kavuşmanıza sebeb olacakdır. Bunun için, Allahü teâlânın kullarına iyilik etmeğe, güler yüz, tatlı dil ve güzel huy ile onlara kolaylık göstermeğe çalışınız! Bu çalışmanız, Allahü teâlânın rızâsını kazanmanıza ve âhıretde yüksek derecelere kavuşmanıza sebeb olacakdır. Hadîs-i şerîfde, (İnsanlar Allahü teâlânın ıyâlidir, kullarıdır. Kullarına iyilik edenleri çok sever) buyuruldu. Müslimânların ihtiyâclarını karşılamanın ve onları sevindirmenin ve güzel huylu ve yumuşak ve sabrlı olmanın fazîletini ve sevâblarını bildiren hadîs-i şerîfler çokdur. Bunlardan birkaçını yazıyorum. Dikkat ile okuyunuz. Ma’nâsını iyi anlayamadığınız olursa, dînini iyi bilen ve dînine sarılmış olan hakîkî âlimlerden sorunuz.

Bir hadîs-i şerîfde, (Müslimân, müslimânın kardeşidir, ona zulm etmez. Onu sıkıntıda bırakmaz. Kardeşine yardım edene, Allahü teâlâ yardım eder. Kardeşinin sıkıntısını giderenin, Allahü teâlâ kıyâmet günü sıkıntısını giderir. Bir müslimânı sevindireni, Allahü teâlâ kıyâmet günü sevindirir) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Din kardeşine yardım edenin yardımcısı, Allahü teâlâdır) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, ba’zı kullarını insanların ihtiyâclarını karşılamak için yaratmışdır. Derdli olanlar, bunlara sığınırlar. Bunlar kıyâmet gününün azâbından emîndirler) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, ba’zı kullarına çok ni’metler vermiş, bunları derdli kullarına derman için sebeb yapmışdır. Bu ni’metleri muhtâc olanlara vermezlerse, ellerinden alıp, başkalarına verir) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Din kardeşinin ihtiyâcını karşılayana, on sene i’tikâf sevâbı verilir. Allah rızâsı için bir gün i’tikâf eden ile Cehennem ateşi arasında üç hendek uzaklık vardır. İki hendek arası, şark ile garb arası gibi uzakdır) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Bir din kardeşinin ihtiyâcını karşılayan kimseye Allahü teâlâ, yetmişbeş bin melek gönderir. Sabâhdan akşama kadar onun için düâ ederler. Akşam ise, sabâha kadar düâ ederler. Her adımı için bir günâhı afv olur ve bir derece yükseltilir) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Bir mü’min kardeşinin ihtiyâcını karşılamak için giden kimseye, her adımı için yetmiş sevâb verilir ve yetmiş günâhı afv olunur. Onu sıkıntıdan kurtarınca, anadan doğmuş gibi günâhlarından kurtarılır. Bu yardımı yaparken ölürse, hesâbsız olarak Cennete girer) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Bir din kardeşinin sıkıntısını gidermek için, onunla hükûmete [mahkemeye] giderse, sırât köprüsünü ayağı kaymadan geçenlerden olur) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Amellerin, ibâdetlerin efdali, en kıymetlisi, bir mü’mini sevindirmek veyâ elbise vermek veyâ aç ise doyurmak veyâ herhangi bir ihtiyâcını karşılamakdır) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Farzlardan sonra, amellerin en kıymetlisi, bir müslimânı sevindirmekdir) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, mü’min kardeşini sevindirince, Allahü teâlâ bir melek yaratır. O kimse ölünceye kadar bu melekhep ibâdet eder. Ölüp kabre konunca, yanına gelerek, beni tanıyormusun der. Hayır, sen kimsin deyince, bir müslimâna vermiş olduğun sevincim. Bu gün seni sevindirmek ve süâl meleklerine cevâb verirken yardımcı olmak ve cevâblarına şehâdet etmek için, şimdi sana gönderildim. Kabrde ve kıyâmetde sana şefâ’at edeceğim. Sana Cennetdeki makâmını göstereceğim der) buyuruldu. Çok kimsenin Cennete girmesine sebeb olan şey nedir denildikde, (Takvâ, ya’nî harâmlardan sakınmak ve güzel huylu olmakdır) buyuruldu. Çok kimsenin Cehenneme girmesine sebeb olan şey nedir denildikde, (Dili ve fercidir. Ya’nî tenâsül uzvudur) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Mü’minlerden îmânı kâmil [temâm] olanı, huyu güzel ve zevcesine karşı yumuşak olandır) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Bir kul, güzel ahlâkı sebebi ile âhıretde yüksek derecelere kavuşur ve ibâdetlerine kat kat fazla sevâb verilir. Kötü huy, insanı Cehennemin derin tabakalarına sürükler) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (İbâdetlerin en kolayı ve en hafîfi, az konuşmak ve güzel huylu olmakdır) buyuruldu.

