Geri

   

 

 

İleri

 

24. Cenaze Namazı ve duâları

Bilinmelidir ki, ölü üzerine namaz kılmak farzı kifâyedir. Ölüyü yıkamak, kefenlemek ve gömmek de böyledir. Bunlar üzerinde imâmların ittifakı vardır. Cenaze namazının farzıyyetini düşüren durum hakkında dört görüş vardır:

1- Bir erkeğin cenaze namazını kılması ile farzıyyet düşer. Âlimlerimizin çoğuna göre en doğrusu budur.

2- İki kişinin namaz kılması şarttır.

3- Üç kişinin namaz kılması şarttır.

4- Dört kişinin namaz kılması şarttır. İster bunlar cemaat olarak cenaze namazını kılsınlar, ister teker teker kılsınlar, hüküm değişmez.

Namaz kılınış şekline gelince: Cenaze namazında dört tekbir getirilir. Bunları yapmak farzdır; bir tanesi yapılmazsa, namaz Sahîh olmaz. Eğer beşinci bir tekbir ziyade edilirse, namazın bâtıl olup olmaması üzerinde iki hüküm var ki, doğrusu bâtıl olmamaktır. İmâm beşinci tekbiri almış olsa bile, ona uyanın bu tekbiri alması ile yine bâtıl olmaz. Beşinci tekbiri almakla namaz bâtıl olur, görüşüne göre, imâm beşinci tekbiri aldığı zaman, ona uyanların tekbir almayıp namazı tamamlamaları gerekir ve böylece cemaatın namazı Sahîh olur. Tıpkı beşinci rekâta kalkan imâma uyulmadığı gibi...

Beşinci rekât namazı bozmadığı görüşü kabul edildiği takdirde, imâma uyan kimse, bu beşinci tekbirde imâma katılmaz ve ondan da ayrılmaz, imâmın selâmını bekleyerek onunla beraber selâm verir. Fakat imâmı beklemeden selâm verir, diyen de vardır. Ben bütün bu meseleleri, "Mühezzeb" şerhinde açık ve geniş olarak delilleri ile anlattım.

Cenaze namazının her tekbirinde (Şâfi’î mezhebinde) el kaldırmak müstahabdır. (Hanefî mezhebinde, yalnız ilk tekbirde el kaldırılır). Tekbir getirme şekli ile bunda müstehab olan şeyleri, tekbiri iptal eden halleri ve diğer teferruatla ilgili meseleleri, daha önce namaz ve zikirlerle ilgili bölümde gösterdim.

Cenaze namazında, tekbirler arasında söylenen duâ ve zikirlere gelince:

Birinci tekbirden sonra (Şâfi’î mezhebinde) Fâtiha okunur. (Hanefî'lerde, sübhâneke okunur). İkinci tekbirden sonra Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem üzerine Salât ve selâm getirilir. Üçüncü tekbirden sonra ölüye duâ edilir.Bunda gerekli olan duâ ismini alacak sözleri söylemektir. Dördüncü tekbirden sonra bir şey söylemek gerekmez. Fakat şu anlatacaklarımızı söylemek (Şâfi’î mezhebinde) müstehabdır:

Bizim (Şâfi’î) imâmlarımız ilk tekbirden sonra Fâtiha'dan önce eûzü çekip duâ etmek ve Fâtiha'dan sonra bir sûre okumanın müstehab olması üzerinde üç ayrı hükme varmışlardır:

1- Bütün bu söylenenleri yapmak müstehabdır.

2- Bunları yapmak müstehab olmaz.

3- Eûzü çekmek müstehab olur, Sûre ve duâ okumak müstehab değildir. Doğrusu da budur. Bir de, Fâtiha'dan sonra "Âmîn" getirmenin müstehab olduğunda ittifak etmişlerdir.

