BİRİNCİ CİLD, 65. ci MEKTÛB Yavrum! Gençlik, ömrün en kıymetli zemânıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu zemândır. Bu zemân, her gün geçiyor, azalıyor. Erzel-i ömr olan ihtiyârlık yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzûmlu iş olan, ma’rifet-ullahı kazanmağı, hayâl olan erzel-i ömre bırakıyorsun. En şerefli olan zemânlarını, en zararlı, en kötü şey olan, nefsin arzûlarına kavuşmak için sarf ediyorsun. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yarına yaparım, yarına yaparım diyenler, aldandı) buyurdu. Allahü teâlâ, insanları ve cinleri (Ma’rifet-ullah)a ve Allahü teâlâyı tanımak ve Onun rızâsına, sevgisine kavuşmak için yaratdı. Nefslerimizin arzûları peşinde koşan biz ahmaklar, ne zemân aklımızı başımıza toplayacağız? Ne zemâna kadar, bu ni’metden mahrûm kalacağız? Nefsi ve şeytânı sevindirmeğe ve Allahü teâlânın rızâsından mahrûm kalmağa ne kadar devâm edeceğiz? Dünyâ lezzetleri nefsin arzûlarıdır. İnsanın, Allahü teâlânın ma’rifetine kavuşmasına mâni’ olan en kuvvetli düşman da, nefsin arzûlarıdır. Bu arzûlar bitmez ve tükenmez. Hepsi de çok zararlıdır. (Maksûdün, ma’bûdündür) sözü meşhûrdur. (Nefslerinin arzûlarını ilâh edinenleri görmedin mi?) âyet-i kerîmesi, bu sözümüzün vesîkasıdır. [Ma’rifetullah, Allahü teâlânın zâtını ve sıfatlarını tanımak demekdir. Zâtını tanımak, anlaşılamıyacağını anlamakdır. Sıfatlarını tanımak, mahlûkların sıfatlarına benzemediklerini anlamakdır. Allahü teâlâ, dünyâ lezzetlerini yasak etmedi. Bunların, azgınca, taşkınca, zararlı olarak kullanılmasını yasak etdi.] |