Bir kimse, Resûlullahın karşısına gelip, Allahü teâlânın çok sevdiği amel nedir deyince, (Güzel huylu olmakdır) buyurdu. Sağ tarafından gelip, tekrâr sorunca, (Güzel huylu olmakdır) buyurdu. Sol tarafından gelip sorunca, yine (Güzel huylu olmakdır) buyurdu. Sonra, dolaşıp arkadan sorunca, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, mubârek yüzünü buna çevirerek, (Niçin anlamıyorsun? Güzel huy, elden geldiği kadar kızmamak demekdir) buyurdu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Haklı olduğu hâlde dahî, münâkaşa etmeyen kimseye, Cennetin kenârında bir köşk verilecekdir. Latîfe [şaka] olarak dahî, yalan söylemiyene, Cennetin ortasında bir köşk verilecekdir. Güzel huylu olana, Cennetin en yüksek yerinde bir köşk verilecekdir) buyuruldu.

Hadîs-i kudsîde, (Bütün dinler içinde, bu dîni seçdim. Bu din, cömerdlik ile ve güzel huy ile temâm olur. Bu dîni, her gün, bu ikisi ile temâmlayınız!) buyuruldu.

Hadîs-i şerîfde, (Güzel huy, ılık suyun buzu eritdiği gibi, günâhları eritir. Kötü huy, sirkenin balı bozduğu gibi, ibâdetleri bozar) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ refîkdir. Her işinde yumuşak huylu olanı sever) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ yumuşak huyu sever, böyle kimseye hep yardım eder. Aksine, sert kimseye yardım etmez) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Cehenneme girmeyecek olan, Cehennem ateşinin yakmayacağı kimse, yumuşak huylu olan ve herkese kolaylık gösterendir) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, acele etmeyeni sever. Acele şeytândandır. Allahü teâlâ, hilmi, ya’nî yumuşak huyu sever) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Hilm sâhibi kimse, gündüzleri oruc tutan, geceleri nemâz kılan kimsenin derecesine kavuşacakdır) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Gadab [kızgınlık] zemânında, yumuşak davrananı Allahü teâlâ çok sever) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Sert olana karşı yumuşak davrananı ve zulm yapanı afv edeni ve kendisini mahrûm bırakana ihsân yapanı ve kendisini aramayanı ziyâret edeni, Allahü teâlâ yüksek derecelere kavuşduracak ve Cennetde köşkler ihsân edecekdir) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Kahraman, güreşde, yarışda kazanan değildir. Gadab zemânında, nefsine hâkim olandır) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Güler yüzle selâm verene sadaka sevâbı verilir) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Din kardeşini güler yüzle karşılamak ve emr-i ma’rûf yapmak ve nehy-i anil-münker yapmak ve din bilgileri unutulduğu, dalâletin, [dinsizliğin] yayıldığı zemânda, bir kimseyi dalâletden kurtarmak ve yollardan, meydânlardan taş, diken, kemik ve çöpleri kaldırmak ve susuz kalanın su kabını doldurmak, hep sadakadır) buyuruldu.

Bir hadîs-i şerîfde, (Cennetde, dışardan içerisi ve içerden dışarısı görülen köşkler vardır. Bunlar, tatlı sözlü olanlara ve açları doyuranlara ve herkes uykuda iken nemâz kılanlara verilecekdir) buyuruldu.

Bu hadîs-i şerîfler, (Tergîb ve Terhîb) kitâbından alındı. Bu kitâb, kıymetli hadîs kitâblarındandır.[1] Allahü teâlâ, hepimize bu hadîs-i şerîflere uymak nasîb eylesin. Hâli, hareketleri bunlara uyan kimse, Allahü teâlâya, çok şükr eylesin. Hâli uymayan da, bu hadîs-i şerîflere uymak için, Allahü teâlâya yalvarsın. Hâli uygun olmayanın kusûrunu anlaması da, büyük bir ni’metdir. Kusûrlu olduğunu anlamayan, bunun için üzülmeyen kimsenin dîni, îmânı za’îf olduğu anlaşılır.

[1] Bu kitâbı yazan Abdülazîm Münzirî Kayrevânî şâfi’î, 656 [m. 1258] de vefât etmişdir.