418- Buhârî'nin Sahîh'inde, İbn Abbâs'dan (radıyallahü anhüma) rivâyet ettik ki, kendisi bir cenaze üzerine namaz kılıp Fâtiha sûresini okudu ve:

“Biliniz ki, bu Fâtiha'yı okumak sünnettir, dedi. bir sahabînin "sünnettir" sözü, bu sünnettendir manasını taşır, yani Peygamberin işlediği sünnettendir, demektir. Nitekim Ebû Dâvud'un Sünen'inde:

“Fâtiha, Sünnettendir" şeklinde rivâyet edilerek Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'e kadar yükseltilmektedir. Hadîs ve Usûl kitablarında da böyle bilinmekte ve sabit görülmektedir.

Âlimlerimiz demişlerdir ki, cenaze namazı ister gündüz ve isterse gece kılınsın, sünnet olan, Fâtiha'nın aşikâre değil gizli okunmasıdır. Âlimlerimizin çoğunluğunca benimsenen Sahîh ve meşhur mezheb budur. Yine âlimlerimizden bir kısmı, eğer namaz gece kılınıyorsa, Fâtiha aşikâre okunur; gündüz kılınıyorsa, gizli okunur, demişlerdir.

İkinci tekbire gelince, bu tekbir getirildikten sonra en az "Allahümme Sallı alâ Muhammedin" demek, vâcibdir. Buna ilave olarak "ve alâ âli muhammedin" demek müstehab olur. Âlimlerimizin çoğunluğuna göre, bunu söylemek vâcib olmaz. Vacib olduğunu söyleyenler azdır ve bu zayıf bir hükümdür. (Yine Şâfi’î mezhebinde) ikinci tekbirden sonra, mümin erkeklere ve mümin kadınlara Duâ etmek, eğer zaman genişse, müstehabdır. Şâfi’î âlimlerinden Müzenî de nakletmiştir ki, Allahü teâlâ hazretlerine hamd getirmek de müstehab olur. Âlimlerden bir topluluk bunun müstehab olduğunu kabul etmişlerse de, çoğunluk kabul etmemiştir. Müstehab olduğunu kabul ettiğimiz takdirde, önce Allah'a hamd ile başlanır, sonra Peygambere Salât getirilir, sonra mümin erkeklere ve mümin kadınlara Duâ edilir. Bu sıraya aykırı davramlırsa, caiz olur; fakat fazilet terk edilmiş sayılır.

Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem üzerine Salât getirme konusunda hadîsi şerifler rivâyet edilmiştir; biz bunları, Beyhakî'nin Sünen'inde rivâyet ettik. Ancak ben, bu bölümde kısaltmayı istedim; çünkü bunun ayrıntılı yeri, fıkıh kitablarıdır. Ben bu konuyu Mühezzeb Şerhinde açıkladım.

Üçüncü tekbîre gelince: Burada ölüye duâ okumak gereklidir. Bunun en azı, duâ ismini alacak sözdür. Allah ona rahmet etsin, Allah onu bağışlasın, Allah'ım! Bunu bağışla, buna rahmet et, buna lütfet ve benzeri sözler gibi...

Okunması müstehab olan duâlar üzerinde hadîsi şerifler ve haberler nakledilmiştir. Bu konudaki sahîh Hadisler, Müslim'de rivâyet ettiklerimizdir:

419- Avf ibn Mâlik'den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir: Resulüllah sallallahü aleyhi ve sellem bir cenazeye namaz kıldı da ben onun duâsından ezberledim, şöyle diyordu:

(Allah'ım! Bu ölüye mağfiret et, ona merhamet et, onu bağışla, onun nasibini güzel yap, yerini genişlet, onu su ve kar ile, dolu ile yıka ve kirden beyaz elbiseyi temizlediğin gibi temizle. Onu bulunduğu yerinden daha hayırlı bir yere, ailesinden daha hayırlı bir aile içine ve eşinden daha hayırlı eşe naklet.Onu cennete koy ve kabir azabı ite cehennem azabından koru)."[69]

(Duâ o kadar hoşuma gitti ki,) o ölünün ben olmasını temenni etmiştim.

Müslim'in bir rivâyetinde de; "Onu, kabir fitnesinden ve kabir azabından koru..." şeklindedir.

