15. SELÂM VERMEK, EVE GİRMEK İÇİN İZİN
İSTEMEK, AKSIRANA KARŞILIK DUÂ ETMEK VE BUNLARLA İLGİLİ MESELELER
1
Allahü teâlâ buyurmuştur:
“Evlere girdiğiniz zaman, Allah katında mübarek olan, Hoş olan bir
sağlık dileyişi ile kendinizden olanlara (Mü’minlere) selâm verin"
buyurmuştur
Yine Allahü teâlâ
"Bir selâmla selâmlandığımz zaman, ondan daha güzeli ile mukabele
edin, yahut aynen karşılığını
verin."
buyurmuştur.
Yine Allahü teâlâ:
"Kendi evlerinizden başka evlere sahiblerinden izin istemedikçe ve
onlara selâm vermedikçe girmeyiniz" buyurmuştur.
"Sizin çocuklarınız bulûğ çağına erince, onlardan önceki büyük
kardeşleri izin istedikleri gibi izin istesinler (de odalarınıza
girsinler)" buyurmuştur.
Yine Allahü teâlâ:
"(Ey Peygamber!) Kendilerine
ikramda bulunulan İbrahim'in müsafirlerinin haberi sana geldi mi?
Hani onlar İbrahim'in yanına girmişlerdi de selâm vermişlerdi.
İbrahim de selâm ile mukabele etmişti" buyurmuştur.
Bil ki, selâmın asli kitab, sünnet ve icmâ ile sabittir. Selâmın
münferid olarak meseleleri bir araya toplanmayacak kadar çoktur.
Ben İnşa Allah az bölümler içinde selâmın maksadlarını
özetleyeceğim. Esası gözetmek, hakka isabet etmek, hidâyet ve
başarı ancak Allah'ın yardımı iledir. |
١٥- كتاب السلام والاستئذان وتشميت العاطس وما يتعلق بها
قال اللّه سبحانه وتعالى:
{فإذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتاً فَسَلِّمُوا على أنْفُسِكُم تحِيَّةً
مِنْ عِنْدِ اللّه مُبَارَكَةً طَيِّبَةً}
[النور: ٦١]
وقال تعالى:
{وَإذَا حُيِّيْتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأحْسَنَ مِنْها أوْ
رُدُّوها}
[النساء: ٨٦].
وقال تعالى:
{لا تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حتَّى تَسْتأنِسُوا
وَتُسَلِّمُوا على أهْلِها}
[النور: ٢٧]
وقال تعالى:
{وَإذَا بَلَغَ الأطْفالُ مِنْكُمُ الحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كما
اسْتَأذَنَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ}
[النور: ٥٩].
وقال تعالى:
{وَهَلْ أتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ المُكْرَمِينَ إِذْ
دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقالُوا سَلاماً، قالَ سَلامٌ}
[الذاريات: ٢٤]
واعلم أن أصلَ السَّلامِ ثابتٌ بالكتاب والسُّنّة والإِجماع.
وأما أفراد مسائله وفروعه فأكثرُ من أن تُحصر، وأنا أختصرُ مقاصدَه
في أبواب يسيرة إن شاء اللّه تعالى، وبه التوفيق والهداية والإِصابة
والرعاية. |
1. Selamın Fazileti ve Selamı Yaymanın
Emredildiği
612- Abdullah ibn
Amr ibn'l-As'dan
(radıyallahü anhüma) rivâyet
edildiğine göre, "Bir adam
Resûlüllah sallallahü aleyhi
ve sellem'e sordu: İslâmin hangi işi sevab bakımından daha
faziletlidir? Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem):
Yemek yedirirsin, tanıdığına ve tanımadığına selam verirsin,
buyurdu."
613- Yine
Ebû Hüreyre'den
(radıyallahü anh), o da
Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem'den
anlatarak dedi ki, Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem)
şöyle buyurdu:
“Aziz ve yüce olan Allah (ilk peygamber)
Âdem'i Kâmil insan şeklinde yarattı. Boyu altmış arşındı. Allah
onu yaratınca, (kendisine) dedi: Git, şu oturmakta olan melekler
toplululuğuna selâm ver de, sana nasıl karşılık vereceklerini
dinle. Çünkü onların vereceği selâm karşılığı, hem senin, hem de
gelecek evladlarının selâma cevab verme şeklidir. Âdem (o
meleklere) Esselâmu Aleykum, dedi. Onlar da karşılık olarak:
Esselâmu Aleyke ve rahmetullahi, dediler. Böylece selâma "Ve
rahmetullahi" sözünü eklediler"
614- Berâ' ibn Âzib'den
(radıyallahü anhüma) yapılan
rivâyette o şöyle demiştir:
“Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem bize
yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, (define kadar)
cenazeleri takib etmeyi, Aksırana (ve Elhamdü Hilali diyene teşmit
yapmayı) Yerkamukellâh demeyi, zayıf kimseye yardım etmeyi,
haksızlığa uğrayanın hakkını korumayı, selâmı yaymayı ve yeminde
sadık kalmayı..."
