Geri

   

 

 

İleri

 

İKİNCİ CİLD, 60. cı MEKTÛB

Bu mektûb, Muhammed Takîye yazılmışdır. Fudûl işlerden vazgeçip, zarûrî lâzım olanları yapmak lâzım olduğu bildirilmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâm olsun! Kıymetli mektûbunuzu okumakla şereflendim. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın “radıyallahü teâlâ anh” hilâfetinin doğru olduğunu ve asrların en iyisi olan birinci asrın iyi insanlarının sözbirliği ile halîfe seçildiğini bildiren vesîkaları ve senedleri toplayıp yazmışsınız. Bunun gibi, (Hulefâ-i râşidîn) adı verilmiş olan dört halîfenin üstünlüklerinin, halîfelik sıralarına göre olduğunu ve insanların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâmın yetişdirmiş olduğu Eshâb-ı kirâmın birbiri ile olan anlaşmazlıklarına ve muhârebelerine karışmamamız, susmamız lâzım olduğunu gösteren yazılarınız, bizi çok sevindirdi. İmâmlar, halîfeler için böyle inanmak yetişir. (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) âlimleri de böyle bildirmekdedir. Allahü teâlâ, bu âlimlerin çalışmalarına bol bol mükâfât versin!

Merhametli kardeşim! İmâmlık, ya’nî halîfelik bilgisi, dînimizin lüzûmlu [zarûrî] bilgilerinden değildir. Ya’nî (Üsûl-i din) den değildir. (Fürû’-i din)dendir. Zarûrî lâzım olan, ya’nî (Zarûriyyât-i din) başkadır. Onlar, (İ’tikâd) ve (Amel) bilgileridir. Ya’nî, herşeyden önce, inanılacak bilgileri ve yapılacak vazîfeleri öğrenmek lâzımdır. Zarûrî bilgilerden birincisine (Kelâm ilmi), ikincisine (Fıkh ilmi) denir. Zarûrî lâzım olanları bırakıp, (Fudûl)lerle uğraşmak, kıymetli ömrü, fâidesiz şeylere harc etmek olur. Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlânın, bir kulunu sevmemesinin alâmeti, onun mâ-lâ-ya’nî ile vakt geçirmesidir) buyuruldu. Halîfelerle uğraşmak, zarûriyyât-i dinden ve üsûl-i dinden olsaydı, Allahü teâlâ, Resûlullahın vefâtından sonra kimin halîfe olacağını Kur’ân-ı kerîmde açık olarak bildirirdi. Peygamberimiz “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” da, belli birinin halîfe olmasını emr ederdi. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde, bu işe ehemmiyyet verilmediği için, halîfeler üzerinde durmanın, üsûl-i dinden olmayıp, fudûl-i dinden olduğu anlaşılmakdadır. Mâ-lâ-ya’nî ile vakt geçirenler, fudûl ile uğraşsınlar. Zarûriyyât-ı dinden olan bilgiler o kadar çokdur ki, insan fudûl ile uğraşmağa vakt bulamaz. Herşeyden önce, i’tikâdı düzeltmek lâzımdır. Peygamberimizin “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” Allahü teâlâdan getirdiği bilgilerden zarûret ve tevâtür yolu ile bizlere gelmiş olanları öğrenip inanmalıyız! Böylece, haşra [ya’nî, hesâb yerinde toplanmağa] ve neşre [ya’nî, hesâbdan sonra, Cennete veyâ Cehenneme dağılmağa] ve sonsuz azâblara ve sevâblara ve bunlar gibi bilgilerin doğru olduklarına ve hiç şübhe olmadığına inanmak lâzımdır. Bunlara i’tikâd olmazsa, kıyâmetde kurtuluş olamaz. İ’tikâdı düzeltdikden sonra, fıkh bilgilerini öğrenmeli ve yapmalıdır. Böylece, farzları, vâcibleri, hattâ sünnetleri ve müstehabları yapmak ve halâlı ve harâmı gözetmek ve ahkâm-ı islâmiyye hudûdünün dışına taşmamak lâzımdır. Ancak, böylece âhıret azâblarından kurtulmak düşünülür. İ’tikâd ve amel doğru oldukdan sonra, tesavvuf yoluna sıra gelir. Vilâyetin kemâllerine kavuşmak ümmîdi başlar. Bu zarûrî din vazîfeleri yanında, halîfelik kimin hakkı idi gibi şeyler, lüzûmsuz ve fâidesizdir. Ancak, bozuk ve sapık kimseler, bu şeyleri yanlış anlatdıkları, taşkınlık yapdıkları ve insanların en iyisinin “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” Eshâbına “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” leke sürmeğe kalkışdıkları için, onları çürütecek bilgileri açıklamak lâzım olmuşdur. Çünki, bu sağlam dinde fesâd, karışıklık çıkmasını önlemek, zarûriyyât-ı dindendir. Vesselâm.