420- Ebû Hüreyre'den (radıyallahü anh) demiştir ki, peygamber sallallahü aleyhi ve sellem bir cenaze namazı kıldı da şöyle dedi:

Allah'ım! Ölümüze ve dirimize, büyüğümüze ve küçüğümüze, erkeğimize ve dişimize, hazırımıza ve gaibimize mağfiret buyur.

Allah'ım! Bizden dirilttiğini İslâm üzere dirilt ve bizden öldürdüğün kimseyi de İman üzere öldür. Onun sevabını (musibetine sabırdan dolayı ecirden) bizi mahrum etme ve ondan sonra da bizi imtihan etme (bizi fitneye düşürme)."[70]

421- Ebû Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, demiştir ki, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediğini işittim:

"Ölü üzerine namaz kıldığınız zaman, ona içtenlikle (ihlâs ile) duâ edin.”[71]

422- Ebû Hüreyre'den (radıyallahü anh) rivâyet edildiğine göre, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem, cenaze üzerine namazda şöyle duâ etmiştir:

(Allah'ım! Sen bu cenazenin Rabbısın, onu Sen yarattın, onu İslâma Sen ilettin, ruhunu Sen kabzettin (aldın), onun gizli ve aşikâr işlerini en iyi bilensin. Biz, şefaatçiler olarak geldik; onu bağışla."[72]

423- Vasile ibn el-Eska' (radıyallahü anh) şöyle anlatmıştır:

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, bize, müslümanlardan bir adamın namazını kıldırdı. Onun şöyle söylediğini (duâ ettiğini) işittim:

(Allah'ım! Falanca hanımın oğlu falanca, Senin ahdin üzeredir (Sana verdiği îman sözüne bağlıdır) ve Senin himayen altındadır. Onu kabir fitnesinden ve cehennem azabından koru. Sen, hamd ve vefa ehlisin. Allah'ım, onu bağışla ve ona rahmet et, muhakkak ki sen, çok bağışlayansın, çok merhametlisin). "[73]

İmâm Şâfi’î Hazretleri, bu sayılan hadiselerle diğer Hadisler topluluğundan bir duâ seçmiş ve şöyle demiştir:

(Allah'ım! Bu (ölü), Senin kulundur ve kulunun da oğludur. Dünya rahatlığından ve genişliğinden çıkarak kabrin karanlığına ve kavuşacağı şeylere gitti; halbuki, sevgilisi ve dostları dünyada bulunuyor. O, dünyada şehâdetlik ediyordu ki, Senden başka İlâh yoktur ve gerçekten Muhammed Senin kulundur ve Senin Peygamberindir. Sen bunu en iyi bilensin. Allah'ım! Bu kimse, Sana konuk olmuştur ve Sen de kon tıklayanların en hayırlısısm. Senin rahmetine muhtaç olmuştur; Sen ise, ona azâb etmekten müstağnisin. Biz ona şefaat dileğinde bulunarak Sana iltica ediyoruz. Allah'ım! Eğer iyi bir kimse ise, onun iyiliğini ziyadeleştir ve eğer kötü kimse ise, onu bağışla ve rahmetinle onu rızâna kavuştur ve kabir fitnesinden ve azabından onu koru. Kabrinde ona genişlik ver ve etrafından yeri ona genişlet. Tâ onu cennete koyuncaya kadar, azabından onu koruyarak rahmetinle onu güvene kavuştur, ey merhamet edenlerin en merhametlisi!.."

Bu duâ, Müzenî'nin Muhtasar kitabında mevcut imâm Şâfi’î Hazretlerinin (Allah her ikisine rahmet etsin) tespit ettiği ifadedir.

Âlimlerimiz demiştir ki, eğer ölü çocuk ise, cenaze namazını kılan kimse, ölünün ana-babasına duâ eder ve şöyle der:

(Allah'ım! (Ölen bu çocuğu âhiret için) ana ve babasına bir ecir sebebi kıl ve bunu, onlara sevab vesilesi yap. bununla onların iyilik tartılarını ağırlaştır, kalbi eri ne sabır doldur, bundan sonra onları fitneye düşürme ve onun sevabından kendilerini mahrum etme)."

