Geri

   

 

 

İleri

 

41 NAFAKALAR

İster kadın müslüman olsun ister kâfire, kocasının evinde nefsini kocasına teslim ettiği zaman, kocasına nafakası vacip olur.

İster kocası zengin, ister fakir olsun, her ikisinin hali nazarı itibare alınarak kocasına, meskeni giyeceği ve nafakası lâzımdır. Eğer mehrini alıncaya kadar, nefsini teslim etmekten men olursa kendisine nafaka vermek elbet lâzımdır. Eğer kocasının evini terkederse, dönünceye kadar kendisine nafaka yoktur.

Eğer kendisiyle cima yapılmayacak derecede küçük ise, nefsini kocasına teslim ederse bile nafakası lâzım gelmez.

Eğer hanım büyük, kocası cima yapmayacak derecede küçük ise, kocasının malından nafakası verilir.

İster rici'i, ister bayin olsun, kişi hanımını boşadığı zaman kendisine nafaka ve mesken verecektir.

Kocası ölmüş veya isyanından ötürü boşanmış hanıma nafaka verilemez.

Eğer kocası tarafından boşandıktan sonra irtidad (dinden caymak) ederse nafakası düşer. Eğer boşandıktan sonra kocasının oğluna (üvey evlâdına) nefsini teslim ederse nafakası kesilmez. Eğer boşanmadan evvel ise nafakası düşer.

Eğer, hanım borcundan dolayı hapsolunursa veya zorla bir kişi tarafından gasbolunup götürülürse veya mahremiyle hacca giderse bu müddette kendisine nafaka verilmez.

Eğer kocasının evinde hasta düşerse nafakası lazımdır.

Koca zengin olduğu zaman, hanımının hizmetçisine nafaka vermesi farz olur. Bir hizmetçiden başka hizmetçilerin nafakası farz değildir.

İçinde kimsenin bulunmadığı bir evde oturtması lâzımdır. Ancak hanım kendisi başkasının oturduğu evde oturmayı isterse olur.

Eğer başka bir hanımdan çocuğu varsa o çocuğu üvey annesiyle beraber oturtmaya yetkisi yoktur.

Koca, hanımının ebeveynlerini, başka kocadan olan evlâdını ve ehlini evine sokmamaya yetkilidir. Fakat bu kimselerin istedikleri zaman, hanımla konuşmalarına ve hanıma bakmalarına mâni olamaz.

Hanımının nafakasını vermekten âciz olan bir kimseden hanımının boşanması talep edilemez. Ancak hanımına, «Kocanın namına nafakanı borç et.» denilecektir.

Servetini ve hanımının olduğunu itiraf edenin elinde malı olduğu halde, kişi kaybolursa, kadı o maldan kaybolan zatın hanımına, küçük çocuklarına ve ebeveynlerine nafaka takdir eder. Fakat hanımına takdir ettiği nafakayı vermek için hanımdan bir kefil alacaktır.

Kaybolan bir kişinin malında ancak bunlar için hüküm edebilir. Kadı, hanıma fakirlik nafakasını takdir ettikten sonra kocası zengin olursa ve kadıya şikâyet ederse, derhal kendisine zengin nafakasını tamam ederek verir.

Bir müddet geçtiği halde, koca hanımının nafakasını vermemişse ve hanım da geçmişin nafakasını isterse, hiç bir şey alamaz. Ancak kadı nafakasını farzetmiş veya koca nafaka miktarı üzerinde kendisiyle sulh etmiş ise, geçmişin nafakasını verecektir.

Kişi, kadı tarafından nafaka vermekle mahkûm olunduğunda bir kaç ay geçtiğinde nafakayı vermeyerek ölüp giderse, nafaka kendisinden sakıt olur.

Hanımına bir senelik nafaka verdikten sonra ölürse, hanımdan hiç bir şey geri alınmaz. İmam-ı Muhammed (rahmetüllahi aleyh) «Geçmişin nafakası hanıma hesaplanarak bırakır, geri kalan mal kocanın malıdır.» dedi.

Köle, hür bir hanımla evlendiği zaman, nafakası boynunda borç kalır ve nafakanın ödenmesi için satılır.

Hür bir insan cariye ile evlendiğinde ve cariyenin efendisi, kendisiyle evine gitmeye müsaade ettiğinde nafaka lâzım olur. Eğer evine gitmeye müsaade etmezse nafakası kocaya düşmez (Belki efendisine aittir.)

Küçük yavruların nafakası yalnız babalarına düşer, hanımın nafakası yalnız kocasına düştüğü gibi.

Eğer küçük süt emiyorsa, annesine emzirmesi lâzım değildir. Belki annesinin yanında olduğu halde emziren bir hanımı baba icar etmelidir.

