Geri

   

 

 

İleri

 

53- Peygamberler ve Onlar Gibi Olanlardan Başka Diğer Ölülerin Cesedleri Çürür ve Vücutları Kokuşur

Buhari, Cündüp el-Beceli hadisinden tahric ettiğine görel (Öldükten sonra) insandan, ilk kokuşan tarafı karnıdır.

Ebû Nuaym, Vehb b. Münebbih'den rivayet ettiğine göre demiştir:

Bir kitapta okudum. Allah; (Eğer ben ölüler için kokuşmayı yaz­mış olmasaydım insanlar ölülerini evlerde hapsederlerdi,) diye bu­yurmuş.

İbn Asakir, Zeyd b. Erkâm'dan merfûan rivayet ettiğine göre, Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor:

Üç haslet ile kullarıma genişlik ihsan ettim. Hububata kurtu musallat ettim... Eğer öyle olmasaydı, onların idarecileri altın ve gü­müşü stok ettikleri gibi hububata da stok ederlerdi.

Ölümden sonra cesedi çürütüyorum. Eğer öyle olmasaydı, hiç bir dost dostunu gömemezdi.

Kederlinin kederini ona unutturuyorum. Eğer böyle olmasaydı üzüntüsünden hiç kurtulamazdı.

Ebû Küabe'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

Allah ruhtan daha güzel hiç bir şey yaratmadı. Ruhun ondai çıktığı her şey mutlaka kokuşur.

Müslim, Hüreyre (radıyallahü anh) ’dan rivayet ettiğine göre Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

İnsanın âcbüzzeneb (kuyruk sokumu) kemiğinden başka her şe­yi çürür. Kıyamet gününde yaradılış onun üzerine terkib edilir.

Müslim, Ebû Davud, Nesâi, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) 'dan rivayet ettiklerine göre Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

(Toprak insanoğlunun her tarafını yer, kuyruk sokumu müstes­na, însan, ondan yaratılmış ve onun üzerine terkip edilecek...)

Mevâkıf Sârini, şöyle der:

Allah, beden parçalarını idam edip onları geri mi yaratır? Yok­sa onları dağıtır bir daha onları birleştirir mi? diye sorulursa.

Cevap: Doğrusu, bu konuda hiç bir delil tesbit edilmemiştir. Bunun hakkında ne müsbet ne de menfî olarak hiç bir şey denilmez.

(Allah'ın zâtından başka her şey helak olur) (1)  mealindeki ayet-i kerime de i'dam olduğuna bir delil yoktur. Çünkü parçaların dağılması yok olması demektir. Bir şeyin helaki onun kazanılmış! sıfatlarından çıkmasıdır. Parçalar arasındaki birliğin kaybolması daj o şeyin sıfatlarını kaybetmesi demektir. Bu gibi dağılmalara örfeı fena denilir.

Demek, (Yeryüzünde olan her şey fanidir) mealindeki âyet­ten de idam olunduğuna delil çıkartılmaz.

Ebû Davud, Hâkim, Evs b. Evs'den rivayet ettiklerine göre, sûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

(Cuma günü bana çok salavat getirin. Çünkü salavatınızna arz edilir.)

Sahabeler dediler:

Yâ Resûlallah sen yer altında çürüdüğün halde nasıl vatımız sana arz edilir?

O (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki

— Allah peygamberlerin cesedi erini yere haram kılmıştır

İbn Mâce, Ebû Derda (radıyallahü anh) 'dan rivayet etti göre Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve Seilem) şöyle buyurdu:

(Hiç kimse yok ki, bana salavât getirdiği zaman salavâtı tiğinde bana arz edilmesin.) Ben:

— Ölümden sonra da mı arz edilir Yâ Resûlallah! dedim.

O (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

— Allah, yere peygamberlerin cesedlerini yemeği haramdır.