Bu ifade, âlimlerimizden abdullah el-Zübeyrî'nin, el-Kâfî adlı kitabında zikretmiş olduğu sözdür. Diğer âlimler de, bunu aynı mânâda ve benzeri şekilde söylemişler ve demişlerdir ki, çocuğun namazını kılan, bu ifadeye ilâve olarak:

(Allah'ım! Ölümüze de, dirimize de mağfiret buyur) diyerek sonuna kadar Duâyı okur.

Yine Zübeyrî demiştir: Eğer ölü kadın ise,:

(Allah'ım! bu kadın kulundur)" diyerek söze devam eder. En doğrusunu Allah bilir.

Cenaze namazının dördüncü tekbirine gelince: Âlimlerin ittifakı üzere, bu tekbirden sonra bir şey söylemek gerekmez. Ancak Buveytî'nin kitabında, imâm Şâfi’î Hazretlerine göre dördüncü tekbirde şöyle demek müstehab olur:

(Âllh'ım! (Musibete sabır) ecrinden bizi mahrum etme ve ondan sonra da bizi fitneye düşürme)."

Âlimlerimizden Ebû Hüreyre'nin oğlu Ebû Ali demiştir: Bizden öncekiler, dördüncü tekbirde şu duâyı okurlardı:

(Rabbımız, bize hem dünyada iyilik ver, hem de âhirette iyilik ver ve bizi Cehennem azabından koru)."[74]

Yine Ebû Ali demiştir ki, bu duânın okunuşu, Şâfi’î'den hikâye edilmemiştir. Bununla beraber söylenirse iyi olur.

Ben de derim ki, musibet zamanında okunacak duâ bölümünde Enes'in (radıyallahü anh) hadîsinde gösterdiğimiz Duâyı okumak güzel olma bakımından yeterlidir. En doğrusunu Allah bilir.

Derim ki: Dördüncü tekbirde duâ için, Beyhakî'nın Sünen'inde rivâyet ettiğimiz hadîs deül olarak gösterilir.

424- Abdullah ibn Ebî Evfâ'dan (radıyallahü anhüma) rivâyet edildiğine göre, kendisi, kızının cenaze namazında dört tekbir aldı. Sonra iki tekbir arasındaki bekleyiş kadar durup ölüye mağfiret diledi ve duâ etti. Namazdan sonra dedi ki, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapardı.

Diğer bir rivâyet de şöyle: Dört tekbir alıp bir müddet bekledi; öyle ki, beşinci bir tekbir alacağını sandık. Sonra sağına ve soluna selâm verdi. Namazdan ayrıldıktan sonra biz ona dedik ki:

- Bu yaptığın ne? Cevab verdi:

- Ben, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in yaptığını gördüğüm şeyden başkasını size ziyade etmedim. Yahut dedi ki: Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem böyle yapıyordu.[75]

Cenaze namazının tekbirleri tamamlandıktan sonra, diğer namazlarda olduğu gibi, iki selâm verilir .Nitekim bunu, Abdullah ibn Evfâ’nın hadîsinde belirttik. Buradaki selâmın hükmü, diğer namazlarda anlattığımız selâm verme şekli üzeredir. Muhtar olan Sahîh mezheb budur.

Mezhebimizde bu mesele üzerinde zayıf bir muhalefet vardır. Bu kitabda buna ihtiyaç olmadığından onu zikretmedik.

Cenaze namazının başında imâma yetişemeyip namazın diğer tekbirlerine kavuşan kimse, imâmla tekbir alır ve bildiği gibi, namazı tamamlar; artık imâmın okuyuşuna bağlı kalmaz ve ona uymaz.

İmâm selâm verdikten sonra, üzerinde kalan tekbirleri .sırası üzere tamamlar ve selâm verir. Bize göre Sahîh olan mezheb budur. Yine bizim mezhebimizde bir zayıf görüş vardır. Buna göre, mesbuk durumunda olan kişi, yetişemediği tekbirleri, Duâları okumadan arka arkaya getirip tamamlar. En dorusunu Allah bilir.