615-
Ebû Hüreyre'den
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde demiştir ki, Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
"İman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçe de îman
etmiş olmazsınız.Size bir şey göstereyim mi ki, onu yaptığınız
zaman birbirinizi sevmiş olasınız? Selâmı aranızda yayın. "
616- Abdullah ibn Selâm'dan
(radıyallahü anh) yapılan
rivâyetde o demiştir ki, Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem'in
şöyle buyurduğunu işittim:
“Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin akrabaya iyilik yapın
(onlarla ilgiyi kesmeyin) ve insanlar uyurken namaz kılın: böylece
selâmetle cennete girersiniz."
617- Ebû ümâme'den
(radıyallahü anh) rivâyetimizde
şöyle demiştir:
“Peygamberimiz
sallallahü aleyhi ve sellem selâmı
yaymamızı bize emretti."
618- İshak ibn Abdullah ibn
Ebû Talhâ'dan rivâyet edilmiştir ki, Tufeyl ibn Ubeyy ibn Kâ'b
İshak'a anlatmıştır. (Tabi'inden olan Tufeyl, yine Tabi'inden
İshak'a bildiriyor ki,) kendisi (Ashâbdan) Abdullah
ibn Ömer'e gider ve onunla
sabahleyin çarşıya çıkardı. Der ki, biz sabahleyin çarşıya
girdiğimiz zaman, Abdullah bizimle uğradığı her eskiciye, her
esnafa, her miskine ve her kese muhakkak selâm verirdi. Tufeyl
demiştir: Bir gün Abdullah ibn Ömer'e
vardım. Beni arkasında yürüterek çarşıya götürdü. Ben ona dedim:
Çarşıda ne yapıyorsun? Alış-verişe durmuyorsun, eşya sormuyorsun,
eşya satınalmıyorsun, çarşı meclislerinde de oturmuyorsun? Dedi
ki, burada oturup konuşâlim. Sonra ibn Ömer bana dedi: Ey göbekli, (Tufeyl göbekli olduğu için
ona böyle hitab etmiştir.) biz sadece selâm için çarşıya
çıkıyoruz. Her karşılaştığımız kimseye selâm veriyoruz.
619-
Buhârî'nin Sahîhinde
kendisinden yapılan rivâyetde demiştir: Ammar
(radıyallahü anh) şöyle söyledi:
“Üç şey vardır ki, onları toplayan kimse îmanı bütünlemiştir: Kendi
nefsinde adalet yapmak, insanlara selâmı yaymak ve kıtlık hâlinde
iken yedirip harcamak."
Biz bu hadisi Buhârî'den başka
kitablarda Resûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem'e
yükseltilmiş olarak rivâyet ettik.
Derim ki, bu üç cümlede âhiret
ve dünyanın bütün hayırları toplanmış bulunmaktadır. Çünkü adalet,
Allah'ın bütün haklarını yerine getirmeyi ve Allah'ın emrini
yapmayı, yasakladığı şeylerden kaçınmayı, insanlara haklarını
vermeyi gerektirir. Aynı zamanda haklı olmayan şeyi de istemez.
İnsan kendi nefsine de adalet yapmakla onu hiç bir zaman çirkin
şeye düşürmez.
Âleme selâmı yaymak demek, bütün (Mü’min olan) insanlara selâm
vermektir. İnsan böylece hiç kimseye üstünlük taslamış olmaz ve
kendisi ile başka bir kimse arasında selâm vermeyi engelleyecek
bir kırgınlık sebebi bulunmaz.
Darlık hâlinde harcamaya gelince, bu da
Allahü teâlâya itimadın kemalini ve O'na tevekkülü,
müslümanlara şefkati ve başka iyi hasletleri gerektirir. Bu güzel
hallerin hepsine bizi muvaffak kılmasını Kerîm olan
Allahü teâlâdan dileriz. |
١- باب فضلِ السَّلامِ والأمرِ بإفشائه
٦١٢-
روينا في صحيحي البخاري ومسلم،
عن عبد اللّه بن عمرو بن العاص رضي اللّه
عنهما؛
أنَّ رجلاً سأل رسولَ اللّه
صلى اللّه عليه وسلم: أيُّ
الإِسلام خَيْرٌ؟ قال قال:
”تُطْعِمُ الطَّعامَ، وَتَقْرأُ السَّلام على مَنْ عَرَفْتَ
وَمَنْ لَمْ تَعْرِفْ". (١)
٦١٣-
وروينا في صحيحيهما، عن
أبي هريرة
رضي اللّه عنه، عن
النبيّ
صلى اللّه عليه وسلم
قال:
"خَلَقَ اللّه عَزَّ وَجَلَّ آدَمَ على صُورَتِهِ طُولُهُ سِتُّونَ
ذِرَاعاً، فَلَمَّا خَلَقَهُ قال: اذْهَبْ فَسَلِّمْ على
أُولَئِكَ: نَفَرٍ مِنَ المَلائِكَةِ جُلُوسٍ فاسْتَمِعْ ما
يُحَيُّونَكَ فإنَّهَا تَحِيَّتُكَ وَتَحِيَّةُ ذُرّيَّتِكَ،
فقال: السَّلامُ عَلَيْكُمْ، فَقالُوا: السَّلامُ عَلَيْكَ
وَرَحْمَةُ اللّه، فَزَادُوهُ: وَرَحْمَةُ اللّه". (٢)
٦١٤-
وروينا في صحيحيهما، عن البراء
بن عازب رضي اللّه عنهما قال:
أمرنا رسولُ اللّه
صلى اللّه عليه وسلم بسبع: بعيادةِ
المريض، واتِّباعِ الجنائز، وتشميتِ العاطسِ، ونصرِ الضعيفِ، وعوْنِ
المظلومِ، وإفشاءِ السَّلامِ، وإبرارِ القَسَم.
