Geri

   

 

 

İleri

 

29. Ölünün Vasıyyeti:

Belirli Bir İnsanın Kendi Namazını Kıldırmasını Vasıyyeti Yahut Özel Bîr Yerde Ve Özel Birşekilde Gömülmesini İstemesi Veya Buna Benzer Kefen Ve Diğer İşlerden Yapılması Yahut Yapılmaması Gerekenler:

430- Hazret-i Âişe'den (radıyallahü anha) rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

“(Babam) Ebû Bekir (radıyallahü anh) hasta iken yanına vardım. Bana sordu:

- Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'i kaç kefen içine koydunuz? Ben dedim ki:

- Üç kefene (üç parça elbiseye) koyduk. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, hangi günde vefat etti. dedi. Hazret-i Âişe:

- Pazartesi günü, dedi. Ebû Bekir:

- Bugün hangi gündür? dedi. Âişe de:

- Pazartesi, dedi, Ebû Bekir:

- İsterim ki, şu ânımla gece arasında öleyim, deyip hastalığından beri giymiş olduğu üzerindeki elbiseye baktı. Elbise üzerinde zâferandan (sarı renkten) bir leke vardı. Sonra şöyle dedi:

- Bu elbisemi yıkayın ve buna iki kat daha (kefenlik) elbise ilâve edin, sonra bunların içinde beni kefenleyin. Ben dedim ki, bu elbisen eskidir (size uygun olmasa gerek). Şu cevabı verdi.

- Diri insan, yeni elbiseye, ölüden daha lâyıktır. Bu elbise, artık beden gürüntüsü içindir. Sonra çarşamba gecesi olunca vefat etti ve sabahdan önce defnedildi. "[81]

431- Rivâyet edildiğine göre, Ömer ibn'l-Hattâb, yaralandığı zaman (oğlu Abdullah'a vasiyet edip) şöyle dedi:

"- Ben ölünce beni (Hazret-i Âişe'nin evine) götürün, sonra selâm verip de ki, Ömer, (Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gömülmek için sizden) izin istiyor. Eğer (Hazret-i Âişe) bana izin verirse, beni içeriye koyun. Eğer beni kabul etmezse beni müslümanlann mezarlığına (gömülmek üzere) geri götürün."[82]

432- Âmir ibn Sa’d ibn Ebî Vakkas'dan rivâyet edildiğine göre, Sa'd Hazretlerinin şöyle vasiyet ettiğini Âmir anlatmıştır:

“Benim için (mezarımda) bir lahd (kıble tarafında ve mezarın dibinde bir çukurcuk) yapınız. Sonra Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e yapıldığı gibi, üzerime kerpiçler dikip döşeyiniz."[83]

433- Amr ibn'l-Âs'dan (radıyallahü anh) rivâyet edildiğine göre, ölüm döşeğinde iken şöyle demiştir:

"Ben öldüğüm zaman, beraberimde ağlayıcı ve bir de ateş bulunmasın (ölü taşınırken arkasında, içinde ateş yanan buhurdanlıkla gidilmesin). Beni gömünce de, üzerime azar azar toprak dökün. Sonra bir deve boğazlanıp eti bölününceye kadar bir müddet mezarımın çevresinde bekleyin ki, sizinle alışkanlık kazanmış olayım; ve bir de bakayım ki, Rabbimin elçilerine (sual meleklerine) ne ile karşılık vereceğim."[84]

Derim ki! Ölünün her vasıyyetini yerine getirmek ve ona uymak uygun değildir. Doğrusu ölünün vasıyyetini (istediği şeyleri) ilim sahibi olan ehil bir kimseye iletmelidir. Yapılmasını hoş gördüğü iş yapılmalı, hoş görmediği yapılmamalıdır. Ben bu konuda bazı örnekler vereceğim:

Bir kimse bulunduğu şehrin mezarlıklarından birinde gömülmesini vasıyyet ederse ve bu yer de, iyi kimselerin gömülmüş olduğu yer ise, onun vasıyyetine uymak uygun olur. (Tabut içinde gömülmesini vasıyyet etse, yerine getirilmez; çünkü bid'attır. Ancak zaruret hâlinde olabilir.)

Cenaze namazını velilerinden ve yakınlarında biri değil de, yabancı bir Mü’minin kıldırmasını vasıyyet edenin isteği yerine getirilir mi? Bu konuda âlimlerin ihtilâfı vardır. Bizim (Şâfi’î) mezhebimizde doğru olan, ölünün yakını, namaz kıldırmaya daha lâyıktır. Ancak kendisine vasıyyet edilen şahıs, ilim ve güzel hâl sahibi, sevilen ve güvenilen iyi bir kimse olur da, bu vasıflar ölünün yakını olanda bulunmazsa, ölü sahibinin o iyi kimseyi namaza geçirmesi müstehab olur. Böylece ölünün hakkı gözetilmiş olur.

Tabut içinde gömülmesini vasıyyet edenin isteği yerine getirilmez; ancak toprak gevşek veya sulu olursa veya gömülece'k kadının mahremi yoksa, bu gibi hallerde vasıyyeti yerine getirilir ve bu husustaki harcama ölünün kendi malından yapılır, kefen işinde olduğu gibi..

Cenazesinin başka bir şehire nakledilmesini vasıyyet eden kimsenin isteği yerine getirilmez. Çünkü başka bir memlekete cenazeyi nakletmek, Sahîh kabul edilen mezhebe göre haramdır. Çok âlimler böyle söylemişler ve Ehl-i Sünnet âlimleri de böyle açıklamışlardır. Bu görüşe göre de bu nakil işi mekruhtur. Allah kendisine rahmet etsin, İmâm Şâfi’î Hazretleri demiştir ki, Eğer Mekke'nin yahut Medine'nin yahut Beytül-Makdis'in (Kudüs'ün) yakınında ise, bu yerlerin bereketi dolayısıyla buralara (vasıyyeti üzere) nakil yapılır.

Yanında kılıçla yahut başı altında-yastıkla yahut bunlara benzer şeylerle gömülmesini vasiyet edenin vasıyyeti yerine getirilmez; Yine ipek elbise içerisinde gömülmesini isteyenin vasiyyeti yerine getirilmez; çünkü ipekle erkekleri kefenlemek haramdır. Kadınları ipekle kefenlemek ise, mekruhtur; haram değildir. Hünsa olanlar, bu gibi işlerde erkeklere kıyas edilirler. (Erkek veya dişi mi olduğu bilinemeyen kimselere hünsa denilir).

Bir kimse, meşru' olan kefen adedinden daha fazlasıyla kefenlenmesini yahut vücûdunu örtemiyecek bir elbise ile kefenlenmesini vasiyet etmiş olursa, bu vasıyyet de yerine getirilmez.

Mezarı başında Kur’ân okunmasını yahut kendisi için sadaka verilmesini yahut bunlardan başka çeşitli hayır işlerinin yapılmasını vasıyyet ederse, bunlar yerine getirilir; ancak bu işler yapılırken şeriatın yasak ettiği bir şey olmamalıdır.

Kim, cenazesinin, meşru olan zamandan fazla geciktirilmesini vasıyyet ederse, bu da yerine getirilmez.

Bir mezarlıkta, mezarı başında müslümanlann faydalanacağı bir hayrat bina edilmesine dair vasıyyet yerine getirilmez; bunu yapmak haramdır.