Geri

   

 

 

İleri

 

8- Allah'a Hüsnü Zan Etmek ve Ondan Korkmak

Buhâri ve Müslim'in Câbir (radıyallahü anh) ’den rivayet ettik­lerine göre, Câbir şöyle demiştir:

(Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ın. vefatından üç Önce işittim ki diyor

(Hiç biriniz Allah'a hüsn-ü zan etmeden ölmesin.)

İbn Ebi’d-Dünya da, Hüsn-ü Zan konusunda aynısını rivayet etmiş ve şunu da ilâve etmiştir:

(...Çünkü Allah'a sû-i zanlarıyla bir millet helak olmuştur. Alla ı (celle celâlühü) da onlar için şöyle demiştir

(İşte Rabbinize yaptığınız bu zarınınızdır ki sizi helak etti. Ne­ticede hüsrana girenlerden oldunuz.

İmam Ahmed, Tirmizi ve İbn Mace, Enes (radıyallahü aıtı) den rivayet ettiklerine göre;

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sekeratta olan bir fen­cin yanma girdi. Sordu i

— Kendini nasıl görüyorsun? Dedi:

— Allah'a Ümidim var ve günahlarımdan korkuyorum.

Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

— Böyle bir makamda, kulun kalbinde timid ve korku birleşin­ce Allah, ümid ettiğini verir ve korktuğundan onu emin kılar. O bu şekilden başka ölmez

Hakîm-i Tirmizi, Nevadir el-Usul’da Hasan'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:

Bana Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dan şöyle bir ha­dis ulaştı: Rabbiniz:

(Ben kulumun kalbinde iki korku ve iki emniyeti toplamam. Kim (dünyada benden korksa,. Âhirette' onu emniyette bırakırım. Kim dünyada benden (azabımdan) eminse, âhirette onu korkuda bırakı­rım,) buyurdu.

Ebû Nuaym, Şeddâd. b. Evs'in hadisinden bitişik bir senedi ay­nısını rivayet etmiştir.

İbn Mübarek, İbn Abbas'dan rivayet ettiğine göre şöyle demistir:

Adamda ölüm belirtilerini gördüğün zaman, onu müjdeleyin ta ki Allah'a hüsnü zan ederken Rabbine kavuşsun Adam sağlam ise onu korkutun...

İbn Asakir, Enes radıyallahü anh’den rivayet ettiğine göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Allah'a hüsn-ü zan etmeden hiçbiriniz ölmesin. Çünkü Allah'a hüsnü zarın cennetin fiyatıdır.)

İbn Ebi’d- Dünya, İbrahim en-Nahhas'dan rivayet ettiğine göre, Şöy­le demiştir:

(Eskiler, ölüm anında kul, Rabbine hüsn-ü zan etsin diye, güzel amellerini ona telkin etmeyi mustahap sayıyordular.)

İbn Ebi Şeybe, Musarınef de İbn Mes'ud'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:

Ondan başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki Allah'a hüsnü zan eden herkes, hüsnü zarınıyla muamele görür.

İmam Ahmed, Vâile (radıyallahü anha) ’den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:

Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem’den şunu işittim: (Allah, diyor.’Ben abdimin zarını yanındayım (Ona Öyle mua­mele ederim) , istediği gibi beni zarınetsin')

lmam-ı Ahmed, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) 'den rivayet et­tiğine göre;

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dedi:

Allah buyurdu ki: ’Kulumun zarını gibiyim. İstediği gibi beni zarınetsin. İyi zarınetse kendisi içindir. Kötü zarınetse yine kendisi içindir

Muâz b. Cebel (radıyallahü anh) ’den rivayet edildiğinfe göre; Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(İsterseniz kıyamet gününde ilk evvel Allanın müminlere ve müminlerin Allah'a dediklerini size haber vereyim,) buyurdu.

Biz

— Evet yâ Resûlallah istiyoruz, dedik. Rasûlüllah buyurdu:

— Allah, müminlere, (bana kavuşmayı istiyor musunuz?) buyurur. Onlar da:

(Evet ey Rabbimiz) derler. Sonra Allah sorar:

(Neden?)

Onlar Senin af ve mağfiretini umuyorlar, derler. Bunun üzerine Allah:

(Öyle ise mağfiretim size vacip oldu) buyurur.

İbn Mübarek, Ukbe b. Müslim (radıyallahü anh) ’den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir;

(Kulda Allah'a kavuşma isteğinden daha sevimli hiç bir haslet yoktur.)

İbn Ebi’d- Dünya ve Beyhaki, Şüab-ı İman'da ve İbn Asakir, Ebu Umame'nin arkadaşı Ebu Galip'ten rivayet ettiklerine göre şöy­le demiştir:

(Samda İdim. İnsanların en iyilerinden Kays'lı bir adamın yanı­na gittim. Ona muhalif bir kardeşi oğlu vardı. O, ona emreder) sa-kındırır, döver, fakat yine de ona itaat etmezdi. Bu genç hastalandı. Amcasına haber gönderdi. Amcası gelmeyeceğini belirtti. Bunun üze­rine ben amcasını yanına götürüp içeri soktum. Başladı ona sövme­ye. Ve:

(Ey Allah'ın düşmanı sen değil miydin böyle böyle yapan.) dedi. Genç de şöyle demeye başladı:

— Ey amca, eğer âhirette, Allah işimi anama bıraksa bana ne yapar?

Amcası:

. — Vallahi seni Cennete sokar, dedi.

Genç:

— Vallahi Allah bana anamdan daha fazla şefkatlidir, dödi. Ve ruhu ka.bzedüdi. Amcası onu defnetti. Taşları düzeltirken oir taş düştü... Bunun üzerine kalkıp bekledi.

Dedim .

— Ne yapıyorsun

Dedi

— Kabri nur ile doldu ve göz alamayacak kadar genişledi...

İbn Ebi’d- Dünya ve Beyhaki, .Şuab-i İman'da Humeyd'den rivı yet ettiklerine göre, şöyle demiştir:

Kötü bilinen bir kızkardeşimin oğlu vardı. Hastalandı, anasına gönderdim. Sonra anasını ziyarete gittim. Baktım baş ucunda ağlı­yor. Oğul:

(Yâ dayı neden anam ağlıyor,) dedi. Ben

(Seni böyle gördüğü için,) dedim. O

(Bana acımıyor mu?) dedi. Ben:

(Evet acıyor.) dedim. O:

İşte, Allah ondan daha fazla bana rahmet eder.) Sonra vefat ettiğinde onu başkasıyla beraber kabre indirdim. Taşları düzeltmeye başladım. Kabrinin içine aktım, göz alamayacak kadar genişti.(2)

Arkadaşıma (gördüğümü gördün mü) dedim. O, (Evet, sana müjde) dedi.

Humeyd, şöyle demiş: Zarınediyorum ki onun bu durumu, seke-ratta, söylediği bir iki kelimeden dolayıdır. (3)

(1)  Fussilet, 23