هذا لفظ إحدى روايات البخاري.
(٣)
٦١٥-
وروينا في صحيح مسلم، عن
أبي هريرة
رضي اللّه عنه قال: قال
رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم:
"لا تَدْخُلُوا الجَنَّةَ حتَّى تُؤْمِنُوا، وَلا تُؤْمِنُوا حتَّى
تحابُّوا، أوْلا أدُلُّكُمْ على شَيْءٍ إِذَا فَعَلْتُمُوهُ
تَحابَبْتُمْ؟ أفْشُوا السَّلامَ بَيْنَكُمْ". (٤)
٦١٦-
وروينا في مسند الدارمي وكتابي
الترمذي وابن
ماجه، وغيرها بالأسانيد الجيدة، عن عبد اللّه بن سلام
رضي اللّه عنه قال: سمعتُ
رسولَ اللّه
صلى اللّه عليه وسلم يقول:
"يا أيُّهَا النَّاسُ أفْشُوا السَّلامَ، وأطْعِمُوا الطَّعامَ،
وَصِلُوا الأرْحامَ وَصَلُّوا وَالنَّاسُ نِيامٌ تَدْخُلُوا
الجَنَّةَ بِسَلامٍ"
قال الترمذي: حديث صحيح.
(٥)
٦١٧-
وروينا في كتابي ابن ماجه وابن
السني، عن أبي أُمامةَ
رضي اللّه عنه قال: أمَرَنَا
نبيُّنا صلى اللّه عليه وسلم أن
نُفشيَ السَّلامَ. (٦)
٦١٨-
وروينا في موطأ الإِمام مالك
رضي اللّه عنه، عن إسحاق بن عبد
اللّه بن أبي طلحة، أن الطُّفيلَ بن أُبيّ بن كعب أخبرَه أنه كان
يأتي عبدَ اللّه بن عمر فيغدو معه إلى السوق، قال: فإذَا غدوْنا إلى
السوق لم يمرّ بنا عبدُ اللّه على سَقَّاطٍ ولا صاحبِ بَيْعَةٍ ولا
مِسكين ولا أحدٍ إلاَّ سلَّم عليه؛
قال الطُّفيلُ: فجئتُ عبدَ اللّه بن عمر يوماً، فاستتبعني إلى
السوق، فقلتُ له: ما تصنعُ بالسوق وأنتَ لا تقفُ على البيْعِ ولا
تسألُ عن السِّلعِ ولا تسومُ ولا تجلسُ في مجالس السوق؟ قال:
وأقولُ اجلسْ بنا هاهنا نتحدّثْ، فقال لي
ابن عمر: يا أبا بطن ـ وكان
الطفيلُ ذا بطن ـ إنما نغدو من أجل السلام نُسَلِّم على مَن
لقيناه. (٧)
٦١٩-
وروينا في صحيح البخاري عنه،
قال: وقال عمّار رضي اللّه عنه:
ثلاثٌ من جَمعهنّ فقد جمعَ الإِيمانَ؛
الإِنصافُ من نفسك، وبذلُ السَّلام للعالم، والإِنفاقُ من
الإِقتار. (٨)
وروينا هذا في غير البخاري
مرفوعاً إلى رسول اللّه
صلى اللّه عليه وسلم.
قلت:
قد جمعَ في هذه الكلمات الثلاث خيراتِ الآخرة والدنيا، فإنَّ
الإِنصافَ يقتضي أن يؤدّي إلى اللّه تعالى جميع حقوقه وما أمره به،
ويجتنب جميع ما نهاه عنه، وأن يؤدّي إلى الناس حقوقهم، ولا يطلب ما
ليس له، وأن ينصف أيضاً نفسه فلا يوقعها في قبيح أصلاً.
وأما بذلُ السلام للعالم فمعناه لجميع الناس، فيتضمن أن لا يتكبر على
أحد، وأن لا يكون بينه وبين أحد جفاء يمتنع من السلام عليه بسببه.
وأما الإِنفاق من الإقتار فيقتضي كمال الوثوق باللّه تعالى والتوكل
عليه والشفقة على المسلمين إلى غير ذلك، نسأل اللّه تعالى الكريم
التوفيق لجميعه. |