Geri

   

 

 

İleri

 

9 İKRAR

Baliğ ve âkil olan hür insan (bir hakkın kendisinde olduğunu) ikrar ettiği zaman, ikrar edilenin verilmesi kendisine lâzım gelir, ikrar ettiği hakkın miktarı meçhul (belirsiz) veya malûm olması eşittir. Meçhulü ikrar ettiği zaman kendisine «Meçhulü beyan et.» denir. Meselâ: «Falan adamın bir şeyi bende vardır.» dese o meçhul şeyi, kıymeti olan bir nesne ile açıklamalıdır. (On kuruş gibi). Ancak bu açıklamasında yeminle beraber sözü kabul olunur. Velev ki kendisi için hak ikrar edilmiş zat, ikrar edenin açıkladığı miktardan daha fazla bir hak iddia ederse dahi... «Falanın bir malı bende var» dediği zaman, o malın açıklanması için ikrar edene müracaat edilir, az ve çokta onun sözü kabul olunur. Eğer «Onun büyük bir malı bende vardır.» deyip iki yüz dirhemden daha az tefsir ederse, sözü kabul edilmez. Eğer «çok dirhemleri vardır bende» deyip te on dirhemden az tefsir ederse yine kabul edilmez. Eğer «dirhemler» dese üç dirheme hamlolunur. Ancak üçten daha fazla bir rakamla tefsir ederse olur.

Eğer «Onun bende bu kadar, bu kadar dirhemi vardır» dese ön bir dirhemden az bir miktarla tefsir ederse doğru kabul edilmez. Eğer «Bu kadar ve bu kadar dirhemi vardır bende.» dese yirmi bir dirhemden az bir miktarla açıklarsa doğru kabul edilmez. Eğer «Onun için üzerimde ve tarafımda vardır.» dese bir borcun olduğunu ikrar eder. Eğer «Yanımda veya beraberimde vardır» dese, elinde bir emanetin bulunmasını ikrâr eder. Eğer birisi muhatabına «Benim sende bin dirhemim vardır» dese, muhatabının «Ölç veya bozuklarını ayırt veya bunun için bana müddet ver veya ben sana daha evvelden verdim» demesi, o parayı ikrardır.

Gelecek bir borcu ikrar edeni, alacaklı borcun hususunda tasdik eder, fakat tehir hususunda yalanlarsa borcun derhal verilmesi lâzım gelir.

Kendisi için ikrar yapılan zat (alacaklı) borcun derhal verilip verilmemesi hakkında yemine davet edilecektir. İkrar yapıp hemen ardında bir kısmını istisna (ayırtmak) yaparsa istisnası caiz ve geri kalan miktarın verilmesi kendisine lâzım gelir, tekrâr edilen miktarın çoğunu veya azını istisna etmek eşittir.

İkrar ettiği miktarın tümünü istisna ederse, o miktarın hepsini vermesi lâzım gelir ve istisna bozulur. Eğer «Onun üzerimde yüz dirhemi vardır, ancak bir dinar veya bir ölçek buğday ondan eksiktir.» dediği zaman bir dinarın veya bir ölçek buğdayın kıymeti hariç olmak üzere, yüz dirhemin verilmesi kendisine lâzım gelir. Eğer «onun bende yüz ve bir dirhemi vardır.» dese o yüzün tümü dirhem kabul olunur. Eğer «Onun bende yüzü ile bir elbisesi vardır.» dese tek bir elbise kendisine lâzım gelir. Yüzün tefsirinde kendisine müracaat edilir. Kim ki «Eğer Allah dilerse falanın şu kadar hakkı bende vardır.» dese, ikrar ettiği miktar kendisine lâzım gelmez. Kim ki bir hakkı cayabilmek şartiyle ikrar ederse ikrar ettiği miktar kendisine lâzım gelmekle beraber caymak şartı da bâtıl olur.

Bir evin (arsasının) başkasına ait olduğunu ikrar ederek üzerindeki, bunları nefsi için istisna ederse, hem ev arsası hem de bina, kendisi için ikrar yapılana ait olur.

Eğer «Bu evin binası benimdir, arsası falan adamındır.» dese bu şekilde onun dediği gibi kabul edilir. Bir kimse, sepette olan hurmayı başkasınındır diye ikrar ederse, hem hurma ve hem de sepeti vermesi lâzımdır.

Ahırda olan hayvanın başkasının malı olduğunu ikrar ederse, yalnız hayvanın verilmesi lâzımdır. Eğer dese ki: «Ben, mendilin içinde olan bir elbiseyi gasbettim.» bu takdirde hem mendilin ve hem de elbisenin verilmesi kendisine düşer.

Eğer: «Elbisenin içinde elbisesi bende vardır» dese iki elbisenin verilmesi kendisine lâzım olur.

Eğer «Onun on elbisesinin içinde bir elbisesi bende vardır.» dese Ebû Hanife ve Ebû Yusuf (rahmetüllahi aleyh) nezdinde, ancak bir elbisenin verilmesi kendisine lâzım gelir. İmam-ı Muhammed dedi: On bir elbise lâzım gelir. Bir kimse bir elbiseyi gasbettiğini itiraf eder ve kusurlu bir elbise getirip budur dese, yemin etmesiyle beraber sözü muteberdir. Yine hüküm böyledir, başkası için kaç dirhemi ikrar ettiği zaman « Dirhemlerden gayem katışık dirhemlerdi.» dese eğer «Onun bende beşte beşi vardır.» der, çarpma ve hesabı irâde ederse, kendisine beş dirhem lâzım gelir. Eğer dese ki; «Ben iki beşi irâde ettim.» bu takdirde kendisine onun verilmesi lâzım gelir. Eğer «Onun bende birden ona kadar dirhemi vardır.» dese, kendisine, Ebû Hanife’ye göre, dokuz dirhem lâzım gelir. O halde birden dokuza kadar makbul sonuncusu olan onuncu ise sakıt olur.

