Geri

   

 

 

İleri

 

15 KEFÂLET

Kefalet iki türlüdür.

1 - Nefsiyle kefil olmak.

2 - Malıyla kefil olmak.

1 -Nefsiyle kefalet caizdir. Bu kefaletle mesuliyet derecesi, kefili olduğu zatı bulundurmaktır. Bu biçim kefalet, «Falanın nefsine veya boynuna veya ruhuna veya cesedine veya başına veya yarısına veya üçte birine kefil oldum» dediği zaman akdolunur. Ben ona zâmin (mesul) oldum, o benim üzerime olsun, ben onun önderiyim veya kefiliyim, dediği zaman, kefalet akdolunur.

Kefil, kefili bulduğu zatı, muayyen bir vakitte teslim edeceğini şart koşarsa ve alacaklı da, o zamanda kefilden teslim edilmesini isterse, hazır edilmesi kefile vacip olur. Eğer kefil onu hazır ederse ne âlâ, eğer hazır etmezse hazır edilinceye kadar, kadı kefili hapseder. Ne zamanki kefil, kefili olduğu zatı hazır edip alacaklıya mahkeme etmesine gücü yettiği bir yerde teslim ederse o zaman kefillikten kurtulur.

Kadının meclisinde teslim etmek şartıyla kefil olursa ve getirip çarşıda teslim ederse, kefaletten kurtulur, çölde teslim ederse kurtulamaz. Kefili olan zat, öldüğü zaman, nefsiyle kefil olan şahıs kefaletten kurtulur.

Nefsiyle kefil olup borçlu falan vakitte borcunu edâ etmezse, “Bin lira borcunun zâmini olurum” dese, o zaman da borçlu borcunu getirmese, kefile malî mesuliyet lâzım olur, nefsiyle kefil olması onu kurtaramaz. Ebû Hanife (rahmetüllahi aleyh) nin nezdinde hadlar (cezalar) ve kısaslarda nefisle kefil olmak caiz değildir.

2 -Alınacak mal, sahih bir borç olduğu zaman —ister miktarı belli ister meçhul olsun- malla kefil olmak caizdir. Meselâ: “Filânın üzerinde olan bin (liraya) veya onda olan alacağına veya bu satışta sana düşeri payına kefil oldum” demesi gibi.

Alacaklı muhayyerdir; dilerse alacağını borçludan, dilerse kefilden ister.

Kefaleti şarta bağlamak caiz olur, meselâ: «Eğer falan adama satarsan benim üzerime olsun veya onun üzerinde sabit olan hakkın benim üzerime olsun veya senden gasbettîği benim üzerime olsun» demesi gibi...

Kefilin «Senin onda olan hakkına kefil oldum» demesinden sonra delille sabit oldu ki, muhatabın onda bin (lirası) vardır, o zaman kefil o paradan mesul tutulur. Eğer delille alacağın miktarı belli olmasa yeminiyle beraber kefilin belirttiği miktar kabul olunur. Borçlu kefilin dediğinden daha fazlasını itiraf ederse bile, fazlasından kefil mesul değildir (Ancak borçlu itirafından mesuldür.)

Borçlunun isteğiyle kendisine kefil olunduğu gibi, isteği olmaksızın da kendisine kefil olunmak caiz olur. Eğer kişinin isteğiyle kefil olmuşsa onun yerine verdiği parayı bilâhare ondan alır. Eğer teklifi olmaksızın kefili olmuşsa verdiği parayı bilâhare ondan alamaz, çünkü teberrudur.

Kefil, daha borcunu vermezden evvel borçludan para istemeye yetkili değildir, eğer borcun alınması için, kefil alacaklının takibine maruz kalırsa, kefili olduğu zatı, kendisini takip edilmekten kurtarıncaya kadar sıkıştırabilir. Alacaklı, borçluyu borçtan affettiği veya oradan borcunu tamamen aldığı zaman kefil de kurtulur. Alacaklı kefilin, zimmetini beri ederse (Yâni kefili mesuliyetinden azat ederse) borçlunun zimmeti beri olamaz.

Kefil olmaktan çıkmayı, herhangi bir şarta bağlamak caiz olamaz.

Alınması kefilden mümkün olmayan (had, cezalar ve kısaslar gibi) bir hakta kefil olması caiz değildir.

Müşterinin vereceği paradan dolayı, müşteriye kefil olursa caiz olur. Satılmış maldan ötürü satıcıya kefil olursa, doğru değildir. Belli bir hayvanı yükletmek için icar ederse, kefil olmak doğru değil, belli değilse doğrudur.

Kefalet ancak âkid yapılan mecliste alacaklının, kabullenmesiyle doğru olabilir. Fakat bu hükümden bir mesele hariçtir. (Yâni o meselede alacaklı kabul etmese bile kefillik caiz olur). O mesele şöyledir: Hasta, vârisine der ki; «Halkın bendeki, alacaklarına kefil ol.»

Alacaklılar hazır olmadıkları halde de vârisin kefil olması câizdir.

Borç, iki kişide olup birisi diğerinin kefili ise, verdiği miktar, borcun yarısından (Yâni kendisine düşen kısımdan) fazla olmadıkça arkadaşından bir şey alamaz. Eğer yarısından fazla (yâni payından fazla) vermiş ise, o verilmiş miktarı arkadaşından tahsil eder.

İki kişi arka arkaya bin (lira) borcu olan bir zata, yekdiğerinin kefili olmak şartıyla kefil olursa, birisinin verdiği paranın yarısını —ister az olsun isterse çok olsun— ortağından alır.

Hürün de, kölenin de, bir kölenin kitabet borcuna kefil olunması caiz değildir.

Ebû Hanife (rahmetüllahi aleyh) ye göre, fakir olarak ölen bir kimse için alacaklılara nezdinde kefil olmak caiz olmaz. Ebû Yusuf ve Muhammed «Doğru olur» dediler.