Geri

   

 

 

İleri

 

2. Duâ Etmenin Usul ve Âdabı, Duânın Faydası ve Önemi:

Fıkıh âlimlerinin, hadis âlimlerinin, önceki âlimlerle sonraki âlimlerin çoğunluğunun görüşüne göre duâ etmek müstâhabdır. Allahü telâlâ şöyle buyurmuştur: (Rabbınız buyurdu ki, bana duâ edip isteyin, kabul edip size vereyim.)[2]

Yine Allahü teâlâ: (Yalvararak ve gizlice Rabbinize duâ edin) buyurmuştur.[3]

Bu konuda âyetler çoktur ve meşhurdur.

Sahîh olan hadislere gelince bunlar ziyadesiyle bilinen şeylerdir, anlatılmalarına da ihtiyaç yoktur. Biz yetecek kadar Duâları ileride anlatacağiz. Başarı Allah'dandır.

İmâm Ebû'l-Kasim el-Kuşeyrî (radıyallahü anh) Risale'sinde şöyle demiştir:

Duâ mı, yoksa sükût ve rızâ mı daha faziletlidir? konusu üzerinde insanlar farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Bir kısmı demiştir:

“Duâ ibâdettir." diye geçen hadise dayanarak duâ daha faziletlidir. Çünkü duâ, Allah'a ihtiyacı göstermektir.

Bir kısmı da: Kaderin hükmü altında sükût etmek ve sönük olmak daha sağlamdır ve kaderin geçmiş hükmüne rızâ göstermek daha iyidir, demişlerdir.

Bir kısmı da şöyle demiştir: Duâ ve rızânın her ikisini bir araya getirmek için, dil ile duâya ve kalb ile rızâya sahib bulunmalıdır.

Kuşeyrî şöyle demiştir: Vakıtlar değişiktir. Bazı hâllerde duâ, sükûttan daha faziletlidir. Duâ etmek edeb olur. Bazı hâllerde de sükut etmek, duâ etmekten daha faziletli olur. O zaman sükût etmek edebdir. Bu ancak içinde bulunan hâl ile anlaşılır. Eğer kalbinde duâya bir işaret buluyorsa onun duâ etmesi daha iyidir. Eğer sükût etmeye bir işaret buluyorsa, o zaman sükût etmek daha iyidir. Şöyle demek de doğrudur: Bir iş ki, müslümanların onda payı olacaktır yahut Allahü teâlâ'nın onda bir hakkı vardır (müslümanların selâmetini istemek yahut Allah'ın dinini ikame etmek gibi) o zaman duâ etmek daha iyidir; çünkü duâ ibâdettir. Eğer işde şahsi bir pay varsa, sükut etmek daha iyidir. Duânın şartlarından biri de yemeğin helâl olmasıdır.

Yahya ibn Muaz el-Razî şöyle derdi: ben günah işler hâlde sana nasıl duâ ederim? Kerîm olduğun hâlde de sana nasıl duâ etmem?

Kalbin huzur içinde olması da Duânın edeblerindendir. İnşâallah delili gelecektir. Bazıları da demişlerdir ki, Duâdan maksad ihtiyacı göstermektir. Yoksa Allahü teâlâ dilediğini yapar.

İmâm Ebû Hâmid el-Gazâlî İhya'sında şöyle demiştir:

Duânın edebleri ondur.

Birincisi: Arefe gününü, ramazan ayını ve cuma gününü, gecenin son üçte birini ve seher vakitlerini, şerefli zamanlar oldukları için gözetleyip seçmektir.

İkincisi: Bazı hâlleri fırsat bilip o hâllerde duâ etmektir. Secde hâlinde, orduların karşılaşması zamanında, yağmur yağarken, namaz ikametinde ve ondan sonra duâ etmek gibi... Ben derim ki, kalbin yumuşaklığı hâlinde.

Üçüncüsü: Kıbleye yönelmek, iki eli kaldırmak ve duâ sonunda elleri yüze sürmek.

Dördüncüsü: Gizli ve aşikâr arasında sesi alçak tutmak.