Ebû Yusuf ve Muhammed: «Onun bütünü kendisine lâzım gelir.» dediler.

«Ondan satın aldığım ve teslim almadığım kölenin parasından bende bin dirhemi vardır.» deyip bir köleyi gösterirse kendisi için para ikrar edilen zata; «Eğer dilersen o köleyi ver, bin dirhemi al, aksi takdirde sana bir şey yoktur.» denilecektir. Eğer bu para bir kölenin parasındandır deyip te köleyi tâyin etmezse Ebû Hanefi'ye göre ona bin dirhemin verilmesi lâzmı olur.

Eğer «Onun bende şarap veya domuz pahasından bin dîrhem vardır» dese bin dirhemin verilmesi lâzım olur ve açıklaması kabul edilmez.

Eğer «Bir metâın (eşya) parası olarak onun bende bin katışık parası vardır» dediğinde kendisi için itirafta bulunulan zat da, «Hayır katışık değildir, belki saf paradır» derse imam-ı Ebû Hanife (rahmetüllahi aleyh) ye göre katışık olmayan bin lira lâzım gelir.

Başkasına, bir yüzüğü ikrar edene, halka ile taşını birden vermesi lâzım gelir. Eğer kılıcı ikrar ederse, demiri, kılıfı ve takma kayışını vermelidir. Bir gerdek odasını (mahfeyi) ikrar ederse, odanın ağaç ve perdeleri dâhil olur.

Eğer falan kadının hamli için bende bin dirhem vardır, bu hami için filân adam bu miktarı vasiyet etti veya babası ölmüş kendisine babadan kalma mirastır, derse, ikrarı doğru olur, eğer ikrarı müphem bırakırsa Ebû Yusuf (rahmetüllahi aleyh) a göre, ikrar sahih olmaz. Cariyesinin veya bir koyunun hamlini başkasına ikrar ederse, ikrarı doğru olur ve ikrar olunmuş malın verilmesi lâzım gelir.

Daha evvelce borçlu olan bir kimse, ölüm döşeğinde iken bir takım borçlarını ikrar ederse, hasta iken de belli sebeplerden bir takım borçlar altına girerse, bütün bu durumlarda sağlık zamanında ve belli sebeplerle hastalık zamanında kendisine lâzım gelen borçlar diğer borçlardan daha evvel verilir. Bunlar verildikten sonra fazla mal kalırsa ölüm hastalığı halinde ikrar ettiği borcuna verilir. Sağ iken, hiç bir borcu yok ise, hastalık halinde yaptığı ikrarı caiz olur ve kendisi için ikrar yapılan şâhıs, vârislerden daha evlâdır. (Yâni evvelâ ona, sonra vârislere verilir.) Hastanın vârisi için yaptığı ikrarı bâtıldır, ancak diğer vârisler hastayı doğrularsalar ikrarı sahih olur.

Bir kimse, bir ecnebiye hastalığında mal ikrar eder, bilâhare “O benim oğlumdur” dese ve oğlu olduğu da sabit olursa (oğlu) için yaptığı ikrar bozulur.

Ecnebi bir hanıma mal ikrar ettikten sonra onunla evlenirse, ona yaptığı ikrar bozulmaz. Hastalığında ailesini üç talâkla boşadıktan sonra, kendisinde alacağının olduğunu ikrar eder ve ölürse hanım ikrar edilen mal ve kocasından alacağı mirastan hangisi daha azsa onu alır.

Nesebi belli olmayan ve kendisinin evlâdı olabilecek bir erkek çocuğu “Evlâdımdır” diye ikrar ederse ve o çocuk da (evet benim babamdır diye) onu doğrularsa hastalığı şiddetli dahi olsa çocuk onun olur ve mirasta vârislerle ortak olur. Kişinin, anne, baba, eş ve âzat eden efendiyi ikrar etmesi caiz olur.

Kadının anne, baba, koca ve kendisini azat eden efendiyi ikrar etmesi kabul olunur.

Ancak ikrar ettiği evlâdın kabul edilmesi, kocasının tasdikine veya doğurduğuna dair ebe şahitliğine bağlıdır.

Ana, baba ve evlâttan başka, kardeş ve amca gibi bir nesebeyi ikrar edenin ikrarı kabul değildir. Yakın veya uzak olan belli bir vârisi varsa, onlar mirası elde etmek bakımından «Kardeşim ve amcamdı» diye ikrar ettiği şahıstan daha evlâdır.

Vârisi yoksa kendisi için «Kardeşim veya amcamdır» diye ikrar yapılan şahsa miras düşer.

Babasının ölümünden sonra «Kardeşimdir» diye birisini ikrar eden zatın, ikrarı ile kardeşliğini ispat etmeye çalıştığı zatın kardeşliği sabit olamaz, ancak mirasta ona ortak olur.