Eğer, nikâhlı hanımını veya kendisinden iddet çeken bir hanımı çocuğuna sütanneliği yapsın diye kiralarsa caiz olamaz. Eğer iddeti bittikten sonra çocuğunu emzirsin diye, eski hanımını icar ederse caiz olur.

Eğer baba dese “Ben annesini icar etmem.” ve başka bir ecnebi hanım getirirse, o esnada anne de ecnebi hanımın ücreti misline razı olursa, anneye vermek daha uygun düşer. Eğer, öz anne fazla ücret isterse, koca illa vermeye zorlanmaz.

Küçüğün nafakası, babasının dini ayrı ise dahi babaya düşer, nasıl ki hanımın dini ayrı ise dahi nafakası kocasına düşüyorsa.

HİDANE (BESLEME)

Eşler ayrıldığında, anne çocuğun terbiyesine daha uygundur. Anne olmadığı takdirde annenin annesi, babanın annesinden daha evlâdır. Eğer anneannesi yoksa babaannesi küçüğün hemşirelerinden daha evlâdır. Eğer ninesi hiç yoksa hemşireleri, hala ve teyzelerinden daha evlâdır.

Evvelâ anne ve baba bir olan hemşireye, sonra anne bir hemşiresine, sonra baba bir hemşiresine teslim edilir, daha sonra annenin hemşireleri halalardan daha evlâdır, teyzeler, hemşirelerin indiği gibi inerler, halalar da öyledir.

Bunlardan her evlenenin hakkı sakıt olur, ancak nine hariçtir kocası dedesi olduğu zaman. Eğer çocuğa yakın kadınlardan hiçbir kimse yoksa ve yakınları olan erkekler terbiyesi ve beslemesi için münakaşa ediyorlarsa, asabe bakımından en yakını hepsinden dana evlâdır.

Erkek çocuk, tek başına yer, içer, elbisesini giyer ve taharetini yapıncaya kadar annesi ve ninesi bakmasına daha evlâdır. Kız çocuk da hayız görünceye kadar annesi ve ninesi yanında olmalıdır.

Acaba evlenmeye iştahı açılıncaya kadar anne ve anneannesinden daha iyi kim kız çocuğa bakabilir?

Efendisi cariyeyi azat ettiğinde, ümmülveled çocuğundan ötürü azat olunduğunda, hür kadın gibidir. Azat olmazdan evvel çocuk hakkı, ne cariye olan anneye ve ne de ümmülveled olan cariyeye yoktur.

Dinleri tefrik edecek çağa gelip küfründen korkmadıkça, müslüman çocuk kâfir annesinden alınmaz.

Boşanmış hanım, çocuğunu alıp şehirden çıkamaz. Ancak kocasıyla evlendiği vatanına götürebilir.

Dinde kişiye muhalif iseler dahî, fakir ebeveynine, dedeler ve ninelerine nafaka vermek mecburiyetindedir.

Din ayrılığında ancak nafaka hanımına, ebeveynlere, dedelere, ninelere, evlâda ve evlâdın evlâdına verilir.

Ebeveynlerin nafakasında, hiç kimse evlâda ortaklık yapmaz. Kişinin mahremi olan her rahim sahibi fakir ve küçükse veya baliğ ve fakir bir kadınsa veya kötürüm yahut da kör bir fakirse, mirası nisbetinde nafakası yakınlarına lâzım olur.

Baliğ kızın, kötürüm çocuğun nafakası üçlü olarak ebeveynlerine düşer; üçte iki babasına ve üçte bir de annesine düşer.

Yakınlarıyla kişinin arasında din ihtilâfı olduğunda vacip olamaz.

Fakir bir kimseye yakınlarının nafakası vacip değildir. Kayıp evlâdın malı varsa kadı evebeynin nafakasını o maldan verir, Eğer babası nafakası için kayıp oğlunun eşyasını satarsa Ebû Hanife’ye göre, caizdir. Eğer gayrimenkulünü satarsa caiz olamaz.

Eğer kayıp çocuğun ebeveynin elinde malı olup o maldan nafakalarını alırlarsa zâmin olamazlar. Eğer malı başka birisinin elinde ise ve o kimse kadı'nın iznini almazdan o maldan mal sahibinin ebeveynlerine nafaka verirse zâmin olur.

Kadı, evlâda, ebeveyne ve rahim sahiplerine nafaka vermekle hüküm ettiğinde bir müddet geçtiği halde nafaka alınmazsa düşer. Meğerki kadı o evlâdın namına borç etmelerine izin vere.

Efendi, kölesine ve cariyesine infak etmek mecburiyetindedir. Eğer infak etmezse ve onların da çalışmaları varsa çalışır ve nafakalarını temin ederler. Eğer çalışmalarıyla nafakalarım temin etmeseler, nafakalarını vermeyen efendileri satılmalarına zorlanacaktır.