Mâlik b. Abdurrahman b. Ebû Sa'saa rivayet ettiğine ona ulaşmış ki:

Sel, Ensardan Amr b. Camuh ve Abdullah b. Amr'ın kabir­lerini aşındırmıştı. Kabirleri su mecrasının kenarında idi. îkisi de Uhud'da şehid edilenlerden idiler ve bir kabre gömülmüştüler. Ka­birleri başka tarafa taşınmak için kazıldı, cesedleri çıktığında ba­kıldı ki, cesedleri çürümemiştir, sanki dün ölmüştüler.

Onlardan birisi yaralanmıştı, elini yarasının üzerine koymuştu ve öylece defnedilmişti. Eli yarasından kaldırılıp yana bırakılınca yine yaranın üzerine döndü.

Kabirlerinin kazılması ile Uhud günü arasında otuz altı sene geçmişti.

Beyhaki, (Delâil) de bunu başka bir yönden rivayet edip (eli ya­rasından çekildi) sözünden sonra şunu da ilâve etmiştir: (sonra kan aktı. El yerine götürülündüğünde yine kan durdu.)

Rivayetin sonunda da şunu demiştir:

Muaviye, Kîzâme kuyusunu akıtmak istediği zaman Uhud'da ölü­leri olan herkesi çağırdı ki ölülerini görsünler. Millet ölülerinin ya­nma çıktılar. Baktılar ki ölüleri diri ve sağa sola dönüyorlar. Kürek birisinin ayağına değdi kan aktı.

Ebû Said-i Hudri, dedi ki:

Bundan sonra hiçbir münkir artık inkâr edemezdi. Onlar daima toprağı kazıyorlardı. Birgün topraktan bir zırh çıkardılar. Misk ko­kusu kokuyordu.

Beyhaki, Vâkidi'den o da üstadlarmdan böyle nakletmiştir.

İbn Ebi Şeybe (Musarınef) de senediyle Beni Seleme kabi­lesinden bazı adamlardan rivayet ettiğine göre şöyle demişlerdir:

Muâviye şehidlerin kabirlerinin yanmdan geçen çeşmenin mec­rasını çevirdiğinde Abdullah b. Amr b. Haram ve Amr b. Camuh radıyallahü anhüma’nm kabirlerinin yanından geçti. Kabir­leri açıldı. Millet kabirlerinin üzerine çağırıldı. Onları çıkardık, eğiliyordular. Sanki dün ölmüştüler. Üzerlerinde iki cübbe vardı. Yüz­leri üzerine atılmıştı. Ayaklarının üstünde de bir miktar yer bitkisi vardı.

Beyhaki, …..de bunu Câbir (radıyallahü anh) 'dan bitişik bir sened ile rivayet etmiştir ve şunu ilâve etmiştir:

Kürek, Hamza'nın ayağına değdi, ayağmdan kan aktı.'

Taberâni, İbn Ömer (radıyallahü anhüma) 'dan rivayet ettiği­ne göre Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

Allah için olan müezzin, kanı içinde deprenen şehid gibidir. Öldü­ğü zaman kabrinde kurtlanmaz. ,

Kurtubi dedi: Bu hadisin zahiri gösterir ki, yer Ailah için olan i müezzinin vücudunu çürütmez.

Abdürrezzak, -Musarınef) de Mücâhid'den rivayet ettiğin şöyle demiştir:

Kıyamet gününde en uzun boylular müezzinlerdir: Onlar, kabir­lerinde kurtlanmazlar.

İbn Mende, Câbir b. Abdullah'dan rivayet ettiğine gö sûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

(Hamilü'l-Kur'an öldüğü zaman Allah yere vahyeder ki, onun vücudunu yeme...)

Yer de der ki: (Yâ Rabbi senin kelâmın onun göğsünde olduğu halde nasıl vücudunu yiyebilirim?)

İbn Mende dedi ki: Bu konuda Ebû Hüreyre ve Abdullah b.

Mes'ud'dan rivayetler vardır.

Mervizî, Katâde (radıyallahü anh) ’den rivayet ettiğine göre demiştir:

Bana ulaştı ki, yer, hiç hata işlemeyenin cesedine musallat …..

(1)  Rahman.