Beşincisi: Taşkınlık hâline dönüşen zorlama davranışlar yapmamaktır. En iyisi, Peygamber ve ashâbından nakledilen duâları yapmaktır. Herkes güzel duâ yapamayacağı için, taşkınlığa düşmesinden korkulur.

Âlimlerden biri şöyle demiştir: Zillet ve ihtiyaç dili ile duâ et, fesahat ve gösteriş dili ile değil. Denilir ki: Âlimler ve zâhidler yedi kelimeden fazla duâ yapmazlar. Bakara sûresinin sonunda Allahü teâlânın buyurduğu şu âyet buna şahidlik etmektedir:

"Rabbimiz, bizi muahaze etme..." Allahü teâlâ hiç bir yerde bundan daha fazla kullarının duâsından haber vermemiştir.

Ben derim ki, bunun benzeri, İbrâhîm sûresinde olan Allahü teâlâ'nın şu sözüdür:

"Hani İbrâhîm demişti: Rabbim! Bu beldeyi emniyet ve güven yeri yap.." Derim ki, âlimlerin çoğunluğunun görüşü, duâ konusunda kısıtlama yapmamaktır. Yedi kelimeden ziyade duâ etmek de mekruh değildir. Doğrusu kayıdsız olarak duâyı uzatmak müstehabdır.

Altıncısı: Yalvarmak, iç huzuru duymak ve korkmaktır. Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Bütün peygamberler hayırlara koşarlar, umarak ve korkarak bize duâ ederlerdi. Bize karşı da teslimiyet içinde itaatkârdırlar."[4]

Yine Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Yalvararak ve gizlice Rabbinize duâ edin".[5]

Yedincisi: Kesinlikle istemek ve duânın kabul edildiğine inanmak, isteğinin kabulünü doğrulamak. Bunun delilleri çoktur ve meşhurdur.

Süfyân ibn Uyeyne (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: Sizden hiç birinizi, kendi için bildiği günahı, duâ etmekten asla alıkonıasın; çünkü Allahü teâlâ mahlûkatın en kötüsü olan İblis'in:

"Rabbim, insanlar dirilecekleri güne (Kıyâmete) kadar bana mühlet ver. Allah buyurdu: Sen mühlet verilenlerdensin.” duâsını kabul etmiştir.

Sekizinci: Duâda ısrar etmek ve üç defa tekrarlamaktır. Duânın kabulünü acele istememektir.

Dokuzuncu: Allahü teâlâ’ınn ismini anarak duâya başlamaktır. Ben derim ki, Allahü teâlâ'ya hamd ve senada bulunduktan sonra Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'e salât getirmek ve yine böyle başlangıçta olduğu gibi aynen duâyı tamamlamak.

Onuncusu: Bu en önemlisidir ve duânın kabul edilmesinde esas ve asıl olandır. O da tevbe etmek, zulmü terk etmek ve Allahü teâlâ'ya yönelmektir.

Duânın Faydası ve Önemi:

Gazali şöyle demiştir; eğer sorulursa; Allah'ın takdir ettiği hüküm geri çevrilmeyeceğine göre, Duânın faydası nedir? Bil ki, Belâyı duâ ile geri çevirmek de kader cümiesindendir. Duâ, belânın geri çevrilmesi için ve rahmetin bulunması için bir sebebdir. Kalkanın, silâhı geri çevirmeye, suyun, yeryüzünde nebatîn çıkmasına sebeb olması gibi. Duâ ile belâ da böyledir. Silâhı taşimâmak, kaza ve kaderi itiraf etmenin şartından değildir. Allahü teâlâ, şöyle buyurmuştur:

"(Mü’minler) tedbirlerini alsınlar, silahlarını takınsınlar."[6] Böylece Allahü teâlâ işi takdir etti ve sebebini de takdir etmiştir. Duâda söylediğimiz faydalar vardır. Anlattığımız fayda da kalb huzuru ve ihtiyaçtır. Bu iki haslet ibâdetin ve marifetin başıdır. Allah en iyisini bilendir.